trend hikayeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
trend hikayeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bir Eskort İle Evliyim!

Bir Eskort İle Evliyim

Olay tanıdık çok sevdiğim bi abimin hikayesidir. Aşk meşk aklınıza gelicek bir sürü şey var.
Olayı onun ağzından anlatıcam.
Kendisine Hamdi diyeceğim. Diğer isimleride değiştireceğim

Komşum Hayatımı Değiştirdi!

Komşum Hayatımı Değiştirdi

Olayların başlangıcı mart ayıydı, doğum günümdü. Aile içinde mütevazi bir pasta kesip arkadaşlarla dışarı çıkacaktık. Pastaları kestik yedik içtik hediyelerimi açtım falan saat 10 civarı oldu sonra ben hazırlanıp evden çıktım. Dairenin kapısını kapattım merdivende ayakkabılarımı bağladım sonra hızlı hızlı merdivenlerden inerken onunda yukarı doğru çıktığını gördüm. Duraksadım bir an meraba dedim bu arada kadının ismi Selin.

Kumar Hikayemi Anlatıyorum Beyler

Kumar Hikayemi Anlatıyorum Beyler

sene 2008 üniversite okuyorum fakat dersler bombok devamsızlık almış başını gitmiş..

vize 15 final girmedi..

evdekiler üniversiteye diye çıktığımı sanıyor fakat ben alt mahalledeki kahvehanede soluğu alıyorum. oranın ocak işlerini çay işlerini getir götürlerini yapan arkadaşım onunla falan muabbet ediyoruz. akşam oluncada evin yolunu tutuyorum. 

o yıllarda daha sinek denince aklıma kara sinek kupa denince kırmızı bir kalpten başkası gelmiyor. kumar bilgim bu kadardı yani anlıcağınız.

Arka Mahallede Oturan İsmini Bilmediğim Kız...

Arka Mahallede Oturan İsmini Bilmediğim Kız

O sabah uyandığım zaman işe gidesim hiç yoktu henüz lise 3 yaz tatilinde idim ve neredeyse hayatımın dönüm noktasıydı .
lise 2 ye kadar sürekli dışlanan , futbol maçı seçmelerinde en sona kalan .
doğum günü bilinmeyen çocuktum ben.
ben aile kavrdıbını bilmeyen , bilemeyecek birisiydim.
yarı yolda bırakılan , iki kız görünce zütü kalkıp laf eden binlere maaruz kalan çocuktum .
birazdan okuyacağınız hikaye tamamen gerçek olup , hayatımdan kesitler içermektedir..

Kadın Ütopyasında Kronos (+18)

kadin utopyasinda kronos

Kadınlar.insan modelinin en zayıf halkaları.Kendimizi kutsal olduklarına inandırdığımız iki yüzlü aşağılık varlıklar.Kapitalizm manifestosunun bize kabul ettirdiği para = kadınlar denklemiyle yükselişte olan defolu canlılar. Bu başlığı okurken aklımı kaçırmış olduğumu düşünebilirsiniz. Fakat Dünya tarihinde neredeyse bir asırdır erkek nesil olarak kendimizi bu denli hiçe saydığımız bir yüzyıl daha yok . Bir kadının numarasını almak veya tanışmak bile başarı olarak görülmeye başlandı günümüzde.. Gerçek potansiyelinizi aşağılık sınavlarla sizden saklıyorlar .Çocukluğumuzu deliler gibi özlememizin nedeni yaşınız değil insanların yıprata yıprata yok ettiği karakterinizdir. Bu yüzden kız veya erkek arkadaşlarınızla hiç bir zaman iyi ilişkiler kuramadınız. sürekli kandırılan taraf oldunuz. Etrafta sizin üzerinize dönen kumpasları anlamanız adına yazacağım bu başlığı. Ben aydın bir insan değilim beyler, sadece hayatı doruklarında yaşamayı seven bir dostunuzum ve bilginin, tecrübenin paylaşıldıkça kutsallaştığına inanıyorum.Fişinizi çeken varoş kadınlar yüzünden uzun zamandır nasıl tehditler altında olduğunuz konusunda tecrübelerimi paylaşacağım.

Samsun'daki Lise Hayatım!

samsundaki lise hayatim

önce bazı bilgiler vereyim hikayede yaşım 14 boyum 175 kilom 70 falan yazın fitnesstan yaptıgım yaşıma göre iyi vücudum ve yüz tipimle yaşıtlarımdan 1-2 yaş büyük gösteriyordum gözlerim koyu mavi saçım ise kumral orta boy hafif dikiyorum şekil veriyordum saçıma. Gideceğim okul özel okul. Ortaokul ve lise birleşik . yer: Samsun olay 4-5 yıl önce geçiyor

İnci Sözlük Hikayesi: 4 Senede Üniversitede Yaşadıklarım!

4 senede universitede yasadiklarim

Üniversite de 4 senede yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum. inci deki eski hikaye ruhunu geri getirip aylarca sürecek bi serüven yaşatmak istiyorum siz değerli incis blog okurlarına. Rezlerinizi alın bi 15 20 dakika içinde başlıyacam.

Lisede Okul Tuvaletinde Yaşadıklarım!

lisede okul tuvaletinde yasadiklerim

Hikayede herşey mevcut benim hikayelerimi okuyan pişman olmamıştır rezleri alın başlayalım.

Ben

 (bkz: punku)

tanıyan tanır

Kulaktan dolma bilgiler değil , her satırda yaşananlar var .

hikaye bitti beyler hava almak için balkona çıkıyorum derdime ortak olan herkese teşekkürlerimi sunuyorum Allaha emanet olun

Nikimden anlam çıkarırsınız belki

bazı inanmayanlar olmuş onca şarkıyı
boşuna yazmadık oturup da .

 https://youtu.be/h8b1RGeiSb8 


En Saf Duygular: 2005

en saf duygular 2005

O zamanlar sene 2005 liseye gidiyorum, lise 1 e giderken saçlarımı 1 numaraya vurdurdum. Zaten amerika  filmlerdeki zanlılar gibi takılmayı severdim. Pek dostum yoktu . Onlar gibi hücre kapısının demirinde barfiks çekmeyi, hayata karşı direnc olarak görürdüm .

Boyum yaşıtlarıma göre kısaydı , hatta benden kısa olan bi kaç kız vardır sinif8mda . Bilek güreşin de bile çoğu kıza yenilirdim.

Hep dalga konusuydum, zaten herkes benden güçlü , top oynarken kavga ederdik hep bogazimi tutup üstüme yürürdüler. Bi bok yiyemezdim, yapistirirdilar okulun duvarına .  Bana faul yapıldığında bile sesimi çıkaramadım.

Trend: Bir Spermin Hatıra Defteri!

Bir Spermin Hatıra Defteri

Varlığımı hissettiğim o ilk an.. Garip bi histi, kamçı gibi bir kuyruğum ve bir kafa.. Geldi yeni çömez diye patavatsız bi kahkaha işittim. Ortamı süzdüm puslu gözlerimle. Kocaman bir mahşer.. Kimileri batak oynuyor, kimileri bi aşağı bi yukarı volta atıyordu. Kulak kesildim muhabbetlere biraz.
-bugün iş yok, cuma günü mü bugün?
+yok kadir gecesi, resmi tatil yani.
-hayfını yarın alır desene

Blue Whale Oyunu İle Alt üst Olan Hayatım!

blue whale game


Blue Whale yani mavi balina oyununu çoğunuz bilirsiniz beyler. 

Bu oyun Rusya'da vk adlı bir sosyal medya platformunda popüler olmaya başlamış ve sonrasında Avrupa'ya da sıçrayarak yüzlerce kişinin intihar etmesine sebep olmuştur. Şu an vk bunun önüne geçti ama ben sizlere vk bunun önüne geçmeden önce bu işe kalkışmamı ve kalkıştıktan sonra neler yaşadığımı anlatacağım hazırsanız başlıyorum. Birkaç kişi okusa bile yeterli.

