Sözlükle yeni tanıştım. Bir çok hikaye gördüm fakat gördüklerim beni hayrete düşürdü. Nasıl olur da görmedikleri ve yaşamadıkları olayları korkmadan hikayeleştirirler ? diye ...
Gerçek bir olaya tanık olmak isteyenler okusunlar,
Ben 34 yaşındayım. Son 12 senedir yaşadıkalarıma burada kimsenin tahamül edebileceğine inanmıyorum. Ben bekar biriyim aslında bekar değilim sadece bir insan yok hayatımda...
Ciddi şekilde dinleyecek arkadaşlar sizlere uyarım var. Korkak olanalar bu kısımdan sonra başka bir sekmede başka bir şey okusun.
Sene 21 Ağustos 2003 günlerden perşembe .. yani perşembe cuma gecesi olmuş oluyor alında bilen bilir hiç unutamadım o geceyi...
Babam imam o gece eve geldiğinde pek telaşlıydı. Onu bu konuda çok uyarmıştık ama insanlar başı dahi ağrısa okunmak için babama gelirlerdi. Yine o günelerde bize gelen bir kadın vardı istanbul'dan gelmişlerdi gayet normal görünen bir kadın olada sürekli boş boş bir yere odaklanır ve kendi kendine arapça konuşup dururdu. Babam buna birşeyler okuduğunda ise gözleri kızarır çığlık atıp bayılırdı. o geceden sonra herşey normal giderken babam 21 Ağustos gecesi eve geldi ve o kadar aceleydiki tayin alıcam dedi müftülükten münhal kardo sordum beni tayin edicekeler 15 gün e orda başlicam ama yarın hazırlanın gidicez dedi.
Dediği gibide oldu annem eşyalarımızı hazırladı sadece. Evdeki eski koltuklarımızı bile babam bırakmamızı ve acele gitmemiz gerektiğini sözledi. Annemle gizli gizli konuşurlarken gördüm annem babam sana dedim dedim diyerek ağlıyordu. O gece hiç kötü alışkanlığı olmayan ve başını yastığa koyduğu anda uyuyan babam sabaha kadar ışıklar yanık oturup sigara içiyordu. Hiç babamı böyle görmemiştim sürekli düşünüyordu ve ağzı sürekli bişeyler okuyup evin içine üflüyordu.
Gece uyandım su içmek için kalktım ve mutfağa yürüdüm. Evimizi tarif edeyim imam evleri camiye ve dolayısı ile mezarlıklara yakın olur bizim eve gitmek için mezarlıktaki patika yolu kullanmak gerkiyordu.
Mutfağımızın camı ise buz dolabından tam açılmazdı yarısı açılırdı su içmek için kalktım ve yürüdüm ışıkların tamamı yanıyordu bu yüzden tedirgin değildim. Mutfağa girdiğimde bulaşıkları kurutmak için mavi delikli bir plastik vardı adının ne olduğunu bilmiyorum orada çırılçıplak bir çocuk oturuyordu. o anda rüyada olduğumu sandım insanın aklından o kadar şey geçiyordu. sanki kilitlendim ağzımı dahi oynatamıyordum kas katı kesildim bağıramıyorum gözlerimi bile kırpamadım. sonra o çırılçıplak çocuk birden kayboldu ben hala konuşamıyorum ama yürüdüm geveleye geceleye dururken babam sesime uyanmış hemen yaıma geldi anlamış olucak ki bişeyler okudu kolonya sürdü yüzlerime kokattı ne gördün dedi ve gördüklerimi ona anlattım babam ağlamaya başladı o kadar sessiz ve içtendi ki kimse uyanmasın diye gözleri öyle acınası durumda bakıyordu ki ne diyeceğimi bilememiştim. Babam beni sabaha kadar okudu ben halaa gördüğüm şeyin gerçekliğinden emin değildim.
Babam beni okurken ben uyumuşum sabah uyandığımda babam yanımdaydı annem uyanmış çamaşırları dürüyordu babamın dizinde uyandım. Çocukluğumdan beri bikere bile yatmamıştım ama koca bir herifken bunu babam bana yapmıştı. o dönem üniversite de 2 sene okumuştum yeniden başka 4 senelik bölüm okumak için çalışıyordum. Uyandım babam yanaklarımı okşadı iyi olup olmadığımı sordu ben dünkü hadiseden hala emin değildim ve rüyamıydı acaba diye babama sordum babam bişey demedi daha görmezsin dedi boynuma muska yapmış dışınıda şeker poşeti ile sarmıştı boynuma asmıştı. Sakın çıkarma dedi bende zaten korkuyordum çıkarmadım.
Babam evden çıktı arabaya bindik o zaman toros arabamız vardı hep birlikte binip başka jöy var 30-35 kilometre mesafede ama şehire daha uzak. imamlar şehire yakın yere inmek ister ama biz dahada yükseliyorduk. Köye vardığımızda köyde kimse yoktu çünkü yayla olan bir yerdi artık orası insanalr yazın gelir kışın giderler kalan hane sayısı 4,5 anca olurdu .Gittiğimizde kimse yoktu babam muhtarın telefonunu buldu imam evinin anahtarını getirdi adam bize iyi birine benziyordu ama biraz tuhaftı davranışları.Evi temizlemek için teyzemeler ananemler eldiler ev zaten küçüktü akşama kadar bitmişti akşamda eşyalarımızı taşıdık artık apar topar bir şekilde yeni bir hayat kurmaya çalışıyorduk.
Eve taşındığımız akşam televizyonun çanak antenini biraz geç kurduk saat 11 -12 civarlarıydı artık yatmak için eve geldik annemde ekmek olmadığı için getirdiğimiz un ile sabah için ekmek hamuru yapıyordu. Ben ise televizyonun kanal ayarlamalarını yapıyordum. Babamın gözlerinde korku vardı o da bir kitaptan bişeyler yazıyordu bir yandan da bir hoca ile telefonda konuşuyordu. Telefonuda kapaklı mor renkli ericson T10 telefonu vardı.
ilk gecemizde herşey normaldi sabah kalktığımızda da babamda normal gibiydi annem hep endişeliydi ama neelr olduğunu herkes az çok biliyordu kimse birbiri ile bu konu hakkında konuşmuyordu. Babam akşam yazdığı şeyi sabah anneme verdi ve evin kapısının girişinde tahtanın altına sıkıştırdı annem.
Bir sonraki gece hiç unutamam hava çok sıcaktı o yüzden tüm kapılar açıktı birde evin çatısı yoktu üstü normal betondu bu yüzden hava çok sıcak oluyordu. tam karşımda ise perdesi olmayan pencere vardı kiler olarak kullandığımız odada.
Camın önünde birileri vardı ama olduğumuz yerde bizden başka duran 1 hane vardı onalrda iki yaşlı insandı gecenin o saatinde orada kimse olamazdı. Babamı uyandırdım kalktık babam görünce Este... züebu... a dedi bir anda karşıdaki şeyler yok oldular. yani bildiğin buhar olup uçtular. Babam hemen telefona sarıldı bir adamı aradı adamlar 2 saat sonra bizim kapımıza geldiler. sakallı bir hoca ve yanında damadı vardı arabayı kullanan geldiler .
Hoca'yı almak için elimizde fenerler ile yola indik annemde camdan bize bakıyordu sokak lambalarında bir tuhaflık vardı senkronize olarak yanıyordu. Babam hızlı dedi bu da benim daha da korkmama sebep oluyordu. Arabanın ışıkları etrafı aydınlattı fenerleri söndürdük. Ama hoca arabadan inmiyordu . Sakalları bem beyaz uzun ve beyaz giyinmiş bir hocaydı. Belki adını duymuşşunuzdur Rıdvan hoca diyue biridir yer söylemicem ki yanlış olmasın. Rıdvan hoca inmedi arabdan damadı indi selamlaştık ama hoca hala inmiyordu , babam kapısını açmaya gitti hocam buyrun dedi. Hoca bişeyler okuyordu bizde bozmadık 5 dakika kadar hocanın ağız mırıltılarının bitmesini bekledik. Bittikten sonra hoşbulduk diyip selam verdı.
Arabadan iner inmezde bana baktı ve bana okumaya başladı o anda bayılacak gibi oldum ben ama nasıl bir his kalbim yerinden çıkacakmış gibi oldum .Hoca babama bişeyler fısıldadı babam bana baktı o an gözlerinde bana olan üzüntüsünü gördüm. neler oluyordu ben ne yaptım da bunlar oldu hiç anlamış değildim.
Hoca ile eve doğru yürümeye başladık. Eve yaklaştığımızda evin ışığında sanki içerde dans ediliyormuş gibi gölgeler dolaşıyordu. yüzlerce gölge duvarlarda dolanıyordu babam hemen anneme seslendi gecenin bir yarısı etrafta bizden başkakimse yoktu. babamla koşarak eve gittik eve girdiğimizde annem bahsettiğim odada normal bir şekildeoturuyordu bizi hiç duymadığını söyledi ama bu imkansızdı. eve girdiğimizde gölge felan kalmamıştı hoca ile damadıda arkamızdan yavaş yavaş gelmişler içeri girdi ve hoca girer girmez kapıdaki muskaları çıkar başka bişey yazacağım dedi. daha muskalardan kimse bahsetmemişti. Babam hiç şaşırmamıştıbile tamam hocam dedi . hoca evi okudu kapı eşiklerine muskalar koydu . En son oturduk annem çay yaptı gecenin o vaktinde oturduk biraz en son bu delikanlıyıda okicam dedi beni karşısına aldı bana abdestin avrmı dedi yok dedim abdest al dedi ama gitmeye korkuyordum babam benimle banyoya geldi babamda abdest aldı. Hoca beni yere oturtturdu o koltukta oturdu sonra bana sıkışırsan bana söyle dedi annemede bana su bardağı vermesini söyledi , bir tanede iğne istedi ve okumaya başladı.
Hoca önce sessizce bişeyler okudu ve boynundaki muskayı çıkar dedi. Muskayı çıkarınca sanki dilim geriye doğru kaçıyor gibi oldu boğazıma kaçıp beni boğacakmış gibi oldum hoca da o anda dilinde bi tuhaflık olursa söyle dedi ben dilimdeki tuhaflıgı daha kötü olmadan söyledim su iç dedi ve okumaya devam etti. Hoca okudukça sanki etraf gözümde kararmaya başladı sanki bir noktaya odaklanınca gözünü kırpmazsan zamanla ortalık kararıyorya. ( isteyen bunu deneyerek yaşadığım şeyi anlayabilir) artık gözlerim tamamen karanlığa gömülecekken elime batan iğnenin verdiği acı ile tık diye kendime geldim . Ben o an uyumuştum bunu sonradan düşündüğümde anlıyorum. hoca kanını em dedi kanımı parmağımdan emdim sonra okumaya devam etti, abdestimde bozulmuştu. Hoca tekrar okumaya devam ettti ben gözüm karracak gibi olunca hocanın elinı sıkıyordum annem başımda su veriyor sürekli gözleri kıp kırmızı olmuş anneminde öylece bana bakıyordu.
Anneme bakarken hoca kafamı kendisine doğru çevirdi gözlerime baktığını hatırlıyorum sadece...
Hayatımda yaklaşık bir 7 saatlik bir bölüm yok oldu. bildiğin yok oldu. insanın hiç hatırlayamayacağı bir 7 saat...
Gündüz olmuştu uyandım kimse yoktu etrafımda babam daha göreve başlamamıştı. Anneminde yanıda yandaki yaşlı teyze gelmiş uyandığımda dünü hatırladım ve sadece hocanın gözlerime son bakışını hatırladım. Bayıldım sandım ben demekki hatırlamıyorum diye düşünüyordum.
Dışarı çıktım evin kapısından çıktığımda doğrudan merdiven var 4 tane basamağı olan bunları size hikayenin ortasında caps atacağım köye ziyaret için hala gidiyoruz . eski köydeki evinde capslerıini atacağım.
Merdivenleri indim evin önünde karadenizde merek derler yada serenti bilen bilir öyle bir yapı vardı ve içeride hoca ve babam oturuyorlardı kapıda araba yoktu damat gitmişti. Elimde bir acı hissettim sağ orta parmadım delik deşik olmuştu resmen parçalanmıştı. Serentiye girdim babam bana baktı hemen ayağa kalktı noldu oğlum ne oldu sana böyle ahlar vahlar çekti ama ben en son hocanın gözlerini hatırlıyordum sadece. Hoca bana hiç bakmadı selam verdim almadı yada ben bana neden böyle yaptığını düşünüyordum meğerse beni gördüğü anda beni okumaya başlamış bitirdikten sonra selamımı aldı. Dün bizi iyi hırpaladın imamın oğlu dedi gülerek ben babama baktım babamda bişeyler okuyordu o sıra herkesin ağzında bir mırıldanmadır gidiyordu. Hoca anlattı ki ben gözünün içine baktıktan sonra hocaya küfürler saydırmışım demediğimi bırakmamışım. işin enteresanı ise ben ben bunların hepsizi arapça söylemişim ...
Hoca parmağına batırmadık iğne bırakmadım oğlum ama bu mahlukatlar ... kabilesinden dedi babanın yaptığı hatayı şimdi sen çekiyorsun dedi babamla göz göze geldiler.
Bir süre daha durduktan sonra Hocanın damadı geldi ve köyden ayrıldılar. Babama beni yanlız bırakmamaları konusunda birçok telkin vermiş olucak ki babam nereye gitse sende gel diyordu.
Aslında hayatımda buraya kadar herşey normaldi...
Hocanın gittiği gece hepimiz aynı odada yatıyorduk campar kapalı perdeler çekili evin ışığı yanıyordu ama annemlerde uyuyorlardı yerlerede yatak sermiştik. Ben koltukta yatıyordum annemle babam yerdeki döşekte yatıyorlardı. Gece herkes uyuyordu ben uyuyamadım ne yaptıysam dalamadım uykuya ışık gözüme çok geliyordu kalktım ışığı kapattım hava zaten aydınlanacaktı 2 saate diye düşündüm. Yattım uyumuşum ki normal olmayan bir rüya gördüm. babamın eski görev yaptığı köydeki evdeydim hava kıp kırmızıydı sanki güneşin önüne biirşey koymuşlar da gece lambası gibi olmuştu ama güneş batmak üzereydi. Derenin kenarında dolaşıyordum ve arkası bana dönük davul zurna oynayan birilerini gördüm ve burası bir dere kenarıydı... Burada düğünmü olur diye gittim. Küçücük bir ışık ve etrafında binlerce kişi dönüyorlardı ama puslu kimseyi seçemiyorum bende uzaktan izliyordum. Bir anda içlerinden biri beni arkası dönük farketti ve hepsi durup bana baktılar. Yüzleri var ama görünmüyor sadece başlarının olduğunu seçebiliyordum hepsi bu...
Bana doğru yürümeye başladılar o an uyandım ve yattığğım yerde değil diğer annemlerin yatak odasındaydım.
Uyandımıştım perdeler açıktı... Dışarıdan vuran güçlü bir ay ışığı vardı ve camdan gelen ışık yeri aydınlatıyordu. Yanı başımda oturan bir kız çocuğu vardı benim yatağımın başındaki yastık koyduğum tahtada bana bakıyordu gözleri ateş gibiydi kedi gözü gibi inde bebekleri vardı hiç unutamam o gözleri bana bakıyordu ama hareket etmiyordu. El... s.. eh..z diye bir ses duydum gözlerimi pencerenin önüne çevirdim. sadece hareket eden gözlerimdi tüm vücüdum kilitlenmmişti ağzımı bile oynatamıyordum. Karabasan olayı gibi düşünün ama o farklı bir olay...
Pencerenin önünde 3 tane zayıf sıska şerliler vardı. Biri kadın gibi vücudu öyle görünüyordu diğer ikisi aynı boyda ve aynı sıskalıkta saçları küt küt yüzleri çok zayıftı ve gözlerini bana dikmişlerdi.
içimde dua okuyacaktım zinneküm dedi sağ taraftaki şerli varlık... arkalarından vuran ay ışığı onları tamamen gölge gibi gösteriyordu ama onlarında gölgeleri yere düşüyordu. Bunlar gölge olamazdı karşımda duruyorlardı.
Bu kısımdan sonra 2. bir uyarıyı yapmak istiyorum.
Sağolsun bikaç tane pampam beni okuyorlar Teşekkür ediyorum.
Ama yaşı küçük olan yada etkilenecek olan pampalarım varsa hikayenin bu kısmından sonrasını rica edeceğim okumasınlar. Beni bir kişi dahi okuyacak olursada yarım bırakmayacağım ..
Ama etilenecek olanlar gerçekten okumasınlar çünkü buradan sonrası hayatınızda bir sürenin korkarak geçmesine sebep olabilir bu yüzden uyarıyorum... Okuyan pampalarım için nas felak ve ayetel kürsi güçlü silahlardır . Ağzınızdan ve kalbinizden eksik etmeyin...
Sıska olanlardan biri başını kaldırdı diğer üçünün başları önüne yere bakıyorlardı. Başımdaki çocuğu göremiyordum onlara odaklıydım ve hareket edemiyordum. Sıska olan bir adım öne attı gölgesi üzerime düştü o an gözlerinden resmen alevler çıkıyordu. Ağzımı hareket ettiremesemde içimde dua okumaya yeltenir yeltenmez elini bana uzattı
- La ( Hayır) dedi bende o an içimde kilitlendi sanki dua da okuyamaz oldum 3 kere Lime lime lime (Neden) dedi ...
Ben arapça bilen biri değilim o an söylenenleri nasıl anladığımı bilmiyorum ama başka benzer olay yaşayanlar varsa aynı şeyleri söyleyeceklerinden eminim... O an farklı bir boyuta geçmiş oluyorsun bırakın arapça cibuti dili olsa konuşursun...
Bana soruyu sorduktan sonra ben çözüldüm normaldim yatakta sıçradım ama yataktan ayağa kalkmadım nedendir bilmiyorum onunla konuşmak istedim hiç bilmediğim arapçayı onlar gibi konuşmaya başladım ona bakarak Mâ ismuk (Adın ne ) dedim.. T... ç dedi diğerleride başlarını kaldırıp bana baktılar ben o an bişey yapmalarından korktum hemen ayağa kalkıp odanın ışığını açtım sadece aykta durdukalrı yerde kül gibi beyaz kahverengi arası bir yuğın vardı. Koşup çığlık atarak babamların yattığı odaya koştum.
Babam sesime irkilmiş olcakki oda noldu noldu diye bağırdı gel dedim elinden tuttum odaya götürdüm annemde geldi yerdeki küller hala duruyordu babam zaten hemen anladı olayı muskan nerde dedi muskam boynumda yatmıştım ama nedense boynumda değildi. O muska hiçbir yerde değildi.. O gece ben yatığım yataktan yatak odasına giderken her ne oldu ise o sırada çıkmış olmalıydı ama onu hiç bulamadık. Sonra annem su içirdi damağını çek felan dedi Nolcak böyle felan derken babam o akşam bize olanları anlattı...
istanbul'dan babama kendini okutmaya gelen kadına musalat olan şerliler varmış kadında bu yüzden geliyormuş bize kadın bayıldığı zaman babam ondan çıkan şerlilerinin eve dağıldığını ama onları evden asılan muskalarla çıkacağını düşündüğünü söyledi. Tabi çıkacakalardı belkide , o muska onlara ızdırap veriyordu ama o gece yaşanan başka bir hadise olayı bu duruma getirmişti. Peki neydi o hadise Bunları neden ben yaşıyordum...
Gün ışımıştı babam sabah namazını kıldı sende kıl dedi beraber sabah namazını kıldık camide sonra yine oturduk babam bana muskayı bulamadığımız için başka bir tane muska yazdı sakın haricen çıkarma bir banyo ve tuvalete girerken çıkar dedi .
O gün akşama kadar normaldi babamda camiye gittik oturduk köydeki diğer insanlarla tanıştık onlara yaşadıklarımızda asla bahsetmedi bizi deli sanmasınlar diye. Annemde biz yokken evde durmuyordu evin önünde depo vardı yol ile aynı izada onun üzerinde etrafı izlerdi yada tarla vermişlerdi anneme , daha doğrusu imam evinin tarlası vardı oradan ekip dikebilecektik annemde onlara bakmaya gidiyordu. O gün normal geçmişti bir yandanda dün gece yaşadıklarımı düşünüyordum , insan öyle bir ruh haline giriyor ki gerçeklik duygusunu kaybediyor. O an dün yaşadıklarım sanki rüya gibi geliyordu. O dönemde abim askerdi abime bu olanları anlatmadık zaten o dönemde ABD nin ırak a girme olayları felan vardı savaş arefesi zaten kafası karışıktır birde bunlarla karışsın istememiştik.
Yavaş yavaş hava kararıyordu hava karardığında ise benim korkular yine başlıyordu...
Akşam ezanı okunuyordu ezanı okuyan babamdı ben ve annem evde oturuyorduk televizyonumuz açıktı karşı karşıya koltuklardaydık. Şöyle tarif edeyim salondan mutfağa geçmek için oturma odasına bir adım daha tıp sola dönüp sonraki adımda mutfakta oluyorsunuz. Orası bir üçgen gibidir. Hava biraz daha kararmıştı yaz günü zaten geç kararıyor ama havadaki kızıllıkta kaybolmuştu. Derken tuvalet ve banyonun olduğu salondan bazı sesler gelmeye başladı sanki biri acı çekiyormuş gibi yada turşu bidonundan ses çıkarya bilen bilir öyle bir sızlama sesi gibi annem duymamıştı ama bellidi gözü TV deydi bende sesini açmasını istedim o sesi duymamak için o an hala gözümün önünde ve annemle beraber gördük. sanki içeri bir nefes girdi önce bizi salondan içeri gelen kapıya bakmaya iten. Anneminde oraya baktığını gördüm ve o an kapının arasından çıkan şey kanımızı dondurdu..
Odanın atmosferi öylesine değişti ki sanki çok soğuk bir şey odaya girmiş gibiydi. Bahsettiğim salondan mutfağa geçen yerden tarif ediyorum; Bembeyaz arkası tamamen saydam baş örtülü başı öne eğik ve ayakları yere basmadan bir kadın süreti yavaş yavaş gitti...
Biz annemle dona kaldık birbirimize baktık kimsenin ağzından tek kelime çıkmadı hemen mutfağa koştum ben baktım hiç kimse yoktu sadece perde uçuşuyordu ama cereyen yapacak bir esindi yoktu anneme koştum dili tutulmuştu gözleri kocaman olmuştu su verdim hemen anneme içti bismillah bismillah diyo durduramıyorum annemi hani bilinci kapanmış gibi sadece bismillah diyip duruyordu. Anneme 3 elham 3 nas 3 felak 1 kulhu okudum biraz normalleşir gibi oldu annem gerçekmiydi gerçekmiydi sende gördünmü diye dili tutula tutula konuştu.
Odanın soğukluğu hala gitmemişti, yaz ayında olmamıza rağmen o kadar soğuktu ki ev eve yeni taşındığımız için soba yı normal kışın kuracağımız yere koymuştuk sadece boruları takılacak duruyordu sobayı yakalım dedi annem çok üşüdüm dedi bende eski imamlardan kalan dış kapının önünde parça odunlar vardı onları almak için giderken sanki yazın en sıcak gününde bim den çıkmış gibi oldum diğer odalarda çok sıcaktı. Bu anlık atmosfer değişikliği sanki bacakalrımdan aşağı kaynar su dökülüyormuş hissi verdi. Anneme dışarı çıkalım dedi ayağa zar zor kalktı annem dışarıda iken ben caminin orya koşup babamı çağırdım. Benim uzaktan koşarak geldiğimi görünce hemen oda bana doğru koştu anlattım durumu kapının önünde annemi okudu sonra hocayı aradı hoca damadı ile tekrar bize geldi eve girdik yaşadıklarımızı hocaya da anlatmaya başladık.
Hoca bir önceki geldiğinde koyduğu muskaları bakmak için dış kapının yanındaki yerlere baktı ama muskalar bıraktığı yerde değildi hoca onu görünce sizmi aldınız dedi yok hocam dedi babam hiç yaparmıyız dedi. Hoca ben onları şerli varlıklar bu eve giremesin diye bıraktım nasıl olurda bunlar yerinde olmaz dedi. Hoca ışıkların hepsini yaktırdı damadına arabada getirdiği bir kitabı getirmesini istedi. Damadı kitabı getirdi hoca masaya otudu kağıt kalem çıkardı kitabın arasından. Kağıda yazdıkça yazdı yazdıkça yazdı yazısı arapça ve o kadar güzeldiki bir süre onu izledim sonra hoca başını kaldırdı beyaz sakalları arasından yüzünün kırmızılığı belli oluyordu çok fazla kızarmıştı ama ter yoktu .Babam hocam iyimisiniz dedi gözü ile alttan başını kaldırmadan babama baktı sonra tekrardan yazmaya devam etti. Resmen gözleri ile babamı susturmuştu. Hoca bir süre hiç yazmadan durdu sanki birini dinlermişcesine birşeye dikakt eder gibi dinledi ve en sonunda babama ve bana baakrak fener bulun dedi. Feneri almak için evden çıktım babamın arabasındaydı koşa koşa gittim korkudan hemen aldım geldim geldiğimde hepsi ayaktaydı hoca girme çıkıyoruz dedi ve dışarı çıktık evde sadece annem kaldı o dadış kapının girişinde bizi bekliyordu. Hoca evin etrafını hiç gezmemişti babamla bize evin arkasında tuvalet ve banyonun pencerelerinin olduğu tarafta bir ağaç vardı ne ağacı bilmiyorum ama meyvesiz bir ağaçtı onun kovuğunda 4 tane yumurta var sakın kırmadan bana getirin dedi. Biz şaşırdık bunu nerden bildiğini anlamadık ama yüz ifadesi bizi endişelendirdiğinden hiç sormadan hemen gittik ve aynen dediği yerde tam 4 tane beyaz tavuk yumurtası vardı. babam ikisini benim elime verdi bir eline de iki yumurtayı alıp diğer eli ile feneri tutup yolu aydınlatarak hemen geri geldik. Hoca cebinden mendil çıkardı yumurtaları mendile koymamızı istedi sonra eve girdik ve hoca yazdığı yazıların üzerine 4 yumurtayıda koydu ve beklemeye başladı bir taraftanda birşeyler okuyup yumurtalara üfledi. Yumurtaların rengi beyazdan sarı gri arası bir renge dönüşmeye başladı o anda ağzının kıpırdaması durdu ve iki yumurtayı birbirine vurup kırdı.
Hoca yumurtaları kırdığında masanın üzerine önceki geldiğinde kapı aralarına sıkıştırdığı muskalardan 2 tanesi çıktı hepimiz dona kaldık, hoca ise hiç dikkatini bozmuyordu sanki çok ince işçilik isteyen iş edası ile diğer iki yumurtayı eline aldı.
Düşünmeye başladı ne yapacağını bekliyorduk biraz düşündükten sonra yeniden son kalan 2 yumurtayı okudu ve seçtiği 1 tanesini daha kırdı ondanda muska çıktı. Hocanın o zaman derin bir nefes aldığını gördüm diğer yumurtayıda kıracağını sanıyorduk zira 4 tane muska koymuştu ve kırmasını bekledik hoca bize dönüp; Bunu kırsaydım dönüşü olmayacaktı bu işin dedi, Babam hocam bu ne demek dedi kekeleyerek hoca anlarsın dedi ima lı bir şekilde. Babamdan çekiç istedi babam çekici alıp geldi hemen diğer yumurtayı vurup kırmak yerine çekiçle üzerine çok sert bir şekilde vurdu içinde çok eski saman kağıt gibi olan ama bam başka bir kağıt çıktı hani asla bulabileceğiniz bir kağıt değildi bu ne yamuk yumuk kesilmişti orta tarafına doğru siyah siyah lekeleri vardı ve üzerinde arapça 2 kelimelik bir cümle yazıyordu. Hoca okuduğunda iç çekti çok şaşkın bir ifade ile estaüzubillah diyip bir şeyler okudu ama sesi titriyordu.
Okuması bittiğinde kağıdın köşeleri kararmaya başladı.
Bildiğiniz kıvrıla kıvrıla kararıyordu hoca elinden masaya attı. Ben 4 muska yazdı dedi 4. muskayı saklamışlar dedi hiddetli bir şekilde ayağa kalktı otomatikmen bizde kalktık neler olduğunu anlayamadık zaten kağıt hala masanın üzerinde kıvrılmaya devam ediyordu. Babam'a dönüp büyü yapmışlar dedi evde başka ne kayıp bakın dedi biz baktık ama birincil eşyalardan hiç kaybolan bişey bulamadık. Zaten telaştan neye bakacağımızı bilemedik ben ilk 3310 telefonum vardı ona baktım başka aklıma bişey gelmedi annem mutfağa baktı başkada kaybolan birşey yoktu. Babam ne büyüsü diye sordu. Oğlum senin muskan nerde dedi boynumda dedim elimi boynuma atmam ile hepimiz şok olduk benim boynumda muskam yoktu. Babam sana çıkarma demedimmi dedi ama vallahi ben çıkarmamıştım nasıl olurdu düşündüm düşündüm yoktu hiç çıkarmamıştım. Hoca sen çıkarmadınmı diye sordu onada hayır dedim hoca boş boş bakıp gidip yerine oturdu annem ağlamaya başladı ama bana enteresan bişey olmuştu ben annemle o mutfağa giren beyaz suretli mahluğu gördüğüm günden beri tek hissettiğim his şaşkınlıktı korkmuyordum ama aslında herşey benim başıma geliyordu.
Hoca oturdu masaya yumurtanın içinden çıkan kağıtta artık hiç okunabilecek durumda bişey kalmamıştı. Babam sonunda sordu hocam kağıttan ne çıktı diye hoca içinde yazanı söyledi (halfe selase) hçbişey anlamadık arkanda 3 tane şerli varlık bırakmızsın ama kim oldukları belli değil dedi. Kimin kim olduğu belli değildi hoca tuhaf konuşuyordu ...
Noldu hocam Allah aşkına dedim noldu dedim dayanamdım sitemkar konuştum ..
Hoca sana büyü yapmışlar dedi bu yumurtaları sana yapmışlar dedi bunlardan birini kırsaydın sen onlara esir olacaktın dedi. Dedim hocam ben neden getirdim onları dedi siz nerden bildiniz bunları dedim hoca bilmen gerek dedi ..
Hoca anlatmaya başladı; bana şerliler musallat olmuş ama neden bana olduğunu anlamamış. Kağıtta yazan arkana 3 tane şerli bırakmışsın dedi babam nasıl dedi. Hoca bilmiyorum ama olan bu dedi o yüzden sana ulaşmaya çalışıyorlar muskaları burdan kaldırıp sana büyü yapmışlar dedi. Bana kağıda bir dua yazdı bunu akşam olmaya yakın abdest alıp oku 7 kere avcuna üfle belden üzerine sür elinde birşey varmışcasına dedi.
Okudum dedikten sonrada zaten o gecede saat çok geç olmuştu dahada bişey olmadı o gece hoca ne cesaretse kiler odasında yatmak istedi biz yine içeride yattık.
Yatakları açtık yattık ben yine çekyatta yattım annemler yere döşek serdiler annemler uyumadan hemen uyumaya çalıştım korkmamak için zaten mutfağın ışığı yanıyordu ışık loş ortam yapıyordu oturma odasına ben uyumuşum ve o akşam yine aynı rüyayı gördüm. Yine derenin kenarındaydım ve düğün vardı uzaktan tekrardan izledim yine bana dönüp baktılar ve tık diye uyandım. mutfaktan vuran ışığın loş ortamında karşımdaki duvarda ateş yanardadumanın gölgesi vururya dişarıda gece ateş yakmış olanlar bilir öyle dumanlar sürekli uçuşuyor ve yoğunlaşıyordu ama ben önceki durumdaki gibi kilitlenmemiştim.
Gayet normaldim rüyadan uyanıp uyku sersemi gibi değildim annemle babam yerde uyuyordu dumanlar duvarda uçuştu uçuştu bilincim yerindeydi sadece bir uğultu vardı hemen hocanın dediği dua televizyon sehpasının üzerinde duruyordu hemen alım birkere okudum yarı olmadan o duman dağıldıı ben devam edip 7 kereye tamamladım dediği gibi belden üzerine üfleyip sürdüm tekrardan yattım ama hiç uyuyamadım annem babamında uyandırmadım zaten uykusuzlardı sabaha kadar bekledim sabah namazına hocanın sesini duydum abdest alıyordu babamında alarmı çaldı ben o zmn uyuma numarası yaptım uyanık görürse bişeymi oldu diye sormasın diye.
Onlarda uyanınca bende hava ışıdığını gördüm biraz daha sonra gün aydınlığının verdiği rahatlık ile uyudum kalktığımda yerdeki yatak toplanmış annem dışarıdaydı. Hoca erkenden gitmiş damadı almaya gelmiş. Babamda köyden bir kadın fasülye vermiş tarlasından onu almaya gitmişti camiden adamı tanıdığı için .
Ben kalktım normaldi herşey dua kağıdımda yere düşmüş hemen kaldırdım gece demekki yerine koymamışım almışken tekrar okudum üzerime sürdüm. Hoca bana selam söylemiş duasını okumadan yatmasın demiş. O gün havada çok güzeldi köyde ilkdefa gezmeye gittik sanki herşey geride kalmış gibiydi fasülye veren kadın babamla bize gelmiş annemle tanışmak için onunla başka komşularla tanıştık iyi insanlardı . O gün kendimi iyi hissediyordum ama akşam olucaklardan habersizdim..
Bilgilendirme...
Değerli arkadaşlar elimden geldiğince hızlı yazmaya çalışıyorum fırsat buldukça da yazıyorum. Geceye kadar yazabiliğim kadar yazmaya devam edeceğim bu 12 yıllık bir hikaye daha anlattıklarım 1/100 bile olmadı. Haala ilk başlardayım..
Yorumlarınızın hepsini okuyorum okuyan herkese teşekkür ediyorum bu hikayeyi bitirmeden kaybolmam ben merak etmeyin. Gelen kutuma çok mesaj geliyor elimden geldiğince yazıyorum.
Girilen entrylerde nick adım hakkında değişik yorumlar var evet bir anlamı var ve onu anlayacaksınız bunun için sabretmenizi bekliyorum. Bir arkadaş 2003 te telefon çekmemesinden bahsetmiş. Turkcell in baz istasyonu karşımızdaki tepedeydi kardeşim merekın gitsin diye diyorum. Ayrıca hikaye gerçekmi diye soran herkeste bilsin ki burada yazıklarım yaşadıklarımı hissetmeniz için asla yeterli değil. Eksiği var fazlası yoktur anlattılarımın. Uydurmaca hikaye yazan kişiler yalancı çoban hikayesine döndürmüş burayı, sizede hak vermemek mümkün değil sütten ağzınız yanmış.Bu hikaye ile ilgili kimsenin şüphesi olmasın sonuna kadar gerçeklikten sapmadan anlatacağım zaten aranızda yaşayan yada bir yeren duyanda varsa başıma gelenlerin gerçekliğini az çok tahmin edebilirler. Bundan sonraki Entrylerimde de sizin için tehlikeli olmayacak şerlilerin ağzınndan çıkan kelimeleri yazacağım. Yinede korkan olursa okumadan geçsin o bölümleri. Sorusu olan yinede sorabilir. Teşekkürler Arkadaşlar.
Köyü gezdikten sonra annemle eve geldik eve geldiğimizde babam lavabo giderini yapıyordu tıkanmıştı, oturduk normal konulardan konuşmaya çalıştık televizyon izledik ama hepimizin kafasının bir köşesinde hep duran bu olaylar vardı.
Gece olduğunda yatakları aynı şekilde serdik tv açıktı ses oluyordu öyle diye duruyordu annem uyumuştu babam uyanıktı heralde benim uyumamı bekliyordu bende hocanın yazdığı duayı yine dediği şekilde okuyup uyumak için gözümü kapattım. Nasıl uyudum hatırlamıyorum uyku öncesi hayal kurma evresini hiç yaşamadım narkoz yemiş gibi uymuşum.
Gece yine bir sesle uyandım resmen bizim konuşmamızdaki gibi şşşşşit şiiiiitt deyip durdu biri benim arkam dönüktü yüzüm duvara bakıyordu sol tarafıma dönüktüm dvara yine ay ışığı ve zayıf bir gölge yansıyordu. Yattığım yerde değil yine yatak odasında uyandım diğer seferde donup kilitlenip kalmıştım ama bu sefer hareket edebiliyordum. o an irkilme ile arkamı döndüğümde dehşete kapıldım. pencerenin sol tarafında gardırop un önünde sayamadığım kadar şerli varlık ve bu sefer hepsi bana bakıyor ve ay ışığı yüzlerine vuruyordu. sadece bir tanesi bana yakın ve pencerenin tam önünde duruyordu yüzüme gelen ay ışığını vücüdu kesiyordu onun yüzünü göremiyordum ama ay ışığı vuranların hepsini tek tek görüyordum. Gölgesi üzerime düşen şerli varlık bir adım ileri attı ben yatakta orurur pozisyona geldim şok halindeyim bu kadar net ilkkez görüyordum onları ve şerli varlık eli ile arkadakileri işaret ederek (Usreti ) dedi bu ailem dedi ve dediği herşeyi anlıyordum. Sıraya dizilmiş olanlardan birisi uzun bişey söyledi tek aklımda kalan kısmı (isna aşer) yani yazabileceğim bu kadar... Bana dediği biz 12 kişiydik artık 9 kişiyiz ailemizi öldürdün dedi. Sonra zayıf olan arkasına döndü hepsi başını öne eğdi ve bana doğru yaklaştı aramızda bir metre dahi kalmamıştı yüz hatlarına kadar gördüm ama ayrıntı vermeyeceğim sizin için ...
Yaklaştı ve gözlerindeki ateş alevlenir gibi oldu kendimi o ateşin içinde gördüm o anki korku ile bağırıp ayağa kalktım.
Kalkıp ışığa koştum hemen ışığı açtım ışık kurtluş gibi gelmişti ama ışığı keşke hiç açmasaydım. Karanlık onları daha cazip gösteriyormuş ışığı açmamla gerçekten aklımı kaybedicek gibi oldum gitmediler dikilip duruyorlardı. Başları önlerine bakıyordu hepsi ama öylece duruyorlardı inanın tarif etmek istemiyorum beni anlatırken etkiliyor sizde etkilenirsiniz o yüzden anlatmayacağım...
Ama tek diyeceğim burunsuz kanlı gözlü içinde ateşler yanan korkunç bir varlık...
Hemen annemlerin yanına koştum bağırarak hemen odaya geri gittik baktık kimse kalmamıştı sadece ağır bir duman kokusu vardı ama gözle görülen hiç duman yoktu. Babam bişeymi yaktın diye sordu bende olayı anlattım hemen babam bana birşeyler okudu sonra aynı yatakta küçük cocukmuşum gibi 3 kişi yattık televizyonu açtık ses olsun diye ancak o zmn düşüncelerden kurtulabiliyordum.
Gece annemle babamın arasında uyusamda yine aynı rüyayı görmüştüm ama bu sefer bahsettiğim düğüne doğru yürüdüm içlerinden bir tanesi beni arkam dönük kaçarken yakaladı ve benim ona sırtım dönük şekilde beni düğün olan yere götürmek için sırtına girişti...
O anda babam beni uyandırdı ve uyandırdı ve uyandırdığında kollarım arkaa doğru gergin beni taşırmış gibi pozisyondaydım neden sürekli aynı rüyayı gördüğümü anlamamıştım kalktım babam beni okudu hala kolumda o gerginliği hissediyordum acıyordu tıpkı o şekilde taşınmışım gibiydim.
Babam bu son hadiseleri hocayı arayıp anlattı, Babam hocayı almak için hocanın evine gitti bize geldi hoca olayların tamamını anlattım. Hoca da bu olanalrı bilirmiş gibi hiç şaşırmadan dinledi. Akşam olmasını bekledi sanki çok sakin konuştu benimle hatta gülümsüyordu nedense , bu hareketi aslında beni rahatlatıyordu önemsizmiş hissiyatı yaratıyordu...
Akşam yemeğini yedikten sonra hoca ile kiler odasına gittik babama beni okuyacağını söyledi onlar içeride bekledi kapının kilidinide arkadan kilitledi ve bana sanki sabah beni hiç dinlememiş gibi olanalroı yeniden anlatmamı istedi. Bu sefer anlatığımda enteresan bir şeklde kızarı
yor yutkunuyor ve ilkkez dinlermiş gibi beni dinliyordu. Sonra ışığı yaktığımda onları neye benzediğini bana ayrıntılı ayrıntılı anlattırdı hatta duman kokusu oldumu diye sordu evet hocam aynen oldu dedim. Kilerde yeşil soğan vardı halıyı kaldırdı cebinden köstekli saaati vardı çıakrıp saate baktı sonra diğer iç cebinden çakmak çıkarıp tahtanın üzerinde yeşil soğanları yakmaya başladı. çok pis bi koku oluyor deneyebilirsiniz ama denemeyin hemen bu yazıyı bitirince denemeyeceğinizden eminim...
Sonra hoca nasıl hisediyorsun dedi hiç bir değişiklik yoktu hoca bişeyler okumaya başladı elindeki ot çıra gibi öyle har lı yanmaya başladı ki o anda evin duvardında yeşil soğanın dumanından hariç dumanlar dolaşmaya başladı. hoca görüyomusun dedi evet dedim. Korkma dedi onlar benim dedi...
Nasıl yani hocam dedim. Onlar benim hizmetimde korkmana gerek yok dedi.
Zatende korkmuyordum. ondan önce gördüklerim yanında bunda korkacak değildim.
Hoca korkmuyorsan kapat gözlerini dedi kapattım şimdi aç dedi hocanın arkasında yere bağdaş kurmuş ama ayakalrının üzerine oturmuş başı yere bakan çarşaflı iki tane kadın vardı.
Kadın diyorum çünkü kadın gibilerdi çarşaflılardı hiç birşey görünmüyordu başları yere eğikti ve yüzlerinde peçe vardı. Hoca onlar seni ben gittiğimden bu yana korumaya çalışıyorlardı dedi ama oğlum karşındaki şerliler çok güçlü varlıklar bunalr bu konuda yetersiz kalıyor ama işin içinde başka bir iş var dedi. Ne işi hocam açık konuşun dedim.
Diğer geldiğimdeki o 4 yumurta sana yapılan büyülerin ilki imiş ama başka büyülerde var oğlum dedi ve bu büyüler insan yapımı değil öyle olsa aynısını başına geçirirdim ama bu olay farklı bir yere gidiyor dedi.
Bu arkamda duran z... ve ü... dedi onlardan korkma onlar bu evde yaşayacak bir müddet annene ve babana bundan bahsetme dediler. Şimdi asıl mesele kayıp olan muskan dedi o muska da senin her şeyin yazıyordu ki senden uzak dursunlar diyeydi ama nasıl olduysa onu boynundan sen çıkarmışssın onlar el süremezdi dedi ama ben hiç bir şey hatırlamıyorum. Tıpkı Çekyattan yatak odasına nasıl gittiğimi hatırlamadığım gibi.
Gözlerini kapat dedi sormadan kapattım aç dediğinde çarşaflı varlıklar yok olmuştu. Nereye gittiklerini sordum , sana yapılan başka büyü var onun yerini biliyorlar dedi.
Hoca ile odadan çıktık babam ile annem içeride bekliyorlardı. Hoca okudum inşAllah geçecek bunlar dedi , ama büyü olduğunuda ekledi konuşmasına.
Babam onu öğrenmemiz gerekiyor hocam nasıl olacak dedi. Acele etme biz onuda buluruz dedi.
Hoca istirat etmek istediğini söyleyip kiler odasına geçti ışık olmasına rağmen mum istedi bizden annemde hemen birazı erimiş olan iki mum verdi neden olduğunu sormadılar bile ama ben hocanın uyumak için gitmediğini biliyordum artık.
Aradan epey vakit geçti akşam yatsı ezanı okunmuştu ama hoca çıkmamıştı hala kimsede gidip bişey demedi içeride alev topu varmış gibi mum yanıyordu 2 mumun işığı olmayacak kadar parlaktı. Annem bir ara hoca uyudu acaba mumlarımı devrildi bakalım dedi. Babam yok uyumamıştır o dedi kapıya yaklaştığımızda bir şeyler konuşuyordu içeride ama fısıltı şeklinde geçiyordu.
