Afrika'da Nasıl Zengin Olduğumu Anlatıyorum!


2014 Temmuz  15 ya da 16, çalıştığım şirketin temsilcisi olarak Güney Afrika'da düzenlenen bir seminere katılmam istendi, en geç 25 Temmuz’da Pretoria'ya adım atmış, yerleşmiş, ortama adapte olmuş , 27 Temmuz’da ise seminere katılıp ardından Türkiye’ye dönmem gerekmişti. 


Rızam alındı, rotam belirlendi, yapmam gereken, gitmem gereken yerler hakkında bilgilendirmem yapıldı, evraklarım hazırlandı.

iş yerinden saat 3 gibi ayrılıp eve gittim ve kendime ufak bir valiz hazırlamaya erkenden başladım…

Önümüzdeki 2 gün içerisinde evraklarım hazırlandı, biletim alındı, otelim ayarlandı ve gitmeye hazırdım, Önce istanbul’dan johannesburg’a rötarlar ile birlikte 11-12 saatlik bir uçuş gerçekleştirdim.

hava limanından çıktığımda leş gibi bunaltıcı bir hava vardı. nem oranı inanılmaz yüksekti ve nefes almakta dahi zorluk çekiyordum.

Çalıştığım şirketin ayarlaması gereken aracı tam 40 dakika bekledim lakin ne gelen vardı ne giden.

elimde valizle bir otobüse bindim ve yaklaşık 1 buçuk bir saatlik yolculuğun ardından pretoria’ya vardım, otobüsten indikten sonraki tek temennim araç fiyaskosu gibi bir fiyaskonun otel için de geçerli olmamasıydı zira ne bunu kaldıracak güce ne de bunu kaldırabilecek sinirsel yapıya sahiptim.

Taksi ile kalmam gereken otele geçtim ve yerleştim, güzel bir dinlenmenin ardından önce duş aldım daha sonra roof’a geçtim.

Sık sık alkol almayan biri olduğum için önce atıştıracak bir şeyler rica ettim garsondan, birkaç dakika sonra yiyecekler geldi, daha sonra da çalışan arkadaştan amarula adı verilen likörümsü içkinin tavsiyesi…

peki dedim, getir hadi…

muazzam bir servis, önce masaya bir buz kıracağı geldi.

Garson buzları ince ince kıyarken diğer eleman elindeki ufak servis tepsisiyle masaya yanaştı ve sağ olsun üstüme başıma boca etti bir anda elindekileri…

iki garson da bir anda panik oldular, hemen ellerindeki işi bırakıp üzerimi silmeye başladılar.

bir yandan özür diliyor, bir yandan kendi hataları olduğunu dile getiriyorlardı, sorun olmadığını, herkesin başına bu tür olayların gelebileceğini, canlarının sıkılmaması gerektiğini söyledim.

(alt tarafı üzerimize bir şey döküldü, sanıyorlar ki şikayet falan edeceğim...  ondandı herhalde bu telaşları... )

Odama gidip üzerimi değiştirdikten sonra tekrar roof’a çıktım, üzerime likör boca eden garson yanıma gelip tekrar özür diledi , gömleğimin çok güzel olduğunu ve mahvettiği için çok üzgün olduğunu dile getirdi. ardından masamı tabiri caiz ise tam anlamıyla donattı.

bir süre sohbet ettik, hemen hemen aynı yaştaydık, 2 kızının olduğunu, daha önce bu tür bir işte çalışmadığını ve yeni yeni öğrendiğini anlattı.  

Yemeğimi yedim, biraz daha oturup odama geçtim, iş yerinden gelen abuk subuk maillerin arasında araç saçmalığına dair tek bir yazı yoktu.

bilgisayarımı kapatıp üzerimi değiştirirken garsonun gömleğimi çok beğendiği ve  bir şeyleri toparlayabilmek adına girdiği garip ruh hali aklıma geldi, bakmayın, marka ürünlere tonla para dökmeyi seven biri olmadım hiç, giydiğim gömlek de mavi, gayet klagib ve sıradan bir gömlekti, yani ahım şahım bir durum yok ortada...

genelde seyahate çıkarken giysilerimi 2 çift almaya çalışırım, biri daima yedektir, valizimde duran paketi dahi açılmamış yedek gömleği alıp roof’a tekrar çıktım, garson’u yanıma çağırıp gömleği kendisine hediye etmek istediğimi söyledim...  

