Kumar Hikayemi Anlatıyorum Beyler

Kumar Hikayemi Anlatıyorum Beyler

sene 2008 üniversite okuyorum fakat dersler bombok devamsızlık almış başını gitmiş..

vize 15 final girmedi..

evdekiler üniversiteye diye çıktığımı sanıyor fakat ben alt mahalledeki kahvehanede soluğu alıyorum. oranın ocak işlerini çay işlerini getir götürlerini yapan arkadaşım onunla falan muabbet ediyoruz. akşam oluncada evin yolunu tutuyorum. 

o yıllarda daha sinek denince aklıma kara sinek kupa denince kırmızı bir kalpten başkası gelmiyor. kumar bilgim bu kadardı yani anlıcağınız.


fakat okey iyi bilirdim abeci oyunudur zaman öldürmeye birebirdir. eşli ve renkli oynuyorduk o sırada benim gibi boş beleş takılan arkadaşlarla.

okey ile akşamı yapıp yarım ekmek döner ayranına oyunlar arada iddaa maçlarını takip etmek yoldan geçen manitaları kesmekle zamanı tam alnının ortasından vuruyorduk..

leş gibi sigara kokan kıyafetlerle evin yolunu tutmak artık sıradanlaşmıştı..

annem kokudan rahatsız oluyordu sigara içmediği için. nerden geliyorsun sen diye şüpheye düşmüştü..

artık oynadığımız okey tat vermemeye boktan gelmeye başlamıştı..

başka bir oyun oynayalım teklifi geldi tipsiz kara kuru bir elemandan.. nam-ı diğer çıta enes..

o cümleden sonra artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacaktı fakat nerden bilebilirdim olacakları..

ben olaya pek sıcak bakmadım utanıyordum çünkü başka oyun bilmediğim için ve onlar diğer oyuna geçerlerse yancı balkon olmaktan öteye gidemeyecektim..

çıta enes: beyler poker diye bir oyun var.onu anlatıcam size bende başka bir kahvede görmüştüm ve öğrenmiştim ..

herkes merakla tamam anlat hadi öğret diyordu ..

ben usulca kenardan onları izliyordum..ve mutsuzdum. 

siktiğimin kağıt oyunlarını hiç sevememiştim çok saçma geliyordu..ama yalnız kalmamak uğruna o oyunu kesin öğrenmem gerekliydi. hatta öğrenmekten öteye gidip iyi oynamam lazımdı.. çünkü boktan oynarsam bütün çaylar ayranlar gazozlar hesap götümde patlardı anlıcağınız.

çıta enes anlatmaya başladı..

ben atladım hemen: banada öğret ama ben kağıtları bile bilmiyorum..

çıta enes: tamam gel yanıma çek bi sandalye ..bu karo bildiğin fayanslardan aklına gelsin karo fayans gibi kupa kalp gibidir. bunlar kırmızı kağıtlar.. sinek tam bir sineğe benzer ve maça buda kupanın siyahı olarak düşün dedi..

hayatımda derslerimi bu kadar dikkatli dinlediğimi hatırlamıyordum.. hepsine çok dikkat ettim.. deli gibi bir istek vardı içimde öğrenmem lazımdı. bu oyunu.. 

sonra sıralamaya başladı büyükten küçüğe...

çıta enes: bu gördüğün "as" bu gördüğün papaz , bu gördüğün kız ve buda jilet..

resimlerin ve harflerin hepsini beynime kazıdım.. büyülü bir dünyayı aralıyordum sanki orta çağda yaşamış krallar kraliçeler prensler karşımdaydı..

pokerin kuralları çok basit dedi çıta enes..

amaç kağıtlardan per yani çift yada üçlü yada kent gibi şeyler söylüyordu. üniversite hayatımda hiç not almamıştım ama dediği sıralamayı
yaz boz kağıtlarına yazıp evde çalışıyor ve ezberliyordum.. 

artık teorikte öğrendiklerimi pratiğe dökme zamanı gelmişti..

herkese kağıt üzerinde 500 sayı vererek başladık bu yüzyılın en zevkli ve kahpe oyununa..

o kadar boktan oynuyordum ki daha kağıtları anlayana kadar sayım bitiyor ve evden aldığım 20 tl harçlık millete çay ayran ısmarlamakla gidiyordu..

amk isyan etmiştim hep hesap bana kalıyordu inat yapmıştım artık kahvehaneden eski olanlardan bir deste kağıt aldım. ve evin yolunu tuttum..

odama kapanıp kendi kendime oynamaya başladım.. hırs yapmıştım çünkü amına koyacaktım hepsinin.. 
                         

biraz geliştirmiştim kendimi herkes farketmişti.. beni gördüklerinde tamam boğazlık geldi işte dediklerini duyuyordum ama analarını sikmeye yemin etmiştim.. bilmiyorlardı...

baya baya içine girmiştim bu pokerin artık kağıt dağıtışım bile hızlanmıştı ellerim artık bana ait değildi sanki. öyle hızlı kağıt karıp dağıtmaya başlamışlardı ki ben bile inanamıyordum..

saatlerce poker oynuyorduk ve artık okey oynayanlara sik kafalılar gözüyle bakıyordum. ezik amk çocukları diyordum. okeye 4.lazım dediklerinde bize pokere 5. lazım diyordum.. eşşekten düşmüş karpuz gibi oluyorlardı lafı duyunca..

artık hesapları millete sokmaya başladım herkesin restini almaya başladım. oyun taktiklerini çözdüm blöflerini görüyordum artık korkmadan okuyordum suratlarından mimiklerinden piç kurularını..

okul saati dolunca eve gidiyordum hiçbirşey olmamış gibi salakta takılıyordum..

annem: okul nasıldı.

ben : iyiydi..

bu kadar sallamayla geçiştiriyordum okul sorularını babam hiç siklemiyordu. okuma amk yarak var okulda falan diyordu..

ama annem öyle değil hakkımı helal etmem diyordu..o okul bitecek sonra naparsan yap diyordu.. kaç defa bırakıp askere gitcektim. izin vermedi ağladı attı kendini yerlere bende dayanamadım bırakmadım.. 

her gün kahvehanenin yolunu tutuyordum sabah kahvaltı yaptıktan sonra demli çay sigara 37 ekran sikindirik televizyonda günün haberlerini izleyerek elemanların toplanmasını bekliyordum..

kare kurulunca dünyalar benim oluyordu oyun başlayınca herşeyi unutuyordum.. kafamdaki bütün dertleri sadece oyuna konsantre oluyordum..

günler geçtikçe canımı sıkmaya başlamıştı artık bu oyuncular hepsinin yapacağı her hamleyi içimden geçiriyordum ve aynısını yapıyordu. ezberlemiştim artık onları.. daha başka şeyler arıyordum.. midem ayran gazoz içmekten şişmişti..

sikerim dedim gazozuna oynamıyorum ben artık..

herkes şok olmuştu.. ne diyon amk dediler..

dedim 500 sayı 5 tl isteyen varsa oynayalım.. 

herkes taşşağa başlamıştı vay amk dünkü bok kumar teklif ediyor he..

dedim boş muabbet yapmayın varsa taşşaa olan çıkarsın canlıyı...

sesler gelmeye başlamıştı ben varım! bende varım bacısını sikeyim !

evet artık paraya döndürmüştük oyunu.. damarlarımda akan kan değildi artık , vucudumu yakan birşeydi ; alev alev suratımı yakan birşeydi.. 
                             

ilk oyunlar başlamıştı karede partiyi çıkan 15 tl avantaya geçiyordu .. ilk partiyi ben çıkmıştım 15 tl canlıyı cebime indirince daha bir güven gelmişti.. yeni bir karakter geliyor eski kulağı kesiklerden...

ve oradan usulca atladı masaya osman dayı nam-ı diğer " dedim osman "

söze girdi osman dayı : evet gençler dedim para alışverişi varsa mekana ganyetoyu çıkartın dedim..

her lafın arasına dedim kelimesini koyuyordu osman dayı.. lakabı oradan geliyordu.. ince ak saçlı bir dayıydı. ramiz dayı gibi bi tip yani kafanızda canlandırın..

çok severdim dedim osman'ı babacan bir adamdı.. para alışverişini görünce akbaba gibi çökmüştü masaya.. 
                         
kahvehane ağzını bilmeyenler için açıklayayım..

ganyeto: oynanan kumardan mekana çıkılan komisyondur.

partiyi ben çıktığım için yani oyunu ben kazandığım mekana komisyonunu vermiştim..

dedim eyvallah yeğen dedi osman dayı..

o gün güzel geçmişti bütün partileri çıkamasamda cebime ufak tefek ilk kumar parası girmişti..ve tabiki de tatlıydı bu para..

eve giderken markete uğradım cips çerez kola falan gömdüm avantayı markete.. yüzüm gülüyordu. sanki savaş kazanmış komutan edasıyla yürüyordum.. götüm kalkmıştı anlıcağınız.. 

ertesi gün olsun diye sabırsızlanıyordum..

sabah kahveye gidince geç gelen elemanlar oraya gelmişti yani para kaybedenler ordaydı..

hadi dediler başlayalım ince ince...

oha dedim afyonumuz patlamadı amk ağzımıza bir iki lokma bişey girsin bi demli çay içelim memlekette nolmuş bi bakalım amk dedim..

beraber kahvaltı falan yaptık geyik sohbet derken. götlerinde solucan vardı sanki. hadi başlayalım başlayalım kafamı siktiler..

kurduk kareyi tabi herkes çıkardı canlıyı.. çaylar söylendi oyun başladı alışverişler hızlanmıştı.. yüklü gelmişlerdi bu sefer inceden tabi ..

akşamı yaptık ben gene avantayla dönüyordum eve..

eve gitmem lazımdı çünkü okula gitmediğimi anlarsa evdekiler götümden kan çekerlerdi.. 


sabah evden çıkarken annemden 20 tl yi alıyordum.. param vardı fakat harçlık almazsam uyuzlanacaktı. bende ısrarla istiyordum harçlığımı..

oyunlar sürekli sürdü aldık yeri geldi verdik.. arada okula gidiyordum.. içim rahat değildi. çalışkan kızlara çöküyordum notları falan istiyordum. nefret ederek bakıyorlardı yüzüme.. yalan söyleyip vermiyordu çoğu notlarını..

ama bir kişi vardı melek yüzlü özge...

bütün derslerin notlarını veriyordu yazısı süperdi.ben seni çalıştırırım diyordu eğer istersen. aramızda birşey yoktu.ama özgeye birisi yan baksa üzerine uçardım o derece sahiplenmiştim yani onu.. 
                     

okulu az da olsa önemsiyordum çünkü anneme söz vermiştim bitirecektim ..ama bir yandan beni çeken başka birşey vardı daha güçlü birşey.. yerçekiminden bile daha güçlü amk..

koşarak gidiyordum kahveye nefes nefese nerdeyse..ne kız vardı gözümde ne başka birşey..

ilk kağıt dağıtılınca herşey değişiyordu..

bu arada açık poker bu anlattığım texas ile karıştırmayın ..

bilmeyenler için açık poker : ilk kağıt kapalı dağıtılır..

oyunlardan ufak tefek alıyordum komple kaybettiğim günlerde oluyordu.. adamları ne kadar iyi tanısamda kağıt işte bu orospu gibi gelmediği zaman istersen kral ol cebi delik kalkarsın masadan..

bi aralar komple kaybetmeye başlamıştım.. harçlık bile gidiyordu. son paramı bırakıp siktir olup yana geçiyordum eve gitme saatim gelene kadar.. kırığa bağlamıştım. uğursuzluk peşimdeydi.. dersler kötü hayat kötü bombok bi adamdım..

annemden kitap alcam diye para istedim ithal kitap olduğu için pahalı dedim.. ne kadar dedi?

1000 tl dedim.. gözlerini görmeniz lazımdı.. yerinden çıkıcaktı sanki.ama ses etmedi..

annem: babana sakın söyleme fotokopi çektir falan der dedi ama ben vercem sana dedi o parayı..

kendimden utanıyordum aynada kendi suratıma tükürdüm bu hareketi yaptığım için.. aynadaki yansımamdan akıyordu tükürüğüm.. iğreniyordum baktığım şeyden..adi şerefsiz diye söylendim kendime.. 
                       
ertesi sabah aldım 1000 tl yi koydum cebime okula gitcektim ama ders dinlemeye değil.. evet doğru tahmin ettiniz..

özgeye gidiyordum..

okulun kafesinde oturalım dedim. olur dedi kibarca..

ne yemek istersin ben ısmarlıyorum dedim...

o da ben aç değilim dedi..

ben tek başıma yiyemem ama dedim ne varsa aldım pizza patates cipsi kola falan oturduk yedik..

yaktım bi sigara muabbete başladık.. çok hoşuma gidiyordu bu kız ama cinsellik aklıma bile gelmiyordu..

olayları anlatmak istedim ama dilim varmadı..onu korkutup kaybetmekten korkuyordum. nede olsa kumarbazdım amk..

oysa bir memur çocuğuydu özge.. kumarbaz kelimesini duyunca kaçacaktı benden emindim..

ertesi gün gene kahve yolundaydım ayaklarım otomatiğe bağlamıştı artık kendi gidiyordu..

cebimde 900 tl civarı bi para vardı..

artık oyunlar 500 sayı 5 tl den çıkmıştı büyümüştü inceden ..

oturdum oyuna para çok olduğu için oyunum bozulmuştu her boka para atıyordum..

en son elimi cebime soktuğumda rengim bembeyazdı evet para bitmişti.. delik mi var amk pantalonunda dedim. bütün parayı kaybetmiştim. dünyam yoktu artık kapkara bi boşluk içindeydim .gözlerime perde inmişti sanki her taraf kapkaraydı..amk 

evden bir daha para istemeyezdim..

arkadaşımdan aldığım ingilizce kitapları gösterdim anneme bunları aldım dedim..

aferin yavruma çalışsın okusun yeter ki dedi..

koskoca bir taş yuttum sanki yutkunurken boğazımdan tükürük değil pis bir kaya iniyordu aşağıya doğru..