12. Sınıfa giden girdiği YGS sınavının sonuçları açıklandıktan sonra kendi gerçekleriyle yüzleşen sınıfta çoğu zaman kaale alınmayan, kızların Dünya'da erkek cinsinden tek ben kalsam bile gidip lezbiyen olacakları herifin tekiydim.

Norveçli Lise Aşkım!

norvecli kiz

Lisenin ilk günüydü ve ben okula ilk günden geç kalmıştım okuduğum lise şehrin fen lisesinden sonra en iyi ikinci okuluydu ve ben okula derece ile girmiştim.

Okula attığım ilk adımdan sonra üst sınıflar kendini net bir şekilde belli etti. Bizim 9. sınıflar ise okulun bahçesinin köşesinde yavru ceylanlar gibi etrafa bakıyorlardı. Neyse zil çaldı sıralar oldu herkesin sınıfı açıklandı bende sınıfıma doğru yola koyuldum sınıfım 9-A idi. sınıfa ilk giren bendim ve cam kenarı en arkaya oturdum sınıftaki çocuklar teker teker sınıfa girdiler benim yanım boştu herkes bir yere oturmuştu sınıfa en son giren kız gelip benim yanıma oturdu gayet hoş ve güzel bir kızdı
kız-k ben-b
k: Burası boş öyle değilmi
b: evet boş
k: Oturabilir miyim?
b: Tabii
k: bu arada ben ayça
b: bende kuzey memnun oldum
kızın uzattığı elini sıktıktan sonra önüme döndüm ve başımı sıraya koydum.

Bir Trend Hikaye: 6 Sene Önce Değişen Hayatım

6 sene once degisen hayatim

Hikayede 1 tane yalan varsa gibsinler. Normalde asla yazmam lakin değişimimi okuyup, değişmesine vesile olacağım kardeşlerim olabilir. Sadece isimleri değiştireceğim. 

 Bundan 5 veya 6 sene önce lisedeyim.  Orta düzeyde bir Anadolu liseline gidiyorum. Ailemin durumu da orta düzeyde. Ne zenginim ne fakir. Neyse o zamanlar asosyal değil de muhabbet arayan bildiğiniz şaklaban liseliyim. Lakin kızlara karsı çok çekingenim. Neyse lisenin ilk senesinde girdim sınıfa herkes tanısıyor. Ulan dedim dalga mı geçiyorsunuz. Kara  kara düşünmeye başladım. Orta sırada 2. Kısımda oturuyorum ve sadece yalnız olan benim amk. Bir tayfa vardı 3 kişi. Aga onlar bana yakın geldi dedim bunlar benim kafa tanısayım. Neyse beyler olacak iş değil önümdeki çocuğa meraba bile demeden telefon numaranı verir misin dedim. Ulan kahkaha atıyorlar. Haklılar amk. Hala ara ara bulusunca bu muhabbete güleriz. Neyse bir şekilde muhabere ettik derken 4 lü takılmaya başladık.  Alparslan, Mehmet, berkcan ve ben 4 lü takılmaya başladık.

Sınıfımdaki Kızıl Kızın Hikayesi

sinifimdaki kizil kiz
Part 1
2 yıl önce yani ben 10. sınıfa giderken sınıflar karma oldu. Listeden ismime baktım 10-s sınıfında oldugumu gördüm. Böyle sınıfmı var amk diyip sınıfı bulmaya gittim.1. kat en sonda sınıfı gördüm ve içeri girdim.Her zamanki gibi(geleneksel) duvar kenarına avını bekleyen kaplan gibi çöktüm.Bu okulda fazla arkam olmadıgı için silik bi tiptim , yani kimseyle aram olmazdı.
     Oturdum ve sınıfa giren birbirinden değişik bi o kadarda belalı tipleri inceledim. Hepsi çinçinliydi genelde ve bilirsiniz bütün belalıların arasında bi bağ olur. Teker teker yerleştik ama yanım boş kalmıştı en sonda içeri kızıl bi kız girdi ama beyler eminim incideki bütün pampalarım kıza ilk görüşte aşık olabilir. ( kızda öyle bi güzellik var)

Kral Recep Ve Halkı

kral recep ve halki

inci sözlük yazarı; brghost

Kendi yazdığım bir hikayedir arkadaşlar. Şukunuzu ekgib etmeyin.

Bir zamanlar bir krallık varmış. Bu krallığın kralı ; şişman, kısa boylu, uzun sakallı, kalın kaşlı ve sigara tiryakisi bir adammış. O kadar çirkinmiş ki kraliçe bununla sevişmiyormuş. Sürekli içinden, mastürbasyon yapmaktan bıktım, diyormuş.

Krallık, her iki senede olan büyük savaş için hazırlanıyormuş. Askerleri "Üstün Kalıp Eğitimi" denen eğitimi alıyor ve daha da güçleniyormuş.

 Halk açmış. Tüm paralar askerlerin eğitime gidiyormuş. Ve halk her gün şatonun kapısının önünde toplanıp bağırıyormuş :

"Ulan dıbına koyduğum açız aç!"

"Şişman zütünü gibeyim kral!"

"Yemek ver dıbına korum." gibi sesler çıkıyormuş halktan.

ilk gece kral bunları "Ekmek yok, pasta da yok. gibtirin gidin." diye göndermiş. Sigarasını her kelime sonunda içmeyi ihmal etmemiş tabi.

Halk her gece toplanmaya devam etmiş. Kraliçe ara sıra kralın yanına gelip "Halkın gürültüsünden mastürbasyon yapamıyorum bile! Yolla şunları." demiş ve kral yine balkona çıkmış. Halk bağırıp çağırıyormuş. Bazıları penisini açıp gösteriyor, bazıları el hareketleri çekiyormuş.

Kral tabiki tepkisiz kalmayıp askerlerine emretmiş : "giblerini kesin! Ellerini doğrayın!"

Bunu duyduklarında halk, koşarak evlerine gitmiş. Bazıları o kadar hızlıymış ki pantalonları yırtılmış.

 Büyük savaşa iki gün... 

Halk hala aç ve susuz imiş. Aralarında toplantılar yapıyor ve kralı öldürmek istiyorlarmış. Tabiki bu kralın kulağına gitmiş. Kral o gece halka şunu duyurmuş : "Balkonumun önünde toplanın, konuşma yapacağım."

Halk koşa koşa şatonun balkonuna doğru koşmuş ve beklemeye başlamış. Tam olarak dört saat beklemişler. Çünkü kral zengin arkadaşlarıyla ziyafet çekiyormuş.

Ve sonunda beklenen an gelmiş. Kral yavaş yavaş -az önceki yemekten dolayı- balkona gelmiş. Şu konuşmayı yapmış :

"Evet! Biliyorum, beni öldürmek istiyorsunuz çünkü ben size askerlerime verdirdiğim eğitimden dolayı yemek, su veremiyorum. Ama emin olun ki yakında olacak büyük savaşın ardından, yemeğinizi, suyunuzu vereceğim. Hepimiz mutlu olacağız!"

Bunları duyunca halkın gözleri açılmış. inceden gülümsemişler. Mutlulukları gözlerinden okunuyormuş. Büyük savaşı beklemeye başlamışlar.

 Büyük savaşa bir gün... 

Halk ertesi gün kralın balkonunun önünde toplanmamaya karar vermiş. Çünkü kral onları doyuracağına inandırmış. Ama aç bıraktığı günlere lanet etmeye devam etmişler :

"Onun ta anasını gibeyim, bizi bu günlere kadar aç bıraktı."

"Doğru. muallaknin evladı kral! Şu büyük savaş gelip bitsinde, bizde rahatlayalım."

Ve evet. Gece bitmiş. Savaş günü gelmiş ve bazıları coşku dolu iken bazı savaştan etkilenen insanlar, çöküntü içindeymiş.

Savaşa dünyanın dört bir yanından insan katılıyormuş. Zaten büyük savaş demelerinin sebebi de buymuş.

Savaş o kadar büyümüş ki uzaydan dünyaya bakınca, üzerindeki toz dumandan dolayı gözükmüyormuş.