Önce fazlasıyla şaşırdı, kekeledi, daha sonra almasının doğru olmadığını, bu tür bir gömleğin nereden baksanız 500 dolar olduğunu söyledi…

500 dolar ?

Dalga mı geçiyorsun oğlum… 

20 30 liraya almışımdır bir yerden, 500 dolarlık gömleği sana verir miyim lan ben…  diye geçiriyorum içimden.

Israrla bu tür gömleklerin burada 100-200 dolardan aşağı satılmadığını, çok şık ve pahalı durduğunu söylemeye devam etti, neyse ki çok uğraştırmadan gömleği kendisine hediye ettim, çok naz aşık usandırır nihayetinde…

Odama indim, elamanın batırdığı gömleği elime aldım.

bir yandan gömleğe bakıyor bir yandan da cidden dediği gibi mi acaba ? diye düşünüyordum.

Saat geç olmadan uyudum, sabah kalkıp şehri gezinmeye başladım, önce adını hatırlamadığım bir hayvanat bahçesi dolaştım, daha sonra birkaç müze gezip alışveriş yapmak için şehrin göbeğine doğru yol aldım.

Jamar’ın dediği gömlek mevzusu hala aklımdaydı, rastgele bir mağazaya girip gömlek almak istediğimi ve fiyatlarını öğrenmek istediğimi sordum, saçma sapan siyah kısa kollu bir gömlek…

tamı tdıbına 110 dolar olduğunu söyledi çalışan…

110 dolar ?
Çarp bugünün kuruna, 385 tl…

Şaka falan mı bu ?
Gömlek alt tarafı, neden bu kadar pahalı ?

Fazla kurcalamadan otele geri döndüm, bir gün sonra bulunmam gereken toplantıya katıldım ve türkiye’ye doğru yola çıktım.  

daima kendi işimi kurmak istedim.

bekar, üniversite mezunu, büyük bir şirketin çalışanı, takım elbiseli, güzel arabalı, yeterince prezantabl , kısacası tam bir damat adayıydım komşu teyzelerin gözünde…

yeterli miydim  bazı şeyler için ? evet, Türkiye şartlarına göre evet.

kimseye muhtaç değil, eğitimli, güzel paralar kazanan, güzel çevresi olan, evlenmek istese şu gün evlenip güzel bir yuva kurabilecek biriydim lakin kafamı kurcalayan şeyler vardı, en önemlisi de işim…

Sık sık yapılan seyahatler, yapmacık gülüşler, gereksiz ciddiyet… bunlar beni yoruyordu aslında günden güne.

Kendi işini kurmak ? evet, güzel fikir…
yeterince sermayem vardı, lakin türkiye’de bir iş kurmak için yeterli miydi. ?
maalesef ki değildi…

iş için yeterli olsa dahi devam ettirebilmek için yeterli olmayabilirdi, hem nasıl bir iş kuracaktım ki, cafe ? bar ? oto kiralama ? galeri ? inşaat ?

aslında bana o gün Jamar çok büyük bir fırsat vermişti, o gün hiçbir şey söylemeden verdiğim hediyeyi alsaydı bugün hiçbir şeye sahip olamayacaktım.

Gömlek.

Afrika’da gömlek satacaktım…
Peki ya nasıl ?

Ya türkiye’de bir fabrika kuracak, üretecek, GAC’de yapılan ulusal ve uluslararası fuar ve sergilere katılıp markamı tanıtacak, afrika’da kendime bir yer edinecektim, ya da Afrika’da üretim yapacaktım lakin ikisi de oldukça uzun ve maliyetliydi…

Zira Güney Afrika Cumhuriyeti’nin uyguladığı gümrük tarifeleri senelerdir % 5 - % 40 aralığında, yani benim burada üretip oraya zütürüp satmam maliyet yol ve vergiler ile birlikte çok ufak bir rakam olarak kalacaktı, kısacası değmeyecekti.

üretimi orada da yapamazdım … hem şahsıma bir teşvik sağlanması gerekecek, hem de gene yüksek vergiler ödemek durumunda kalacaktım…

farklı bir yol lazımdı.

