kısa hikayeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kısa hikayeler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Bu Nasıl Hikaye? Karıya Gittiğim Gece!

Karıya Gittiğim Gece

Evet beyler söz verdiğim gibi %100 yaşanmış bu olayı sizlere hikaye şeklinde anlatıyorum. Başlamadan belirteyim bir hata yaptım siz yapmayın amk

Biz 6 kişiydik yanımdaki 5 kişi benden genel olarak 3-5 yaş büyük yalnız bir abimiz var içimizde en büyüğümüz ve ikimizin arasında 10 yaş var.

Kız İsteme Hikayem

Kız İsteme Hikayem

Sene 2014..
2 yıldır birlikte olduğum bir kız vardı.
Ailesi aşırı muhafazakar ama. Nasıl anlatsam. Hani normalde Ezan okununca tv'nin sesi falan kısılır ya. Bunlar direkt fişi çekiyorlar.

Trend: Bir Spermin Hatıra Defteri!

Bir Spermin Hatıra Defteri

Varlığımı hissettiğim o ilk an.. Garip bi histi, kamçı gibi bir kuyruğum ve bir kafa.. Geldi yeni çömez diye patavatsız bi kahkaha işittim. Ortamı süzdüm puslu gözlerimle. Kocaman bir mahşer.. Kimileri batak oynuyor, kimileri bi aşağı bi yukarı volta atıyordu. Kulak kesildim muhabbetlere biraz.
-bugün iş yok, cuma günü mü bugün?
+yok kadir gecesi, resmi tatil yani.
-hayfını yarın alır desene

Korku Hikayesi: 2008 Erzincan Vakası!

2008 erzincan vakasi


Not : Korkunç hikayelerden etkilenen arkadaşlar varsa okumamasını rica ediyorum . 

26 Mart 2008 Erzincan ;

Herşey 2008 yılının mart ayında başlamıştı . Herkesin ailesi gibi bizim ailemizde normal neşeli bir aileydi . Küçüklüğümden beri ilginç şeyleri araştırmayı severdim forumlarda takılırdım  paranormal olaylar olsun , uzaylılar olsun  , bu tür konular hep ilgimi çekerdi çekmeseydi keşke ...  

Lise yıllarında okulda boş derslerde arkadaşlarımız ile birbirimize korku hikayeleri anlatırdık çoğu nekadar saçma olsada dinlerdik . Birgün okul çıkışı babam ile yolda karşılaştık .


Bir Babanın Bırakacağı En Güzel Miras!

bir babanin birakacagi en guzel miras

Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya,...  taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarıda, inmemek için debelenirsiniz...  Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü varmı diye aranmaya başladı...

En Efsane 3 Ayar!

muhammed ali

- Muhafazid Ali -


 Amerika'daki ikiz kule saldırısından sonra muhafazid Ali ile CNN muhabiri arasında geçen unutulmaz diyalog: 

 CNN muhabiri : "Sn. muhafazid Ali, bu dehşetin meydana gelmesine sebep olan teröristlerle aynı dinin bir mensubu olarak neler hissediyorsunuz?" 

 muhafazid Ali: "Siz, Hitler ile aynı dini paylaşan bir mensup olarak neler hissediyorsanız aynısını."





- Gandhi -


ingiltere Kralı George ile görüştüğü sırada, Gandhi nin üzerinde her zamanki gibi beyaz örtüsü, entarisi varmış.

Davetten çıkınca, bir gazeteci sormuş: Kıyafetiniz, bir kralla buluşmak için yeterli miydi?

Gandi, hiç aldırmadan cevap vermiş: Kral, ikimize de yetecek kadar giyimliydi...

nazim hikmet

 - Nazım Hikmet - Nazım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde tutsaklık günlerinden bir anı: Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: - Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir? der. Nazım’ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve: -Demek Nazım sizsiniz, der. Nazım’a oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, “gidebilirsiniz” der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe: -Ömer Hayyam adını duydunuz mu? diye sorar. Müfettiş hemen atılır: -Kim duymaz Hayyam’ı. Nazım: -Hayyam zamanında iran hükümdarı kimdi? diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür : “ Görüyorsunuz sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanı’nı ve sizi kimse anımsamayacak” der çıkar. Müfettiş yaptı yanlışı anlar, Nazım’ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur.

Kral Recep Ve Halkı

kral recep ve halki

inci sözlük yazarı; brghost

Kendi yazdığım bir hikayedir arkadaşlar. Şukunuzu ekgib etmeyin.

Bir zamanlar bir krallık varmış. Bu krallığın kralı ; şişman, kısa boylu, uzun sakallı, kalın kaşlı ve sigara tiryakisi bir adammış. O kadar çirkinmiş ki kraliçe bununla sevişmiyormuş. Sürekli içinden, mastürbasyon yapmaktan bıktım, diyormuş.

Krallık, her iki senede olan büyük savaş için hazırlanıyormuş. Askerleri "Üstün Kalıp Eğitimi" denen eğitimi alıyor ve daha da güçleniyormuş.

 Halk açmış. Tüm paralar askerlerin eğitime gidiyormuş. Ve halk her gün şatonun kapısının önünde toplanıp bağırıyormuş :

"Ulan dıbına koyduğum açız aç!"

"Şişman zütünü gibeyim kral!"

"Yemek ver dıbına korum." gibi sesler çıkıyormuş halktan.

ilk gece kral bunları "Ekmek yok, pasta da yok. gibtirin gidin." diye göndermiş. Sigarasını her kelime sonunda içmeyi ihmal etmemiş tabi.

Halk her gece toplanmaya devam etmiş. Kraliçe ara sıra kralın yanına gelip "Halkın gürültüsünden mastürbasyon yapamıyorum bile! Yolla şunları." demiş ve kral yine balkona çıkmış. Halk bağırıp çağırıyormuş. Bazıları penisini açıp gösteriyor, bazıları el hareketleri çekiyormuş.

Kral tabiki tepkisiz kalmayıp askerlerine emretmiş : "giblerini kesin! Ellerini doğrayın!"

Bunu duyduklarında halk, koşarak evlerine gitmiş. Bazıları o kadar hızlıymış ki pantalonları yırtılmış.

 Büyük savaşa iki gün... 