Savaş bitmiş. Halk o zamana kadar mutluymuş fakat savaşı kaybettiklerini duymuş. Kral işi batırmış ve zarara uğramış. Halk o sırada plan kurmaya başlamış. Aralarında örgütlenme başlamış. Kahvehaneye gidip milleti gaza getiriyorlarmış :

"Onun yüzünden savaşı kaybettik ve aç kalacağız. Anasını gibmeliyiz."

"zütünü çat çut gibmeliyiz bu gece!"

"Hey! Duydun mu, kralın annesi ferre sitelerinde görülmüş. Herkes üç posta atıyormuş."

Gaza getirme işe yaramış. Ve bir örgüt kurulmuş ; adı da "HALK" olmuş. O günün öğlesinde silahlar, oklar, yaylar yapmışlar. Geceye hazırlanıyorlarmış.

Gece gelmiş çatmış. Halk tasarladıkları uzay mekiğiyle, yürümek zorunda kalmadan, uçarak kralın balkonunun önüne gitmiş. Ve bağırmaya çağırmaya başlamışlar :

"Gelsene ulan dobişko bin!"

"işte şimdi ananı gibtik!"

"Gelmezsen ifşanı, dünyada geri kalan tüm krallıklara atarız!"

Kral korkusundan balkona çıkmış. Elindeki sigarasını tam ağzına zütürürken, HALK kralın anasını gibmiş. Oklar havada uçuşuyormuş. Kraliçe de havada kaynamış ve ölmüş. Halktaki bazı abazalar hemen gidip kraliçenin ölüsünü gibmiş. Kralın ölüsünü gibenler de ölmüş. Canlısını giben de...

Zafer Halkın olmuştu artık. Kralın askerlerine işkence yapıp, analarını gibiyorlarmış derken dıbına kodumun şatosu çökmüş ve tüm halk yannanı yiyip ölmüş.

Trend Hikayeler Serisi: Arkadaşımı Seven Kıza Aşıktım Sadece!

trend hikayeler

Kimim ben? Ah, tamam tamam o klagib konuşmalardan yapmayacağım burda. Daha züt kadar çocukken annem tarafından piyano çalmaya yönlendirildim. Bir şeyler yapıyordum işte. Annem eskiden çok çalmış, o yüzden bana da öğretiyordu. Nedenini hiç sormadım, soramazdım zaten.

Babam yok. Yani ben bebekken bizi terk etmiş. Annem çalışmaya başlayıp beni büyütmeye çalışıyor, annem çalışırken ben yan komşumuz Ezgi'nin annesi tarafından bakılıyorum falan filan. Pek iç açıcı bir geçmişim yok denilebilir. Küçükken dersleri bırak dışarı çıkıp oyun bile oynamazdım. Nedeni asosyal olmam, ezik olmam veya utanmam gibi şeyler değil. Evde piyano çalışmaktan onlara zaman bulamazdım. Annem çalıştırıyor beni, tek notaya yanlış basarsam bağırıyor bana. Annem o karşı çıkamam, özür dileyip doğrusunu yapıyorum.

-Seni kurtaracak tek şey bu! Orada ne görüyorsan onu çalacaksın aptal! 

Küçükken yarışmalarda birinci olmuşum hep. insanlar alkışlıyor beni falan. Ben sadece oturup piyano çalıyorum. O kağıt parçasındaki notaları aynen piyanoma aktarıyorum. En iyisi bu, annem böyle seviyor beni o yüzden böyle yapıyorum. Yapıyordum. Anne..

Annem hastalandı ben küçükken. Hastalığına pek girmek istemiyorum fakat sandalye falan kullanmaya başladı. Bir süre piyano çalamadım, okula gidemedim. Daha küçük bir çocuğum sonuçta ve annem ayağa kalkamıyor. Ağladığımı hatırlıyorum sadece.

Annem hala beni çalıştırmaya devam ediyordu. Eğer bulduğu bir yarışma olursa beni yazdırıyordu. Sürekli piyano çalmamı, piyanoda gelişmemi falan istiyordu. Sürüyle ilaç yardımıyla yaşamaya çalışan annem benim piyano çalmamla ilgileniyordu bildiğin. Bazen odasında ağladığını duyuyordum fakat ne yapabilirim ki? Küçük çocuktum hem. Yarışmaları kazanıyordum ben. Birinci oluyordum, insanların alkışlarını işitiyordum falan filan. Umrumda mı? Hayır. Annem mutlu oluyordu, yani mutlu olduğunu söylüyordu bunları yaptığımda.

Ambulans sireni sanki o. Kime ne oldu ki acaba? Uykumdan sıçradım bildiğin ambulans sesiyle. Sesler evden mi geliyor? Anne..  

Aylin abla evde, ne yapıyor bu saatte acaba? Doktor mu onlar? Annem nerede? Korkuyorum. 

(A-Abla)- Mert odana geç geliyorum ben canım.

Aylin abla Ezgi'nin annesi. Onu dinleyip odama geri dönüyorum. Göz ucuyla bir sedye, üzerinde annem. Aylin abla beni görüp üzerime doğru koşuyor fakat nafile. Annemin üzerine atlayıp ağlamaya çoktan başlamışım ben. Öldü mü şimdi bu kadın? Benim için bu kadar uğraşan, beni tek başına büyüten kadın öldü mü? Çocuğum lan ben. Çocuk!

7 YIL SONRA

(E)- Bu sene de katılmayacak mısın yarışmaya?

(Ben)- Çalamıyorum Ezgi. Nasıl katılabilirim sence? Sorup durma şunu.

(E)- Tamam ya kızma pardon. (O aptal sırıtışını yaptı yine.)

(Ben)- Sırıtma şöyle.

Ezgiyle yıllardır arkadaşız. Hiç yan gözle bakmadım diyebilirim. Eğlenceli ve tatlı biri. Okula birlikte gider sürekli birlikte takılırdık.

Annem öldükten sonra piyanoya elimi sürmedim. Süremedim daha doğrusu. O kadar yabancı, o kadar korkutucu geliyordu ki. Aylin abla baktı bana bu yaşıma kadar. Hala ilgileniyor tabi fakat yalnız yaşıyorum.

(B)- Mert!

Berke üzerimize doğru koşuyordu. Üçlü grubumuzun üçüncü üyesi de geldi işte. Berke benim aksime yakışıklı, tamamen sosyal, kızların sürekli ilgilendiği erkekti. Başkalarına karşı olan büyük egosuna karşın bize karşı tamamen sıcak ve samimiydi.

Anlatabileceğim aksiyonlu bir düzenim yoktu. Gayet monoton bir şekilde ilerleyen hayatım vardı aslında. Belki yeni insanlarla tanışsam bu değişirdi ha?

(E)- Berke seni biriyle tanıştırmam lazım.

(B)- Cinsiyet sorma gereği duymuyorum, hetero olduğumu biliyorsun herhalde.

(E)- Ya salak. Neyse tanıştırdığımda anlarsın zaten.

Kiminle tanıştıracak acaba? Gerçi beni ne ilgilendirir ki? Sonuçta Berke ile tanışmak istiyor benimle değil.

(E)- Çıkışta gideriz, Mert sende geliyorsun he! (Aptal sırıtması..)

(Ben)- Aslında işim var biraz.

(E)- Tamam geliyorsun.

Çıkışta gittik çimenlik gibi bir yere. Piknik alanı gibi bir şey aslında tam anlamadım. Tek başıma etrafı gezerken aniden birine çarptım.

(Ben)- Özür dilerim dalmıştım. iyi misin?

(Kız)- Sorun değil.

Sorun değil dedikten sonraki gülümsemesi beni benden aldı sanki orada. Kim acaba? Beni ne ilgilendirir ki, bundan sonra görmeyeceğim sonuçta. Yerden çantasını alıp gitti. Keman çantasıydı sanırsam. Ezgi arayıp yanlarına çağırdı beni. Gittiğimde ters olan bir şey vardı.