Kafamı bunlar kurcalarken işe gidip gelmeye devam ediyordum lakin aklımı hiçbir şekilde işime veremiyor, konsantre olamıyordum, 1 hafta kadar işe gidip gelmeye devam ettim ve istifa etmek zorunda kaldım.


En kötü durumda aylarca kendim idare edebileceğim bir birikimim vardı, işten çıkmadığım sürece hem kendimi projeme veremiyor hem de işime veremiyordum, birinden vazgeçmem zaten kaçınılmazdı lakin planladığım şeyden vazgeçmeyi pek düşünmüyordum.

Birkaç gün sadece bu işin altından nasıl kalkabileceğimi düşündüm lakin olmuyordu… her işin ucu saçma sapan bir engele dayanıyordu.

Biraz kafa dağıtmak için Mecidiyeköy trump towers’a doğru yola çıktım, çay kahve içip eve dönecek ve kafa patlatmaya devam edecektim.

saat dolayısıyla trafik oldukça yoğundu, ışıklarda aracımın başına su satan ufak bir çocuk geldi…

-Abi su alırsın ?
-alayım, ne kadar ?
-1 lira…
-1 lira ? çok değil mi bu bi su için… nereden alıyorsun da 1 liraya satıyorsun bakayım…
-abi marketten alıyorum… 30 kuruş veriyorum, ışıklarda 1 liraya satıyorum…

Aptal herif ! onca sene ne okudun sen ?  hangi dersleri aldın ? uluslararası ticaret, ekonomi, gümrük yönetmeliği, iktisat, ticaret hukuku, kafana sıçayım.

Çocuk söyledi işte sana püf noktasını.

Gideceksin, ucuza alacaksın ve pahalıya satacaksın.
ne üretiminden bahsediyorsun...

Nasıl zütürdün sen afrikaya o ilk gömleği ? 

Bavulunla…
Ee ? daha ne ?

Bir bavula kaç gömlek sığar ?

50 tane, paketli.

2 valiz alsan 100 gömlek.

daha çok sığar mı ? sığar... 

daha çok sığdırdığın valiz bir anda patlarsa ne olur ?
çalışanlar görür, yaptığın iş valiz ticaretine girer ve o gömleklere tek tek el konulur, bir güzel de ceza yersin...

o zaman ne yapacaksın ? biraz gömlek, biraz don...
soran olursa manyağın teki olduğunu, gömlek ve don hastası olduğunu söylersin artık.

kendi kendime konuşup planlar yapmaya başladım...
artık olay fikirden çıkmış, eyleme dönüşmek üzereydi.  

Birkaç gün içerisinde birbirinden güzel ve şık gömlekleri istanbul’un çok farklı yerlerinden toparladım, kendime büyük 2 valiz hazırladım, biletimi aldım ve tekrar pretoria’ya doğru yola çıktım.

Vize probleminin olmaması benim için çok büyük bir şanstı, kaldığım otele dönüp Jamar’ı buldum, valizlerimi açıp kendisine gömlekleri gösterdim, artık kendisiyle ortak olduğumuzu, gelen tüm müşterilere bu gömlekleri satması gerektiğini , tüm satışlardan kendisine komisyon + türkiye’den envai çeşit hediye getireceğimin sözünü verdim ve anlaştık.

2 gün kadar otelde konakladıktan sonra Türkiye’ye geri döndüm, Jamar 15 gün içerisinde tüm gömlekleri otel müşterilerine sattı, yaklaşık 15.000 dolar kadar gelirimiz oldu,  ben ona güveniyordum, o da bana.
Belki de muhtaç olmaktı bu, ben Jamar olmadan gömlek satamam, jamar’da ben olmadan gömlek bulamazdı.

Hiç kazık atmadık birbirimize.
Ben ona güvendim, o da bana…

Ben onun sayesinde güzel paralar kazanacaktım, o da benim sayemde…
zaten garsonluğu da pek iyi sayılmazdı…

Tek başıma sürekli uçma fikri beni oldukça korkutuyordu, evet, güzel bir getirisi vardı lakin o tek başıma o kadar uçamazdım.