çok yorgunum dedim ve siktir olup gittim yattım.. param olmadığı için kahveyede gidemedim.. 

çıldırıyordum içimde durduramadığım bir canavar vardı.. ellerim titriyor durduk yere hızlı nefes alıyordum. gitmem lazımdı amk.. etrafıma baktım ne var ne yok diye.. gözüme cep telefonum ilişti..

dayım almıştı hediye olarak.. nasılsa beleş geldi dedi içimdeki orospu evladı..

dışarı çıktım hemen telefoncuya gittim..

ne kadar eder dedim..

- 300 e sayarım dedi.. başka telefon almıcam dedim o zaman 250 tl veririm dedi..

çarem yoktu sattım telefonu aldım parayı ve sim kartımı.. sik gibi ortadaydım artık ..

eve geldim anneme telefonumu düşürdüm dedim..

neden dikkat etmedin kafan çok dağınnık bu aralar nasıl düşürürsün falan dedi..

siktir olup odama girdim ..


cebimde 250 tlyle uyandım mutluydum .param vardı amk oyuna oturabilecektim.. oysa telefonu satmıştım..

hadi yavrum dedim kendime oyna şu oyunu amk..

evet beyler o gün kağıt değildi bana gelenler yağmurdu amk resmen show yapıyordum masada millet ana avrat saydırıyor..ben gülerek geçiştiriyordum..bol şans beyler bol şans ( sırıtarak )

aslında sonradan anladım ; keşke kaybetseydim o son paramı belki uzaklaşır ve küserdim bu piç kurusu oyuna..

kazanmıştım cebimdeki parayı bilmiyordum.. deli gibi saymak istiyordum.. tuvalete kalktım ve saydım 2 bin tl ye yakın para vardı cebimde..

tüy gibi hafiftim.. cüzdanımda sikindirik bir sim kart vardı. belkide annem arıyordu..eve gitmeliydim artık.. saat geç olmuştu.. 

ertesi gün ilk işim telefoncuya gitmek oldu..

atladım dükkandan içeri yalvarıyordum nolur satılmasın nolur satılmasın diyordum kendi kendime..

abi benim telefon duruyor mu hala dedim ..

vitrini gösterdi deli gibi sevinmiştim.. geri almak istiyorum dedim..

olur 350 verirsen alırsın dedi..oha demiştim içimden amk evladına bak...

ama 500 desede alacaktım zaten tamam ver dedim telefonumu.. aldım taktım sim kartımı annemi aradım hemen..

anne buldum telefonu derslikte düşürmüşüm görevli bulmuş dedim..

çok sevinmişti...

günler böyle geçiyordu hayatımda her yerde kupa kızlar maça papazlar sinek fantiler dolaşıyordu..

ve bir hafta sonu bizimkiler köye gittiler..ben ders çalışcam diye evde kalmıştım..

direk kahvenin yolundaydım bizimkileri aradı gözlerim oyun varmı diye fakat saat geç olduğu için kimse yoktu..

ordan bir ses geldi hafif sessiz.. dedim ne yapıyorsun dayıcım...

evet osman dayıydı. iyiyim dedim oyuncular yok mu var olmaz mı dedi. hani nerdeler dedim. büyük oyun var bu saatte yeğen dedi.. üst katı vardı kahvehanenin..

gel benimle yeğen dedi.. çıktım hiç görmediğim yaşlı adamlar oyun oynuyordu..ve yer para kaynıyordu.. oturdum bi çay verdi osman dayı..

izliyordum onları sanki çok heyecanlı bir film izler gibi. çay elimde buz gibi olmuştu. izlemekten içmeyi unutmuştum.. 

dönüm noktasından birisi oldu..

kel göbekli birisi herkese bol şans arkadaşlar diyerek boşalttı sandalyesini..

osman dayı bana doğru yanaştı oyuncu musun ? diye sordu..

olur dedim çektim sandalyeyi selam verdim herkese selamun aleyküm ağalar herkese bol şans dedim..

sağol yeğen sanada bol şans dediler..

amatör kümeden bank asyaya çıkmıştım sanki ..adamları hiç tanımıyordum.ama oyunuma güveniyordum.. çok inceden ve kontrollü gittim. benim için para değerli onlar için benimki kadar değerli değildi.. yaşlı başlı adamlar mekan sahibi falan..

şaşkındım bizim oynadığımız oyunu meğer kimler oynuyormuş.bir yandan oyunu takip etmeye çalışıyordum. anasının amı gibi hızlı dönüyordu oyunlar.. ayak uydurmakta zorlanıyordum.. çok zordu oyunu takip etmek. orda anladım aslında bi yarrakkkk değilmişsin dedim kendime adamlar  çok hızlı düşünüyorlardı beklemeye izin yoktu..

sikecekler belamı dedim ..ama teslim olmadım.. ufak bi avantayla kalktım.ama çok yorulmuştum gözlerim şaşı görüyordu sanki saat geç olmuştu.

bir tane genç vardı hafif sakallı yeşil gözlü ---yeni karakter çetin nam-ı diğer çeto..

oyun içersinde benim fazla üstüme gelmiyordu. istese donumu alacak pozisyonu olmuştu fakat ufak vuruş yapmıştı..

oyun bitti avantayı alan çetoydu..

yanıma yaklaştı.. vaktin var mı dedi aşağıya gidelim biraz eğlenelim dedi.

olur abi dedim..

orta halli bir meyhaneye gittik..

benim tedirginliğimi gördü ve farketti..

çeto: meraklanma hesaplar benden..

rahatlamıştım biraz.. konuşmaya başladık nesin kimsin ne yaparsın.. çeto mekancıydı.. aslında amacı beni kendi mekanında ki oyunlara katmakmış sonradan anladım tabi..

anlattı kendisini; davet etti beni mekanına..

çeto: bizim mekanımızıda gel bi çayımızı kahvemizi iç.

tamam gelirim dedim.. 

evet beyler fasih daire insanı içine çekmek isterse çekiyor.siz ne yaparsanız yapın bilmiyorum kadercilik diyebilirsiniz.ama bu insanlarla tanışmam falan çok garip ve boktan bir olaydı. nerelere gelmiştim..

elinde kitaplarla dolaşan bir modelden değişik abilerin kumar mekanlarına davet ediliyordum artık..

mekancılar için çok paran olması önemli değildir. onlar sadece oyun kurmaya bakarlar ve onların gözünde sen kareyi kuracak elemanlardan birisindir..ne kadar çok eleman o kadar çok kare yani masa demekti.. oynatılan oyunlardan mekancılar komisyonlarını alıyorlardı.

yani dışarda görmüş olduğunuz kahvehaneler sadece çay satarak para kazanmıyorlar.. 

zamanımın çoğunu kumar ele geçirmişti..

oyundan kalkmamak için fast foodtan bıkmıştım. döner kokoreç köfte sürekli...

çetonun mekana gitmeye karar verdim artık gündüzleri..

-selamun aleykum çeto abi..

-ooooo kardeşim hoşgeldin.. çok temiz ve kibar bi türkçesi vardı.. yani keko gibi değildi..

mekanı tanıttı insanları tanıttı tek tek..

çok ısınmıştım amk mekana pırıl pırıldı herşey belli yeni açmıştı ve adam topluyordu..

hergün bi telefon parası kadar kazanıp kalkıyordum.. haftada 1 gün falan kaybettiğim oluyordu..

arkadaşlarıda çetonun mekana davet ediyordum.

beyler gelin burasının çayı bile başka amk diyordum..

kıyafetleri falan bi ince düzmeye başlamıştım fazla abartmadan markalara geçiş yapıyordum artık ama çok göze batmamam lazımdı. annem öğrenirse kökten olayım biterdi. 

birden içimde birşeyler eksik dedim..

güzel gözlü özgeydi eksik olan. köpek gibi özlemiştim. bana attığı mesajlarıda sallamamıştım fazla.

aradım nerdesin dedim. önce ona ufak bi hediye aldım. okula gittim.. kıyafetler biraz dikkatini çekmişti. onada elim boş değildi.

benden notlarını esirgemedin sayende gene az buçuk dersleri geçtim bu senin dedim..

sadece güzel bir tişörttü.. çok beğendi ama alamam dedi.o tişörtü ben sana aldım ve hediyemi almaman herşeyi bitirir dedim.. sana karşı mahcubum dedim.

nerelerdesin sen dedi..

işlerim var biraz dedim arkadaşın yanında çalışıyorum ordan biraz para geçti elime dedim

okulu tam sallamış değildim bitirmem şarttı amk kendi kendime yemin etmiştim.. özge sayesinde tutunabiliyordum okula..

ama okuldan önce gelen şey tabi ki kumardı.

her gün aynı geçiyordu.. arkadaşlarım şok oluyordu.her gün avanta alıyorsun her gün kazanıyorsun diyorlardı..

evet sistem oturtmuştum herkesi okuyordum yüzünden yeni oyuncu pek gelmediği için standart olarak kazanıyordum.ve limit koyuyordum kendime..

yeni oyuncu demişken hayatımı değiştirecek kişi girer kapıdan sessizce ve efendice...

hafif bir ses arkadaşlar bol şans herkese..

masadakiler eyvallah der..

gözüme takılmıştı. kimdi bu adam ilk defa görüyordum. çetoya sordum oda tanımıyordu.

oyuna oturmamıştı.. sadece izliyordu uzaktan..

buyur ettik yok dedi.. 

ertesi gün gene aynı saatler mekandan gene içeri giren kişi aynıdır..

gene oyuna oturmaz sadece izler uzaktan ...

bu tam bir hafta böyle sürmüştü..her gün aynı saatte gelir oyunu ve bizi izleyip giden birisi vardı. uyuz kapmıştık kimdi bu amk ya ne derdi vardı ..

polis miydi? acaba alacakmıydı kumar oynayanları..

çeto kıllanmıştı. herifi dışarı çekti..

dedi sen buraya geliyorsun ama kimsin necisin..abi bende oyuncuyum dedi çetoya..

çeto: geç oyna o zaman mekan senin ..

garip adam : durumum yok şu sıralar abi bi yerden para bekliyorum gelirse dahil olucam oyuna. mekana faydamız olsun. 

evet beklenen gün gelmişti garip herif müsade var mı beyler diyerek bir sandalye çekti ve oyuna girdi..

korkaktı.. çekingendi.. bir sikimlik yavşak demiştim içimden.. bütün parasını alacaktım öyle hissetmiştim..

oyun başladı kontrollü ve sağlam oynuyordu..

el hareketleri falan oyunun ortalarına doğru değişmeye hızlanmaya vuruşları mimikleri hareketleri bambaşka biri olmuştu. sanki bir filmden çıkıp gelmişti. 

sırtımı yasladım hemen sandalyeye derin bi nefes aldım bu herif amatör değildi. olamazdı amk..

ama o kadar temiz yüzlü ve düzgün biriydi. herkese sevdirmişti kendini. para kaybedince bile kazanana bol şans diyerek gülüyordu..

para kaybeden bir adam benim bildiğim ana avrat küfreder sigara yakar ve kağıtları fırlatırdı..bu öyle değildi. kaybettikçe gülüyordu karşısına..

çok değişik bir modeldi çözemiyordum.. garip bi oyunu vardı.. parayı kaybetmek için oynuyordu sanki..ama tamamen ortaya savurmuyordu parayı.. 

bir hafta oyunlar böyle sürdü sürekli geldi masaya oyunlardan genelde ya payında yada çok az zararla kalkıyordu.. para kaybettiğide olmuştu büyük rakamlar.. bitti dediğimizde ertesi gün gene geliyordu..

ama artık sazı eline alma zamanı gelmişti garip herifin.. 

herkesle samimi olduktan sonra kendi oyununu günyüzüne çıkarmıştı.

kayaya sapladığı kılıcını çekmişti sanki artık.. masada bir tek o konuşur hale gelmişti.

korkuyordum amk ... kağıtlarımızın çarpışmasından korkuyordum artık.. istemiyordum onunla vuruşmak.. herkes korkuyordu...

masanın amına koymaya başlamıştı. milletin son kuruşuna kadar alıyordu. inanılmaz kağıtlar geliyordu elemana..

köpek mi siktin arkadaş diyorlardı kahvedekiler... 

böyle gitmezdi kumardan soğutmuştu herkesi sanki.. herkes alıp verirdi o gelmeden önce..ama sonra herkes vermeye başladı..

bi çare aramaya gittim eski mahalleme aynı mekanda oynamak istemiyordum artık onunla resmen kaçmıştım ondan..

ne varsa eskilerde var demişlerdi.. oyunumun artık yetersiz olduğuna inanmıştım bana birisi öğretsin dedim içimden bu oyunu..

eski kahveye gittim yani osman dayının mekana.. bana bozulmuştu osman dayı ..

-nerelerdesin yeğen dedi?