Babam eli ile anneme içeri geçin işareti yapıp kendide geldi hemen, annem çok tedirdindi tam o sırada hoca kapıyı açtı kapı kolunu tutma gıcırtısının aynı anında mumda söndü. ikisini aynı anda yapamazdı mumun ışığı geride gibiydi. Ben içeride kimlerin olduğunu biliyordum ama neler olacağından hala bir haberdim.
Hoca içeri geldi ve endişeli gözlerle babam baktı . Gel hoca sen beninle dedi , babamla birlikte dışarı çıktılar babamın homurtu sesleri evin içine geliyordu hararetli bir konuşma geçti aralarında. Sonra babam bana seslendi hemen bende koşarak kapıdan çıktım hoca başındaki takkesini eline almış tabure de oturuyordu.
Babam oturdu sende otur dedi ben tabureyi alıp karşılarına oturdum. Babam ile konuşmalarına devam ettiler , babam iki tane mi bir tanemi dedi hoca bilmiyorum 2 de olabilir 1 de dedi ne konuştukalarını anlamıyordum. Ne 2 tanemi diye sordum babam cevap vermedi hadi kalkalım bakalım o zman dedi kalktık o saatte mezarlığa girdik. Mezarlık zaten evin hemen yan tarafındaydı yoldan yukarı çıktık beyaz gövdeli çok uzun ağaçlar vardı mezarlıkta bu ağaçlardan;
http://imgim.com/image/zuzum.gif
En uzun olanı vardı bitane kendini belli ediyordu onun dibinde eşilmiş bir toprak yeri vardı üzerinde toprak vardı ama yanları açıktı orada sanki etrafın açıklığı ortaya yağmur damlalarını biriktirecek gibi bir düzenek yapılmıştı ama özenle yapılmış kuş yuvası gibi sık bir şekilde örülmüştü. Hoca babama altını kaldır dedi eliyle söktü orayı ve oraya su birikmişti yan tarafında ise yarısı suyun içinde yarısı toprağa dayandırılmış suyun içinde olan kısmı biraz erimiş bildiğimiz bir sabun vardı...
Hoca bunu yeni yapmışlar daha yağmur çok yağmamış zamanında aldık dedi hoca sabunu itina ile aldı mendiline sardı cebine koydu tam kalkacakken orda yumurtanın içinden çıkar eski kağıt gibi bir kağıt buldu üzerinde arapça benim adım yazıyordu. Babamda anladı hemen hoca hızla doğruldu Allahın cezası Allahın cezası diyip durdu mezarlıktan çıkmadı bir süre ayakta yere bakarak dikildi ve babama yumurtaları aldığınız ağaç kovuğuna gidelim dedi evin arkasından mezarlığın içinden dolaşıp o ağaca gittik kovuğunda bişey yoktu hoca ekildi elini ağacın alttan üst kısmına doğru soktu elinde bişeyi tuttuğu belliydi çekiştirip durdu alamadı babama sen eğil ordakini çek kolum tam yetişmedi dedi babam kolunu uzattı o oradaki şeyi çektikce sanki benim ayağım uzuyo gibiydi ben hemen bana bişey oluyo ya dedim durdular babamda bıraktı ağaçtaki şeyi hoca elimi tuttu buz gibi olmuş elin dedi. O yaz sıcağında elim buz tutmuştu resmen. Hoca babama bırak diye bağırdı babam tam eğilip alacakken tekrar o sese babamda irkildi bende. Hoça çömeldi ağaç kovuyuna iç elini açtı dua eder gibi bişey okudu bir 5,6 dakika bekledik tam elini kovuğa sokması ile oradan kumaştan yapılmış çok ama çok çirkin çizilmiş gözleri yan yana değil alt alta olan kulakları sivri ve geriye ( ensesine yakın ) ayakları ters yönde bir bacağı kısa bir bacağı uzun ve kolları olmayan bir oyuncak bebek çıkardı.
Bebeği eline aldı ve arkasına dönüp bana baktı. Bebeğin göğüs tarafında beyaz bir yırtık cep gibi bir parça vardı. Hoca cebin sallandğını görünce altını kaldırdı ve altında çok karışık arapca tek bir kelime vardı. Hoca okumaya çalıştı ama okuyamadı yazı yazı içine girmiş gibi ne olduğu belli olmuyordu.
Hoca eve geçip ışıkta bakalım okuyamıyorum dedi kalktık eve geldik Annemde masanın üzerine örtü sermesini istedi örtünün üzerine bebeği koydu sonra cebinden beze sardığı sabunu çıkardı.
Sabun bildiğimiz beyaz bir sabundu ama kokusu eve yayıldı hemen çok pis kokuyordu nefesi daraltan ve acı bir kokusu vardı hoca bezden eline bulaşan hafif ıslaklığı silmek için kalktı elini yıkadı ve tedirgin tedirgin tekrar geldi. Oyuncak bebeğe de dokunmadı sabuna da oturup düşündü hepimiz susuyorduk masadan kalkıp biraz yürüdü ama yine kimseden çıt çıkmadı biz gözlerimizle hocayı izleyip durduk. Hoca masaya oturdu sonunda benide yanına çağırdı bana arapça birşeyler yazan bir kağıt verdi .
Okuyabilir misin dedi evet dedim elime aldım ama okuyamıyordum. Sanki dilim tutulmuş beynimde ne biliyorsam silinmiş gibiydi hoca baktı okuyamıyor musun dedi ben okumaya çalıştım yine sonra elimden aldı ben okuyayım sen tekrar et dedi. Ey tehnu zalime cinni dedi ben o an hocanın dediği şeyleri duyuyordum ama kulağımda zzzzzz diye bir ses oluyordu.
Okumaya kalkınca resmen dilim dönmüyordu. içimden diyorum ağzım oynamıyordu.
Hoca okuyamıyorsun bırak dedi devamını zaten okumadı hoca da bebeğin cebindeki yazıyı ışığa tutup baktı ama yine okuyamadı.O zaman net bir şekilde gördüm ki aslında bir yazı ve bir insan şekli karışıktı. Harflerin uzatmaları boğazına dolanmış bir insan figürü vardı o yüzden yazıların okunması olanaksızdı, çok karışıktı. Hoca bu işi ben bilemedim bu nedir anlamadım dedi . Babama birini tarif etti, Bir kadını onu buraya alın gelin o da baksın dedi babam tanımıyordu kadını hoca yarın gidelim beraber dedi.
Sonra hoca sabunu okumaya başladı sabunu okudukça nefesinin kuruluğundan mı bilinmez ama sabun suyunu çekiyor kuruyordu. Çok uzun okudu inanın 1 saatte fazladır. Sabuna yaklaşa uzaklaşa okudu sonunda 3 kere tü tü tü dedi ama tükürmeden, sonra sabunu eline alıp kırmaya çalıştı kıramadı. sabun kup kuru olmuştu bana verdi masanın üzerinde dağıtmadan kır dedi sabunu iki elimle tutup ayırdığımda sabunun içinden çıkan şey işte o şey benim boynuma yazılmış olan muskaydı.
Sabunun içinde ne arıyordu ? nasıl sabunun içine girebilir...
Değerli arkadaşlar yorumlarınızı okuyorum tek tek aynı şekilde mesajlarınıza da cevap vermeye çalışıyorum. bazı yorumlar harbiden tam kopmalık yorumlar benide güldürmüş oluyorsuuz bu kadar stres içindeyken :D Teşekkür ediyorum tekrardan enrty giren arkadaşlara ve girmeyenlerede...
Bir o kadarda enrty girmeden şuku vermeden mesaj atan yada üyeliği olmadığı için normal okuyan arkadaşlar var. Her enrty nin altına yorum yapmıyorum ki sadece profilimde entryler bölümünde benim yazıları okumak isteyen arkadaşlar karman çorman bir şeyle karşılaşmasınlar diye.
işteyim o yüzden çok yazamıyorum mazur görün beni, akşam olduğunda daha çok yazacağım . Yarım bırakıcak korkusu olanlar endişe etmesinler kimsenin zamanını çalmak için yazmıyorum...
Takipte kalın.
Sabunun içinden çıkan muskayı görünce hoca hariç hepimiz şaşırdık. Hoca sanki biliyor gibiydi bunları ve anlatmaya başladı...
Bu sabun senisin oğlum dedi... Bu sabun eridikçe suyun içinde sende zamanla eriyip tükenecek sonunda yok olacaktın dedi. Sana neden bunu yapıyorlar anlamıyorum. Sen onlara ne yaptın dedi...
Bilmiyorum hocam ben ne yapıcam hocam dedim içim daralmıştı artık. Hoca duraksadı ve ( Halfe selase )dedi. ilk duyduğumda tanıdık gelmemişti ama yumurtanın içinden çıkan yazı olduğunu hatırladım. Hoca duraksadı ve nefesi bi tuhaflaştı Tövbe bismillah dedi çok içten bağırarak hocaya su verdik içmedi iki eli ile yüzünü avuçladı yüzünü sıkarak aşağı çekti derin nefes aldı. Halfe selase nin anlamı üç arkasından demek o zaman ne olduğunu anlamamıştım dedi.
Bizde anlamadık hocam siz ne anladınız dedi.
Oğlum sen 3 tane şerli öldürmüşsün bunlar senin peşinde bu yüzden dolaşıyorlar dedi. O üç yumurta ölen 3 şerliyi ve içlerinden çıkan senin muskaların ise senin ne kadar aciz olduğunu sana göstermek içindi dedi.
Babam, peki ya dördüncü muska neydi dedi. Hoca işte o da sensin oğlum dedi bana bakarak.
Üç şerli öldü ve üçünün arkasından seni de öldüreceklerdi, bunun içinde sana seni öldüreceklerini anlattıkları bir kağıt bıraktılar dedi.
Bana neden not bıraktılar hocam dedim. Bu saçmaydı, beni öldürmek isteselerdi gece geldiklerinde hep beraber bunu bir şekilde yapabilirlerdi hocam dedim.
Hoca da duraksadı kilere gitmek istediğini söyledi yanlız kalıp birşeyler yapıcağını anlamıştım. Babamda hocam gayipten bilgimi alıcaksınız dedi. Babama doğru kızgın bir şekilde baktı bana sende gel benimle dedi ve kilere girdik kapıyı arkadan kilitle dedi kilitledim. Önceki seferden kalan mumları çıkardı ortaya koydu cebinden bir yazı çıkardı. Bu bana okutmaya çalıştığı yazıydı. Bunu okuduğunda duvarda dalgalanmalar oluştu mumlar çıra gibi alevlendi, kulağımda çok şidetli bir basınç oldu kulaklarımı tıkadım başımı öne eğdim ses geçti başımı kaldırmamla hocanın arkasında yine çarşaflı iki tane varlık vardı ama bana arkaları dönüktü.
Korkma yine onlar dedi , Hocam ben çıkım nolur ben dayanamam dedim beklemek zorundasın sende bekliceksin dedi o sırada birisi arkasını döndü yüzündki peçe gibi bez kendi kendine havalandı agzı mırıl mırıl bişey ediyordu ama ses yoktu. konuştukça dişleri görünmeye başladı.
Çok sivri keskin görünen ve kararmış araları açık seyrek dişleri vardı benim dikkat ettiğimi anladımı bilmem ama peçe kendi kendine yüzünü gizledi tekrardan o anda bir ateş parladı mumlardan sanki parfümü sıkıp çakmak çakmışsın gibi heryer alev oldu ve o anda mumlar söndü dışarıdan gelen ışık süzmeleri kaldı sadece çok korktum ağzımdan tek bir kelime bile çıkmadı dondum kaldım .
Hoca sonra mumun tekini yaktı oda biraz aydınlanır gibi oldu hoca ile ikimiz kalmıştık odada yada ben öyle zannediyordum tam o sırada o kadar şiddetli alevlerin çıkmasındandır babam kapıyı tıkladı hocam noldu ne yandı dedi .
Hoca sende gel dedi babam kapının koluna asıldı ben kapı kilitli diye kalkıp açıcaktım babam normal kilitli değilmiş gibi açtı kapıyı .Ben tam kapıyı nasıl açtın dicekken hoca lafa girdi gel otur sende dedi ve ben öylece lafımı bitiremeden kaldım.
Hoca diğer mumuda birbirine dokundurarak tekrardan yaktı. Babam benim yüzümden korktuğumu anladı sararmışım resmen o korku ile babam hocaya çıksın hocam bu biz konuşalım dedi.
Hoca'da yok oda oturacak dedi ve babama bir baktım yanında çarşaflı kadın oturuyordu kalbim duracaktı babama zarar verir diye korktum ama babama onu farketmiyordu. Hoca senin kalp gözün açıldı oğlum şaşırma artık dedi, baban göremez dedi, babam olayı anlıyordu ama nedense şaşırmamış gibiydi. Demek ki hocanın himayesinde onlardan olduğunu biliyordu. Ama babam o yöne doğru baksada birşey göremiyordu o yüzden korku ifadesi yoktu yüzünde...
Hoca bana haber geldi dedi. Senin için yine gelicek oğlum bunlar dedi.Ben sana o yazıyı okutamadım okuyabilseydin bunlar senin emrine geçecekti, istediğinde okuyup çağırabilecektin dedi. Senin okuyup ukuyamadığını test etmiştim dedi. Seni korumakta onları kullanabilirdin ama okutmadılar sana dedi.
Hoca iki mumu da eli ile söndürdü kalkalım dedi yarın ilk iş dediğim kadına gitmemiz gerek, Ben size daha fazla yardım edemiyorum elimden bir şey gelmiyor dedi.O gece oturduk hiç bir şey yoktu. Sanki o kadar şeyi yaşamamış gibiydik babamla eski konulardan, köyden kentten sohbet ettiler çay içtik bir şeyler yedik akşamda yattık.
Hoca yine aynı yerde yattı ama ışık yada mum yakmadı gerçekten uyumaya gitmişti.
Arkadaşlar gelen kutumda o kadar mesaj var ki hem oraya hem buraya yazamıyorum. Entry yazıyorum sayfa yenileniyor, 22 gelen mesaj diyor. Şu an anlatımda olduğum için okuyorum ama cevap yazamıyorum. Ama geneli mesajların ( Çok korkuyorum, tuvalete gidemiyorum, uyuyamıyorum,oddan odaya gidemiyorum,bir şey olurmu) vs vs ...
Rica edicem daha benim en korkuğum delirdiğim olayları daha anlatmadım bile...
Bunu okursanız siz gündüz bile tek kalamazsınız yani. O yüzden korkanlar okumasınlar...
Birde hikayemi şu an okuyan ne kadar kişi varsa (inci sözlükte üyeliği olmadan okuyanlarda dahil) bana beni okuduklarını devam ettiklerini yazarlarsa sevinirim.. Sadece gerçekten okunup okunmadığımı merak ediyorum. Bende sizi kırmayıp bu gece gece yarısına kadar anlatmaya devam edeceğim.
O gece de normal geçti hiç paranormal bir olay olmadı. Sabahta normal bir şekilde kalktık hoca ve babam erken kalkmış ve namaza gitmişler. Ben uyandığımda dışarıda taburede oturup laf ediyorlardı.
Annem kahvaltı hazırladı kahvaltımızı ettik ve yola çıktık. Bizim araba toros tu 125 km uzakta olduğu için gideceğimiz kadın ( Başka bir ilde) oraya kadar bizim araba ile gidemeyeceğimiz için bizim araba ile şehir merkezine kadar oradanda dayımın arabası ile hoca ve bizim ev ahalisi yola koyulduk. Babam emanet araba diye arabayı yavaş kullanıyordu 2 saatlik yolu 3 saatte vardık. Kadının evi köyde olduğu için yine kırsal yola girdik takriben yine bir 5 saat yolculuk yapmış olduk.
Kadının evi bir vadinin tam en tepesinde tahtadan yapılmış ahşap bir evdi uzaktan görülebiliyordu ve çevresinde hiç başka ev yoktu. Eve yaklaşıp patika yola girince iki taraftada tarla vardı ve tellerle etrafı çevrilmişti, bizde tam iki tarlanın arasından geçiyorduk. Telleri diktiklari kazıklarda ayakalrından ters çekilde bağlanmış ve resmen kurumaya bırakılmış karga ölüleri vardı. Annem bi ara gitmekten vazgeçecek gibi oldu çünkü gittiğimiz yer pek hayrı alamet bir yere benzemiyurdu. Babam ve hoca önden biz annemle arkadan konuşa konuşa evin kapısına kadar geldik. Evin önünde kocaman ağaç kütükleri vardı o ağaç kütüklerini bırakın bir insanı 10 tane kişi bir araya gelse kaldıramazdı. Çok kalın ve kalıp gibi duran kütükler yalnız başına yaşadığını öğrendiğimiz kadın için getirmesi pek mümkün görünmüyordu.
Evinin kapısı açıktı kadının ahşap bir kapısı vardı kapı tahtalar yan yana çivi ile çakılarak yapılmıştı ve sol alt tarafında eve kedi girecek kadar bir kısmı kesilmişti.
Hoca kadına seslendi hiç ses yoktu sabki evde kimse yok gibiydi dış kapının hemen sağ tarafında tahtadan yapılmış pencereleri kapatan bir şey vardı (çizgi filmlerde çok karşılaşırız) .. Tahtalar biraz aralıktı cama baktığımda kadının yüzü camdaydı...
Kadın zaten bizi izliyormuş kadının ağzında diş yok . tam pencerenin dibinde döşek varmış kadın oraya oturmuş bize bakıyormuş.
Yüzü çok yaşlı ve ağzını açmış bize gülüyordu o an görünce irkildim bir anda nereye geldik anasını satim dedim içimden.
Kadını görünce hocaya burada dedim hoca tekrar seslendi oda eyyy dedi kapının önüne iki büklüm kısa boylu elinde baston olarak kullandığı eski bir baston la kafasını kaldırmadan gözlerini yukarı dikerek bize gelin içeri gelin dedi. Salondan girdik ayakkabıları çıakrmak için ayrı bir bölüm vardı orada ayakkabılarımızı çıkardık ve salondan sağdaki ilk kapıya döndük kadının bize baktığı odaydı burası. Odanın içinde ilk dikkatimi çeken duvardaki takvimdi .. Sayfalarını yırtık aldığımız takvimlerden ama takvim sap sarı sararmıştı tarihide 1976 idi. Evin içinde çok eski gri bir halıfleks vardı ama kirden rengi siyaha yaklaşmıştı ve tahta olan evin duvarlarında çitlerde asılı olan kargaların artık kup kutu olmuş hali vardı. Herkes içeri girdiğinde kadın oturma odasının kapısınıda kapattı ve kapının arkasında genelde kıyafet asılı olan yerde yarasa ölüleri vardı aynı kargalar gibi asılmış şekilde ama kurutulmuştu. Hepimiz tedirgin tedirgin oturduk kadının gözü nedense bendeydi kadının gözlerinde resmen cadılık vardı. Zaten bilen bilir (CAZI ) diye bir efsane vardır karadeniz de uzun yaşayan yaşlı ve kılık değiştirebilen bir tabiri vardır bunun...
Herneyse kadın bana gözlerini dikmişti dişşiz ağızı ile saçma sapan gülüyordu ama gözlerinde o gülme yoktu. Hoca lafa girdi nasılsın felan bir şeyler dedi laf açmak için. Yolda gelirken ekmek almıştık kadına giderken elimiz boş gitmeyelim diye ekmeği kadına uzattı hoca , kadında bana oğlum sen mutfağa bırak dedi mutfakta hemen o odadan geçilen biyerdi kapısıda yoktu mutfağa masaya bırak dedi. Mutfağa girdim çok pisti yani mide bulandırıcak derecede ...
Yerde koca bir kazan vardı gözüm ilişti ekmeği bıraktıktan sonra kazanın içinde küçük kaplumbağa kabukları vardı . Bildiğin içinden hayvanı çıkarmış sanki kabuklarını almış gibi 4,5 tane irili ufaklı kaplumbağa kabukları vardı.
Ama kara deniz de ben hiç kaplumbağa görmemiştim. hatta hayatımda hiç görmemiştim ancak televizyonda görmüştüm ama tanıdım doğal olarak başka bir şey olamazdı. Kadın heralde anladı ki hemen gel içerde otur oğlum dedi beni içeri çağırdı . Gözünü bana dikmişti resmen bana acayip bakıyordu . Ağzı gülüyordu ama gözlerinde farklı bir bakış vardı ,Bu beni yeterince tedirdin etmişti birde o kaplumbağa kabuklarını görünce iyice tuhaflaştım bir an önce gidelim istiyordum.
Hoca tüm yaşadığımız olayları kadına anlattı. Kadının ağzı hep açık gülüyordu yüzü, sanki bir deli ile konuşuyor gibiydik kadın dinledikçe de bana bakıp başını sallayıp anlatılanları onaylıyor gibiydi.
Hocanın anlattıklarını sonuna kadar dinledi herşeyi anlattı kadın ayağa kalktı yaz günü olmasına rağmen kuzinesi vardı ( Soba) ona odunlar doldurdu ateşi yaktı üzerine kazan koyup kaynar su ile doldurdu kazanı eğleniyor gibiydi bu işler ona eğlenceli geliyor gibiydi. kazanın içine saçma sapan otlar attı buraya kadar iğrenç olan birşey yoktu ama en son kurumuş bir karganın ayağını kesip kazanın içine atıp kaynattı yaklaşık 15 -20 dakika sonra kazandan su alıp bana verdi sap sarı iğrenç ve sıcak bir suydu. içmem için bana verdi ama o şeyi asla içmezdim rezil kokuyordu.
Babamlar da ısrar edince bir kaç yudum mecburen aldım. Kokusu zaten yer yarıyordu . Bardağın gerisini bıraktım kusasım geldi sakın kusma dedi hoca derin nefes almak al dedi dışarı çıktım herkes içeride kaldı derin derin nefes ala ala kusmamaya çalıştım . Onlarında bizim evin ordaki gibi serenti dediğimiz yapıdan vardı kapısı aralıktı içine doğru göz gezdirdim içeride ipe çamaşır gibi asılmış envayi çeşit ot vardı ve aynı şekilde asılmış kargalar vardı. Bu kadın resmen büyücüydü.
Mide bulantım geçince tekrardan içeri geldim annemkadının tereğine geçmiş temizlenmesi imkansız olan pas tutmuş bardaklarını duru suda yıkıyordu çekmecelerde kileride çıkarıp yıkıyordu dolapların içleri örümcek ağı tutmuştu.
Annem üst rafa uzanıp açacak gibi oldu başı yere eğik anneme bile bakmayan kadın urii ya değme ( oraya dokunma) dedi ama sanki kükredi . Babamla hoca konuşurken sohbetine ara verdiler o ses cidden ürkütücüydü. Annemde hazırı yıkadı bıraktı iyilik yaptığına bin pişman olmuştu. Akşam oldu döneceğiz kadın demezmi burda kalsın çocuk dedi.
Babama döndüm yok dedim ağzımı oynatarak , babamda zaten beni buraya bırakacak kadar salak değildi. burda kalmak için ölü olmak lazım ancak o zaman umursamaz insan.
Kadında siz bilirsiniz dedi ben dememiş olayım o zaman gibi bir kelime söyledi. artık hava kararmak üzereydi karşılarda ki köy sokak lambaları yanmıştı akşam ezanı okunmaya başladı zaten karşılar dan kurt çakal ulumaları birbirine karıştı , yürüme gideceğimiz yolumuz vardı hava kararmadan yola çıktık ısmarlaştık uzaktan, herkes önden gidiyordu başımı bir çevirdim arkaya kadının üzerinde uzun siyah şal gibi bir şey vardı. daha 2 saniye olmamıştı ne ara takacak onu sırtına yani imkansızdı. Birde kadının ilk geldiğimizde bize baktığı pencereden bakan biri vardı kesinlikle bundan da eminim ama bunu anneme dediğimde bile kadından korktuk hayal gördün kesin demişti kadın tek yaşarmış demişti. Ama kesinlikle biri vardı ve ben haksız değildim. Sonra zaten sağ tarafa doğru yürüdüğümüzden kadının evini serenti kapattı daha göremedim.
Vadiden inerken hava daha çok kararmıştı. Bir ara arkamı dönüp tekrar baktım...
...
...
inanın bana arkadaşlar gördüğüm şey aynen şu giderken kazıkların üzerindeki kargalar demiştim ya o kargalar ışık gibi sarı şekilde parıldıyordu. Bildiğiniz yolun iki tarafında da sanki sokak ampulleri gibi parıldıyordu ve ev tarafına baktığımda o kadar kalabalıktı ki orası kara kara gölgeler kısa lı uzunlu suretler ve orada bir küçük ışık daha vardı ve o alanı aydınlatıyordu. Sanki orada rüyamda gördüğüm gibi bir düğün vardı.
Senkronize şekilde, sanki oynuyor gibiydiler. Şok oldum bunu ne anneme ne babama nede, hoca ya söylemiştim.
Tekrardan, geldiğimiz onca yolu geri döndük. Kafamda hala o kadınla ilgili bir çok soru kalmıştı. Hele ki o dönerken gördüğüm manzara düşündükçe ülperme me sebep oluyordu.
Hoca yol boyunca kadının hal ve hareketlerinin tuhaf olmasına rağmen iyi biri olup bize yardımcı olacağını söylüyordu, bu yüzden de son gördüğüm şeyleri kimseye söylemedim ki belkide kurtuluşum o olacak sa bu gördüklerime katlanmayı kafamda kabul etmiştim.
Şehre geldiğimizde önce hocayı eve bıraktık sonra biz köye geri geldik. Olanları konuştuk, annem ve babamda pek memnun değillerdi , bundan sonra o kadınında hocanın da bize ne faydası olur diye istişare yapmıştık.
Eve geldiğimizde saat çok geç olduğu için bir şey yemeden yattık. Yine aynı şekilde hep birlikte yattık ama gözüme uyku girmiyordu. Hep aklımdan geri dönüp köye baktığımda kargaların ışık olması ve yüzlerce kalabalığın orada bulunması silinmiyordu ve başka bir şey düşünemiyordum. Gece herkes uyudu babamın horlama sesi ve annemin hareketsiz yatışı beni daha da korkutuyordu. Tuvaletim çok vardı ama kalkıp gidicek hiç cesaretim yoktu. Tüm ışıkları yaksam bile gidemeyecek durumdaydım, ayrıca susamıştım .
Kalkıp su içmek istedim, mutfak zaten yakındı ama korkuyordum yinede bir cesaret kalktım önce yattığımız odanın ışığını açtım sonra hemen hızlıca mutfağa koştum ışığı açtım ve ...
Mutfak penceresi tam açılmıyordu önüne buz dolabi geliyordu tam boz dolabının önünde sandalye de oturan çarşaflı bir kadın vardı oturmuştu ve arkası dönüktü. Gördüğümde hocanın emrinde olanlardan birinin beni korumak çin beklediğini düşünmüştüm ama bu korkmama ma sebep değildi.
Hırıltılı hırıltılı nefes alıyordu, sanki boğazı yırtılacakmış gibi sadece bir hırıltı vardı. gördüğümde nedense ilk başıma gelip bekleyen şerlilerden korktuğum kadar korkmamıştım.O an dua da okumadım çünkü hocanın emrinde olanlardan olduğundan artık emindim hiç birşey demeden ışığı açık bırakıp yatağıma geri dönmeyi düşündüm. Nasıl bir psikoloji idi şuan anlatırken kendime hayret ediyorum. Sonuç olarak o da bu alemden değildi, sanırım onlara alışıyordum.
Tam geri geri yürümek için adım atıcaktım ki hırıltının sesi ince tiz bir çığlık gibi çıkmaya başladı ve o çığlıkta sanki derinlerden bir şey söylüyor gibiydi.
Tam bir adım geriye attım ve o an hayatımda gördüğüm en ama en korkunç sureti gördüm.
Bağıramadım o an karardı sanki her yer gördüğüm şey Kıp kırmızı bir göz , yeşil ve siyah tonlarında bir ten bildiğin bir yaratık bu , dişleri parmak kadar vardı, tıslar gibi oldu dili dışarıda... Üçgen şeklinde dili vardı ve o ağız'a göre bile fazla büyüktü.
Ben bunu gördüğümde en son hatırladığım şey gözlerimin kararmasıydı.
O an kolonya kokusuna ve annemin sesine uyandım.
Babam noldu bayılmış sın ne gördün diye sordu, bende olanları anlattım.Buz dolabının yanındaki pencere hala açıktı. Annem , ben olanları anlattıktan sonra pencereyi senmi açtın diye sordu. -Hayır ben açmamıştım , zaten de o şerli varlık orada oturuyordu Resmen orada izi duruyor gibiydi. Tıpkı filorasan söndüğünde hala beyaz bir kalıntı bırakırya, onun gibiydi. Annemlere bundan bahsettim ama hiç bir şey göremediler.
O gece sabaha kadar kimse uyumadı yatakları kaldırdık gece kahvaltı yaptık. Herkes öyle düşüncelerdeydi. Babam sabah olunca hocayı arayacağını söyledi, zira hoca oradayken bizim eve bu şekilde, bana zarar vermek için hiçbir şerli varlık gelmiyordu.
Sabahı bekledik ve hocayı aradık Hoca içtiği şey demek ki fayda vermemiş dedi.
Daha ben gelemem damat ta yok felan dedi. Babam hocaya ben alırım seni dedi ama nedense pek gelmeye yanaşmadı hoca. Korkmuş muydu , yada artık bunlarla uğraşmak istemiyor muydu bilmiyordum.
Yine gece olmuştu babam bu sefer siz uyuyun ben sonra yatarım dedi. Televizyon açıktı babamda oturuyordu. Ayakları benim yattığımda ayak tarafımın yanındaydı yorganın dışından ayaklarımı onda dokunduruyordum ki hem ses de vardı babamda uyumuyordu ona dokunarak güvende hissediyordum kendimi.
Öylece zaten uykusuz olduğum için uykuya dalmıştım.
Gece rüyamda hiç bilmediğim bir yerdeydim bir şey arıyordum ama ne aradığımı hiç hatırlamıyorum. Rüyamda da gerçekten ne aradığımı bilmiyordum sadece telaşlıydım hepsi bu. yürümeye devam ettim bir şey ararcasına o anda karşımda bir kalabalık gördüm. Bunlar insan gibiler di , bir derenin kenarında kalabalık toplanmış düğün yapılıyordu. Tıpkı diğer rüyalarımdaki gibi fakat oraya başka bir taraftan bakıyordum kalabalığa yaklaştıkça inceden bir davul sesi geliyordu, dahada yaklaştım onları gözetliyordum, bunlar insanalar dı hepsi normal insandı ama bir bahçenin içinde engebeli bir arazide derenin tam kenarında ne düğünü olacaktı ? Biraz daha yaklaştım artık aramızda 50 metre mesafe vardı neredeyse , onlar beni farketmiyorlardı ...
O anda biri arkasına göndü ve normal bir insan yüzüydü fakat ayaklarına baktığımda ayakları tersti...
Geri gitmek istedim geri geri kaçmaya çalıştım o an saniyeler içinde etrafımı çevirdiler yüzlercesi etrafım daydı kalabalığın bir tarafı açıldı ve beyaz resmen bir gelinliğin içinde mutfak da gördüğüm suret bana doğru gelmeye başladı o an babamın sesini duydum bana sesleniyordu bağırıyordu ama babam yoktu etrafta en sonunda biri beni kaldırdı babam başımdaydı annemle beraber beni uyandırdılar ne oldu ne oldu diye telaşlı telaşlı su verdiler hemen bende hala olayı yaşıyordum sanki hemen sıcağı sıcağına olanları babama anlattım.
Babam bu olaydan çok etkilendi. Sürekli aynı rüyayı görmüş olmam beni de artık delirme safhasına getirmişti. Tekrardan yatıp uyumaktan korkar olmuştum. her başımı yastığa koyduğumda aynı şeyleri yaşayacağım korkusu ile yatıyordum.
Bir süre geceleri gündüze dönüştürme kararı aldık. Artık geceleri gündüz gibi yaşıyor gündüzleri de gece gibi uyuyordum. Bu şekilde yaklaşık 1 aylık bir süre zarfında hiç bir olay olmamıştı. Sanırım artık her şey normalleşiyordu , Geçen zaman içerisinde babam hoca yı aradığında hoca hiç bir telefonumuzu açmamıştı hatta şehire gittiğimiz zamanlar da da hiç bir zaman hocayı görmemiştik.
Aslında görmemiş olmam pekte umurumda değildi, belki görsem eski anılar depreşicek yada korkularım yeniden beni esir edecek diye görmemek daha iyiydi. Bu dönemde geceleri ders çalışıyor , gündüzleride ikindi vaktine kadar uyuyordum. Bu sisteme alışmıştım artık ama sosyal olarak toplumda neredeyse %90 dışlanmıştım.
Yine geceleri birazda olsa geç saatte olsa uyumaya başlamıştım , artık bu musibetlerin başımdan def olduğuna inanıyordum.
Bir gün bayram olduğu için ananemlerin köyüne gittik. Orada ananemin babası vardı çok yaşlı uzun sakallı göbekli bir adam ...
Onunla ilgili anlatılan çok şey vardı. Derin hocalardan diyorlardı. Bayram münasebeti ile ilkkez oraya el öpmeye gittik. Belki enteresan gelicek ama ilkkez o zaman karşılaşmıştım onunla...
Bizi çok iyi karşılamıştı Hoş sohbetli konuşkan bir insandı. Sohbet derinleştikçe eski konular açıldı, ona başımdan geçen bir kaç hadiseyi anlattığımda beni hiç dikkatini bozmadan dinledi, ama eskisi gibi olmadığını herşeyin düzeldiğini anlattım . O bana hiç unutmam kısa bir dua verdi ezberle her gece bunu oku yüzüne ve belden üstüne avucuna üfleyerek sür dedi. Bana o sıralarda kitapları arasından yazdığı bir muskayı getirdi, ben pek istemesemde takmam konusunda beni ikna etti .
Oradan ayrıldığımızda o dua yı okuyup geceleri yattığımda hiç bir sıkıntı . Artık çok rahattım hayata geri dönmüştüm resmen yeniden doğmuştuk eski günlerdeki gibi mutluyduk artık kara günler geçmişti...
O zamanlarda kendimi derslere verdim çalıştım ve yakın bir ilde 2 senelik bir bölüm kazandım.
Okumak için gittim herşey iyi gidiyordu annemler de çok iyiydi o dönemler çok güzeldi ama her güzel şeyin malesef bir sonu varmış.
Okula başladım o dönemlerde Trabzonlu bir arkadaş ile cemaatten ayrılıp eve çıktık çok iyi anlaşıyorduk hatta dönem dönem o bize geldi biz onlara gittik her şey çok güzeldi.
Evimiz bodrum katırdı benim yattığım yatak tam penmcerenin önündeydi , normalde pencere3 kenarında yatmazdım ama o dönemlerde havalar doğuk olduğu için kalorifer peteği pencere dibinde olduğundan sırtımı yaslayıp uyuyordum.
Bir gece ben yatarken çok rüzgar vardı pencere aralarıda pek sağlam değildi içeriye esen rüzgar geliyordu ve hasta olurum diye yatağımı çevirip kalorifere ayaklarımı verdim başım doğrudan pencereye bakıyordu. O gece uyurken bişey sürekli aynı hızda pencereye vuruyordu. Rüzgar çıktığı için pek umursamadım taş toprak cama geliyordur diye, bazende kediler orada pinekliyordu oatisi ile vuruyor olabilir diye umursamamıştım.
Ama vuruş sesi hiç değişmediği içinkafamı bir an çevirip baktım pencerenin önünce kısacık boylu biri vardı perdenin arkasından gölge olarak görünüyordu ama eli ile cama vuruyordu. Bu saatte ve o havada orada kimse olamazdı, çocukların dışarıda oynayabileceği bir saat hiç değildi. Ben ona baktığımda vurmayı kesti cama kendini sıfırladı resmen içeri girecek gibiydi ben o korku ile bağırınca arkadaşımda sesimi duydu geldi ışıkları açtı o anda oradan kayboldu gitti.
Arkadaşım noldu lan ne bağırıyon felan dedi olayın ciddiyetini bilmiyordu, rüyanda karılarmı kovalıyodu falan espiri yapıyordu ama onu duymuyordum bile..
Bana su vermesini istedim kötü olduğumu anlayınca ne oldu falan diye sordu ciddi bir şekilde .
Ona cama kedi gelmiş uykudan bir anda uyanınca korktum dedim, benimle dalga geçti kediden mi korkaysun diye tekrar dalga geçmeyeeçem başladı ama eskiden başımdan geçenleri bilseydi benimle aynı evde yaşamak istemezdi belkide, bu yüzden anlatmadım olanları...
O gece sabaha kadar ışıklar yanık ders çalışıyormuş numarası yaptım beni korktu sanmasın diye, ama korkuyordum...
Sabah olunca babamı aradım durumu anlattım. Babam bir hafta okulu bırak gel dedi ama yakında sınavlar olacağı için ders çalışmam gerekiyordu. Babama dua okur yatarım dedim. Köyden annemin dededinin yazdığı muskayı babamın bana otobüsle göndermesini istedim o gün içinde bana yolladı tekrar akşam olmadan muska elime gelmişti.
Muskamı takıp yattım o gece , yatağımı çevirdim duvarın dibine aldım pencereyi hiç örmeyecek şekilde ayarladım, aslında arkdaşımın yanıma yatağını alıp gelmesini çok isterdim ama çekindim utanıp gel demeye...
O gecede farklı şeyler düşünüp uykuya dalmaya çalıştım tüm odadaki ışığı yakılı biraktım ve kapımın ortası camdı üzerine 2 kat havlu örttüm ki ışığın yakılı olduğunu görsün istemedim.
O gece yattım düşüncelere dalarken uykuya dalmışım.. Dün geceki duyduğum tıkırtıyı, cama vurma sesini tekrar duydum o anda refleks ile uyanıp hemen cama baktım kalkıp, ışıların yanık olmasıda cesaret vermişti.. Gittim nasıl bir psikoloji ise perdeyi açtım...
Bu sefer gerçekten bir kedi vardı ve pencere demirlerine sürtünüp duruyordu.Ben perdeyi açınca kedide korktu hızla oradan uzaklaştı..
Yatağın içinde oturmaya başladım korkudan uyumak mümkün olmadı , ben otururken bir kedi daha geldi. Perdeleri tekrar kapatmıştım ama kedinin gölgesi sokak pambasıının ışığından görünüyordu , demirlere sürtüne sürtüne gidiyordu .
Sol tarafa gitti ve en son kuyruğu görünüyordu.
Kuyruğunuda çekti o an kedi de olsa gergindim. Dikkatimi pencereye vermiştim ve tam o sırada pencerenin tam dibinden yürüyerek geçen birini gördüm..
Duvara o akdar yakın oradan kimse yürümezdi. Ben onu görünce çok korktum gerçekten oraya dikkatimi erdiğim için beni bir anda geçmesi ürküttü kalktım mutfağa geçtim dünya kadar dua okudum ışığı yaktım masaya başımı koyup beklerken arkadaşım su içmek için mutfağa geldi.
Arkadaşlar çok mesaj geliyor bana mesajlarınıza cevap veremiyorum enrty girdiğim için kusura bakmayın. Ayrıca bugün işim olduğu için yazamadım. Hemen yazmıyorum diye bana cephe alan arkadaşlar var. Arkadaşlar tekrarlıyorum; Ben bu hikaye yi yarım bırakmayacağım. işimden ve sosyal hayatımın geri kalanından tüm zamanımda devam etmeye çalışıyorum anlattıklarıma.
Biraz daha nezaket gösterirseniz sevinirim .Mesajlarınızı da cevapsız bırakmayacağım ama mesajları gelen kutuma atın enrty girerek değil...
Bu aşamadan sonrasını okuyacaklar içinde uyarım var..
Bu kısımdan sonrasında önceki yaşadıklarıma hiç bir şeymiş diyeceksiniz. Bu nedenle korkup uyuyamayan ve buna rağmen okumaya devam eden arkadaşlarım hikaye sizin için burada bitsin.
Zira ben nasıl anlatacağımı düşünürken gerçekten korkuyorum..
Devam edecek arkadaşlar kaç kişinin devam edeceğini merak ediyorum. Bu başlık altına okuyan herkes yanıtlasın. Sinsi okuyan pampalarım sizlerdende aynı şeyi bekliyorum.
Artık yaşayacaklarımı hissedeceksiniz...
Yanıma oturdu, sende bir haller var anlat bana kardeşim bir sıkıntımı var dedi.Yok dedim ama kulağımda zzzz sesleri vardı sanki hatlara karışan ses gibi arkadaşımı duyamıyordum konuşurken, hasta olucam galiba vücüdum çok kırgın kardeşim sen yat edim yarın doktor gidelim dedi bende başımdan gitsin diye tamam sen yat dedim yatmaya gitti.
Dualar okudukça içim rahatlıyordu cesaret geliyordu , o cesaretle arkadaş beni yine gelirse burda görmesin diye yatağıma yattım sağıma döndüm kapıya bakıordum başkada dikkatimi çekip beynimin hayal üreteceği objelere bakmıyordum. yatakta yatarken sanki ayak tarafımdan birisi yorganımı aşağı doğru çekiyordu. Odanın ışıkları kapalıydı Arkadaş gelir endişesi ile açmamıştım, Olayların farkına varıp onuda bulaştırmak istemiyordum. Yorgan çekilirken korkularımın bana verdiği bir psikolojik olay olduğunu düşündüm bunun ama yorgan artık omuzlarıma kadar, sonrasında ise göğüsüme kadar çekilmişti.
Bende yukarı çekmek istedim sanki oradan biri çekermiş gibi yorgan gelmiyordu çekiyordum ama yok çok güçlü tutulmuştu sonra asıldım çektim pat diye attı elime, sanki biyere takılmış gibi..
Başıma yorganı çektim ayaklarımı yorgana sıkıştırdım ne yaptığımı bilmiyordum kalksam ne değişcekti bilmiyordum öylece kıvrıldım başıma çektim yorganı...
Yastığa başımı koyduğumda yastıktan inanmicaksınız belki ama davul sesleri geliyordu bildiğin sesler geliyordu ya deliriyordum ben .Bu nasıl olurdu ?
hemen başımı kaldırdım yatağımın altından resmen şu anki telefonların flas ı açılmış gibi ışık çıkıyordu. ( Bunu kimse yaşamaz umarım)
Ya ben deliriyordum yada beni delirtmeye çalışıyorlardı. o anda geri çekilip ağladım başımı yastığa geri koydum yastıktan çıkan ses artmıştı bayağı davul zurna ve kargaşa sesi geliyordu ve yorgan üzerimden yine çekilir gibi oluyordu.
Tam o sırada telefonum çaldı. Sesden önce telefon titriyordu 3310 anlayın işte...
O zzıııııııııttttt sesi geldiğinde kan beynime çıktı bayılıcaktım sendeledim baktım mavi ışıkta yanıyor ekranda hemen kalkıp ışığı açtım.
Arayan babamdı. Sesi çok tedirgindi. Konuşamıyordu. Sesi çok bozuk ve kesik geliyordu.Tek anladığım iyimisin aloo alooo aloo dedi bir çok kez.
Cama yöneldim bodrum diye çekmiyordu cama yöneldiğim anda perdeye yaslandım cam yüksekteydi perdeyi açıp camı açıcaktım çok korktum onlara bişey oldu diye camı açmamla birlikte karşımda dizden altı görünen ayakta duran iki tane et parçası vardı. insan bacağı gibiydi mos mor et, parçalanmış sallanan etleri vardı ben o an çığlığı bastım deliriyordum ışığın voltyajı düşüyordu kararıcak gibi olup geri geliyordu. tam o sırada sesimi duyana arkadaşım kapımı açtı oda korkmuş bağırıyordu...
O geldiğinde ışık düzeldi camdakiler kayboldu. babamın sesi gelmeye başladı...
Baba babaaaaaaaaa
ne oldu ne oldu dedim...