Çok yakın olduğum 4 arkadaşıma girdiğim işi anlattım ve onları da yanıma çektim, artık 10 valiz yani aşağı yukarı 400 500 gömlek zütürebilecektik, bir hafta sonra 5 arkadaş yola çıktık, sorunsuz bir şekilde otel’e ulaştık ve gömlekleri Jamar’a teslim ettik, yaklaşık 20 25 gün sonra tüm gömleklerin satıldığı haberini aldık, aşağı yukarı 100.000 dolarlık gömlek satılmıştı, Jamar kimi müşterilere 150 dolardan, kimi müşterilere 700 bazense 1000 dolardan gömlek satıyordu, keyifler güzeldi lakin planlamadığım bir şey vardı… o da paraları Türkiye’ye getirme konusu.

Evet, planımız işe yarıyor, havalimanında şans bela kimse bunca gömlek ne diye sormuyor (belki de uğraşmamak için elleşmiyor) du lakin paraları nasıl getirecektik ?

5 kafadar 400 500 gömleği tekrar valizleyip yola çıktık, uzun bir yolculuğun ardından otele vardık ve gömlekleri teslim ettik.

Artık Jamar da biz de büyük paralar kazanmaya başlamıştık, yaptığı garsonluk sadece formaliteydi, ailesini tanıyor, çocuklarını tanıyor, jamar’ı tanıyordum, ne o bana kazık atacak kadar cesaretliydi ne de ben onu yarı yolda bırakacak kadar vicdansız…

kendisine büyük bir komisyon verdik, içerisinde bulunduğu durumdan çok memnun bana olan saygısı ve sevgisi ise günden güne artıyordu.

Türkiye’ye döndükten 1 ay kadar sonra tüm gömleklerin satıldığı haberini tekrar aldık, bu şekilde   5- 6 defa sefer gerçekleştirdik, ortada ciddi bir sorun vardı, o da gerçekten artık paranın nasıl ülkeye döneceği konusuydu.

evet, her gittiğimizde sorun teşkil etmeyecek kadar yanımıza para alıyorduk lakin ufak ufak gördüğümüz satışlar 1.5 m.dolar’ı bulmuştu.

Ve daha büyük olan sorun Jamar’ın tüm bu parayı evinde sakladığı gerçeğiydi,  kazara bir yangın çıksa, kazara o eve bir hırsız dadansa, kazara bir polis baskını yapılsa bla bla , onca şeyin karşılığı koca bir hiç olacaktı, ayrıca tüm bunların dışında farklı da bir konu vardı , birbirimize güveniyorduk lakin günde 30 dolar kazanan bir garson için bu para çok büyük bir meblağı temsil ediyordu, biran önce ya Jamar’ı saf dışı edecektik ya da payını verip artık birlikte iş yapmayacağımızı söyleyip yollarımızı ayıracaktık lakin bunu yapabilecek kapasitede değildik...

toparladığımız meblağ aşağı yukarı bugünün parasıyla 5 milyon tl'yi geçen büyüklükteydi, ne bu parayı zütürebilecek imkanımız, ne de orada bırakacak durumumuz vardı, kısacası işler yüzümüze gözümüze bulaşmaya çoktan başlamıştı.  

Durumu babama anlatmak zorunda kaldım.

babam senelerdir inşaat, gayrimenkul, arsa alım satım işleriyle ilgilenir, konuyu duyduğu zaman söylediği tek şey suratıma bakarak sadece ‘’sen gördüğüm en büyük geri zekalısın’’ demek olmuştu.

evet, sanırım haklıydı ve büyük bir geri zekalıydım.

hiç bilmediğim bir ülkede, totalde belki 10 defa gördüğüm bir adama aşağı yukarı 5-6 milyon’u emanet edip türkiye’de duruyordum.

 bugün’ün kurundan bahsediyorum daima çünkü kazandığım paranın ticari anlamda 1 kuruşuna dahi dokunmadım 3 senedir…

jamar ile sık sık konuşuyorduk, kendisiyle görüşmem gerektiğini, haftaya orada olacağımı söyledim ve 1 hafta kadar sonra yola çıktım, bu sefer elim boş gittim çünkü daha fazla para kazanmak istemiyor, kazanmış olduğumuza sağ salim kavuşmak istiyordum.