-koşturuyoz dayıcım

-haberlerini alıyoruz yeğen bol şans dedi.

utanmıştım onu aldatıyordum resmen başka bir mekancıyla : ) 

bu günün son partını yazıyorum beyler yatacam çok uykum var..

eski kahveye gittiğimde sürekli tek başına duran sigara dumanından kapkara olmuş bir suratı olan bir adam otururdu..

sürekli tek başına oturur önünde hastane evrakları durur.ve tek başına kağıtlarla fal açardı..o yaşlı adamın adı sami..

namı-ı diğer kör sami.. gözleri çok iyi görmüyordu artık..o yüzden lakabı buydu..

fal açıyordu kağıtlardan..ama kağıtları öyle düzgün sıralıyordu ki ellerinde öyle değişik karıştırıyordu ki.izledim sadece onu bir sihirbazı izler gibi. büyülenmiştim.bu kadar güzel mi kağıt tutulurdu arkadaş..

onu izlediğimi fark etmişti kör sami..

gelsene yanıma yeğenim dedi..

hemen çektim bi sandalye oturdum yanına..

sami dayı banada bir fal açsana ya nasıl olacak bu işler bir bak bakalım dedim.. 

yoğun istek üzerine bir part daha yazarım sonra yatarım..

kör sami:falında ne çıksın istiyorsun evlat. boşa fal açılmaz bir niyet tutman lazım içinden..

ben çok heycanlanmış ve inanmıştım dışımdan söyleyiverdim istediğimi.. kumardan çok para kazanmak istiyorum sami dayı dedim birden..

kör sami şaşırmıştı.. şaşkın şaşkın suratıma bakıyordu..

yavaş bir nefes aldı ve gözlerinden ateş çıkıyor evlat bu ne hırs dedi..

sami dayı hakkında çok fazla söylentiler vardı ama kimse aslı astarı var mı bilmiyordu..ama herkes saygı gösteriyordu. mekana giren her orta yaşlı sami dayıya acaip hürmet ediyordu. dikkatimi çekmişti..

yani boku bokuna emeklilik günlerini kahvede geçirmeye gelen yaşlı bir ihtiyar değildi kör sami..

hakkında duyduğum en büyük söylenti "kör sami kıbrısta üst üste rulette çift sıfır bilmiş" derlerdi. 

kör sami bu sefer kağıtları benim için dizmişti. anlamadığım bir şekilde sıralıyordu..

kağıtlarla öyle değişik hareketler yapıyordu ki çıt çıkarmadan izliyordum..

ve kendinden biraz bahsetmeye başladı kör sami...

bak yeğenim ben artık yaşlı , gözleri iyi görmeyen , böbrek hastası bir insanım.. anlıcağın bir ayağım çukurda.. sana bakınca bir anda kendimi gördüm , eskilere gittim.. senin yaşında olduğum yılları anımsadım..

yüzüme bakarak konuşmuyordu bütün dikkatini kağıtlara vermişti bir yandan da falı açıyordu..bir kağıt seçtirdi bana masanın üstüne kapalı olarak koyduğu desteden "maça as" çekmiştim..

ne anlama geldiğini bilmiyordum..

kör sami hafifçe gülümsedi.. ağlamaklı gibi olmuştu.. çünkü aynı sahneyi yaşamıştı.. 

ne anlama geldiğini sordum ? neden gülümsüyorsun sami dayı ??

"şampiyonlar "as" ı her zaman bulur yeğen dedi..

-kumarı bırakacaksın dedi birden.. kör sami

nasıl yani? neden ?

- ben bu masada tek başına otururken arada seni takip ediyordum..bir mekanda önce insanları izlersin sonra oyuna oturursun yeğenim dedi.

sen çok hızlı gidiyorsun ve frene basman lazım artık dedi..

"ortadaki fren" dedi kör sami .. (sesini yükselterek) 

şaşırmıştım.. yüzüm ekşimişti... kaşlarım çatılmış bir şekilde düşünüyordum söylediklerini..

biraz yürüyelim bu sigara dumanından çıkalım beynimize biraz oksijen gitsin dedi. kör sami..

beraber çıkmıştık kahvehaneden yakınlardaki bi parktaki banka oturduk..

uzaklara dalmıştı kör sami..

insanlar hain yeğenim dedi.. bencil yaratıklar.. hele yeniler hepten beter dedi.. kör sami

birşeyler anlatmak istiyordu sanki, ama güvenemiyordu..

ondan bana güvenmesini istedim.. 
                             

gülümsedi..

hep duyduğum aynı şeyler dedi yeğen..

kör sami benim gözümde saklı bir hazineydi.. biliyordum bu kömür gibi kapkara suratın içinde "elmas" gizliydi..

ben artık gidiciyim yeğen dedi..

" öyle deme sami dayı " dedim..

ciğerlerimi aldı kumar , nefesimi aldı , sevdiğim kadını aldı.. çocuklarımı aldı benden dedi.

ama genede elimden bırakamadım bu kağıtları dedi..

sami dayı söyleyince farketmiştim.. evet elinde kağıtlar vardı hala.. kahvehaneden çıkmıştık parkta oturuyorduk ama hala elinde bir deste kağıt vardı ve karıştırıyordu anlatırken..

- ben ölünce mezarımın başına bir deste kağıt gömer misin?

-gözlerim dolmuştu.. akrabam falan değildi ama öleceğine inanmış bir insanın vasiyetini ağzından birebir dinlemek etkilemişti..

-böyle konuşma sami da..

-söyle bunu yapar mısın? 

yaparım dedim yüreklice.. eğer istediğin buysa yaparım sami dayı..

-derin bir oh çekti.. yüzüne hafif bir gülümseme geldi..

sonra söze girdi..bak yeğenim dedi.ben farklı bir yoldan geldim ve öğrendiklerimin benimle birlikte mezara gitmesini istemiyorum dedi..

bizde yenilere "el vermek" diye bir deyim vardır dedi..

ben birisine bunu yaptım fakat yanlış birisiymiş ve kendimi hiç affetmicem dedi.. 

bana elini uzattı ve şöyle ekledi.. kör sami..

-bu el sana tokalaşmak için uzatılmıyor yeğen dedi..

-bu el sana kaderini belirlemen için uzatılıyor dedi..

heyecanlanmıştım.. sami dayı bana el uzatmıştı.. eski kumarbazlardan kör sami.. 

fazla düşünmedim hemen elini tuttum gözlerinin içine baktım kör sami nin..

tamda istediğim buydu zaten bir usta..bir virtüöz.. ondan birşeyler öğrenmek için çıldırıyordum..

ilk kural geldi akabinde...

"önce kağıdı seveceksin" bir kadın gibi,bir dostun gibi..sen kağıdı seversen kağıt da seni sever.. herşey karşılıklı yeğenim dedi.

o sırada kahvede oyun başlamıştı. ama umursamıyordum oyunu falan.. çünkü benim istediğim günlük ufak tefek bişeyler alıp..her günü aynı yaşamak değildi.

daha büyüktü istediklerim..

istediğim "şampiyonlar ligiydi"..

hergün sami dayıyla parkta buluşuyordum.. ordan taksiye binip eski köhne bir kahveye gidiyorduk..

pis ve kirli masalar vardı mekanda..her taraf örümcek ağı bağlamış..

kapının kilidini sami dayı açıyordu içeri giriyorduk ve oturuyorduk masaya ..

gözlerden uzağa götürmüştü beni kör sami..

burası neresi dedim? kör sami' ye

"burası senin okulun yeğenim " 
                             
bana tüm bildiklerini anlatmaya başlamıştı..

insanlardan başladı.. önce insanları okuyacaksın.. zaaflarını iyi bulacaksın..en savunmasız olduğu yerden alacaksın nefeslerini..

şanslı hissediyordum kör sami'nin talebesiydim..her söylediğini mıh gibi aklıma çakıyordum.. 

arkadaşlarım meraklanmıştı.. oyunlara gitmiyordum bir kaç gündür.. mekancı çeto arıyordu sürekli..

çeto : nerdesin gözükmüyorsun?

ben : abi derslerim var sınavlarım var bitince geleceğim merak etmeyin..

o günlerde tek arkadaşım ve yoldaşım vardı.. kör sami..

her gece eve gittiğimde öğrendiklerimi düşünüyordum..

tavana bakarak masaya oturacağım günün hayalini kuruyordum..

ama kör sami " daha tam pişmedin " yeğenim diyordu..

kağıtları karmayı öğretmişti. artık onun gibi karıştırıyordum..

başardığımı görünce bir çocuk gibi seviniyordu sami dayı.. 

final haftası başlamıştı..

sami dayı'dan izin istedim gündüzleri okula gidiyordum.. okulu bitirmem gerekliydi..

öğleden sonraydı genelde tüm sınavlarım..

özge beni arıyordu sınavdan önce sabah erken gelmemi ve sınava kadar beni çalıştırıcağını söylüyordu..

kanatsız bir melekti özge..

o kadar güzel anlatıyordu ki. tam bir gerizekalı bile olsa geçme notunu alabilirdi sınavlardan..

derslere sürekli girip not tuttuğu için soruların nereden geleceğini biliyordu.

burası kesin çıkacak dediği konu direk çıkıyordu..

hayatımda iki kişi vardı birisi kumarın virtüözü sami dayı..

diğeri sınavların virtüözü güzel gözlü özge..


sınavlarım çok iyi geçiyordu. sınavdan sonra özgeyle soruları tartışıyorduk ve yazdığımız şeyleri karşılaştırıyorduk..

doğru yazdığımı duyunca sevinçten gözleri ışıldıyordu.. kendisi geçmiş gibi seviniyordu..

dersleri teker teker vermeye başlamıştım.. moralim çok yüksekti..

hayatımda bazı şeyler düzene girmişti.. okul belasından kurtulmama çok az kalmıştı..

ama kumar vardı kafamın içinde .. 

herşeye dikkat etmemi istiyordu sami dayı..

kılık kıyafet , saçlar ,özellikle eller,, nefeslerini bile sayacaksın diyordu.. eğer kazanmak istiyorsan..

gün geçtikçe ümidim kırılıyordu tam bir disiplindi çünkü bu poker oyunu..

en ufak gözden kaçırdığın şey tüm avının elinden gitmesiydi tek kağıtla..

bir aslanın ceylana baktığı gibi bakmamı istiyordu masadaki rakiplerime.. usulca yaklaşıp gırtlağından yapışacaksın diyordu..

evet dedi sami dayı beklenen gün geldi...

gözlerim açılmıştı.. artık masalara geri dönecektim hemde tam zırhlı bir şövalye gibi..

aynada baktığım kişiliksiz biri değildi artık..

kartal bakışlı sert biri ,az konuşan , ne söylediğini bilen... 

sami dayı beni hiç bilmediğim yerlerde , batar katları olan  ,pis kıyafetli adamların kumar oynadığı bir yere götürmeye başlamıştı..

geç saatlere kadar orada kumar oynuyordum.. sami dayı beni izliyordu..

evle aram bozulmuştu..

peder bey geç geldiğim için siktirli konuşmaya başlamıştı..

böyle gitmezdi..

en tatlı kumar gece oluyordu çünkü.. sabahlara kadar süren ..saatin nasıl geçtiğini bilmediğin oyunlar..

tam bir arenaydı bu batakhaneler.. pislik içinde.. sigara yanıkları olan rengi solmuş açık yeşile dönmüş çuhalar.. kenarı kırık çay bardakları.. 

tek çarem annemle konuşmaktı..

anneme durumu anlatamazdım.. tabi ki her zaman yaptığımı yaptım.. onun saf yüreğini alçak yalanlarımla kandıracaktım. oradan babamın beynine giden yola ulaşacaktım..

babama direk ben eve gelmiyorum artık diyemezdim.. belamı sikerdi.. hiç vurmamıştı bana ... ama söylediği sözler mermi kadar etkiliydi benim için.. kafama bir 7.65 mm  mermi girmiş gibi hissediyordum. yediğim kalaylı laflardan sonra.. 

anneme sınavlarımın olduğunu fakat evde tek başıma çalışamadığımı , birisinin öğretmesi gerektiğini söyledim..

kadıncağız şok olmuştu nasıl söyleyecekti bunları babama..

atarlı giderli dediğim dedik.. lafının üstüne laf konuşamayacak birisine...

amacım evle ilgili saat sorununu ortadan kaldırmaktı.. rahatça kumarlara gidebilirdim..ve oyunlara daha iyi konsantre olabilirdim..

sami dayı beni izlerken çoğu sefer oyundan düştüğümü ... yani oradan koptuğumu söylüyordu..

bende aklım evde sami dayı diyordum..

senin tercihin yeğen dedi..

ama o masaya tek vücut oturmazsan eğer ; paramparça kalkarsın dedi..

haklıydı.. en ufak bir kopmada adamlar aç çakallar gibi üzerine atlıyordu..

bu pis batakhanelere neden geldiğimize anlam vermeye başlamıştım..

sami dayının amacı benim "çakallarla dansımı" izlemekti.. 

anneme çalışkan arkadaşlarımın evde kaldığını ve benimde onların yanına yerleşmem gerektiğini söyledim..

artık haber bekliyordum.. aile meclisinden karar çıkabilecek miydi?

babam en başından beri sikmişim üniversitesini diyordu..

ama anneler her zaman kazanır beyler.. annem babama kabul ettirmişti.. sadece bir kaç aylığına sınavları bitene kadar arkadaşlarıyla kalacağına inandırmıştı pederi.. 

eşyalarımı topladım annemin hafif nemli bakışları arasında.. kitaplarımı, bilgisayarımı ,giyisilerimi aldım.

bavul hazırdı.. veda vakti gelmişti..

yutkunamamak ..konuşamamak.. kapıdan çıkıp gitmek.. arkana bakmamak..

nereye gidiyordum?? ne yapmaya gidiyordum?? geri dönebilecek miydim?

herşey eskisi gibi duracakmıydı ? **gidipte dönmemek gelipte görmemek** sadece deyim miydi..

bunların hepsini düşündüm.. eşikten çıkıp giderken arkama bile bakmadım..

taksiyi çevirdim ve bindim..

sami dayı tek yaşıyordu.. kumarı ailesine tercih etmişti.

yani oda benim gibi bir seçim yapmıştı durup düşününce..

aynı seçimi ben yaptım ve gözümde yaşlanıp böyle bir hayatım mı olacak ilerde dedim...

ama içimdeki bilinmeyeni merak etme duygusu o  düşünceleri bile sert rüzgarın  kayaları parçaladığı gibi parçaladı.. 
                           

beraber yaşıyorduk kör sami ile...

haftada bir kez kontrole götürüyordum onu hastaneye.. kazandıklarımla evine çeki düzen verdim..

temizlikçi kadın tuttum ve evi baştan aşağı güzel bi temizlettim bende yaşayacaktım çünkü o evde artık..

ve sami dayı hasta olduğu için temiz bir yerde yaşaması gerekiyordu..

temiz bir yatak aldım sami dayıya.. gördüğünde ağlıyordu gizlice...

günler böyle akıp gidiyordu..

girişlerde herkes sami dayının yüzüne bu yanında ki kim? gibi bakıyordu..

o ise yavaşca elini kaldırarak , başını yana eğiyordu mekancıya bakarak..

bu " tamam problem yok" demekti..

normalde giremeyeceğim bu batakhanelerde tek temiz kıyafetli insandım.. karşımdakiler pislik içinde yaşayan ,burnunu karıştırıp masanın altına süren tiplerdi..

iğreniyordum onlardan ama köpek gibi paraları vardı..

masaya çıkardıkları dumanı üstünde darphaneden yeni basılmış banknotlar benim için tertemizdi ve gözüm onlardaydı.. 

durup düşündüm günler geçtikçe hatrı sayılır paralar kazanıyordum..

ama bazı mekanlarda paramparça ediyorlardı beni..

içimden hep kapalı olan kağıtlarını bir bilebilsem diyordum..