Babam, burada eskisi gibi şeyler oluyor oğlum annen yatağın altından dışarı çıkmış mos mor bir bacak görmüş şimdi. Kendini yavaş yavaş içeri çekmiş. Ben yatağın altına baktım birşey yoktu
Sen iyimisin dedi ama korkusu sesini tir tir titretiyodu.
Ben ağladım baba ben geliyorum dedim o gece sabah kadar arkadaşımla oturduk olanları yüzeysel olarak anlattım . Anlattıkalrım dan çok korktu sabaha kadar benden çekine çekine oturdu.
Sabah bindim otobüse eve doğru yola çıktım.
Eve geldiğimde babam camideydi annem ise kendine köyden yeni bir arkadaş edinmiş oraya gitmiş.
Babamdan evin anahtarını alıp eve gittim, yol yorgunu biraz uzanmak istedim.Üzerimi çıkarıp duş aldım ve yatağıma yattım. Başımı yastığa oyduğumda bu taşındığımız evde ve bu evde başıma gelenleri düşündüm.Ben kimseye zarar vermemişken Hoca bana 3 tan şerliyi öldürdüğümü söylüyordu. Düşündüm….
Ben nasıl yapmış olabilirim diye düşündüm. Hocanın yazdığı ve bana okutmaya çalıştığı Arapça yazılar aklımı kurcalamaya başlamıştı. Hoca da o kadar zaman boyunca ne arayıp sormuş ne telefonları açmış ne de ortalıkta görünmüştü.
Saat öğle cıvarlarındaydı, düşüncelerden uyku tutmadı. Hocanın nerede olduğunu düşünüyordum. Kalktım camiye gidip babamdan arabanın anahtarını istedim, babam Toros u satıp yerine Renault bir araba almıştı. Babama hocayı bakmak için gidiyorum desem izin vermezdi. Ben de liseden arkadaşlarla buluşucam, bekliyorlar dedim. Pek yeni arabasını vermeye hevesli olmasa da anahtarı almıştım. Yola çıktım bir süre sonra hocanın evinin önüne geldim. 2 katlı dışı sıvasız terasında kocaman Pazar şemsiyesi ve kapısının önünde inşaatta kullanılmış pis bir el arabası vardı.
Dikkatimi çeken bir diğer şey ise camlarda hiç perde yoktu. Terk edilmiş gibiydi, ama hoca yıllardır aynı yerdeydi, ona da babasından kalan evini arazisini terk edip nereye gidecekti ?
Etrafa biraz daha bakındım karşı tarafında yüksek bir tepe vardı oraya geçtiğimde evin üzerinde ki şemsiyenin altında inşaat ustaları vardı yemek yiyorlardı.
Selam verip bir şey sormak istediğimi söyledim. içlerinden biri kalktı gel yeğenim yukarıda sor yemek yiyelim dedi, yemek olayını nazikçe reddetsem de merak ettiklerimi sormak için ustalardan biri evin kapısını açmak için aşağı indi.
Kapı açıldığında içeride çimento torbaları inşaat küreği kum vs… envayi çeşit inşaat malzemesi vardı.
Yukarı çıkıp bende şemsiyenin altına oturdum ve Hocanın nerede olduğunu, evin neden bu halde olduğunu sordum
Hoca evi 6,7 ay önce orada yaşayan benzin istasyonları olan bir adam vardı ona satmış ve gitmiş. Adamda ustalara evin dışını sıva yaptırıp evin içinden merdiven yapmalarını istemiş ustalarda çalışıyordu.
Hocanın nerede olduğunu sordum ama hiç biri hocayı tanımıyordu bile….
Biraz daha oturup bir çay içtikten sonra kalktım evi alan adamın benzin istasyonuna gittim, zaten yakındı..
Çalışanlardan birine adamı sordum adam patronunun yakın illerden birine gittiğini erken gelmesi sanmadığını söyledi ama bana telefon numarasını verdi. Gelmişken babamın arabasına benzin alıp oradan ayrıldım. Eve gitmem gerekiyordu ki babam akşama kalırsam bana kızardı. Zaten ben de akşam ezanından sonra dışarıda kalacak yürek kalmamıştı.
Eve geldim babama arkadaşlarla gezdik vs şeyler uydurdum. Hocanın yanına da uğrayacaktım zaman bulamadım baba, istersen bir arayalım hocayı dedim. O kadar geldi kaldı bizde yardımcı olmaya çalıştı ayıp olmasın dedim. Babam aradı ama Telefon bağlanmıyordu, aradığımızda aradığınız numara geçici olarak servis dışı yada aradığınız numara kullanılmamaktadır gibi bir şey zırvalıyordu.
Babam acaba hoca telefonunu mu değiştirdi diye düşündü ama benim artık bu olaydan şüphelenmelerim şekillenmeye başlamıştı. Hoca neden orayı terk etmişti ? nereye gitmişti ?
Bunu öğrenebileceğim tek yer benzin istasyonunun sahibine gidip bilgi almaktı.
Sabah, babam bulunduğumuz köyün ilçesinde Pazar oluyordu pazara gitmek için kalktı bende fırsat bilip en azından ilçeye babamla gidersem ona çaktırmadan merak ettiklerimi öğrenebilirim diye düşünmüştüm. Babamla ilçeye indikten sonra babamın müftülükte de işi vardı o yüzden ben il’e geçeceğim baba dedim o da benim işim bitmeden gel dedi.
Dolmuşa binip gittim benzin istasyonuna vardım adamı sordum adam da ordaymış hemen yanına gittim ve selam verdim.
Aldığı evi sordum ve evi aldığı hocanın babamın arkadaşı olduğunu , gelmişken babam da selam söylemişti ama hocayı bulamayınca merak edip geldim, size sormak istedim, dedim.
Adam samimi iyi bir insandı üst katta odası vardı çıktık çay söyledi , okuduğum okul vs … sohbet ettik ve laf sonunda hoca ya geldi.
Hoca 6,7 ay önce alel acele bir şekilde ev ve arsa bedelinin %25 eksiğine evi ve çevredeki arsasını satıp istanbul a gitmiş. Hoca 1 günde tüm mukaveleleri yapalım istanbul a otobüsümüz var akşamdan gideceğiz demiş. 1 günde mukaveleleri hazırlayıp devirir işlemini de halletmişler hoca istanbul a gitmiş.
Bende adama numarası olup olmadığını sordum adam çıkardı aradı ona da aynı şekilde numara kullanılmamaktadır dedi. Adamda da eski numarası vardı. Ama adam sonra damadının numarası olduğunu söyledi istersen onu arayayım dedi ben yok dedim ama numarasını da aldım damadının evini de tarif etti.
Damadın oturduğu apartmanın önüne geldim. Zaten köye geldiği arabadan da artık orada oturduğundan emindim. Apartman zillerine baktım aynı isimde 2 tane vardı , damadın soy adını bilmediğimden ikisine de bastım apartman kapısı açıldı ben yavaş yavaş yukarı çıkma ya başladım. Neler olduğunu merak ediyordum ve artık bu olanlardan şüphelenmeye başlamıştım.
Ben çıkarken bir katın kapısı açıldı sesi duyunca ben hızlandım. Yaşlı bir kadın vardı . – Kimi aradın oğlum dedi, bende adamın adını söyledim o ara damat da kapının önüne geldi ve beni gördüğünde yüzündeki şaşkınlık ifade si görülmeye değerdi.
Damat hayırdır sen buranın yolunu bilir miydin dedi, ben ise bilmiyordum öğrendim gibi bir espri yaptım ki adamın tipi değişsin diye.
Kadın içeri çağırdı meyve suyu ikram etti damat da karşı koltuğa oturdu hiç sesi çıkmıyordu. Biz yaşlı teyze ile konuştuk damadın annesiymiş. Biraz sohbet etikten sonra ben lafı hoca ya getirmeye çalışıyordum.
Damat içeri geçip telefonla konuşuyordu sanki tartışırmış gibi bekledim bekledim gelmiyordu, hararetli bir konuşma yaşıyordu. Bende dayanamadım teyze ye sordum Hocanın nerede olduğunu o da evi sattığı adam dan fazla bir şey bilmiyordu. Acele acele it kovalar gibi gittiler diyordu. iyi oldu gittiği az rahat ettik felan dediği zaman, ben hoca ile pek anlaşamadıklarını anlamıştım.
Kadın oğluna seslendi gel misafir varken bırak telefon işini dedi ama damat kıp kırmızı olmuştu.
Tedirgin tedirgin geldi. Çıkmam lazım dedi bana sende gel dışarıda konuşuruz dedi. Bende hazırda kadında olmayacak diye istediğim gibi sorarım düşüncesi ile dışarı çıkıp arabasına bindik .
Arabayı kullanmaya başlayınca Hoca nerede dedim. Hoca gitti yazın gelir belki duruma göre dedi.
Telefonunu mu değiştirdi dedim yok aynı dedi. Bende nasıl bir tepki ise yalan söyleme hocanın teli değişmiş dedim. Yavaşladı, napıcaksın hocayı daha seninle mi uğraşıcak adam dedi sinirlenmiş taklidi yapıp beni güya geri çekilme ye zorluyor gibiydi. Bende bir işler çeviriyorsunuz… Ya numarayı ver ya da bundan sonra olacaklardan sen sorumlusun. Seninde karın çoluğun çocuğun var insan olun biraz ne dolap dönüyor dedim. Ben bilmiyorum ben bıktım artık felan diyip sitem etti . bu işin içinde artık bir ipnelik vardı bende ver hocanın numarasını dedim sinirli ve kurtulmak istercesine al dedi hocanın numarasını aldım ama aramadım. ilçeye geri geldim orada biraz oyalandık. Babama bir şey anlatmadım işi varken bunlarla uğraşmasın diye, ama eve doğru yola çıkınca biraz anlattım.
Damat olayından bahsetmedim, bundan evde bahsedecektim. Annem babam bir araya geldik akşam ben önceki gittiğimde de arkadaşlarla buluşmaya gitmediğimi ve yaptıklarımın tamamını anlattım.
Babama ve anneme olanların hepsini anlattım. Babama hoca telefonunu değiştirdiği için ulaşamadığımızı da söyledim. Bu iş artık bizi şüphelendirmeye başlamıştı. Aklıma hocanın bizim evde kilerde yattığı zamanlar geldi. O olaylardan sonra pek o odaya girmiyordum. Zira o odada pek iyi anılarım olmamıştı. Babam hocayı arayacaktı fakat damadın hoca ya söylemiş olabileceği ihtimaline karşı gece den aramayı uygun bulmadım. Kilere gittim annemler oturma odasında oturuyordu. Hocanın oturup mumları yaktığı zaman oturduğu yere gittim. Aynı şekilde oturdum oturduğu yere , bunu neden yaptığımı bilmiyorum ama yaptım. Sanki o çarşaflı şerli varlıklar belki beni yalnız görüp gelirse hocanın bana neden bizden kaçtığını onlar söylerler umudu içerisindeydim. Oturdum kendi kendime bir şeyler yapmaya alışıyordum artık bu durumlardan daralmıştım. Çok anlamsız yaşıyordum hayatımı okula gitmem gerekiyordu yakında sınavlar vardı.
Annemlerin yatmasını bekledim. Yine eskisi gibi yattık annem babam yerde ben ise koltukta yattım. Annemlerin uykuya daldığını anladıktan sonra 2 tane mum aldım. Tıpkı hocanın yaptığı gibi…
Işıkları kapattım boş boş bekliyordum. Derken daha fazla belemekten korktum, bu yaptığım aptallıktı , onca şey yaşadıktan sonra bu şekilde bir maceraya neden girdim anlamıyordum. Kalkıp buna bir son vermek istedim önce ışığı açtım sonra mumları alıp söndürmek için eğildiğimde masanın alt tarafındaki halının oval şekilde sanki altındaki tahta kırıkmış gibi gördüm. Mumları kenarı çekip halıyı kaldırdım ve oradaki tahta içine göçmüştü. Tahtayı biraz yerinden oynattım, sıkışmıştı sallarken pat diye elime geldi…
Kalktım, babamın kitaplığı aynı odadaydı ve en üst rafta arabadan ilk başta hoca geldiğinde aldığımız fener vardı, o bir daha araba ya gitmemişti. Feneri alıp eğildim tekrardan tahta boşluğuna baktım….
Baktığım yerde en az 10 tane muska vardı muskaların en üstünde de siyah küçük bir not defteri vardı ve muskalara dokunmaya korktum ve elime not defterini aldım içini açtım.
Tek bir sayfasında yazı vardı, o yazı da hocanın bana okutmaya çalıştığı ama benim okuyamadığım yazıydı .O yazının aynısını oradaki deftere de yazmıştı. Bu sefer aldım göz gezdirircesine okuyordum ama ne hikmetse yazı karışık olduğu için heceleyerek okudum. Okurken istemsiz ağzım mırıldandı bunu hatırlıyorum.
Tamamını okudum, en sonunda kocaman harflerle ZUZULA yazıyordu. Bu metnin tamamı Arapça ama son yazı buydu ve Latin alfabesindeydi. Ben bunu okur okumaz mumlardan birinin ateşi yükseldi resmen 25-30 santim yükseldi.
O an korkup ayağa kalkmak istedim dizlerimin bağı çözüldü, bağırdım çığlık attım kimse beni duymamış olacak ki ne annem ne babam gelmedi. Duvarda kocaman 1 gölge oluştu dalgalı dalgalı duruyordu . Bunların hepsini izlerken gözlerimi bile kırpamadım. Sonra diğer mum aynı şekilde yükseldi ve mumların tam arkasına gelen duvarda ikinci bir gölge oluştu ve kulağımda inanılmaz bir çınlama başladı…
Gölgeler duvar üzerinde bir bölgeye ayrı ayrı toplanır gibi oldu. Sanki yavaş tan fiziksel bir boyut geçmeye çalışıyordu ve o an milyonlarca insan aynı anda konuşuyor gibi anlamsız laf karmaşası oluşuyordu kulağımda Felç olmuş gibiydim. Sadece etrafı duyuyordum bir anda ortalık sessizleşti, mumlar normalleşir gibi oldu ama ben çözülmüyordum, çarpıldım felç oldum sandım. O an insanın aklından hayatı film şeridi gibi geçiyor. Derken mumun biri söndü diğer mum ise öyle bir parladı ki resmen ev yanacaktı tavana vurdu ve o an yıldırım çakmış gibi oda tamamen aydınlandı o bir anlık aydınlıkta odanın içinde ayakta duran 100lerce farklı tipte suretler vardı. Tiplerini tarif etmek gerekirse kısa boylu tuhaf bakan gözlere sahip sivri kulaklı ve bulanık, yarı duman yarı suret hali olarak görünen, çok korkunç olmasalar da insan olmadıkları belli olan suretler vardı. Biraz hafif kalacak ama bu fotoğraf biraz olsun fikir sahibi olmanıza yardımcı olabilir.
http://imgim.com/image/zuzum.jpg
Tam o sırada mum o yüksek ateş ile tamamen söndü . O ateş evi aydınlatmış olacak ki babamın sesini duydum koşarak odanın kapısını açtı. Tam o sırada da mum sönmüştü ve ben hareketsizce oturmaya devam ediyordum. Gördüklerim karşısında şoka girmişim, babam geldikten sonrasını pek hatırlamıyorum babam beni soğuk suyun altına sokmuş o zaman kendime geldiğimi hatırlıyorum.
Kendime gelince babam beni havlu ile kuruladı. Neler olduğunu anlattım bana kızdı ilk başta ama bulduğum muskalar ve not defterinden bahsettiğimde bana kızmasını bir kenara bırakıp hemen muskalar nerede diye kiler odasına bakmaya gittik.
Babam elini uzattı muskaları avuçlayıp aldı ve içeri getirdi. Muskalar yazılıp kağıda sarılmış ve dışları güzelce bantlanmıştı. Babam masanın üzerine koyup hepsini açtı ve içinde çok karışık Arapça yazılar yazıyordu. Hiçbirinin okunurluğunu bozmadan aldı içeriğini anlayamadı. Not defterine de baktı , ben sakın okuma baba ben bunu okuyunca bunlar oldu dedim. Babam gözü ile okumadan yüzeysel olarak inceledi. Sonra sabaha kadar içinde ne yazdığını araştırmaya başladı ama bunların kötü bişey olduğu belliydi tahminden öteye gitmedi. Sonra odaya iyice bakalım başka bir şey varmı diye aradık taradık ama bulamamıştık. Ben son olarak elime feneri alıp muskaların olduğu yere iyice baktım orada bir tane daha muska vardı ve bu hocanın bana yazdığı ve kaybolup çıkmayan bir diğer muska idi.
O olduğuna emincim çünkü köşelerini makasla kesmişti.
Hemen baba bunu da buldum bu bana yazdığı muska dedim babam onu da açtı içinde arapça yazılar vardı ve arka tarafında zuzumbilesi yazıyordu….
Onun ne olduğunu anlayamamıştık zuzumbilesi Latin alfabesi le yazıyordu babam hepsini bir zarfın içine koydu .
Yarın ananemin babasına gitmeye karar verdik, onun bir şeyler bileceğini düşündük hiç uyumadık daha o gece…
Sabah olduğunda babam namazı kıldırdı yola çıktık. Büyük dedemizin yanına alel acele habersiz gitmiş olmamış onları çok şaşırtmıştı. işin içinde bir şer olduğunu anlamıştı hemen ve yüzünden endişeli olduğu çok belliydi.
Olanları anlattık ve yazıların tamamını ona verdik . Tek tek inceledi ve bir kitap çıkardı. Arkasında kocaman Arapça gizli bir şeyler yazan bir kitaptı sayfaları çok eskiydi. Sayfaları karıştırırken yırtılacak gibi deforme olmuştu.
Yaklaşık yarım saat sessizce sadece muskaları inceledi ve sana bunu nasıl yaptı dedi. Gözleri doldu…
Hemen neler olduğunu sordum ve …
Oğlum bunların her biri bir kafir şerli yi temsil ediyor .. Burada 11 tane muska var ve 10 tanesini sana düşman bir tanesinide sana aşık edip başına musallat etmiş.
Gidin o şerefsizi bulun bunu nasıl yaptı ise Geri o çevirecek dedi.
Bende hocanın kaçtığını ve başımızdan geçen tüm olayları anlattım. Muskaları gizlice oraya sana tuzak kurmak için yapmış dedi. Bunu neden yaptı bir husumetmi oldu dedi. Hiç bir şey olmamıştı. Benimle ilk kez bu vesile ile tanışmıştı. Bir insan nasıl bu kadar günahı üzerine alıp, bana ve aileme hayatı zehir edip bizi böyle bırakabilirdi ?
Büyük dedem beni okudu sadece okudu yapabileceğim bir şey yok dedi. Aklına mukayyet ol oğlum seni çağırılan yerlere gitme dedi. Hiç rüyanda düğün gördün mü dedi.
Evet tabi ki gördüm hem de kaç kere gördüm beni kurtar dedim ama elinden hiç bir şey gelemeyeceği bakışı atıp gözleri sulu sulu gözlerime baktı. Koca ayam ağlıyordu göz yaşlarını görünce bende ağladım sakalları ıslak göz yaşları ile birbirine yapışıyordu. Çok ama çok üzüldüm inanın anlatamam….
Çıktı yola babam hocayı arayalım dedi o köyde telefon iyi çekmiyordu biraz iyi çeken bir yerde hocayı aradı ama telefonu hep kapalıydı, ulaşamıyorduk. Babam çok sinirliydi damadın evini tarid ettim oraya gittik . Apartmanın önüne vardığımızda damadın arabası yoktu. Arabadan inip o anki gerginlik ile apartman kapısı açılsın diye tüm zillere bastım ve kapı açıldı. Hemen onların kapısına koştum, babamda peşimden geldi ben kapıyı önce açtırdım kapıyı damadın annesi açtı.
Beni tanıdığı için şaşırmadı ama terli ve nefes nefese olduğumu görünce biri beni kovalıyor sanmış noldu kim kovalıyor seni içeri gel dedi. Arkamdan babamında gelmesini bekledim babam çok sinirliydi nezaket felan dinlemeden kadına bağırdı. Nerde o O… çocuğu dedi , ama damadın annesi olduğunu bilmiyordu. Kadın şaşırdı ben dedim sana anlatacaklarım var dedim. Kadının bir şeyden haberi olmadığı belliydi. Bizi içeri aldı ve anlatmaya başladım başımdan geçenleri…
Kadın hayret içinde beni dinledi. Oğlunun böyle bir işin içinde olması onu çok üzdü kadın kendini ağıt yakarak resmen parçaladı. Bizde zaten yaşlı kadın ölür mölür kalp krizi geçirir diye biraz sakin konuşmaya başladık..
Kadın oğlum demek bu yüzden gelini çoluğu çocuğu alıp apart topar gitti dedi…
Damat istanbul da iş buldum diye bir gecede pılını pırtığını toplayıp kaçmış , annesinde o şekilde yapa yalnız bırakıp kaçmıştı.
Arkadaşlar...
işlerim olduğu için bugün bu saatte ancak yazabildim dışarıdaydım. Adam online yazmıyor diyenler için ... Telefonumda sözlük açık ve ara ara yorumlarınıza bakıyorum. Telefondan pc deki gibi yazmadığım için ordan yazmaya kalkışmıyorum. Prim yapıyor diyenler... Burada sizi bir çok yazar anlaşılan yarım bırakmış ben en baştan beridir diyorum yaşadıklarıma inanmayanlar okumaya bilirler. Küfür edenler size diyorum...
Burada ben bunları içimi dökmek için yazıyorum. Sizlerinde ilgisini öekmiş ki başımdan geçenler sağolun okuyorsunuz ama laflarınıza lütfen dikkat edin..
B en akşam böyle olacağını bildiğim için sabahtan işte iken bile o kadar part girdim. Akşamdan da biraz daha yazmaya devam edeceğim.
Birde Twitter adresini soru soranlar için açtım. Pirim yapacak olsam şu kadar şuku gelmeden anlatmam der öyle yapardım.
Benim yazdıklarıma inanıp bana güvenerek okuyan arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.
Annesi ağlayarak oğlunu aradı.
Bunları neden yaptığını sordu sitemkar olarak bağırıyordu. Annesi trans a geçmiş gibiydi o o durumdayken telefonu alım ben konuşacaktım ki benim sesimi duyunca telefonu yüzüme kapattı. Tekrar tekrar aradım ama telefonunu kapatmıştı arayamadık.
O kadar berbat bir durumda iken birde kadını sakinleştirip oradan çıktık. Arabada babam sürekli hocayı da damadını da arayıp durdu ama telefonları çalmıyordu.
Ben artık eve geldiğimizde bu kadar durumda olduğunu öğrendikten sonra uyuyamaz olmuştum. Babam birkaç gün daha araştırmaya çalıştı ama ne hoca ne de damadından iz yoktu.
Etrafa da duyuramadık ki bu olayları el aleme duyurmak istemedik. Kendi kendimize çözmeye çalışıyorduk.
Aradan bir 10 15 gün geçti o zaman boyunca geceleri oturup gündüzleri uyumaya başlamıştım artık korkular tüm bedenimi ele geçirmişti ama bir yandan da o şerli varlıklar ile yüzleşmek istiyordum.
O kadar zaman boyunca birde annemin bu durumlar yüzünden olduğu hastalıklar ile uğraşmiştik. Annem panik atak olmuştu ve ağır ilaçlar yiyordu. Bende kafam kötü olduğunda hep gizli gizli o kafa yapan ilaçlardan aldım, bende kullandım.
Okulda sınav zamanı gelmişti ben gidemiyordum. Gitmeye de niyetim yoktu, artık okul umurumda değildi. Tüm sınavlardan kalmıştım ama oradaki ev arkadaşımla arada konuşuyorduk.
Gelmemi bekliyordu ama olayları ona anlattım sonra gelmemi pekte istemiyor gibi konuştu zaten…
Kim böyle bir insanla aynı evde yaşamak isterdi ki ?
O zamanlarda bir gün ananem beni çağırdı annenle ikiniz biraz burada kalın dedi. Olanların son ayrıntılarını babasından öğrenmişti ve annemle biz ananemler e şehre gittik. Babam görevli olduğu için kalmak zorundaydı. Gönlüm razı olmasa da babamı yalnız bırakmak zorundaydık.
Orda kaldığım dönemde hiçbir olay ile karşılaşmadım . Bir kaç gün sonra büyük dede oraya geldi. Aslında benim orada olduğumu bildiği için gelmişti. Onlara gittiğimizde muskaların yazdığı kağıtları vs.. orada bırakmıştık olayların şoku ile, o da daha fazla inceleme fırsatı bulmuş ve başka şeyler öğrenmişti.
Bizi bu işlere sokan hoca , not defterine yazdığı , bana okutmaya çalıştığı şey, onun olan , ona musallat olan şerlileri, benim başıma yıkmak için yazmış. Ben onu okuduğumda şerlileri çağırırmışım. Ben onu okuduğumda o yüzden onlar oraya gelmişler ve hepsi birlikte gelmişler. 10 tane musallat olan şerli ile 1 tane bana aşık ettiği …
Büyük dedem olanları anlattıktan sonra beni bir arkadaşına götürmek istediğini söyledi. Babana da sor ona göre izin al öyle gidelim dedi. Belki bir çare bulur o dedi…
Babamı aradım babam durumu anlattım ve izin gününde gelebileceğini söyledi . Bu yüzden biraz daha ananemler de kalacaktık. Büyük dede o sıralar köyüne gitti ve babamın o izin gününde gitmek için sözleştik. Ananemler de kaldığım o gecede son gördüğüm rüyanın aynısını gördüm. Yine uzaktan izliyordum.. izlediklerim insandı fakat yaklaştığımda ayakları tersti. Beni fark edip tekrardan yanıma gelmişlerdi… Kısacası aynı rüyayı görmüştüm. Hemen uyandım sendeledim nerede olduğumu şaşırdım . Ananemler de olduğumu bile unutmuştum. Kendimi taa ilk zamanki yaşadığımız evde zannediyordum çünkü odanın şekli neredeyse aynıydı . Karanlıkta eski evin olduğu yerdeki ışıkları aradım bulamıyordum prizi delirecektim artık hal bu ki karşı koltukta annem yatıyordu ama ben fark edemiyordum. Sonra aklım başıma geldi hatırladım nerede olduğumu telefonumun tuşuna basıp ışığını yaktım ve odanın prizini bulup açtığımda karşımda arkası dönük bekleyen çarşaflı şerli vardı.
Annemde oda da yatıyordu. ilkkez yanımda bizden biri varken tam akrşımda dikliyordu. Anneme seslenmek istedim ama benim dilim geri kaçıyordu. Sanki hocanın beni ilk okuduğu zamandaki gibi, neredeyse boğulacakmışım gibi oluyordum ses çıkmıyordu ağzımdan. Ben o haldeyken bir anda gözden kayboldu. Yok oldu gitti..
Olanları anneme anlattım hemen ananemde geldi. Gecenin o saatinde babamı aradık adam izin gününü beklemeden apar topar gecenin bir yarısı ananemlere geldi. Yarın sabah büyük dedenin dediği yere gidelim dedi. Sabaha kadar yine bekledik. Sabah gidip büyük dedemi de köyünden alıp arkadaşına doğru yola koyulduk.
Caps vakti...
Merhaba arkadaşlar. Caps atmamı isteyen çok arkadaşım oldu. Bu nedenle bende bir kaç tane caps ayarladım. Size durduğumuz evi, etrafındaki mazarlığı ve sabun ve muskaları bulduğumuz ağacı biraz olsun göstereceğim. Köy e en son ziyaretimde geçen sene çekmiştim bu resimleri bilgisayarımda buldum paylaşayım...
Bu evin son hali. Biz dururken camlar pimapen değildi, boyası da bu renk değildi ev eskiydi..
http://imgim.com/image/1273incim3174070.png
Sağ pencerenin arkasında görünen beyaz uzun ağaç sabun u bulduğumuz yerdi.
---
http://imgim.com/image/mezar.png
Bu resimde cami ve mezarlık göze çarpıyor.Evin sağ tarafı...
---
http://imgim.com/image/yandan.png
Bu resimde diğer resimden kesildi. Resimde ben de olduğum için kestim. Extra dan evin önünde ki yol ile aynı iza da olan depoyu da görüyorsunuz.
Capsler devam edecektir...
Büyük Dedem e dün geceki yaşadığım olayı araba da anlattım. Büyük dedemde artık bu duruma çok üzülüyordu ve gerçekten üzüldüğü gözlerinin içindeki yaşlı bakışlarından, o kızaran ve sulanan gözlerinden belli oluyordu. Adamın yaşadığı köye vardık. Evini tam bilmediğimiz için yolda rastladığımız insanlara sorduk ve sonunda adamın evinin yakınına geldik. Evi biraz tepede olduğu için arabalar çıkmıyordu. Patika bir yoldan ilerledikten sonra adamın evine vardık.
Ahşap kapısı vardı ve evinin altında ahırı vardı. Ortalık pek temiz değildi mısır talaşları ve inek dışkısına basmamak için zor vardık evin önüne….
Biz kapıyı çaldığımızda içeride kimse yoktu. Büyük dedem, kapı açılmayınca adama ismi ile seslendi. O arada evin altındaki ahır dan adamın karısı çıktı elinde, süt sağdığı bakraç vardı. Büyük dedemi ve bizi tanımadığın dan siz kimsiniz diye sordu .
Dedem kocasının arkadaşı olduğunu söyledi. Adam evde uyuyormuş…
Karısı kulağı işitmez onun az bek ( Yüksek ses ile ) konuşacaksın dedi ve kendisi çağırdı. Cama baktı gel seni soruyorlar dedi. Dedemi tanıdığı için hemen aşağı geldi önce dedem ile sonra babam ile tokalaştı. Bana sıra geldiğinde duraksadı sadece gözümün içine baktı. Ben elimi uzattım pek uzatası yokmuş gibi davrandı istemeden olsa da sıktı elimi.
Dedeme senin torunun mu diye sordu… Dedem de torununun oğlu olduğumu söyledi. Adam bizi içeri almaya pek niyetli değil gibiydi. Dışarısı da zaten soğuktu ama adam bir türlü davet etmedi. Karısı haydin içeri geçelim dedi. Adam bana baktı….
Sen deden e okundun mu dedi bir anda. Sanki gözüme baktığında neden geldiğimizi anlamıştı. Dedem de lafa girdi, işte birde sen oku diye getirdik dedi. Adam açık sözlü kıvırmayan biriydi. Kusura bakmayın ben okuyamam , Hocalık eskiden di , beni artık zayıf görüp benimle oynuyorlar , Bu çocukta güçlü bir etki bırakmışlar ben okuyamam dedi.
Dedem eskiden çok fazla bu işlerle ilgilenmiş olan arkadaşına kızdı. Bize gelince mi böyle oldu dedi ve birbirine küser gibi oldular. Daha fazla kalmadık orda kısa sürede ayrıldık. Bende artık içimden sanırım kurtuluşum olmayacak diye düşünmeye başlamıştım.
Daha sonra dedemi köye bırakmak için yola çıktığımızda dedem bizde kal ben seni iyi edeceğim dedi. Babama sen git dedi bana bırakın dedi zaten alıp gitseniz orada da pek iyi şeyler olmuyor, sen yengeni de torunumun yanına al git dedi. Büyük dedem eşini de babamla beraber annemin yanına göndermişti. Sonra ananem ler den anemide alıp köye gitmişler. Ben ise büyük dedemle onlarda kalmaya başladım.
Büyük dedemle beraber kalmaya başladık. Aslında rahatta ettim. Yaşına rağmen eski aşçı olduğu için çok güzel yemekler yapıyordu. Beni köy yemekleri pek sevmez zannedip et, kıyma tavuk … meyveler vs… evi doldurmuştu.
ilk birkaç gün beni her sabah ve akşam okudu. Her şey iyiydi gayette rahattım kafa dinliyordum. Okumaları da etk ediyordu ki her okuduğunda içim ferahlıyordu. Beraber her namaz vaktinde cemaat olup namaz kıldık. Köy işleri vardı odun kesme, kesilenleri evin altında ki depo ya taşımak gibi işler idi işte, bunlara yardım ettim.
Annem ne büyük ananem de bizde kalıyorlardı. Onlar da da herhangi enteresan bir olay olmamış gayet rahatlardı. Benim de tek sıkıntım telefonumun şarj cihazını yanıma almamış olup orada şarjsız kalmamdı. Babamdan istedim bir gün sonra marketten eksikte görüp gelmişti. Babam iyi olmama çok sevinmişti, Sen kal burada rahat ediyorsan dedi, zaten de gitmeye niyetim yoktu. Babam eve döndüğü akşam annem ve büyük ananem evde bu konuları konuşurken evin içindeki muskaları nereden bulduğumuzu merak etmiş annemde göstermiş.
Işıkları yakıp kırık tahtayı kaldırmış annem ve ananemde eğilip baktığında birde ne görsün…..
Tahtanın altıda sayısını bilmediğimiz kadar muska daha bulmuş elini sokup hepsini çıkarmış ve hemen babama haber vermişler . Babamda beni arayıp dedeme söylememi istedi. Çok tedirgin olmaya başlamıştık artık. O muskaları oraya koyacak kimse de yoktu evde. Artık iş çığırından çıkmaya başlamıştı. O gece dedem beni çok okudu, Daha farklı şeyler okudu. Ama gece hiçbir faydası olmadığını anlayacağım dan haberim yoktu…
Gece olduğunda yatmıştım tekrar dedem kendi yatağı da yatıyordu. Ben ise yan taraf ki odada yatıyordum ama odalar arasında kapı yoktu. Gece bir rüya gördüm. Aslında rüya olduğundan ben hala emin değilim. Gece rüyamda yatağımdan kalktım. Yattığım yataktan…
Cama vuran güneş gibi bir ışık vardı. Sabah oldu sanıyordum rüyamda. Kalkıp perdeleri açtım ama hava kap karanlık camın az ilerisinde ki ağacın gövdesinde sallanan uzun çok farklı bir ışık vardı. Sap sarı güneş gibi ışıtıyordu.
Kafamı sağ tarafa çevirdiğimde dedemlerin harmanında ( bahçesinde ) tıpkı evine gittiğimiz cadı diye tabir ettiğim kadının orda ki gibi uzunlu kısalı gölgeler senkronize bir şekilde dönüyorlardı, çember olmuşlardı. Bir tane kısa boylu sivri kulaklı dili üçgen gibi ve ayakları ters olan şerli cama yaklaştı. Sesi o kadar çekiciydi ki beni dışarı çağırdı. Sende bize katıl dedi. Bu konuşmanın tamamı Türkçe oldu. Bende tamam geliyorum dedim, çok ama çok iyi hatırlıyorum. Sonra çıkmak için dedemin yattığı odadan geçmem gerekiyordu tam geçerken dedem uyandı. (Bakın bu anlattığım rüya) sonra dedem nereye dedi, dışarı çağırdılar çıkıyorum dedim. Dedem bana bir tokat attı ben uyandım. …..
Uyandığımda aynı pozisyondaydık .. Ben ayakta dedem benim yanımdaydı.. Bu rüyamıydı yada gerçek miydi ? Ben bilincimi tamamen kaybetmiş miydim ? Bilmiyorum. Resmen beynim uyuyor bedenim ele geçirilmişti.
Dedem ben uyanınca, ne olduğunu anlat dedi. Cama gel dedim direkt cama baktık dedem ışığı görünce bu ne Allah Allaaaahh Bismilaaahh dedi ….
O çok korkmuştu ama bana hala dışarı çıkmak gerçekten oraya katılmak cazip geliyordu.
Dedeme birde buraya bak dedim dedemde benim gördüklerimin aynısını gördü ama sayıları fazlalaşmıştı 2 daire şeklinde dönüyorlardı.
işin şu an bana tuhaf gelen tarafı ise… Sanki ben oraya aitmişim gibi, hiç ama hiç korkmuyor olmamdı…
Dedem olanları görünce sesi titreye titreye , sesli sesli dua okumaya başladı. Dedem okumaya başladığında her şey durdu. Onların tamamı olduğu yerde çakıldı kaldı. Tek bir hareket dahi etmiyor ama oradan da ayrılmıyorlardı. Dedemin sesi kısılmaya başladı. Sanki biri boğazına bastırıyor gibiydi. Nefesi gidiyordu gözlerimin içine baktı bana döndü, Dede dedeeee dur dur diye bağırdım ben sureleri okumaya başladım. Ben okuduğumda sanki duman oldular. Tıpkı o mutfakta gördüğüm gibi sadece iz gibi bir şey kalmıştı. Dedem düzelmeye başladı, sürekli nas suresini okumaya başladı. Şok a girmişti gözleri kocaman olmuştu, Susmuyordu şok un etkisi ile hiç beni duymuyordu tekrar ediyordu. Hemen mutfağa koştum sürahide su vardı onu aldım başından aşağı döktüm o an sustu dede dede diye bağırdım Allah rızası için kendine gel dedim. Dedeme bir şey olacak diye çok korktum, Bunlar benim yüzümden olmuştu. Onunda başını bu dertlere sokacaktım . Durup dururken adamında hayatının içine etmiştim.
Biraz kendine gelir gibi oldu. Kekeleye kekeleye bana sanki ben görmemişim gibi gördüklerini anlatmaya başlamıştı. Ama gördüğümüz şeyler aynı şeyler değildi. Ben sadece kara kara uzunlu kısalı gölgeler gördüm , Dedem ise bana bahsettiği küt saçları, yana uzun gözleri, içe yumuk kulaklar ve boyu çok kısa belleri büyük iki büklüm şerlilerin oynadıklarını söylemişti. Aralarında Kara çarşaf ile dönen çemberin tam ortasında oturan bir şerlinin olduğunu ve düğün yaptıklarından bahsetti.
Dedem bunları söylediğinde aklımı oynatacaktım. Köydeyken pencerenin önünde gelip benimle konuşan tipler ile aynı tiplerdi bunlar. Dedemin bahsettiği tek fark ise kulaklarının büyük olmasıydı, benim gördüklerimde kulaklar sivriydi.
Dedem gerçekten çok korkmuştu perdeleri çekti yere bağdaş kurdu ve sürekli ağzı bir şeyler okuyordu. O an yine trans a geçti sandım seslendim bana baktı gözü ile iyiyim işareti yaptı ama ağzından tek kelime çıkmadı. Gözlerinden o korku hala silinmemişti. O gözler zaten hiçbir zaman geçmedi…..
Sabah oldu dedem bana babamı arattırdı babam gelip bizi köyden aldı olanları anlattık. Babam artık son raddesini yaşıyor olacak ki, o adamın ağzından hiç duymadığım küfürleri duydum. Hoca ya öyle küfürler etti ki , hoca hak etse de babamın ağzına yakışmıyordu. Hemen bizim köye geldik. Büyük ananemde ordaydı. Babam gelir gelmez annemin telefonu ile hocanın evi sattığı adamdan aldığım telefonunu aradı. Bunu yapmasındaki amaç ben den ve kendisinden daha önce aramış ulaşamamıştı. Farklı bir numara olur da telefonu da açık olursa açar diye düşündük. Düşündüğümüz gibi de oldu…
Hoca ( Şerefsiz ) telefonu açtı babam ağzına ne geldi ise söyledi. Hiç konuşmadan dinledi. Babam ile bir şeyler konuşuyorlardı ama babamın yüksek sesinden telefonda ne konuşulduğunu duymuyorduk. Hoca babama ben oraya geleceğim deyip kapatmış.
Babam telefon yüzüne kapatılınca sinir küpüne döndü evde eline ne geçirdi ise fırlattı. Başta telefonu olmak üzere….
Dedem uslu olarak onu sakinleştirmeye çalıştı , büyük ananem ve annemde etmedik bed dua bırakmadılar. O gece dedemlerde bizde kaldılar . Ananem yaşı gereği erken yattığı için , aldığı ilaçların da verdiği bitkinlik ile uyudular. Dedem ve babam da bir araya gelip beni iki taraftan da sürekli okuyup kağıda bir şeyler yazıp , bardağa su koyup yazdıklarını suyun içine attılar. Aradan 10, 15 dakika geçtikten sonra bana o suyu içirdiler.
Onlar okudukça ben rahatlıyordum ferahlıyordum ama ben olan şeylerden korkmama ya başlamıştım. O durumlar bana cazip gelme ye , sanki benim onlar çağırdığında gitmem gerekiyormuş hissi oluşmaya devam ediyordu ve bu his her an daha da artıp içim içime sığmıyordu.
Dedem bu olanların farkında olduğunu o zaman belli etti. Zira beni o gece, ben dışarı çıkmaya çalışırken yakalamıştı. Aslında o an bana rüya gibi geliyordu ama olan buydu..
O gece geç saate kadar durduk. Sonra yatmaya karar verdik ışığımız açık yattık. Annemle babam beni ortasına aldılar. Dedem çocuk kalkıp giderse bi tokat atıp uyandırın dedi.
Hiç gözümü uyku tutmadı, ananem hariç kimse uyumuyordu, herkes düşüncelerdeydi.
Bir ara köyde ışıklar kesildi. Ama hala ananem hariç herkes uyanıktı. Işık gittiği anda babam ışık gitti korkmayın dedi cama yöneldi karşı köylere baktı, ışık her yerde gitmiş dedi tekrar yatağına yattı. Karanlık olunca fazla dayanamamışım demek ki uyudum….. Uyumaz olaydım….
Sabah ezanına yakın saatlerdi birisi adım ile seslendi , kafamı çevirdim baktım başımı koyduğum yer kiler odasına bakıyordu. Normalde odamızın kapısı kapalıydı ama babam ve dedem sabah namazı için erkenden kalkmışlardı. Odadan çıkarken de tekrardan gürültü olup uyanmasın kimse diye düşünmüş olacaklar ki kapıyı çekmemişler. Kapı da açıkken sonuna kadar gidiyordu. Kiler odasının kapısı zaten açıktı. Oranın camı daha alçak olduğu için içeri annemin fare girer korkusu olduğundan hiç açılmazdı.
Bu nedenle de kiler odası genelde kapısı açık olurdu.
Ben uyandım adımla seslenince. Baktım hava alacakaranlıktan daha da karanlıktı. Daha elektrik gelmemiş olacak ki sokak lambaları da yanmıyordu. istemsizce kiler odasının camına baktım. Orada biri vardı. Yüzü görünmüyordu. O kısım bildiğin boştu, sadece bir beden vardı yüz adına hiçbir şey yoktu . Cama doğru yaklaştı. Olmayan yüzünü cama sürttü. Beni gözetliyordu.
Bende ona bakıyordum. Bana bir üşüme ve ülperti geldi. Sanki hava o an – derecelere düşmüştü donacaktım resmen ellerim ayaklarım buz kesmişti. Kafası hareket ediyordu. Arkada birileri daha belirdi. Sayıları gittikçe artıyordu sanki bir ordu oradaydı hepsinin duruşu bile aynıydı. Birbirleri ile yarışır gibi , sanki bende bakacağım edaları ile camdan sıra kapıp içeriye bakmak istiyorlardı. Derken birden o anda kalabalık ikiye ayrıldı. Oranın alt tarafı yokuş bir yerdi ama havada uçarak bir şey geliyordu. Beyaz ışık saçan bir peri kızı gibiydi, Büyüleyiciydi….
Etraftaki tüm mahlukları dağıttı. Camın önünde sadece o vardı. Bana seslendi nazik sesi ile...
Gel , bana gel, korkma benden, ben sana zarar vermem ki, gel, gel gel……
inanın bana ikna oldum. Rahatlık geldi içime.. O beni mahluklardan kurtarmıştı. Kimsenin yapamadığımı yapmıştı. O benim kurtarıcımdı bana göre.
Üşüme hissim geçti, yatak bana sıcak gelmeye başladı, enerjim yükseldi kalktım yataktan çok dinçtim.
işte böyle, gel bana dedi.
Salona kadar yürüdüm. Ev karanlıktı ama pencereye giden yol benim için yaldızlı ışıklı beyaz bir yol olmuştu. Ayağa kalktığımda başka bir yere sapmam mümkün değildi. Ayaklarım yerden kesildi..
Kalktım yürüdüm salondan kiler odasına girdim. O camdan içeri girecek gibiydi…
Yüzünü sol tarafa çevirdi. Sadece arkasını görmeye başladım … Up uzun parıl parıl saçları vardı.