Halk hala aç ve susuz imiş. Aralarında toplantılar yapıyor ve kralı öldürmek istiyorlarmış. Tabiki bu kralın kulağına gitmiş. Kral o gece halka şunu duyurmuş : "Balkonumun önünde toplanın, konuşma yapacağım."

Halk koşa koşa şatonun balkonuna doğru koşmuş ve beklemeye başlamış. Tam olarak dört saat beklemişler. Çünkü kral zengin arkadaşlarıyla ziyafet çekiyormuş.

Ve sonunda beklenen an gelmiş. Kral yavaş yavaş -az önceki yemekten dolayı- balkona gelmiş. Şu konuşmayı yapmış :

"Evet! Biliyorum, beni öldürmek istiyorsunuz çünkü ben size askerlerime verdirdiğim eğitimden dolayı yemek, su veremiyorum. Ama emin olun ki yakında olacak büyük savaşın ardından, yemeğinizi, suyunuzu vereceğim. Hepimiz mutlu olacağız!"

Bunları duyunca halkın gözleri açılmış. inceden gülümsemişler. Mutlulukları gözlerinden okunuyormuş. Büyük savaşı beklemeye başlamışlar.

 Büyük savaşa bir gün... 

Halk ertesi gün kralın balkonunun önünde toplanmamaya karar vermiş. Çünkü kral onları doyuracağına inandırmış. Ama aç bıraktığı günlere lanet etmeye devam etmişler :

"Onun ta anasını gibeyim, bizi bu günlere kadar aç bıraktı."

"Doğru. muallaknin evladı kral! Şu büyük savaş gelip bitsinde, bizde rahatlayalım."

Ve evet. Gece bitmiş. Savaş günü gelmiş ve bazıları coşku dolu iken bazı savaştan etkilenen insanlar, çöküntü içindeymiş.

Savaşa dünyanın dört bir yanından insan katılıyormuş. Zaten büyük savaş demelerinin sebebi de buymuş.

Savaş o kadar büyümüş ki uzaydan dünyaya bakınca, üzerindeki toz dumandan dolayı gözükmüyormuş.

Savaş bitmiş. Halk o zamana kadar mutluymuş fakat savaşı kaybettiklerini duymuş. Kral işi batırmış ve zarara uğramış. Halk o sırada plan kurmaya başlamış. Aralarında örgütlenme başlamış. Kahvehaneye gidip milleti gaza getiriyorlarmış :

"Onun yüzünden savaşı kaybettik ve aç kalacağız. Anasını gibmeliyiz."

"zütünü çat çut gibmeliyiz bu gece!"

"Hey! Duydun mu, kralın annesi ferre sitelerinde görülmüş. Herkes üç posta atıyormuş."

Gaza getirme işe yaramış. Ve bir örgüt kurulmuş ; adı da "HALK" olmuş. O günün öğlesinde silahlar, oklar, yaylar yapmışlar. Geceye hazırlanıyorlarmış.

Gece gelmiş çatmış. Halk tasarladıkları uzay mekiğiyle, yürümek zorunda kalmadan, uçarak kralın balkonunun önüne gitmiş. Ve bağırmaya çağırmaya başlamışlar :

"Gelsene ulan dobişko bin!"

"işte şimdi ananı gibtik!"

"Gelmezsen ifşanı, dünyada geri kalan tüm krallıklara atarız!"

Kral korkusundan balkona çıkmış. Elindeki sigarasını tam ağzına zütürürken, HALK kralın anasını gibmiş. Oklar havada uçuşuyormuş. Kraliçe de havada kaynamış ve ölmüş. Halktaki bazı abazalar hemen gidip kraliçenin ölüsünü gibmiş. Kralın ölüsünü gibenler de ölmüş. Canlısını giben de...

Zafer Halkın olmuştu artık. Kralın askerlerine işkence yapıp, analarını gibiyorlarmış derken dıbına kodumun şatosu çökmüş ve tüm halk yannanı yiyip ölmüş.

Trend Hikayeler: 4 Seneyi Bir Kalemde Silmek!

trend hikayeler

4 Sene önce tanışmıştım onunla ilk başlarda ne kadar güvenmesemde alıştım ona. Adı iremdi. Eski sevgilimle aynı sınıftalarmış nefret ediyormuş ondan benimle tanışmak istemiş. Neyse aradan aylar geçti sık sık konuşmasakta sonradan samimi olduk iremle. iki yakın arkadaş gibiydik. Eski sevgilimin zaten yemediği pislik kalmadığı için ondan bende nefret ediyordum. O zamanlar lisedeydim ara sıra görüşüyorduk iremle az görüşsek bile telefondan sürekli mesajlaşır konuşurduk. Aradan bir kaç yıl geçti biz aynı samimiyetle devam ettik hep. Aramızda hep evlenme muhabbeti yapardık ama makarasınaydı ikimizde ciddiye almazdık birbirimizi.

Meksikalı Bir Balıkçı İle Amerikalı Bir İş Adamının İbretlik Hikayesi!

meksikali balikci


Bir Meksika sahil kasabasına yolu düşen Amerikalı iş adamı, kıyıya yanaşan kayıktaki balıkçıyla konuşur.

Kayığın içinde, henüz tutulmuş birkaç ton balığı bulunmaktadır.

Amerikalı iş adamı balıkların iriliğinden dolayı balıkçıyı över ve bu birkaç balığı ne kadar zamanda yakaladığını sorar.

Balıkçı, “Fazla sürmedi, senyör” der.

Amerikalı hayretle sorar: “Öyleyse neden daha fazla denizde kalıp da daha çok balık tutmadın?”

“Bu kadarı bugünlük aileme yeter.”

“Peki”, der Amerikalı iş adamı.

“Geri kalan zamanın nasıl dolduruyorsun?”

“Sabahları geç kalkıyorum. Sonra birkaç balık tutuyorum. Sonra çocuklarla oynuyorum. Öğleden sonra eşimle biraz şekerleme yapıyorum. Akşamları da kasabaya iniyorum; Amigolarla birşeyler içip gitar çalıyoruz. Böylece hayatı dolu dolu yaşıyoruz, senyör.”

Amerikalı iş adamı bu hayatı son derece sevimsiz bulur.

“Ben Harvard mezunuyum, sana yardımım dokunabilir” der.

