2014 yılında sığınmacı dalgaları batı avrupa'ya doğru akmaya başladığında vatandaşlar ve görevliler bunu cömertlik ve açıklıkla karşıladı. tükenmiş sığınmacılar trenler ve otobüslerden döküldüğünde elbise ve yemek hediyeleriyle "hoşgeldiniz sığınmacılar" yazan pankartlar taşıyan kalabalıklar tarafından karşılandı.
bu uzun sürmeyen bir balayıydı. gerçekleşecek bazı zorluklar tahmin edilmişti: gelenler yerel dili konuşmuyorlardı, travmatize olabilirlerdi, adapte olmaları uzun sürecekti, birbirleriyle çatışmalarına yol açacak etnik, dini ve mezhep çatışmalarını beraberlerinde getirmişlerdi. bunların tamamı gerçekleşti ama angela merkel'in dediği gibi idare edilebilirdi.
ancak hiç beklenmeyen bir gelişme daha vardı ve tolere edilebilir değildi: sığınmacılar tarafından kadınlara karşı gerçekleştirilen ve artmakta olan cinsel saldırılar. bunlar kültürel yanlış anlamadan kaynaklı flört tecavüzü tarzı şeyler değildi, genç erkek çeteleri tarafından rastgele kadınlara karşı gerçekleştirilen ani, şiddetli saldırılardı. başta bu saldırılar küçümsendi veya örtbas edildi. kimse sağcıların ulusalcı hezeyanlarını beslemek istemiyordu ve bunların dışlanmış bazı küçük grupların sebep olduğu münferit olaylar olduğu umut edildi. olaylar arttıkça ve bunların birçoğu kamusal alanda gerçekleştikçe veya kamusal alandaki insanların ya saldırganı durdurmaya çalışarak ya da saldırıya uğrayan kişiye daha sonra yardımcı olarak bulaşmasını gerektirdikçe ve mahkemeler cezalar verdikçe mesele siyasi doğruculuğun altına süpürülecek durumdan çıktı. ve resmi açıklamalar ve halka açık raporlamalarla garip ve şaşırtıcı bir dipnot ortaya çıktı. saldırıların çoğu aynı milliyete sahip sığınmacılar tarafından gerçekleştiriliyordu: afganlar.
aslında afganlar sığınmacı akışının bir parçası bile olmamalıydı, en azından büyük rakamlarla. beklenenler suriyelilerdi. kalıcı ve kronik bir çatışmanın mekânı olan afganistan artık sığınmacı listesinde değil, orası akut siyasi ve askeri acil durumlar için saklanmış durumda. yine de avrupalı yöneticiler ve toplum anlayışlıydı ve afganların intihar bombacılarıyla dolu ve hiçbir fırsat sunmayan bir ülkeyi neden terk etmek istediklerini anlayabiliyordu. ayrıca avrupalılar afganistan'a karşı temel düzeyde olumlu duygulara sahipti. birçok "boomer" avrupalı eski hippi günlerinde o efsanevi vw otobüsleriyle o ülkeye gitmiş ve arkadaş canlısı, misafirperver insanlarla güzel anılar edinmiştir. herkes bamyan buda'nın yasını tutmuştur ve taliban yönetiminde acı çeken zavallı insanlar için üzülmüştür. ondan sonra, nato irade koalisyonu'nun parçası olmuştur. avrupalılar afgan sığınmacılara karşı olumluydu. ancak kısa sürede ortaya çıktı ki bu genç afgan erkekleriyle ilgili bir şey yanlıştı, çok yanlış: diğer sığınmacılardan, hatta tıpkı onlarınki gibi veya daha geri kalmış, tıpkı onlarınki kadar islami, tıpkı onlarınki kadar muhafazakâr ve muhtemelen tıpkı onlarınki kadar kadın düşmanı olan ülkelerden gelen sığınmacılardan çok daha yüksek oranlarda cinsel şiddet suçu işliyorlardı.