Sonra bir anda ışık azalmaya başladı, karanlık olmaya başladı durdum.. olduğum yerde durdum….
Üşümeye başladım..
Geri gitmek istedim arkama baktım yattığımız odanın kapısı kapalıydı. imkansızdı bu be kapatmamıştım. Kapatsam hemen kapanmıyor sert çekmek gerekiyordu. Bunu yapsam annem ve ananem uyanmış olacaklardı. Geri adım attım bir anda arkada o ilk başta gelenlerden bir ordu vardı. içeri girmiyorlardı. Hava aydınlanır gibi olmuştu. O aydınlığı oradaki yığılma kesmişti. Resmen camın önüne yığılmışlardı üst üste birbirlerini eziyorlardı. Arkamda bir ışık yandığını hissettim yanan yattığımız odanın ışığı idi. O an aklıma biri uyandı şimdi beni kurtaracak hissi gelmişti.
Aslında olan tek şey dün gece elektrikler gittiğinde ışık yanık kaldığı için elektrik gelir gelmez ampul yanmıştı. Kurtulamayacağımı biliyordum, bilincim ap açık yaşıyordum bunları..
O anda Ezanın sesi ile irkildim. Oradaki tüm mahlukat ezanın sesi ile yok oldu. Ezanı okuyan babamdı. Babam beni kurtarmıştı. Az kalsın onların tuzağına düşecektim. Ezan okunmasa sizler şu an bunları okuyor olamazdınız. Hemen arkamı döndüm içeri koştum , az önce kapalı gördüğüm kapı sonuna kadar açıktı. Ananem ve annem uyuyordu. Hemen bağırdım ayağa zıpladı resmen ikisi de , Başımdan neler geçmişti, O an gitmiş olsam neler olacaktı….
Olanları hemen sıcağı sıcağına anlattım. Onlar benim anlatmamdan bu kadar korkmuş ken olayı yaşayan bendim hal bu ki…
Oturduk babamların gelmesini bekledik. Büyük ananem beni okumaya başladı, beni okudukça kendisi daralmaya başladı. Bende ise hiçbir değişiklik yoktu. Okumayı bıraktı, nefes nefese ; ben daha okuyamıyorum beni sıkıştırıyorlar dedi. Çok korktuğu belliydi. Tansiyon hastası olduğu için ben birde onu sakinleştirmekle uğraştım babamlar gelene kadar.
Babamlar geldi sonunda ve bizi ayakta ve telaşlı görünce yine neler oldu diyip anlatmamızı istedi, ben de yaşadıklarımın tamamını anlattım. Dedem bu olayların ilk başta nasıl olduğunu sordu. ilk bize okunmak için gelen kadından başladım anlatmaya. O zaman olayların başladığını zamanla hocanın olaya dahil olduğunu ..Dedem olaylar en baştan beri vardı ama hoca seni iyi etmeye çalışırken şimdi neden suçlu gibi kaçıyor ve onun girdiği yerde sana yazılmış büyüler buluyoruz… Bunu bize ancak o hoca anlatabilir. Onu gidip bulmalıyız dedi. Babam hemen aradı , saatin geçmesini beklemedi. Sabah namazına kalkmış olacak ki telefonu tereddütsüz açtı. Babamla ezile ezile konuştu.. ( Şarlatan neyin namazını kılıyorsa birde)
Biz istanbul a göre daha doğuda olduğumuz için orada namaz saati gelmemişti daha. Hoca da camiye gidiyormuş sabah namazına… Babam Sen bize ne yaptın Allah senin belanı versin vs vs.. bir sürü dua etti annemde arkadan ağlıyordu, annem hoca beni duysun diye arkadan bağırıp çağırdı. Ağzına ne geliyorsa esirgemedi. Hoca ben bir hata yaptım dedi. Oraya geleceğim bunları çözmek için uğraşacağım dedi. Babam, hoca bunu demesine rağmen etmedik küfür bırakmamıştı.
Sonunda hoca gelmek için yola çıkacağını söyledi bizde artık onu bekleme sürecine girmiştik.
O gün boyunca içimde çok acayip bir ağırlık oluştu. Hiç enerjim yoktu aya kalktığımda bayılacak gibi oluyordum. iştahsızdım midem bulanmıyordu. Sürekli yatma ve uyuma isteği vardı. Evden dışarı adımımı atamadım. O gün ikindi saatinde cami de mevlit vardı. Babam mecbur gidecekti çünkü o okuyordu camide olan mevlitleri. Dedemde vakit namazlarını babamla cami de kıldığı için ikindiye gitmese olmazdı. ikindiden sonra camiden çıkmadan da peşine mevlit okunacağı için mecburen cami de kalacaktı. Ananem annem ve ben evde kaldık. Bende o zaman biraz uyuyayım diye yattım.
Rüyamda caminin önündeydim akşamdı karanlıktı, Caminin capsini de attım görmüşsünüzdür mezarlık hemen yanında… Tam caminin oradayken beton cami avlusunda önümde tahtadan bir kapı vardı. Sadece kapı vardı ama yanları açık o şekilde orta yerde duran bir kapı.. Bende kapının arkasındaydım ve diğer taraftan kapı çalıyordu. Benim kapıyı açmamı istiyordu. Sol taraftan vuran ışık kapı arkasındaki mahluğun uzunca gölgesini gösteriyordu. Kapıyı tekrar çaldı. Bakmak istemedim , ben gri çekilecekken o anda kafasını yandan uzatıp bana baktı kı .
Kocaman iki tane içi derin karanlık gözleri vardı. Kendini yandan tamamen çıkardı.. Vücudu yara bere içinde sivri dişleri vardı ve bana çok korkunç bir bakış attı. Yüzü çok sinirli, bana kolunu uzattı. O vücüduna göre kolları o kadar cılızdı ki o vücüda göre o kollar çok tuhaftı. Bana doğru bir adım daha attı o an uyandım.
Uyandığımda hava kararmıştı. Annem ve ananem etrafta yoktu kafamı çevirmemle pencerenin önünde evin içinde duran, daha önce ben yatak odasında uyandığım zamanki şerliler aynı pozisyonda duruyorlardı. Bana doğru baktılar. Yatakta doğruldum. Bu sefer korkmuyordum, gerçekten korkmuyordum. Ben size ne yaptım dedim. iletişim kurmak istedim ve bilincim tamamen açıktı. Hiç kıpırdamadan oldukları yerde duruyorlardı. Ben tekrardan ben size ne yaptım beni bırakın dedim. Yine hiç hareket etmediler. Bu sefer gerildim o duruşlarından, yerden başlarını bile kaldırıp bana bakmadılar. Bir anda arkalarını dönüp gittiler…. Yok oldular… Kayboldular…
Hemen yataktan katlım annemler nerede diye baktım. Ev karanlıktı ışıkları yaktım ve tüm odalara baktım evde kimse yoktu. Seslendim kimse ses vermedi. Bende o gerginlikle dış kapıya yöneldim kapıyı açıp dışarı çıktım. Evin kapısının önünde yol ile aynı iza da olan deponun üzerinde annemler küçük tüpte çay demlemiş içiyorladı. Yine geldiler diye bağırdım hemen yanıma koştular. Onlarla konuştum bana bakmadılar bile dedim. Ama rüyamda ki bana çok kötü baktı dedim. Annem evde anlat gel el duymasın dedi. içeri girdiğimde bana daralma geliyordu sıkışıyordu içim. Sanki, biri benim vücudumu sıkıyor gibi oluyordum . Dışarı çıkalım dayanamıyorum dedim. Ananem gecenin dar vakti sen çıkma oğlum bu kadar şey oluyor delirme dedi. Ama içeri giremiyordum ayaklarım geri geri gidiyordu sanki. Dışarıda rahat ediyordum. Çıktım deponun üzerinde tur atmaya başladım. Annemler merdivenin başında beni beklediler ben iyiyim az beni rahat bırakın diye bağırdım. Gergin ve çok sinirliydim. Beni içeri çağırıyorlar diye onlara gıcık oluyordum. Deponun üzerinde oturmak için eski bank gibi bir yer vardı. Oraya oturdum etrafı izlemeye başladım.
Bahçelerin içine doğru istemsiz bakıyordum. Sanki oraya bakmaya beni zorlayan bir güç vardı. Tıpkı beni dışarı çıkartan güç gibi. Bahçelerin içine baktıkça uç noktalar gözüme çarpıyordu. Orada bir ışık süzmesi görünüyordu. Oraya baktığımda bir grup şerli varlığın bana doğru baktığını gördüm. Sanki bana gel dercesine bir his bırakıyorlardı. Gitme isteği oluşuyordu içimde ama aklım başımdaydı, gidersem başıma kötü şeyler geleceğini biliyordum.
Eve girdim ama evde daralıyordum nefes alamıyordum. Nasıl bir etki yapıyorlarsa illa beni oraya gitmem için zorluyorlardı. Nihayet dedem ve babam geldiler. Dedem gözümün içinden anlamış, hemen geldi biliyormuşçasına…..
SAKINNN SAKINN DEDiKLERiNi YAPMA. SENi iSTiYORLARSA SAKIN GiTME. BENiM LAFIMDAN ASLA ÇIKMA. DUYDUNMU BENi .. diyerek yüzümü avuçlayıp gözlerimin içine baktı. O bunu dediğinde dedeme sinirleniyordum. içimde nefret duygusu oluyordu.
Ben, bendim. Aklım yerindeydi, iradem bendeydi. Fakat nedense dedeme gıcık oluyordum , onu boğmak istiyordum sanki…
Dedem feyzli bir insandı. Eskiden bu tür işleri çok iyi bilen ama yaşlılık ile ilimlerini be sağlığını iyiden iyiye kaybetmiş bir insandı. Bana daha bir çok uyarıda bulundu. O konuşurken ben hem daralıyor hemde Patlayacak kadar sinirleniyordum. Ama akrşımda duran dedemdi. Ona küfür etme, iteleme git başımdan gibi şeyler deme isteği geliyordu. Dedem de bunları biliyordu ki ellerimi birleştirip avucunun içinde tutuyordu artık. Ellerimi sıkcasına sıkmaya başları ve ağzı mırıldanmaya başladı. Dua okuyordu sanki. O an ben kendimden geçmişim… Hatırlamıyorum hiçbir şey…
Yerde döşeğin üzerinde uyandım . Üzerimde atlet vardı altımda kısa bir şort. En son dedemin bana söylediklerini hatırlıyordum. Noldu bayıldım mı dedim. Herkes başımda bekliyordu. Dedem ezbere bir şeyler okuyordu. Kulağa hoş geliyordu okudukları. Babam iyi misin bayıldın sen dedi. Dedem hala okumaya devam ediyordu . Dedemle en son konuştuğumuz yere baktım. Orası ıslaktı, resmen su boca etmişlerdi oraya , Ben bayıldığımda üzerime dökmüşler. Bu yüzden de kıyafetlerimi değiştirip yatırmışlar beni. Benim ağzımdan köpükler gelmiş, ağzımı hiç açmamışım kenarlardan fışkırmış, kendi ağız köpüğüm ile boğulacakmışım zor kurarmışlar. Dişlerimi sıktığım için ağzımı elleri ile açamamışlar. Belki komik gelecek ama ağzıma tornavida sokup kanırtarak açmışlar. Dilimi ananem eli ile boğazımdan almış. Ben boğulup ölüyormuşum.
Bunları duyduğumda inanamadım. Hiçbir şey hatırlamıyordum. Yalnız olmuş olsam çoktan ölmüştüm…
O olaydan sonra gece bir şey olmadı. Dedem aralıklı aralıklı evde ezberden bir şeyler okumaya devam etti. Gece normal bir şekilde yattık sabahta kalktım. O gece rahat uyumuşum. Sabah kalktım kahvaltı yaptık. Kahvaltıdan bir, bir buçuk saat sonra hoca babamı aradı. istanbul!dan gelmiş damadının evindeymiş bizim oraya gelmemizi istedi. Babamda bu kadar işi başımıza açıp birde bizi ayağına çağırmasına çok sinirlendi. Babamda verdi veriştirdi , sen buraya geleceksin bizi bu hallere sokup arkamızdan iş çevirdin. Bizde seni adam bildik, hoca bildik diye sitemkar sitem kar konuştu. Hoca da sakin konuşup alttan alıyordu. Oraya gelemem işi ancak buradan halledebiliriz dedi. Babamda inat edip önce sen buraya geleceksin diye bayağı bir cebelleştiler. Hoca ben oraya gelsem de tekrardan buraya geleceğiz dedi. Babamda inat ettiği için sen önce ayağımıza geleceksin, sonra konuşup nereye gideceksek gideriz dedi. Hoca damadı ile köye geldiler. Babam onların geldiğini görünce ağzına ne geldi ise saydırdı. Hoca öyle dinledi sadece hiç geri cevap vermedi. Suçlu olduğu gözleri den belliydi. Ama gözlerinde merhamet değil sanki bir hinlik vardı. O an bunu hissetmiştim ama kimseye bir şeyden söz etmedim. Sanki bana iyilik değil zarar vermeye gelmiş gibiydi.
Dedem , ne yaptın oğluma sen Allahın cezası adam, birde hoca olup örnek olacaksın, bumu senin örnekliğin vs vs diyordu ama hoca dinlemiyordu. Bunlar konuşulurken damadı da ortamdan uzaklaşıyordu. Sonra hoca , bu kadar lafa gerek yok gibi bir şey dedi. Akşam olmasına az kaldı, eğer bir an önce şehre gitmezsek bu gece bu evde çok kötü şeyler olacak, kimse kalmasın bu gece burada , Burayı mesken edip ya oğlanı elinizden alacaklar , yada oğlanı delirtip kendini öldürtecekler dedi.
Bizimkiler bunu duyduğunda olayın ciddiyetinin farkına vardı ve hemen hazırlandık. Biz bizim arabaya bindik, hocalar da aynı geldiği gibi arabalara doluşup şehre gitmek üzere yola çıktık…
Damadının evine geldik, kapıyı damadın annesi açtı bize. içeri girdik hoca anlatmaya başladı. Hiç bir şey başlamamışken, biz normal hayatımıza devam ederken istanbul dan babam a okunmak için gelen kadın şerlilerin esiri olmuş. Ama bu şerliler güçsüzlermiş. Babam okuduğu zaman daha fazla onun etrafında barınamayıp onu terk etmişler. (Buna cin sıçraması deniyormuş )
Evde cinler sıçradığında bir yere sığınırlarmış. O kadını sahiplenen şerli de sığınmak için tuvaleti seçmiş. ( Cinler; tuvalet, banyo, harabe yıkık yerler,pis çöplükler vs. vs.. ) gibi yerlerde yaşarlar.
Şerli varlık bizim tuvalete sığınmış ve diğer ailesinden olan şerlilerden yardım istemiş. Diğerleri de tuvaletteyken ben tuvalete gidip ayakta çişimi yapmışım. Bunları bana hoca anlattı. Çişimi yapmaya gittiğimi hatırlıyorum. O an bana zaten bir tuhaflık olmuştu ama böyle bir şeyi düşünmediğim için sonradan anlatıldığında bana dank etmişti. Hoca geldiği zaman ise , bu durumları anlamış beni okuduğunda, ama bana musallat olan şerliler den beni kurtarmak yerine, bana kendi başına musallat olan şerlileri gönderip kendisi kurtulup kaçmak istemiş. Bu yüzden de damadı ile bana iş birliği yapmış. Bana şerliler tarafından büyü yapıldı diye korktuğum da, aslında hocanın damadı ile olan iş birliği sayesinde o sabun büyüsü , ağaç kovuğundaki bebek ve muskaları yapmışlardı. Hoca zaten babam onu çağırdığında hazırlıklı gelmiş. Olayların bir kısmı çorap söküğü gibi gelmişti. Peki neden bana o yumurtaları taşıttı, neden sabunlarla beni korkuttu bunları anlatması için ona baskı yaptık.
Hoca sadece kendi başındaki , zamanında sahiplendiği şerlilerin zamanla oyuncağı olmuş ve onlardan kurtulamazsa kendisi onlara esir olacakmış. Yumurtaları bize taşıtmış ki, ben düşürüp kırsaydım tüm şerlileri benim başıma geçecekmiş. Sabun olayı da, eğer yumurtalar kırılırsa o zaman devreye girip suyun içine gömülecek ben eridikçe içimdeki şerliler de eriyip tükenecekmiş. Oyuncak bebeği ise tüm bunlar başarı ile sonuçlanırsa bebek ile benim bedenime hükmedebilecekmiş. Bunları bize anlatırken yüzü bile kızarmadı, biz hayretle onu izledik. Artık tek istediğimiz sadece bizi kurtarıp normal hayatımıza dönmekti…
Peki ya cadı kadına neden götürmüştü bizi ?
Aslında hayat hikayem buradan sonra başlayacaktı...
Hoca yaptığı büyülerden sonuç alamayınca yapacak bir şey bulamamıştı. Yumurtaları kendisi kırıp sabunu da kendisi açmıştı. Amacı bana korku vermekti bu safhada, bunu zaten en baştan başarmıştı. Yaptığı büyüler ahmakçaydı, bekli daha zekice bir şeyler yapabilseydi hayatım tamamen de kararabilirdi.
Ona, bizi cadı kadına neden götürdüğünü sorduğumuzda ise kendisi işin içinden çıkamayınca bizi oraya götürdüğünü cadı kadınla da iş birliği içinde bana içirdiği o zıkkım sayesinde artık benim şerlilerden oluşan bir toplulukla başım belaya girmişti. Hoca beni bu durumdan kurtaracağını söyledi. Ama gözlerinde nefret vardı. Bana bunca kötülüğü yaptıktan sonra pişman olup ta geri gelip beni kurtarma ifadesi yoktu. Sanırım bende, şerliler bana musallat olunca onlardan hem korkum azalmış hem de insanların aklından geçebilenleri hissetme gibi bir yetenek ortaya çıkmıştı. Gözlerinden içini görebiliyordum sanki.
Hoca zaman kaybetmeden cadı kadının yanına gitmemiz gerektiğini söyledi. Kalktık cadı kadının köyüne doğru yola çıktık ama gece oluyordu. Gece oraya gitmek hiç istemiyordum. içimde hem bir korku vardı hem de oldukça derin bir şüphe….
Kadının köyüne geldik. Arabayı yol kenarına çektik ve yürümemiz gereken patika yola koyulduk. En arkada babam geliyordu önünde ben önümde ananem, annem ve dedem önde damat, onunda önünde hoca vardı. Yol karanlık olduğu için biraz zor ilerliyorduk. Hafif bir ay ışığı ile yolumuza devam ettik. Önümüzdeki virajı döndüğümüzde kadının evi karşımızda olacaktı. ilerlemeye devam ettik. Aklıma oradan son döndüğümüz zaman arkama baktığımda gördüğüm şeyler geldi. Tam o sırada virajı döndüm ve…..
Aynı şekilde tel örgülerin kazıklarında ışıklar yanıyordu. Bunlar gündüz gittiğimizde gördüğümüz kurumaya bırakılmış karga ölüleriydi. Onlar ışık vazifesi görüyordu. Kadının evinde sap sarı ışıkları yanıyordu. Sanki ışıklar dışarı fışkırıyordu , pencere önlerinde kısa çizgiler halinde ışık süzmeleri oluyordu. Bunları sadece ben değil hepimiz gördük. Ama kimseden çıt çıkmadı. Kazıkalrın yanından geçtiğimiz zaman gördüklerim beni hayrete düşürdü. Bunlar filmlerdeki cadıların büyü yapıp bir şeyler gördüğü fanusların aynısıydı ama içlerinde ışıklar yanıyordu. Yavaş yavaş eve doğru ilerlemeye devam ettik. Kadının evine yakınlaştığımızda inceden bir davul sesi duymaya başladık. Daha fazla yaklaştığımızda da davulun sesi artıyordu ama benden başka kimse duymuyordu sanki o sesi.
Serenti nin oradan tam döndüğümüzde evdeki tüm ışıklar söndü, davul sesi durdu . Gördüğümüz kazık başlarındaki ışıklara dönüp baktım onlarda sönmüştü. Sadece ay ışığı ile aydınlanıyordu sanki etraf korkmaya başladık herkesin ağzından mırıldanma duyuyordum, dua okuyorlardı galiba.
Hoca kadına adı ile seslendi bakan olmadı. Ben hemen nasıl bir cesaret ise küçük penceresinden baktım. içeride LÖKÜS(küçük piknik tüpü ile yanan gaz lambası) yanıyordu. Löküs ü tutma yerinden tavana asmış kendisi yerde bağdaş kurmuş oturuyordu başını yere eğmiş sanki ritüel yapıyor gibiydi.
Hoca yanıma geldi oda görüp cama tıkladı. Kadın yavaş yavaş kafayı kaldırıp bize öyle bir baktı ki……..
Gözleri kedi gözü gibiydi. Bizimki gibi göz bebeği yuvarlak değil yukarıdan aşağı uzun ince sap sarı gözleri vardı. Bize doğru keskin bir bakış attı, kadının tipi resmen kedi gibiydi. ilk geldiğimizde ki yaşlı yüzü olan kadın değildi bu, resmen yüzü gencecik ama kediye benzeyen gözleri ve yüzü vardı.
Kadın bizi görünce ayağa kalktı. Tavana uzantı, tavanı zaten çok alçaktı. Tüpü alttan iteklediğinde üsteki tutma yerinden çıktı ve löküs ile salondan kapımızı açmaya geldi. Tahta kapıyı yavaş yavaş açtı ve iğrenç bir ses tonu ile; hoş geldiniz, gecenin bu saatinde hayır mı şer mi dedi.
Dedem lafa girdi büyük olarak arka taraflardan, Hayır mı şer mi onu sen söyleyeceksin dedi. Kadın elindeki löküs ü havaya kaldırıp dedemin yüzünü görmeye çalıştı . O ara bende yüzüne daha net baktım ve o sarı sarı parıldayan kedigözü gitmiş normal bir insan gözü ve yüzü ile açmıştı bize kapıyı. Kadın bizi içeri davet etti. Dedem sen dışarı gel ışığını alda dedi. Kadın dedem konuştukça takma alt dişlerini yerinden çenesi ile çıkarıp takıyordu. Hoca, dışarıda konuşulmaz bu içeri girip konuşalım dedi.
içeri girdiğimizde kadın löküs ü tavana asmak isterken hoca elinden alıp tavana astı. Oda ap aydınlık oldu ve hemen evde piriz var mı diye baktım. Evde ne bir piriz vardı ne de tavanda bir ampul….
Bu evde elektrik tesisatı bile yoktu… Peki o evden nasıl ışıklar fışkırıyordu ? Nasıl kazık başlarında fanuslar yanıyordu ? Aklımı kaçırmak üzereydim. Bunlar sadece benim mi dikkatimi çekiyordu. Artık fena halde korkmaya başlamıştım.
Hoca ile kadın sanki işaretleşir gibi bakışıp duruyorlardı. Kimse laf açmıyordu. Biz ailecek döşekte oturduk hoca ve damadı yerdeki mindere, kadın ise bizim sağ tarafımızda ki sandalye ye oturmuştu. Benim etrafı izlediğimi görünce; Evimizde elektrik yok sizin gibi, yaşlı ve dul kadının neyi olur ki zaten dedi. O an camdan dışarı çıkan ışıklar neydi diye sormak geldi ama korkuyordum. Hala orada bile nasıl bulunacak kadar zorda kalmışız anlayamıyorum. Sonunda hoca lafa başladı. Ben böyle bir hata yaptım. Şimdi bu delikanlının da başını derde belaya koydum, bir gaflete kapıldım. Bizi sen kurtarırsın kurtarırsan dedi. Kadın dişiz ağzı ile dudaklarını birleştirerek gülmeye başladı. inanın bana böyle bir gülme olamaz. Resmen cadı gülmesiydi bu, sesi kulak tırmalıyordu zaten kadının, gülmesi ayrı bir bela çıkmıştı. Biz kadının böyle gülmesine şaşırmıştık. Kadının bir şaşılmadık gülmesi kalmıştı zaten. Evinde pis bir koku vardı. Sanki ceset kokusu gibi kokuyordu. Sanırım yine karga ölülerinden kendine koleksiyon yapıyordu.
Kadına bu sefer nasıl güvenebilirdim gerçekten bilmiyorum, beklide sadece güvenmek zorunda olduğum için güveniyordum. Ayağa doğruldu iki büklüm yürüyerek başka bir odaya gitti. Oda kap karanlıktı, çünkü löküs bizim oturduğumuz odada yanıyordu. Nasıl bulduysa içeriden kalınlığı 15 santime yakın kara kaplı, üzerinde tuhaf motifleri olan, odaya girdiğinde kasvet saçan bir kitapla geri geldi. Kitabın ne olduğu belli değildi, tavana asılı duran löküs ü indirmemizi istedi. Hoca indirip önüne koydu. Önüne oturduğumuz yerin yan tarafından bir ahşap sini altlığı çıkardı ve kitabı üzerine koydu. Beni yanına çağırdı. Elimi asmanın üzerine koymamı ve dediklerini tekrar etmemi istedi. Kulak tırmalayan sesi ile birkaç bir şey söyledikten sonra bende aynı şeyleri söyledim. Söyledikçe mumların ışıkları arttı. Elini elimin üzerine koydu. O okudukça ve ben tekrar ettikçe sanki elimin üzerini onun avuç içi yakıyor hissine kapıldım. Mumlarda yükselince aklıma eskidende o mumların başıma bela açtığı gelmişti, o yüzden korkup elimi çektim. Elimi çektiğim için bana kızdı. Gözlerinin içi ateş saçıyordu resmen…
Bunu görünce insan olmasından şüphe etmiştim. Korkuyordum ama insan çaresiz kalınca başka bir şey düşünemiyor demek ki. Tıpkı dişin ağrıdığında dişçi dişini çekerken acıyacak ama çekmezse de ağrıyarak acı verecek. Bu ikilemde olduğum için tekrardan başladık aynı şeyleri yapmaya. Kadın okudukça baygınlık geliyordu. Hoca ile birbirlerine bakışıyorlardı. Uzun bir süre kadın gözlerime baktı, sanki beni büyülüyordu, ne derse yapacak kıvama gelmiştim. Odanın içi kasvet doluydu….
Kadın elini diline sürüp mum u söndürdü. Çok zor bir imtihandan geçiyorsun , bunlar sana iki seçenek sunuyorlar dedi. Ne seçeneği dedim.
Ya bu cinlerden biri ile evleneceksin, ya da seni öldürecekler dedi. Bunu duyunca o kadar gerildim ki.. Ne evlenmesi öyle şey mi olur, bu ne saçmalık, beni bu hallere siz soktunuz. Şimdide benimle oyun mu oynuyorsunuz dedim. Öylesine sinirlenmiştim ki. Ben sizi öldürmeden onlar beni öldürseler iyi olur dedim kadına bakarak. Annem, babam, dedem, ananem hiç ama hiç birinden çıt çıkmıyordu. Onlar sanki odada yoklardı. Bedenleri karşımdaydı ama kendileri adeta put gibi duruyorlardı.
Baba dedim ses yok….. Dede dedim yine ses yok….. Sonra kadın seni duyamazlar dedi. Kadın onlara ne yapmıştı bilmiyorum. Kalktım babamı salladım, babam uyuyordu resmen, ama otururken hepsi nasıl uyuyabilirdi. O anda kadının söndürdüğü mum tekrardan yandı. Hoca ve damadı ayağa kalktı dışarı çıktılar. Gidiyorlardı .. Nereye dedim cevap bile vermediler. Kapıdan çıktılar peşlerinden gittim bir baktım ki çitlerin başlarında ki kargalar yeniden fanus olmuş ışık yanıyor. Arkamı döndüm evin içi ışık saçıyor. Aman Allah’ım ne oluyor dedim aklımı kaybedecektim. Ailem içerideydi kaçamazdım. Onları bırakıp gidemezdim. Mecbur geri dönmem gerekiyordu. Şerefsizler bizi tekrardan tuzağa düşürmüşlerdi. Sanki yarım kalan bir işmiş gibi geri gelmişti hoca , ama şimdi bırakıp kaçtı. Bunların hepsi bir oyunmuş. Artık yalnız başıma kalmıştım.
Aklımı kaybedecektim, Ailem oradaydı, evden çıkan ışıklar öylesine yoğundu ki evin camlarından sarı sarı ateş gibi fışkırıyordu. Artık yolun sonuna geldiğimi, bu gecenin hayatımın sonu gecesi olduğunu, buradan asla kurtuluşum olmayacağını düşünüyordu kafam kendi kendine… Ne yapacağımı bilemedim. Evin doğru koştum, ilk geldiğimizdeki camdan baktım. Evde tavanda löküs yanıyordu. Annem , babam, dedem … herkes oradaydı, aynı şekilde duruyorlardı. Hemen içeri girdim. Başları yere eğik gözleri kapalıydı, ama yaşadıklarına emindim. Sanki biri onları uyutuyor gibiydi. Evin içinde bağıra bağıra cadı kadını aradım. Löküs ün olmadığı odalar zifiri karanlıktı. Çildırmamak mümkün değildi, böyle bir perişanlık ve imkansızlık olamazdı. Cadı kadın evde yoktu. Dışarı bakmaya çıkacakken bir anda dışarıda ayrı bir ışık yandığını fark ettim. Yandan vuran ışık eşliğinde belirli bir eksen etrafında dönen binlerce mahluk gölgesi vardı. Onu gördüğümde bayılıcak gibi oldum. Kaçmam gereken bir yer ama ailemi bırakıp kaçamıyordum. Aklıma dua etmekten başka çare gelmedi. Dua ederek annemlerin yanına koştum. O ara mutfağın içi camından da bana bakan üst üste yığılmış kırmızı gözleri gördüm. Gözlerini bana dikmişlerdi. Durumu an ve an yaşıyordum. Bilinç bulanıklığım dahi yoktu bu olanlara rağmen , Arkama bir döndüm bu sefer annemlerin oturduğu küçük pencerenin arkasında da diğerlerinden daha irice olan 2 çift göz gördüm. Bana doğru bakarken gözlerindeki ateş dalgalanıyordu. O ateşin içinde kendimi gördüm. Bana nasıl bir şey yaptılarsa bayılamıyordum bile korkudan. Artık kendimden bile geçtim ailemi düşünüyordum….
Kafamı tam çevirdim kapı tarafına… Pencereden bakan 2 çift göz karşımdaydı. Ama o bir insan gibiydi bu sefer. Çirkin bir yüzü vardı, gözlerindeki ateş aynen devam ediyordu. Boyun 1.90 dan fazlaydı. Boynu çok uzundu. Ayaklarının önünde topuklar vardı, aynı şekilde bacaklarında da kıvrımları vardı.
Beni resmen almaya gelmiş gibi kolları yana hafif açık şekilde karşımda duruyordu. O an hıçkıra hıçkıra Anneeee Babaaaaa Dedeeeeeee ……..Bağırdım.. Onlar hiç kıpırdamıyorlardı bile, sadece nefes aldıkları belli oluyordu. O anda o mahluk konuşmaya başladı
-LN YASTATii AHAD AN YUNKiZAK ( Seni kimse kurtaramaz)
Ben yine anne baba diye bağırdım. Karşımdaki mahluk üzerime doğru bir adım attı. O anda annemlerin arkasındaki pencerede cadı kadını gördüm. Üzerinde sim siyah boydan giydiği bir kıyafet vardı. Bu anaların hazırlığını yapmış gibiydi. Eğildi pencerede dişsiz ağzı ile bir gülüş yaptı .
Mahluk bana daha çok yaklaştı, ağzımın dibine kadar geldi ve şu sözü söyledi.
LN YAKUNA SARABAN HAZiHi ALMARRA ( Bu sefer rüya değil )
bu zamana kadar rüyalarımda da gerçeklerim de de bulunan, beni her an gözetleyen ve en savunmasız anlarımda beni hayattan koparan mahluk karşımdaydı ve birbirimize bakıyorduk…
O anda karşımda dikilirken onunla gelmemi istedi dışarıya. Bende bağırdım çağırdım. Ne dediğimi hatırlamıyorum . Çok tuhaf bir şekilde ses tonu değişti. Beni etkisi altına alan açıklayamayacağım ama kulak çınlatan bir ses tonu ile 3 defa ..
iza rafaztani sa usbiho asirak,
iza rafaztani sa usbiho asirak,
iza rafaztani sa usbiho asirak, (itiraz edersen esirimiz olacaksın ) diyerek beni tehdit etti. Bunların hepsi olurken bilincim yerindeydi, rüya değildi, zaten o şerli de bana rüya olmadığını söylemişti. Beni hareketsiz hale getirdi bakışları ile ve sırt tarafımdan kollarımı arkaya çevirerek beni sırtlayıp dışarı götürdü. Dışarı çıktığımda milyonlarca şerlinin arasından geçtik. Beni tersten sırtladığı için geriye bakarak görüyordum. Sarı ışıklı bir yoldan geçiyorduk. En kötüsü ile bu anlarda asla bilincimi kaybetmedim, sanki olayı an ve an yaşamamı istiyorlardı. Biraz beni sırtında taşıdı ve davul sesleri yüksele yüksele ilerlemeye devam ettik. Beni sırtından yere attı hemen arkamı döndüm ve….
Olamazzz . olamazzzzz bu rüyamda ki dere kenarıydı. Beni tamda rüyamda onları izlediğim yerde yere bırakmıştı. Derenin kenarında fındık ağacına takılı sarı uzun bir ampul vardı sadece o ışık altında halka halinde dönen şerlililer , tıpkı rüyamda ki gibi beni gördüler. Işık hızı ile etrafımı çevirdiler ve beni kalabalıkla birlikte sürüklediler. ileride arkası dönük çarşaflı bir kadın vardı. Vücudu diğerlerinden farklı biraz kalıklı ve şekil itibariyle insana benziyordu. Çarşaflıydı çok hatlarını ayırt edemiyordum, sarı ışıkta çok aydınlatmıyordu. Çarşaflı kız arkasını döndüğünde karşımda dünya güzeli vardı sanki. Yüzü o kadar temiz ve pırıl pırıldı ki beni ona getirdiklerini bilseydim beklide ben kendim gelirdim.
Kızın yanına doğru yaklaştım. Gerçekten çok güzeldi. Bakışları ile o kadar güzeldi ki, bu dünya ya ait değildi. Büyülenmişim, mühürlenmişim halbuki. Beni öldürmek isterken, neden evlendirdiklerine akıl sır erdiremiyordum. Sarı ışığın altında aynı zamanda küçük sinek toplulukları da cinler alemi ile eğleniyorlardı. Davul yoktu ama nedense şiddetli bir davul sesi ve ayakları ters varlıklar başları yere bakarak etrafımızda 3 halka oluşturmuş dönüyorlardı. Ben ona ismini sormak istedim, ama farklı bir boyut ve alemde olduğum için Arapça konuşuyordum nasıl oluyorsa, bunlarından tamamen farkındaydım, bilincim açıktı ve de korkmuyordum. Büyülenmiştim ve etrafımdaki mahluklardan çok ilgim karşımda ki güzeller güzelindeydi. Ona bakıp;
Ma ismuk ? ( Adın ne ?) dedim. .
Zuzumbilesi dedi. Bu isim bana onun ağzından o kadar güzel gelmişti ki, ilk defa böyle güzel bir ses tonu ile okunduğunda çok anlamsız gelen bir isim, sanki var oluşta ki en güzel isim gibi gelmişti. Bu duygularımla dalga geçebilir, ya da inanmıyor olabilirsiniz. insan büyülendiğinde kendinin farkında olsa da yaşam amacının farkında olmuyor. Bir düğünün içindeydim ama bundan daha fazla bir şey hatırlamıyorum. Bu insani bir düğüne yakın, bir eğlence içinde olan kalabalık var fakat tüm hatırladıklarım bunlardı. Bunları hatırlama zamanım ise, Sabah Ailem kendini çok eski yıkık dökük , kullanılmayan, çatısı dahi olmayan, tahmini eski Pontus Rum imparatorluğu döneminden kalan etrafı yığma traşlanmamış taşlarla kaplı, içi ot tutmuş bir evde bulmuşlar. Olanları hatırladıkları için, evinde iç şeklinin aynı olması yakınlığı ile dün gece ki her şey onların zihnindeymiş. Hemen hepsi kapıya çıkıp beni aramaya başlamışlar. Ben ise o derenin kenarında uyurmuşum. Beni uyandırdılar. Aklım dün gecede kalmış olacak ki hemen zuzumbilesi yi aradı gözlerim. Fakat gündüz olmuştu. içimde bir agresiflik vardı. Dedem ve babam olanları sordu anlattım. Dedem yere diz çöktü ağlamaya başladı. Oğlanı kaybettik kaybettik…..
Dedem, koca adam hıçkıra hıçkıra-hıçkıra ağlamaya başladı. Annem babam ise donmuşlardı resmen. Olanların hala farkına varamamışlardı. Ben ise onlara sinirliydim. Nedense içimde onlara karşı bir sinir vardı ama o zamanlar şerliler tarafından tamamen ele geçirildiğimi bilmiyordum. Bahçe den patika yoldan yürüyerek çıktık. Evin önüne geldik. Ev bahsettiğim gibi harbe bir yerdi. Sanki o bölge şerliler tarafından ele geçirilmiş bir bölgeydi ve sanki onların sınırını geçtiğimizde boyut değiştirip, bam başka bir yere geliyorduk. Dedem hemen buradan çıkalım burası sahipli dedi… Fakat bilmiyordu ki artık bende tamamen sahipli biri olmuştum.
Oradan şarkın şaşkın çıktık. Ben oradan ayrılırken, sanki evimden uzaklaşıyor gibiydim. Sanki buraya aittim. Çitlerin yanından geçip patika yoldan arabaya ulaşmaya çalıştık. Geçerken gördüğüm, patika yoldaki çitlerde karga ölüleri duruyordu hala, o an arkama baktım ev hala terk edilmiş harabe olarak duruyordu. Arabaya vardık babam kullanmaya başladı hemen apar topar evedönüyorduk ama kimsenin bir fikri yoktu. Bundan sonra ne yapacaklardı bilmiyordum. Ama ben artık ne korku ne endişe duyuyor, ne de eve dönmek istiyordum. Sanırım ben oraya ait olmuştum.
Eve gelmiştik. Yolda kimsenin ağzını bıçak açmadı. Bende onlara dün neler olduğunu hatırlayıp hatırlamadıklarını sordum. Dün onlar sadece eve geldiğimizi hatırlıyoruz, bizi seni alabilmek için uyutmuşlar dedi. Bende onlara nasıl uyuduklarını söyledim. Kısacası onlar hiçbir şey görmemişlerdi. Aklım cadı kadının nerede olduğundaydı. O bir insan mıydı yoksa şerli miydi. Hoca ne damadı nereyedeydi. Bizi tekrardan neden bu duruma düşürmüşlerdi. Ben bundan sonra ne yapacaktım. Ben artık bir cin ile evliydim. Bunları neden ben yaşıyordum. Her şey aklımı kurcalıyordu. işi içinden çıkamıyordum. Artık hacı hoca ile bu amansız yolda bir yere varacağıma inanmıyordum. Eve akşam üstü vardık. Daha akşam ezanı okunmamıştı. Büyük ananemi kızının ( Annemin annesinin) yanına bıraktık. Büyük dedem bizimle köye gelmek istedi. Köye geldik. Eve geçtikten sonra namaz vakti yaklaşmıştı. Babam ve dedem camiye gidiyorlardı , beni de çağırdılar. içimden gitmek gelmedi, sanki beni, bir şey engelliyordu. Dur diyordu içimdeki…
Babamlarla gitmedim camiye. Annem evdeydi ben kapının önündeki deponun üzerine çıkıp oturuyordum. Hava soğuktu ama ben atlet ile çıktım dışarı, geceye doğru vücudum yanmaya başladı sanki.. Akşam ezanı okunmaya başladı. Akşam ezanı biter bitmez etraftaki bahçelerde ve mezarlıkta bir hareketlilik başladı. Sanki insanlar oradan akın-kın geliyorlardı. Bu saatte yüzlerce insan bahçelerde ve mezarlıklarda olamazdı. Bana bakarak yanıma yaklaştılar. Ayakları ters topukları ön tarafa dönük yürümeye devam ettiler. Korkmuyordum istirfimi bile bozmadım. Gözlerim zuzumbilesi yi aradı, onu göremedim. Hepsi etrafımı çevirdiler. Yüzler ve vücut aynı insan ama ayaklar tersti. Sonunda öğrenmiştim ki onlardan; her kılığa girerler ama insan kılığında ayakları ters oluyormuş. En çokta kedi kılığında dolandıklarını söylediler. Onlar kendi boyutlarında iken de kediler onları görebiliyor. Bir kedi bir noktaya odaklanıp boş boş dikkat kesilip bakıyorsa, oradan uzak durun…
Bunları bana daha sonra anlatmışlardı. Etrafım şerlilerle doldu fakat bana bir şey yapmıyorlardı. Ortalık onlarla kaynıyordu. Bir araya gelseler sayıları insanlardan misli-misli çoktur. Bunları yaşamadan önce eski insanlar; akşam ezanından önce evde olacaksın, yada gece on yatağa kon dibi laflar derlerdi. Anladım ki, gündüzler bizim, geceler onlarınmış. Artık Gündüz insanlar aleminde , gece ise cinler aleminde yaşamaya mahkum bir hayat yaşayacaktım.
Beyler.. Burada size son bir kez uyarı yapacağım. iş evlilik kısmına geldiğinde işi dalgaya aldınız. Pişman olacağınız laflar söylemeyin. Ben bu anlattıklarımdan ne pirim yapmaya ne de boşa vakit harcamaya çalışıyorum. Hikayem bittiğinde buradan çekip gideceğim. Ama bu anlattıklarım kulaklarınıza küpe olsun. inanmayan varsa vaktini harcamasın burada. Bunlar eski geçip bitmiş olaylar diye dalga geçmeyin. Ben o kadar derin anlatacağım yerler vardı. Akşam yatağıma girdiğimde rahat edemediğim için yazmakta tedirgin oluyorum. Anlattıklarım bittiğinde hala dalga geçebilecek onan bir delikanlı çıkıpta.. Ben inanmıyorum deyip bana küfür edecek varsa . Şu an gece . Karanlık bir odaya geçip tüm ışık süzmelerini engelleyip önüne bir ayna alsın. 3 tane mum u da yakıp üçgen şeklinde dizip özelden mesaj atacakalarımı 2 ayrı kağıda yazıp birini tam ortaya diğerini de sesli sesli okusun. O zaman buraya gelipte yazacak bir akıl a sahip olamazsın.
Şimdi söylediklerimin arkasındayım. Varsa böyle bir delikanlı ben hazırım.
Bu entry i 5 dakika sonra silip devam edeceğim. Bu 5 dakika içinde gerçekten dinleyecek olanalar beklesin. Diğerleri hikaye bittikten sonra mesaj atsın.
Bu da son uyarım. Sonuç olarak herkes uyurken yapayalnızdır...
Ayağa kalktım. Ben kalktığımda hemen yolu açtılar. Bana saygı duyuyor gibiydiler. Peki beni düne kadar öldürecek olan bu şerliler, neden beni korkutmamak için insan sureti ile gelip, birde bana saygı duyarcasına insani hareketler sergiliyorlardı? Kafamda her geçen saniye farklı ve bambaşka sorular oluşuyordu. içimden onların gitmesini istedim ve kalabalık bir anda yok oldu. Eve gittim babam ve dedem hala camideydi. Annemle oturduk, annem hep iyi misin-iyi misin diyip durdu. Bende dışarıda olanlardan hiç bahsetmedim. Korkum yoktu artık, olanlara alışmışmıydım, yada artık bu evlilik sayesinde onların gözünde bir statüye mi girdim bilmiyordum.
Gece denem ve babam beni çok okudular. Babam hoca yı ve damadını 2. Kazığından dolayı çok sefer aradı, ama hiçbir aramamızda ulaşamadık. Gece olduğunda beni uyutmak istemediler. Gündüz uyu gece uyursan yine onları göreceksin diye beni uyutmama ya çalıştılar. Ama ben artık onları görmekten korkmuyordum. Zaten beni korkutacak surette gelmiyorlardı. Ama unuttuğum bir şey vardı ki o gece kafamda artık bir şeyler yerine oturacaktı, ama gördüklerim kapılacağım gafletinde fitilini ateşleyen olay olacaktı.