Jamar’a paraların bir kısmını türkiye’ye zütürmem gerektiğini, burada yakalanırsak hem paraya el konulacağını hem de bütün emeklerimizin boşa gideceğini anlattım, gayet olumlu karşıladı, bu tür bir yükün kendisine de ağır geldiğinden bahsetti, adam zaten benim bu konuyu açmamı bekliyormuş uzun zamandır...

satış ve pazarlama kısmı her ne kadar onun elinde olsa da sermayenin sahibi ve ürünleri getiren kişi bendim, zaten onun da buna bir itirazı yoktu, kısacası herkes üstlendiği görevin bilincindeydi.

pretoria'ya doğru yola çıktım, önce johannesburg, daha sonra sıkıcı bir otobüs yolculuğu sonrası şehre ve otel'e vardım, artık yanımda valiz dahi zütürmüyordum, küçük bir sırt çantası içerisine ağrı kesici haplar, şarj aletleri ve diğer ıvır zıvırları doldurup yola çıkıyordum.

10 saat boyunca 4 defa Metpamid kullanmış olsam da uçaktan inmemle birlikte kusmam bir oldu, artık ne yol çekmek, ne de bu tür saçmalıklarla uğraşmak istiyordum, tek istediğim Jamar ile konuşup bu konuyu biran önce halletmekti.

Otelde bana ufak bir oda ayarladı, birkaç saat uyuduktan sonra roof'ta buluştuk, karısını arayıp çocuklarla birlikte birkaç saat dışarıya çıkmalarını söyledi ve daha sonra evine doğru yola çıktık,  büyük bir dolap içerisinde saklıyordu paraları, üzerini çamaşırlarla örtmüştü.

önce tüm parayı Jamar'ın evinde duran eski bir valize doldurduk.

bu şekilde kesinlikle havalimanında yakalanacağımı söyledi.

paranın bir kısmını streç film ile vücuduma sarma fikrini ortaya attım lakin suratıma ‘’sen tam bir geri zekalısın’’ der gibi baktı.

büyük paralar kazanmak için buraya geldim, uğraştık,  çabaladık ve a*ına kodumun paralarını evden dahi dışarı çıkaramaz durumdaydık.

Yapacak bir şey yoktu, birlikte kazandık, birlikte bitirelim mantığı ile o gün dışarı çıktık ve 2 sap harcaya harcaya sadece 30.000 dolar kadar kadar harcayabildik.

ülkedeki tüm fahişeleri üst üste koysak dahi o parayı 2 günde harcayamayacağımızı biliyorduk, gerçi harcamak gibi bir niyetimiz de pek yoktu.

Jamar evli ve garson olduğu insanlar tarafından biliniyordu, ayrıca karısına içerisinde bulunduğumuz durumu anlatmamış, dolap içerisinde duran paranın çalıştığı otelin sahibine ait olduğu yalanını söylemişti.

hem karısının, hem de onu tanıyanların gözüne batmamak için oldukça dikkatli davranmaya çalışıyorduk.

birkaç gün sadece kafamızı dağıttık, Jamar'ın çocuklarına hediyeler alıyor, yiyor, içiyor, eğleniyordum. Otel'de kalmayı kestim, Jamar'da garsonluğu bıraktı, evde durup ne yapacağımızı konuşuyorduk sadece.

istanbul'da bir kimya şirketinin muhasebe müdürü olan arkadaşıma konuyu anlattım, zaten içerisinde bulunduğum durumu biliyordu, birkaç yol vardı.

1. structuring yöntemi, yani parayı parçalayıp, farklı kişilerce bankalara benim adıma yatırılmasını sağlamaktı, güzel fikirdi lakin ne 15 20 kişi bulup onlara güvenebilirdim ne de onca zaman bekleyebilirdim.

bankaların koyduğu kotalar yüzünden bu denli büyük bir parayı kendi hesabıma geçirmem aşağı yukarı 30 günümü alacaktı, 30 gün ha bir şey oldu ha olacak pgibolojisiyle beklemek oldukça zor olacaktı bu yüzden bu fikrin üzerinde pek durmadık.

2. konu parayı fiziki olarak kaçırmaktı ki bu da oldukça saçma ve tehlikeliydi, yakalanma durumunda hem paranın kayıtsız olduğu için başımız belaya girecek hem de kaçakçılıktan yargılanma durumuyla burun buruna kalacaktık.

3. yöntemse tüm parayı Jamar'ın ellerine teslim edip üzerine paravan bir şirket kuracak, türkiye'de bir şirkete jamar'ı borçlandıracak ve parayı bu şekilde transfer edecektik...  