(Kız)- Aaa selam.  

(Ben)- Selam.

Yapma. Berkeyle tanışacak kız bu mu gerçekten? Eh tabi, yakışıklı olan o. Kızların gözdesi olan o. Benimle mi tanışacaktı? Aptal kafam.

(E)- Mert, bu Selin.

Memnun oldum faslı falan oraların önemi yok. Sorun şurda ki ben kıza sürekli bakıyorum. Ezgi bunu anlamış olacak ki: "Berke'den hoşlanıyor o kız. Aklından bile geçirme Mert."

Benden hoşlanacak değil ya, Berke tabi. Yanımda Ezgi, önümüzde sohbet edip gülüşen Berke Selin çiftine bakıyordum sadece.

(S)- Elemeye geliyorsunuz değil mi?

(Ben)- Ne elemesi?

(S)- Keman çalıyorum. Yarışmalarda kendimi deniyorum işte öyle. (Gülümsemesi neden bu kadar hoş?)

(B)- Mert keşke gelebilseydin be kanka. iptal edemezsin herhalde?

Neyi iptal edemem? Ah tabi, yalnız kalmak istiyor. Berke sonuçta bu, ondan hoşlanan kızla yalnız kalmayıp ne yapacak başka?

(S)- Neyi iptal edemezsin ya? Hayır burdaki herkes geliyor. Kırmak yok.

Ezginin beni sürüklemesi, Berkenin bana pis pis bakışları arasında peşlerinden ilerledim sadece. Berke kızar mı acaba bana? Hem neden gelmemi istedi ki Selin?

Elemelerin yapılacağı yere geldik. Selin ayrı kapıdan gitti. Biz seyirci koltuklarına oturduk. Pek kimse yoktu normal olarak. Gençler gelip keman çalıyor, jüriler puanlamaları yapıp gönderiyor, sonra bir başka kemancı geliyor. Selin nasıl çalıyordur acaba?

(B)- Sıra Selinde lan! Ben heyecanlandım yeminle. Ezgi seni seviyorum kızım, muhteşem bu kız.  

Muhteşem bir elbiseyle, muhteşem yürüyüşüyle çıktı Selin. Kafasını kaldırıp bize baktı. Göz göze geldik, gözleri parlıyordu. Çalmaya başladı. Nefessiz izledik. Çok garip bir şekilde çalıyordu. Fakat o kadar hoş bir melodisi vardı ki.

(Ben)- Tebr..

(B)- Selin tebrikler! Muhteşemdin ya. Gerçekten fazla iyisin.

Yine yürüyorlar önden. Yanımda Ezgi onları izliyordum ben. Ne diyebilirim ki, Berke sonuçta bu.

(S)- Sonraki katılacağım yarışmada piyanistle beraber çalıyormuşuz. istediğimiz kişiyi piyanist olarak getirebiliyormuşuz fakat bulamazsak gereksiz birini koyacaklar oraya. Tanıdığınız biri var mı?

Ezgi ve Berkenin bana bakmasıyla anladı gibi. Tabi piyanist değilim ben. 7 Yıl oldu çalmayalı sonuçta.

Çıkışta Berke işi olduğunu söyledi. Ezgi kurs için okulda kalacaktı. Ben tek başıma yürüyecektim yani. Giderken Selini gördüm.

(S)- Selaam. Berke burdan gitmiyor muydu ya. Bayadır bekliyorum fakat gelen giden yok.

(Ben)- Berke gitti çoktan. Bekleme sen bence boşuna.

(S)- Nasıl ya. Neyse, sen gel o zaman benimle. En yakın arkadaşısın sonuçta değil mi?

(Ben)- Nereye geliyim?

(S)- Alışverişe tabiki (Sırıttı.)

(Ben)- Ama be..

Konuşamadan tuttu kolumdan çekti yanına. Yürümeye başladık öyle. Neden benimle alışverişe gidiyor ki acaba? Garip bir kız. Fakat olay şu ki, ben ona baktıkça büyüleniyorum.  

(S)- Piyanist misin?

(Ben)- Eskiden öyleydim.

(S)- Neden bıraktın?

(Ben)- Ailevi meseleler.

(S)- Yaa, biraz daha canlı olsan olmaz mı? Cool falan olmaya çalışıyorsan pek olmuyor he! (Fazla güzel gülümsüyor.)

Öyle mi? Nasıl konuşuyorum ki? Soğuk falan mı?

(Ben)- Tamam pardon. (Az da olsa gülmeye çalıştım.)

Ona karşı çekingen davranıyordum nedense. En yakın arkadaşımı seven kız sonuçta. Genelde hep en yakın arkadaşımı seviyorlar zaten. Ben figüran takılıyorum burda.

(S)- Benim için tekrar başlasan olur mu?

Ha?

(Ben)- Anlamadım?

(S)- Biliyorsun piyano çalan birine ihtiyacım var. Yardım et işte bana ne kaybedeceksin?

Çalamam ben. inat olduğumdan falan değil, o kadar uzun süredir çalmadım ki tuşlara bile basamam ben. Fakat bu kız bana bu teklifi yaparken ben nasıl reddedebilirim ki? Fakat kabul etsem ne yapacaktım? Çok garip, etraftan o kadar piyanist bulabilir herhalde değil mi?

(Ben)- Uzun süredir çalmadım. Yapamam sanırsam.

(S)- Ya ama ısrar ediyorum lütfen. (Koluma sarıldı bunu söylerken. O kadar tatlı duruyordu ki.)

(Ben)- Gerçekten yapamam.

Nasıl yaptıysa yaptı, başlattı beni tekrardan. Fakat sorun şu ki, çalamıyordum. Gerçekten o kadar geçen zamanın ardından berbat çalıyordum. Bunu ona söylememe rağmen terslemiyor, aksine daha fazla çalmamı istiyordu. Çaldıkça eski haline döneceksin diyordu. 3 Hafta sonra sahnede onunla beraber çalacaktım. Tabi aynı zamanda Berkeyle beraber takılıyorlardı. Sevgili olup olmadıklarını bilmiyorum fakat öyle gibilerdi. Bende yandaki figüran olarak sahnesinde ona yardım edecektim işte. Günler geçti, hala kötü çalıyordum. Fakat hala Selin beni istiyordu. "Kötü çalıp çalmaman önemli değil yeter ki duygularını içine kat." diyip duruyordu.

(Ben)- Pardon, yine saçmaladım.

(S)- Sorun değil, özür dileyip durma aptal. Denemeye devam edelim.

Neden bunu yapıyordu ki? Sahneye çıkmamıza çok az kalmıştı. Elemeydi sadece çok önemli bir an değildi. Fakat 7 seneden sonra ilk defa sahneye çıkacaktım. Selin çalarken, benimle zaman geçirirken, bana bakarken o kadar büyülüyordu ki beni. Neden böyle acaba...  

(Ben)- Selin ben berbat edicem galiba. Neden beni bu kadar istiyorsun ki sahnede?

(S)- Bilmem, istiyorum işte. Hem berbat etmeyeceksin. Sadece duygularını kat. Çalabilirsin Mert.

Sahnede başkaları çalıyordu. Biz sıramızı bekliyorduk. Beyaz bir elbise giymişti Selin. Çok güzeldi. Adımız söylendi, içeri doğru ilerledik. Sıramız geldiğinde sahneye doğru gidecektik.

Acaba batırır mıyım? 1 ay çalıştım 7 sene ardından, nasıl iyi çalabilirim ki? Kıza ayak uyduramazsam ne olacak?

içimdeki heyecan ve korkularla Selinle yan yana sahneye ilerledik. Selam verip ben piyanoya oturdum, o ön tarafta eline kemanını aldı. Ezgiyi aradı gözüm. Çok kalabalık olmadığından gördüm hemen. Bol şans diliyordu gözleriyle sanki, ya da her neyse işte.