O gece uykumun çok olduğunu söyledim. Zaten bana bir şey yapmak isteseler sizi yine uyuturlar dedim. Benim korkmadığımı anlamışlardı. Söylediklerimde mantıksız değildi. O gece annemle ben yerde, dedem ile babamda karşılıklı iki koltukta yattılar. Uyudum
Gece nasıl uyudum bilmiyorum, Günlerin yorgunluğu idi beklide… Gece bir ses ile uyandım. Adımla seslendiler. Kalktım yatakta doğruldum. Karşımda pencere vardı. Burası yattığım yer değildi. Ben yatak odasında uyanmıştım. Pencerenin önüne ilk gördüğüm şerliler vardı. Bana neden insan suretinde görünmediler anlamadım. Beni korkutmaya çalışıyorlardı. Gözleri ateş saçıyor ve çok sinirli bir surat ifadeleri vardı. Korkmuyordum yinede, onca şeyden sonra bana korkunç gelmiyordu. O anda inanılmaz bir şey oldu. Akşam deponun üzerinde oturduğumda yanıma gelip sonra bana yol açan 100 lerce şerli bir anda oraya geldi. Karşımda duran ve beni korkutmaya çalışan 3 tane şerli yi kollarına girip ayakları yerden kesik bir şekilde camdan çıkıp gittiler. Beni korkutmak için gelenlerin acı çığlıkları hala kulaklarımdadır….
Odamda kalan ve insan suretinde olan bana döndü ve ; Artık seni rahatsız edemeyecekler.. dedi.
Onlar sizden değimli diye sordum. Onlar …… kabilesinden. Sen onların kabilesinden birilerinin ölmesine sebep olmuşsun. Onlar da sana ızdırap vererek seni esir e etmek istiyorlardı. Artık bir daha gelemeyecekler dedi.
Artık anlamıştım. Bana ilk başlarda hayatı zehir eden, benim nasıl olduysa öldürdüğüm 3 şerlinin geride kalan kabile üyelerinden gelen birkaç şerli varlıkmış. Bu son gelişleri onların ölmesine sebep olmuştu. Bunların yaşanması beni korkutmaya başladı. Bir gün beni de aynı şekilde alıp giderler korkusu içimi bürüdü.
Hemen kalkıp annemin yanına geri yattım. Korkum yoktu, sadece endişe içindeydim. Bu olanlardan kurtulmak istedim. Zuzumbilesi ile evli olmak artık doğru olmayan bir yoldu. Ama bundan nasıl kurtulabilirdim. Düşüncelere daldım, o şekilde uyumuşum.
Sabah kalktığımda hiçbir olaydan bahsetmedim. Normal bir uyku olduğunu ve korkulacak bir şey olmadığını söyledim. Önümdeki yaklaşık 1 aylık bir dilim böyle geçti. Dedem köyüne gitmişti. Annem ve babam benim iyileştiğimi düşünmeye başlamıştı. 1 ay kadar bir süre hiç ama hiçbir olay yaşamadım. Bu yüzden de babam ne hocayı ne de damadını aramadı. Onlar o geceleri rüya, hayal mayel şeklinde hatırlıyorlardı. Gerçekten olduğunu bile tam kestiremiyorlardı. Zamanla siliniyordu sanki onlardan….
Uzun bir zaman sonra bir gün şehirdeydim. Akraba ziyaretlerine başlayacak kadar düzelmiştim.
Bu ziyaretlerin gecesinde dışarıda dolanırken karanlık bir sokakdan geçiyordum. Gerçekten ıssız ve çok kullanılmayan bir yerdi. O dönemlerde dayımda kalıyordum ve şehirden birkaç arkadaş ile gece geç saatlere kadar geziyordum. Gece saat 11 civarlarıydı. Uzun dar bir sokak vardır bulunduğum yerde, genelde şimdilerde içki içenlerin uğrak mekanları. O zamanlarda çok kullanılmazdı.
Karşı yoldan gelen uzun boylu, sağa sola sendeleyen vücudu net görünse de yüzü görünmeyen bir varlık bana yaklaşıyordu. Onu insan sanmıştım , Bana gerçekten zarar verebileceğini, sendelediği için sarhoş olduğunu düşündüm. Yaklaştıkça ayaklarının ters olduğunu fark ettim. Durup bana bakmaya başladı. Niyeti iyi gibi değildi. NE amaçla karşıma çıktı hala bilmiyorum. Bana doğru bakıp bakıp en sonunda yok oldu.
Bu olaydan sonra, benim peşimi bırakmadıklarını anladım. Ama ailem artık çok iyiydi. Onlarla bu konuları konuşup, asla onları üzmek istemedim. Bu yüzden de anlatmadım. Birkaç tane daha benzer olay yaşadıktan sonra artık bir şeyler yapmam gerektiğini anladım. Hala hazırda şerlilerden de korkmadığım için, o gece cadı kadının evinde yaşananları çözme fikri ile birkaç gün sonra babamdan arabayı alıp cadı kadının evine gitmek üzere yola çıktım. Amacım neydi bilmiyorum. Belki de sadece orayı tekrar görmek istiyordum. Belki de şerliler fikirlerimi etkileyip beni oraya çağırıyorlardı.
Yolda giderken köy yolunda heyelan olmuştu arabalar peş peşe dizilmişti. Heyelan olan yer köyün aşağı mahalleleriydi. Önümde 2,3 araba da yolun açılmasını bekliyordu. Bende bekledim biraz ama arkama da arabalar yığılınca oradanda çıkamadım mecbur bekliyordum yolun açılmasını. Çok uzun sürdü ama elimden bir şey gelmiyordu. Sonunda yol açıldı. Arabalarla konvoy halinde bir yere kadar gittik. Bir yerden sonra hiçbir araba yukarı yola çıkmadı. Zaten yol devam ediyor ama yol o kısımdan sonra çimenler doluydu. Yani bu yolu kimse kullanmıyordu. Yukarıda da o haraba evden başka hiçbir ev yoktu. Ben yukarı yola devam edince Arabalardaki herkes bana doğru şaşırmış ifade ile baktı. Diğer arabalar ise az geride ki aşağı yola sapıyorlardı.
Yolda çok oyalandığım için akşam olması yakındı, hava zaten o zamanlarda erken kararıyordu. Gelmişken geri dönemezdim, nasıl cesaret ettim aklım almıyor bu işi ama arabayı çekip patika yolu yürümeye başladım. Hava alacakaranlığa döndü, Ezan okunmaya başladı, içimi uçsuz bucaksız bir korku kapladı, O anda tam virajı döndüğümde birde ne göreyim……
Tarlaların etrafındaki çitlerin başındaki kargalar yeniden ışıklı fanus olmuş, O en son yıkık olarak gördüğümüz cadı kadının evi tıpkı diğer geldiğimiz zamanki gibi ışıklar saçıyordu pencerelerinden…
Evden çıkan ışıklar bana korkularımın boşa olmadığı gösterdi. Aylar önce burada yaşadıklarımı hayal mayel hatırlamaya başlamıştım. Sanki onca zaman normal hayat a alışmış gibiydim. Işıkları görünce Belki de bu gece bu yaptıklarımdan dolayı beni evdeki şerliler gibi ızdırap içinde öldüreceklerdi. Kadının evine sinsi sinsi yaklaştım. Bu olayı çözmek istiyordum. Belki bir yol bulur her şeyden kurtulurum diye düşündüm. Evin kapısının yanında ki pencereden içeri baktım. Cadı kadın içerideydi. Yere bağdaş kurmuş başı yerde önünde onlarca mum yanıyor ve her mumun yanında bir çay bardağı ve içinde rengini tam anlayamadığım yarı-yarı dolu bir şeyler vardı. Kadın bir ara kafasını kaldıracak gibi oldu. Demen sırtımı duvara verdim saklandım. Beni görmediğinden emindim. Yere diz çöküp evin arkasına dolaşmak istedim. Zira evin yamaç a bakan tarafında demir yoktu ve cam ahşap ve alttan kaldırılıyordu. içeri girip kadını boğmak istedim. O ara telefonum çalar belki ses yapar diye telefonuma baktım ama hiç çekmiyordu. Yinede kapattım cebime attım. Şu yaptıklarımı anlatırken hala elim ayağım titriyor. Evin dışı ahşaptı tamamen dışında paralel-paralel çakılmış tahtalar vardı. (Karadenizli arkadaşlar yöresel evleri bilirler ) Onlara tutunarak camı kaldırıp içeri girdim. içeri girdim ve birde baktım ki ben aslında dışarı çıkmışım. Yani direkt kapının önüne gelmişim. Bu imkansızdı. Aklımı kaçıracaktım. Ben oradan içeri girip cadı kadının arkasından çıkacakken , aslında kadının bulunduğu odadan dışarı çıkıyormuşum.Bu bir ilizyon gibiydi. Çıktığım camdan içeri baktım. Kadın yine içeride aynı pozisyonda oturuyordu. Aman Allah’ım aklımı kaçıracaktım. Yere eğildim o anda aşağı doğru bakıyordum ve kazıkalrın başındaki ışıklı fanuslar sönmüştü. Hemen arkama döndüm ve alttan kafamı kaldırıp içeri bakacakken cadı kadın ile göz göze geldim…
Kadın bana çok kötü baktı. Seni görmediğimi mi sanıyordun sen dedi.. O an aslında başkalrı tarafından gözlendiğimin farkına vardım. Gözlerim zuzumbilesi yi aradı. Göremedim.Etrafta hiçbir şerli varlık yoktu. Cadı kadın beni içeri çağırdı. Gel dedi kaçmaya yeltendim o anda önümü kıvırcık saçlı, kulakları kıllı ve sivri, 3 kişi kesti. ikisinin boyu 1 50 yoktu ama birisi çok uzundu. Cadı kadın onlara bakışları ile bir şey söyledi. Resmen talepatik bir bağ kuruyorlardı, pisişik bir iletişim yolları vardı. Uzun olan bana yaklaştı ve başka hiçbir şey hatırlamıyorum.
Gözlümü cadı kadının evinde açtım. Gözümü açtığımda tavanda löküs yanıyordu. Tüpün altını gördüm, kafamı kaldırdım etrafımda kimse yoktu. O anda cadı kadını gördüm mutfağındaydı. Bayılmışım yerde yatıyordum gözüm ile cadı kadına bakıyordum. Saçları bem beyazdı. Üzerinde ilk başta oraya geldiğimizde gördüğüm şal vardı. Kazanında bir şeyler çevirip duruyordu. Allah’ım nereye düştüm dedim Pişmanlığın zirvesindeydim. Buraya gelmek akıllı işi değildi. Bende zaten akıl kalmamıştı. Hala baygınmış gibi yattım. Cadı kadının beni görmesini istemedim uyanıkken.
Kadın berbat sesi ile bir şeyler okumaya başladı kazana doğru. Boğazında balgam varmış gibi derin gıcık ve yavaş-yavaş çıkan bir sesle okuyordu. Kaçmayı denesem yine yakalanıcaktım. Bir an önce sabah olmasını bekliyordum ama daha çok vardı. Hele ki annem babam meraktan ne hale gelmişlerdir….
Bu düşünceler ile gözlerimden yaşlar döküldü. Çok zor bir durum ölürsem cenazem bile olmayacaktı beklide. Bu kadın beni yok ederdi. O zaman hıçkırma geldi. Ölüm korkusu tüm bedenimi sardı.
Cadı kadın hıçkırığımı duydu ve gülerek yanıma yaklaştı. Yerden hemen doğruldum. Kalçamın üzerinde sürüne sürüne geri geri kaçmaya çalışıyordum. Beni bırak ben sana ne yaptım. Bana yaptığınız zulüm yeter diye bağırdım. O ara kadının tipi değişti. Gözleri fal taşı gibi açıldı. Sanki arkamda biri vardı ve ondan çok korkmuş gibiydi. Cadı kadın geri adım attı ellerini havaya kaldırdı yüzünü korurcasına. O an arkama döndüğümde bir kez daha onu gördüm. Bu zuzumbiles nin ta kendisiydi ve yanında ona eşlik eden hizmetkarları vardı.
Zuzumbilesi nin yanındakiler kadını alıp iki kolundan alıp gittiler. Ayakları yerden kesik uçarak birkaç metre sürüklediler. Kadın resmen yalvardı ve durun durun dedi gözlerini bana dikti, ölüm korkusu onu sarmıştı. Bende çok korktum o an uykuya daldım yada bayıldım bilmiyorum. Çok enteresan inanması güç şeyler oluyordu. O an bam başka bir yerdeydim. Bu gördüğüm mü rüyaydı yoksa diğer yaşadıklarım mı bilmiyorum. Rüyamda arkası dönük benimle konuşan biri vardı. Kim olduğunu bilmiyordum. Zuzumbilesi nin ta kendisiymiş. Bunu daha sonra anladım. Onu öldürüp öldürmeme isteği benim elimdeymiş. Ben nasıl böyle bir vebali üzerime alırım dedim. O zaman hakkını al dedi. Çat uyandım. Karşımda cadı kadın. Etrafında 2 şerli kollarından tutup gerdirmişti. Cadı kadının bir anda sureti değişti. Karşımda o kadar çirkin o kadar korkunç ve o kadar pis kokulu bir şey vardı ki. Çürümüş et kokuyordu. iğrençti….
Bir anda ağzından her şey dökülmeye başladı. Her şeyi o zaman anladım….Hoca zamanında kendi şerlilerini benim üzerime yıkmış. O şerlilerden biriside bu cadı kadın dediğimiz insan kılığında gezen mahluk muş. Zamanında da Hoca ile bu mahluğu bu şekilde bir başkası evlendirmişler. Hoca bu şekilde cadı kadından kurtulmayı hedeflemiş. Daha önceden kurtulsa da Cadı kadının emrindeki şerlilerden kurtulamamış. Son geldiğimizde ise Cadının hoca ya gönderdiği şerlileri oraya getirip bir bardak ile tek tek yakalayıp Onları giderken yakmış. Bu nasıl olmuş inanın bilmiyorum. Ateşten yaratılan bir varlığı ateş nasıl yakar? Hoca böylelikle kendini kurtarmış ve bana bıraktığı mahlukların içinde zuzumbilesi ve onun sonradan oluşan …. Kabilesine bağlı bir kolu varmış. O an anladım ki ben kabile de çok bilinen bir cin ile evlenmişim. Cadı kadın beni bırakın dedi. Bende beni yaktığınız gibi yanın dedim ve o şerli orada yanmaya başladı.. Yok oldu. Benim emrimdeymiş gibi dediğimi uyguladılar. Ama fiziksel olarak ateşten bahsetmiştim.
Şimdi burada 3,4 tane dalkavuk yorum yapmış. Dün rahatsızlandığım için yazamadım. Yazar tıkanması yaşıyor demişler. Ben yazar değilim.
Tehdit etti demişler ben kimseyi tehdit etmedim. Aksine size her şeyi yazmıyorum okursanız kendinizi ritüelin in içinde bulursunuz diye.
Biri demiş ki ; Bunlara inanacak kuş beyinli varmıdır demiş. Benim yazdıklarıma inanmayın. Kim ne derse desin inanmayın. Peki soruyorum. Bana yada bir başkasına inanmamış olman, bu olayların gerçekliğini değiştirir mi? Eleştiri yapacaklar tabi yapsın. Ben karışık yazar dırım yada imla kuralları yoktur. Adam derki düzgün yaz anlayamıyoruz. Başım üstüne ...
Ama burada gelipte yazar tripleri atıyor diyen varsa durmasın burada.Ben burada en başta ne dedim. 1 kişi bile dinlese anlatacağım. Şimdi dinlemeyecek olanlar sessizce uzaklaşsın.
Ha birde duaları at diyenler var. Ben bunları bir yerimden uydurmadım. Gizli ilimler hazinesi diye bir kitap var. O kitap eski bir kitap, yeni baskıları var 5 kuruş vermeyin onlar gerçek değil. Bulun o kitabı her şey yazıyor. Cinlere hükmetmek isteyen kardeşler varsa aranızda hemen kendine gelsin. Dünün hükümdarı bugünün hizmetkarı olur. Bunu ben yazdıkça anlayacaksınız. Buradan çıkaracağınız çok ders olacak.
Cadı kadın öldü. Ben oradan apar topar çıktım. Hem bir korku hem de saçma sapan bir güven vardı içimde. Sanki her istediğimi yaptırabilecek ve istediğime güzel dersler verebileceğimi düşünmeye başlamıştım. Evden çıktığımda hemen patika yola doğru dönüp baktım. Işıklar hala duruyordu. Birkaç adım attıktan sonra o çitlerin başında ki fanuslar söndü. Arkama eve baktım evin ışıkları da tamamen söndü. O kadar karanlığın içinde kaldım ve arım atamaz hale geldim. Hava kapalıydı ve orada tek bir ışık bile yoktu, derken önümde yeşil bir bulutsu belirdi. Sanki bana rehberlik edecekmiş gibi…
insan korkmuyor o zaman, birileri seni koruyor ve seviyor. Çok güzel bir şey kelime olarak… Ama beni seven bir insan değildi ve bu yaşananlar aslında bendeki olacak değişimin fitilini de ateşleyip beni gaflet dolu yıllar yaşamaya itecek olan olayların sadece başlangıcıydı.
Arabanın yanına kadar bana eşlik etti bu bulutsu varlık. Arabaya bindim telefonumu açtım ve birkaç dakika sonra babam çıldırmış gibi aradı. Haksız değildi habersiz bir şeyler yapmaya kalkmıştım. Hemen eve varınca sorguya çektiler. Olanları anlattım fakat benim emrimde olan şerlilerden bahsetmedim. Bu aslında içten içe hoşuma giden ama o zamanlar sadece hoşuma gitmesi ile kalıp ilerisini düşünmediğim bir olaydı.
Ertesi gün cadı kadının anlattıkları ışığında hoca ya bir ders vermek istedim. Eskiden hocanın bana bıraktığı kağıda yazdığı şey , bana okutmaya çalışıp ta ilk başta okuyamadığım not, aslında o kabileyi çağırmam için yapılmış olan bir not tu. Bu hocanın aklına gelirmiydi bilmemem ama bu sefer bunu hoca ya ızdırap vermek için çağıracağım, emrideki şerlileri çağırmak için kullanacaktım. O gün akşama kadar nasıl yapacağımı tasarladım. Herkes yattığında kiler e geçtim kapının arkasına havlu koydum ve camlı bölümleri kapattım. mum yaktım. Onlardan küçük bir yıldız oluşturacak şekilde dizdim. Top kağıdımın aynısını yazıp onu suyun içine koydum. Diğer kağıdı da elimde okumak için aldım. Mumları yaktım ve okumaya başladım.
Ezha…… re…….. . . cinin………leştau………..r
Fe…… gaybe……….rasasi………….şer i ….. zu..la
Mumlar alevlenmeye başladı ve duvarda gölgeler oluşmaya başladı. Yıldız şeklinin en başında ki mum aşırı bir ateş çıkardı ve sanki zippo çakmakları düşünün, onun gibi hızlı bir ateş ve 20 santim e ulaştı boyu. Mum tamamen eridi.
Karşıma zu…. kabilesinden 4 kişi geldi ve benden ne istersem yapacaklarını ve kendilerinin bana sağdık hizmetkarlar olarak kalacağından bahsettiler. insan oğlu çok büyük gaflete kapılıyor. Kimse ama kimsenin başına böyle bir iş gelmesin. ilk isteğim hoca bana yaptıklarından cazasını bulsun demek oldu.
Şu an bu beklide hayatımda ki en büyük pişmanlıklarımdan birisidir ki o lafı söyledim. Hoca o gecenin sabahında yataktan kalktığında karnı davul gibi şişmiş. Çatlayacakmış. Bildiğiniz karnı iğne soksan patlayacak büyüklüğe ulaşmış. Tabi o bu olayları bilmiyor beni esir oldu sanıyormuş lakin olayların tam tersi olduğunu tahmin etmesi karının şişmesi ile ona sinyali vermişti. Birkaç gün sonra kapımızın önüne hocanın damadı gelmiş. Ben o sıra neredeydim tam hatırlamıyorum ama sanırım köy işleri vs. uğraşıyordum. Hangi yüzle geldi ise benimle görüşmek istemiş. Annem ve babam da beni bu dertlerden kurtuldu diye tahmin ettikleri için, oğlanın başını yine derde koyacaklar sanıp damadı oradan def etmişler. Damadın geldiğini babamlar ben eve geldiğimde söylemişlerdi. Ama hala ben anlamamıştım neden geldiğini, beklide hoca öldü ve bundan beni sorumlu tutacaklar diye şüphe gelmişti aklıma, gerçekten suçlu hissedip korkmaya başlamıştım. Ertesi gün ben evdeydim. Dışarıdan biri seslendi. Babam camideydi belki de biri babamı sormak için geldi sanmıştım. Genelde kapıya vurmak yerine hocaaa hoop evde misin gibi çağırmayı tercih ederlerdi. Cama çıktık baktım damat gelmiş az aşağıda ise arabası görünüyor içinde şip şişman biri var sığamamış belliydi. Çıktım dışarı korktum gerçekten başım derde girecek sandım ama kanuni olarak bir şey olamazdı ki. Orta da fiil yoktu bir kere. Çıktım anlamazdan geldim ne oldu falan. Anlattı hocanın şiştiğini o zaman öğrendim. Araba ya inip baktım bildiğin balon olmuş adam. Kilo alma gibi değil, sadece karnı şişmişti.
Arabanın yanına gittim Adam ne hale gelmiş. Karnı davul gibi olmuş. ilk gördüğümde üzüldüm aslında. Belki en büyük düşmanımdı ama Allah düşmanımı başına bile vermesin diyeceğim olaylardan biri olduğun sonradan anladım. Şişliği bir süre sonra iner sanıyordum. Meğerse arabaya bindiğinde daha inikmiş. Her geçen zaman onun aleyhine işliyormuş. Bu büyü kalkmazsa çatlayıp ölecekmiş. Gözlerime öyle bir baktı ki, konuşamıyordu. Dili dişi kilitlenmişti. Ne yalan söylim acıdım, lakin olayı benim emrim ile yaptırdığım düşüncesi gaflete daha da kalıpmama neden oluyordu. Belki çatlasın desem o an çatlayacaktı. Kulağa ilk düşündüğünüzde bile hoş geliyor. Bana da öyle gelmişti. Hoca Bakışları ile bana yalvardı. Bende iyi olacaksın korkma dedim. Damadına da bir daha görmeyeyim sizi burada dedim. Hava ya girmiştim. O gece Hocanın karnı inmiş ama hoca felç kalmış. Haberi 2 gün sonra aldık. Su testisi su yolunda kırılmıştı. Üzülmüştüm yinede ama asıl benimle ilgili bir sorun vardı. Ben geçmesini söylemiştim o gece bana gelen hizmetkarlara. Fakat beni kandırmışlardı. Ya bir gün benide böyle kandırırlarsa fikri o zaman neden gelmedi ki aklıma. O zaman içimde hep bir iyi oldu hak etti gibi düşünceler vardı. Hayatımı zehir eden cadı öldü, hoca ise felç kaldı. Düşmanlarımdan kurtulmuştum. Ama asıl kendi düşmanımın kendi nefsim olduğundan habersizdim..
Hayatım böyle devam ediyordu. Her gece bir ritüel yapıp isteklerimi sıralayacak kadar arsız olmuştum. Bazı akşamlar ise zuzumbilesi gelir beni sesi ile uyandırır. Uzun saçları ile övünürdü. Zaman sonra onların dışında tüm varlıkları görmeye başlamıştım. Bunlar merak eden herkes için ulaşılan son zirvedir beklide fakat ben bunları istemeden yaşıyordum. Gündüzleri çok yorgun olur hep uyurdum. Geceleri ise hiç uyumazdım. Uyusam da rüyamda alemlere dalardım. Hayatta iyice asosyal olmaya başlamıştım. Aileme karşı çok kırıcıydım, bunun için hala pişmanım. Kimse ile konuşmuyor onları küçük görmeye başlamıştım. Korkmuyordum artık. Diğer alemlerde de tanınıyordum. Saygı duyuluyordum. Zuzumbilesi kabilenin ileri gelenlerinden T….. nin kızı idi. Onlarda da makam mevki şöhret görselliğe önem vs vs sınıflar ve insanlara özel sandığımız bir çok olay vardı. Uzun saçlı olan dişiler her zaman saygı duyulan ve gıpta edilen tiplerdi. Sanırım bu alem e karışmıştım artık. Ama oranın da insanlar alemi gibi , iyisi olduğu kadar kötüsü de oluyordu. Bana da bu kadar saltanat yeterdi. Artık tamamen asosyal olmuştum hep odama kapanırdım . Hayatım bitmişti. Çok kez düzgün olan insanlar medyumlar yada kendini kanıtlamış ilim sahibi insanlara gösterdi babam. Ben o anki ruh halimi hatırlıyorum. Düşündüğümde ne kadar da kaptırmışım kendimi…
Aradan 2,3 sene bu şekilde geçti. Ben ileri yaşlara geldim artık. Ben bekar biriyim aslında değilim demiştim. Ben farklı bir alemde evli olduğumda , kendi alemimden biri ile evlenme fikri kafamda hiç yoktu. Fikirlerim kontrol altındaydı. Ben emrederdim belki ama ben kuklaydım. Örnek vereyim anlayın diye. Ben ülkenin başkanıyım. Ama beni yöneten güçler var. Ben onlarla ters düşersem , saltanat biter…
Saltanatın bitmesine az kalmıştı…
Artık evlenme vaktim gelmişti ( Bir insan ile ) ama ne işim vardı , ne de param vardı. Ama annem babam bir an önce işe girip kendime çeki düzen vermemi istiyordu. Ben ise geceleri gündüzüne, gündüzleri gecesine karışmış bir baltaya sap olmayan bir adamdım. Şehirde ev almıştık o zamanlar kredisi duruyordu. Kaba inşaat olarak alıp içini yaptırmıştık. Şehirde bir işe girdim. Zamanla kazancımda olmaya başlamıştı kendimi dışarıdan düzelmiş gibi göstersem de her gece o alemde yaşıyordum aslında…
Arkadaşlar edinmeye başladım. Hatta kız arkadaşlarım bile oldu. Ama duyguları alınmış bir insandım ben. His olarak başka düşüncelerim yoktu. Ama bu olaylar benim hükümdarlığımın sonunu ve köleliğimin başlangıcı olan olayların başlangıcıydı.
- olayları yarın harfi harfine anlatacağım. Hikayenin sonu yaklaşıyor. Sonuna doğru en kötü olayları yaşadım. Şu anki durumumdan da bahsedeceğim. Yarın görüşmek üzere.
Günler geçtikçe bende artık sosyal yaşamdan yaşam dan kopmaya işime gücüme bakmaya başlamıştım. Şerliler de beni bir müddet hiç rahatsız emiyordu. Bir çok insanın yaşadığı rutin hayatı ve spontane gelişen olayları yaşıyordum. işimde ilerlemeye çalışırken bir yandan da arkadaşlık ilişkilerinde yol kat etmeye çalışıyordum. Bir gün karşıma daha bir şerlinin çıkabileceği düşüncesi aklıma bile gelmiyordu. Artık mutluluk hayalleri kurar hale bile gelmiştim. Ancak bir gün eve geldiğimde geçmişten kalan bir intikam olacağını bilmiyordum.
işten eve gelmiştim. iş çıkışı da yeni edindiğim arkadaşlarımla her akşam olmasa da 2 akşamda bir kesin gezerdim. Yine gezmeden geldiğimde terlediğim için acele duşa girdim. Karşımda tam ayna vardı belden üzerimi gösteren. Bende köy hayatından kalma alışkanlık; banyomuz dar olduğu için etrafa su sıçratmama alışkanlığımız vardı zaten su ısıtır kovadan su alır yıkanırdım. O yüzden çömelerek alırdım duşumu… Şehirdeki evimizde fıskiyeyi duvara koyup duş almak yerine yine de çömelerek alırdım duşumu. Saçımı yıkamaya başladım. Yüzümü gözümü hep köpükledim elimi musluğa attığımda bir türlü açamadım musluğu elim köpüklüydü muslukta çevirmeliydi. açamayınca lavabodaki musluğu açayım elimin köpüğü gitsin dedim. Tam o sıra gözümü hafif açayım dedim. Tam klozetin yanında ayakta duran kısa boylu kıllı ve sivri kulaklı dizleri kap kara ve bana doğru dişlerini bileyerek bakan 4 tane mahluk gördüm. Yüreğim ağzıma geldi, ne yapacağımı bilemedim hemen lavabo da yüzümün köpüğünü yıkadım kafamı çevirdim klozetin orada kimse yok. Kafamı kaldırdım ayna ya bakmamla tam arkamda bana arkası dönük üzerinde sim siyah bir örtü ile duran, kafasını da örtünün altına gizlemiş bir varlık vardı. Ben onu görünce dondum kaldım, gözümü aynadan bile alamadım. O anda örtünün arkasından kafasını tıslayarak öyle bir çevirdi ki. Dişler bunda da kap kara gözleri insan gözünün 2 katı kadar büyüklükte burun yerinde sadece 2 tane delik ve o kadar korkunç bir surat ifadesi ile karşı karşıya kaldım ki o an ki adrenalin ile hemen banyodan kaçtım ne yapacağımı bilemedim çırılçıplaktım. Tek durduğum için kimseye de ses veremedim. Annem babam köydeydi, babam hala köyde görev yaptığı için…
Hemen o an başımdaki köpükten kurtulmak geldi önce evde sadece banyonun ışığı yanıyordu. Onun ışığının aydınlatması ile mutfağa doğru koştum, ben elimi prize atmadan ışık kendiliğinden yandı ve birden mutfağın perdesi kendi kendine sonuna kadar hızlıca çekildi.
Bana hiçbir mahluk böyle yapmamıştı. Beni sanki bu sefer kapana kıstırmışlardı ama bu gördüklerim asla diğer gördüklerime, bana hizmet edenlere benzemiyordu. Mutfağın perdesi çekilince ben kendimi dış kapıya atmak istedim üzerimde bir şey yoktu. Oradan oturma odasına koştum ışığı yakmaya çalıştım florasan olduğu için ilk önce 5,6 kere yanıp sönüp sonra bekleyip yanıyordu. O yanıp sönme arasında oranın perdesi de çekildi aynı şekilde, aklımı kaçıracaktım. Orada koltukların üzerinde örtü sererdi annem beni kirletmesin diye hemen oradaki örtüyü çektim kaçarken üzerime sardım ve florasan ben çıktığımda yandı. O anda dış kapıya doğru kaçarken banyonun kapısına çarptı gözüm , kapı buzlu camlıydı, geçerken camın arkasında hala o karartı vardı ve gitmediklerini anladım oradan, kaç kişi geldiklerini kestiremiyordum. Kapıdan apartmanın içine çıktım ama başımda köpük üzerimde yatak örtüsü, biri görecek olsa hem rezalet hem deli sanarlardı. Bunu o an takacak değildim, içeride ki mesele en büyük meseleydi. Dış kapının önünde biraz bekledim. Kapıyı tam çekmedim anahtar olmadığı için. Bir 10 dakika bekledikten sonra biraz sakinledim. 3 dakika da bir apartmanın ışığı sönüyordu. Her seferinde de elim orada tetikte bekliyordum. Söndüğü anda hemen yeniden yakıyordum. içeriye girmeye karar verdim ama çok korkuyordum, giremezdim yapamazdım bunu…
O an ışık tekrar söndü ve bir daha bastığımda merdivende oturan bir kedi gördüm. Bu kedi gerçek bir kedi olamazdı. Şerlilerden biri bu kılığa girmişti. O an çığlıkla içeri koştum telefonumu alıp çıkmak geldi o an aklıma birine haber vermek için, telefonumum yatağımın üzerindeydi koşarak gidip aldım, bu sefer apartmandan da çıktım dışarı kapıyı da çekmişim o an korku ile üzerimdeki örtüyü omuzlarımdan astım. Enteresandır ki o saatte dışarıda hiç yoksa 10-15 kişi olurdu ama o gece kimse ama kimse yoktu. Hemen telefondan arkadaşlarımdan Ercan vardı onu aradım. Telefonu açar açmaz çabuk gel çok kötüyüm dedim evdeyim dedim sağ olsun hemen geldi babasının arabası ile…
Beni o halde görünce gülmeye başladı. Bu ne hal lan ötrü falan dedi. Başımda ki köpük uzun süre beklediği için yok olmuştu, kafamdaki köpüğü de görse hep kahkaha atacaktı. Gülme kardeşim sana bi sır vereceğim dedim. Eskiden yaşadıklarımın bir kısmını anlattım. O da böyle şeylere hiç inanan birisi değildir. Din ile pek arası yoktur ama insanlığına iyi çocuktur. Paranoyak mısın sen falan deli gibi çıkmışsın örtü ile gören deli sanar Bakırköy e yolarlar seni gibisinden hala espri yapıyordu. Benim ciddiyetimi anlayınca duraksadı, gel hadi size girelim dedi. Apartmandan girdik kapının önüne geldim anahtar yok. Açamıyoruz kapıyı. Bu hırsız mıdır nedir cüzdanında kredi kartı gibi bir şey çıkardı. Kapının kilit yerine sokup üstten aşağı çekerek kapıyı açtı. içeri bir girdim ki bütün ışıklar kapalı. Hemen salonun ışığını açtım. Dedim bu ışıkların hepsi yanıyordu Ercan. Hala gülerek kapatıp çıkmışlardır fatura yazmasın sana diye oğlum sevildiğini bil diyordu. Mutfağın ışığını açtım perde açıktı. Hemen oturma odasına gittim ışık yine zorlana zorlana açıldı. Orasının da perdesi açıktı. Ercan yemine derim perdeleri onlar çekti, mutfağın ışığını onlar yakıtı dedim. Hala deli muamelesi yapıyordu bana , Git sen banyoya bak dedim orada ilk karşıma çıktılar dedim. O banyo ya bakmaya gitti, banyodan bana seslendi. Gel gel buradalar sende gel okey atalım falan diyor. O zaman sinirlendim, yalan mı konuşacağım oğlum sen benim yaşadığım olayları bilmiyorsun dedim. Banyo ya gittim suyu açık bırakmışım lavaboda onu kapatırken çorabı ıslanmış ona çorap verdim . Oturduk tv açtık ses olsun diye, bu akşam burada kal dedim o da zaten muhabbet arıyormuş, bizim Selim, Dilara ve Meryem vardı . Onlara da haber verdi laf ederiz muhabbet var gelin dedi onlarda geldiler yarım saat sonra. Oturduk ben ne yaşadıysam anlattım. Hepsi inandı, Ercan ben anlatırken bile dalga geçti. Bu hareketleri beni iyice gıcık etmişti ama evde de yalnız kalamazdım. Emrinde olduğunu söylediklerini çağır işte gelsinler laf edelim diye aynı hareketlerine devam etti. Bende istiyor musun gerçekten dedim. Herkes buradaki siz meraklı arkadaşlar gibi çağır gelsinler merak ettim dediler. Bende o anki salaklıkla kabul ettim ve hadi o zaman dedim
Olayların ilk başladığı zamanlarda bahsettiğim hocanın bana okutmaya çalıştığı kağıt vardı, benim okuyamadığım. O kağıtta bahsettiğim gibi cinleri çağırmak için yazan bir hayırlı olmayan yazı vardı.
O yazıyı 2 ayrı kağıda yazdım ve 6 tane mum yakıp yıldız oluşturacak şekilde dizdim. Birini içine su doldurduğum bardağın altına koydum. Diğerini elime alıp okumak üzere pozisyona girdim. Birde cinler yanmış ot kokusunu çok severler. Özellikle defne yaprağı…
Elimdeki yazıyı okumaya başladım. 2 defa okudum mumlarda kıpırdama bile olmadı. Yalnız olmadığım için gelmeyeceklerini düşündüm. Eğer onları getirtemezsem bana deli muamelesi yapacaklarından adım gibi eminimdim. Gidip sepetten soğan aldım. Soğanların başlarındaki yeşil kısımlarından kopardım ( Sizin evdeki soğanlarınızda olmayabilir. Biz kendimi köyde yetiştiriyorduk )Bir tane de çay bardağı altlığı aldım ve odaya geldim. Işıklar zaten kapalıydı sadece mum ışığı ile aydınlanıyordu. Elimdeki yeşil kısımları yaktım ve tekrar okumaya başladım. Etraf yanık ot kokuyordu. Bir anda öndeki mumun alevi resmen dans etmeye başladı. Bunlar bunu görünce korktular. Nefsim bürünmüş gibiydi . Okudukça okudum diğer mumlarda ateşini yükseltmeye başladı ve o anda duvarda gölgeler oluşmaya başladı. Bunlar bunu görünce hiç ses çıkaramadı sadece bağırmaya çalışan ama kilitlenmiş eski ben gibi olmuşlardı. O anda sadece ilk alevlenen mum yanmaya başladı. 30 santim yükselmişti neredeyse. Oda ap aydınlık oldu. Diğer 5 mum söndü ve Banyo da gördüğüm arkası dönük olan şerli aynı şekilde bize arkası dönük bağdaş kurup oturdu.
Parlayan mum tamamen erimiş su olmuştu o ateşin alevi ile ve sadece fitilinden çıkan ve yanıp ışık yaymaya devam eden çok az bir ışık vardı. Tam önümüzde o şerli hala oturmaya devam ediyordu. Arkama dönüp bizimkilere bakayım dedim Kızlar bayılmış yerde yatıyor Ercan’ın gözleri fal taşı gibi açılmış, Selim dilsiz gibi bir şeyler geveliyordu, dili tutulmuştu anlaşılan. O anda O şerli arkasını bir döndü ki o anı sadece kısacık hatırlıyorum. Kırmızı gözler o kadar... Ben bayılmışım. Ercan ve selim o anı görmemişler, Onlar daha önceden bayılmışlardır. Ya da bilmiyorum ne olduğunu, ben bayılmışım ayıldığımda başımda Ercan vardı onun sesine ayıldım su döküyordu yüzüme…
Bu sefer bana inanmışlardı Selim in hala dili tutuktu. Kızlar duvardaki gölgeleri hatırlıyorlarmış sadece ve benden başka o varlığın dönüp baktığını bilen kimse yoktu. Ercan olanlara inanamıyordu. O gece selim kızları evine bıraktı. Bende kıyafetlerimi aldım ve kalmak için Ercanlara gittim. Ne ben kalabilirdim yalnız ne de Ercan bizde kalırdı. Sabaha kadar onlarda uyuyamadık. Annesine babasına anlatmasını istemedim Ercan’ın ,Sabaha kadar başımdan geçen her şeyi anlattım ve artık kendi de gördüğü için olanlara benden daha çok inanıyordu. Benim aklımı kurcalayan ise, acaba benim emrimde olan cinlerin öldürdüğü cinlerin ailesinden birilerimiydi diye gelenler düşünmeye başladım. Lakin ilk gelenler onlar olsaydı bile, benim çağırdıklarım, benim emrimde olanlardan birisi olmalıydı … Lakin gelen de aynı örtülü şerli varlıktı. Bu iş çığırından çıkmadan yarın işe gittiğimde izin istedim. Ercan olanları patrona anlatmış. O da cemaatçi idi zaten git mübarek hallet işlerini dedi izin verdi.
Olanları anlatmak için köye babamların yanına gittim. Babama sadece evde tek olduğumda olanları anlattım ve Ercan geldi dedim diğer olanları anlatmadım. Babam d Büyük dedenin yanına git ona da anlat bakalım, bayağıdır bir şey yoktu, çok düşünüyorsun bu işleri ondan olmuştur dedi. Kendisi de okudu ama dedeme de göndermeyi ihmal etmedi.
Arabayı aldım ertesi gün giderken şehirden de birkaç eksik gördüm meyve aldım ekmek aldım köye çıktım ziyaret etmeye gelmiş gibi… Benim iyi olduğumu düşünüyorlardı beklide, çok sevinmişlerdi. Ben onları gördüğüme sevinmiştim ama içinde anlatacaklarımla ilgili sıkıntı olduğu için bu havayı elbet bozacaktım anlatacaklarıma başlayınca. Dedem tabi sordu daha oluyor mu falan dedi daha yeni geldiğim için atmosfer bozulmasın diye bahsetmedim olanlardan. işten güçten köyden kentten konuştuk akşam oldu . Yemekten sonra dedeme beni bir oku gelmişken dedim. Dedem beni okuyunca bir şeyler hissetmiş olmalı ki en son ne zaman gördün dedi. Bende yalan olmasın diye aslında buraya hem sizi görmek hem de bunları anlatmak için geldim dede dedim. Olanları baştan anlattım babama anlattığım gibi ama dedem bana hep şüpheci gözlerle bakmaya başladı beni okuduktan sonra.
Dedem her lafın sonunda “ Sen iletişime geçmeye çalıştın mı? “ Diye bir çok kez sordu. ilk başlarda yok desem de nede olsa eski alimlerden biri olduğu için olayın aslını anlattım ve dedem bana orada bir tokat patlattı. Anlamış mıydı emin değilim fakat ben anlattıktan sonra daha da sinirlendi. Nasıl yaptın dedi anlattım bende…
Gitti çok eski bir kitap getirdi dedem. Bayağı aradı sandıkların içinde. Sanki eskilerde bıraktığı ve görmek istemediğinden, hem zihninde hem de fiziksel olarak sakladığı bir kitaptı bu…
Dedem kitabı açmadan önce, asla bu kitabı alıp açmayacaksın. Seni bunun için biri zorlar ise, Kitabı açma aşamasına gelmeden bana bildireceksin. Bu kitaptaki göreceğin şeyler hayatın boyunca unutamayacağın kötü anılar bırakabilir. Bu kitap senin için bir kurtuluş olabilir ama bu kitap a mühürlenenler için azap ve ölümle sonuçlanır dedi. Dedemin bu laflarından korkmuştum. Çok ciddi konuşuyordu. Bu laflardan sonra o kitap a el sürmeyi bırak bakmazdım bile. Dedem ama üstüne basa basa, bana biri seni zorlarsa bildireceksin dedi. Bu zaman a kadar beni fiziksel işleri yapmam konusunda zorladıklarını görmemiştim.
Dedem içini açtığında kitaptan ağır rutubet kokusu geldi. Uzun yıllardır çıkarılmadığı kokusundan ve eski sayfalarından belliydi. Kitap açıldığında odanın atmosferi değişti. Bana bir üşüme geldi ve odanın içi kasvet doldu. Açar açmaz gözlerime baktı ve bir şey var mı diye sordu. Fakat az olduğu için dillendirmek istemedim. Kitabın içi sadece yazılardan oluşmuyordu. Geometrik şekiller, süslü yazılar, Piramit ve piramit i parçalara bölüp oluşturulmuş ayrı şekiller vardı. Kitaptan yayılan negatif enerji büyün gücümü ve enerjimi emiyordu resmen…
Dedem sayfalarda gezdikten sonra bir sayfada durdu. Şekiller sana ne hissettiriyor dedi. Normal dede bir şey yok dedim. Kitabı ters çevirip önüme koyduğunda, şimdi bak dedi. Kitabın açısına göre yazılar da değişti şeklide… Kitabı aynı haline getirdi, şimdi az öncekileri görüyor musun dedi. Yok dedim, soru sormadım, dedem çok ciddi konuşuyordu bu yüzden soru soramıyordum. Kalktı bir bardak su aldı oradan birkaç satır yazıp üçgen şeklinde katlayıp suyun içine attı. Ben sadece yaptıklarını öylece izledim. Su ya bir şeyler okudu ve biraz iç dedi. içtim ama suyun tadı acıydı. Normal musluktan alınan bir su olmasına rağmen tadı acıydı. Ama suyu içtiğimde içime bir rahatlama ve dilime akıcılık geldi. Hissettiğim kasvet kalktı.O zaman sordum..
Ne oldu şimdi dede? Ne okudun da kaldırdın o kasveti? Suya neden yazdın o kağıtları dedim. Dedem ilk o zaman tebessüm etti. Bu kitap öyle bir kitap ki, sen onu yemezsen o seni yer. Sen onu içmezsen sel olur seni alır gider dedi.