çünkü kağıdını bildiğiniz adamı ortadan ikiye bölebilirdiniz.. pokerde kapalı kağıt herşeydir.. herşey olabilir..

ama keşke bilebilseydim diyordum..bu duayı ediyordum hep yatmadan.. 

evde yemek yemiyorduk..ne yapacak vaktimiz vardı ne bulaşık yıkayacak..

bu vaktimizi kumarda değerlendirecektik.. artık saat kavramı benim için nakte dönüşmüştü ..bir saat hiçbirşey yapmadan otursam para kaybettiğime inanıyordum.. çünkü oyun oynasam para kazanıyordum..

sami dayıyı bir gün güzel bir restorana götürdüm..en afillilerinden bir yemek yiyecektik.. benim için çok önemli bir olay değildi.

ama onun için farklıydı.. çok mutluydu kendisine sahip çıkan birisi vardı.. evladı gibiydim..

aslında bunları kendi aileme yapmamıştım ..durumumuz yoktu çok..

sami dayı söze girdi..

-evladım gibisin yeğen dedi...

-eksik olma dayıcım dedim..

-sana emek verdim ama emeğimi boşa çıkarmadın dedi.

-boşa çıkaranlar mı oldu? dayı dedim..

dertliydi.. yere bakıyordu.. birşeyler saklıyordu.. evet öyle birisi vardı emeğine saygısızlık yapan. yediği kaba sıçan birisi vardı.. 

derin bir nefes aldı sami dayı arkasına yaslandı..bir sigara istedi benden..

vermek istemedim.. hastaydı çünkü..ve gün geçtikçe dahada kötüye gidiyordu.. korkuyordum her an birşey olacak gibi tetikteydim..

ver yeğen ver dedi..

buyur sami dayı dedim uzattım sigarayı.. yaktı bir nefes çekti..

"kumar her zaman şans ile oynanmaz yeğen".."şansını kendin yaratırsın " !!!

dikkat kesilmiştim. gözlerimi açtım , kalbim yerinden çıkacaktı.. 

bundan sonra sana "şansını kendin yaratmayı" öğreteceğim dedi kör sami...

hani o hayal ettiğin paralar var ya ! sana doğru bir nehir gibi akacak !

gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.. sabırsızlanıyordum..ardarda sigara içiyordum..

bugünü bir kenara yaz yeğen ..bugünden sonra " ne sen eski sen , ne de hayat eski hayatın" olacak dedi.. 

evet temiz kumar disiplini o gün itibariyle sona ermişti...

sami dayı artık kilitlediği sandığı açacaktı..

eve gittik sandıktan bir yüzük çıkarttı ve bana verdi..bu yüzüğü tak yeğen dedi.. taktım elimle parmağıma göre ayarlarken , elime birşey   battı ve hemen çıkardım yüzüğü,, parmağım kanıyordu..

iğneli bir yüzüktü bu..

sonra anlatacağım ne işe yaradığını dedi.. 

bir deste kağıt aldı eline kör sami..

geç karşıma yeğenim dedi..

karşısına geçtim ..merakla bekliyordum ne yapacağını.. oynamaya başladık karşılıklı açık poker oynuyorduk.. kağıdı o yaptığı zaman inanılmaz kağıtlar geliyordu..

benim elimde 3 tane kız vardı ve daha son kağıtlar düşmemişti. pokerde 3 kız oldukça güçlü bir kağıttır.. onun önünde ise 2 papaz sırıtıyordu suratıma..

son kağıtlar düştüğünde ise bana 4. kız geldi ama öğrenmiştim elimi belli etmemeyi. kötü bir kağıt düştü izlenimi verdim bana kağıt oynamayı öğreten adama.

rest demesini bekliyordum vuruş hakkı ondaydı çünkü görünürde büyük olan oydu..

"rest yeğen" dedi .

hiç düşünmeden " var " dedim. 

"neyin var yeğen" dedi?

kare kız dayıcım dedim.. gülümseyerek ve güvenle.. amk kare kız lan bu düşme ihtimali milyon elde bir..

"yetmez yeğen" dedi.

şok olmuştum nasıl yetmez amk kare lan bu kare !!

kapalı kağıdına davrandı ve yavaşca açtı...  alttan papaz bana doğru bakıyordu.. kare papaz yapmıştı.. nasıl olurdu amk.. karşılıklı iki kişiye açık poker gibi oyunda kare gidiyor..

sahne çok etkilemişti beni.. şansa bak ya demiştim. böyle kağıtlarda masada kim birbirine vuruşuyorsa o an o kişilerden birisi için oyun artık bitmiştir.

benim tamamen tesadüf sandığım şey aslında mükemmel bir kurguydu..ve maharet işiydi..

sami dayı kağıtları kurmuştu kime ne gelmesini istediği şekilde kurgulamıştı hemde saniyeler içinde..

o kadar hızlıydı ki anlamak imkansızdı.. gençliğini hayal bile edemiyordum,,

gördün mü yeğen?  dedi..

hiçbirşey göremedim dayı dedim..

"göreceksin yeğen göreceksin"

bana kağıt kurmayı öğretecekti.. yani paraya giden yolu..

derslere başlamıştık.. çok zor gibi görünsede yapılabilirdi...

ama tamamen beceremeden yapmak çok tehlikeliydi..ve bunun bilincindeydi..

bana tüm korkularımı sildirdi.. her zaman inkar et yeğen diyordu..

eğer kabul edersen o anda işini bitirirler diyordu..

evet o zaman anlamıştım..bu hile işi bambaşka iki kapıya çıkıyordu..

birincisi mezarlık ,belkide olmayan bir mezar. ağaç dibi, deniz dibi,,

ikincisi ise lüks bir hayatın kapısı..

sürekli çalışıyordum.. kağıtlar sanki bedenimden bir parçaydı..

hani kolunuzdaki saate vucüdunuz alışır, saati takmadığınız zaman birşeyin eksik olduğunu hissedirsiniz.

kendimden geçmiştim devamlı antremandaydım.. öğrenmem lazımdı bu işi..bu bir kutsamaydı sanki.. diğerlerinden bir adım önde olacaktınız..

parmaklarım birbirine girmişti artık yorgunluktan kağıt karmaktan..

ama iyiye gidiyordum..

sami dayı sürekli "olacak evlat olacak" diyordu. 

sami dayı bana papaz ver kendine as al diye ödevler yaptırıyordu...

tabi aralarda ki vuruşlar çok önemliydi.. rakibi son kağıt gelene kadar geri dönüşü olmayan çıkmaz bir sokağa çekmeniz gerekliydi.. bunlarada çalışıyordum..

dediği herşeyi yapıyordum.. hatalarımı söylüyordu.. kağıtlara fazla bakıyorsun diyordu.. bunu en aza indirmek gerekliydi...

çünkü kağıtlara bakmak dikkatleri üzerine çekiyordu..ve yakalanmak için ortam yaratıyordu..

çok kişili oyunlarda yani masada 7-8 kişi olduğu zaman genelde dikkatler dağınnıktır ve bu iş için en güzel ortamdır..

"kurtlar puslu havayı sever" 

yeterli diyerek aldı kağıtları elimden..

birden heyecanlanmıştım... sınav zamanı gelmişti.. öğrendiklerimi banknotlara çevirme vakti gelip çatmıştı..

ufak oyunların döndüğü mekanlara götürüyordu gene beni sami dayı..

sıkılıyordum.. o kadar emek vererek öğrenmiştim yerden çektiğim paralar çok komik geliyordu.. halbuki bu numarayla dünyaları kaldırabilirdim..

kör sami : ufak oyunların olduğu yerde kimse bilmez bu işleri yeğen dedi.. riskin yok buralarda sürekli kazanırsın diyordu..

ben yüzümü ekşiterek off puff çekiyordum..

masaya oturunca küçük lokmalara bakmazdım hiç. gözüm hep masanın ensesi kalın kalantoruna dikilirdi..

o ensesi kalın adamı 2-3 defa çarptığım zaman zaten o masadan alınabilecek herşeyi almış olursun.. ondan aldığım paranın bir kısmınıda masada oyunu en zayıf ve güçsüz elemanına kaybederdim..

çünkü "aptala yenilen daha aptaldır" imajı vererek milletin benden korkmamasını sadece şansım olduğunu görmesini istiyordum..

eğer şans harici birşeylerin döndüğünün farkına varılırsa olaylar hiç istemediğiniz gibi sonuçlanabilirdi. 

herşey yolunda gidiyordu.. arasıra ailemin yanına gidiyordum..

haftasonlarına denk getiriyordum..bi kaç saat uğruyordum sadece yanlarına..

kopmuştum sanki onlardan uzaklaşmıştım..

annem göğüs kafesimi kıracak kadar sımsıkı sarılıyordu bana ..o kadar özlüyordu yani beni..

ama belli etmemeye çalışıyordu.. çünkü okulu bitirmem için buna katlandığını sanıyordu..

peder bey : noldu bitiriyon mu amk okulunu?

ben : bitircem baba dersler çok iyi gidiyor.. annem için bitireceğim..

annem : hakkım helal olsun sana yavrum ! 

poker sanki zihnimi açmıştı...

herşeyi artık daha rahat anlayabiliyordum..

özgede şaşırmıştı bu duruma bana ders anlatırken ben başka bir çözüm yolu buluyordum..bu yoldan daha kısa çözeriz diyordum. şok geçiriyordu. sağlamasını falan yapıyordu. evet doğruydu daha kısa bir çözümdü..

artık baktığım herşeyin arkasında bir kolay yol arıyordum alışkanlık olmuştu..

beyler baktığımda hayatımda ki tek kızın özge olduğunu farketmiştim..

bana ders anlatırken sadece salak salak suratına bakıyordum.. benden 2 alt sınıftı aramızda 2 yaş fark vardı..ama dersleri zehir gibi olduğu için benimle aynı dönemdeydi.. derslerimizin hepsi ortaktı..

özge benim için bir öğretmenden farklı gelmeye başlamıştı.. karnımda kelebekler uçuşuyordu.. yanlışlıkla eline dokunduğumda kalp atışlarım hızlanıyordu.. elektrik çarpıyordu sanki.. 

kağıt kurma olaylarını iyice beceriyordum.. gittiğim mekanlarda herkes hoşgeldin demeye başlamıştı..

sadece benim gittiğim boktan mekanlara birden tipi kıyafeti düzgün beyfendilerin geldiğini farkettim..

bu bir tesadüf değildi..

paranın kokusunu almıştı şekli yerinde beyfendiler.. namım ufaktan duyulmaya başlamıştı piyasada..

sürekli kazanmıyordum bilerek ama sanırım becerememişim pek..

peşimdeydiler ... yani paramın peşindeydiler..

öyle çok büyük paralardan bahsetmiyorum beyler ama günlük 5-10 bin tl civarı para dönen mekanlarda oyun oynuyordum..

o tanımadığım tiplerle aynı masada otururken çok rahatsızdım..

normal oyunuma dönmüştüm kağıtları kurmuyordum çünkü masa riskliydi bunu yapmak için..

sami dayı bana sakın kağıt kurma gibisinden işaret yapmıştı kaşlarıyla.. 

o mekanlara gitmemeye başladım.. biraz para kaybedip çıktım..

arkamdan oyunu çok zayıf , bizi görünce dayanamadı diyorlarmış tipi düzgün beyefendiler..

halbuki bilerek parayı satmıştım onlara.. altın yumurtlayan tavuğu keser miydim ? sizin için beyfendi kılıklı serseriler.. 

sami dayı gün geçtikçe daha hastalanıyordu..

gidişatı hiç iyi değildi..

önceleri devlet hastanesinde sıra gelmesini bekliyorduk..

sonra sikerim dedim sırayı en kaliteli özel hastaneye götürmeye başladım onu..

sami dayı olmazsa ben ne yapardım..

sami dayı zar zor yürümeye başlamıştı.. beni mekanlara götürecek dermanı kalmamıştı..

hastalık iyice bedenini ele geçiriyordu..

son zamanlarını bana sürekli birşeyler öğreterek geçiriyordu..

ben:"dayı biraz dinlen kendine bak azıcık"..

sami dayı : "zaman yok yeğen zaman" yok bunları kesin öğrenmen gerekli..

sürekli bana şeytanın bile aklına gelmeyecek şeyler öğretiyordu..her öğrendiğim numara beni daha bi yenilmez yapıyordu.. özgüvenim tavan yapmıştı..

tabi ki temiz oyunda değil..

bir sabah sami dayı erken kalktı..

"bugün kendimi çok iyi hissediyorum yeğen" dedi..