“Her şeyden önce, daha fazla balık tutmalısın.”

Balıkçı hayretle sorar: “Niçin senyör?”

“Artan balıkları satar, daha çok kazanırsın.”

Sonra senyör?

“Zamanla kendine daha büyük bir tekne alırsın.”

“Sonra senyör?”

“Daha büyük tekneyle daha çok balık tutar, daha çok kazanırsın.”

“Sonra senyör?”

“Daha başka tekneler alır, bir filo kurarsın.”

“Sonra senyör?”

“Sonra balıkları işlemek için kendin konserve tesisleri kurarsın. Böylece kârın önemli bir kısmını başkalarına kaptırmamış olursun.”

“Sonra senyör?”

“Tabii, bütün bu işleri böyle küçük bir sahil kasabasında yürütemezsin. bu arada Los Angeles veya New York gibi büyük bir dünya kentine taşınmış olursun.”

“Sonra senyör?”

“Yeteri kadar büyüyünce halka açılır, hisse senetlerini satarsın. Büyük zengin olursun. Milyonlarca doların olur.”

“Sonra senyör?

“Bu kadar paran olduktan sonra çalışmana gerek kalmaz. Emekliye ayrılır, bir sahil kasabasında kafanı dinlersin. Sabah geç saatlere kadar uyursun. Biraz balık tutar, çocuklarla oynar, öğlenleri de şekerleme yaparsın. Akşamları ise amigolarınla bir şeyler içip gitar çalarsın.”

“Şu an bunları yapıyorum zaten senyör!..”

Sultan (IV) Murad'a Sırıtını Keseleten Adam!

Sultan 4. Murat zamanında Habib Baba adında pek bilinmeyen bir Allah dostu yaşarmış. Yaşlı, fakir, gariban bir insanmış...  Habib Baba, uzun bir kervan yolculuğunun sonunda istanbul'a gelmiş. Yolculuğunun tozunu, yorgunluğunu atmak için bir hamama gitmiş. Niyeti; şöyle iyice bir keselenip, paklanmak, bedeninin temizliğini de ruhunun temizliğine denk kılmakmış. Fakat gelin görün ki gittiği hamamı o gün Sultan 4. Murat'ın vezirleri kapatmışlar. Hamamcı Habib Baba’yı içeri sokmak istememiş. "Bugün" demiş, "Sultan 4. Murat'ın vezirleri hamamı kapattılar. Dışarıdan müşteri alamam." Habib Baba üzülmüş. Rica, minnet...  Israr etmeye başlamış. "Ne olursun" demiş, "kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır çıkarım. Bu tozlu bedenle Rabbim'e ibadet ederken utanıyorum."

Hamamcı da insaflı insanmış...  Dayanamamış. Hamamın en sonundaki odayı göstererek; "Baba şu odada hızla yıkanıp çık. Para da istemem. Yeter ki; vezirler, senin farkına varmasınlar." demiş. Habib Baba sevinerek kendine gösterilen odaya girmiş...  Yıkanmaya başlamış.

sultan 4. murad

Az vakit sonra bir fakir müşteri daha hamamcının karşısında dikilivermiş. Boylu poslu, genç, yakışıklı biriymiş bu kez gelen...  Görünümü de oldukça fakirmiş. Ama sadece görünümü...  Bu kişi tebdil-i kıyafet (kılık değiştirmiş) Sultan 4. Murad'mış. O gün vezirlerinin hamamda, topluca alem yapacaklarından haberdar olduğundan "Vezirlerinin kendi başlarına nasıl eğleniğini, eğlenirken kendisinin arkasından söz söyleyip söylemediklerini... " merak etmiş.

Hamamcı padişahı tanımadığından; bu fakir gence de Habib Baba’ya söylediğinin aynısını söylemiş. "Bugün Sultan 4. Murat'ın vezirleri hamamı kapattılar. Dışarıdan müşteri alamam." Padişah da ısrar etmiş. "Ne olursun hamamcı? Kirli bedenle ibadetimi nasıl yaparım?" Hamamcı yine dayanamamış ısrara...  Habib Baba’nın yıkanmakta olduğu odayı göstererek, genç padişahın kulağına fısıldamış; "Şu odada bir ihtiyar yıkanıyor. Sen de sar peştemali beline, o odaya gir. Beraber sessizce yıkanın, bir an evvel çıkın. Aman gözünüzü seveyim vezirlerin varlığınızdan haberi olmasın." Sultan 4. Murat beline peştemalı sarıp Habib Baba’nın bulunduğu odaya girmiş. Usulca selam verdikten sonra yıkanmaya başlamış. Bu arada, hamamın büyük salonundan gelen tef, dümbelek, şarkı, türkü sesleri ortalığı inletiyormuş...

Habib Baba'nın gözü, genç hamam arkadaşının sırtına takılmış. Gencin sırtı pek bir kirli gibi görünmüş gözüne...  Habib Baba, o kişinin tedbil-i kıyafet padişah olduğunu habersiz yumuşak bir sesle sormuş; "Evladım sırtın pek bir kirlenmiş. Müsaade edersen bir keseleyivereyim." Padişah aldığı bu teklif karşısında çok şaşırmış ama çok ha hoşuna gitmiş. Hoşuna gitmiş çünkü; ömründe ilk defa biri ona padişah olduğunu bilmeden, sırf bir insan olduğu için ve karşılık beklemeksizin bir iyilik yapmayı teklif etmekteymiş. Memnuniyetle Habib Baba'nın yanına yanaşan padişah; "Buyur baba" demiş, "Ellerin dert görmesin!" Bu sırada içerideki alemin sesleri hamamı çınlatmaya devam etmekteymiş.

Habib Baba, 4. Murat'ın sırtını bir güzel keselemiş...  Padişahın gönlü bir kuru teşekkürle yetinmeye razı olmamış. "Ne de olsa insandır. O da her insan gibi kendine yapılan iyiliklerin kölesidir." diye düşünüp; "Baba" demiş, "Gel ben de senin sırtını keseleyeyim de ödeşmiş olalım." Habib Baba teklifin kimden geldiğinden habersiz, tebessümle; "Olur evladım" demiş. Sultan 4. Murat bir yandan kese yaparken, bir yandan da Habib Baba'nın ağzını yoklamak istemiş. "Baba be" demiş, "Duyuyor musun şu içerdeki eğlencenin seslerini...  Şu hayatta Sultan'a vezir olmak varmış. O seni sevince; bak adamlar içerde tef, dümbelek hamamı inletiyorlar...  Sen ve ben ise burada iki hırsız gibi... " Habib Baba genç sultana kendi hükmünü söylemiş:

- Be evladım Sultan Murat dediğin kimdir? Sen asıl Alemlerin Rabbi'ne kendini sevdirmeye bak! O seni sevince; sırtını bile Sultan Murat'a keselettirir!...