Başladık. Parmaklarım piyano tuşlarına dokundukça daha çok heyecanlanıyordum. Hatasız ilerliyordum, fakat bir saniye. Selin notaların dışına çıkmaya başladı. Fakat kötü anlamda değil, kendi yorumunu katıyordu bir nevi. Peki ya ben? Ben notalara bağlı çalan çocuktum, şimdi ne yapabilirim ki?

Selinle göz göze geldik, terlemeye başlamıştı. Telaşlı bir hali vardı sanki. Ona yetişmeye çalıştım. Olmadı. Tamamen kaybettik birbirimizi.

Utanç dolu vücudum kendini yere doğru bıraktı. Çökük bir halde Seline baktım. Bana baktı, göz kırptı. Tekrar çalma pozisyonuna geçti ve başladı tekrar çalmaya... 

Bu sefer ona yetiştim. O kadar duygulu ve sert bir şekilde çalıyorduk ki. Şurada azıcık seyircimiz varsa da bizi soluksuz izlediklerine emindim. Parçanın sonuna geldik, ellerim son nota için hareket etti, ve bitti. Kafamı kaldırdım, sağ tarafa döndüm. Selinle göz göze geldiğimizde bu sefer ben ona göz kırptım. Mutlu hissediyordum. Selin mutlu görünüyordu çünkü.

Ayağa kalkarken yığılma sesi duydum. Sağ tarafıma baktığımda Selin yere düşmüştü.

(Ben)- Selin!  

Mutluydum, belki de mutluyduk o an. Telaşlı görünmesinin nedeni bu muydu? Hala hastanede yatıyordu Selin. Nedenini doktorlara sorduğumuzda daha belli değil diyerek geçiştiriyordu bizi. Daha çok Berke atlıyordu tabi öne, onun sevdiği sonuçta.

Biz orada beklerken yan taraftan 40-50 yaşlarında bir adam geldi. Yanında eşi de vardı. Selinin annesi ve babası olduğu kolayca anlaşılıyordu. Ben çok korkacaklarını falan düşünürken "Sürekli kendini zorluyor. Böyle giderse daha da artacak bu olay." dediğini duydum annesinin. Ne yani, sürekli olan bir şey mi bu? Selin hasta mı? Yok hayır, yanlış duymuş veya yanlış anlamışımdır. O kızın hasta olma ihtimali yok.

1 GÜN SONRA

(B)- Selin, iyi misin!? Korkuttun bizi noldu sana ya?

(S)- iyiyim sorun yok. Kendimi çok zorladım sadece (Yorgun ve bitik bir halde gülümsemeye çalıştı)

(E)- Daha önce oldu mu böyle bir şey Selin?

(S)- Yok hayır ilk defa başıma geliyor. Ya gerçekten önemli bir şey değil, hem en geç 2 3 güne çıkabilirmişim.

Onlar konuşurken ben sadece bakıyordum Seline. Bi an o da bana baktı. O gülümsemesini gösterdi bana tekrardan. Çok tatlı bir kızdı. Arkadaşımı seven kız.

Normal okul günleri devam etti. Artık 3 kişi değil 4 kişi takılıyorduk. Tabi Berke ve Selin daha çok önde yan yana yürüyen çift oluyordu. insanlar genelde Ezgi ve beni de çift sanardı. Değildik, olamazdık.

(B)- Biz çıkışta sinemaya gidicez. Gelecek misiniz? (Keskin bir bakış attı bana)

(Ben)- işim var benim, eğlenin siz.

(E)- Benimde.

Bu sefer Selin ses etmedi. Bir kere sesini çıkardı diye benimle ilgileniyor diye bir şey yok sonuçta değil mi?

Ezgiyle yürüyorduk. Yağmur başlamıştı sanki. Şemsiyelerimiz olmadığından üzeri kapalı bir yere geçtik.

(E)- Mert...  

EZGi

Mert neden sürekli Seline bakıyordu ki? Berkeden hoşlandığını açıkça söylemiştim. Aptal çocuk, hep olmayacak şeylere ilerliyor. Pek umrumda olduğundan değil, onun hayatı sonuçta fakat üzülmesini istemiyorum. Çocukluk arkadaşım sonuçta.

(E)- Ayça neden öyle bakıyorsun kızım?

(A)- Kendi hissettiklerini kendine itiraf edemeyecek kadar korkak mısın gerçekten sen?

(E)- Ne alaka şimdi? Anlamadım.

(A)- Anlama Ezgi. Anlamadığın sürece kendini yiyip bitireceksin. iyice aptallaşmaya başladın sen.

Neden böyle demişti ki şimdi? Ne hissediyordum ben?



(E)- Mert...

(M)- Noldu? Neden öyle Mert dedin bir anda(Gülümsedi)

(E)- Anlamıyorsun değil mi?

(M)- Neyi?

(E)- Hislerimi.

(M)- Ne hissi? Neden bahsediyorsun kızım açık konuşsana.

(E)- Sana olan hislerimi.

(M)- Anlamadım?

(E)- Seviyorum seni işte aptal.

Ne oluyor? Ayaklarım tam tersi yönde hareket etmeye başladı. Hızlı hareket ediyorlardı. Yağmur yüzünden ıslanıyordum. Gözlerimden akan yaşlar ne alaka şimdi? Az önce Merte ne dedim ben? Yaptığım şey doğru mu değil mi bilmiyorum, fakat şu anda o kadar garip hissediyorum ki. Gözlerimden akan bu su damlacıkları bunu kanıtlıyor sanırım...

MERT

Ezgi neden o şekilde konuştu anlamadım. Konuşmaya çalıştığımda benden kaçıyordu sürekli. O kadar sene geçirdik beraber, bu neydi şimdi? Ezgi lütfen şaka olsun. Lütfen.

Okulumuz normal bir lise olmasına rağmen müzik konusunda hem ilgili hem de başarılıydı. Kemancıların çalacağı bir resital düzenlenecekti. Sonrasında yanında isterseler piyanistte ekleyebileceklerini öğrendik. Selin ister miydi ki acaba ikimizin çalmasını burada?

(S)- Mert! Duydun değil mi? Kesinlikle çalıyoruz. Seyirciler nefeslerini tutarak, gözlerini kırpmadan bizi izleyecekler. Anladın değil mi Mert!?

(Ben)- Dur sakin ol, çalarız tabiki.

Ben güldüm, o güldü. O kadar güzel bir an, neden Berkeyi sever ki? Güzel an olsa da, benimle birlikte gülse de, arkadaşımı seven kız o değil mi?  

Çalışmaya başladık tekrardan. Ben daha iyi çalmaya başlıyordum fakat o kadar fazla hata yapıyordum ki. Selin hala sesini çıkarmıyordu. Benden daha iyi birini bulması bu kadar kolayken neden bende bu kadar ısrar ettiğini hala anlamamıştım. O akşam Ezgi ve Selin benim evimdeydi. Ezgi bizi izlerken biz çalışıyorduk. işimiz bittiğinde Ezgi evine gitti, ben de Selini evine bıraktım. Annesi ve babasıyla daha yakından tanışma fırsatım oldu orada.

Selinin annesi(S-An) Babası(S-Ba)

(S-An)- Dediğin çocuk bu mu Selin?

(S)- Evet anne, Mert.

(Ben)- Memnun oldum efendim.

Babası beni kenara çekti. "Kızımın yanında olduğun için çok teşekkür ederim evlat." dedi. Ne alaka şimdi bu anlamadım fakat teşekkür edip ayrıldım oradan. Daha sahnemize 3 4 hafta vardı. Bizim yine monoton okul günlerimiz geri dönmüştü.  

(Telefon sesi.)

(E)- Mert! Selin hastaneye kaldırılmış yine. Gel istersen sende.

Ne? Yine mi? Tesadüf, kendini yorması falan filan. O güzelim vücudunda tek bir hastalık yok değil mi Selin?

Hastaneye gittiğimizde yine Berke orada. Başında bekliyor Selinin. Daha da bitkin halde yatıyor Selin o beyaz yatakta. Ne diyebilirim ki?

(S-Ba)- Bir süre hastanede kalacak Selin. Ziyaret etmeniz dışında bir şey yapamayacaksınız bir süre. Üzülmeyin, atlatır benim kızım.