"bugün kumar yok stres yok " diyordu..

gülüyordum , onu böyle neşeli görmemiştim..

bak yeğen ben eskiden çok hovardaydım.. gençliğini anlatırken sanki o yıllara geri dönmüştü.. anlattıklarını yaşıyordu sanki o anda.. 

sami dayı bana birşeyler anlatmaya çalışıyordu sanki..

kalktık giyinip dışarı çıktık.. sami dayı çok janti giyinmişti..hep üzerinde boktan gömlekler vardı..

alalım sana düzgün birşeyler diyordum.. gerek yok yeğen diyordu..

o gün ama kendine bakmıştı. çok kıyak görünüyordu.. 

güzel bir yemek yedik beraber..

insanları izledik.. konuştuk dertleştik.. ben ona benim hayatımı ve özgeyi anlattım.

oda bana eski aşklarını , karısını , çocuklarını anlattı..

kumar kelimesi yoktu o gün lugatlarımızda.. 

akşam olmuştu hava kararmıştı..

sigara dumanı , kavga ,gürültü dolu kahvehanelerden uzaklaşmak ikimizede iyi gelmişti.

hadi artık eve gidelim dinlen yorulmuşsundur dedim sami dayıya..

yok yeğen gece yeni başlıyor daha dedi...

kahkaha attık beraber.. 

atladık taksiye sami dayı öne oturdu..

taksiciye bir yer ismi söyledi ama ben tam olarak  duymadım..

ışıklı neon tabelalar , duvarında sanatçı resimleri ,giriş kapısının önünde 3 tane ayı gibi herif duran bir mekanın önünde durdu taksi..

evet pavyondu burası..amk hayatımda hiç pavyona gitmemiştim. ufak tefek sikindirik orta halli meyhaneleri bilirdim ama burası pavyondu..

içeri girenlerin üstlerini arıyorlardı.. 

üstümüzü aradılar içeri girdik.. yaşlı bir garson geldi.. şefti sanırım..

sami dayıya sarıldı..en üst katta sahneyi en iyi gören bir loca vardı.. altında çalışanlardan genç bir garsona bizi oraya götürmesini ve masayı kurmasını söyledi..

genç garsonla yukarı çıktık.. oturduk locamıza.. rahat 7-8 kişi sığardı oraya ama 2 kişi için ayrılmıştı artık..

sami dayı ve ben..

ben bir sigara yaktım .. sami dayıyada uzattım.. gülümsedi ve aldı sigarayı..

"felekten bir gece alacağımız var " yeğen dedi..

"alalım o zaman dayıcım" dedim.

mekan o kadar kaliteliydi ki inanamadım.. otururken garsonlar ceketimi çıkaracağımı anladılar ve hemen hamle yaptılar ceketi çıkarmama yardım ettiler ..

başımızda sürekli bir garson dikiliyordu ..sadece bizim masayı izliyordu..

sigaramın külünü kül tablasına değdirir değdirmez.. garson küllüğü temizliyordu.. 

şimdiye kadar gittiğim mekanlarda o küllükte sigara bascak yer kalmazdı ..ama değiştiren olmazdı..

kristal küllükler ve bardaklar.. konforlu rahat koltuklar..

götüm göt olalı böyle rahat bir koltuk görmemişti açık ve net..

yaraktan mekanlarda tek bacağı kısa sandalyelerde kumar oynayarak geldiğimiz yer lüks bir pavyondu..

mezeler gelmeye başladı teker teker..

en kaliteli meyveler, peynirler...

garson sordu ne içersiniz ? efendim

dayıyla aynı anda.."rakı" getir dedik 

bir başka garson geldi..

elinde bir şişe viski vardı..

ben hemen atladım biz rakı söylemiştik dedim garsona..

garson ilerde ki bir adamı işaret ederek ..onun size ikramıdır dedi..

tanımıyordum adamı.. kumar oynadığım tiplerden birisi değildi..

ama sami dayıya baktığımda sağ elini göğsüne koymuş gülümseyerek adama bakıyordu..

kim bu adam diye sordum sami dayıya..

sami dayı  : mekanın sahibi ..birazdan yanımıza gelir ...

belliydi sami dayı buranın müdavimlerinden idi.

garson kristal bardaklara doldurdu birer kadeh viskilerimizi..

şerefine sami dayı diyerek kaldırdım kadehimi ..

sami dayı: bu masada çiçek eksik dedi..

ben : sami dayı var işte çiçek dayıcım görmüyor musun? dedim..

sami dayı :( gülümseyerek  ) kaşlarıyla kızları işaret ediyordu bana..vay aptal kafam heralde yani sami dayı sinyali vermişti.. eskiden hovardaydım demişti.. yaşı geçmiş olsada hala erkek sonuçta.. kalkmasada nolcak amk.. karısız olur mu?

şef garson masamıza geldi..

sami dayıya bir isteğin bir emrin bir arzun var mı? dedi

sami dayı : beni işaret etti garsona..

garsona el işaretiyle 3 tane karı gösterdim.. kadınlar yabancı uyrukluydu.. rusya , moldova , ukrayna tiplerinden belliydi..

şef garson beni uyardı " o bayanlar türkçe bilmiyorlar " dedi..

bende garsona 2 tane türk bir tanede şu mavili sarışını istiyorum dedim..

bayanlar geldi..

ayağa kalkarak yerlerine oturttuk..

sami dayının kulağına eğildim..2 si senin biri sağ kolunun altına diğeri sol kolunun altına dayıcım hak geçmesin dedim.

gülümsedi..

bende afet-i devran bembeyaz tenli sarışın mavi gözlü.. parlak mavi elbiseli bayanı aldım yanıma..

sami dayı gözleriyle bana garsonu işaret ediyordu..

garson iki eli bağlı bir şekilde yere bakıyordu.. hemen jeton düştü.. "bahşiş"

bahşişini verdim hemen garsona öyle ufak tefek bi rakam vermedim.. dayı mahçup olur diye..

garson uzaklaştı bizi bayanlarla başbaşa bıraktı..

eğlence başlamıştı.. müzik , ışık showları, dans showları, revü kızları falan..

hayatımda şimdiye kadar gördüğüm boktan bir keman, boktan bir klavyeci. ve karga sesli arabeskçi karılardı..

ama burası farklıydı burası harikalar diyarıydı.

sarışın ilik gibi hatun kollarımın arasındaydı.. masanın altından bacaklarını elliyordum.. yoktu böyle bir ten

pamuktu sanki..

kız rusça bişeyler söyledi.. anlamadım..

ingilizcem vardı fena değildi. zaten ona güvenerek yabancı karıyı seçmiştim.. havadan sudan geyik yaptık.. maksat eğlenceydi..

kadınlar aslında mezemizdi..

sami dayıya baktım yanında ki karılar onu dinliyordu.. sami dayı anlatıyor karılar gülüyordu..

müzik çok yüksek olduğu için duyamıyordum ne konuştuklarını.bir önemide yoktu zaten..

sami dayı mutluydu.. yeterliydi benim için bu..

mekandan çıktığımızda kafalarımız taşaktan farksızdı..ne varsa içmiştik..

hatrı sayılır bir hesap geldi.. hiç şaşırmadım buna zaten tahmin ettiğime yakın bir rakamdı..ve mekan bu parayı sonuna kadar haketmişti.

mekanın son kapısından çıkarken garsonlar ve mekan sahibi çıkışa kadar uğurladılar bizi..

son kapıdan çıktığımızda gün aydınlanmış sabah olmuştu..

zaman su gibi geçmişti.. 

paralar suyunu çekmeye başlamıştı..

sami dayı hala çok hastaydı..

bak yeğen dedi.. bu sana son dersim..

bunu becerebilmen için çok fazla yeteneğe gerek yok ama çevreye ihtiyacın olacak dedi.. sana güvenen insanlara ve senin güvenebileceğin insanlara ihtiyacın olacak diyordu..

hiçbirşey anlamamıştım.. hayatımda öyle insanlar yoktu..

bu numarayı öğrendikten sonra çok rahatlayacaksın diyordu.. 

öğrenmiştim son kurnazlığıda.. normal şartlarda şeytanın bile aklına gelmeyen birşeydi..

nasıl sihirbazlar numaraların nasıl yapıldığını sır gibi saklarlar buda kumar kurnazlarının sırlarından birisiydi sadece..

yatmadan önce ettiğim dualar kabul olmuştu sanki..hep bunu yapabilmek için dua ederdim..ama ben bile inanmazdım ettiğim duanın kabul olacağına.. insanüstü birşey istiyordum çünkü..

sami dayı bana bir elmas vermişti.. 

sami dayı gözlerimin önünde eriyordu cebimizdeki parada eriyordu..

kumarlara takılmıyordum sami dayı olmadan.. onun başındaydım..

günde bir kaç saat dışarı çıkıyordum eve birşeyler alıyordum..

arkadaşlarım sürekli arıyordu nerdesin? nerelere kayboldun? neyin peşindesin?

diye soruyorlardı..

sami dayı zar zor konuşarak şöyle dedi..

git yeğen beni merak etme " kılıcın körelir "

hem para kazanmam lazımdı.. hemde oyunum , ellerim köreliyordu. dediği gibi..

bir kaç ay yazı yazmayın kalem tutmanız bile değişiyor yazı şekliniz değişiyor aynı şey..

çok üzülüyordum onu yalnız bırakmak istemiyordum..eve temizliğe gelen kadını aradım. durumu anlattım.. hergün ev yemeği yapabilir misin? ilaçlarını saatinde verebilir misin?

ekstra bir rakam teklif ettim kadına reddemeyeceği kadar çok..

eski mekanlarıma geri dönecektim orada kaybetmiyordum..evi geçindirecek kadar kazanıyordum yani...

amacım kafa koparmak değildi o sıralar.. sadece yetecek kadar para kazanıyordum..

evimiz kira değildi. fazla bir giderimiz yoktu. ev sami dayının kumardan yaptığı tek şeyiydi. birde başka bir evi daha vardı. ordan gelen kirayla da kendi ihtiyaçlarını görüyordu.

hemen eskilerden çetoyu aradım..

- naber çeto nasılsın?

- oo sen yaşıyor musun?

-evet ya sanada ayıp oldu biliyorum mekanda mısın?

- evet, mekandayım.

- tamam taksiye atlayıp geliyorum..

-gel koçum , görüşürüz.

aslında eski mekanlara dönmemdeki amaç sami dayıdan önce en çok takıldığım insanlardı..

ve sami dayı bana güveneceğim birilerini bulmamı söylemişti..

çetonun mekana girdim selam vererek..

gerçek bir dost gibi karşılamıştı beni..

içeriye baktım 3 masada oyun vardı..

çeto işleri büyütmüşsün dedim bizim yokluğumuzda..

napalım  dedi çeto çabalıyoruz ..

gel sana birşey göstercem dedi..

mekanın arka bahçeye açılan bir kapısı vardı..

kapı nerdeyse gizli gibi birşeydi..

"açıl susam açıl"

içerde büyük bir masa , alkol servisi , bir bayan hizmetçi..

sağlam bir kumar masası vardı yani içerde..

beni şok eden bu masa değildi..

masada oturan tanıdık biriydi.. "garip adam"

herkesin amına koyacak bir stilde gene oynuyordu..

selam verdikten sonra biraz oyunu izledik çetoyla..

çeto bana oyunu beğendiysem oturabileceğimi söyledi..

ama ben başka birşey görmüştüm... 

rengim atmıştı.. bembeyaz olmuştum ..gördüğüm şey karşısında..

çeto hayırdır noldu dedi..

bende önemli değil ya başım döndü biraz dedim..

hemen bana bir limonata söyledi.kan şekerim düzelsin diye...

biraz kendimi toparladıktan sonra masaya geçmeye karar verdim.. 

masada saat başını bekledim ama hala garip adamı izliyordum..

yeni oyun başlıcaktı herkes kapalı kartlardan oturacağı yeri çekti..

tam karşısına denk gelmiştim garip adamın..

oyunumu biliyordu.. bana hiç korkmadan bakıyor gülümsüyordu.."oysa ben onu sikmek için oturmuştum o masaya"..

oyun sürüyordu masa gerçekten çok güzeldi..

çok üst düzey oyuncu yoktu.. fakat adamlar paralıydı..

çeto esnaflığı ve babasının eski kumarbaz olma avantajını çok iyi kullanmıştı..

beklediğimden fazla para dönüyordu masada.. aslında bu para garip adam ve bana yeterliydi..

fakat..

"bir ipte iki cambaz oynamaz"

masadaki para nerdeyse iki kişinin önünde toplanmaya başlamıştı..

ben ve garip adam..

önümde sayamadığım bi para vardı..

bütün masa gözü bize dikmişti.. herkes akıl almaz kağıtlara inanılmaz paralar atmaya başlamıştı. yani oyun kopmuştu..

imkansıza para atıyorlardı..ara kağıtlara , renk yapmaya , kent yapmaya..

tabi kağıt düşmeyince zararı çıkartma hesapları suya düşüyordu.. daha da içeri giriyorlardı..

ve beklenen  sahne gelmişti..

kağıdı garip adam dağıtıyordu..

kapalıda papaz geldi bana ..üstüne direk papaz düştü.

"iki papaz öpücük" derler bu kağıtlara..

garip adam da ise görünüründe as parlıyordu..

kağıdı yaparken görmüştüm kurduğunu farketmiştim fakat belli etmedim...

son kağıtlara doğru inanılmaz vuruşlarla geliyordu.. amacı önümdeki bütün parayı tek oyunda indirmekti.ve masadan kalkıp gitmekti.. farketmiştim..

kağıdını biliyordum emindim.. tabanında kapalı kağıdında as vardı garip adamın..ama bilerek atıyordum parayı.. benim üzerine dönmem saçmalık olacaktı elbette kabul edecekti.. hatta bir vuruş hakkı daha doğacaktı.