Paravan şirket olayı kafamıza yattı lakin bu sefer'de hem büyük vergiler ödeyecek hem de yalan beyan adı altında sahte fatura yüzünden türkiye'de sıkıntı yaşayacaktık.

çıkış yolunu 2 yöntemi birbirine harmanlayarak bulduk... 

önce Jamar'a bir paravan şirket kuracak, daha sonra türkiye'ye ihracat yapıp gönderilen mal içerisine gizleyecektik parayı.

bir süre sonra içerisinde bulunduğumuz trajikomik durumla dalga geçer duruma düşmüştük, jamar sık sık afrika'da kalıp hamburgerci açmam gerektiğini söyleyip gülüyordu...  (turkısh burger)

kömür işine girdik.

not:  ırkçı değilim...

önce sebze meyve arasında yollamayı düşündük parayı lakin havalardan dolayı kapalı konteyner ile gönderemek istemedik ürünleri, koku yapıp bozulma riskine karşı kapalı konteyner için en uygun ürünün kömür olduğunu düşündük. sebze meyve için klimalı konteyner kiralamaya pek yanaşmadık.
(hala pintilik peşinde ... )

yüklememiz gereken her şeyi yükledik ve birkaç kat sıkı poşete sarıp paraları kömür yığınının altına gizledik.

günde 5-15 dolar'a çalışan insanların olduğu bir şehirde rüşvetin ne denli döndüğüne inanamazsınız...
kimse ne konteyneri açtı, ne de dur bakalım şunun içerisinde ne var dedi.

bir haftaya yakın bir süre bekledik ve sonunda para türkiye'ye geldi.

bu arada geçen olayları anlatmayacağım, kimseyi ne zan altında bırakmak ne de konunun farklı yerlere çekilmesini isteriz ..:)

aradan tam 3 sene geçti, korkudan parayı hiçbir bankaya yatıramadık, ailem hiçbir şekilde kabul etmedi,  babam bir daha benle değil bir işe kalkışmayı sıçmaya dahi yanaşmadı.

paranın bir kısmını dolar olarak bıraktım, bir kısmını altına çevirdim.

ananem hala birikim yap evlenecek barklanacaksın diye tembihler, babam dışında pek bilen akrabam yok durumu...

şuanda tekrar bir şirkette ithalat ihracat departman sorumlusuyum, rüzgar türbini üreten bir çin firması, az çok kazandığım yetiyor.

Jamar'a paranın küsüratını bıraktım, ne işle ilgilendiğini bilmiyorum, belki kömür işi yapıyordur gerçekten : )

yanımda gelip giden arkadaşlarıma haklarını verdim ve çenelerini açmamaları için güzelce tembihledim.

aşağı yukarı 1 sene içerisinde kazandığım para çalıştığım şirkette ömür boyu çalıssam dahi kazanamayacağım paraya eş değer oldu, güzel ve heyecanlı bir deneyimdi.  bir daha mı ? asla : )

hak yolundan gitmek varken tak yoluna girmek anlamsız...
eğer güzel bir yatırım fırsatı bulursam legal olarak kendi işimi türkiye'de kuracağım, fırsat bulamazsam tüm parayı gayrimenkule yatıracağım.

fırsatları kaçırmayın.
bazı şeyler gözünüzün önünde ve siz bunu görmezden geliyorsunuz...

örnek mi... 

afrika da ayakkabı satmak mı ? onların ayakkabıları yok ki ? kim naapsın ayakkabıyı

lan...  doğru ya, ayakkabıları yok ? neden ayakkabı satmayasınız ki ?

bir işe kalkışıyorsanız layığıyla yapın, kısa yoldan para kazanmanın değil , kafanız rahat bir şekilde para kazanmanın yollarını arayın, unutmayın, herkes hak ettiği hayatı yaşar : )

dinlediğiniz için teşekkür ederim, umudunuzu yitirmeyin, hayatın önünüze çıkardığı ve çıkaracağı olaylardan daima ders alın, hayallerinizin peşinden koşmaktan korkmayın, sağlıcakla kalın ...