Tarihteki En İyi 10 Laf Sokma Hikayesi



1. Churchill avam kamarasında konuşurken, muhalif bir partiden kadın milletvekili, Churchill e kızgın kızgın şöyle seslenir:
-Eğer karınız olsaydım kahvenizin içine zehir katardım
Churchill oldukça sakin bir şekilde :
-Eğer siz karım olsaydınız o kahveyi seve seve içerdim.

2. Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş.Bir gün eşi Sokrates e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. Bakmış tepki vermiyor ; bir kovayı başından aşağı boşaltmış.
Sokrates gayet sakin ; bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum demiş.

3.  Bernard Shaw ile Churchill hiç geçinemez ve sık sık birbirlerini iğnelermiş.  Bernard Shaw,  bir oyununun ilk gecesine,  Churchill i davet etmiş ve davetiyeye de bir pusula iliştirmiş:  size iki kişilik davetiye gönderiyorum.  Bir dostunuzu allp Tabii dostunuz varsa.  Churchill,  hemen cevap göndermiş:  Maalesef o gece başka bir yere soz verdiğim için oyunuzu seyretmeye gelemeyeceğim.  iknci gece gelebili,  tabii oyununuz ikinci gece de oynarsa.

4.  Bir gün Eflatun talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış.  Talebesi: .lyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum diye itiraz edecek olunca Eflatun cevap vermiş:  Ben seni kaybettiğin para için değil,  kaybettiğin zaman için azarlıyorum.

5.  Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen,  bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır.  Ikisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Magrur zengin,  hor gördüğü filozofa Ben bir serserinin onunden kenara çekilmem der . Divojen,  kenara çekilerek gayet sakin su karşılığı verir.  Ben çekilirim.

 6.  Meşhur bir filozofa:  Servet ayaklarinizin altinda olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?  diye sorulduğunda:  Ona ulaşmak için eğilmek lazim da ondan demiş,

 7.  Kulaklarinin büyüklüğü ile ünlü Galile'ye hasımlarından biri:  Efendim demis,  kulaklariniz,  bir insan için biraz büyük değil mi?  Galile:  Doğru demiş,  benim kulaklarim bir insan için biraz büyük ama seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mi?"

8.  Bir toplantida,  bir genç Mehmet Akif 'i küçük düşürmek ister:  Affedersiniz,  siz veteriner misiniz?  Mehmet Akif hiç istifini bozmadan söyle yanitlamis:  Evet,  bir yeriniz mi agriyordu?

9.  Yavuz Sultan Selim,  birçok osmanli padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmiş.  Bir sefer hazırliginda.  vezirlerinden biri seferin yapilacagi ülkeyi sorunca,  Padişah ona:  sen sır saklamayı bilir misin?  diye sormuş.  Vezir:  Evet,  hünkarım,  bilirim dediğinde,  Yavuz Sultan Selim cevap vermiş:  iyi,  ben de bilirim.

10.  Bir filozofa sormuşlar:  Şansa inanır mısınız?  Filozof:  Evet,  yoksa sevmediğim insanlarin başarılarını neyle açıklayabilirdim.

Tarihteki En İlginç Dolandırıcılık Hikayesi

dolandırıcı
Gregor Macgregor

Ekim 1822’de Gregor MacGregor adlı bir iskoç çarpıcı bir duyuru yaptı. Sadece bir bankacının oğlu olmadığını, Honduras’taki Kara Nehir boyunda kurulu Poyais ülkesinin de prensi olduğunu açıkladı.

poyais ülkesi

(MacGregor un takma adla yazdığı kitapta hayali Poyais ülkesi böyle resmedilmişti.)



Galler’den biraz daha büyük bu topraklar o kadar verimliydi ki mısırlar yılda üç kez ürün veriyordu. Suları tertemizdi ve nehir yataklarında altın bulunuyordu. Ağaçlar meyve doluydu. Yurtdışında, böyle cennet gibi bir ülkede yeni bir hayat kurmak iskoçya’nın karanlık ve yağmurlu havası, kayalı toprakları karşısında çok cazip görünüyordu.
Poyais’in tek eksiği, bu kaynakların tam kullanımını sağlayacak yerleşimciler ve yatırımcılardı. O zamanlar Orta ve Güney Amerika’ya yatırım yapmak revaçtaydı ve Poyais iyi bir seçenek gibi görünüyordu.
iskoçya’nın kendi kolonileri yoktu. Bu yeni ülke onun için yeni dünyaya atlama tahtası olabilirdi.
Siz olsanız böyle bir dolandırıcılığa aldanır mıydınız? MacGregor usta bir pazarlamacıydı ve birçok insanı tuzağına düşürmüştü.

iKi TAKTiK
Usta dolandırıcılar, ikna çabalarını, insan motivasyonunun iki yönüne yöneltirler: insanın bir şey yapmak için harekete geçmesini sağlayan eğilim ve bunu yapma isteklerini engelleyen atalet. 2003’te iki Amerikalı sosyal psikolog bu iki ikna taktiğini formüle etti.
Alfa adı verilen birinci taktik bir şeyin cazibesini artırmayı içeriyordu. Önerilen şeyin mükemmel bir fırsat olduğu, sizin de onu yapacak en iyi kişi olduğunuz, bundan ne kadar kazançlı çıkacağınız vs. fikri aşılanıyordu. ikincisi omegaydı ve direnişi kırmayı hedefliyordu. Yani sizi, yapılan önerinin kolaylığına ve bundan kaybedecek hiçbir şeyiniz olmadığına ikna etmeye yönelikti.

iKNA KURALLARI

MacGregor’un yaklaşımı, getirdiği öneriyi daha cazip kılmak için başka taktikler de içeriyordu. Psikologlar, insanı ikna etmede kullanılan altı kuraldan söz ediyor:
1- Karşılıklı fayda: Ben senin sırtını kaşırım, sen de benim
2- Tutarlılık: Bugün de dün inandığım şeye inanıyorum
3- Sosyal onay: Bunu yaptığım için aidiyetim olacak
4- Arkadaşlık ya da hoşlanmak
5- Kıtlık: Acele etmek lazım, yoksa bitecek
6- Otoriterlik: Neden söz ettiğinizi biliyorsunuz

poyais
MacGregor, Poyais ülkesinin parasını da böyle tasarlamıştı.