"arının deliğine çöp sokmayacaktım"

son kağıda geldik ve son kağıtları açtı..

masadaki elemanlar susmuştu.. ortam ağır çekime girmişti sanki.. çıt sesi çıkmıyordu.. kimse çayını yudumlamıyordu..

herkes sigarasının dumanını sessizce içine çekiyor ve yavaşca bırakıyordu..

görünürde 3 papaz 3 as ... çarpışma vardı..

diğer oyuncular bir mucizeye şahitlik ettiklerini sanıyorlardı.. fakat bilmiyolardı..

yüzyılın tezgahını izlediklerini..

konuşma hakkı garip adamındı..

o ana kadar son sürat vuruşlarla gelen beni köşeye sıkıştırmayı amaçlayan adam son vuruşunu ufak yapmak zorundaydı...

herkesin gözü bana dönmüştü.. çünkü son vuruş ufak vurduysa onda birşey çıkmayabilir..

ama asıl amacı beni kare as a doğru hortum gibi çekmekti..

herkes önümdeki bütün parayı atacağımı sanıyordu..

yavaşca taban kağıdımı açtım ve masaya vurdum .. kare papaz vardı elimde ..

diğerlerinin gözleri fal taşı gibi açılmıştı..vay amk diyorlardı.. kare yapmış..

ben garip adamın gözlerinin içine bakarak " yok " dedim..

garip adam karşımda...

"canlı cenazeye dönüşmüştü" 

o masadakiler kare papazla kaçan ilk insanı görmüşlerdi belki de..

kağıtları hemen karıştırdı garip adam heyecanla kimseye tabanını göstermedi..

karşı taraf para atmazsa taban kağıdını göstermek zorunda değilsin bu bir kuraldır..

herkes merak içindeydi. acaba neden kaçmıştım..o kadar para atıp son el neden ufak bir rakamı atmamıştım..

garip gözlerle bana bakıyorlardı..

ben orda sadece garip adamın gözlerinin içine bakıyordum

"işin bitti kovboy" 

garip adam çaptan düşmüştü..

kafasının içinde beynini kemiren bir fare vardı..o ana kadar kılıç savuran bir şövalyeydi devlere karşı..

fakat o elden sonra elindeki tahta kılıçla karga kovalayan bir çiftiden farksızdı..

devam edemezdi.. masadan kalktı..

herkese bol şans dedi..ama bir mekandan bu kadar hızlı çıkamazdı.. hemde birisi tarafından farkedilmişken..

beni bekleyecekti..

oyun dağılmıştı. bi kaç elden sonra bitirelim teklifi geldi..

kalktım masadan..

çetoyu çağırdım yanıma bu adam kim tanıyabildin mi ?

adı "murat" genelde avantayla kalkıyor.. üstüne başına bakan birisi.. telefonda sürekli hatunlarla konuşuyor.. geceleri pavyona gidiyor sürekli..

noldu niye sordun dedi?

mekanın asma katı vardı camları renkli.. çeto orda takılırdı.. bazen mekana manitalarından birisini getirir orda yiyişirlerdi.

kafasına göre döşemişti..

oraya çıkalım konuşmamız lazım burda olmaz dedim..

ama şu murat denen herifte gelsin.. 

çeto murat denen herifin yanına giderek kulağına bişeyler fısıldadı ve beraber yukarıya çıktılar..

bende arkalarından çıktım asma katlı yazıhaneye.. merdivenleri yavaş yavaş çıkarken ne yapmam gerektiğini düşünüyordum..

çeto mekan sahibiydi.. racon yol yordam bilirdi.. ama olayların gidişatını pek çözememiş olsa ki..

yüzüme bakıyordu avel avel..

üniversitede okurken hukuk dersleri alıyordum.. ordan hatırladığım yarım yamalak bir şey vardı..

"kanıt" göstermek..

eğer kanıt gösteremezsem bu murat denen herif ordan sırıtarak uzaklaşacaktı..

bende salak durumuna düşecektim.. 

aşağıda hala kurulu ve oyun oynanan 2 masa vardı..

çeto'dan mekandaki kumar oynanan swiss diye tabir edilen kumarbazların en sevdiği plastik oyun kartlarını getirmesini istedim..

çeto bir anlam verememişti.. neden kartları istediğime..ama getirmek için indi aşağıya..

başbaşa ve gözgözeydik artık murat la..

gözlerinin içinde hiç görmediğim bir korku dolaşıyordu..

anlamıştı ne yapacağımı..

lafa girdi.."ne istiyorsan söyle , ne istiyorsan vereyim " arabamı al yalvarırım sana ..

zaten verecektin amk arabasını elin mahkumdu artık..

istediğim şey arabası falan değildi..

onu piyasadan silmekti..

ikimizden birisi fazlaydı çünkü bu aleme.. 

çeto elinde kağıtlarla geldi..

- al bunlar burda oynanan oyun kağıtları..bu kağıtların hepsi masa gördü.. dedi çeto.

aldım kağıtları elinden "as" ve "papaz" ları incelemeye başladım..

yüzüme bakıyordu murat endişeyle..

evet tamda sami dayıdan öğrendiğim yerdeydi işaretler..tek ve ufak çizgi halinde kağıtlar belliydi..

bunları ancak kurnaz kumarbazlar bilirdi..ve bende aslında kurnazdım..

işaretli kağıtlarla oynamak demek 40 kağıtla oynanan bir oyunda 8 kağıdı biliyorsunuz artık demektir..

hemde en çok para kazandıran kağıtları "as"lar ve "papaz" lar..

buda size inanılmaz bir kolaylık sağlar..

kapalı kağıtları görebilmek.. kapalı bir kağıdın ne olduğunu bilmek..

çeto'ya aşağıda kumar oynayanları göndermesini söyledim artık kendimden emin bir tavırla..

elimde bir adamın infazı duruyordu.. 

çeto aşağıya indi.. kumar oynayanlara artık alışverişi bitirmelerini ve oyunu sonlandırmalarını söyledi.. fazla ürkütmeden..

gerekçe olarakta ihbar yedik polis basabilir diyordu koftiden..

böyle yapmasını ben söylemiştim çetoya..

o gün oradakiler zaten yeterince olağandışı olaya tanık olmuşlardı.. eğer bu mekanda birşeylerin döndüğünü anlarlarsa
asla bir daha gelmezlerdi..ve bizim adımızda kirlenebilirdi..

herkesin canı tatlıydı tabi ki sicilide temizdi.. kimse kumardan mahkemeye çıkıp leke yemek istemiyordu..

mekan 10 dakika içinde bomboş kaldı..

çeto , murat ve ben... 

çeto lafa girdi..

bana bakarak - ne istiyorsun swiss murat 'tan dedi..

çeto'ya neden bu muratın lakabı swiss diye sordum??

çeto : çünkü sürekli swiss kartlarla oyun oynar başka kartlarla oynamaz.. bende ona bu lakabı taktım dedi ve güldü..

swiss kartlar yani şu plastik olan , kolay işaretlenen kartlar mı dedim?

çeto birden ayıldı..az buçuk biliyordu bişeyleri çünkü babası eski kumarbazdı..ve oda babasının yolundan gidiyordu..

elini telefona attı..

aradığı kişi metin abisiydi. duymuştum metin ismini fakat kendisini görmemiştim..

çeto : metin abi çabuk mekana gel ! acele et..

ölüm sessizliği vardı..

herkes metin i bekliyordu.. kimse konuşmuyordu..

mekandan içeri metin girdi..

çeto yani çetin ve metin bunlar iki kardeşti..ama sadece isimlerinin benzediğini farketmiştim metin abiyi görünce..

metin abi iri yarı  birisiydi baya bi yapılıydı , çeto ise normal standartlardaydı benim gibi..

metin abi :selamun aleykum beyler !

ve aleykum selam.. dedi odada ki herkes..

metin abi  : mevzu nedir beni bu saatte buraya getirten diye sordu???

çeto bana bakıyordu.. swiss muratta bana bakıyordu. 

söze girdim hemen...

bu swiss murat mekanınızda hile yapıyor dedim..

çeto ve metin abi şaşırmışlardı bu lafımın üstüne..

ama ispatla der gibilerdi..

swiss murat'a direk neden hile yapıyorsun diye sordum..

anında inkar etti..

yapmıyorum ben hile falan nerden çıkartıyorsun bu saçma şeyleri.. çeto beni iyi tanır diye ekledi..(çetonun suratına bakarak)

biliyordum inkar edeceğini.. bende sami dayıdan öğrenmiştim..

sami dayının sözleri  beynimin içinde yankılanıyordu.. aynı anda..

"inkar et yeğen" inkar et , sakın kabul etme.. kabul edersen o anda işini bitirirler..

inkar etmesi kurnaz bir adamın yapacağı en mantıklı şeydi ve onu yaptı swiss murat..

fakat bilmediği birşey vardı.. inkar ettiği şeyin kanıtı masanın üzerinde duruyordu..

kurtulması için en kurnazın o olması gerekiyordu..o ortamda..

malesef en kurnaz o değildi..

ayağa kalktım ..

swiss murat'a ayağa kalkmasını söyledim ..tereddütsüz kalktı kendine güvenerek.. mecburdu kendinden emin olmak zorundaydı..

cebinden yüzüğünü çıkarmasını istedim..

ne yüzüğü ?bekar adam yüzük mü takar?? ben yüzük takmam , hiç kullanmam dedi ellerini uzatarak..

parmakları bomboştu çetoya ve metin abiye boş parmaklarını gösteriyordu..

kurnazdı çünkü masadan kalkar kalkmaz yüzüğü cebine indirmişti bende uzaktan kesmiştim bu hamlesini.. 

metin abi birden bağırdı !!

--çıkar ulan o yüzüğü !! ...

elleri titreyerek cebine girdi swiss murat'ın ,aldığı avanta paraların arasında arıyordu yüzüğü..

çıkardı cebinden ve hemen parmağına taktı.. yüzük işte abi normal bir yüzük dedi..ne var bunda dedi..

çaresizdi.. ıslak bir tarla sıçanı gibi titriyordu..


uzat dedim elini swiss murat'a ..

elini uzattı yavaşca.. uzattığı elini sol elimle tutarak kapatmaya yumruk haline getirmeye başladım..

saniyeler kalmıştı bir efsanenin çöküşüne..

yumruğu kapandıkça swiss muratın yüzü değişiyordu.. dişlerini sıkıyordu bağırmamak için..

sıktıkça sıkıyordum swiss muratın yumruğunu ... iğne iyice girmişti etine.. avucundan kan damlamaya başlamıştı artık..

yüzüğü çıkart ve masaya koy dedim.. 

yüzüğü çıkarmıştı çaresizce..

kanlı yüzüğün iğnesi parlıyordu gözüme gözüme..

bir anda ben ne yapardım bu durumda diye bir soru gelmişti aklıma ..

çünkü bende bir kurnazdım.. aynı duruma bende düşebilirdim.. birden heyecan basmıştı beni sanki suçlu bendim..

o an yaşadıklarım çok kötü hissettirdi. öğrendiğim şeylerin sonum olacağını düşünmeye başlamıştım.

herşeyi unutmak istedim ordan çıktıktan sonra , herşeye bir son vermekti tek amacım..

ailemin yanına geri dönüp onların istediği gibi bir evlat olmak..

üniversiteyi bitirmek.. 

sakince aldım yüzüğü elime ..swiss muratın gömleğiyle temizledim onun kanlı yüzüğünü..

çetoya ve metin abi ye yüzükteki iğneyi gösterdim önce.. daha sonra kağıtlardaki ufak işaretleri..

başka sorum yok ; sanık sizin abiler dedim.. 

metin abi dolabın arkasından tahta bir sopa çıkarmıştı ve gelişine vurmuştu swiss murat ın suratına..

anında yere yapışmıştı swiss murat 35-40 yaşlarında bir adam ağlıyordu yerde..

olaylar boka sarıyordu ..infaz izleyecektim birazdan..

metin abinin ağzından tükürükler fışkırıyordu etrafa  sinirden ve küfür etmekten ..

sırtına indiriyordu sopa darbelerini swiss murat ın.. 

çeto hiç karışmıyordu olan bitene.. müdür koltuğunda oturuyor.. sigara içiyordu..

bende ona çaresizce bakıyordum bitir bu olayı artık yeter der gibi..

çeto ; birşey yapamam karışamam o benim ağabeyim der gibi açmıştı iki ellerini yanına..

metin abinin kolunu tuttum artık dayanamadım.. metin abi nolursun yapma ! ölecek dedim..

sende boş yere içeri girersin abi dedim.. hesabını sorarlar bu ciğeri beş para etmeyen herifin dedim..

mekanlarında bir kurnazın olması o mekan için bitiş anlamına gelir.. büyük bir lekedir bu mekan sahipleri için.

bütün oyuncuları müşterileri kaçar gider başka mekanlara..

bir daha kumar alemine giremezler.. afaroz edilirler direk..

mekan çökerse  , sahipleride çöker..

yani swiss muratın yaptığı onların ekmeğiyle oynamak gibi birşeydi..

bu da metin abinin nefretinin tek açıklayıcı sebebiydi.. 

swiss murat yerde ağlayarak nolursunuz beni bırakın.. arabamı alın herşeyimi alın diyordu..

yalvarıyordu resmen..bir kız çocuğu gibi ağlıyordu..

metin abi ye seslendim.. telkin etmem gerekliydi..onu tek sakinleştirecek kişi bendim o ortamda..

abi alalım bunun arabasını elinden.. mekana yaptığı zararı zaten anca karşılar dedim..

metin abi çetonun suratına baktı.. çeto tamam olur der gibiydi.

rahatlamıştım..bir cinayete tanıklık etmeyecektim ve en büyük rakibim yerle birdi..

swiss muratı kaldırdı yerden metin abi..gel aşağıda yüzünü yıka dedi..

beraber indiler aşağıya.. 

çeto kasayı açıyordu.. kasadan senet çıkardığını gördüm..

ortamı hazırlıyordu.. boş senet imzalatacaklardı swiss murat a..kaçmasın diye..

çetoyla gözgöze gelmiştik..ne yapacaksın der gibi bakmıştım suratına..