bu, benim için yazması eğlenceli bir makale değil. profesyonel hayatımın çoğunda afganistan'ın sovyet işgali sırasında pakistan kamplarından yemen'e sudan'a tayland'a etiyopya'ya cibuti'ye lübnan'a bosna'ya nikaragua'ya ve ırak'a sığınmacılarla ilgili konularda çalıştım ve onların durumuna dair çok derin bir sempati besliyorum. ancak böyle bir olguyla hiçbir yerde karşılaşmadım. içinde bulundukları koşullar nedeniyle kamp korumaları ya da askerler tarafından tecavüze maruz bırakılan sığınmacılar gördüm. ama onlara koruma sağlayan yerde böyle bir suçun faili olan sığınmacılar mı? bu yeni bir şeydi. dahası, kişisel ve profesyonel hayatım bana birçok afgan ve afgan-amerikan arkadaş kazandırdı ve kolektif olarak psikopat filan değiller. doktorlar, esnaflar, japan restoranı işletiyorlar, havalimanında şoförlük yapıyorlar, girişimciler, uzmanlar, satışçılar, herkes gibiler. ebeveyn nesli daha katı, resmi ve etiketlere duyarlı. onları genç yurttaşlarının ün salmakta oldukları garip, tuhaf ve ilkel cinsel saldırganlık hâlinde hayal etmek imkânsız. ancak işte buradayız.
birkaç hafta önce avusturya'daki tulln şehri sığınmacı alımını durdurdu. belediye başkanının açıkladığı gibi bu karar afganları hedefliyordu ama legal ve yönetimsel sebeplerle küresel dile uygun bir şekilde duyuruldu. bu, şehrin niyet ettiği şey değildi, hatta tam tersiydi çünkü yeni gelen sığınmacılar için pahalı ve yepyeni bir tesis henüz inşa edilmişti ki belediye başkanı artık orayı başka amaçlarla kullanacaklarını açıkladı. sözleri tam olarak şöyleydi: "artık yeter." afganların sebep olduğu birçok olaydan sonra taşması noktası 15 yaşındaki bir kızın eve giderken yoldan kaçırılıp sürüklenmesi ve afgan sığınmacılar tarafından ciddi şekilde darp edilerek toplu tecavüze uğramasıydı.
ve bu sadece afganların yol açtığı öfke uyandırıcı bir dizi olaydan sadece biriydi.
bundan bir süre önce viyana'da bir kadın erasmus öğrencisi üç afganlı tarafından tuvalete kadar takip edilmiş. tuvaletin kapısını kapatıp vahşi bir şekilde saldırmışlar. boynundan yakalayıp bayıltmak için başını defalarca porselen klozete vurmuşlar. direncini kıramaycaklarını anlayınca sırayla tutup tecavüz etmişler. genç kadın hastaneye kaldırıldı ki okuluna devam edemeyecek kadar travmatize olmuştu, sonrasında, ne yaşadığını işleyemeyeceği ve başına gelenleri en iyi arkadaşı ve sırdaşı dışında kimseyle paylaşamayacağı, bunalıma devam edeceği müslüman ve muhafazakâr bir ülke olan türkiye'ye kaçtı.
örüntünün fark edilmesi zaman aldı çünkü yakın bir zamana kadar batı avrupa medyası bir saldırganın sığınmacı veya iltica durumu veya ülkesi hakkında bilgi vermekten kaçınıyordu. ne zaman ki korelasyon dramatik bir hâl aldı ki bunun kendisi baş başına bir haber değeri taşıyordu bu politika değişti. bu noktada otoritelerin sığınmacılar tarafından gerçekleştirilen büyük çaplı cinsel şiddetten haberdar olduğu ve üstünü örttükleri anlaşıldı. örneğin, linz tren istasyonu civarında kadınları korkutan elli kişilik bir afgan çetesi devlet görevlisi tarafından kötü hava koşulları nedeniyle gerçekleşmiş bir talihsizlik şeklinde baştan savıldı ve yaz geldiğinde bu genç adamlar halka açık parklara dağılacak ve artık böylesine büyük, tehditkâr bir sürü hâlinde hareket etmeyeceklerdi. halkın hoşuna gitmedi.