Dedem o gece kitaptan sürekli notlar alıp kağıda yazdı. Bazı yazdığı yazıları da bana okuttu. Bazı yazdıklarını da muska gibi katlayıp ipe sıra sıra dizdi. Bunlar çok işimize yarayacak dedi. Kitabı kapatıp masanın üzerine bıraktı. O kadar yıllardır sakladığı bir kitabı öylece masanın üzerine bıraktı ya ben yatıyorum sende karşıki çekyata yat dedi. Saat geç olmasına rağmen kalmaya pek niyetim yoktu. Araba altımda iken dönerim diye düşünüyordum ama kal deyince de giderim demedim. Karşı ki çekyata yattım. Pek rahat olmadığı için döne döne gözüme uyku girmedi. Bir ata tuvaletim geldi yatakta doğruldum kalkmak için, evin içi karanlık olduğu için etrafta piriz görmeye çalıştım. Dedemlerin prizleri eski prizdi. Gece baktığında, fosforlu olduğu için yeşil olarak belli belirsiz görünüyordu. Etrafa baktım ama yönüm nedense tayin edemedim . Gözümle prizi ararken oda kap karanlık olmasına rağmen masanın üzerindeki kitabın dışı parlıyordu. O kitabın dışı kapalı yeşil bir renk ti fakat o zifiri karanlıkta nasıl parlıyordu anlamadım. Biraz kitaba doğru eğildim, kitap ın sayfaları sarı yarı parlamaya, sanki beni aç oku demeye başladı. içimde öyle bir güzel his oluşturdu ki baktıkça o parıltı ya sanki eğlence gibi geldi. Saatlerce usanmadan bakabilirdim.O anda kitap inanılmaz şekilde kendi kendine hızlıca bir sayfa açtı ve durdu. Sayfadaki yazılar kabarık şekle büründü. O an delirmek içten bile değildi, Başka bir şey olsa bu belki de basmıştım çığlığı, fakat bu kitap bir başka idi. Bu kitap beni çağırıyordu. içimden sadece başına gidip göz ucu ile bakmak geldi. Ben yataktan kalktım ve çekyatın telleri gıcır gıcır edince dedem hemen doğrulup ışığı yaktı. Priz kapı açık olduğu için kapının arkasında kalmış. Dedem karşımda duruyordu. Ben ise kitabın başındaydım. Fakat kitap kapalıydı.
Dedem bana, bu kitap senin için tehlike oğlum. Bu kitap seni her şeyden kurtarabilirde, her şey daha da kötüye gidebilir. Kitap çok kasvetliydi. Kitabın oradaki varlığı şerli varlıkları rahatsız ediyordu. Benim korkum şerli varlıklar değildi. Benim korkum şerli varlıklar yüzünden hayatım hiçbir zaman normal olmayacak korkusuydu. Dedem kitabı kaldırıp sandığına koydu. Tekrardan yatmak istedim, ben yatınca dedem de fazla uzatmadı. Burada pekte kalmak istemiyordum. Yarın giderim diyerek uykuya daldım. Sabah oldu dedem erken kalkmış zaten köy yumurtası falan almış komşulardan haşlamıştı güzelce kahvaltı yaptık. Kuzine (Soba) vardı . Kuzinenin fırın yerine patates koyduk. Çok güzel pişti yedik vs vs… Gitmek istiyordum dün gece ama şu eski günlerimdeki köy hayatımda ki gibi anılarım depreşince gidip kalmak arasında ikileme düştüm. Ben bu kasvetli ve her an korku içinde olduğum hayatı istemiyordum. Keşke hayatım eskiden olduğu gibi huzur dolu günlere dönseydi. Akşama doğru, dede ben gidim daha dedim. Daha bu işlerden kurtulamayacağımı biliyordum artık. Karşıma da ne çıksa takmayacaktım artık. Ismarlaştım dedemlerle ama o gün benim için çok duygu yüklüydü. Köy hayatı ve o kuzinenin bana verdiği anlamsız mutluluk…
Eve geldim tekrardan, babamlara dedim evdeyim dedemlerden geldim diye. Babam biraz bağırdı çağırdı buraya gel o zaman dese de işime gücüme bakayım dedim. Cesaret hapı yemiş gibi anlamsızca davranıyordum.
Ama bunları yapmamdaki sebebin o kitaptan uzaklaştırılmak olduğunu bilmiyordum…
Eve geldikten sonra duş alacaktım ama gece olmasının ve evde tek olmamın verdiği korku ile giremedim banyo ya aynı şeyleri yaşarım diye. Ercan’ı aradım ben geldim diye haber vermek içi ama aslında niyetim en azından bu gece gelir bizde kalır diye düşünmüştüm. Aradığımda evde tekim annemler köye gitti istersen sen gel dedi ama böyle pekte isteyerek demedi. Zira gördükleri karşısında kim olsa aynı şeyi yapardı belki…
Ama yüzsüzlük yapmak zorundaydım. Çıkıyorum o zaman evden dedim Ercanlara geldim. Gelirken yanıma iç çamaşırı vs. aldım ki duşumu orada alırım diye. Ercanlara geldiğimde yüzü biraz düşüktü. Şaşırmadım aslında istenmediğimi biliyordum ama ona da suç bulamıyordum. Pek yüzüme ardıma bakmadı. Bende madem duş alayım gideyim evime, ne ile karşılaşacaksam karşılaşayım dedim. Duş aldıktan sonra annemler gelmiş beni çağırıyorlar kusura bakma anahtarları yok falan dedim. Giderken anahtarı ver gel istersen dedi ağız ucu ile ama belliydi beni istemediği…
Yok daha gelemem annemlere ayıp olur dedim ama eve korka korka gittim. Bu akşam uyumam diye düşündüm, yarında işe gideceğime köye gider babama arabayı verir yürüyerek tekrar gelirim diye düşündüm ama yine aynı şey olacak, sonuç olarak eve gelecektim. O gece sabah namazına kadar gözümü kırpmadım. Psikolojikmen kendimi korkutuyordum. Evdeki normal eşyalardan suret oluşturuyordu beynim. Tüm olanlar psikolojikti. Delirdiğimi sandım artık bu durumlardan. Sabah ezanı okunduğunda bir rahatlama geldi içime namaz kılayım dedim. Mutfakta ki muslukta abdestimi aldım ( Annem görse evlatlıktan reddederdi .) Korkuyordum banyo ya gidemezdim. Namaza durmaya kalktım. Arkamda sanki biri var hissi oluşuyordu sürekli. Namaza bir türlü duramadım. Hep ARKAMA BAKMA HiSSi oluşuyordu. Arkamda sanki biri nefes alıp veriyordu. Bu şekilde korkularım beni namaz kılmaktan alı koymuştu.
Hava biraz aydınlanır gibi olduğunda yatmaya karar verdim. Televizyonu açtım, koltukta uzandım. Ses olsa da birkaç o uykusuzlukla saat uyumuştum. Uyandıktan sonra giyinip köye arabayı vermeye gittim. Babam, dedenin yanında kalsana evde korkuyorsun falan dedi ama gündüzleri bana bir heriflik geliyordu. Onlar benden korksunlar diye onlara, endişe etmemeleri ve birde benimle uğraşmamaları için blöf yapıyordum.
Birkaç saat oturduktan sonra kalkıp yürüyerek köyden inecektim. Babam araba ile yatsı an sonra bırakırım seni dedi. Yürüyeceğime araba ile gideyim daha iyi dedim. Akşama kadar rutin geçen bir günün sonunda babam beni eve bıraktı kendisi eve eksik görüp gitti. Eve girdim evde bir ses vardı. Televizyonu nasıl olduysa açık bırakmışım. Tüm ışıkları yakarak kademe kademe ilerlemeye başladım. En önce mutfağa uğradım birde baktım ki perdeler kapalıydı. Ben açık bırakmıştım uymadan önce eve ışık girsin diye…
Oturma odasına girecektim kapısı kapalıydı. Kapı yarı buzlu camlı olduğu için ( Şu an hala aynı evdeyim. Kapıyı isterseniz çeker atarım şimdi buraya ) içeride bir şeyler dolanıyordu siyah siyah….
O an dondum kaldım. Kapıyı açamazdım. Ses çıkarmamaya çalıştım ama dondum kaldım. Sanki içeri de ayin vardı. Olduğum yerde dururken arkamda bir nefes hissettim. O anda arkama baktım ve çok uzun zamandan sonra Zuzumbilesi tam arkamda duruyordu. Benim ruhani eşim olan Zuzumbilesi…
Son gördüğümden farklıydı. Saçları çok uzamıştı yerlerdeydi bir kısmı. Yüzünün güzelliği hala ay gibi parlıyordu ama o suratında kötü bir ifade vardı. Bu beni korkuttu. Ona o an eskisi gibi güzel gözü ile değil… Buda bir cin ve kılık değiştirmiş gözü ile bakıp aklımdan geçirdiğim anda, Yüzü şekil değiştirdi ve kulak zarı patlatan bir çığlık duydum. Karşımda kambur, burunsuz ,vücudu buruş buruş , ağzı kocaman ve içi sivri dişlerle dolu , saçları yine aynı uzunlukta olan bir mahluk gördüm ve o anda boğazıma sarıldı. Beni boğacak gibi olduğu anda “Allahu la ilahe“ der demez gözümün önünde yok oldu. Beni gerçekten öldürecekti. Bir insanın boğazımı sıkması ile aynı güçteydi fakat eksik olan benim onu fiziksel olarak tutmamam ve müdahale edemememdi..
Alel acele telefona sarıldım, içimden de sürekli dua okuyordum. Oturma odasının kapısını o an açtım ve halı yanıyordu. Halının köşesi alev almıştı. Babamı aramadan önce halıyı söndüreyim dedim. Su doldurup geldim geldiğimde kendi kendine sönmüş sadece yanık yer duruyordu. Bu nasıl olurdu? Nasıl yanardı duru durduk yere halı… Bu zaman a kadar böyle bir durumla karşılaşmamıştım.
Babamı aradım daha köye varmadan hemen geri döndü. Babam gelene kadar çıkıp kapının binanın önünde bekledim. Babam son sürat geri geldi. Ağlayarak olanları anlattım. iş çığırından çıkmıştı artık. Dünün, kral gibi emir verip istediğini yaptıranı, bugün köle olacak durumdaydım. Halının yandığından bahsettim. Yukarı çıkıp babama da gösterdim. O gece direkt dedemin yanına gittik. Dedem o kitabı tekrardan çıkardı ve bir sayfa açtı. Açtığı sayfayı sonuna kadar bana okuttu. Onları okuduğumda beynimde çığlık sesleri oluşuyordu. Beynim patlayacak gibi oldu, o an elimi başıma götürdüm. Dedem de galiba bunu deniyor olacak ki kitaba okumamam için elini tuttu. Bu okudukların sana zarar veren şerlilere acı veriyorsun. Onların çığlıklarını duydun. Kaç tane çığlık duydun dedi…
Bağımda neredeyse 100 tane çığlık vardı ve hepsinin tonu farklıydı. Sayıyı duyunca dedemin tipi değişti. Babama sen burada kal dedi beni yatak odasının yanında küçük bir oda vardı oraya götürdü.
Çekmeceden bir sürü mum çıkardı ve halka oluşturacak şekilde dizdi. Benden bir bardağa küçük abdestimi bozmamı ve bardağı getirmemi istedi. Gidip biraz ıkınarak ta olsa yapıp getirdim. Bardağı en ortaya koydu. Kitaptan başka bir sayfa açtı ve açtığı sayfada aynı şekilde oluşturulmuş bir resim vardı. Dedem şeklin altında ki yazıları okumamı istedi. Ben okuduğumda mumların ateşi diğer olanların aksine çok azaldı, neredeyse sönecek duruma geldi.
Dedem dur dedi. Ben sana dediğimde buradaki mumları sırası ile yavaşça alıp bardağın içine sokup söndüreceksin dedi. Bunu yapış amacımız ; buradaki her bir mum, her bir şerli için boyut değiştirebileceği bir kapı görevindeydi. Okuduğum yazılar onları çağırıyormuş fakat ne diğer boyuta geri dönebiliyor ne de bizim boyutumuza geçebiliyormuş. Onları zoraki çağırıp bu duruma sokan bir yazı…
Mumların ateşinin azalma sebebi ise; tek yapabildikleri şeyin kendi mumlarını söndürüp eski boyutlarına kaçabilmesiymiş. Ben eğer onları bardağın içine söndürmeden sokabilirsem, o kapıdan gelen şerli ölecekmiş. Bu şekilde 4 tane mum söndürebildim, diğer kalan mumlar okumaya başladığımda, ya da elime aldığımda sönüyordu. Bunları öldürmek imkansız görünüyordu…
Dedem tekrar tekrar denedi, fakat kalan mumlar nedense kendi kendine sönüyordu. Bunun sebebi onların güçlü olmasıymış. Şerlilere kapıları açan mumları, kendileri söndürerek o kapıdan geri gidiyorlardı. Bu nasıl bir güçtü? Bunlarla baş edebilmek için ne yapmam gerekirdi? Fiziksel boyuta geçiyorlardı artık ve bana fiziksel müdahale de bulunuyorlardı. Dedeme ister istemez sitem ettim. Başka yolu yok mu bunlardan kurtulmanın. Hayatım bitti dede. Kimse ile arkadaş bile olamıyorum. Benim bu halimi gören benden uzaklaşıyor. Ben ne zaman normal insanlara döneceğim dedim.
Dedem konuşmalarımı dikkate bile almadı. Kaldırdı mumları, zaten hepsi sönmüştü. Bana da bardağı verdi. Serentinin altında kazma var toprağı biraz eşele bardağı oraya dök, bardağı da at dedi.
Dışarı adımımı atar atmaz evin önündeki fındık bahçesinin aşağısında bir ışık yanıyordu. Eğilerek gidip baktım. Aşağı da 4,5 kişi vardı ama o saatte dedemin bahçesinde kim olacaktı yani? Bardağı falan bıraktım yere hemen dedeme çağırdım. Dedem geldi aşağı taş atmaya başladı. Dedemin attığı taşlar bize geri gelmeye başladı. O kadar mesafeden yukarıdan aşağı taş gelme şansı yok zaten, hem de ağaçlara vurur yani. Hemen içeri geçtik o ara ben bardağı dökmeyi unuttum. Aklıma bir yarım saat sonra geldi. Hemen dedemle beraber dışarı çıktık tekrar. Bardak duruyor ama içi boş. içindeki benim idrarım buhar olmuş sanki. Dedem bana biraz bağırdı neden dökmedin diye ama dökmeden önce olanlar yüzünden unutmuşum.
içeri geldik oturuyorduk. Evin çatısı çinko çatıydı. Eve girdikten sonra sanki birisi çatıda yürüyor gibi ayak sesleri olmaya başladı. Çatır çatır yürüyordu birisi çatıda ve bizim olduğumuz odasın üzerinde durdu. Dedem sesli sesli ayetler okumaya başladı, o şey bizim üzerimizde dururken çatının mutfak tarafındaki yerinden aynı şekilde çatıdan ayak sesleri gelmeye başladı. Artık Dışarı çıkacak duruma geldik. Salona doğru gittik sessizce . Bir anda yağmur sesleri gelmeye başladı çatıdan…
Ama bu yağmur olamazdı. Dolu yağarmış gibi öyle bir ses oldu ki ama bitmek bilmiyordu bu ses. ..
Dedem bize dönüp … BiZi TAŞLIYORLAR, herkes içinden ayetel kürsi yi okusun dedi. Okuyorduk ama bitmek bilmiyordu. Camlara da vurmaya başladı aynı şekilde çakıl taşları. içeride dua okumasını duyamaz hale gelmiştik. Öyle bir ses olamaz. Resmen çatıyı geleceklerdi. Artık olan ses kulakalrımızı çok fazla rahatsız etmeye başladı. Nasıl bir şeyin içine düşmüştük. Buradan kurtulamayacağımızı düşündüm. O an aklımdan annemin evde yalnız olduğu ve bunca zaman işlediğim günahlarım geldi. Sanırım bu ölüm korkusuydu. Artık evde duramadık dedem çıkalım, çıkarsak keserler belki dedi. Dedem dış kapıyı açtığı anda çatıdan sadece takılı kalan taşların yuvarlanma sesleri gelmeye başladı. Bir anda bıçak gibi kesildi sesler. Birde saçak diplerine baktık ki milyonlarca küçük küçük çakıl taşarlı vardı ve nasıl olurda bu şerliler bu kadar çakıl taşını bir araya getirmiş olabilirlerdi. Dedem dış kapının ışığını yaktı ve evin kenarında ki küçük tarlanın tam başında bir kazık vardı. Tarlanın etrafı tel örülmemiş, sadece kazıklar çakılmıştı. Bahsettiğim kazığın üzerine oturmuş kolarını birleşirmiş ve suratı çok eşki şekilde kısacık boylu bir şerli vardı. Hafif keçi sakalı vardı ve görüntüsü o Harry potter filminde ki dobby den farklı değildi. ( Bu filmler gerçek şeylerin benzetmelerinden yapılmıştır.)
Bize doğru öyle bir kötü bakış atıyordu ki. O kadar kısa boylu bücür bir şey olması inanın beni diğerlerinden daha çok korkutmuştu. Dedem Kul euzü bi rabbin nas, melikinnas ilahinnas, min şerril vesvasil hannas ellezi yüves visu fisudurinnas minel cinneti vennas ın cinneti kısmını okuduğu anda gözden kayboldu. Etrafa baktığımızda başka hiçbir şey yoktu. O kadar çakıl taşını tek bir cin mi yapmıştı..Ben hiç sanmıyordum.
Dedem biraz daha etrafa bakındı sonrasında ama başka bir şerli ile karşılaşmadık. Biz içeriye girdik ve aradan 2 dakika geçmeden yine bir şey çatıda yürümeye başladı. Çatıda öyle bir şey var ve biz aşağıda duruyorduk. Dedem koşup kitabını getirdi. Kitabı masanın üzerine koydu ve sanki bu anları daha önce yaşamış gibi bir sayfayı arıyordu. Alel acele sayfaları hızlı hızlı çeviriyor, sanki biraz sonra olacaklardan haberdarmış gibiydi. Dedemin bu aşırı stesli hali ve çatıda tepinen şerlinin evin içine verdiği atmosfer bizi resmen bunalıma sokuyordu. Bizi resmen dışarıya çıkmak için zorluyordu. Pencerelere baktığımızda normalde sokak lambalarını görürdük. Ama pencerelere baktığımızda sanki önlerine bir şey konulmuş gibi her taraf karanlık görünüyordu. Sabki kapana kısılmıştık. Çatıdaki yürüme ve tepinme sesleri artık dayanılmaz bir hal aldı. Zıplayarak çatıyı çökertmeye çalışır gibi bir halleri vardı. Bunu görüp dışarıda oturan şerli varlığıda hatırladıkça tüm zamanlardakinden daha çok korkmuştum.
Artık bu stresli dakikaların bir an önce bitmesi için sürekli içimde dualar okuyordum. Nas Felak surelerinide okuyordum fakat nedense bu sefer ayrılmıyorlardı. Bizi dışarı çıkarma çabaları kendini çok belli ediyordu. Deddem bu stres ortamında bir türlü aradığı sayfayı bulamıyor ve çatıda devam eden ses artık deprem etkisi yaratmaya başlamıştı. Dedem durup arkasına dönüp mahcup bir şekilde bana baktı ve sonra cama doğru birkaç adım attı. Sim siyah bir perde vardı sanki önümüzde. Oraya bakmaktan vazgeçti mutfağa doğru gitti ben yerimden bil kıpırdayamaz hale gelmiştim. Belki dışarıda insanlar olsa bu kadar tedirgin olmazdım. Çıkar saldırırdım. Öleceksemde en azından mücadele vererek ölmüş olurdum, fakat dışarıda daha tam olarak nasıl bir şey ile karşılaşacağımdan bile emin değildim. Bazen güzeller güzeli bir prenses iken bazen dünyanın en çirkin varlığı, bazen bir bebek, bazen sakallı kırmızı gözlü uzun boylu ayakları ters bir varlık, bazen mor bacak, bazen ise normal bir insan sureti ile karşıma çıkıyorlardı. Dedem bir ara aşırı donuklaştı. Sanki ele geçirilmiş gibi bir ifadesi vardı. Babam zaten ömründe böyle bir olaya şahit olmamıştı. Ben herkesten daha çok şeyler yaşamıştım ama tek güvencemiz dedemdi. Onunda bu donuk ifadesi bizi artık sona geldiğimiz hissiyatına alıştırmaya başlamıştı. Derken dedem ayağa kalktı dış kapıya yöneldi. Sanki dedemi onlar yönlendiriyor gibiydi. Dedemin kapıya yöneldiğini ananem görünce bastı çığlığı nereye gidiyorsun diye. Dedemi babam belinden sarılıp geri çekti ama biz aşağıda bunları yaşarken yukarıdan gelen ses bizi strese boğuyordu. Aşağıda olanları biliyorlardı ki bizi daha da kargaşanın içine sokuyorlardı. Dedem kapının önüne gitmekte ısrar ediyordu. Fakat elini kapı koluna değil, elektrik saatinin altında ki kapı pervazına uzatıyordu.
Dedem ısrarla elini uzatmaya devam ediyordu. Sanki niyeti dışarı çıkmak gibi değildi. O an bırakalım dedik, sanki konuşamaz durumda ama hala bir şeyler için çabalıyor sandık. Dedem elektrik saatinin altında ki pervazı çekiştirmeye başladı. Esnettikçe arkada şeker poşetine sarılı sap sarı olmuş yağmur almış kağıda yazılmış muska kendini gösteriyordu. Dedem eskiden bu işlerle uğraşan bir hoca olduğu için, zamanında korunmak için kapının önüne bu şekilde muskalar bırakmıştı ki evin içine şerliler giremesin diye. Ama artık bunu kendi elleriyle çıkaracaktı, çünkü artık bedeni yönetiliyordu. Dedemin bunu yapmaya çalıştığını görünce geri çektik ikimiz tutunca daha ilerleyemeden geri getirdik. Arkadan ellerini tutup yere eğdim. Babam onu okudukça koca adam hırıltılı hırıltılı derinden babamla konuşuyordu. Şerli bir şekilde dedemi yönetiyordu. Ne söylediği anlaşılmıyordu ama konuştuğu gırtlaktan gelen bir sesti. Bu ses kesinlikle dedeme ait değildi. Dedem nefes alamıyordu. içindeki şey dedemi boğuyordu sanki. Nefes almadan sürekli peş peşe konuşuyordu ve ses azalıyordu. Dedem boğuluyordu ölecekti . insan o anda sevdiklerinin o şekilde olmasına dayanamıyor. Bende o anki korku ve cesaret arası duygu ile cama yöneldim. Camı açtığımda o siyah örtü kalktı ve karşımda duran yüzlerce kırmızı göz ile artık burun burunaydım. Ben bunu yaptım da dedemin kendi sesini duydum. Kapat camı dedi sadece…..
Hiç ama hiç hatırlamıyorum. Ben o camdan nasıl geçti isem dışarı çıkmışım. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Tekçe dedemin senini hatırlıyorum. Hala kulaklarımda çınlanır o ses. Ben dışarıdayken dedemler benim peşimden kapıdan çıkıp hemen çıkarken de kuzine üzerindeki sıcak ibrikteki suyu alıp çıkmışlar. Pencerenin önünden başlayıp etrafa döküp kaynar su ile şerlileri kaçırmışlar. Ben bunları hiç hatırlamıyorum. Hayatımda bu bölüm yok arkadaşlar. Uyumak yada bayılmak gibi bir şey de değil. Narkoz gibi. Bir saniye sonrasıymış gibi geldi bana. Dedemler beni yerde bulduklarında öldü sanmışlar. Nefes almıyormuşum. Başımda Saatlerce ayetler okumuşlar. Dedem o kitabından da bir çok şey yapmış…
Ben uyandığımda hala o anda geri kalmıştım. Çok tuhaf ama benim yüzüm gözüm şekil değiştirmişti resmen. Elmacık kemiklerim çıkmış yüzüm zayıflamış, eklemlerim sanki kırılacak duruma gelmişti. Bana orada birkaç dakika içinde her ne yaptılarsa son amacına öldürme ye varamamış ama bana bir zarar verdikleri kesindi.
Babam beni o halde görünce şok geçirdi. Resmen çökmüştüm. Kabir azabı gibi azap yapmışlardı sanki. O kadar kısa süre içerisinde ne yaptılarsa artık bu hale gelmiştim. Dedem hemen kuzine üzerinden su alıp, beni ılık duşun altına soktu. Orada yıkandıktan sonra biraz açıldım. Dedem ben seni iyi edeceğim dedi yine kitabına sarılacaktı ama babam yok ben alıp gideceğim dedi. Bir tane nefesi kuvvetli hoca tavsiye etmişler köyde babama babam ilk başlarda diğer hocadan kaynaklı pek güvenemediğinden yok demiş fakat bu olanları kendi gözüyle de gördükten sonra dedemle biraz darılışsalar da mecburen çıktık oradan o dakika. Babam beni köye getirdi. Sabah olması zaten yakındı. Namaz vaktini bekledi. Namazını kıldı ve köyde ki ona hocayı tarif eden adamı aradı. Adam uyuyormuş o saatte babam yine de acil olduğu için kapatmadı telefonu… Adam Adıyaman da imiş. Adını vermeyeceğim hala hayatta ve bu işlere devam eden feyzli bir adamdır. Biraz yanımıza eşya alıp yola çıktık. Babam arabayı şehirde ki bizim evin önüne park etti. Oradan otobüs bileti alıp Adıyaman a doğru yola çıktık. Yolda iken sürekli geri dönme isteği vardı bende. Beni resmen ruhum içimde sıkıştırıyordu. Sürekli canım otobüsten inmek ve yürümek istiyordu. Sanki her yanım kaşınıyordu, beni o otobüsten indirmek için sanki bana baskı uygulanıyordu. iyice daraldım sanki yaklaştıkça daha da nefes alamaz hale gelmiştim. Sonunda Adıyaman a vardık. Oradan babam irtibata geçip birileri ile Hoca’nın numarasını buldu. Birkaç otobüstü vs... Hocanın evinin oraya vardık. Yeri tarif etmeyeceğim. illaki bilen vardır aranızda… Hocanın kapısını çaldık. Bir kadın açtı kapıyı hoş geldiniz gelin oturun dedi. Hocanın odasına girmedik. Salonda oturduk biraz bizden hariç bir kadın daha vardı sürekli düşlerini gıcırdatan gözlerinin içi deli gibi bakan bir kadın. içeriden bir adam çıktı. Onun peşine o deli kadını alacağına kapı eşiğinden bana bakıp kaşını çattı, sen gel bakim dedi. Sanki hastane amk 65 yaş üstü gibi aldılar beni içeri. Deli kadından zaten ses çıkmadı. Öyle beklemiştir gariban. Hocanın odasını tarif ediyorum. Arkasında köy evelerinde duvara asılı olan kumaştan yapılan geyik resmi, etrafta tavan ile duvarın birleşim noktalarından asılmış Arapça harfler yazan ama anlaşılmayan yazılarla dolu çerçeveler. Hocanın önünde rahle ve yanında bakış 3 tane çanak… Masanın üzerine mum yakmıştı bizden önceki çıkanlar için hala yanıyordu. Hoca odaya girer girmez minderine oturdu rahlesini önüne çekip başını eğdikten sonra hiç yüzümüze bakmadan bir şeyler okuyup durdu içinde. Okudukça da bir sağ bir sol omzuna üfleyip duruyordu. Bizbabamla ses çıkartmadan bekledik. Oradaki en çok dikkatimi çeken şey ise, Mumlar yanıyordu ama yanarlından ne eriyen kısımları akıyordu, nede en ufak azalma vardı. Bir ara buna dikkat kesildikten sonra ben, hoca alttan göz ucu ile bana bakınca mum parladı resmen ve pat diye söndü. Beni herhalde bu konularda yeni sandı. Biz neler gördük hoca efendi diyecektim ama demedim. Ufaktan bir şov yaptıktan sonra beni etkilemeyeceğini anladı ve başını kaldırdı.
Niye geldin dedi. Babamda doktora dert anlatır gibi anlatmaya başladığında hoca onu sormadım… Deden sana yardım edecekti zaten neden bırakıp geldin dedi… Bana bunu söylediğinde gerçekten o zaman benim aklımı almıştı, o zaman beni etkiledi. içimde zaten hocalara karşı ön yargılı olduğum için, bu hareketi beni ona karşı saygı duymaya ikna etmişti. Bunları biliyorsunuz demek hocam dedim. Biz her şeyi biliriz dedi. Sağa sola baktı. O ara bende arkamı dönüp baktım. Arkamda saçaları up uzun çirkin görünmeyen, sadece kolları zayıf vücudu insan vücuduna çok yakın bir şerli hocaya odaklanmış bakıyordu. Ben ona baktığımda belki fark etmişti ama hiç bana bakmadı. Gözleri çukurdu. Diğerleri gibi ateş saçmıyordu. Zaten insan baktığında kötülük amacı olmadığını hissedebiliyordu. Ben tekrardan hoca ya döndüm. Hocam 1 tane mi var sadece dedim. Hoca ney 1 tanemi dedi. Hocam işte arkamızdaki cinden sadece bir tanemi var dedim. Hoca onu duyunca gözü büyüdü. Sen nasıl görürsün bunu dedi. Ben rutin zaten gördüğüm için şaşırmamıştım. Hoca seceremizi hep bulmuş ama onları görebildiğimi anlamamıştı herhalde. Babama döndü sen görebiliyor musun dedi. Babam da benden dolayı alışık olsa da pek görebilmiş değildi. Babam yok hocam benim öyle şeylerim yok dedi. Hoca bakır çanaktaki suyu aldı, parmağını uzat dedi. O şeker ölçmek için parmaktan kan alan küçük bir iğne var. Onu elime yaptı, çıkan kanı parmağımı silkeleyerek bakır kabın içine düşürdü. Hoca kan düştükten sonra suya yoğunlaştı. Sanki bir şeyler görüyor gibi yüz ifadesi değişiyordu.. Bende neden yaptığımı hala anlamıyorum, dalga geçer gibi.. Var mı hocam bir şeyler dedim. Babam dizi ile beni dürtükleyip gözüme baktı. Ben normalde saygılı bir insandırım, fakat o zaman hoca ile böyle bir alay etme hissi oluşuyordu bende lakin bu benden kaynaklanmıyordu. Hoca kafasını bir daha kaldırdı. Babası sen dışarı çık dedi. Babam hiç ikiletmeden dışları çıktı. Hoca tekrardan kafasını kaldırdı. Sen nereden geldin dedi. Söyledim. Sizin oralarda benim çok samimi arkadaşım var dedi ama bahsettiği il bize komşu başka bir ildi. Hocanın bunu demesi çok saçma ama benim giciğima gidiyordu. Bende orası ile benim olduğum yer aynı değil dedim. Yok yok aynı dedi. Hoca da benim zıttıma gidiyordu. Bende arkadaşın seni kandırmış hoca dedim. Ben normalde bırak arkadaşın seni kandırmış demeyi, hocam derim bir kere hoca demem… Hoca sakalından bir beyaz tüğ aldı. Sen bu sakalımda ki kıl olamazsın dedi. Ben, sanki ağız benimdi ama kontrol başka bir yerdeydi. Sakalına tüküreyim senin dediğimi o kadar net hatırlıyorum ki… Hoca o parmağımın kanını akıttığı suyu alıp, yüzüme kaldırıp attı suyunu. Ben o an ne oldu hocam dedim. Hoca yok bir şey dedi. Az önce konuştuğumu ben o an hatırladım. Hocam ben valla farkında değilim Allah aşkına dedim. Hoca ben biliyorum sen yorma kendini dedi.
Hoca resmen babamı çıkartıp, benimle ters konuşup test yapıyormuş. Hocam ben çok uğraştım ama başımdan bir tülü atamadım bu musibetleri dedim. Beni kurtara bilir misiniz dedim. Artık evlere barklara girmeye korkuyorum, akşamları hep huzursuzum hocam kurtarın beni dedim. Sana cannile yapmışlar dedi. Anlamadım hocam dedim. Şu anki olduğun durumun adı bu dedi. Sana bunları musallat etmişler dedi. Adama güveniyordum. Beni bu işlerden kurtaracağını hissediyordum. Hoca burada bir yerde kalın dedi. 1 hafta gitmeyin inşAllah çözeceğiz dedi. Dedim 1 hafta babam duramaz görevi var, bende işten zaten çok izin alamadım çok hocam bizim için bu dedim. O zaman başka zaman gelin dedi, 1 hafta duracaksınız burada her gün geleceksin dedi. Babama söyledim, babam sen dur dedi. Bende orada yakın bir pansiyonda durmaya başladım. 2 kişilik odaydı. Yanımda biri daha kalsın diye dua ettim ama kimse gelmedi. Korkuyordum bir şeyler olacak diye ama öyle düşüne düşüne sabah etmişim. Sabah kalktım yine hocanın yanına geldim. Hoca bana çeşitli otlardan bir karışım yaptı içtim. Sona bir kitap açtı… Bu kitap zaten dedemde olan kitaptı ( Kitabı açıklıyorum.. Havas ilmi kitabı ve orijinal eski baskıdır.) Hoca kitabı açtığında benim gördüğüm sayfa, dedemlerde kaldığımda kitap kendi kendine açılıp ışık saçtığı anda ki sayfaydı. Ben onu görünce bu sayfayı biliyorum deyip hoca ya kitabın nasıl ışık saçıp beni cezp ettiğini anlattım. Hoca direkt sayfayı kapattı. Verdiği karışımı içtim ve beni gönderdi. Ben kitaptan bahsettikten sonra zaten hoca bir tuhaf olmuştu. Zaten tuhaf bir adamdı. Bazı şeyleri biliyor, bazılarına aşırı şaşırıyordu, değişken ruh hali beni kararsızlığa itiyordu. O gece kaldığım pansiyona geldiğimde beni babam aradı. O gece hayatımın en büyük şokunu yaşadım ve hala atlatamadım….
Dedemin vefat haberini aldım.
Dedemin ölüm haberini uzakta almış olmanın şoku hala üzerimdedir. Hemen apar topar memlekete döndüm. Dedem gece kalp krizi geçirmiş. Ananem sesini bile duymamış ama dedem yattığı yataktan mutfağa kadar sürünerek gelmiş. Cenazesini toprağa verirken hastaneden gelen ölüm kağıdı ile toprağa verdik. Özellikle baktım enteresan bir şey aradım. Lakin ölüm sebebinde kalk krizi yazıyordu. Kalp krizi geçiren insan morarır ama dedemi toprağa verirken gördüğümde hiç morluk yoktu yüzünde ve göğüs bölgesinde…
Kimseye bir şey diyemedim. Dedem sağlığında iken şekeri ve tansiyonu vardı sadece… Benim hayatımda ki, en büyük yıkımlardan birisidir onun vefatı. Nur içinde yatsın..
Cenazeden sonra cenaze evine geldik. Zaten ölümü ani olduğu için yaşlı da olsa herkes onu dinç bilirdi. Bu yüzden ağlama sızlama çok oldu. Dedemin cenaze ve cenaze işlerinden doğan olaylardan ötürü Adıyaman da ki hocanın yanına gidemeyecektim. 3 gece evde Kur’an okundu sonra hayat ne olursa olsun normale dönmeye başlıyor, ne kadar içimizde olsa da acısı…
1 hafta falan geçmişti, Ananem tek duramayacağı için dedemin emekli maaşını o alacaktı ve köydeki evden taşınıp şehirde duracaktı artık. Olaylar biraz durulduğunda ananemden o gece neler olduğunu anlatmasını istedim. Dedem o gece sürekli düşüncelere dalıyormuş ananemle beni konuşuyorlarmış. Rahmetli kendi çocuklarına vs fındık bahçelerini bölmüş, kendine de küçük bir yer ayırmıştı. Ananeme, ben ölürsem oğlana buradan yer ver gelir gider fındığını toplar demiş. Ben bunu duyunca zaten göz yaşlarımı tutamadım. Ananemde zaten ağıt yakarak anlattığı için daha fazla dayanamadım. Dedem o gece ananemle beraber yatmaya gitmemiş. Ben daha sonra gelirim sen yat demiş. Eline beraber baktığımız kitabı alıp okumuş. Ama akşam yattığında ananem uyanmış. Yattığını görmüş. Ama dedemin yataktan kalktığını görmemiş. Yani eğer kalk krizini yatakta geçirse illaki uyanırdı ananem patırtısına diye düşünüyorum. Tuvalete kalktı desem, mutfak ile tam zır bir yer. Su içti desem su zaten sürahide, yatak odasında hep vardır. Bir şeyler atıştırmaz zaten şeker hastası. Yemek saatlerinin haricinde yemezdi. Ananem kitap okuduğunu deyince sabah kalktığında kitap neredeydi dedim. Masanın üzerinde değilmiş, Gidip sandığa baktım, dedem kitabı oraya bırakmış. Elimi dahi sürmeden sandığı kapattım. Evin içinde biraz düşündüm. Dedem sürünerek gelmişti çünkü halılar kilimler hep kaymış. Sanki birisi onu evin içinde sürükleyerek götürmüş gibi bir izlenim bırakmış ananemde de…
Daha fazla ananemle bu konuları konuşmadım. Benim aklıma ilk gelen ise, dedem o gece o kitapta bir şeyler yaptı ve ona zulüm ettiler sanki.. Bu durumun düşüncesi bile benim kahrolmama sebep oluyordu. Dedem beklide benim yüzümden ölmüştü. Bunun yükü ne ağırdır. Ne vicdan azabıdır….
Ananemin evinde şehre götürecek çok eşyası yoktu zaten. Buzdolabı ve televizyonunu aldık. Yatak döşek vs. onları bıraktık. Ne de olsa en azından yazları fındığa gelecekti. O eşyaları taşıyıp evi toparlarken yatak altlarında tavan aralarında birçok yerde muskalar buldum. Ne için olduğunu bilmediğim için yerlerini değiştirmedim. Gördüğüm yerlerine bıraktım. Ananem sandığı açıp banyo ilifleri ve ördüğü birkaç yelek vs.. vardı onları ve albümlerini aldı. Onun işi bittikten sonra, dedemin o gece ne yaptığına okuduğuna dair belki bir şey bulurum diye kitabı korkarak ta olsa oradan almak istedim. Hemen bir çantaya koydum ananem görmeden. Kitabı da eşyaların arasında çaktırmadan arabaya yükledim.
Dayımlar biz gelmeden ev kiralamışlardı zaten Kur’an falan okutulurken köyde. Evin temizliği bittikten sonra eşyalar yerleştirildi. Ben başkası görmeden kitabı bizim arabaya bıraktım, sonra yardıma gittim. Evi kurduk her şeyi ile, Artık ananem geri kalan hayatını burada geçirecekti ama o da 8 ay sonra vefat etmişti zaten : (
Akşam olduğunda herkes ananemler e oturmaya gitti. Ben eşya vs taşıyıp ev temizliğinede yardım ettiğim için çok yorulmuştum. Annem, babam, abim herkes oradayken ben arabayı alıp eve geçtim. (Hikaye de abim den çok bahsetmedim. O askerden sonra Isparta da çalışmaya başlamıştı. Sonradan devlet memuru oldu. Şu an Manisa da görev yapıyor. Aranızda gizli okuyanlardandır abim de… Buradan Selam olsun..)
Aslında oradaki geliş amacım da bir an önce gidip kitaba bakmaktı. Belki okuduğu yeri kıvırmıştır ya da belli olur diye düşünmüştüm.
Eve gelir gelmez kitabı elime aldım. Kitap normal bir kitap olabilir, fakat ben elime aldığımda sanki patlayacak gibi oluyordum. Daralıyordum, O kitap açıldığında odanın atmosferi değişiyordu benim için. Kasvet dolu ürkütücü bir kitaptı. ilk kez bu kitabı bilinçli olarak açıp bakacaktım. Tüm bu sıkıntılara rağmen bunu yapmak istiyordum.
Kitabın kapağını kaldırdığım anda , sanki arkamda derin derin nefes alan birini hissettim. Ayağa kalktım hemen, bir an ben ne yapıyorum burada dedim. Gerçekten bunu yapmama, bu işe kalkışmama çok şaşırdım. Sanki bilincim kapanmış ve beni bunu yapmaya zorlamış gibiydim. Kitabı kapatacakken aralardan bir sayfanın arasına beyaz kağıt konulduğunu fark ettim. Kağıdı aradan çekip aldım. Dedem oraya sayfa numaralarını yazıp notlar almıştı. Kitabın sayfa numaraları 1,2,3,4,5 diye gitmiyordu. Acayip şekiller ver ve bu şekiller sayıları simgeliyordu. Korku ile daha kitabı okuyamadım. Hemen kaldırıp çekmeceye koydum. Beyaz kağıdı yanıma aldım. Evde de korktuğum için hemen milletin yanına geri döndüm. Orada 1,2 saat daha oturdum ama aklım hep kitapta ve kağıttaydı. Milletin yanında çıkarıp bakamadım ama dedem oraya çok fazla not almıştı ama hep Arapça yazmıştı. Onları çözümlemek istiyordum. Dedemin o gece ne yaptığını çok merak ediyordum.
Ananemin yeni evinden hep beraber kalktıktan sonra eve geldik. Saatte geç olduğu için herkes yatağına yattı. Ben odada abim ile kaldım. O yatakta yattı, ben yere döşek serdim.
Yattığımda telefonumun ekranındaki ışık ile kağıtta yazanları okumaya çalıştım. Ama çok anlamsız karışık yazılar yazmıştı dedem, bu yüzden hiç bir şey anlayamadım. Sabah herkesten önce kalktım gündüz gözü ile kitaptaki sayfa sayıları ile kağıttakileri karşılaştırıp, ne anlamlara geldiklerini, kitaptan belki anlayabileceğimi düşündüm. Kitabı alıp oturma odasındaki masanın üzerine koydum. O saatte herkes uyuyordu. Dedemin yazdığı sayfa numaralarını en baştan sırası ile bakmaya başladım. Dedem ilk sayfadan beni şok etti. Açtığı sayfa bir ritüel yapmayı anlatan sayfaydı. Dedem o gece bir ritüel yapmıştı , yada yapmaya çalışmıştı. Oraya aldığı notlar neydi onu anlayamıyordum. Kağıtta yazdıkları sanki şifreli gibiydi. Ama ilk notlarında dedemin o gece bir işler yaptığından emin oldum. Gündüz olduğu için gün ışığında o kitap bana kasvet ya da korku vermiyordu. Rahatlıkla okuyabiliyordum.
Dedemin diğer işaretlediği sayfaya geçtim ama bu sayfada sadece bir piramit şekli vardı ve yanlarından paraf atılmış gibi işaretler vardı. Hiç yazı yazmıyordu. Kağıt ta aynı bölümde ise bu sayfa ile ilgili 4,5 satır yazı vardı. Ama hiç okunacak cinsten yazmamıştı dedem. Bu durumda beni bu olayı araştırmak için daha da heyecanlandırıp, bu olayın üzerine daha da gitmemi sağlıyordu. Dedem diğer sayfalardan da yine aynı şekilde notlar almıştı ama ne kitaptan, ne de dedemin notlarından hiçbir şey anlamamıştım. Birkaç gün ne kitaba ne de kağıda baktım…
O günler içerisinde, beni hiç bir mahlukat rahatsız etmedi. Sanki her şey bitmiş. Adıyaman da ki hocanın bana yaptıkları şey etkisini göstermiş gibiydi, fakat hoca daha buraya geleceksin demişti. Elbet bir şey olacaktı. Bunları beklemeden babam beni tekrardan Adıyaman a hocanın yanına gönderdi. Hoca beni görünce kızdı, nerelerdesin falan dedi. Bende dedemin vefatından dolayı alel acele ayrıldım dedim. Hoca da bu duruma üzülmüştü, olayın üzerine pek konuşmadı acımı deşmemek için.
Nerede kaldık seninle dedi, bende pek bir şey yapmadık dedim. Ama hoca ya asılında sormak istediğim bir şey vardı. Dedemin kağıda yazdıkları neydi, o gece neler olmuş olabilirdi….