MacGregor içgüdüsel bir şekilde tam da bu taktikleri kullanmıştı: Size bu fırsatı kimse vermez; yatırımlarınızla örnek olacaksınız; bu fırsat her zaman ele geçmez; kitabı yazan Dr. Strangeways bu konuda otoritedir; bana güvenmiyorsanız ona güvenin; güvenilmez biri olsam gazetelerde röportaj yapılmazdı…

OLMAYAN ÜLKE
MacGregor’un bu taktikleri işe yaramıştı. 200 bin sterlin para topladı. Yedi gemi dolusu insan Atlantik Okyanusu’nu aşıp Poais’e yerleşmek için başvurmuştu. Eylül 1822 ve Ocak 1923’te 250 yolcu taşıyan iki gemi bu hayali adaya doğru yola çıktı. Ama iki ay sonra vardıkları yer bir yıkıntıdan başka bir şey değildi.
Poyais diye bir yer yoktu. Yolcular Honduras’ın ıssız bir kıyısına getirilmişti. Gelenlerin ancak üçte biri sağ kalacak ve oradan geçen bir gemiye binerek Belize’ye götürülecekti. Britanya Donanması diğer beş gemiyi geri iskoçya’ya gönderdi.

MacGregor ise Fransa’ya kaçmıştı.
Burada da Poyais propagandası yapmaya devam etti. Birkaç ay içinde yeni yatırımcılar ve yolcular buldu. Fakat pasaport işlemleri konusunda Fransa ingiltere’den daha dikkatli çıktı. Adı sanı duyulmamış bir ülkeye gitmek için son zamanlarda bu kadar başvuru olması yetkililerin dikkatini çekmiş, konuyu araştırmak için bir komisyon kurulmuştu.
MacGregor tutuklandı. Daha sonra kısa bir süre Edinburgh’ta kalıp Poyais dolandırıcılığına maruz kalanların gazabına uğrayınca kaçmak zorunda kaldı. 1845’te Venezuela’nın başkenti Caracas’ta öldü.

Padişah'a Yalan Söyleyebilene Bir Küp Altın!


Eğlenmek isteyen padişahın biri bir gün, “Kim bana bir yalan söyleyebilirse bir küp dolusu altın vereceğim!” demiş. Yalancılar hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana;
Biri “Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına zütürdü” demiş.
Padişah:
-Bunun neresi yalan? Kuş kartaldır, aslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı mı zütürür yuvasına tabii.
Başka biri:
-Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!
Padişah:
-Ülkenin kralı pencereden bakınırken tacını düşürmüştür. Taç da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiştir. Taç kimin kafasındaysa, kral odur tabii!
Bir başkası:
-Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü!
Padişah:
-Senin ok bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç sonbaharda yapraklarını dökünce ok da takılacak yer bulamayıp yere inmiştir.
Böylece padişah her yalana bir bahane bulmuş ve kimse padişaha bu yalandır dedirtememiş.
Sonra Kayseri’den bir adam gelmiş, padişahın huzuruna çıkmış.
-Padişahım, senin baban benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştı. Şimdi geri almaya geldim. Yalandır dersen ödülümü ver. Yalan değil dersen, o zaman da borcunu öde bir zahmet!

Padişah Sormuş: Karakter Mi Eğitim Mi?


Padişah vezire sormuş:
-Eğitim mi önemli karakter mi?
Vezir düşünmeden cevap vermiş:
-Karakter padişahım.
Padişah memleketin her yerine tellallar çağırtmış.
-Duyduk duymadık demeyin en iyi hayvan eğiticisine yüz kese altın en iyi hayvan eğiticisi padişahın huzuruna çıkarılmış. padişah hayvan eğiticisine sormuş:
-Bir kediye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretebilirsin?
-Altı ayda öğretirim padişahım.
Altı ay dolmuş, huzura alınmış. padişah:
-Öğrettin mi?
-Öğrettim padişahım.
Saray erkanı toplanmış, kedi elinde tepsi servis yapmaya başlamış, tam vezirin önüne gelmiş; padişah yine vezire sormuş:
Vezir! demiş. -eğitim mi önemlidir karakter mi?
Vezir padişahın sorusuna cevap vermeden önce cebinde hazır tuttuğu fareyi yere bırakmış.
kedi tepsiyi attığı gibi farenin peşinde koşmaya başlamış.
tabi altı aylık eğitimde boşa gitmiş.
Vezir cevap vermiş.
-karakter padişahım. Önüne bir fare düştüğünde, eline bir fırsat geçtiğinde, çıkarı için vatanını satmaktan, halkını harcamaktan tereddüt etmeyecek yüksek eğitimli kedilerden, Rabbimiz bizi muhafaza kılsın.

Tilki Ve Horoz'un Hikayesi

ABD'de bi askeri okulda ders olarak anlatılıyor. Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış.

Filmin adı ” Küçük Tavuk. “Bir kümes var. Kümeste bir çok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor. Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor.



Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor.
Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük tavuklar.
Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.

Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor. Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor.

Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyorlar. Artık popüler olan genç ve artık irileşen horozun etrafında ise tavuklar toplanıyor. Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor.
Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar. Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor.
Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor. Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor.

Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar. Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor.”
Çizgi film burada bitmiş. Işıklar yanmış. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, “işte Üçüncü Dünya ülkeleri böyle yönetilir” diyerek derse başlamış.

Sorular:
1-Kümes NERESi?,
2-Yaşlı horozlar KiMLER?
3-Genç horoz KiM, şu anda neler yapıyor?
4-En önemlisi tilki KiM?
Buna göre içinde bulunduğumuz durumu sorgular isek binlerce yorum ortaya çıkar. Unutmayalım Ulusların dostları yok sadece çıkarları vardır…

Pamuk Prenses Ve Yedi Cüceler'in Gerçek Hikayesi!