aynı haberleri isveç, almanya veya avrupa'daki diğer sığınmacı alan ülke için yazabilirim. ancak avusturya'ya odaklanacağım çünkü orası hem benim geldiğim avrupa ülkesi hem de en iyi bildiğim yer. o yüzden önce avusturya basınına bir bakalım. bu österreich'ten, toplu taşımada dağıtılan ücretsiz bir gazete, yani herkes tarafından okunuyor. ön sayfa: afgan (on sekiz) tuna festivali'nde genç kadına saldırdı. "yine bir afgan tarafından tecavüz girişimi. yirmi bir yaşındaki slovak turist bir grup erkeğin saldırısına uğradı. kadın kurtulmayı başardı ancak bir sığınmacı tarafından takip edildi ve çalılıklara sürüklendi. yakınlardaki bir sivil memur mücadeleyi fark edince müdahale etti ve tecavüzü son anda önledi." onuncu sayfa: "yirmi bir yaşındaki afgan parkta güneşin altında oturan genç bir kadına tecavüz etmeye kalktı. yoldan geçen dört cesur kişi adamı kurbanın üstünden aldı ve polis gelene kadar zaptetti." yirminci sayfa: "iki afgan graz treninde bir kadına tecavüz etmeye yeltendiği için cezalandırıldı. sığınmacıların tesisinde kalan iki adam saldırmadan önce genç kadına müstehcen kelimelerle sözlü sataşmada bulundu, trenin diğer yerlerinde bulunan yolcular kadının yardımına koştu."
olayın kınanması gereken kısmını bir kenara bırakalım ve mantığına ya da bariz bir şekilde bunun yokluğuna odaklanalım. bu adamlar eylemlerinin başarılı olacağını düşünebilir mi? gerçekten bir kadına gün ortasında şehrin göbeğinde tecavüz edebileceklerini düşünüyorlar mı? birçok yolcuyla dolu bir trende? sürekli kalabalık olan bir parkta, gündüz vakti? mantık yürütmeden mi yoksunlar veya böyle bir amaçları zaten yok mu? kadınlara anlık bir histeri mi yaşatmak istiyorlar yoksa yabancıların yasaklı bölgelerine mi dokunmak? geleceklerini tehlikeye atmaya ve küçümseyici ve mide bulandırıcı avrupalılar tarafından hapishâneye tıkılmaya değecek kadar tatmin edici bir şey mi bu? burada olan şey ne? ve neden, neden, neden afganlar? avusturya polis istatisklerine göre suriyeli sığınmacılar yüzde 10'dan daha az cinsel şiddete sebep oluyor. sayılarla onlarla kıyaslanabilir durumdaki afganlar şaşırtıcı düzeyde tüm vakaların yüzde ellisinden sorumlu.
iki kelimeyi google'a yazın, afgan ve vergewaltigung ve dehşet verici olaylar bol bol önünüze serilsin. linz'de zeka geriliği olan kadın kaçırıldı bir afgan sığınmacı dairesine götürüldü ve sonunda kendini banyoya kilitleyene kadar tecavüze uğradı, o kapıyı yumruklarken pencereyi açıp yardım istedi. böyle olaylar planlı ve önceden tasarlamış soğukkanlı bir saldırgana işaret ediyor.
diğerleri sadece şaşırtıcı. halka açık havuzlar çamaşırlarını hızlıca çıkarıp cankurtaranlar tarafından bina dışına çıkarılıp bir daha gelmemeleri emredilene kadar dikilerek teşhircilik yapmanın iyi bir fikir olduğunu düşünen genç afgan erkeklerle dolu. hadi şefkatli olalım, farz edelim ki bir veya iki afganlı erkek çıplaklarla dolu plajların hikâyelerini duymuş ve ona katılmayı istemiş olabilir. ama bu bir açıklama olamaz. cidden, yasal statünüzün kırılgan olduğu yabancı bir ülkede, tüm yetiştirilme tarzınızın size düşünülemez olarak kabul etmeyi öğrettiği bir davranışta bulunmadan önce, süsünü sergileyen ilk ve tek erkek olmadığınızdan emin olmak için etrafınıza hızlıca bir göz atmaz mıydınız? hadi ama!