Hocaya kağıttan bahsedemeden yine bir şeyler okuyup üflemeye başladı ve kağıtlara bir şeyler yazdı. Bana senin evliliğin tek taraflı bitmiş dedi. Nasıl bir şey bu tek taraflı bitmesi nedir hocam dedim. Zuzumbilesi için ben bir heves gibi bir şeymişim. ilk başlarda bana musallat oldukları zaman kendi aralarında beni öldürmek için karar almışlar. Ardında da zuzumbilesi bana aşık olmuş ve beni korumuş kollamış ve sonunda benimle evlenmiş. (Bu kısımları zaten biliyordum, fakat beni bıraktığını bilmiyordum.)Onlarda aynı biz insanlardaki gibi evlilikten cayabilir ya da terk edebilirler. Aslında bu pekte umurumda değildi…
Hocam peki bu evlilik bitti ise beni bıraktılar mı yani dedim. Hoca o zaman, tam tersi şimdi senin peşini bırakmayacaklar. Sana ızdırap verecekler dedi. Bu işten kurtulmak için sana reçete yazıyorum dedi. Oturdu kağıda yine bir şeyler karalamaya başladı. Bir süre bekledikten sonra işin sonunda 2.100 tl alacağını, ben yabancı olmadığım için benden 2000 alacağını söyledi. Ne samimiyetimiz olduysa benden 100 tl almayacakmış.Ne diyeyim Allah razı olsun dedim. Hoca yanında ne kadar para ver dedi. Benimde yanımda yaklaşık 300-500 Tl arası bir para vardı, tam net hatırlamıyorum..
Bende şu an yok hocam yarın babamdan isterim dedim. Fakat hocanın bu şekilde para istemesi, Hocanın ne olduğunu ap açık göstermişti. Belki beni kurtarsa ve sonra para istese 5000 Tl de verirdim, yeter ki kurtulsaydım… Hoca ya sonra bakarız der gibi bir babamı arayayım dedim oradan ayrıldım.
Babamda artık ne kadar bıkmış ise para göndereyim ver dedi. Ama hocanın aşırı samimiyetsizliği beni ondan buz gibi soğuttu. Gerçekten bir şey yapacaksa da artık yapmasına gerek yoktu. Babama bu hoca bizim hocadan da beter dedim. Babam da gel o zaman başka hoca bakalım dedi. Bu Hocalardan bir umut olmadığını konusunda artık emindim. Tek yapmak istediğim dedemin kağıda neler yazdığıydı. Adıyaman dan ayrılmadan yine bir hoca bulup, en azından bana kağıtta yazanları açıklamasını isteyecektim.
Hocanın yanından çıktıktan sonra otobüs bileti baktım ama en yakın otobüs biletini ertesi akşama bulabildim. Bu nedenle bir gece daha burada kalmak zorundaydım. Kaldığım yere geldiğimde cebimden dedemin yazdığı kağıdı çıkardım ve kurşun kalemle yazıldığı için yazılar hafif silinmeye başlamıştı. Yazıların tamamen silinmesinden korktum ve aşağı da orada çalışanlardan kağıt ve kalem aldım. Oturdum ve dedemin karışık yazısı ile yazdıklarının aynısını itina ile yazmaya çizdiklerini, itina ile çizmeye başladım. Yazığı kağıttaki her şey bölüm bölüm yazılmıştı. ilk bölümü yazmaya başladım, yazdıkça da okumaya çözümlemeye çalışıyordum. Yazdığım masanın yan tarafında tuvalet ve banyo vardı. Oda zaten çok küçüktü. Gözümün ucu ile böyle hafif bir karaltı gördüm ve ben görür görmez tekrar tuvalete kaçtı. Kafamı kaldırıp bakmıyordum. Sadece bir şeyin sana baktığını analarsın ya, öyle bir bakmaydı bu…
Bundan tam emin olamadım, bunca olanlardan sonra paranoya yaptığımı düşündüm. Zaten hava tam kararmamış akşam ezanı okunmamıştı. Onların gündüz olamayacağını düşündüm.. Kısacası kendimi rahatlatmaya, sadece göz yanılgısı olduğunu düşünmeye çalışıyordum. Tekrar kağıda odaklandım ve Aynı karaltı kapının yan tarafından kafasını uzatmıştı. Bu sefer o kadar emindim ki, ama kafamı kaldırıp bakamıyordum bile. Ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum. Bu gündüz karşılaşması nasıl olur diye kafamda fırtınalar kopuyordu. Başımı masadan kaldırmayıp göz ucu ile bakmaya devam ettim. O an aynı yerden başka bir kafa daha uzandı ve refleks olarak döndüğümde, o kadar hızlılardı ki, sadece arkada bıraktığı siyah uzun kuyruklu kıyafetini gördüm. Ayağa katlım odanın içinde, ama ne yapacağımı bilemedim. Çaresizdim..
Dua okudum biraz bir cesaret geldi ama bakmaya gidemezdim oraya. Dışarısı hala aydınlıktı. Aşağı insem beni deli sanar atarlardı oradan.Çıkıp dışarıda olsam, gece olduğunda ne yapacaktım. Kimsesizdim burada çaresizdim. Bir ara hocanın bile yanına geri dönmeyi düşündüm ama para isteyecekti hemen..
Bir an cesarete geldim ve tuvalete girdim
Tuvalete girdiğimde kimse yoktu. Bir klozet ayna ve banyo duşa kabini vardı. Kapımın arkasına varana kadar baktım o anki adrenalin ile…
Tam çıkarken bir ara gözüm aynaya ilişti ve, aradığım mahluklar banyo da değil, arkada yatağımın tam üzerindeydi. 3 kişi gördüğüme eminim. Hepsi birbirine kenetlenmiş, aralarında boşluk b,le olmayacak şekilde yatakta bana arkası dönük oturuyordu. O an çığlığı bastım ve arkama döndüm, hiçbir şey yoktu. Hemen odadan çıktım korku ile, benim sesimi duyan herkes zaten odasının kapısını açmış ne oluyor diye bakıyordu. Ben merdiveni inerken biride .. Ben merdiveni inerken aşağıdan da bir görevli koşarak yukarı çıkıyordu. Ne oldu beyefendi, bir sorun mu var dedi. Adamda çok korkmuştu çığlık atmamdan, o an aklım başıma geldi, ben, deli sanıp atmasınlar diye nereden aklıma geldi ise fön makine sının kablosunda elektrik kaçağı var çağrıldım dedim. Hemen adam yukarı geldi, 40 kere özür diledi benden. Hiç makine ya bakmadan hemen aldı ve peşinden gelenlerden birine hemen değiştirin kontrol edip düzgün bir makine verin dedi.
Bu şekilde olaydan yırtmıştım. Fakat odada tek başıma kalacaktım. Odaya geri döndüm ama ne yapsam bilemedim. Hiçbir şey yoktu geldiğimde. Biraz oda ya alıştıktan sonra kağıda devam edeyim dedim. Birde baktım ki kağıt yok. Masanın üzerine koymuştum ve üzerinde de kalem vardı. Uçmuş olamazdı. Yinede başka ihtimal olamayacağını düşünüp yerde kağıt aradım. iki yatağında altını kaldırıp bir bir baktım. Ama kağıt buhar olmuştu sanki. Aklıma sonra gelen ise, oradaki mahluklardan birinin kağıdı almış olmasıydı. Hava iyiden iyiye kararmıştı. Kağıdı da yazamıyordum. Ortamda hiç ses yoktu. Hiçbir odadan ses gelmiyordu. En azından koridorlarda bir ses duysam rahat edecektim ama insanlık belirtisi bile yoktu. Biraz yatağın içine gireyim dedim. Yatağın örtüsünü kaldırdığım anda bir şok daha yaşadım. Kağıt yatağın içindeydi..
Kağıdı yatağın içinde bulunca artık bu gece bana etmedik zulüm bırakmayacaklar diye düşündüm. Sanki benimle eğlenmekten zevk alıyorlardı. Eğer gerçekten beni öldüreceklerse, bana artık düşmanlarsa bunu yaparları gerekirdi. Ancak beni galiba delirtmeden öldürmeyeceklerdi.
Kağıdı aldım ve yatağa girmekten vazgeçtim. Ne kadar ışık varsa açtım. Odamın kapısını azıcık açık bıraktım. Eğer yine bir durum olursa kapıyı açmaya uğraşmadan hemen odadan kaçacaktım. Masada oturmaya tekrardan başladım. Korkularımı bir kenara bırakıp kağıdı tekrardan itina ile yazmaya başladım. Kendim yazınca yavaştan kafamda yazanları çözümlemeye de başlamıştım. Arapça yazan yazılardı, fakat harflerin kuyrukları gereksiz uzatılmış gibiydi. Bu uzatmalarda yazının okunabilirliğini aşırı bozup şifre gibi olmuştu. Yazdığım kağıdı bırakıp, sadece uzatmalarını göz ardı ederek yazmaya başladım. Birincil paragraf şeklindeki bölümü bitirmem yaklaşık 1 buçuk saati buldu ama bitirmiştim.
Yazıları okumaya başladım. Ben yazıları okudukça odada tuhaf bulanıklıklar belirmeye başladı. Eskiden yaşamadığım görmediğim bir bulanıklıktı bu…
Sanki saydam maddeler gözümün önünden geçerek şeffaf olarak kendilerini belli ediyordu. Bu bir göz yanılgısı da olabilirdi. Fakat sonrasında gördüklerim, bunu düşünmeme gerek bile olmadığını, kanıtlar nitelikteydi. Aynı şekilde banyodan bir kafa uzandı. Sonra bir başka kafa onun üzerinden uzandı. Kafamı çevirip bakmaya korkuyordum. Sonra bir anda ilk kafasını uzatan varlık tamamen içeriye adımını atar gibi ayakları yerden kesik, süzülerek tuvaletin önüne kondu. Sim siyah bir pelerine bürünmüş bir varlıktı bu. Hiçbir şekilde ne vücut hatları, ne de yüzü görünüyordu. Resmen, sadece bir kumaş gibiydi.
Ben süzülerek gelene dönüp bakınca tuvaletin orada kafasını uzatmış olan, kikirdeyerek geri kaçtı. Sanki benimle eğlenmek hoşlarına gidiyor gibiydi. Ben örtülü olan varlığa doğru odaklandığımda dilim damağım kurudu. Oturduğum yerden de kalkamadım. Felç olmuş gibi, sadece olayların farkındaydım. Sadece gözlerimi sağa sola çevirebiliyordum. Ağzımı hareket ettiremediğim için, içimden nas suresini yarıya kadar okur okumaz oradan kayboldu. Gördüklerimin şokunu yaşıyordum. Bana hiç zarar vermek gibi değil, sanki orada oynayıp eğlenmeye gelmiş gibilerdi.
Bu olanlar, ben bu kağıdı elime alıp okuduğumda oluyordu. Burada ne yazdığını bilmiyordum fakat burada olanları okuduğum kağıt tetikliyordu. Son bir kez bundan emin olmak için yazıları tekrar okumaya başladım. Aynı şekilde saydam cisimler gözümün önünde dolanmaya başlayınca, okumayı bırakıp hemen dualar okudum. Artık şundan emindim ki, bu okuduğum yazı şerlileri yanıma çağırıyordu. Ama ben onlara mum yakarak bir kapı açmamıştım. Yada bir ritüel ortamı oluşturmamıştım. Nasıl olurda bana bu şekilde gelip, zararsız bir şekilde giderlerdi… işte buna bir türlü akıl erdirememiştim. Dedem bu kağıdı bırakarak ne amaçlamıştı ? Bana yapılan bir iyilik mi kötülü mü anlayamamıştım. Diğer yazıları sadece şekilde yazmaya korktum. Bir sonrakinde karşıma çıkabilecek olan olaylar, daha yaşamadan korkularını hissettiriyordu.
Dedemin yazdığı kağıdı da kendi yazdığımı da çantama koydum ve sabaha kadar oturdum. Uyumamak için kendimi zor tuttum. Sabah olduğunda ise biraz başımı yastığa koyayım dedim uyumuşum. Sabah kapı çaldığında uyandım. Pansiyon görevlisine dün oraya geldiğimde yarın ayrılacağım demiştim. Bu yüzden eğer kalmayacaksam bir gece daha öğlene kadar başka müşteriler için odayı boşaltmamı istedi. Uykusuz-uykusuz toparlanıp çıktım mecburen. Otobüsüm akşamdı. Akşama kadar elimde çanta ile oradan oraya dolandım. Akşam olunca otobüse binip eve geldim. Herhangi paranormal bir olayla karşılaşmadım. Otobüste de uyuyamadığım için eve gelince uyumadan beynim rüya görmeye başladığı için yatıp uyumuşum. Nasıl uyuduğumu bile hatırlamıyorum. Öyle bir uyumuşum ki uyandığımda geceydi. Olanların hepsini unutmuştum. Gece uyandım, kafamdan uyandığım için gündüz olması gerekiyor diye düşünüyorum. Ya da kaç gündür uyuyordum diye. Geceyi gündüzü şaşırmıştım anlayacağınız uykusuzluktan devrim dönmüş. Kendime gelince olayların farkına vardım. Akşamdan babam aradı, köye geleceksen seni alayım dedi. Bende evde korkacağımı bildiğim için babama gel al dedim, çıktık köye.
Babama sadece olanlardan, hoca ile olan diyaloglarımı anlattım. Son zamanlarda daha iyi olduğumu söyledim. Biraz soru cevaptan sonra normal konuşmalara başladık. Annemlerin bir an önce yatmasını bekliyordum. Zira onlar yatınca bende kağıtta yazanlara devam edebilecektim. Babam yatak odasına önceden yatmaya gitti, sabah namazına camiye gittiği için…
Annemle biz biraz daha oturup televizyon izledikten sonra, annem sende yatak odasında yere döşek sereyim orada yat dedi ama ben kabul etmedim. Şakaya vurup iyiyim hissiyatı yarattım. Annemde gidip yatınca bir süre sonra kapının camlı kısmından ışık geçmesin diye kapını üzerine banyo havlusu astım.
Masanın üzerine geçip kağıdımı alıp ikini bölüm olarak tabir ettiğim kısımda yazanları, sade bir şekilde yazmaya başladım. Yazarken hiç bir şekilde çözümlediğim kısım a kadar baştan alarak okumadım. Okuduğumda ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum. Sadece çözümledim ve sade bir şekilde kendi kağıdıma yazdım. Artında 3. Bölüm olarak tabir ettiğim kısım ı da aynı şekilde yazdıktan sonra saat zaten çok geç olduğu için yattım. Geriye sadece 2 bölüm kalmıştı. Çözümlesem de okumaya korkuyordum. Sadece çözümlemiş olmak için çözümlüyordum aslında…
Akşam daha fazla dayanamadım. Uykum çok gelmişti. Sessizce altıma minder alıp annemlerin yatığı odaya gidip orada yere kıvrılıp uyudum. Sabah babam namaza giderken üzerime bastı beni görmediği için, tam da ayak diplerine yatmıştım. Babam burada niye böyle yattın. Üstüne adam gibi bir şey alsaydın vs. vs. biraz fırça attıktan sonra, ben, o namaza gittikten sonra oturma odasında ki çekyatta yattım uyudum. Sabah olduğunda kağıtları tekrardan çözümlemeyi düşünüyordum. Sabah kahvaltıya kalktım tekrardan. Babamda öğleden sonra ilçeye inecekmiş, sonra da oradan il e geçip mevlit okuyacakmış. Sende gel dedi, ben de neyse akşam bakarım kağıtlara deyip babamla birlikte il e kadar geçtim ama mevlit e katılmadım. Gelmişken iş yerine falan uğradım. Ben gelmeyince yerime adam almışlar. Hiçte gel falan demediler bana da…
Biraz bozulsam da belli etmedim. Ercan ne zaman başlıyorsun falan diye sordu ama patronlar Sohbetten öte ye girmediler. Oradan çıktım eve geldik babamla buluşup. Dedim beni isten çıkarmışlar demek ki başka adam bulmuşlar dedim. Birde git abi, sen hallet abi vs. vs. diye konuşuyorlardı. Klasik cemaatçi işte ne beklersin…
Akşam herkes yattığında kalan iki bölümü de çözümledim. Sonra o kağıdın aynısını başka bir kağıda temize çektim. Cesarete gelip ikinci bölümü okudum hiçbir şey olmadı. Sonra düz yazı gibi ikinci ve üçüncü kısımları da okuyup sırası ile tümünü düz yazı okur gibi okudum. Bu kadar şeyi galiba boşuna yazdığımı düşündüm. Hiçbir şey yoktu. Kafamda kendi kendime heyecan verip kuruntular yapıp bu safha ya getirdiğimi düşündüm. Tamamen boşuna uğraştığımı düşünmüştüm. Sonra tekrar en baştan 1. Bölüm ü okuyayım dedim. Nede olsa Adıyaman da okuduğum zaman bir şeyler olmuştu. Birinci bölümü okumaya başladığımda yine gözümde şeffaf nesneler hareket etmeye başladı. Korkmadan sakin olarak okumaya devam edip bitirdiğimde, bir şey olmadığını düşündüm. Sadece bu sefer nesneler uçuşmuştu. O an kalkıp arkama bir döndüm ki, tam karşımda Adıyaman da gördüğüm sadece kumaş olarak tabir ettiğim varlıktan iki tanesi, ayakları yerden kesik uçuyorlar resmen havada o an dua edip bu durumdan kurtulmak geldi içimden fakat dönüp kağıdı alıp ikinci kısım ı okumaya başladım. Ben okudukça örtü hareket edip sanki görmediğim bir katman varmış gibi yüzünü açtı. Gözleri diğerlerinin aksine kırmızı değil, göz çukurları vardı ve sim siyahtı. Yüzü o kadar zayıftı ki çenesine doğru üçgen gibi inceliyordu. Kulakları kısa ama sivriydi. Bu örtüye bürünmüş olan bir cindi. Diğer cin ise hala aynı şekilde bekliyordu.
Bana doğru Arapça Emredin! Dedi.
Sanki ben onları kendi emrim altına almıştım. Bana hizmet için gelmişti. Bu durum beni korkuttu. Daha önce zuzumbilesi nin kabilsinden cinler de emrim altında olduklarını göstermişlerdi. Ancak sonrasında benim baş düşmanım olup bana zarar vermeye başlamışlardı. Bu durum beni korkuttu ve ona dönüp. Haza leyse ma talebtühü ( Bunu ben istemedim) dedim. O sırada diğeri de aynı şekilde yüzünü açtı ve bunun gözleri kırmızıydı. Bunun yüzü gerçekten çok korkunçtu. Saçları küt-küt çenesinde keçisakalı vardı. Yüzü aynı şekilde çok inceydi. Korkudan, ma ebğa ma ebğa (istemiyorum) deyip durdum. Diğer cin ise bana, se ati merreten saniye ( tekrar geleceğim) dedi. Bir anda gözden kayboldular. Bu durum beni çok korkuttu. Başıma yeniden bela almıştım galiba…
O gece sabaha kadar uyuyamadım. Bu olanlardan pişman olmuştum. Bu sefer gerçekten kötü olacağını düşünmüştüm. Sanırım dönüşü olmayan bir yola artık adım atmıştım.
O gece sabaha kadar bekledim. Tekrar geleceğim lafı beni çok ürküttü. Bunlar ne için geleceklerdi. Bana emredin deyip, benimle alay mı ediyordu, yoksa gerçekten bana yardım için mi gelmişti. Bunu düşünürken kafamı hiç toplayamıyordum. Sabah olduğunda babamın kalkıp banyoda abdest aldığını duydum. Beni görmesin diye hemen uyuma numarası yaptım. Numara yaparken gerçekten uyumuşum. Sabah annemler kahvaltıya kaldırdılar. Babam kahvaltıda biraz canımı sıktı. Diğer işten boş yere çıkarılmıştım. Babamda artık olayların durulduğunu düşünüp, kendine yeni iş bul dedi. Aslında olaylar durulma değil, hayatımın en kötü olaylarını yaşamaya doğru gittiğini ben dahil kimse bilmiyordu.
Kahvaltı ettikten sonra göz boyamak için iş ararmış gibi il e geçtim. Gittiğim zaman Ercan’ı aradım. O da izinliymiş biraz oturduk laf ettik. Eski konuları açtı. Devam ediyor mu diye sordu. Etmediğini tamamen bittiğini söyledim. O zaman bana daha samimi davranmaya başladı. Çevremdeki insanları bu yüzden kaybediyordum. insanlar bana da bulaşır, ben de etki altında kalırım düşünceleri ile benden uzak durmaya çalışıyorlardı. Belki de işten beni bu yüzden çıkarmışlardı. Belki Ercan patron a da bunlardan bahsettiği zaman korkup beni bu yüzen çıkarmış olabilirdi. Bu nedenle artık herkese bu işin bittiğini normale döndüğümü söyleyecektim. Biraz daha oturup sohbet ettikten sonra çıkıp köye geldim. Babam ben köye gelince neden geldin, iş bulamadıysan evde kal ara yine kaç yaşına geldin diyerek yine sitem etti. Bu durum beni iyiden iyiye stres altına soktu. Zaten başımda bin türlü bela vardı. Yine de tamam yarın giderim dedim. O gece hiçbir şey yapmadım. Yarın gideceğimi annemede söyledim. Annemde bana o akşam köyden yiyecek bir şeyler hazırladı. il deki evde yiyecek bir şey olmadığı için…
Akşam hiçbir şeyi umursamadım vurdum kafayı uyudum. O gece uyuduğumda acayip bir rüya gördüm.
Rüyamda yanıma gelen ve emrimde olduğunu söyleyen cin e benzeyen bir cin i dedemi uzaktan konuşurlarken gördüm. Boyu dedem ile aynı boydaydı. ikisine yandan bakıyordum. Dedemin yüzü gülüyordu. Sanki arkadaşlarmış gibi derin bir sohbetin içindelerdi. Kalkıp ta ne yanlarına gidebildim, ne de sesimi çıkarabildim. Uzaktan öylece izledim. O gece başka rüya gördüğümü hatırlamıyorum.
Sabah babam uyandırdı. Köyden biri dolmuşların oraya kadar arabası ile gidecekmiş. Sende kalk onunla git dedi. Bende bizim araba ile giderim diye düşünüyordum. Arabayı bile vermedi, el alemin peşine takılıp elimde yük ile dolmuşlara kadar geldim. Oradan da binip eve geldim. Çıkıp biraz dolandım. Sahile gittim tek başıma gezdim. Hem iş meselesi yüzünden hem de cinler yüzünden iki taraflı derde boğuldum resmen. Akşam eve geldim. Zaten bu olaylardan dolayı bitkin düştü beynim. Tam gece olmadan uyuyayım da akşam korku yaşamakla uğraşmayayım birde dedim. Tv açtım odanın ışığını da açtım. Çekyatta biraz dalmışım. Tık televizyonun sesi kesildi. Anlık durum değişikliğinden gözümü açtım, baktım elektrikte yok. Ama sadece benim evde yok. Karşıki apartmanlara baktım ışıkları yanıyor. Sokak lambaları da yanıyor. Turuncu sokak lambalarının ışığı bizim evi az çok aydınlatıyordu. Baktım şartel mi atık diye ama normaldi. Apartmanın kapısını açtım, otomatik ışığı yakmak için elimi kolumu salladım. Otomatik de çalışmıyordu. Galiba bizim apartmanda gitmişti elektrik...
Çıkıp bakmadım aşağı inip. Apartmandan birisi illaki bakar diye düşündüm, ama apartmanda çıt ses yoktu. Kimsenin umurunda değildi bu durum galiba. Bir 10 dakika bekledim, kimse ilgilenmiyor. Terliklerimi alıp apartmandan bir kat aşağı indim. Buranın ışığı yandı. Hemen koştum eve, herhalde ışıklar geldi dedim. Bizim kapının önünde ki otomatik yanmadı. Kapıyı açtım ışığı açayım dedim, yine yanmadı. içerideki ışık zaten yanık durumdaydı, elektrik gelse orası yanmış olurdu. Bir şey anlamadım bu işten. Gidip aşağı bakayım dedim elektrik dolabını açtım. 16 daireli apartman, hangi saat bizim belli değil. isim bir şey de yazmıyor. Bir türlü anlayamadım. Acaba milletin ışığı var mı diye apartmandan 4,5 adım atıp karşıdan izledim. Bizim daire hariç herkesin ışığı yanıyor. Bizim daireye baktım. Resmen camın önünde biri bana bakıyor. Hiç gözlerini ayırmadan bana doğru bakıyordu. O an bırakın korkmayı bir kenara, o anki hissettiğim şeyin ne açıklaması vardı, ne de tarifi…
Oraya bakarken birden evin ışıkları geldi. Odanın lambası yanmaya başladı. Yanar yanmaz pencerenin önünde ki mahluk oradan yok olmuştu. Biraz aşağıda bekledim, saatin çok geç olduğunu sanmıyordum. Saat geç olmamasına rağmen o cadde üzerinden bırakın bir insanı, kedi köpek bile geçmiyordu. Apartmandan birine bu durumdan bahsedersem muhtemelen adım deliye çıkacak ve tanımasam da apartmandaki insanları eminim bana ne selam verirlerdi bundan sonra ne de yüzüme bakarlardı. Daha fazla o halde beklemedim. Korka-korka yukarı çıktım. Sürekli kendimi motive etmeye çalıştım. Eve geldiğimde salonun ve tuvaletin de ışığı açıktı. Fakat tuvalete gidip gitmediğimi hatırlamıyordum. Bu düşüncelere boğularak kendimi daha fazla korkutmamak için evin içinde kendi kendime konuşup, kendimi motive etmeye çalıştım. Oturma odasına kapı aralığından baktım ama pencere tarafını göremiyordum. O anki adrenalin ile sanki kalbim boğazımda atıyordu. Yavaş yavaş kapıyı açtım ve içeride kimse yoktu. Gördüğüm şeyden emin olmama rağmen kendi kendimi saçma sapan şekilde motive etmeye çalışıyordum. Ne anneme babama diyebilirdim, ne de herhangi bir arkadaşıma…
Arkadaşlarım bu sefer benden tamamen uzaklaşır, artık yapayalnız kalırdım. Hemen televizyonu açtım evde ses olsun diye ama her şeyden korkmaya başlamıştım. Mutfaktan pet şişe sesi geliyor genleşme ile ama bunu bilmeme rağmen paranoya yapmıştım. Aklıma eskiden olduğu gibi banyo da karşılaştığım bana zarar vermek için gelen şerliler gelmişti. O an aklıma kağıdı okuduğum zaman gelen cinlerden belki bana bir yardım gelir diye düşündüm. Bana emrimde olduklarını söylemişlerdi nede olsa. Ama onlara güvenebilir miydim bilmiyordum. Bu hayatı böyle sürdüremezdim. Kağıdı aldım ve kaldığım yerden 3. Kısım ı okudum. Hiçbir şey olmadı. Korkarak titreyerek okuyordum zaten. Bam başka bir şeyle karşılaşabilirdim. Bilmiyordum. Baştan 1. Bölümü okudum bu sefer etrafta saydam cisimler oluşmaya başladı. Hızımı kesmeden 2. Bölümü okudum ve okur okumaz odadaki atmosfer değişimini hissettim. Ülpermeye başladım. Arkamda biri nefes alıp verir gibi oldum ve sırtıma soğuk su dökülmüş gibi omuzlarımı yukarı çekip irkildim.
Galiba bunları okuyarak hata yapmıştım. Bana fayda yerine zarar getireceklerdi. Keşke dedem olsaydı. Dedem olsaydı bu raddeye gelmedi beklide… Dedem hoca ya gitmeme de karşı çıkmıştı ama onu ezip geçmiştik. O an nedense bunları düşünmeye başladım. Elim ayağım titreme başladı.
Arkamda birinin olduğuna emindim fakat bakamıyordum. Gerçekten korkular tüm bedenimi sarmıştı. Kapana kısıldığımı düşündüm. Kimseye haberde vermemiştim. Yolun sonuna geldiğimin farkına varmıştım. Yavaş-yavaş arkama dönmeye başladım. Kulağımda anlamsız bir uğultu oluşmaya başladı. Dualar okuyarak arkama döndüm ve arkamda televizyonun ön tarafında yan yana dizilmiş ve ellerini önüne alıp başlarını yere eğerek duran 7 tane cin gördüm. Tam arkamdaydılar. Onlara tamamen yüzümü döndüm. Resmen kas katı kesildim o an, ne ağzım kıpırdadı ne bedenim. Taş kesilmiştim resmen. Üzerindeki örtülerinden korkunç ya da norma bir surette olup olmadıklarını tahmin bile edemiyordum.
Ben donuk halde iken içlerinden birisi “EMREDiN” dedi. Üzerilerinde ki örtüden dolayı hangisinin konuştuğunu anlayamıyordum. Ben hala donuk haldeydim ve kıpırdayamıyordum. Onlardan gerçekten çok korkmuştum. Kapana kısılma korkusu vardı ve hayatım gözümün önünden geçmişti o analarda… Vücudumda ki kilit çözülmüştü. Kaçmaya yeltenemezdim çünkü kapının önüne geliyorlardı. Sanırım bu düşüncemi hissetmiş olacaklar ki tekrardan “EMREDiN” dediler.
Sustum, diyecek laf bulamadım. Bu emredin olaylarından korkuyordum. Bunlarda zuzumbilesi nin ailesi gibi bana sonradan düşman olabilirlerdi. Başıma dert almayı istemiyordum.
3. kez “EMREDiN” dedi. Ben size ne yaptım dedim. Ortalardan birisi elini uzattı, kağıdı gösterdi ve sesi çok tiz bir şekilde; “Bizi sen çağırdın” dedi. Benimle insan gibi konuşuyorlardı. Olumlu ve anlayışlı bir konuşma üslubu vardı fakat sesinin tizliği kulaklarımı delecek cinstendi. Eli hala havada ve kağıdı gösteriyordu, kağıda uzandım aldım. Bunu istiyorsanız alın gidin dedim. Onu sana dede bıraktı dedi. Tahminim doğru çıkmıştı, dedem o kitabı alıp okuyacağımı biliyordu ve bana yol gösterici olarak bırakmış . Artık onların emrimde olduğunu anlamıştım. Ama bu nasıl olurdu, sadece bir kağıt okuyarak onları getirmek imkansız geliyordu bana…
Onlara dönüp net ve emreder bir ses ile; gidebilirsiniz dedim. Hiçbir şey demeden gözden kayboldular. Dedem bana onları bırakmıştı ama ben onları nasıl kullanacaktım bilmiyordum. Emretsem gidip zuzumbilesi ve bana düşmanlık yapan cinler ile bir savaş durumuna girebilirlerdi. Fakat bunlar 7 kişiydi ve zuzumbilesinin kabilesindekilerin sayısını tahmin bile edemiyordum. Dedem bu kadar şeyi düşünmüştü evet … Ama bu kadar az sayı ile hiçbir şey yapamazdım. Bu başlangıç ile devam edip bir plan yapmalıydım. Gidip kitabı aldım. Artık korkularım durulmuştu. Güvende hissetmeye başlamıştım kendimi. Kitaba en baştan başladım. Dedemin bu yazıları nereden yazdığını aramaya başladım. Kitabın sayfaları çok ve aşırı hassastı. Her tuttuğum sayfa yırtılacak gibi oluyordu. Ağır ve dikkatli bir şekilde sayfaları çevirip durdum. Daha en başlarda iken dedemin yazdığı yazının aynısını buldum. Ama dedem oradan sadece 1 bölüm yazmıştı. Ama o kocaman bir sayfaydı. Artık bende bir özgüven oluşmuştu. Korkularım azalmıştı ve elimde bu kitap emrimde bu cinler olduktan sonra her şeyi yapabileceğimi düşünmüştüm. O sayfayı tamamen okumaya başladım. Sayfanın sonunda kağıtta yazan 2. Bölüm yazıyordu. 2. Bölümü okuduğumda farkında bile değildim. Okumaya devam ettikçe bir anda ortam soğumaya başladı tekrardan, bende nasıl bir hırs ise okumaya devam ettim. ( insan gerçekten kendini kaybediyor, para hırsı gibi…) Bir anda cinlerin 7 side karşımda belirdi. Gelir gelmez içlerinden birisi emredersiniz dedi. Bu durumu sanki yıllardır yaşıyormuşum gibi rahat tavır sergiliyordum. Sırf deneme yapmak için, “Gidin annem ve babama bakın neredeler dedim” içlerinden birisi kayboldu. Diğerleri hala karşımda duruyorlardı. Aradan 10,15 saniye bile geçmeden geldi. Her gelişte nedense odadaki atmosfer değişiyordu. Tiz sesi ile; evlerinde değiller mevlitteler dedi.”
Gerçekliğini denetlemek için babamı aradım. Babam mevlit okuduğundan olacak ki açmadı. Annemi aradım, arkadan mevlit okunduğunun sesi geliyordu. Annem seni duymuyorum mevlitteyiz aşağı mahallelerde dedi. Bende tamam sonra ararım dedim. O an çok şey başarmış gibi hissettim. Bana gerçekten haber getirmişti. Onların gerçekten bana hizmet ettiğini o zaman anlamıştım…
O gece sabaha kadar kitabı okudum. Bir hırstı benimkisi, daha fazla şeyler öğrenmek için okuyordum. Okuduğum kısımlarda dedemin 4yazdığı kağıtta ki 5 bölümden 4 tanesini kitapta buldum. Kitabı tamamen üzerinde dikkatlice göz gezdirmeme rağmen dedemin yazdığı 5. Bölüm ile ilgili hiçbir kısım bulamadım. O gece sabaha kadar kitapta deli gibi 5. Bölümü aradım ama bulamadım.
Dedem ya bunu farklı bir yerden yazmıştı ya da kendisi kafasından yazmıştı. Neler yazdığını anlamaya çalışıyordum ama diğer bölümlerden farklı görünüyordu.
Sabah olduğunda uyuyayım diye yatacaktım. Saat sabah 6-7 civarlarıydı. Telefonum çaldı. Arayan babamdı. Ben çarşıya indim, sende iş aramıyorsan köye gel benimle hem odun kesme işleri var motoru olan adam gelecek gel sende yardım edersin dedi. Gitmeyi istemesem de iş olduğu için mecbur gidecektim. Akşamdan köye geldik. O gece herkesin yatmasını bekledim. Onlar yattığında cinleri çağırıp ne yaptırsam diye gaflete düşüyordum. Aklıma sürekli beni işten haberim bile olmadan patron ile ilgili bir şeyler yapayım diye düşünüyordum. Ama arada bir gaflette olduğum kafama esip duruyordu. Bunları kendi keyfime göre kullanırsam ileride onlar beni kullanacak diye düşünmeden edemiyordum.
Akşam olduğunda sadece çağırıp köydeki eve de gelip gelmediklerini test etmek istedim. ilk 2 bölümü yine okudum ve karşıma 7 tane cin tekrardan geldi. Onlara siz bu kadar mısınız diye sordum. Köyümüze götürelim seni sayımızı görmek istersen dedi. Bu lafı beni gerçekten korkuttu. Benim emrimde olduklarını söylüyorlardı ama başıma gelen onca şeyden sonra kime nasıl güveneceğimi bilmiyordum. Onlara karşı düşük durumda görünmemek için şimdi zamanı değil. Bunun için daha münasip bir zaman bulmak gerekir dedim. Ama köy lafı beni çok korkutmuştu. O laftan sonra onlara şimdi gidebilirsiniz sizleri yine çağıracağım dedim. Yavaş yavaş gözümün önünde saydamlaşarak kayboldular. O gece biraz korktum. Annemler yatak odasında yatıyorlardı. Ben oturma odasındaki koltukta yatıyordum. Sağa sola dönerken uyumuşum. Gece bir ara tıkırtılara uyandım. Oturma odasını kırmızı güneşlikleri vardı. Sonuna kadar açılmıştı. Dışarıdan içeriye vuran loş elektrik direğindeki lambanın ışığı içeri aydınlatıyordu. Tam karşı koltukta ise 1 tane çok uzun sakallı biri oturuyordu. Yüzü gözü her şeyi ile insandı bu. Ama bizim evimizde gecenin o saatinde biri ne arasın….
Sürekli çenesini oynatıyordu. Benden gözlerini ayırmıyordu. Ben yatakta doğruldum. Ne olduğunu anlayamadım. Hiç kıpırdamadan duruyordu. O an dedemin bıraktığı kağıttan ezbere 2 bölümü okudum. (Bu anlar da gerçekten çok korktum) Okur okumaz 2 tane cin geldi ve resmen yaşlı adamı oturduğu yerden kollarından aldılar odada camdan süzülerek dışarı çıktılar. Bu durumu donarak izledim. Sakallı adam giderken bile kafasını arkaya çevirmiş bana bakıyordu. Gidişlerini öylece izledim.
Bu yaptıklarım doğrumuydu bilemedim. Onlara sahip olmam iyimiydi kötümüydü bilemedim. Onlar var olsalar bile ben bu tür şeylerle karşılaşacaktım demek ki. Böyle bir hayatı kim isterdi ki. Mafya babası olup her an ölüm korkusu yaşamaktan ne farkı vardı bunun…
Sabaha kadar uyuyamadım. Belki cinlerden korkuyordum evet ama o sakallı adamın bana bakışı hala gözümün önündedir. Ne olduğunu da bilmediğim paranormal bir olay yaşamıştım. Sabah olduğunda babam namaza giderken uyuma numarası yaptım. Babam ezan okumak için kapıyı çekip çıktığında kapı sesinden sonra kalktım. Bende abdest alayım diye lavoba ya gittim (Hemen banyonun yanında) banyodan su sesi geliyordu. Babam herhalde banyonun suyunu açık bırakmıştı diye düşünüp kapının koluna asıldım. Kapıyı itekliyorum fakat arkasında bir şey vardı ve açmamı engelliyordu. Zar zor kapıyı açtım ve ne göreyim…
Küçücük bir çocuk çırıp çıplak banyo da oturmuş ve arkası dönük şekilde suyun altında duruyordu. Görür görmez dilim tutuldu. Bunlar bu evi mesken tutmuşlardı. Bu gördüğüm bebek eskiden gördüğüm bebek ile aynı bebekti. Bu nasıl işti. Ailem burada kalıyordu ama bunları görmüyordu. Ya da ben işi bu kısmını hayal mi kuruyordum. Beynimde öyle mi canlanıyordu. Ya da bu olanları hepsi yalan ve ben deliriyor muydum ?
Bu gördüklerim diğer olanlardan daha çok korkmama sebep oluyordu. Hiçbir şey yapmadan banyonun kapısının kolunu bırakıp geri geldim. içeri geldim ve halının desenleri etrafında deli gibi dönmeye başladım. O ara ezan okundu v içeride ki suyun sesi bıçak gibi kesildi. Bakmaya korktum ama gittiğini düşünerek banyo ya göz gezdireyim dedim. Tam o ara annem uyanmıştı. Beni öyle görünce banyonun musluğu bozuk lavabo da al abdestini dedi. Nasıl yani dedim. Bozuk orası baban musluk alacak oraya dedi. O öyle der demez banyoya girip musluğu çevirdim. Ama musluk boşa dönüyordu. Yalama yapmıştı. Diğerinin olduğu yer hep boştu. Yerlere baktım her yer kup kuruydu. Burada su hiç ama hiç akmamıştı
Annem beni öyle delirmişcesine görünce ne oldu yine bir şey mi oldu dedi. Onun gözünde ki o korkuyu görünce yalan söylemek zorunda kaldım. Sinirlenmiş numarası yapıp “ ben duş alacaktım nasıl bozdunuz musluğu, deseydiniz alırdım gelirken, leğende mi yıkanacağım” gibisinden sert çıkış yaptım. Canım annem o da bilmiyor çözüm üretiyor. Ben sana kova ya su ısıtır veririm tas ile başından aşağı dökersin, bu sefer böyle yap diyordu. O an yüreğim cız etti. Bu nasıl işti, hem gördüklerime şaşırıyor, hem de annem üzülmesin korkmasın diye yalan söyleyip vicdan azabı çekiyordum.
Anneme o lafından sonra o kadar çok sarılmak geldi ki içimden ama durumdan şüphelenmesin diye yapmadım. Sinirlenmiş gibi lavabo da abdest alıp namaz kıldım. Babam eski olaylardan dolayı sigaraya başlamıştı. Bahar sigara markası vardı, şimdi var mı bilmiyorum. Çanak antenin yanında telefon rehberinin üzerindeydi. Onun içinden 1 tane aldım. Babam gelene kadar mutfak penceresinde hem onun gelişini gözledim, hem de gizli gizli sigara içtim. Mutfak penceresi yarım açıldığı için kafamı çıkartıp tam dışarıya üfleyemiyordum. Zaten orası tam mezarlığa bakıyordu, pekte kafamı çıkartıp yapamazdım zaten…
O ara annem namazını kılmış su içmeye geldi. Sigara içtiğimi gördü. Ama görmezden geldi, ben yatıyorum sende yat falan dedi. Yaşım kaç olursa olsun annemin ya da babamın beni sigara içerken görmesi beni üzerdi. Bu da üzmüştü…
Babam eve geldiğinde merdivenden ayak sesini duydum. Hemen yine uyuma numarası yaptım. Babamda yattıktan sonra masanın başına geçtim elim başımın arasında onlar kalkana kadar bu zaman a kadar başımdan geçenleri düşündüm.
Bir ikileme düşmüştüm. Bana hizmet edenler ile beni delirtmeye çalışan, hayatımın her bölümünde beni etkileyen, fiziksel ve psikolojik olarak zarar verenleri birbirinden ayıramaz olmuştum. Kim iyi kim kötü bilemiyordum. Onları bir daha çağırmak istedim. Onlara en temel sorularımı yöneltmek istedim. Dedem sizi sahiplendiği gece nasıl öldü? O yaşlı varlık kimdi? Onu neden alıp gittiniz? O banyodaki bebek kimdi?
Kafamda bu soruları sormak için hazırlamıştım kendimi. Kağıdı artık ezberlediğim için kafamdan olduğu gibi okudum. Fakat gelen giden olmadı. Tekrar-tekrar okudum fakat ne gelen ne giden olmuştu. Aklıma sonradan geldi. Onlar akşam namazı ve sabah namazı arasında alemler arası geçiş yapıyorlardı. Eskiden bir şekilde gündüz gözü ile görünseler de, bu gece gelmeyeceklerini anlamıştım. Annemler uyanana kadar hiç yatmadım. Bir an önce ertesi geceyi bekliyordum. Bu soruları bir an önce sormak için sabırsızlanıyordum. O günüm beklemekle geçti ve nihayet gece olmuştu. Annemler yattıktan sonra yine oturdum ve kağıtta yazanları ezbere okuyarak emrimde olan cinleri çağırdım. Bu sefer 7 değil sadece 2 kişi geldiler. Onlara diğerlerinin nerede olduğunu sordum. Bir süre sessiz kaldılar. Sanki beni duymamışlardı. Tekrar soracaktım ki, içlerinden birisi onlar gelmedi dedi. Neden gelmediler dedim. Sen gel ve bizi şereflendir dediler. Bu hiç hoşuma gitmemişti. Korkuyordum. Fakat korktuğumu belli etmemem gerekiyordu. Daha sonra geleceğim. Şimdi size sorular sormak istiyorum dedim. Lakin gelmem konusunda ısrarcı konuşuyorlardı. Köyün nerede olduğunu sordum. Hemen cevap verdi. Köy dediği yer bizim olduğumuz köyde ki bir mahalle vardı. Yazları insanlar oradaki evine yalnız fındık toplamak için gelirlerdi. Hariç zamanlarda ya istanbul da ya da bulunduğumuz il in merkezinde olurlardı. Çıkıp gitmeye gerçekten korkmama rağmen gecenin dar vakti oraya gitmek için evden çıktım.