Selam öncelikle beyler beni bilen bilir. Bilmeyenler için söyleyeyim ben "Yedi Cücelerdeki imcici Cüceyim"
Hiç uzatmadan başlamak istiyorum. Cüceler hakkında büyük bi yalan var oda şudur ki

Cüceler;
1.Bilgili
2.Neşeli
3.Şakacı
4.Meraklı
5.Huysuz
6.Utangaç
7.Uykucu
YALAN! aq. Sizi hep kandırmışlar. Gerçeği şudur.

Gerçek Cüceler;
1.Çok Bimiş Huur Çocuu
2.Kafası Güzel
3.imcici
4.Meraklı Bin
5.Gibişken
6.Osbirci
7.Zıbarıp Yatan

Neyse aq. Hikayeye geçelim. Bi gün bu bizim krallığın kralının, karısı bir gün ölür. Bu bizim kral daha kırkı çıkmadan başka bi huur bulur. Onla evlenir...

Ama bilimiyordurki bu evlendiği huur cadı, hemde ne cadı, böyle sihirli bi aynası var. Aynaya diyo"Ayna ayna söyle bağa benden güzeli varmı. Bu dünyada". Aynada konuşuyor diyor ki"Ulan zütüme kaş göz çizsem senden daha güzel olur. Tipini gibiyim! Pamuk Prenses senden güzel aq"

Bide beyler bilenler bilir bu Pamık Prenses Kralın kızı taş gibi. Cadı sinirlenir. Hemen bi avcı çağırır. Derki
-Bu huur çocuuğunu al ormana "çiçek topluycaz" ayağına zütür. Önce bi güzel gib, ondan sonra kalbini sök bağa getir.
+Tamam Kraliçem. diyip gider pamuk prensesle "çicek toplayacaz" diyerek giderler ormana.

Tabi Avcı bunu bi güzel giber, ondan sonra acır aq. "Yav bu dursun ormanda, benim canım am çekince gelirim bunu giberim"der gider bi ceylan öldürür. Kalbini söker zütürür Kraliçenin önüne atar. Al öldürdüm der. Kraliçe inanır.

Bu pamuk prenses ormanda gezinmeye başlar. Bunun önüne bi klübe çıkar. Aqmun meraklısı girer içeri. Bi bakar eşyalar küçücük. Gider bi bakar 7 tane küçük yatak birleştirir üç tanesini yatar.

Bizde yani yedi cüceler maden ocağında çalışıyoruz. Geldik eve yorgun argın. Bi baktık eve. Bütün eşyalar kırılmış. Bütün yemekler yenilmiş. Gittik yatağımıza bi baktık Cebren ve hîle ile aziz yatağımın bütün köşeleri zapt edilmiş, Bütün yerlerine oturulmuş, bütün yastık ve örtüleri dağıtılmış. Biri yatakta yatıyor.  Dedik "aha şimdi ananı gibtik huur çocuu!"

Tam anasını gibecez bi baktık dünyalar güzeli bi kız. Dedikki "aha aq. O kadar bir birbirimizi gibtik.  işte karı, sırayla hergün birimiz giberiz. "
Çok bilmiş: Oğlum bakın bu bizim misafirimiz.  Yapmayın etmeyin.
Osbirci:Yaw tamamda bi açıp .mına bi baksaydık. Geceleri iyi osbir çekerdik.
Çok Bilmiş: Olmaz bekleyelim uyansın. Aaa bakın uyanıyor sanki.

ve pamık prenses gözlerini açar.

Pamuk Prenses yeni uyanmış ve meraklıdır.
Pamuk:aaa ben nerdeyim? Siz kimsiniz?
imcici:Anan zaaaaa xd xd
Gibişken:Kes lan sesini Liseli huur çocuu.
Pamuk:Lütfen bana zarar vermeyin.
Çok Bilmiş:Yok aq. Sana bişey yapmayacaz ama burda kaldığın için biz evde yokken evi temizleyip bize yemek yapacaksın. Tamamı?
Pamuk:Tamam aq. Yaparız.
Çok Bilmiş:Anlat bakalım başına neler geldi?
Pamuk:Benim bir annem vardı. O ölünce babam başka bi anne getirdi ve...
imcici:Uzun hikaye tutar bu.Rezerved.
Pamuk:Sonra sizin Kulübeyi buldum devdıbını biliyorsunuz.

Neyse aq. Böyle zamanımız güzel güzel geçti. Ama birgün bu Kraliçe aynaya yine sorar. Pamuk prensesin yaşadığını öğrenince sihirli bir elma yapar.

zütürür pamuk prensese verir.  Pamuk prenses"aaa ben kırmızı elma Çok severim" deyip bi ısırık alır. küt bayılır.  Huur cadı "oh en sonunda öldü aq" diyerek gider krallığa.

Biz yine işten yorgun geliriz.  Bi baktık pamık yerde yatıyor.

Meraklı Bin:Aaa bizim kanki bayılmış.
Çok Bilmiş:Olum bırakın uyusun.
Gibişken:Nereye uyuyor aq! Zütü başı ayrı yerde!
Çok Bilmiş:Bağırma Lan bağa.
Osbirci:Şunun zütüne hafiften bi eliyimi?
Çok Bilmiş:Olum etme elleme. Kankimizdir o bizim.
Osbirci:Kanka ayağı züt ayağıdır. Gidecem .mına koyacan.
Çok Bilmiş : Olmaz yapma!

Kimseyi dinlemiyor. Gidiyo dıbına koyuyo. Bizimde canımız çekiyor. Gidiyoz bizde gibiyoz. Pozisyondan pozisyona. Bunu öyle bi bağıttırıyoz varya Beyaz Atlı prensin kulağına kadar gidiyo sesi. Beyaz atlı prens kalkıyor geliyor...  

Beyaz Atlı Prens geliyor. Bize diyorki;
Beyaz Atlı:Siz hayırdır Lan Boyunuz y.rak kadar, yedi kişi bi kızı bağıttırıyorsunuz.
Gibişken:Sanane Lan g.toş sanamı soracaz. Karı bayıldı bizde .mını gibiyoz. Canın çektiyse ver parasını bi saat gib.