artı, varışlarından sonraki saatler veya günler içinde, afgan-mülteciler yeni gelenleri ülkenin giriş ve çıkışlarına dair tüm ayrıntılarıyla eğitir: hangi kurumlara gidileceği ve oraya vardığınızda ne söyleneceği, ek yardım için nereye başvurulacağı, nerede bedava konut bulunacağı vb. bunların hepsini öğrenebiliyorlarsa kıyafet kurallarını da çözebilirler.
yani yine: neler oluyor? bu neden oluyor? ve neden afganlar? etrafta dolanan birbiriyle rekabet hâlinde birkaç teori var.
birincisi: "sarhoş oluyorlar." on yıllardır viyana'da yaşayan ve yeminli bir mahkeme tercümanı ve danışman olarak çalışan, dolayısıyla da bu tür olaylarla çok fazla içli dışlı olan afgan diasporasından bir muhatabım bu açıklamayı ilk elden reddetti. dahası bir suçun işlenişi sırasında zihinsel yetinin alkol veya uyuşturucu nedeniyle yerinde olmadığını iddia etmenin hafifletici unsur olduğuna dair bir söylenti olduğunu, sanıkların yetersiz bilgilendirildiğini ve bu bahaneyi beceriksizce ileri süreceğini söyledi. örneğin, iki bira içip kendilerinden geçtiklerini, sonraki hiçbir şeyi hatırlamadıklarını söyleyeceklerdir. bu teori alkolün neden afganlarda benzer arka planlara sahip diğer sığınmacılara kıyasla cinsel saldırganlığa yol açtığını açıklamıyor.
ikinci bir teori kültürel çatışmadan kaynaklı bir kafa karışıklığını varsayıyor. teoriye göre bu genç adamlar kadınların büzgülü burkaların altına saklanmış sadece karanlık bir silüet olduğu bir ülkeden geliyorlar. göbeği açık kısa şortlu kızlarla karşılaşınca kendilerini kaybediyorlar ve hormanları da onlarla birlikte alıp başını gidiyor. bu teori mağduru-suçlamanın yanısıra kulağa mantıklı gelmiyor. yine, aynı tepki cinsiyet ayrımının norm olduğu katı islam toplumlarından gelen diğer genç erkeklerde de olmalı; neden sadece afganlar böyle davransın? ve genç bir afgan tarafından köpeğini gezdirdiği sırada saldırıya uğrayan ve tecavüz edilen yetmiş iki yaşındaki pansiyoncu kadının vakasını nasıl açıklayabilir? ya da isveç'te bir grup afgan tarafından kaçırılıp toplu tecavüze uğrayan erkek öğrencinin vakasını?
doğrusu saldırıların örüntüsünü incelersek bu teoriyi hemen reddedebiliriz. tipik olarak tercih edilen hedefler klişelerin öngördüğü değil, aşırı muhafazakâr bi bölgeden gelen kafası karışmış bir müslümanın rastgele herkesle yatan bir kadın olduğunu düşündürecek provokatif bir şekilde giyinmiş genç bir kadın. hayır, mağdurlar genelde küçük çocuklu anneler. öyle tahmin ediyorum ki saldırganlar için kolay hedef görünüyorlardır çünkü karşılık vermeleri zor ama belki benim kaçırdığım freudyen bir boyutu da vardır.