Bu yaptığım gerçekten bir delilikti. Tek başıma gecenin o saatinde evden çıkmıştım. Yürürken bir çok kez geri gelmeyi düşündüm. Ama bunu yaparsam onlardan korktuğumu anlarlardı. Hiç emir veren emrettiğinden korkar mıydı? Gri dönersem beklide bu felaketim olacaktı. Yürüme olarak 20 dakika yol yürüdüm. Köyde direklerde lambalar yanıyordu. Ama o mahalle ye yaklaştığımda elektrik direği olmasına rağmen ışıklar yanmıyordu. Çok korkuyordum. Gerçekten bu yaptığım delilikti belki, ama gitmez isem hep daha kötü olacağını düşünerek gittim. Elektrik direğindeki lambalar bir yerden sonra patlamışlardı. Orada da insanlar her zaman durmadığından kimse değiştirmemişti anlaşılan. Artık sadece birkaç adım kalmıştı. Önümde ki virajı döndüğümde mahalle tamamen karşıma çıkacaktı. Yaklaştığımda gittiğim yollar köyden vuran ışık ile hafiften aydınlanmaya başlamıştı. Bu durum hem korkmama hem de heyecanlanmama sebep oluyordu. Yürümeye devam edip virajı da döndüm ve…
Karşımda en az 500 tane cin ve küçük-küçük sarı ışıklar ile resmen orada bir eğlence düzenleniyordu. Küçük çocuk olanları vardı. Tıpkı biz insanlar gibi oyunlar oynuyorlardı. Bu görüntü hala hafızamda çok net olarak bulunuyor. Burada resmen gece bir yaşam vardı. Bunları bir başka insan göremezdi. Bu olanları sadece kendimin gördüğüne emindim. ilerlemeye devam ettim. Benim geldiğimi görenler oldukları yerde durup gelişimi izlediler. Bu olanlar hayal değil tamamen gerçekti. Böyle bir yaşamları olduğunu hiç bilmiyordum. Hep onları pis yerleri mesken tutuyorlar sanıyordum. Bu mahalle terk edilmişti. Onlar burayı mesken tutmuşlardı lakin bana yakın olmak için bunu yapmışlardı. Giderek yaklaşmaya devam ettim. Gözüme çarpan bir şeyde o kadar aydınlık yer olmasına rağmen bir bölgenin ışığı bıçak gibi kesilmişi. Normalde o ışık orayı da aydınlatırdı ama oraya ışığın vurmamasını sanki onlar istemişler gibiydi. Aralarından ilerlemeye başladım. Ben ilerledikçe yol açılıyordu. O bom boş evlerin de içlerinde ışıklar yanıyordu. Etrafımda ki tüm varlıklar bana saygı ile duruyorlardı. Yolun en sonunda bana arkası dönük olan bir varlık vardı ve ona tamamen yaklaşınca ya kadar hiç istifini bozmadı.
Gözüm hem karanlık tarafa hem de ileride ki bana arkası dönük varlığa ilişiyordu. Varlık artık tam önümde duruyordu. Nefes alıp vermesini omuzlarından anlayabiliyordum. O anda arka tarafta bir kargaşa oldu. Kafamı karanlık olan bölüme çevirdiğimde, daha önce uyandığımda, karşı ki koltukta oturur vaziyette gördüğüm yaşlı adam, cinlerin o karanlık bölgeye götürdükleri ışık sayesinde aydınlanmış olarak görünüyordu. Adamın gözleri o gece ki halinde ki gibi donuk değil aksine sanki bir yere kollarından bağlıymış gibi çırpınıyordu. Gözlerini tıpkı o gece ki gibi bana dikmişti. Sanki görünmeyen bağlı olduğu yerden kurtulsa bana saldıracak gibi, oradan kurtulmaya çalışıyordu. Bana bakar vaziyette iken gözleri bir anda kırmızıya dönüştü. Vücudunda değişiklikler oluyordu. Önce sakalları yok oldu. Ardından bedeni küçülmeye ve sıskalaşmaya başladı. Gözlerinde ki alev arttıkça yüzünün şekli değişip korkunç bir şekil almaya başladı. Bu değişimler olurken köyün ahalisi olan cinler o varlığın etrafını sardı ve artık o kısım beni için görünmez oldu. O kısımda inanılmaz bir kargaşa oldu. Sanki bütün cinler o varlığın üzerine saldırmıştı. Bir süre sonra kalabalık açıldığında yerde alevler içinde yanan bir beden vardı. Masmavi çıkan dumanlar resmen orda ki varlığı tamamen eriterek yok ediyordu. Oraya doğru adım attım. Yaklaştığımda hissettiğim ise, aslında oradaki şeyin ateş değil aksine soğuk bir etki olduğunu hissettim. Mahluk yanmıyor, aksine donarak ölüyordu. Onu öylece orada bıraktılar. Tüm mahlukat benim arkama doğru bakmaya başladı. Bana baktıklarını sanmıştım lakin ateş saçan gözleri arkama bakıyordu. Bende arkama, onların baktığı yöne döndüm ve oradaki varlık hala arkası dönük duruyordu. Tekrardan yaklaştım ve bana yavaş-yavaş arkasını dönmeye başladı. Dönerken, önce beyaz uzun sakallarını gördüm. Bana tamamen döndüğünde karşımda ki duran. Rahmetli dedemdi.
Dedem tam karşımdaydı. Ne yapacağımı bilemedim. Dedem ölmüştü, bunların hayal olduğunu, rüyada olduğumu düşündüm. Uyanmak istiyordum. Bunlar gerçek olamazdı…
Dedem bana hoş geldin dedi. Ağzımı dahi açıp cevap veremedim. Her şeyi ile dedemdi fakat gözlerinde dedemi göremiyordum. Rengi dahi aynı olsa bile, bir insanın tek değişmeyecek şeyi bakışlarıdır. Bu bakışlar beni korkutmuştu. Beni buraya çağıran varlığa döndüm, zira tam arkamda duruyordu. Beni geri götürün, bana oyun mu oynadınız dedim. Dedem omzuma dokundu. “Oğlum bana dön” dedi. Oğlum lafını duyduğumda dayanamadım. Bu dedemin sesiydi. Dede sen ölmedin mi dedim. Burada ne arıyorsun?
Bana bakıp ben deden değilim. Sadece dedene olan hizmet karlığımız deden vasıtası ile sana geçti. Deden gibi görünüyorum sana, çünkü sen onun sözünde çıkmaz ona güvenirsin dedi. Bizi sana deden bıraktı. Senin o kitabı alacağını biliyordu. Bu yüzden sana okuman gerekenleri öğretti. Biz senin emrindeyiz. Deden bu kabileyi senin için topladı. Sana düşman olan kabile ile savaşacağız dedi. Bir anda gözden kayboldu ve büyün ışıklar söndü. Bütün evler boşaldı. Karşılara baktım hava alacakaranlığa bürünmüştü. Sabah olması an meselesiydi lakin orada karanlığın içinde kalmıştım. Kısa süre sonra güneş doğmasa da o hafif aydınlık ile eve doğru yürümeye başladım. Caminin o tarafa geldiğimde babamı gördüm. Ezan okumak için camiye girmek üzereydi. Babama görünmeden eve doğru ilerledim. Üzerimde anahtar yoktu. Annem uyuyordu galiba evin ışıkları yanmıyordu.
O yüzden babamın eve gelmesini bekledim. Babam geldiğinde beni dışarı da görünce namaza geliyor sanmış olacak ki beni, namazı kıldırdım, geç evde kıl sen dedi. Kapıyı açtı eve girdim. Bu geceyi o kadar net hatırlamama rağmen, köyde yaşadıklarım hala aklımda rüya görmüşüm gibi bir yer ediyor. Lakin babamla karşılaşmış olmam, o gece benim gerçekten dışarı çıkıp bunları yaşadığımı kanıtlıyordu.
Eve geldikten sonra başımdan geçenleri düşünmeye başladım. O an farkında olmasan da olanları düşündükten sonra gaflete kapıldım. Dedemin kılığına giren cin bana her şeyi anlatmıştı ama ona güvenmeli miydim bilmiyorum. Belki bu olanlar beni istedikleri yere rahatça götüre bilmelerine zemin hazırlıyor olabilirdi.
Tüm bu düşünceler arasında gece olmasını bekledim. Her şey gerçek olsa da o katlettikleri adam kimdi? Ya aynı şeyi bana da yaparlar diye korkmuyor değildim. O gün öğlene kadar bunları düşündükten sonra, olduğum yerde uyumuşum. Uyandığımda hava kararmıştı. Uyku sersemi olarak evin içinde biraz dolandıktan sonra evde kimsenin olmadığını fark ettim. Evde kimsenin olmayışını fırsat bilerek hemen cinleri çağırdım. Karşıma sadece bir tanesi geldi. Dün gece yaktıklarının kim olduğunu sordum. Bana her şeyi anlattı.
O gelen varlık zuzumbilesinin kabilesindenmiş. Beni gözetleyerek kabilesine bilgi veriyormuş. Benim emrimde olanlar ise onu köylerine götürüp ölürmüşlerdi. Artık bu yüzden zuzumbilesi ve kabilesi bana daha büyük düşmanlık beslemeye başlamıştı.
Artık resmen bir kabile savaşlarının fitili ateşlenmişdi. Cinler benden emir bekliyorlardı. Bu emir ise dedemin yazdı dördüncü bölümde saklıydı. Artık tamamen emrindeydiler. Onlara her istediğimi yaptırabilirim. Zaten ilk isteyeceğim şey Zuzumbilesi ve kabilesinden kurtulmaktı. Hemen kağıdı aldım ve dördüncü bölüm okudum. Ben okur okumaz gelen cin gözden kayboldu.
Emirimi yerine getirmek için gittiğini sanmıştım. Fakat birkaç dakika sonra daha fazla sayı ile geri geldi.
Karşımda 4 ya da 5 tane emrimde olan varlık duruyordu. Onlara verdiğim emirden hoşlanmamış olacaklardı ki bu konu ile ilgili konuşmaya geldikleri anlaşılıyordu. içlerinden birisi, zuzumbilesinin kabilesinden ayrıldığı ve yanında az bir sayıda hizmetinde olan şerli varlık ile olduğunu söyledi. Kabilesinden ayrılmış olmasına rağmen onlar ile bir savaş durumuna girmekten birçoğu hoşlanmamış ve karşı çıkmıştı. Onlar bunu söylediğinde, beni yalnız bırakıp gitmelerini söyledim. Önümüzdeki birkaç hafta da hiç onlara çağırmadım. Onlarda gelmediler. Bir sabah saat 10 gibi haber geldi. Ananem vefat etmiş. Dayımlar sabah yanlarına gittiğinde kapıyı açan olmamış. Telefonunu aramışlar, evin içinde çaldığı duyuluyormuş ama açan olmamış. Kapıyı çilingir çağırıp açtırmışlar. Zavallı ananem kadın öleceğini biliyor gibi, bulaşıklarını yıkamış, evine sanki cenaze için gelecek misafirler için temizlemiş. Dedemin peşine onu da yanına toprağa verdik. Yine birkaç gün cenaze taziye, yas, mevlit vs günlerim geçti. Bu sürede ne cinleri çağırdım, ne de onlar yanıma geldiler…
Yine bir günün akşamında onları çağırmak için müsait ortamımı hazırladım. Birkaç defa yazıları okumama rağmen bir türlü gelmiyorlardı. Bu durum oldukça canımı sıkmıştı, yalnız bırakmışlardı onlarda beni. Gece saatinde kalkıp evden çıktım. Cinlerin köylerine doğru yola koyuldum. Yine bir yerden sonra sokak lambaları kesildi ama ileri de onların olduğu mahallenin ışıkları, onlar varken az da olsa yolu aydınlatıyordu. Şimdi ise ışıktan eser yoktu, zifiri karanlığın içine doğru ilerliyordum.
Köye yaklaştıkça artık cebimden telefonumu çıkarıp az da olsa yere yakın tuttuğumda önümü aydınlatıyordu. Tam olarak köye geldiğimde, köyde hiçbir hayat belirtisi yoktu. Evler bom boş, ışıklar yanmıyordu. Korkuyordum ama bu olanları anlayabilmek için hava hafif aydınlanana kadar dua okuya-okuya bekledim. Hava hafif aydınlandığında etrafı gözetledim. O an burada başımdan geçenler gözümde canlandı. Hatıralarım depreşti. Etrafta hiçbir şey yoktu. Mecburen kafamda sorular ile birlikte eve döndüm.
Galiba beni terk etmişlerdi. Haklılardı belkide, benim yüzümden ölmeleri büyük haksızlıktı. Eve geldikten sonra uyudum. Çok yorulmuştum. Sabah olduğunda annemler beni kahvaltıya kaldırdılar. Kahvaltı yaptıktan sonra elime kitabı aldım. Bu olanların neden olduğu hakkında bir ipucu aramaya başladım. Akşama kadar aradım ama hiçbir sonuç bulamadım. Zaten kitaptan da hiç yoksa 25-30 sayfa eksikti. Ama hiçbir zaman o eksik sayfaları bulamadım. Gece olduğunda yine bir umut tekrardan onları çıkarmaya çalıştım.
Defalarca denememe rağmen hiç bir sonuç çıkmadı. Artık umudumda kalmamıştı. Ya, bu olanları kabul edecek, ya da mücadeleme kendimi başıma devam edecektim. Daha fazla bir şey karıştırmadan yatıp uyudum. Uyurken birinin adımla seslendiğini yeni duydum. Gözüm açıp bakmaya çok korktum çünkü bana seslenen pek hayra alamet bir ses değildi. Bana yardım için gelecek birisi de olmadığı için, bana seslenen şerlinin zarar vermeye geldiğini anlamıştım. Bu iğrenç sese daha fazla tahammül edemeyip arkamı döndüm. Arkamda 4 kişi vardı. Yüzleri o kadar gaflet ile bakıyordu ki, onların en büyük düşmanları benmişim gibi bir halde bakıyorlardı. O an ne oldu ise hatırlamıyorum...
O zaman ya uyudum rüya gördüm ya da onlar tarafından ele geçirildim. Çünkü uyandığımda dere kenarında düğünün olduğu yerdeydim. Yukarıda cadı kadının evi vardı ve oradan akın akın şerliler geliyorlardı. Bu gece artık yolun sonuna gelmiştim.
Akın-akın gelen şerliler etrafımda katman-katman halka şeklinde etrafımı çevirdiler. Hepsi dişlerini bilemiş, sanki beni parçalamak için geliyorlar gibiydi. Ağızları normalde o kadar büyük olamaz gibi oluyor fakat dişleri çok uzun ve iğne gibiydi. Ağızlarını açtıklarında ince uzun dilleri çıkıyor. Ucu yılandili gibi çatak şekildeydi. Gözleri tamamen göz bebeğinde oluşuyordu. Bana saldıracak gibi omuzları yukarı aşağı hareket ediyordu. Etrafımı tamamen doldurdular ve bana dokunduklarını, sanki etimi alıyor gibi zarar verdiklerini hissediyordum o anda uyandım. Bu bir rüyaymış. Çok korkmuştum, sanki boğazıma kadar sıkışmış gibiydim. Kalkıp su içtim geçmedi bedenimdeki o tuhaf his…
Elimi yüzümü yıkayayım dedim açılırım dedim ve aynanın karşısına geçtim. Direkt gözüme çarpan kollarımdı. Kollarım mos mor olmuştu. O an ki korku ile üzerimde ki t-shirt ü çıkardım. Göğüsüm ün her ama her sanki kerpeten ile çekilmiş gibi kan toplamıştı. Vücudumun diğer yerlerinde de aynı kan toplaması ve morluklarla karşılaştım. Yaşadığım şey rüya gibiydi ama ben nasıl bu hale gelmiş olabilirdim. Bana resmen işkence etmişlerdi. Bu şey rüya olamazdı. Ben oraya gittiğimden adım gibi emindim. Fakat yatağımda uyandığımdan da adım gibi emindim. Beni alıp götürmüş olacaklarını düşünüyordum. Başka bir yerimde bir iz var mı diye öyle bir kaba olarak baktım ama göremedim. Sabaha kadar oturdum. Bu olay artık benim yalnız başıma halledebileceğim bir şey değildi. Dedemin mirası olan şerliler de ortada yoklardı. Belki de öldürülmüşlerdi diğer kabile tarafından bu konuların akıbetini bilmiyordum. Sabah olunca babam benim oturduğumu gördü. Ne olduğunu sorunca kollarımı gösterdim ve olayı anlattım. Babam yinemi gördün, yinemi geldiler dese de onların hiç gitmediğini söylemedim. Babam olaylar duruldu sanıyordu ama olaylar her zaman daha da kötüye gitmişti. Geçmiş olaylardan bahsetmedim. Babam da yine hoca arayışlarına girmişti ve bu durum benim canımı daha çok sıkıyordu. Bu macera benim için çok uzamıştı. Artık akıbetim ne ise onu yaşamak, başımdaki bu derdin bir an önce son bulmasını istiyordum. Babam yine telefon ile sağı solu aramaya başlamıştı. Bu durumu tekrardan yaşamak istemiyordum.
Vücudumun her yeri acılar içindeydi. Morlukların geçmesi için annemden uygun bir krem alıp banyo ya krem sürmeye girdim. Tamamen soyundum. Banyomuzda küçük bir tabure vardı. Tabureye oturdum ve kolumun yetiştiği kadar moraran ve kan toplayan yerlerime sürdüm. Elimi sırtıma uzattım. Sırtımda elimle dokunduğumda acıyan yerler olduğunu hissettim. Ayağa kalktım ve aynaya sırtımı dönüp baktığımda dün gece yaşananlardan bir not bulacağımdan habersizdim. Sırtımda omuz tarafımın altında Arapça bir yazı yazıyordu. (????? ????) – Bize gel…
Sırtımın tamamı bu yazı ile boydan boya yazılıydı. Tıpkı bu yazı, kilolu insanlar zayıfladıklarında çatlaklar oluşur. Onun tıpa tık aynısıydı. Benim sırtımda ise bana bırakılmış bir not vardı.
ilk başta aynada okumaya çalıştım ama tam net anlaşılmıyordu. Gittim bir ayna daha alıp diğer aynaya tam arkamı dönüp elimde tuttuğum ayna ile baktığımda, yazı net bir şekilde okunuyordu. Burada yazanın ne olduğunu anlamıştım. O rüya bana bir işaret göndermek için olsa da ben işkence ye uğramıştım ve artık beni çağırıp her ne yapacaklar ise onlar ile başladığım yerde, yani evlendiğimiz o derenin kenarında yapmak istiyorlardı. Üzerimdeki sürdüğüm kremleri hemen sabun ile yıkayıp çıkardım. Zaten canım çok acıyordu. Su ile de temas edince çektiğim acının asla tarifi olamazdı.
Yazılardan anneme ve babama bahsetmedim. Babam zaten telefon konuşmalarının ardında yine biri ile görüşüp başka bir hoca ya gideceğimizi söyledi. Daha ne bir hocayı ne doktoru ne de bir akıl verecek insanın bana faydası olacağını düşünmüyordum. Bu mesele benim meselemdi ve sonuçlarına da ben katlanacaktım. Bu zaman a kadar ne denedim ise her şey boşa çıkmıştı ve artık ne yapacaksam ben kendime yapacaktım. Çıkıp cadı kadının köyünde ki dere kenarına gitmek istedim ama bu öyle planlamadan yapılacak bir iş değildi. Eğer oraya gidersem beni öldüreceklerini ya da bana acı vereceklerini biliyordum. Dedemin bana bıraktığı şerlilerden de bir fayda yoktu, ya da artık onlar hiç yoktu…
Dedemin bana bıraktığı kağıdı ve kitabı alıp annemler görmeden gizlice evin önünde ki depo ya gittim. Gündüz vakti olduğu içinin bir şey olmayacağını bildiğimden korkum yoktu. Dedemin kağıda yazdıklarından 5. Bölümü hiç kullanmamıştım. Bunun anlamının ne olduğunu çok merak ediyordum. Kitapta araştırdım yine ama hiçbir sonuç bulamadım. Bu yazılar bu kitap a kesinlikle ait değillerdi.
Kitaptan dedemin yaptığı gibi kendime sahiplenmek için cin arayışına girdim. Bir an önce kendime, bu işin içinden kurtulacak şekilde bir ordu oluşturmaya çalışıyordum. Eve gittim mum, bardak, yeşil soğan, çakmak ve birkaç tane daha işime yarayacak eşya aldım. Kitapta daha önceden de okuduğum için işin nasıl yapılacağını biliyordum fakat bu çok büyük bir riskti ve yaptığım bir hata işlerin daha da kötüye gitmesine davetiye çıkarabilirdi. Tüm eşyaları depo ya bıraktım ve akşam olmasını beklemeye koyuldum. Bu süre zarfında evdekiler de şüphelenmesin diye evde oturdum. Eve geldikten birkaç saat sonra bize misafir geldi. Babamın telefonda konuştuğu adam hocayı akıp bize getirmişti. Herhalde duruma acil gelmeniz gerek falan dedi ve böyle oldu. Adamlar ve babam kısa bir sohbet ettikten sonra hoca benle konuşmaya ve sıkıntılarımı dinlemek için yanıma oturdu. Adam yaralardan bahsetmiş olacak ki kollarıma bakmak istedi. Üzerimden hırka mı çıkardım ve kollarımı gösterdim. Hoca kollarıma bakarken bir yandan da alttan keskin bakışlarla gözlerime bakıyordu. Daha başka yerinde var mı deyince bacaklarımda var dedim. Daha başka diye sürekli soruyordu. Bakışları da sanki benim bir şeyi gizlediğimi, ya da bir şeyler karıştırdığımı anlamış evebeyn bakışı atıyordu. Bende ısrar ile bacaklarım ve kollarım dedim. Karnında sırtında bir şey var mı diye sordu. Bende karnımı göbeğime kadar açıp gösterdim. Üzerindekini hep çıkar dedi. Üzerimi çıkarırsam herkes sırtımda ki yazıyı fark edecekti. Göstermek istemiyordum. Bu maceralara yeniden başlama korkusu, o saçma işler beni şerlilerle karşılaşmaktan daha gergin bir hale sokuyordu.
Hoca ya utandığımı söyledim. Hoca erkek adamsın falan ne utanıyorsun dedi. Ama ben ısrarcı olunca tamam gel başka oda da bakayım dedi. ikimiz salon a gittik. Hoca resmen bir yazı arıyordu. Bu durumlarla daha önceden karşılaştığı ve tecrübeli olduğu belliydi. Farklı bir şey aradığı için bu derece diretiyordu aslında. Bende çıkardım ve sırtımda ki yazıyı gösterdim. Hoca görünce şaşırmadı. Sanki bir doktor edası ile sırtımı dinleyip de kapatmış gibi kapattı.
Bende bu durumdan annemlere bahsetmemesini, zaten çok üzgün olup yeniden aynı şeyleri yaşatmak istemediğimi söyledim. Hoca ile salonda eskiye dair konuları anlatmak istedim. Dedemin bıraktığı cinlerden ve sonra ortadan kaybolmalarından bahsettim. Dedemin bıraktığı kağıdı görmek istedi. Bende depo da olduğunu söylemedim. Siz oturun ben getireyim diyerek kapıyı yavaşça açtım ve acele gidip kağıdı aldım eldim. Hoca kağıdı biraz okuduktan sonra; deden senin için bunları sahiplenmiş. Bu yazıyı her kim okursa da o cinler onun olacak şekilde ayarlamış dedi. Bunlar zaten tahmin derecesinde olsa da ben kendi kafamda emindim. Hoca hazır kağıdı almışken, 5. Bölümde ki yazıyı koca ya okutmak ve anlamını öğrenmek istedim. Hoca direkt anladı. Burada yazanlar; ben son olarak şayet ki zuzumbilesi ve etrafındakileri yener isem, Dedem sonradan benim emrimde olan cinlerin bana sıkıntı yaşatmaması için son bölüme onları emrimden çıkarıp, tüm olanlardan sonra benden uzaklaşıp bir daha karşıma çıkmayacakları şekilde bir şey yazmış...
Ben zaten bu safha ya gelememiştim. Onlar ben okumadan yok olmuşlardı. Hoca benim için bir şeyler yapacağını babama söyledi. Hoca ya güvensem de iyi olduğunu bilsem de bu durumu kendim çözmek istediğimden kimseyi karıştırmak istemiyordum. Bana göre dedemin planı tutmasa da ben onun yaptıklarının aynısını yapıp kendi taifemi oluşturmakta kararlıydım
Hocalar gittikten ve annemler yattıktan sonra gizlice dedemin yazdığı depo ya indim. Sabahtan götürdüğüm eşyaları çıkardım. Mumlarımı yaktım. Bardağı, yazıları yazıp üzerine koydum. Yeşil soğanı da yaktım ve diğer eşyalarımı da farklı işlerde kullandım. Bir süre sonra karşımda bir karartı belirdi. Depo sadece mumların ışığı ile aydınlanıyordu. Karşıma gelen karartı erkek suretindeydi. Sesi çok ağır ve heceler şekilde konuşuyordu. Konuştuğu dil tam Arapça gibi değildi. ibranice konuştuğunu tahmin ediyordum. Yahudi olabileceği endişesi ile dedemin 5. Bölümündeki yazıları bir solukta okudum ve kayboldu. Bu yazıları öğrenmiş olmam çok iyi olmuştu benim için…
Bana itaat etmek için gelmiş olsa bile zamanlar beni kendisine itaat eder duruma getirebilirdi. Birkaç kere daha deneme yaptım. Kaşıma hiç bir şey çıkmadı. Korkuyor olsam da bana yardım edebilecek varlıkların olduğu düşüncesi ve dedemin yazdığı son bölümdeki yazıların verdiği güven ile devam ettim. Sonunda Arapça konuşan ve Müslüman olduğunu düşündüğüm bir şerli gelmişti. Karşımda dikildi. Bana yüzü dönük gelmişti. Hiç korkunç değildi. Sesi cezp ediciydi. Zaten o duruşu bile onun iyi biri olduğunu gösterir nitelikteydi.
Bana dönüp “ insanoğlu, beni denen çağırdın“dedi. Bana hizmet edecek ve bulunduğum durumdan beni kurtaracak hizmet karlar arıyorum dedim. içinde bulunduğun durumdan seni kurtaracak hizmet karlara zaten sahipsin. Ben sana hizmet etmek isterim fakat senin hizmet karların senin için yeterli olacaktır dedi. Bunu dedikten sonra mumlarım söndü karanlıkta kaldım. Bir tane mumu etrafı aydınlatmak için yaktım. Bu gece öğrenmiştim ki; dedemin bıraktığı hizmet karlarım hala varlardı ve bana hizmet ediyorlardı. Peki ya onalar neredeydi…
Onların nerede olduğunu düşünmeye başladım. Hala benim emrimde olmalarına rağmen neden bana yardımcı olmuyorlardı. Onları tekrardan çağırmak için kağıdı ezbere okumaya başladım. Defalarca okumama rağmen hiçbir sonuç olmadı. Yanlış okuduğumu düşünerek kağıdı aldım. Ama kağıtla bir tuhaflık vardı ilk 4 bölüm normal olmasına rağmen beşinci bölüm sanki kabarık bir yazı şeklindeydi. Elimi tutup üzerinde gezdirdiğimde yazıların tamamını hissedebiliyordum. Hemen depodan eşyalarımı toparlayıp gizlice tekrardan eve girdim. Kağıda mum ışığında ziyade bir de evin dışında bakmak istedim. Kağıt bambaşka bir hale bürünmüştü ilk bulduğum kağıt kesinlikle bu değil..
Bana Hocanın söylediği gibi beşinci bölümde, benim emrimde olanları yok etmem için yazılı olanların yazdığını düşündüğümde o bölümü yırttım. Belki de bu yüzden, onları en sonunda yok edeceğim korkusu ile bana hizmet etmekten geri duruyorlardı. Bu kısmını yırttığımda sanki yazılar daha kabarık, daha okunası bir hal aldı. Kalkıp mutfak tezgahına gittim. Elime çakma alıp kağıdın bir köşesinden tutuşturdum. Kağıt yıllardır yanmayı beklermiş gibi köşesini tutuşturulduğunda masmavi bir duman çıkararak anında kül oldu. Lakin kabarık olan yazılar olduğu gibi duruyordu. Resmen Arapça yazılar harf harf katı bir şekilde duruyordu. Birinin üzerine parmakla basıldığımda sert olduğunu gördüm. Tamamını elimle sıyırıp lavaboya döktüm. Suyu açtığımda suyla temas eden her harf eriyerek yok oldu. Gözlerime inanamadım.
Artık bunu yaptığın için benim hizmetinde olan cinleri, hiçbir zaman hiçbir şekilde yok edemeyecektim. Bu bölümdeki yazıları hiçbir kitapta hiçbir kaynakta asla bulamayacaktım. Bu arada içeriden sesler geldiğini duydum. Annem ya da babam muhtemelen tuvalete kalkmış olacaktı ki mutfağın ışığının yanık olduğunu gördükleri için mutfağa geleceklerini tahmin ederek hemen ortalıkta ne varsa toparladım. Kapı açıldığında içeri annem girdi ona su içmeye kaldığımı söyledim. Annemin farkına varmaması için uyku sersemi numarası yaptım. Annem mutfakta iken ben de gidip yatağıma yattım. Daha sabah olmasına çok vardı. Annem ışığı kapattığında ortalık zifiri karanlık oldu. O anda içime bir sıkıntı çöktü. Resmen boğazıma kadar daralmıştım. Bir anda olanın perdeleri açıldı. Camın dışından bana bakan dört tane yüzü vardı. Gözleri kocaman saçları kel ve suratları koyu yeşil bir haldeydi. Bana doğru bakarak ağızlarını açtılar dişleri sipsivriydi. O anda binlerce gölge bizim mutfaktan koşarak camdan dışarı atladılar. Resmen bana Camdan bakanların üzerine saldırıyorlardı. Bu görüntü karşısında yatağımda donup kaldım. Camdan atlayanlar benim emrimde olanlardı. Neredeyse on dakika akın-akın siyah gölgeler camdan dışarıya atladılar. En sonunda yavaş-yavaş camın önüne gelen siyah uzun pelerinli saçları yere kadar uzun, süzülerek giden bir varlık gördüm.
Kafasını bana çevirip baktığında işte o an, işte o göz göze geldiğim varlık zuzumbilesinin ta kendisiydi. Bana doğru resmen aşık bir genç kız edasıyla dolu dolu gözlerine bakarak, kafasını çevirip camdan atladı. Bu gördüklerim karşısında bir anda ayağa kalkıp camdan dışarı baktım. Camdan kafamı uzattığımda yerde binlerce üst üste dolmuş kedi ölüsü gördüm.
Kedilerin başında kafası kel, gözleri kocaman olan şerli varlıklardan biri ile zuzumbilesi birbirlerini öldürmeye çalışıyorlardı. O anda kafası kel olan başka bir şerli varlık ile diğer şerli varlık zuzumbilesinin koluna girip zuzumbilesinin yüzü bana dönük bir halde uçarak gökyüzünde gözden kayboldular. Hiç unutamadım şey ise zuzumbilesinin giderken uzun saçlarına uçuşmasayıdı...
O geceden, başka hiçbir şeyi hatırlamıyorum. Sabah annemin sesiyle uyandım. Gözlerimi açtım. Direkt karşıma bakmak istedim. Karşımda bir pencere yoktu. Hatta o odada değildim. Burayı bir yerden hatırlıyorum. Hemen ayağa zıpladım. Bu ev bizim ev değil. Bu olamazdı. Bu imkansızdı. Rüya görüyor olmalıyım. Ellerimi avucumun içine aldım.
Koşarak dışarı çıktım. Bu ev bizim, diğer köydeki evdi. Aklımı kaybetmek üzereydim. Ben gerçekten diğer köydeydim. Caminin orada babamın sesini duydum. Koşarak yanına gittim biriyle sohbet ediyordu. Beni öyle telaşlı görünce ne oldu bir şey mi oldu diye sordu. O an bir de baktım ki bizim Toros araba yolun kenarına park edilmiş. Bu Nasıl olurdu...
Dizlerimin bağı çözüldü. Daha fazla dayanamadım olduğum yere yığıldım ve çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım...
Babam beni hemen yerden kaldırdı. Beni hemen sırtına girişip şadırvanın altında yıkadı. Ağlamam geçmiş olsada, bu dünya benim dünyam değildi...
Babama, baba biz buradan taşınmadıkmı, başka köye gitmedik mi diye sordum.
Babam deli misin oğlum, ne taşınması, ne diyorsun, rüyamı gördün dedi. Babamın gözlerinin içine baktım şaka yapmıyordu, bana yalan söylemiyordu. Baba nolur beni dinle Allah aşkına dinle dedim. Rıdvan hoca ya gidelim dedim. Hangi Rıdvan hoca dedi. Hocanın yüzünü evini her şeyi tarif ettim. Sen nereden tanıyorsun Rıdvan hocayı dedi. O da çok şaşırmıştı benim söylediklerime...
Hemen arabaya binip apar topar hocanın evine gittik. Anneme bile haber vermedik. Üzerime baktım kıyafetlerim bile bambaşkaydı. Babam arabayı kullanırken yol boyunca yüzüme baktı. Benim gerçekten delirdiğimi sanıyordu...
Şehre indik ve Rıdvan hocanın evinin önüne geldik. Ben heyecanla hemen arabadan inip koşarak hocanın kapısını çaldım. Babam arabayı park ediyordu. Kapıyı bana bir kadın açtı. Daha önce hiç görmediğim bir kadındı bu...
Ona telaşı bir şekilde hocaya sordum. Hoca telaşlı sesimi duymuş olacak ki hemen kapının önüne geldi. Hocam, hocam, hocam beni hatırladınız mı diye sordum. Hoca vallahi birine benzetiyorum ama benzettiğin kişi senden biraz büyük de dedi. O anda merdivenleri çıkarak babam kapının önüne geldi. Hoca babamı görünce hocam hoşgeldin diye sevinçli bir sesle babamı hoşlandı. Hoca O zaman bizi içeri çağırdı. Benim bu şaşkın ifadem karşısında neler olduğunu sordu. Ben yine Hocam beni tanımadınız mı diye sordum. Ben tekrar sorunca Hoca da şaşırmıştı. Ama gerçekten tanımadım sen bizim hocamızın olursun şimdi tanışalım ne olacak dedi mizahi bir şekilde..
Ama ben diretmekte kararlıydım. Hocam damadınız nerede diye sordum. Hoca şaşırdı. Ne damadı? Benim bir tane kızım var o da şimdi karşında dedi gülerek.
Gel seni bir okuyayım sen rüya görmüşsün etkisinde kalmışsın anlaşılan dedi. Hayır dedim bağırarak beni okumasına müsade etmedim. Babama hadi çıkalım buradan dedim. Ayağa kalktım. Babam yaptığımız saygısızlığa kızdı. Otur diye bağırdı. Hoca bağırma çocuğun kafası karışmış dedi. Ben kapıdan çıkıp arabaya indim. Birkaç dakika sonra babam da aşağı indi. Arabanın içinde bana bağırdı delirdin mi sen diye...
Bana inanmıyorsunuz diye çığlık attım. Bana bundan sonra gel hastaneye gidelim dedi. Benim hastanelik bir şeyim yoktu bana inanmıyorlardı. Babama yalvardım eğer inanmıyorsan diğer köye gidelim dedim. Bana inanmasan da çaresizce söylediklerime tamam dedi.
Arabaya bindik yola çıktık bütün yolu ben tarif ettim. Ben yolu tarif ettikçe buraları nereden biliyorsun diyerek, bana az da olsa inanmaya başlamıştı. Ben de daha fazla inanmasını sağlamak için yol boyunca ileride karşımıza neler çıkacağını tek tek söyledim. Söylediklerimin doğru olduğunu gördükçe daha çok şaşırmaya başladı. Nihayet caminin oraya geldik.
Patika yoldan koşarak evin yanına gittim. Evin önünde iki üç tane çocuk oynuyordu.
Ben koşunca babam da peşimden koşarak geldi. Bizim sesimize evden birisi kafasını uzatıp ne oluyor diye baktı. Babama bak işte bu ev diye 3 4 kere aynı şeyi tekrarladım. Herşey aynıydı, mezarlık, deponun üzeri, ağaçlar, evin camları... Herşey aynıydı. Babam camdan bakan adama selam verdi. Adam köyün imamıymış. Babam bende şu köyün imamıyım deyince, adam bizi evine buyur etti. Eve girer girmez baktığımda herşey aynıydı. Yatak odası, kiler odası, mutfak... Herşey aynıydı. Sadece evin dizaynı farklıydı. Babam özür dileyerek adama olanları anlattı. Evin içinde en son gördüğüm olayı hatırladım. Hiç kimseyi umursamadan aynı şekilde aynı yerde duran yatağa yattım. Babama o olayı resmen yaşayarak anlattım. Herkes beni odada heyecanlı dinledi. Muskaları bulduğumuz kiler odasına gittim. Orada bir kırık tahta olduğunu söyledim. Ben bunu söyleyince imam çok şaşırdı... Sen bunu nereden biliyorsun dedi. Kimseye cevap vermedim. Banyodaki musluk bozuk dedim. Adam evet doğru dedi. Babam bu olanları görüp duyduğunda hem bana gerçekten inanmış hemde çok şaşırmıştı. Babam daha durmayıp hadi gidelim dedi. Evden çıktığımızda mezarlığın içindeki ağaçtan babama bahsettim. Koşarak ağacın önüne gittim ve orada sabunu bulduğumuz küçük yeri gösterdim. Babam çok şaşırsa da benim söylediklerime inanıyordu. Daha fazla durmayalım, hadi eve gidelim dedi. Yol boyunca babamla hiç konuşmadık. Eve geldiğimizde annem neredesiniz siz diye bağırdı. Babam annemi odaya götürüp her şeyi anlattı. Annem inanmamıştı gelip bana bir şeyler sormak istedi. Ne oldu sana, bana anlat dedi. O kadar çok şey vardı ki hepsini en baştan anlatamazdım. O zaman aklıma dedem geldi. Onun mezarına gidelim dedim. Annem hemen ne mezarı oğlum neden ölmedi ki, sen neden bahsediyorsun dedi.. Bunu duyunca çok sevindim. Dedem yaşıyordu.
Yola çıktık ama dedemlerin köyüne sapacağımız yolu geçtik. Köye dedemlere gideceğiz nereye gidiyorsunuz dedim. Annem dedenler köyde oturmuyor oğlum dedi. Bende uzatmadım, anneme inandım. Ananemlerin evine geldik. Kapıyı anneannem açtı. Geldiğimizde sevinmişti hoşgeldiniz dedi. Hayırdır gündüz gelseydin niye akşamlar geldiniz dedi. Bizim yüz ifadelerimizin donuk olduğunu görünce o da bir tuhaf oldu. Ben o ara, size dedemlere gidelim diyorum niye buraya geldik dedim. Anneannem gel oğlum deden içeride dedi. Koşarak içeri gittim bir de baktım ki dedem orada oturuyor. Bağırdım... Size bunu değil büyük dedemi, Anneanne senin babanı soruyorum dedim.
Benim bu söylediğim lafı duyunca herkesin gözleri kocaman oldu. Anneannem ne diyorsun oğlum sen dedi.
Bağırdım çağırdım size benim söylediğimi yapın diyorum dedim. Köye gidelim dedemin yanına gitmek istiyorum dedim.
Hepsinin yüz ifadesi sapsarı oldu o zaman hiçbir şey anlamıyodum.
Kimse bir şey söylemedi evdeki herkes arabaya binip köye doğru yola koyulduk. Köy yolunda ilerlerken daha dedemlerin evine gelmeden babam yolda, mezarlığın kenarında arabayı çekip durdu. Herkes arabadan indi şaşırmıştım, ne oldu evin oraya çıkmıyor muyuz diye sordum.
Kimse benimle konuşmuyordu. Mezarlığın içine doğru yürümeye başladık. Herkes benden önde yürüyordu, en geride ben geliyordum. Burayı hatırladım. Burası dedem öldüğünde toprağa gömdüğümüz yerdi...
Onun mezarına gidiyorduk. Lakin annem bana onun yaşadığı söylemişti. Tam onun mezarının başına geldiğimiz zaman anneannem bana dönüp; " işte babam" dedi. Gerçekten ölmüştü. Demek ki yaşadıklarım doğruydu. Lakin bir sorun vardı. Mezar taşındaki ölüm tarihi 1966 yazıyordu...
Onu gördüğüm anda gözümden yaşlar süzülmeye başladı. Inanamadım. Ben gerçekten delirmiş olabilir miyim. Eğer öyleyse bu kadar şeyi nereden biliyordum...
Koşarak mezarlıktan çıktım. Herkes peşimden geldi. Arabaya bindik anneannemlere gittik. Ne yolda kimse birbiriyle konuştu, ne de eve geldiğimizde...
Biraz kendime gelmiştim kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Anneanneme dönüp dedemin resimlerini getirmesini istedim. Hemen kalkıp, başka bir odaya gidip resim albümü alıp geldi. Hemen yanına gittim resimleri çıkardığında şok oldum.
1966 da ölmüş olan birini nasıl olurda kendi zamanında imiş gibi yaşardım. Uzun uzun sohbet ettik hareketlerinden konuşma tarzından uzun sakallarından iyi niyetliliğinden her şeyinden...
Anneannemin söyledikleri ile benim söylediklerim birebir örtüşüyordu. Herkes Bana inanıyordu fakat bir sonuç çıkaramıyorlardı. Anneanneme dedemin kitabından bahsettim. Anneannemde öyle bir kitap olduğunu ve kendisinde olduğunu söyledi. Bunu duyar duymaz hemen anneannemden kitabı getirmesini istedim. O, kitabı almaya giderken ben de peşinden gittim. Anneannem kitabı sandıktan çıkardı. Bu kitap benim gördüğüm kitabın ta kendisiydi. Hemen içini karıştırdım en baştan başladım. Kopuk sayfalarına kadar her şey birbirine tutuyordu. Sayfaları tek-tek inceliyordum orta sayfalara geldiğimde birden karşıma bir kağıt çıktı. Bu kağıt dedemin ölmeden önce bana yazıp bıraktı kağıdı. Kağıdı biliyordum. Kağıtla sadece 4 bölüm yazıyordu. Beşinci bölümü ben yakmıştım ve 4 ve 5 in arası kesilmişti. Bunu ben yapmıştım. Bunu anneanneme söylemedim. Bu kağıt ne diye sordum. Anneannem anlatmaya başladı. Bu kağıdı babasi abisine yazıp vermiş. Abisinin başından, anneannemin anlattığına göre, benim yaşadıklarımın aynısı geçmiş.
Bana olayları anlattığında aklım başımdan gitti. Abisinin resminin olup olmadığını sordum. Içeride albümde olacağını söyledi. Resmi elime aldığımda bir de baktım ki...
Resimdeki kişi benim tıpatıp benzerimdi. Sadece benden yaşça büyüktü. Yani ben annemin dayısı ile tıpatıp benziyordum.
Onun nerede olduğunu sorduğumda ise bana bir sabah yatağında ölü olarak olduklarını söylediler. Bulduklarında mosmor olmuş vücudunun her yeri işkence görmüş gibi kan toplamış ve gözleri açık bir şekilde ölmüş. Öldüğünde ise tam 34 yaşındaymış.
Ben onun hayatını geri kalanını yaşamıştım...
Zuzumbilesi onun aşkıydı ve onun uğruna ölmüştü...
_________SON__________
beğendiysen paylaş panpa⤵
Sizinle mutlaka görüşmek istiyorum acil
YanıtlaSilKendinizi tanıtın lütfen? Buradan yazabilirsiniz.
SilBenim hikayemi izinsiz neden paylaşıyorsun bro ?
YanıtlaSilİnci Sözlük'te anonim olarak paylaşılan hikayeleri paylaşmaktayım. Kusura bakmayın, izninizle paylaşmaya devam etmek isterim.
SilYARAK KUTAY
YanıtlaSilWhatsapp numaranızı yazardınız size sualla3ım var
YanıtlaSilValla ben yeni bitirdim ama baya heyecanli olmus yani cinlere emir vermek kabileler ile savasmak sonra akrabanin hayatini gordugunu ogrenmek ruyadan bianda uyanip herseyin ruya oldugunu gormek ve bir de bu savasi kazandinizmi yoksa kaybettinizmi anlayamadim tam yani bu olaylar senin yazdigin givi gercekse ve bu tur buyu yapmali olaylari yasamam heyecan verici bir sey
YanıtlaSildevamında noldu tekrar onları çağırmayı denedinmi veya başına bişey geldi mi
YanıtlaSilÇok güzel hikayeler anlatıyorsunuz kötü yorumlara aldanmayin
YanıtlaSilÇok sağlam hikaye. Selam olsun eski inciye.
YanıtlaSil