Beyaz atlı prens, atın üstünden kıza bakıyor.

Beyaz Atlı: Yaa ben bunu tanıdım. Bu kralın kızı.
imcici: Senin ben yalanını gikiyim huur çocuu.
Beyaz Atlı: Walla bak Ben bunu bi öpeyim Hemen iyileşir bu.
imcici: Ulan öpücükle kızmı uyandırılır aq.
 Diyip üstüne atlıyom. Bu attan aşayıya düşünce zütü başı dağıtıyor. Bunun ağzını kapatıyorlar. Pamuk priçesten kalan son elmayıda bunun zütüne sokuyoz. O gün bugündür. Gıkı çıkmıyor.

Pamuk prenseside hergün 45-50 kere gibiyoz. Arada bi kamyoncu abilerle parada anlaşıp gibtiriyoz. Ne zaman yolunuz bizim köyün civarından geçerse 25 TL ye yarım saat , 50 TL ye 1 saat gibebilirsiniz. Yok ben gayım ben erkek giberim diyorsanız. Beyaz atlı prens saati 10 TL gibebilirsiniz.

Gelenek bozulmasın bu da benim böyle bi anımdır.

Alternatif Bir Üçüncü Dünya Savaşı Senaryosu!


“Her şey Dünya adlı gezegenin, kendi zaman tanımlamasına göre 21. yüzyılın başlarında, Orta Doğu’daki Arap halklarının diktatörlüklere karşı, demokrasi, özgürlük ve insan hakları talepleri ile başladı.”

Yanan Tekerler!


Küçükten beri arabalara karşı durdurulamaz bir sempatim var…..
Şöyle ki babamın arabasını ilk kaçırdığım zaman 15 yaşındaydım…..
Gerçi kaza yapmıştım ama korkmam gerekirken daha fazla bağlandım arabalara…..
Hatırlıyorum da emniyet kemerini takmamış olsaydım şayet fırlar giderdim herhâlde arabadan….
Araba resmen enkaza dönüşmüştü….
Verilmiş sadakan varmış evlat demişti babam…
Arabanın bu halinden çıkmanın başka bir açıklaması yok…
Ortaokul lise falan derken üniversiteyi her Türk genci gibi ilk senemde kazanamadım tabi ki…
Ama bir sonraki sene…..
ABD MiCHiGAN ÜNiVERSiTESi OTOMOTiV MÜHENDiSLiĞiNi KAZANARAK AMERiKADA ÜNiVERSiTEMi BiTiRDiM…..
Türkiye’de yer alan dünyada ileri gelen bir otomobil firmasında üst düzeyde işe başladım….
Sabahları işe gidiyorum….
Vergilerimi ödüyorum….
Sabah erkenden kalkarak servisi bekletmiyorum…
Çok başarılı bir mühendisim…..
Ama geceleri……
GECELERi iSE ANKARANIN ASFALTINI SiYAH RENKLi 2010 MODEL MiTSUBiSHi LANCER EVO iLE KAZIYORUM…
Genç adam peşindeki polisler atlatmaya çalışıyordu….
ibre aracın saatte 150 Km/h hızında olduğunu gösteriyordu….
Ankara-Eskişehir yolunda yarış yapan 3 tane arabanın peşinde polis arabaları takılmıştı…
Arabalar hem kendi içlerinde yarış yapıyorlar hem de polisten kaçıyorlardı….
Araçların içinde kendi aralarında haberleşmelerini sağlayan bir telsiz sistemi vardı….
- Bu polisler nereden çıktı şimdi ?
- Ne biliyim lan…..
- Ne yapıcaz….kaçmaya devammı ?
- Tabiki kaçıcaz….
- Peki ya yarış ?
- Yarış devam ediyor..
- Nasıl yani ?
- Bitiş çizgisine gelmeyen arabaya ne yaptıklarını biliyorsunuzdur umarım…halen yarıştayız….
- Peki ya Polisler ?...
- Ulan TOYOTA COROLLA arabalar lan…..motorunda oynama bile yok…makasa girin zaten takip etmeyi bırakırlar….
- Tamam….
Lancer evo beraberindeki Golf 4 ve Peugeot 206 ankara trafiğindeki araçların arasında hızlarını artırarak diğer araçların arasından makas atarak ilerlemeye devam ettiler….
Yarış Milli kütüphanenin orada sonra erecekti ve daha oraya gelmelerine 25 Km vardı….
Genç adam Lancer’i 5. Vitese attığı zaman sürücü koltuğunda biraz geriye doğru yaslanmıştı….
Hızı çok yüksekti arabanın….
Yolu bir an olsun boşluk anını gördüğü zaman gaz pedalına biraz daha asıldı genç adam….
ilk sıradaydı ve peşindeki Golf 4 ile arasında 3 saniye farkı vardı….
Hızını iyice aldığı zaman ilerde milli kütüphane binasını gördü….
Önündeki yol boştu…..
Biraz daha hızlandı….
Yanındaki Porsche arabayı görene kadar…..
Yanında kırmızı renkli bir Porsche 911 Turbo belirmişti…..
Yan yana ilerliyorlardı….
Porsche’nin camı açıldı ve bir adam camdan Polis kimliğini gösterdi….
“ Şimdi S.çtık işte “ diye düşündü içinden Genç adam….
Milli kütüphaneye varmadan hemen hızını kesti ve Çankaya yol ayrımına kırdı direksiyonu….
Polisi atlatmayı başarmıştı…..
Kararlaştırılan yerde yarışı 1. Bitirmişti de üstelik…..
fakat o kırmızı renkli arabada neyin nesiydi….
ANKARADA iŞLER KIZIŞACAK GiBi DURUYORDU…..
HIZINI KESMEDEN ARACI SAKLADIĞI YERE YÖNELDi GENÇ ADAM…..
SABAH ARAŞTIRMASI GEREKEN BiR KONU VARDI…..                      

Bu Kızın Kalbi Var Mı?