halkta büyük bir tepki uyandıran bir olayda bir kadın tuna nehri üstündeki bir yükseltideki bir parkta yürüyordu. yanında iki yaşında ve yeni doğmuş iki çocuğuyla. birden üstüne bir afgan sığınmacı atladı, onu yere savurup ısırdı, boğmaya ve tecavüz etmeye çalıştı. mücadele anında bebek arabası sete doğru fırladı ve bebek nerdeyse nehre düşecek duruma geldi. diğer çocuğu donup kalmış vaziyetteyken kadın cesurca saldırganın ceketinin kapüşonunu sökerek onu alt etti ki bu sayede avusturya polisinin köpeği onun izini bulabildi.
diğer bir olayda iki genç kadın avusturya'nın bir kentinde yayalar için ayrılan bölgede gün ortası yürüyüşünde bebek arabalarını iterken birden birçok afgan erkeğin saldırısına uğradılar. birden saldırıp kıyafetlerini söktüler ama daha fazla ileri gidemeden yakalandılar. bu olayların halkı kışkırttığı açık. "sarhoşlardı ve ne yaptıklarını bilmiyorlardı" teorisiyle "kadınlar kendileri istiyordu" teorisini reddedebileceğimiz de açık.
bu, bizi daha zorlayıcı ve rahatsız edici üçüncü bir teoriye götürüyor, mahkemede tercümanlık yapan afgan arkadaşımın ileri sürdüğü teoriye. geçen yıllarda bu genç adamlarla profesyonel hayatında gerçekleştirdiği yüzlerce etkileşim sonunda onları motive eden şeyin batı medeniyetine karşı duydukları bitmek tükenmek bilmeyen nefret olduğunu keşfettiğini düşünüyor. onlar için avrupalılar düşman ve onların kadınları onlardan alacakları diğer şeyler gibi meşru ganimet: evleri, paraları, pasaportları. kanunları bir şey ifade etmiyor, kültürleri ilgi çekici değil, sonunda da medeniyetleri öyle ya da böyle çökecek. asimile olmaya, çok çalışmaya veya itibarlı bir hayat kurmaya gerek yok. bu avrupalılar seni herhangi bir ihlalin için ciddi bir şekilde cezalandırmak için fazla yumuşak ve günleri de sayılı.
ve arkadaşım sadece cinsel suçlar değil diye not ediyor. toplumun duygularını en çok onlar kışkırtabilir ama refah sisteminin kasten ve sinsi bir şekilde suistimal edilmesi de bir o kadar önemli bir sonuç. diyor ki, afgan sığınmacılar sistemle oynamaya çok yatkınlar: yaşları hakkında yalan söylemeye, koşulları hakkında yalan söylemeye, daha gençmiş gibi davranmaya, engelliymiş gibi, hatta avusturyalı bir hakimin yorgun gözleri hazarlarla peştunları ayırt edebilecekken azınlık bir etnik gruba dahilmiş gibi davranmaya yatkınlıkları vardır.
onun ne demek istediğini anlıyorum. araştırma sürecimde avusturya'da otuz iki yaşında olup kendilerini "refakatsiz küçükler" olarak göstermeye çalışanlarla karşılaşmıştım. eski bir trafik kazası yarasını gösterip işkence gördüklerini iddia edenlerle tanıştım. yirmi yıl önce macaristan'a göç eden bir afgan aile duydum, çocuklar orada doğmuş ve macaristan okullarına gitmişler. sığınmacı krizi çıkınca yardımların haberleriyle baştan çıkarak yeni bir kimlik üstlenip tamamen yeni sığınmacılar gibi isveç'e gitmişler. belgelerini uçuşta kaybettiklerini iddia ederek yeni isimlerle kaydolmuş, çocukların yaşlarını küçültmüşler; anne kendisinin bir dul olduğunu belirtmiş. artık ücretsiz bir evde amcaları diye kaydettirdikleri capcanlı babalarıyla ve aylık sosyal yardımlarla isveçli vergi mükelleflerinin saflığını sömüren şık giyimli parazitlerdir.