Neyi atlatır lan? Yarın çıkacak işte hastaneden, değil mi? 2 gün, 4 gün. Hala çıkmadı. Pastaneden bir şeyler alıp hastane yolunu tuttum. O kadar şeyden sonra ziyaret etmesem biraz saçma olurdu değil mi?

Koridorda ilerledim, odanın kapısını yavaşça aralıyordum ki içeriden Berke ve Selinin sesleri geldi. Gülüyorlardı. Bölmek istemedim. Döndüm geri, evime yürürken aldığım şeyleri kendim yedim. Ne acınacak haldeyim değil mi?  

2 GÜN SONRA

(Telefon sesi)

(S)- Mert! Ezgi ve Berke sürekli ziyarete geliyor. Keman çalmam dışında hiç değerim yok galiba gözünde. insan bir kere olsun gelir ya!

Neden gelmemi önemsedi ki? Yok, arkadaşıyım sonuçta. Yani sevdiği çocuğun arkadaşıyım, piyanistiyim. Normal yani böyle konuşması, başka bir anlamı yok sonuçta. Arkadaşımı seven kız o.

(Ben)- işim vardı bu aralar özür dilerim.

(S)- Gelirken o önceden bahsettiğim çikolatalardan getirmeyi unutma. Cidden darılırım bak getirmezsen.(Güleyim derken öksürdü)

(Ben)- iyi misin?

(S)- iyiyim sorun yok. Neyse görüşürüz, unutma çikolataları!

Pekala. Gidelim bakalım. Pastaneden aldım yine istediklerini, hastane yolunu tuttum yine. Hastane merdivenlerini çıkarken karşıma Berke çıktı.

(B)- Mert nasılsın?

(Ben)- Selinin yanına gidiyorsan rahatsız etmiyim ben.

(B)- Yanından geliyorum sorun yok, hem o nasıl laf aptal ne rahatsızlığı?

(Ben)- Ne biliyim..

(B)- Hoşlanıyorsun değil mi Selinden?

Ne alaka? Neden bunu sordu ki şimdi? Anladı mı acaba?

(B)- Anlamayacağımı düşünerek beni aptal yerine koyduğunu söyleme öldürürüm seni burda.

(Ben)- Evet.

(B)- Bak sen Merte, benimle kapışacak ha? Bol şans kanka.(Sırıttı)  

Selinin odasına doğru ilerledim. Birine ondan hoşlandığımı söylediğim için kendimi garip hissediyordum. Söylediğim kişi de Selinin sevdiği çocuk sonuçta.

Odasına girdim, gözleri kapalıydı. Çok tatlı duruyordu gerçekten. Yanındaki koltuğa oturdum. Çikolataları masaya koydum. Keşke çiçek alsaydım.

(S)- Sonunda gelebildin(sırıttı)

(Ben)- Nasılsın?

(S)- Nasıl görünüyorum?

(Ben)- Berbat.

(S)- Sağol, çok iyisin gerçekten(gülümsemesi çok hoştu lan.)

(Ben)- Istediklerini getirdim.

Çikolataları gösterdim. Birlikte yedik. Konuştuk. Onunla geçirdiğim her an mutlu hissediyordum kendimi.

(S)- Sonra tekrar gel tamam mı? Görüşürüz!  

Sahnemize 2 hafta kalmıştı. Selin 1 hafta sonra çıkacaktı. Çalışmaya 1 hafta boyunca devam edip muhteşem bir performans sergilemek istiyorduk ikimizde. Amacımız insanları büyülemek sadece.

1 HAFTA SONRA

Selin hastaneden çıktı. Yoğun 1 haftanın ardından sahnemizin olduğu gündeydik artık. Heyecanlıydım gerçekten.

(E)- Mert, Selini gördün mü sen?

(Ben)- Hayır, gelmedi mi?

(B)- Ben de görmedim.

Ne demek bu şimdi?  

Selin bildiğin gelmemişti.

(Ben)- Telefonla ulaşamıyorum Ezgi ,yine bir şey olmuş olmasın kıza?

(E)- Bilmiyorum ki. Evine gidip baksam da zamanımız çok az. Eğer gelmezse sahneye çıkamazsınız sanırım.

Çıkamayız ha? Selin o kadar çok istiyordu ki bunu yapmayı. insanların gözlerinin tamamen ona kilitlenmesini, insanların onu hayranlıkla alkışlamasını.

(Ben)- O gelmese bile ben yapmak zorundayım.

(E)- Neyi yapmak zorundasın? Hem keman hem piyano falan mı çalacaksın aptal.

(Ben)- Kemana gerek yok.

Eğer gelmezse, o sahneye çıkıp yerime oturduktan sonra tek başıma piyanoyu çalacaktım. Öyle güzel çalmam gerekiyordu ki izleyenler büyülensin, ayakta alkışlasınlar. Yapabilir miydim? Bilmiyorum.  

(B)- Yok işte kız. Kesin bir şey oldu, ben gidip bakıcam.

(Ben)- Annesi ve babası var sonuçta. Bir şey olduysa sonrasında gideriz yanına. Yanımda olmanızı istiyorum, size ihtiyacım var.

Var değil mi? Berke ve Ezgi seyirci koltuklarına geçti. Ben ayrı bir kapıdan geçtim. Hazırlandım. Telefonuma son kez baktım, çağrı yoktu. Anlaşılan tek başımaydım. Sırama az kalmıştı. ileriden birisi Selin ve benim adımı okudu hazırlanmamız için.

Sahneye çıkmamız için çağrı yapıldı. Tek başıma başım dik bir şekilde sahneye çıktım. insanların şaşkınlıkla baktığını hissedebiliyordum. Selam verip piyanoya geçtim.

-Tek başına olmaman gerekiyor evlat, arkadaşın yok mu?

Juri tipli izlemeye ve değerlendirmeye gelmiş orta yaşlı bir adam. Keskin ve soğuk bir bakış attım ona, sonra elimi piyano tuşlarının üzerinde gezdirip ilk notadan başladım çalmaya.

Parmaklarım çok hızlı hareket ediyordu. içimdeki sinir, aşk, heyecan gibi duyguları karıştırıp tamamen piyanoma aktarıyordum. Hata yapmamıştım hiç, tam tersine o kadar iyi gidiyordum ki...  

Çok sinirli çalmaya başlamıştım. O kadar hızlı ve duygu dolu çalıyordum ki izleyenlerin nefeslerini tuttuklarını hissediyordum. Yavaş yavaş sona yaklaşıyordum. Olmuş muydu? Selinin istediğini tek başıma yapabildim mi?

Son notayı bastım. Kafamı yavaşça havaya kaldırdım. Yerimden kalkarak sahnenin ortasına yürüdüm ve selam verdim. Bir sorun vardı, neden kimse tepki vermiyordu?

(B)- BRAVO!!!

Berkenin sesini duymamla beraber alkışlamasını duymam, ardından herkesin ayağa kalkarak coşkuyla alkışlaması. O kadar garipti ki. Bunların hepsini Selin için yapmış olmam daha da değişik kılıyordu her şeyi. Beni sevmeyen, arkadaşımı seven kız için neden yapıyordum ki? 7 yılın ardından onun için piyanoya başlamam, vaktimin çoğunu onunla harcamam, arkadaşımı sevdiğini bile bile ona aşık olmam. Çok aptal biriydim sanırım.

Tabi ona ulaşamamıştık en başında. içimdeki merak ve korkuyla beraber sahnedeki alkışların ortasında dışarıya doğru koştum. Nereye gidiyordum? Tabikide Seline.  

Kapısını tıklattığımda ses gelmemişti. Telefonunu tekrar çaldırdığımda içeriden telefonunun sesi geldi. Evde düşüp bayıldıysa?

-Kime bakmıştım oğlum?

Minik bir teyzenin sesiydi.

(Ben)- Seline bakmıştım.

-Ambulans falan gelmişti buraya, hastaneye kaldırdılar sanırım. Sen nereden tanıyorsun?