-Son 5 dakika
Sınav süresi bitecek ve benim kağıdım hala boş aq,şu öndeki bayan huur kopya da vermiyor. Pfff sıçtık galiba, derken zil çaldı.
-Bırakın kalemlerinizi, getirin kağıtları
Zaten sınav boyunca elime kalem alamadım ki,verdim kağıdı.Son ders olduğu için, çantamı aldım ve okuldan önünde Halil'i beklemeye başladım. Telefonuma bakarken arkamdan gelip beni korkutmaya çalıştı amk salağı,
Halil:Ulan muallak o kadar hazırlık yaptık.
Senin ben hazırlanmana sokiyim,1 gram korktuysam şerefsizim
Ben:Neyse hadi gibtirip gidelim şu okuldan
Durağa doğru ilerlemeye başladık. Sınav hakkında konuşuyor keyfimi kaçırıyordu puşt, durağa geldiğimizde bana, takip ettiği kızları göstermeye başladı.
Halil:Oğlum baksana şunlardan biri sevgilim olsa var ya
Ben:Hehe amk salağı,sen burada bu kızlarla hayal kurarken şuan kimlerin yatağına giriyor belli değil
Otobüs geldi, bindik.Tıklım tıklım doluydu birde adım atacak yer yoktu bildiğin parayı ödedim ve boş bir yere geçmeye çalıştım fakat yer yoktu aq,bir kaç dakika sonra bir kız
Kız:Şuradan iki öğrenci uzatır mısın

iki öğrenci demek, biraz düşündürücü
Ben:Tabi, dedim verdim bozuk paraları
Kızların yüzüne bakamadım, tabi otobüste namus bekçileri de var. Ağzıma sıçarlar şimdi, Halil'e bakıyorum Halil çıldırıyor aq,heyecanlandı muallak ne oluyor anlamadım bebeye. Kızlara bakıp boşalıyor galiba, herneyse 20 dakika sonra bizim durak geldi. Halil ile beraber inmeye çalışırken hamile kaldığımızı söylemiyorum bile otobüsten inince Halil konuşmaya başladı.
Halil:Oğlum otobüse binen kızı gördün mü?
Ben:Hayır, bana para uzattıran kız mı?
Halil:Yok lan o değil
Ben:Sende ne azmışsın be birader,

Halil:Ne yapalım be oğlum böyle biriyim işte
He amk abazası gibtir git, senle konuşacak halim yok.Dar sokaklarda öyle mal mal dolaşırken bir kadın bağırmaya başladı.
Kadın:Hırsız var! Yardım edin çantamı çaldı!
Halil bana bakış attı,ne oluyor lan diye. Bende anlamadım ki amuğa koyim. Etrafa baktım, arkama baktığımda,bir adam elinde çantayla kaçıyordu.Lan bu adam az önce yanımızdan geçmişti. Bende arkasından kovalamaya başladım. Halil'de arkamdan koşmaya başladı. Ulan çok aksiyonlu değil mi bea
Dar sokaklardan koşarak ilerlerken caddeye çıktık. Sağa döndü, bizde sağa döndük. Hırsız denen muallak arayı çok fazla açmıştı. bin nasıl koşuyor, arkamdan
Halil:Burak! Diye bağırdı.
Arkaya bakarak koşmaya devam ettim. gibtir et,diye düşünerek koşmaya devam ettim. Fakat bu bir hataydı.Önüme döndüğümde kafamı bir ağaca vurmuştum.

Yere düştüm kafamı o kadar sert vurmuştum ki ne olduğunu anlamadım. Başım fena bir halde dönüyordu. Sonra arkadan gülme sesi işittim.
muallak:Hahah amk salağı nasıl kafa attın lan ağaca?
Bu bin de kim oluyor,
muallak:bin deme giberim belanı
bin demedim ki,amuna koyim. Yani öyle bir şey söylemedim ki.Nasıl anladı? Diye düşünürken Halil'in sesini duydum.
Halil:Burak! iyi misin?
Ben:iyiyim ya sadece kafam ağrıyor.
Halil:Hastaneye falan gidelim mi?
Ben:Yok lan ne gerek var.
Ayağa kalktım,şu arkamdaki puşta biraz sövecektim. Arkamı döndüğümde kimse yoktu.Az önce buradaydı, nasıl oluyor ben bir gib anlamadım.
Halil:Ne oldu lan nereye bakıyorsun?
Ben:Hiç ya boşver hadi gidelim
Galiba her şey orada başladı.

Yolda yürümeye devam ettik. Kısa bir süre sonra Halil ile yollarımızı ayırdık.Ben evime gittim,o da kendi evine.Eve geldiğimde üvey annem uyuyor. Babam ise...  Babam ise başka bir yerde uyuyor. Mezarlık gibi,her eve gelişimde şu olayı hatırlamak zorunda mıyım bilmiyorum.Oda ma geçtim, kendimi yatağa bıraktım ve kafamın ağrısının geçmesini beklemeye başladım ki geçmiyordu. Anasını gibtiğiminin ağrısı, fakat yavaş yavaş uykuya dalıyordum.Tam uyuyacaktım
muallak:imçiçi uyur mu amq

Doğru lan imçiçi uyur mu? Fakat sen nerden çıktın dıbına koyim
Ben:Nereden çıktın lan sen?
muallak:Bacadan
Ne bacası anasını gibtiğim
muallak:Anneye laf yok oç
Lan yine aynısı oldu. Kafamdakileri mi okuyor bin
muallak:Ben zaten senin kafandakilerinim
Wtf?
muallak:Şizofren gibi bir şeysin anlasana amk
Hoasgibtir sen ciddi misin?
muallak:Ne sandım yannanım
Kafamı nasıl vurdum da başıma böyle şeyler geliyor.Ben çözemedim,
muallak:Kafanı yorma be oğlum olur böyle şeyler.
Sen bi gibtir git amk, bune dıbına koyim fight club mı lan burası?

1987 NASA'nın Gizli Uzay'a Giden Türk Dosyası

Konu :

Bu hikayede 1987 yılında NASA'nın uzayda hayat varmı yokmu sorusunu cevaplamak için gizlice uzaya gönderdiği uzay aracı içindeki kahramanlar ve onların basindan gecenler anlatılmaktadır.

Bölum 1 :

1987 yılının Aralık ayıydı. NASA uzaya gizlice göndereceği uzay aracinin hazirliklarini tamamlamış ve bir ekip kurmuştu.Bu ekip 5 kişilikti.
Bunlar;