batılı yasal sistemler kılı kırk yaran prosedürler gerektirir ve kurallar ve haklar, formlar ve belgelere dayalı işler ve suçluluğunuz ispat edilene kadar sizi masum sayar. sığınmacıların bunu kendi lehlerine nasıl kullanacaklarını öğrenmeleri fazla zaman almadı. öfkeli bir avusturyalı savcı bana, "orada, saçsız, şakaklarında grilerle duracak ve on sekiz yaşında olduklarında ısrar edecekler" dedi. belgelerini "kaybettikleri" için bu tarz en saçma iddiayı bile reddetmenin tek yolu pahalı labaratuvar testleridir. eğer belgeleriniz yanınızda değilse utanmayın, her şey hakkında bir şey uydurabilir ve arkanıza yaslanıp sistemin bunun aksini ispat etmesini bekleyebilirsiniz. eğer reddedilirseniz sıkıntı yok: birden fazla başvuruda bulunabilirsiniz. avrupa'ya bir kere ayak bastıysanız sizden kurtulmak imkânsız olacaktır. doğrusu kelimenin gerçek anlamıyla cinayet işleyebilirsiniz. eğer mahkeme sizi tecavüzden suçlu bulduysa eğer ülkenize geri gönderilirseniz orada muhafazakâr ülkeniz tarafından bu suç için öldürüleceğinizi iddia edebilirsiniz, o zaman geri gönderilmezsiniz çünkü avrupa hukuku yaşamını tehlikeye atacaksa suçlunun ülkesine iadesini yasaklar. ve katiller idam cezası ya da sert bir yargı sistemi olduğu bilinen ülkelerine geri gönderilemez.
ancak hâlâ bir gizemle baş başayız. refah sistemini kandırmak bir şeydir: hukukun üstünlüğüne veya adalete saygınız yoksa ve tembelseniz, bu belirli bir anlam ifade eder. ama neden bu mevcut afganlar neden damgalarını cinsel saldırganlar olarak-hem de beceriksiz ve aptal olanından- vuruyorlar... cevabı ararken belki de mağdurlara bakmamız gerekli. uygunsuz giyim ve farkında olunmayan baştan çıkarıcılığı eledik ama böylesi bir deliliğe hedef olmalarına yol açanın ne olduğunu gösterecek başka bir özellikleri olabilir mi? onları incelerken bir kelime akla geliyor: bir işi yapma. viyana'da iyi bir üniversitede endüstriyel tasarım alanında ilerlediği için mutlu olan bir türk erasmus öğrencisi, güneşin tadını çıkaran bir kız. bebeklerini gezdiren iki arkadaş. yazın dolaşmanın tadını çıkaran iki çocuklu bir anne. köpeğiyle dışarda, kendinden emin bulunan yaşlı bir kadın. çekici, başarılı, mutlu normal insanlar... kaybedenler için -burada başkan trump'la aynı fikirdeyim- katlanılamaz bir manzara. terörist dememiz gerektiğini söylediği şey buydu ve haklı. bu genç adamlar, olmayan intihar yeleklerinin sosyal terörist olmaları için onlara ilham verdiği kaybedenlerdir.
genç afgan saldırganlar dürtü kontrollerinin olmadığını, hormonlarının alıp başını gittiğini ve kendilerinden ve dünyadan nefret ettiklerini-özellikle de mutlu, kendinden emin ve kamusal alanda güvende hisseden kadınlara tahamülleri olmadığınını söylüyorlar. kanunlara, geleneklere, kamuoyuna, yerel değerlere veya genel ahlâka saygı duyma niyetlerinin olmadığını söylüyorlar. bunların hepsinden öyle nefret ediyorlar ki kendi hayatlarını, geleceklerini ve özgürlüklerini zarar vermek uğruna tehlikeye atıyorlar.
yerleşik afgan diasporası anlaşılır bir şekilde kendi milliyetleri bu yeni gelenler yüzünden lekelendiği için üzgün ve utanmış durumdalar. ancak onlar da sorunun bir parçası. davranışlarının ve tepkilerinin çoğu doğal ve kasıtsız ama suç ortaklığına eşit. örtbas ediyorlar, bahaneler üretiyorlar, sonuçlardan kurtulmanın en iyi yollarını tavsiye ediyorlar ve hatta arkadaşlarının, akrabalarının ve rastgele afganların aldatmalarına, yasadışı eylemlerine ve yüz kızartıcı davranışlarına doğrudan yataklık ediyorlar.
bunun sebebi çok katmanlı. arkadaşlara, akrabalara ve hemşehrilere sadık olma gerekliliği var. bence batılı bürokratik ve biyografik gerçekle özdeşleşememe sorunu da var: avrupa'da yaşayan afganların çoğu değilse de birçoğunun geçmişinde ihtiyaçtan yalanlar var. önce gelen kimse -baba veya abi- genellikle uçuşta bir soyadı ve doğum tarihi uydurmak zorundaydı. çünkü memleketlerinde bir jenerasyona öncesine kadar birçok insanın soyadı yoktu ve doğum tarihleri kaydedilmiyordu. tanıdığım kanunlara saygılı, itibarlı bir afgan ailesinde herkesin doğum günü peş peşe geliyor: 1 haziran, 2 haziran, 3 haziran diye devam ediyor çünkü göçmenlik başvurusunu yapan kişi doğum tarihi uydurmak zorundaydı ve böyle hatırlamak daha kolay olur diye düşündü.
bu diaspora topluluğunun menşe ülkelerindeki devlet kurumlarının zayıflığı, yüzyıllardır yozlaşmış yönetimlerinin keyfiliği ve bir başkasının kültürüne ve yaşam tarzına küt diye bırakılmaktan kaynaklanan bir köksüzlükten dolayı sosyal yardımları birazcık hileyle elde etmeye olumlu bakıyor olabilirler. elbette tecavüzü desteklemiyorlar ama burada utanç duygusu onları bahaneler üretmeye sevk ediyor. "gençler." "kafaları karışık." "iran'da büyüdüler, orada insan sadece kötü şeyler öğrenir." bazısı onları tamamen reddedip hiçbir alakaları olmadığını söylüyor. bu üzücü çünkü yurtdışında kendileri için saygın bir hayat kurmuş olan afganlar, suçlu yeni gelenleri disipline etmek ve öğretmek, hangi yaptırım, baskı ve teşvik kombinasyonunun etkili olacağını en iyi bilecek konumdalar.
karmaşık sorunlar, kesinlikle ama bizi burada birleşik devletler'de antropolojik bir merak dışında neden ilgilendirsinler? öncelikle, bu genç adamlar "bizim." onlar bizim afgan toplumunun dominant figürü ve veznedarı olduğumuz yıllarda büyüdüler. 2001'den bu yana en büyük başarılarımızdan biri olarak referans vermek istediğimiz afgan okul sistemine milyar dolarlar harcadık. bu genç adamlar ya bu okullara gittiler ki bu durumda onların eğitimine yaptığımız yatırım faydasız olmaktan daha kötü veya okula gidemediler ki bu durumda bu para hileli olarak dağıtıldı. kadınların eşitliği ve insani değerler kavramlarını ve hukuk ve düzeni gözetmeyi aşılamak için ayrıca cinsiyet eşitliği, hukukun üstünlüğü programlarına milyon dolarlar harcadık. sadece bu hedefe odaklanmış radyo programlarını ve tv şovlarını fonladık, afiş kampanyaları başlattık ve bu değerleri yaymaya çalışan çok sayıda sivil toplum gruplarına muazzam bir maliyetle sponsor olduk. ve işte şimdi, "mezunlarımız" en kötü vahşi hayvanlar gibi avrupa'nın dört bir yanına dağılıyor.
ikinci olarak, birleşik devletlerin sığınmacı politikasıyla ilişkisi üzücü bir şekilde ortada. aldatıcı olmaya merakları çok belirgin ve motivasyonları bu kadar mantıksız olan bu kadar derinden rahatsız, yozlaşmış genç erkekleri ayıklamak gerçekten de titiz bir inceleme gerektirecektir.
bu yıkıcı, çılgın genç erkeklerin kasten batı avrupa'ya sızıp ortalığı kasıp kavurmak; kadınların özgürlüğünü ve güvenliğini ortadan kaldırmak; davranış kalıplarını değiştirmek; savunmaya ve mazeret bulmaya devam eden liberallerle sert önlemler ve şiddetli tepkiler talep eden bir sağ kanat arasındaki uçurumu derinleştirmek; mahkemelere ve yargı sistemlerine yüksek maliyetler getirmek ve ağırlaştırmak ve genellikle ortalığı karıştırmak için avrupa'ya kasıtlı olarak gönderildiler.
kayda geçsin, bunun ardında kasıtlı bir plan olduğuna inanmıyorum. ama öfkeli ve dengesiz genç erkeklerin yıkıcı yollara başvuracaklarına katılıyorum. bu yollar ideolojik aşırılığa ve terörizme veya saldıran, zarar veren ve öldüren çetelerin ve sürülerin oluşumuna yol açabilir. gördüğümüz gibi, şu anda saldırılarının çoğu yoldan geçen sıradan rastgele siviller tarafından kolayca engelleniyor. ama zamanla daha ustalaşacaklar ve avrupa'nın onlara karşı bir savunma geliştirmesi en iyi yol olacaktır.
ne yapmalı? gereken tedbirler sanırım açık.
bir suçtan veya herhangi bir cinsel suçtan hüküm giymiş her kimse derhal sınır dışı edilmeli ve bu sonuç, yeni gelenlere ilk oryantasyonun bir parçası olarak bildirilmelidir. giderek artma sorununu durdurmanın tek yolu budur. (bunu yapmak, elbette, avrupa yasalarında değişiklik yapılmasını gerektirecektir.)
her gelen mülteci ve sığınmacı, herhangi bir şüphe varsa, iddia edilen yaşlarının laboratuvar testleri ile doğrulanması da dahil olmak üzere, hikâyelerinin titiz bir şekilde doğrulanması sürecinden geçirilmelidir. evet, bu zahmetli ve maliyetli, ancak yanlış insanları içeri almak veya yüz binlerce yabancıyı kalıcı veya yarı kalıcı olarak hak etmedikleri yardımlarla donatmak kadar zahmetli ve maliyetli değildir. ve avrupa ülkeleri, elde edilen verileri birbirleriyle paylaşmalı ve kimlikler, gerçekliği şüpheli belgelerle veya herhangi bir belgeyle değil, parmak izleriyle ilişkilendirilmelidir.
ilgili diaspora topluluklarının üyeleri, mültecilere, yalan beyanları, hileleri, kötü davranışları veya suçları konusunda onları onaylamadıklarını ve onlara yardım etmeyeceklerini açıkça belirtmelidir. bunların yerine, yeni evlerinde iyi ve tatmin edici bir yaşamın sıkı çalışma, uyum sağlamak için samimi bir çaba ve işbirlikçi bir tutumla mümkün olduğunu kendi örnekleriyle ve doğrudan iletişim yoluyla vurgulamalıdırlar.
son olarak, sol biraz düşünmek zorunda. kıyılarınıza gelen yabancılara karşı sıcak, yumuşak ve duygu dolu olmak güzel ama değerlerimize, özgürlüklerimize ve yaşam biçimimize karşı da biraz sıcak, yumuşak ve duygu dolu olalım. genç kızlar ve kadınlar kamusal alanlarda güvenli hissetmeyi, fesitvallere katılmayı, havaya veya kendi zevklerine uygun giyinmeyi, trenlerde seyahat etmeyi, parka gitmeyi, köpeklerini gezdirmeyi ve hayatlarını yaşamayı sürdürmeli. bu batı'nın muhteşem bir başarısıdır ve savunmaya değer olanındandır.
beğendiysen paylaş panpa⤵
Durumlar sıkıntılı maalesef.
YanıtlaSil