çeto: eşşeği sağlam kazığa bağlayacaksın kardeşim.. 

metin abi ve swiss murat aşağıdan geldiler ..

hemen yüzüne baktım swiss muratın dikişlik falan bi durum yoktu.. öyle çok fazla hasar almamıştı.. ufak bir sıyrık vardı sadece..

tam darbe gelecekken kaçmıştı muhtemelen.. atmıştı hemen kendini yere.. cenin pozisyonuna geçmişti..

yoksa o sopayı tam olarak alsaydı yüzünün ortasına belkide oracıkta ölecekti..

garip gelecek ama sanki kendi yüzüme bakıyordum.. onun suratına bakınca..

çünkü olayın başından beri o kişi ben olabilirdim bir başka yerde bir başka mekanda daha acımasız tiplerin elinde..

ve ben swiss murat kadar şanslı olmayabilirdim ..

mesela beni  kurtaracak birisi olmayabilirdi.. 

sabahın köründe telefonum çalıyordu. arayan çetoydu..

ben:efendim çeto..

çeto: günaydın kardeşim..

ben :sanada günaydın çeto..

çeto: gelebilirmisin mekana şartları konuşacağız seninde gelmen lazım ..

ben :tamam çeto geliyorum.. 

azad etme şartları konuşulacaktı. bende dahil olmuştum bu şartları belirleyen konseye..

ilk kural bu şehirde sana ekmek yok !! siktir olup gideceksin buradan..

başka yerde ne yapıyorsan yap.. bizi hiç ilgilendirmez demiştik..

ikinci kural bu yaşananlar aslında yaşanmadı sen bizi hiç görmedin tanımıyorsun bizde seni tanımıyoruz bu şehir haricinde.
fakat bu şehirde oyun oynadığını duyarsak bu sefer bu kadar kolay kurtulamazsın diye uyarmıştık.

ancak swiss murat ın birden ortadan kaybolup gitmesi herkesi kıllandırabilirdi.. arabasınıda kesinlikle kullanamazdık.bir kişinin
bile görmemesi lazımdı arabayı bizde..

bi kaç gün daha swiss murat arabaya binecekti..

arabasını satıp parayı bize getirecekti swiss murat..bu daha mantıklıydı..

swiss murat bir kaç defa mekana gelecek ; oyunlarda sürekli bilerek kaybedecekti..

arabasını sattığını söylecek oyun oynadığı kişilere ve son parası olduğunu belirtecekti..

"duraklama gerileme çöküş" 

swiss murat artık gidiş hazırlıklarına başlamıştı.

nereye gideceğini bilmek bile  istemiyordum.. yeter ki sözünü tutup gitsin..

benim başımı belaya sokmasından , tekrar intikam için gelmesinden korkuyordum aslında..

çünkü onu bu derece kıskıvrak ve savunmasız yakalayabilen birisi kesinlikle "kurnaz" dır.

çeto ve metin abi aslında benimde kurnazlar familyasından olduğumu farketmişlerdi.

fakat mekanlarında birşey yapmadığım için konuyu bile açmıyorlardı. hatta bana sende bizim kardeşimizsin artık demişlerdi..

tek çocuktum ; hep bir ağabeyim olmasını istemiştim.2 tane oldu..

swiss murat ın çevresi yoktu , sadece oyun oynadığı adamlara kendini sevdirirdi.

ama kimse onun için birşey yapmazdı.. 

benim işimi bitirmek için çevreye ihtiyacı yoktu zaten.

gittiğim mekanları öğrenmesi ve mekancılarına telefonda iş koyması bile yeterliydi.

yani tek güvende olduğum yer çetonun mekanıydı.

başka mekanlara gidersem kendimi asla güvende hissedemezdim..

sadece temiz oynadığım sürece özgürdüm..

peki ya öğrendiklerim , verdiğim emekler..

bazen keşke diyordum  metin abi yi durdurmasaydım..

bana nefret ederek bakıyordu swiss murat.

gözlerinde ki nefreti çok rahat görebiliyordum bana karşı olan,

benden korkmuyordu , herşeyini elinden alan bendim..

herşeyi elinden alınmış bir kişi herşeyi yapabilirdi..

ve korkularım gün geçtikçe büyüyordu..

ensemde sürekli nefesini hissedecektim. 

bu endişe sürekli beynimi kemiriyordu..

onunla konuşmak istiyordum aslında bana karşı fikirlerini ağzından duymak istiyordum..

doğruları söylemeyecekti elbette.. yüzüme karşı hakkımda ki planlarını ortaya sermeyecekti.

bende olsam "kaçak dövüşürdüm" çünkü..

swiss murat benden çok daha yetenekliydi , benden daha hızlıydı.

kaç yılda öğrenmişti acaba bu numaraları.. daha fazla neler biliyor..

en çok merak ettiğim şey ise " kimin talebesiydi" bu swiss murat ? 

karar vermiştim soracaktım..

çetoya swiss murat ile  tek başıma konuşmak istediğimi söyledim.

çeto ne konuşacaksınız diye sormuştu..

ikimizin arasında bir hesap olduğunu ve gitmeden konuşmamız gerektiğini söyledim.

çetonun mekanında yazıhaneye çıktım müdür koltuğuna oturdum..

ve swiss murat ın gelmesini beklemeye başladım..

asma kat sallanıyordu merdivenlere yük binince..

ben daha çok sallanıyordum aslında korkuyordum çünkü .

biz vuruşumuzu yapmıştık , hamle sırası ondaydı.

kapıdan içeri girdi swiss murat.

swiss murat : beni istemişsin?

ben : buyur otur şöyle..

swiss murat :dinliyorum seni..

ben: ikimizde aynı yolun yolcusuyuz , senin yerinde bende olabilirdim.

swiss murat : biliyorum seninde kurnaz olduğunu. adım gibi eminim bundan.ama  ben seni harcamazdım bu şekilde.

ben : böyle olması gerekiyordu. çetonun mekanı yanlış bir seçimdi senin için.. hatırlıyorum seni bir hafta boyunca sadece
oyuncuları insanları izledin ve burasının doğru mekan olduğuna karar verdin. aslında doğru bir seçim yapmıştın bu mekanda
kurnaz yoktu ilk geldiğin sıralarda.ama çok bencildin herşeyi hemen almak istiyordun. herkes senden kaçtı ben dahil ! 

ve sormaya korktuğum soru dilimin ucundaydı !

ben : kimin talebesisin?

swiss murat: ne önemi var ? sen ustanı söyler miydin?

ben : aslında haklısın. ustalar gizli kalmalı.ama bizden olmayanlara karşı gizli kalmalı..bu bir sır olarak  kalacak emin ol.
o yüzden seninle teke tek konuşuyorum..

swiss murat: sende söyleyeceksin bana ustanı o zaman.

ben : kabul.

swiss murat : sami.."kör sami"

buz kesmişti bedenim..

kafamda paramparça darmadağın olan yap boz parçaları birbiriyle birleşmeye ve resmi  oluşturmaya başlamıştı..

sami dayının bahsettiği fakat kesinlikle ismini vermediği hayırsız "swiss murat" tı..

ben şaşkın şaşkın olanları düşünürken,

swiss murat , senin ustan kim ? diye soruvermişti.

ben : sami dayı !

swiss murat da aynı şoku yaşıyordu.

dayanamadım hemen sordum..

neden terkettin ustanı, neden yüzüstü bırakıp gittin onu?

sana bildiğin herşeyi öğreten adamı?

swiss murat derin bir nefes çekti ve anlatmaya başladı.

yaşlıydı artık sami dayı ! sadece onun izin verdiği yerlerde oynuyordum , oysa daha çok kazanabilirdim.hep daha fazlasını istiyordum.

yetenekliydim hatta ondan daha iyi olmuştum. ayak bağı gibi gelmeye başlamıştı bana artık. zincirlerimi kırıp  gitmek istedim yanından.

özgür olup kendim yaşayacaktım artık. kendi istediklerimi yapacaktım.. onun söylediklerini değil!!

kalktım sandalyeden ve yüzüne nefretle bakarak terkettim orayı..

aslında swiss murat bencilce oynayarak kendi düşmanını kendisi yaratmıştı..

onun oyun stili yüzünden ben çetonun mekana gitmeyi bırakmıştım.

eski mekanıma geri kaçmam ve sami dayıyla tanışmam onun eseriydi.

"kendi cellatını kendisi yaratmıştı " 

farkında olmadan intikamını almıştım sami dayı nın..

kafamda garip sorular vardı? sami dayı beni kullanmışmıydı?

saçmalama dedim kendi kendime.

sami dayı benden hiçbirşey beklemiyordu. kazandığımız paralara elini bile sürmüyordu.

aradığı sadece bir yoldaş , bir arkadaş , belki de bir evlat..

artık korkmuyordum swiss murat tan..

başına gelenlerin tesadüf olmadığını anlamıştı. sami dayıya yaptığı ihanetin bedelini ödediğini biliyordu..

benimle uğraşmıyacaktı  ; buna inanmaya başlamıştım artık..

dayının söylediklerini yapmamasının , herşeyi çok basite almasının , diyetini ödemişti..

silik bir resim gibi çıkıp gitti swiss murat hayatımızdan.. 

sami dayıya bahsetmeyecektim bütün bu olanları.

öyle bir karar almıştım.. zaten çok hastaydı.

uyurken izliyordum sami dayıyı..

bazen nefes alıp vermiyor gibiydi sanki.. hemen korkuyor telaşlanıyordum.

öz babamdan daha çok şey paylaşmıştım bu adamla..

evlatlarını anlatmıştı bana..bir oğlu ve bir kızı vardı..

ama evlatları görüşmüyordu babalarıyla..

haklı olabilirler eve gelmeyen , hovarda ve kumarbaz bir baba..

durumu çok ağırlaşmıştı.. ev ortamında yeterli bakılamıyordu.. hastaneye yatıracaktım onu artık..

ve çocuklarına haber verecektim.

bilmiyordum çocukları sahiplenir miydi? ilgilenir miydi onunla? ama başka çarem kalmamıştı..

ambulans çağırdım eve..

hastaneye gittik ; yatışını verecektik.

neyi oluyorsun diye sordu hasta kayıt..

ne söyleyeceğimi bilemedim..

hiçbirşeyi dedim.. aslında arkadaşıydım ,dostuydum ,evladıydım..

yakınlarından birisinin gelmesi gerektiğini söylediler..

oğlunu aradım.. haber verdim ona. komşusu olduğumu söyledim ..

durumu çok ağır gelin lütfen babanızın yanına diye yalvardım.

çıkıp geldi oğlu hastaneye. daha önce sami dayının evinde oğlunun resmini görmüştüm.. benziyordu babasına..

yanında , bir kadın ve yeni doğmuş bir bebek vardı kadının kucağında..

eşim diye tanıştırdı bizi..

gözüm bebeklerine gitti.. belli ki yeni doğmuştu ufacık bir erkekti.

sami dayıyı hiç tanıyamayacak ve hatırlamayacak olan torunuydu..

maşallah ismi ne diye sordum?

eren dedi.. 

sami dayıyı en son önümden bir sedye üzerinde geçirirlerken görmüştüm..

sedye geçerken bir saniye gözgöze geldik..

elveda yeğen ! herşey için sağol dedi sanki bana gözleriyle..

elveda ustam ! elveda dayıcım !

hastaneden dışarıya çıktım.. çıkar çıkmaz ağlamaya başlamıştım..

"dünyam başıma yıkılmıştı"

yapayalnızdım ..

çetoyu aradım.tek arayacağım adam o kalmıştı çünkü..

yanına gittim.. neden ağladığımı sordu çeto..

iyi değilim biraz dedim..

tamam gel bi yere gidip oturup bişeyler içelim sakinleş diyordu..

boktan meyhanelerin kırık kadehlerine gömdüm kafamı..

çetoya herşeyi anlatmıştım.. yaşadığım herşeyi.. sami dayıyı..

eşyalarını alırız , benim eve yerleşirsin , beraber gidip geliriz mekana diyordu..

sabah ilk işim oğlunu aradım..

"geceyi çıkaramadı" babam demişti.. baş sağlığı diledim ve kapattım..

son kez giriyordum artık sami dayının evine..

ama ilk defa sami dayı yoktu evde,

eşyalarımı alıp çıkacaktım sadece.. baktığım herşey ağlatıyordu beni..

kehribar bir tesbihi vardı , bileğine taktığı..

masanın üstünde duruyordu..onu aldım bileğime taktım ve ağlayarak arkama bakmadan çıktım eşikten.

daha önce kendi evimden çıktığım gibi.. 

bir devir kapanmıştı artık.. sığınacak bir limanım , akıl danışacağım bir yol gösterenim yoktu..

çeto bana sahip çıkmıştı.. artık beraberiz kardeşim diyordu.

bende onun mekanında takılıyordum..

izliyordum etrafı gelip gidenleri.. hayatlarını merak ediyordum ..

hikayelerini, 

ne olacağını merak etmeye başlamıştım..

kaderimin beni nereye götüreceğini,

yada kaderimi kendi istediğim gibi seçebilir miydim acaba?

kafamda kendime bir yol belirledim..

o yoldan gidecektim..

okulu bitirip düzgün bir hayat kuracaktım.. 

çetonun evinde kalıyordum artık..

geceleri mekandan sonra evde gün içinde olanları konuşuyorduk..

çetonun mekanı altın dönemlerini yaşıyordu.. oyun oynamak isteyenler sıra bekliyordu..

emniyetle arasını iyi tutuyordu.. diyeti neyse veriyordu.

mekanın sağlığı için..

ara sıra polislerden gelip kumar oynayanlar dahi vardı. nede olsa insandı sonuçta onlarda..

büyük oyunlar dönmeye başlamıştı arka bahçede..

çevre illerden hatta köylerden gelenler oluyordu..

köylü deyip geçemezdik çünkü hasat parasını cebine koyan kumara iniyordu..

adamlar ilkokul mezunu bile değildiler..ama götlerinde kumar kaşıntısı vardı.