Hastane. Yine mi? Sıkıldım artık bu aptallıktan. Teyzeye bir şey demeden hastaneye doğru koştum. Uzaktı evet ama ayaklarım sanki kendiliğinden hareket ediyordu. Ya bir şey olduysa ona bu sefer? O kadar garip hissediyordum ki. Arkadaşımı seven kız. Benim sevdiğim kız.  

(Ben)- Efendim, Selin iyi mi?!

(S-An)- Bu sefer pek iyi sayılmaz Mert. Sen olabildiğince yanında olmaya çalış onun.

Nasıl iyi sayılmaz ya. Nasıl lan? Odasına ilerledim. Kapıdan içeri girdiğimde yine o bitkin suratı gördüm. Nereden hatırlıyordum bu sahneyi?

Annem. Hayır ya. Annemdeki hastalık bu kızda olamaz. Öyle bir şey olmamalı. Beni piyanoya bu denli bağlayan iki insan oldu şimdiye kadar. Bunu da kaybedemem.

(Ben)- Selinin hastalığı ne öğrenebilir miyim?

Ah, evet. Öyleymiş. Bilimsel şeyine girmeye gerek yok. Vücut kendini imha ediyor demek yeterli olur sanırım. Ameliyatı var fakat ne ameliyatın sonucunda yaşayacağı kesin, ne de ameliyattan sağ çıkabilmesi kesin.  

Sürekli hastaneye gidip geliyorduk. Okulda ne tak yemişiz umrumuzda bile olmuyordu. Berkeyle geliyorduk genelde. Selin onu seviyordu sonuçta. O da Selini seviyordu. Ben burdaki ikinci elemandım. Selinin uyanmasını bekliyorduk sadece. Ameliyat olmazsa kurtulma şansı yoktu sanırsam. Annemde böyle miydi yani? Küçük olduğumdan dolayı hiç hatırlamıyorum. Fakat berbat bir durum olduğunu şu anda anlıyorum.

1 HAFTA SONRA

Selin hala gözlerini açmamıştı. Ne kadar saçma bir durumdu lan bu? Yanındaydım Selinin. Tek başıma onun yanındaydım.

Bi an hareket eder gibi oldu, sonra gözlerini aralamaya başladı. Bitkin bir şekilde etrafına baktı. Ben ne yapıyordum? He, ben şaşkın bir şekilde suratına bakıyordum kızın.

(Ben)- Uyandın..

(S)- Uyanmamı beklemiyordun sanırım (Öksürüyordu sürekli)

(Ben)- Yok hayır, yani ben.. Çok sevindim. Bekle doktor çağırıyorum hemen.

Doktor çağırmaya gittim. Selin uyanmıştı. Uyandığında karşısında görmek istediği kişi ben değildim muhtemelen. Arkadaşımı seven kız sonuçta.  

(Ben)- Ameliyat olacak mısın?

(S)- Bilmiyorum. Olsam da yaşamama ihtimalim varmış. Ne garip bir durum değil mi?

(Ben)- Öyle.

(S)- Benim yüzümden sahnemizde mahvoldu. Özür dilerim Mert.

(Ben)- Şey ben.. Çaldım. Yani tek başıma çaldım. izleyenler senin istediğin gibi büyülenmişti. istediğin gibi ayakta alkışlıyorlardı beni. Yani senin de orada olman daha iyi olurdu ama..

(S)- Mert sen.. Sen, Mert sağol. Gerçekten.

Mutlu olmuştu. Yani o bitkin haliyle bile gülümsemesini ekgib etmemişti yüzünden. Benim sayemdeydi değil mi?

Berke ve Ezgi gelmişti hastaneye. 1 Hafta daha gidip geldik hastaneye. Sonuç olarak ameliyat olmaya karar vermişti Selin. Ameliyattan çıkamama şansı vardı. Yani düşük bir ihtimaldi fakat yine de olabilirdi. Umarım olmazdı. Arkadaşımı seven kızın, benim sevdiğim kızın ölmesini istemiyordum ben.

2 HAFTA SONRA

Selinin ailesinin maddi durumu iyiydi. Ameliyat için bir sıkıntı çekmediler. Hatta fazla hızlı olacaktı Selin. Ameliyat hazırlıkları yapılıyordu biz okuldayken. Çıkışta bildiğin koşarak gittim durağa. Hastaneye gidip köşeye çekildik. Başarılı bir ameliyat olmasını umuyorduk sadece. Fakat o kadar çok korkuyordum ki, ya bir şey olursa ona, ya ölürse?  

-Ameliyat başarılı geçti. Bi süre gözlem altında tutacağız.

Başarılı ha? Herkes birbirine sarıldı, mutluyduk falan filan işte. Peki ya ben? Dışarı vurmasam da o kadar fazla mutluydum ki. O an ne yapacağımı şaşırdım. Peki, ameliyat başarılı olsa da hala bu hastalığın devam etme olasılığı var. Bu olmaz değil mi? Bu kadar şanssız olamaz Selin. Değil mi?

Kemoterapi olayları falan işte, normal devam etmeye çalışıyordu Selin. Normale dönmeye çalışıyordu. Aklım sürekli ondaydı, bir hiç için bunları yapıyordum belki de. Arkadaşımı seven kız sonuçta, bana bakar mı? Tabikide hayır. Peki ben neden bu kadar bağlandım ki? Aptalım gerçekten.  

Bi akşam hastaneye gitmek istedim. Nedeni yok, merak ettim sadece. Özledim de denilebilir. Otobüse bindim, hasteneye geldiğimde o her zamanki heyecanım yine üzerimdeydi. Odasına doğru giderken aklıma hiçbir şey getirmediğim geldi. Doğru, o en sevdiği çikolatalardan almam lazımdı sanırım.

Hemen hastaneden çıkıp pastaneye gittim, çikolataları aldım. Tekrar geri döndüm. Acaba o da beni özlemiş midir? Tabikide hayır aptal. Birde düşünüyorum ya.

Kapısını tıklattım, içeri girdim. Uyanıktı, beni gördüğünde yüzü o muhteşem gülümsemesiyle doldu.

(Ben)- Selam.

(S)- Mert Bey, hoşgeldiniz. Özlemedim desem yalan olur bak şimdi. Ver bakalım şu çikolataları.

(Ben)- Beni mi özledin çikolataları mı?

(S)- Bilmem, çikolatayı daha fazla herhalde. (Sırıttı)

Yine normal sohbeti ettik. Eğlendik, güldük. Yanında olmak o kadar mutlu ediyordu ki beni. Sonrasında garip bir şey yaptım. Yanına yaklaşıp elini tuttum.

Gözlerimin içine baktı. Ağzıyla olmasa da gözleriyle gülümsüyordu sanki bana. Düşüneceğiniz gibi bir tutma değildi bu. Masum, arkadaşça bir şeydi.

(Ben)- iyi olacaksın Selin. Hem Berke istediği şeyler olmadığında çok üzülür. Senin iyi olmanı istiyor, onu üzmek istemezsin herhalde değil mi?

(S)- Tabiki istemem. iyi olacağım söz. Sağol Mert, yanımda olduğun için.

Ne olurdu ki beni sevse? Ne olurdu ki Berke gibi olsam. Ne olurdu ki Selin arkadaşımı seven kız değil de beni seven kız olsa?  

Elleri titriyor.

(Ben)- Selin?

Daha fazla titriyor.

(Ben)- Selin? Selin ne oluyor? Selin!

Bütün vücudu titremeye başlıyor.

(Ben)- Selin! Doktor yok mu!? Lan doktor yok mu hastanede!

Koridorda koşmaya başla, doktoru bul, Selinin yanına zütür.

Her yeri titriyor.

Selin..  
               

SELiN

7 SENE ÖNCE

-Seneye bende burada piyano çalacağım sonuçta. Gelecekteki rakiplerimi izlemem gayet mantıklı.

+Sırada, Mert !!!

-Mert ha?



(Alkış sesleri)

-Muhteşemdi. Gerçekten muhteşem..



-Anne! Anne! Ben kemana başlamak istiyorum!

(S-An)- Nereden çıktı kızım şimdi bu?

-Bugün bir çocuk piyano çaldı. Büyüdüğümde onun yanında keman çalmak istiyorum!

(S-Ba)- Bizim minik kız aşık olmuş desene.

(Gülüşmeler..)  

MERT

ŞiMDiKi ZAMAN

Selin kötü. Fazla kötü. Ölüyor mu? Bilmiyorum. Korkuyorum. Onu kaybetmekten çok korkuyorum. Kaybedemem onu. Arkadaşımı seven kız olsa bile onu kaybedemem.

Ezgi ve Berke geliyor, ailesi perişan halde orada oturuyor. Peki ben? Ben sadece dikiliyorum öyle. idrak etmeye çalışıyorum olanları. Benim elimi tutan kızın bir anda titreyip fenalaşması. Berbat bir şey lan. Kalbim o kadar saçma bir ritimde atıyor ki, yerinden fırlayacak mı dersin, içeride patlayacak mı dersin, kim bilir.  

(B)- Oğlum ne oldu lan kıza?! Sen yanında mıydın? Ne oldu Mert ne oldu lan ne oldu!

(Ben)- ...

(E)- Mert iyi misin sen?

(B)- Lan giberim Mertini. Mert, Selin iyi olacak değil mi? Lan bir şey söyle. Kötü durumda değildi değil mi?

(Ben)- ...

Berke etrafa koşuyor, duvara vuruyor. Ben susuyorum. Gerçekten bu kadar fazla mı seviyordun lan Selini Berke. Aralarında büyük aşk varmış da benim haberim yokmuş. Ben yan tarafta oturan ikinci plandaki figüranım sonuçta..  

Dilim tutulmuştu bildiğin. Yavaşça hastaneden çıktım. Yolda hızlıca yürüyordum. Neden mi? Bilmiyorum. Gözlerimden yaşlar boşalıyordu sadece. Selin yaşıyor mu bilmiyordum. Öldü haberini almaktan korktuğumdan buraya gelmiştim belki de bilmiyorum. Ne olacaktı şimdi? Ya ölürse o ne olacak lan?

-Korkuyorum Selin.

-Selin ölme.

-Selin bırakma beni Selin...  

Gözlerim etrafı görmüyor lan bildiğin. Yaşlar birikmiş gözlerimde. Kilometrelerce yolu koşup, yürüyüp, sürünüp gittim. Sonuçta evime gelmiştim. Piyanomun olduğu karanlık odaya çekilip yerdeki yastığın üzerine oturdum. Bacaklarımı göğsüme çekip ellerimi gözlerime koydum. Ağlıyordum hala. Neden buradaydım lan? Sanki kız öldü, ne aptal çocuğum ben.

-Selin.. Ölmedin değil mi?

-Ölemezsin sen. Dünyada ölmesi gereken bu kadar gereksiz insan varken sen mi öleceksin Selin..

(Yere düşen gözyaşı damlası)  

1 GÜN SONRA

(Telefon sesi)

(E)- Mert, nerdesin?

(Ben)- Selin?

(E)- ...

Kapattım telefonu. Gittin ha? Bıraktın beni Selin? Ne yapacaktım ben şimdi? Piyanoya ben küçükken annem bağlamıştı. 7 Sene aradan sonra bu kız geri döndürmüştü beni. Onun için çalmıştım ben. Gitti mi? Aynı annem gibi gitti mi o da? Hayatın adaletine sövdüğüm ilk gün o gündü galiba...  

Mermerin karşısında ben ve Selinin ailesi duruyoruz. Elime kağıt parçası bırakıyor babası. "Sana son bir şey bırakmak istemiş." dedikten sonra gidiyorlar yanımdan.

-Mert- yazıyor üzerinde. Bana mektup mu yazdı yani anlamadım?

Zarfın üzerini yırtarak içindeki kağıdı çıkartıyorum. Gözlerimden birkaç damla yaş süzülüyor.



Sevgili Mert...  

Bunu yazmam çok garip değil mi? Şu anda nasıl hissettiğimi anlatamam bile. Ne için mi yazıyorum bunu? Gel baştan başlayalım.

-Selin..

Yıllar önce, sen sahnede tek başına piyano çalarken gördüm seni. Muhteşem çalmıştın gerçekten. Eve gidip "Anne onun yanında keman çalmak istiyorum ben!" demiştim anneme. Ne garip, hayalimi gerçekleştirdim.

-Yapma..

Liseye başladığımda seninle aynı okulda olduğumu farkettim. Seni izliyordum sürekli. Ezgi sen ve Berke o kadar yakındınız ki birbirinize aranıza girmeyi deneyemedim bile. Tabi sonra aklıma başka bir şey geldi.

-Şaka bu.

Ezgiyle konuştum. Beni Berkeyle tanıştırmasını rica ettim. Berke gerçekten hoş fakat aşık olacağım biri değil açıkçası. Binlerce özür borçluyum kendisine. Tabi bu sayede ben sizin grubunuza dahil olmuş oldum tabi.

O kadar güzel vakit geçirdim ki. Kısa olan ömrümü bu kadar dolu geçirmemi sağladığın için teşekkür ederim Mert.

-Selin neden bu kadar aptalsın..

Anlatabileceğim daha çok şey var fakat ellerim titremeye başladı bile. O yüzden kısa kesmem gerekiyor. Bunu yazmam biraz ironik olacak sanırım, belki güleceksin bu acınacak halime..

-Aptal kız. Aptal. Aptal. Aptal!

Seni seviyorum Mert.

Seni çok seviyorum Mert.

Beni unutmayacaksın değil mi Mert?

-Selin (Seni seven kız)

Trend Hikaye: Darüşşafaka'da Tanıştığım Kız

darussafaka da tanistigim kiz

2008 yıllarıydı  yetimhanede son senem di seneye 18 e giriyor ve bu coplukten surekli dayak yemekten kurtuluyordum bunun sevinci vardı üstümde... Okul hayatım fena değildi idare edicek  derecede bir sağlık meslek Lisesi ne gidiyordum Hikayemiz buradan basliyor 70vol'den sizlere

Trend Hikayeler: Lise Hayatımı Geri İstiyorum Lan!

lise hayatımı geri istiyorum lan


istanbulun sosyete semtlerinden birinin varoş bir mahallesinde başlayan hayat & gençlik hikayesi bu.

Altta "lise" kelimesinden sonrasını okumadım diye enrty girenleri görür gibiyim, sorun değil. ilk ve orta okulda sınıfın tipsiz ama en popüler olan çocuğuydum. Örnek verecek olursak sınıfta ilk sigara içmeye ben başlamıştım, sonra sınıfın yarısı beni takip etmişti henüz daha ilk okulda.

Kaybettiklerimi Nasıl Geri Kazandım Anlatıyorum!

kaybettiklerimi nasil kazandim



kulaklıklarımı kulağıma takmış, altın vuruşu damarlarıma enjekte etmiştim. hayat, yaşamak ne kadarda boş geliyordu herşeyini kaybettiğini düşünmek, karamsarlaşmak ve artık bir geleceğin olmadığını düşünmeye başlamak ne boktan bi durumdur panpalar.

Yıllar Sonra Gelen Mesaj!

yillar sonra gelen mesaj

yaklaşık 10 yıl önce üniversite yıllarındayken aşık olduğum ya da öyle zannettiğim bir hatun vardı ismi lazım değil.o zamanlar toyuz tabi bir ilişki nasıl yürütülür idare edilir bilmiyoruz liseden yeni çıkıp gelmişsin daha yüzündeki sivilceler kurumamış. neyse efenim gel zaman git zaman okulda popülaritesi yükse biri haline geldim gerek dış görünüşüm gerekse katıldığım ve başarılı olduğum kulüpler sayesinde. okulun gitaristiydim şenlikerde kurmuş olduğumuz grupla mini konserler verirdik