Turkiye'den gelen arkadasimin kokain'den tutuklandigini, zor bela polislere hediyelerle kurtardigimizi, kiralik arabayi caldirip kiralayan  tiplemelerle kanli bicakli oldugumuzu, yazismalari yaptigim laptop'u ucakta unuttugumu ve incelendigi halde polislerin fark etmedigi ve buna dair bir cok detayi yazmadim *

Not: bu arada basligi "zenginlik"diye atsam da asli "zengin olmanin kiyisindan nasil doldugumu anlatiyorum " seklinde olmaliydi *

O zamanin verdigi heyecan ve toylukla yarida kesmek durumunda kaldik bu guzel macerayi *  devam etmis olsaydik o zaman iste buyuk paralar kazanirdik *

birkaç sorunun cevabını vereyim ;

1) hikayeyi neden kısa kestin. ?

çünkü '' parayı şu şekilde harcadık, türkiye'ye dönüp bir kısmını şurada ezdik, şunları aldık, kumarda şu kadarını yedik bla bla diye uzatmanın pek gerekli olduğunu düşünmedim, zaten amacım hayatın bize sunduğu şeyleri görmezden geldiğimiz gerçeği '' üzerineydi,  bu kısa hikaye'de iletmem gereken mesajı iletebildiysem ne mutlu bana.

2) neden jet ile zütürmediniz : )

ben bu soruyu neden yolcu gibi üzerinizde taşımadınız olarak yanıtlayacağım çünkü ortada özel bir jetle türkiye'ye giriş yapmalık bir para yok : ) örnek veriyorum 20 m.dolar gibi bir meblağ olsa tamam, riskleri göze alır düşünürsün, ki kafam hiç basmaz o tür hokkabazlıklara, gören de kırk yıllık kaçakçı sanacak tövbest ahahha...  vergisini ödeyen, devletine milletine sadık biriyim ben , aklımız basmaz o tür işlerle : )

üzerinde eğer büyük bir parayla yakalanırsan yasaya göre şüpheli işlem kapsamında masak radarına giriyorsun, devlet babamız da bir güzel g*tünü kesiyor, gel bakayım buraya, anlat neymiş bu para diye...

2013 senesinde Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü’nün bir kararıyla yurda girecek paranın pek sorgulanmayacağı, ufak bir izahla türkiye sınırlarına para sokmanın serbest olacağına dair genelgesi vardı lakin pek güvenemedim, belki de gerçekten sorunsuz bir şekilde sokabilirdik bu denli ufak bir meblağı, dediğim gibi, o anın verdiği heyecan, korku ve adrenalin ile mantıklı düşünüp hareket edemiyorsunuz...

3) guney afrika beyazlarin yonetiminde orda diger 3. Dunya ulkererindeki gibi bu kadar kolay buyuk paralar dönmez

güney afrika para'nın gücünü hissedebileceğin nadir ülkelerden birisi, Tayland gibi...  ne denli büyük paralar döndüğüne emin ol inanamazsın : )

4)  gömlekler ne marka 

güzel bir soru bu : ))

net bir marka vermeyeceğim lakin yolum çokça mahmutpaşa tarafına düştü : )

5) bu insanlar bu kadar fakirse nasıl o paraları verip gömlek alıyorlar ?

güney afrika halkının zengin ve elit kısmı muazzam bir hayat yaşıyor, fakir halk ise gerçekten çok zor şartlar altında çalışıyor.

hırsızlık ve gasp çok fazla, en ufak dükkanlarda dahi ARMED RESPONSE uyarısına rastlarsınız, bu uyarı uzaklaş buradan , aklından dahi geçirme yoksa vurulacaksın anldıbına geliyor, ki kaldığım otel'de de bu uyarı vardı, eğer bir hırsız ya da suçlu girmeye çalışırsa güvenlik görevlileri tarafından suç üstü yakalandığı takdirde sorgusuz sualsiz vuruluyor...  demem o ki çok enteresan bir şehir.

kaldığım otel çok büyük ve bilinen bir oteldi, adı lazım değil, baş harfi she...

gelen müşteriler iş gezisine ya da ülkeyi gezmeye gelen zengin turistlerden oluşuyordu, bu yüzden bu kadar hızlı satış oluyordu...





yeni yazılardan haberdar olmak ister misin tatlış?
abone:
e-postana gelen onay linkine tıklamayı unutma panpa.


beğendiysen paylaş panpa


0 yorum:

Yorum Gönder