çarpım tablosunu bile bildiklerinden şüphe ettiğim köylü moruklar iş poker ve para hesabına gelince, gayet güzel beceriyorlardı. 

kafamda bir plan vardı ama nasıl söyleyebilirdim bunu çetoya..

her gün bu gece kesin söyleyeceğim diyordum ama başaramıyordum..

kendime çizdiğim yol için bunu söylemem lazımdı.

yoksa kahve köşelerinde geçecekti ömrüm.. 

çeto dedim..

sadece bir kaç oyun başka yok !

anlamamıştı ne demek istediğimi ..

çeto mekanına gelen bu adamlarda deve yüküyle para var..

bugün senin mekana geliyorlarsa yarın başka bir yere gider bunlar..

ee ne demek istiyorsun sen dedi?

bildiğim bişeyler var , öğrendiğim şeyler var..

ne alırsak yarı yarıya bizim dedim. 

peki ya mekan nolucak dedi?

ya bilen birileri olursa kurtulabileceğimizi sanıyorsun  bu işten..

merak etme adamları sürekli izliyorum hiç kimse birşey bilmeyecek,

tek oyunda almayacağım nefeslerini,

yüzlerine gülerek alacağım paralarını bana güven sadece güven demiştim.

çeto :seni kardeşim gibi severim ama  bilmiyorum düşünmem lazım bu teklifini. 

direk hayır dememişti çeto..

düşünmem lazım demesi bile umutlandırmıştı beni..

alacağımız paralardan haberi vardı çünkü..

mekan sadece komisyon alıyordu.. benim ona söylediğim paraların yanında devede tüydü..

"iştahlanmıştı" çeto.

akşam bi yerde oturalım demişti çeto..

konuşacaktı ama ne diyeceğini merak ediyordum.

güzel ve sakin bir restorana gittik..

plan kurmamız lazım dedi çeto..

yüzüm gülmüştü uzun zamandan sonra.. 

çetoya belli başlı , büyük oyun seven ,ensesi kalın ve sorun çıkarmayacak adamların ismini verdim..

hedefte bu isimler vardı..

petrolcü nauf : kendi parasının hesabını bilmez. oyundan kalkmamak için tuvalete bile gitmezdi. pisliğin tekiydi.bir telefonuyla
çanta içinde 30bin - 50bin arası para getirtirdi. akaryakıt istasyonu vardı.

pavyoncu yılmaz : bok gibi parası vardı.. deli gibi iş yapan bir pavyonu vardı.. yabancı karı ticaretide yapardı gizliden..
bildiğiniz "pezevenk" ti..ama bizim için "yılmaz bey" di.36 saat kumardan kalkmadığını duymuştum.o kadar hastaydı yani..

kel tuncay:beton gibi birisiydi. kuruşun hesabını yapardı. acaip pintiydi.ben parayı 5 lira 10 lira topluyom haberiniz var mı?
derdi kendisine kızanlara. evet gerçekten de öyle topluyordu.."otopark mafyasıydı".

şarapçı necip:alkoliğin önde gideniydi. deli gibi alkol alırdı. kağıtları bile göremezdi. köylüydü üzüm bağları vardı. hasat zamanı paranın
amına koyar kumarhanelerin yolunu tutardı..

midyeci tefo :bildiğiniz midyeciydi ama toptancısı bütün lüks restoran ve marketlere sadece o veriyordu malı. başka kimse veremezdi.
türkçesi yok denecek kadar azdı. oyunu ise iğrençti. gözümü bağlasalar gene alırdım bütün parasını ..

"milli takım kadrosu belli olmuştu"

pardon unutmuşum o masada bir kişi daha olacaktı..ben yani "junior sami"

çeto çalışmalara başlamıştı bu isimleri aynı gün aynı masada toplayabilirse,

işlem tamamlanacaktı..

haber salmaya başladı.. mekana davet etmeye başladı.

çok başarılıydı.. herkesin zaafını biliyordu.

mekana çekmek için sürekli uğraşıyordu.

bende o sırada büyük güne hazırlık yapıyordum..

büyük güne az kala ailemin yanına  uğruyordum gündüzleri..

kendi kaçış planım için bunu yapmalıydım.

benim peder altılı ganyan severdi. öyle çok büyük oynamazdı ,

emekliydi işte. gününü öyle geçirirdi.. annemde karışmazdı onun altılı ganyanına..

ben pek anlamazdım ama tek konuştuğumuz , muabbet açtığım şey altılıydı babama.

başka birşey dikkatini çekemezdi. altılı konuşunca dünyalar onun olurdu..

beraber uyduruk kuponlar falan yapıyorduk pederle birlikte eve gittiğimde ..

"şans ya diyordum" tamamen şans olur belki tutar diyordum..

ganyancı bir arkadaşımın olduğunu ara sıra büyük tutturduğunu söylüyordum babama..

tüyo versin bize diyordu.

bunu yapmamın amacı başkaydı aslında..

çeto aradı;  masa hazır yarın hepsi gelecek "gün" ayarladım diyordu.

heyecan basmıştı.

hazırlıklara başladım..

çetoya ne yapacağımızı anlatıyordum tek tek.. onun hata yapmaması lazımdı..

benim açımdan bir sorun yoktu.

ama onun tek hatası bitirecekti bütün umutlarımızı.

renk vermemesi lazımdı gördükleri karşısında..

çünkü bana herkesten farklı bakacaktı ne yaptığımı çözmeye çalışacaktı.

eğer renk verirse bu masanın elemanları ağzımıza el bombası koyardı,

sami dayının ölmeden önce bana öğrettiği son numarayı hazırlamıştım..

çarşıda ufak bi dükkan vardı sami dayıyla beraber gittiğimiz oranın elemanıyla beni tanıştırmıştı sami dayı..

neden olduğunu o anda anlamamıştım ama elemana beni tanıtmıştı..

ve o dükkanın yolunu tuttum eleman beni tanıdı buyur etti,

işlediğim kartlara jelatin kaplatmaya gitmiştim herşey hazırdı.

"son numara "

kapalı kağıtları görebilmek..

artık bütün kapalı kağıtları görebiliyordum. çünkü hepsinin kapalı olan kısmına ufak işaretler koymuştum..

görmekte çok zorlanılan. farkedilmesi imkansız noktalar.. bununda antremanını yaptırmıştı sami dayı bana..

kartların jelatinlerini işaretlemek için açmak zorundaydım.

büyük kumarlarda hiçbir oyuncu jelatinsiz kart ile oynamaz..

yeni kartların jelatinleri masada açılır ve insanların aklına şüphe gelmeden oyunlarını oynarlar..

işaretli kağıt olayını çok kişi duymuştur fakat kulaktan dolma olduğu için neye benzediklerini bilmezler.

ancak "kurnazlar" bilir.. 

masa kurulmuştu..

masadaki suratlar beni azda olsa tanıyorlardı..

mekana geldiklerinde görüyorlardı. kumarcı olarak biliyorlardı beni.

yani kumardan alıp kumara veren..

çeto bana destek çıkmıştı. fakat kimse bilmiyordu.

para paraya oyun olacaktı..

ve sağlam bir param vardı beni o masada tutacak..

çantayla gelmiştim parayı sayar gibi yapıp önüme oynayacağım rakamı alıyordum..

amacım bende para olduğunu görmeleriydi..

aslında ben çokta önemli değildim.. asıl amaçları birbirlerini parçalamaktı.

farketmedikleri önemsemedikleri elemanda aslında onları tenekeye çevirecekti. 

---oyun "tezgah" başlar---

masa neşelidir.. millet birbirine laf sokar.. kaybedilen paralara ilk başta gülüşmeler..

sakin tutmak gerekli böyle masaları tansiyon yükselirse..

oyun biter,

oyun biterse benim hayallerim biterdi.

çeto herkesin nabzına göre hareket ediyordu,

içki sevene içki gelirdi;

ot içmek isteyene ot sarılırdı;

karı sevene mekanda çalışan bayan hizmetçiler masaj yapardı..

herşey sınırsızdı. yemek yemek isteyene en kral yerden söylenirdi.. 

tezgah mükemmel işliyordu..

sessiz ve derinden gidiyordum. yavaş yavaş acelem yoktu..

önce birbirlerine kaymalarını bekliyordum ki heveslerini alsınlar ..

sonra parayı alana ben kayıyordum haşırt diye alıyordum ne varsa önünde..

parası biten hemen telefonla getirtiyordu..

açık hesap yoktu çünkü öyle anlaşmıştı herkes..

para canlı dönecek , mekancı kimseye para çalıştırmayacaktı.
sabah 4 olmuştu artık gözlerim işaretleri zor seçmeye başlamıştı..
"
yeter dedim kendi kendime.."ortadaki fren"

zaten almıştım çok güzel bir rakam..

şu ana kadar kazandıklarımın toplamıydı belki de.

hemde tertemiz kimse uyuzlanmamıştı.

"güle oynaya" 

oyun aralıklı olarak 3 gün sürdü ..

hedeflediğim parayı kazanmıştım.

yarısı çetonun yarısı benimdi.

herkesi eşit çarpmıştım masadaki,

tek kişiyi söğüşlemek çokta iyi olmayacaktı.

çünkü parasını geri kazanmak için peşime düşecekti.

sürekli peşimde olacaktı.

hepsi sami dayının bana nasihatlarıydı. ve ben teker teker uyuyordum onun söylediklerine.

uzaktan izlediğini düşünüyordum beni..

eski günlerdeki gibi..

mekanada iyi bir rakam kalmıştı komisyondan

çeto yol yordam racon bilirdi.ben ona yüzde 50 teklif etmiştim ancak

çeto kazandığımız rakamın yüzde 60 ı senin hakkın.. demişti.

tabi oynayan kişi her zaman oynama payını alırdı.

çeto ve ben oldukça mutluyduk.

hem mekan zarar görmemiş hem adamlar birşeyi farketmemişti..

hemde eşşek yüküyle para indirmiştik.

çeto bana bir daha ne zaman yaparız ?  dedi..

tatlı gelmişti para çünkü..

ama benim artık başka planlarım olduğunu ve bu işin çokta iyi birşey olmadığını söyledim.

çeto mecburdu.. babadan oğula kumarbazdı. başka meslek bilmezdi.

ama mekancılığı çok iyi becerirdi.. 

fazla göze batmadan piyasadan silinmem gerekiyordu..

ufak tefek oyunlar oynayarak biraz zaman geçirdim.

mekanlardan yavaşça çıkıyordum. artık.

çaktırmadan uzaklaşıyordum..

"özgürlüğüme doğru"

param çetonun mekanının kasasında duruyordu,

istediğin zaman alabilirsin diyordu.

kendi evime dönme vaktim gelmişti artık..

ailemin yanına geri döndüm,

her gün altılıya bakıyordum büyük rakam vermesini bekliyordum..

kendi paramı aileme karşı öyle aklayacaktım çünkü..

ben geldim deyip bi çuval parayla giremezdim içeri..

altılının güzel bi rakam verdiği gün,

arkadaşımla ortak kupon yaptığımızı ve tuttuğunu söyledim peder beye.

deli gibi sevinmişti, sarılmalar öpmeler falan..

parayı aklamıştım anlıcağınız.

ev parası olarak verdim bir miktarını..

bir ev almamız şarttı artık yıllarca kira ödemekten bıkmıştık..

geri kalan kısmını çetonun mekanda tutuyordum ,

evdekilere söylemiştim kendime bir yer açacağım o parayla başkasının yanında çalışmam diyordum.

tamam senin paran yavrum istediğini yap diyorlardı.. 

yeni bir hayat başlıyacaktı artık benim için.

tek ders sınavında bitirmiştim 4 yıllık okulu 6 senede.

tabi ki melek yüzlü özge sayesinde.. 

özgeyle konuştum , ona karşı boş olmadığımı söyledim.

ama gerçekleri bilmesini istiyordum, neler yaşadığımı neler yaptığımı,,

yalan söyleyemezdim çünkü çok masumdu.

eğer kabul ederse beni bu şekilde , evlenme teklif edecektim ona.

ama olmadı..

istemedi .

tekrar yapmıyacağını bilemem dedi.

kumar oynayan bir insanla hayatımı birleştiremem dedi.

haklıydı. 

kolay olmadı özgeyi unutmam..

hala unutabilmiş değilim yani,

ama zamanla ilk baştaki yoğunluk azalıyor,

kısa dönem askerlik yaptım ve geldim.

bir oto yıkama dükkanı açtım kendime..

hayatıma başka bir insan girdi askerden sonra..

onada herşeyimi anlatmıştım kumarlarımı ,sami dayıyı ..

fakat o bana inanmıştı tekrar yapmazsın sen..

bende sana yardımcı olurum demişti.

heveslendirmişti güç vermişti bu tavrı bana,

şu anda nişanlım olur kendisi,

bu baharda kısmetse evleneceğiz.

sami dayıya bir sözüm vardı ve bu ona karşı son görevimdi..

benimde kağıtlara son dokunuşum olacaktı.

yemin etmiştim artık ; bir daha elime kağıt almayacaktım.

cenazesine gidememiştim ;

nereye defnedildiğini bilmiyordum.

oğlunu aradım öğrendim..

etrafı demir parmaklıklı, yeşil boyaları iyice gitmiş üzerini ot kaplamış bir mezardı,

belli ki ziyaret edeni yoktu sami dayı nın..

üzerindeki otları yoldum etraftan bulduğum tenekeye su doldurup , suladım mezarını önce..

mezarının başında ona son görevimi yapmak için duruyordum,

daha sonra başucunu kazıp benden istediği oyun kartlarını gömdüm ve üzerini belli olmayacak şekilde kapattım.

"ferahlamışsındır" umarım dayıcım dedim.

ve mezarının başından ayrılmadan sesli bir şekilde ona..

eğer bir oğlum olursa adı " sami " olacak dedim..

---the end---



yeni yazılardan haberdar olmak ister misin tatlış?
abone:
e-postana gelen onay linkine tıklamayı unutma panpa.


beğendiysen paylaş panpa


2 yorum: