Trajikomik Bir Aşk Hikayesi: Bu Seferde Ben Anlatıyorum Lan!

bu seferde ben anlatiyorum lan

Her sabah aynı durakta otobüse biner okula giderdim. Klagibleşmişti artık, gözüm kapalı bile giderdim durakta hep aynı yüzler olurdu birisi gardiyandı birisi öğretmen birisi de memur. Gardiyan yani Selahattin abiyle aram iyiydi. Birlikte sigara içer otobüs beklerdik. Ben okula giderdim o da yolun yarısında inerdi.  


Bizim okulda çok fazla öğrenci yoktu 250 kişilik bir okul herkes birbirini tanıyordu zaten. Yeni birisi geldiğinde kaynaşması zor olmaz.
Nisan bitti bitecek zamanları durağa yeni birisi eklendi benden bir yaş küçük bir kız. Ben sabah yine durağa gidiyorum falan bir baktım Selahattin abi bir kızla konuşuyor  “Kim lan bu? Kızı mı acaba” dedim.
Beyler kız da görseniz taş gibi güzel bir kız, uzun saçları falan var toplamış, topladığı saçları da kalemle tutturmuş falan. Durağa yaklaştım Selahattin abi gördü “Aha, geldi hayta” dedi gülümsedim, kızda gram makyaj yoktu dedim kesin kızı. Sonra bana dedi “Onur bak bu kız sizin okula yeni geçmiş” Dedi değilmiş meğer. Hoş geldin falan filan tanıştık kızın adı Yağmur’du  

Beyler öyle kızı çok fazla giblemedim bu tarz durumları da kafama fazla takamam ama 15 dakikalık yol boyunca kız aklımda çıkmadı. Selahattin abinin “Hayta” demesine bile sinirlendim. Kendime şaşırdım o an.
Okul durağına geldik tüm otobüs ayaklandı kız şaşkın şaşkın bakıyor “Burası okul durağı” dedim. Gülümsedi teşekkür edercesine indik.
Ben de indim arkasından, yalan yok zütüne baktım.
Bizimkileri bekliyorum hepsi gelsin selamlaşalım beraber yürüyelim diye. Soluma baktım kız bana bakıyor beni bekliyor. “Efendim?” dedim. Dedi “Okul yolunu bilmiyorum” dedi. Hı tamam falan dedim beraber çıktık okula. Hayır, anlamadığım okula kayıt yaparken de mi geçmedin bu yoldan? iş mi atıyordu lan acaba.

Biraz muhabbet ettik beyler eskiden hangi okula gittiğini falan konuştuk neden geçtiğini falan. Sayısalcıymış da küçüklüğünden beri matematiği çok iyi yapıyormuş falan da. Türevde görürüm ben seni dedim içimden.
Hani bir kızla konuşursunuz da, kız gittikten sonra arkadaşlarınız görünce “Oooo” “Ulan sen var ya, vay bin zütürdü yine “ derler ya. Ha işte bu ipneler kız gitmeden böyle davrandı kıza rezil olduk.

Bu benim aklıma takıldı bütün gün bunu düşündüm acaba yanlış anlamış mıdır alınmış mıdır falan.
Dersler boş hocalar girmiyor zaten bizde çıkıp sigara içiyoruz. Bizim huur çocuğu müdür yardımcımız var lakabı sinaypır adam 100 metre uzaktan bile sigara içtiğimizi görüyor affetmiyor da direk yoluyor okuldan O yüzden sniper diyoruz.  

Okul kapısının önün de sigara içiyorduk ıhta dursun diye çocuğa söyledik(gözetmenlik). Sinaypırı görünce kaçmış bin. işte sinaypır yukarıdan bakıp “Sabah şerifleriniz hayırlı olsun gençler” dedi. Sigara yutanı mı dersin elinde söndüreni mi dersin “ Alayım sizi şöyle” dedi. 15 kişi hocanın odasında sıra dayağını bi güzel yedik, paketleri çakmaklarımızı da aldı. Kapıdan çıktık koridorda “ Senin ben ananı gibeyim” dedim. Kafamı çevirdim Yağmur’u gördüm tamam belki biraz yüksek sesle söylemiş olabilirim. Hata baya yüksek sesle söylemiş olabilirim ki hoca odasından çıktı tip tip baktı bize bizde

kaçtık. Yine rezil olmuştum kıza. Fernebahçe-Y.Malatyaspor maçı gibiydi güçsüz rakip ama 2-0 mağlup durumdaydım(o maç 3-0 bitti malatyaspor feneri yendi)  

Her neyse sigara olayından dolayı Müdür Yard. Bize izin vermedi son derse kadar okul da durduk. Otobüse bindik herkesle bir muhabbet gırgır şamata falan su gibi geçti eve geldiğimi fark etmedim. indim otobüsten, arkadaşlarla tokalaştık eve gidiyordum önümde Yağmur’u gördüm birkaç adım önümde, esince burnuma şampuan kokusu geliyordu lan. Hiç ses etmeden arkasından yürüdüm. Evet, bildin zütüne baktım. Sonra ben evime geldim içeri girmeden arkasından baktım sadece az ilerde ki siteye girdim dedim yuh dıbına koyayım. Şaşkın şaşkın eve girdim. Bütün gün o kızı düşündüm sanki hepsi rastlantı gibi gerçekleşiyordu.  

Tabii rastlantı gibi gerçekleşiyor lan mahalleye dişi gelmiş, mahallenin tek dişisi durumunda şuan o kız. Ertesi gün okula gitmedim, ondan sonra ki de geç gittim neden böyle yaptım bilmiyorum o kız yüzünden mi anlamadım genelde tüm erkekler aynı otobüse biner giderdik kahvaltımızı yapar okey tavla oynar sigara içer tekrar okula giderdik.  
                               

Ertesi hafta tekrar okula gittim falan işte yine geç biniyorum otobüse arkadaşlar kızdı yarın erken gel dediler ben de tamam dedim söz vermiş gibi oldum.  Kız artık aklımdan çıkmıştı sınavı düşünüyordum ders çalışma süremi artırdım falan zaten az kalmıştı. Sınıfta ki herkes ders çalışınca sizin de moraliniz bozuluyor neyse.  

Yarın 7:30 da durağın arka tarafında sigara içiyordum, insanlar rahatsız olmasın diye. Elimde yazılı sorularının cevapları vardı hoca vermişti ezberlemeye çalışıyordum. Baktım birden güneş yok oldu. Birisi güneşimi kesmiş, başımı kaldırdım. Yağmur karşımdaydı hiç unutmam bunu asla da unutmam herhalde. Arkadan vuran güneş kahverengi saçlarının arasından gözüme giriyordu. Yüzün de masum bir gülümseme vardı, ışık gözümü aldığı için yüzünü tam göremiyordum sadece gülümsemesini fark etmiştim. Üstünde beyaz bir hırka vardı. Melek gibiydi derler ya melek gibi inmişti karşıma. “Günaydın” dedi.  

Gözlerimi kısarak bende günaydın dedim. Sigarayı söndürdüm o da yan tarafıma geçmişti, “Bir insan neden sigara içer ki” dedi. içimden “harbi lan, sigara içen insan değildir, neden sigara, sigaranın dıbına koyayım, insan mıyım lan acaba, sigarayı bırakıyorum” diye şeyleri kısa bir sürede düşünürken ufak bir gülümseme ile karşılık verdim. Cevap bekliyordu, “Bilmem sorgulamadım hiç ama içiyorum sürekli” kendimi o an Koray avcı gibi hissetmiştim lan. “içerim işte falan mı deseydim amk”  

“Ne kadar süredir içiyorsun? Nasıl başladın? Ailen de kim içiyor?”  gibi sorular sordu dedim ne oluyor “Neden soruyorsun” bunları. “insanlara aptallıklarını yüzüne vurmak hoşuma gidiyor” dedi. Bir kız size hakaret ediyorsa sizi önemsiyormuş beyler fakat ben bunu sonradan öğrendim, buna diyenin iyi bir Anadoludan bu liseye geçmesi de dahil mi? Gibi ergence bir laf söylemiştim.  

Neyse gibtir edin oraları, son 4 yazılı falan kalmıştı ondan sonra daha okula gitmeyecektik. Hepsini aynı güne aldırdık hemen kurtulalım diye. Yazılılar bitti biz de çıkıp gidiyorduk. Yağmur seslendi bana bende yanına gittim “Efendim?” dedim. Mahallede bilgisayar bakım yapan bir yer var mı diye sordu bana, bende kibarlığımdan mı yavşama isteğinden mi bilemedim, “Bana ver kurtarırım fotoğrafları” dedim.

Bilgisayarı ne zaman alacağımı sorarken Cengiz geldi. Bu cengiz nasıl bir tip olduğundan kısaca bahsedeyim 4 çocuk annesi hocaya bile asılan bir insan evladı, sözde.

“Yağmur merhaba, nasılsın?” diye lafa girdi Cengiz. içimden yuh dedim ne ara tanıştınız. Yağmur’da “Pardon tanıyamadım” dedi. “Biliyorum, ben Cengiz” dedi. Yağmur ‘da adımı nereden biliyorsun “Senin gibi güzel birisinin adını bilmemek saçmalık olurdu herhalde” deyip güldü. Sakso çekercesine açtı ağzını 20 dişini göstere göstere güldü. Yağmur takmayıp  “Peki ben yarın seni fırının orada beklerim okuldan sonra” dedi, gitti. Cengiz “Vay, amcığını gibeyim nasıl ayarladın lan bu kızı beş dakika  da? Manita mı oldunuz lan? Yarın buluşacaksınız bir de? Eve mi atacan?” gibi peş peşe sorular sordu takmadım.

Artık okula gitmeyecek olmanın mutluluğu ile sabah erken saate kalkıp pc başında oyun oynamaya başladım. Pc aşırı ısınıp kendini kapatınca bende kalktım mutfağa gittim su içtim. Su içerken saate baktım, kala kaldım öyle çenemden su akıyor “Hasgibtir” çekip odama koştum. Saat 4 e geliyordu ben daha hazırlanmamıştım, saçım başım incin ne giyeceğim diye dolabın içine etmiştim. Bütün yılı 1 çift tişörtle geçirince, diğer tişörtlerden küf kokusu geliyordu. Babamın parfümünü sıktım direk dışarı çıktım.

Kız orada beni bekliyordu, yanına geldim “Merhaba” dedim. Bir iki adım geriye gittim “Ne oldu?” diye sordum “Bu koku senden mi geliyor, yoksam çöpten mi?” dedi. Beyler o an koku burnuma geldi, parfüm mü çürümüş patates mi belli değil. Kız fazla konuşmadı ne zaman biter diye sordu akşam ben sana getiririm dedim. Ev adresini falan verdi. Lan neyini tarif ediyorsun karşısı işte.

Beyler bilgisayar eski bir Laptopt, win xp yüklüydü zaten. Şifresini unuttuğu için açamamış. Güvenli modan şifreyi kaldırdım. Fotoğrafları dosyaları falan flaşa aktardım, pcye de format attım fotoğrafları geri atarken aslında hiç yapmam ama şöyle bir göz gezdirdim. Kızın bıyıklı fotoğrafından tut, askerlik fotoğraflarına kadar şeyler gördüm gözüm kanarken yeni çekilen fotoğrafları gördüm. Bir tane fotoğrafı vardı güneş batmasına yakın sahilde çekilmiş kolunu dizine koymuş eli de çenesinde denize bakıp gülümsüyor Saçları da geriye doğru savruluyor.

Uzunca bir süre bakmıştım o fotoğrafa, sonra kopyaladım kendi bilgisayarıma attım birkaç fotoğrafını daha attım. Yağmur ile ilgili bir şey olduğunda ben, ben değilim herhalde. istemsizce yapıyorum sanki yaptıklarımı. Yoksam başkası inanmaz benim böyle davranacağıma  

Bilgisayara iki üç program kurup temizledim içini açıp tozlarını da aldım sonra evden çıktım, bilgisayarı vermek için. Apartmanın kapısına geldim 7. Zil demişti basmak için yeltendim. Basamadım, bir daha yeltendim duraksadım. Basamıyordum sol elimle sağ elimi ittim. Yok ilerlemiyor. Ayaklarımı duvara dayadım, kolum geri kalıyor bu sefer. Anahtarı çıkartıp zile basmayı denedim. Yok, olmuyor kafa atacaktım bu sefer. Laaan dedim elimi hızlıca ittim, basmıştım. Sonun da basabildim lan dedim. Ulan bir de ne göreyim zil takılı kalmış sağına basıyorum bu sefer sağ tarafı takılı kalıyor, yukardan otomatiğin dıbına koyarcasına basıyorlar. Laaan dedim elimle hızlıca bastım sonunda çıktı yerinden.  

“Yarra yedin olum sen ne diyecen, tuşun dıbına koydum da geldim mi diyeceksin” diye içimden kendime kızıyordum. Çıktım 4. Katta kapıda ailece bekliyorlardı. Yağmur, babası, kardeşi, annesi tabii beklerler “Ulan bir insan zile niye bu kadar basar, kim o salak” diye çıkmışlardır kapıya. Masumca gülümseyerek “Merhaba, ya ben zile bastım da tuş takılı kaldı ondan uzun süre bastım” Babası karısına, kardeşi Yağmur’a, sonra hepsi Yağmur’a bakıyordu. “Ha, şey ben bilgisayarınızı formatladım o yüzden geldim” dedim. Yağmur’a verdim bilgisayarı kaçarcasına çıktım gittim o apartmandan.

Eve gittim kafama vuruyorum, ulan ne malsın iki cümle bile kuramadın dedim. Sıkıntıdan ard arda sigara içmiştim lan böyle şey nasıl olur şansımı gibeyim diye.
Demek ki genzime kadar çekmediysem suyu ondan bu talihsizlikler.

Ama gerçekten çok saçma bir olay lan, düşünsenize yeni tanıştığınız bir kızın evine gidiyorsunuz saç baş incin ailesi kapıda size “Sakat, herhalde” diye bakıyor hayır ailesi neyse de o kız size “Salak mıdır nedir” diye bakıyor çok koyar lan bunun yüzünden intihar edecek insanlar var.
O gece uyurken zaten bu olay aklımdan çıkmadı, sağa dönüyorum aklıma geliyor sola dönüyorum aklıma geliyor yastığı yorganı ısırmaktan delik deşik etmiştim. Uyuyamamıştım, sürekli “Keşke özür dileseydim” diye diyordum.
Ertesi gün sigara içmeye çıktığımda onların apartmanını gördüğüm için, içimden gidip özür dilemek geçiyordu. Sonra kapıyı babası açsın da ‘Özür dil... ’ derken tekme tokat dalsın sana diye düşünüp vazgeçiyordum.  

Yaklaşık 2 hafta evde osura osura oyun oynadım, film falan izledim tabii annem de babam da şikayetçi “Ders çalışsana lan,  sınavına kalmış 1 ay evde mal gibi duruyorsun ”diyordu sürekli. Anneme “Bunun yemini suyu keseceksin bilgisayarı da sökeceksin, bak nasıl ders çalışıyor” yemi suyu dediği de sigara.
Ben bi sigara içeyim lan.

Harbiden de sınava kalmıştı bir ay fakat ben bir şey yapmak istemiyordum, istememekten değil sıkılmıştım bütün yıl ders çalışmıştım zaten.
Hayır, bu sıcakta ders çalışabilen bir adama ödül vermek gerekir zaten. Masaya oturuyorsun bir ter basıyor, su içip geliyorum yok aynı. Millet dışarıda geziyor eğleniyor sen sınava hazırlanıyorsun. Kendine zaman da kalmıyor saç sakal dağılmış en son duş alınan tarih bile bilinmiyor.
Duş almamak için gusülü de bozamıyorum. Ama bunlar benim fırına bile giderken kot pantolon giyip tişört giymeme engel değil.

Zaten Yağmur’la tanıştığımdan beri annemin topuklu terliği yerine tertemiz ayakkabı giyiyorum, üstüne çay mı kahve mi döküldüğü belli olmayan sararmış atlet yerine temiz tişört giyiyorum, 1970’lerden kalma şortum yerine de kot pantolon.
Her an ne olacağı belli değil belki karşılaşırız diye böyle davranıyorum. Ki karşılaştık da kardeşimi servisten almak için kapının önünde bekliyordum. Arkamdan bir kız sesi “Aa,onur” diye. Döndüm Yağmur, naber nasılsın falan muhabbetler sanki geçen evde ki olayı unutmuş gibiydi. Ben de o konuyu açmadım, ama o açtı “Ya ben sana teşekkür edemedim, bilgisayar eskisinden hızlı çalışıyor virüs falan da yok fotoğraflar da duruyor. Çok saol o fotoğraflar lazımdı” dedi. Önemli değil diye geçiştirdim, sonra Yağmur giderken arkasından seslendim “Yağmur”  “Efendim” dedi. “Aslında ben Onur adını çok kullanmıyorum adım Ulaş” dedim. “Aa tanıştığımıza memnun oldum efenim” dedi gülümseyerek. O an o yanaklarını sıkasım geldi lan.  

Kız gittikten sonra yüzümde aptalca bir sırıtma belirdi. Sürekli inceden gülüyorum annem “Yağmur yağıyor çamaşırları topla diyor” Aklıma geliyor sırıtıyorum. Babam geliyor “iyi yağıyor maşallah bereket bunlar bereket, kayısılar sulanmış oldu” diyor, sırıtıyorum. Televizyon da güzel bir kız görüyorum sırıtıyorum, kahvaltı yaparken de, alışveriş yaparken de, Allah bilir uyurken de sırıtıyorumdur. Şöyle bir tipim oluyordu. Tam karşılığı değil ama olsun.

Sonra annem fark etmiş olacak ki kahvaltı masasın da “ Ne oldu neden sırıtıyorsun” dedi. Ben de “Yoo” deyip ciddi oldum biraz 2 dakika sonra tekrar gülmeye başlayınca babam “Ne oldu lan kupon falan mı tuttu?” dedi bir şey demedim. Tutmadı desem kızacak iddaa mı oynuyorsun, tuttu desem yalancı diyecek. Çayları tazelerken yine sırıttığımı gören babam “Haa, anladım ben sen aşık olmuşsun” “Ya ne alakası var” “Nerden çıkartıyorsunuz” “Ders çalışıyorum ben” gibi ard arda bahaneler ürettim. Kalkıp odama gittim. Kitap okuyup zaman geçiriyordum.  
                               
Beyler sınava zaten az kalmıştı ben daha kitapları yarılamamıştım bile. Havalar falan zaten sıcak, geceleri ders çalışıyordum anca. Babam geldi odama “Okuldan mesaj gelmiş” “3 gün arka arkaya deneme sınavın varmış ”dedi. Hay gibeyim bi deneme sınavları ekgibti. Hayır, zaten okulda en yüksek başarı 60 sorudan 17 net. Bu okul daha neyine sınav yapıyor anlamadım.

Pazartesi erkenden kalktım giyindim durağa gittim Yağmur’da oradaydı konuştuk biraz. Beyaz tişört giymişti. Beyaz rengini çok seviyor herhalde melek gibi sürekli. “Ya hadi biz son sınıfız sivil gidiyoruz da sen niye sivil gidiyorsun?” diye soruduğum da “Sinaypır kimse sivil gelmeyecek dedi ben de sivil gideceğim bana ne” dedi. “Kız sen sinaypırı nerden biliyorsun” dedim, gülerek. Okuldakiler anlatmış, okul toptan sayko olduğundan, daha önce yaşayamadığı için burada 2 ayda yaşadığı olayları anlattı bana yol boyunca, çoğu komik olmasa da onunla beraber güldüm. Onunla beraber gülmenin keyfini yaşadım.

Çok hoş bir şeymiş lan, daha önce de sevgilim olmuştu onlarla konuşurken de eğlenmiştim ama hiç birinde yolun bitmemesini bu kadar istememiştim. Otobüsten indikten sonra bilerek yavaş yürüyordum oda bana ayak uyduruyordu, hiç şikayetçi olmadı. Okulun kapısına kadar o anlatı ben dinledim, ben anlatım o dinledi, böylece gülerek geldik. “Ya, uff ne güldüm çok iyi geldi ya sabah sabah karnım ağrıdı” dedi. Bende laubalilik yaparak “Ben de daha çok var bunlar” dedim. Dinlemek isterim diye karşılık verdi. “Ya, ulaş benim bu okulda fazla arkadaşım yok. Yanii varda çok samimi değilim. Keşke, sık sık seninle böyle konuşabilsek. Burada ki arkadaşlarımdan daha eğlenceli iyi birisisin” dedi. ‘içimden arkadaş olmak istiyorsan o arkadaşını giberim’ dedim.

Sinaypır pazartesi günü sınav yapmadı yarın gelin sinirimi bozmayın dedi. Biz de çıktık biraz çay falan içtik evlere dağıldık. Otobüse bindim yanıma birisi oturdu. Sema. Yağmur’un arkadaşı diye tanımlayayım size 2 aydır Yağmur’un yanında sürekli. Ama bu kız sadece arkadaş gibi bir kız değil. Okulda ki güzel kızlardan birisi bu, bunda bir kalça var aboov. Ya yemin o ediyorum onun zütünü al yeşile boya, karpuz standına koy, Millet kelek falan demeden direk alır, bu kız da bir meme var. Kız yürürken sanki sürekli slow motion oluyor. Memeler bir aşağıya bir yukarıya.  Kızın yüzü de güzel. Çok kişinin canını yakmıştır o kız.  

Neyse ben buna bakıyorum oda bana “Merhaba, Ulaş nasılsın?” dedi. “iyi sen?” diyebildim. Kıza bakacağım derken dekolte giydiğini fark ettim. Sürekli gözümün içine bakıyor, bakmayacağım diyorum bakacağım az kaldı, gözüm aşağıya doğru kayacak. “Bak, çok fazla konuşmayacağım. Zaten seni fazla tanımıyorum sapık mısın manyak mısın bilmiyorum” dedi. Eğer, o memeleri önümden çekmezsen sapık olacağım dedim içimden.
“Yağmur ile çok sık konuşuyorsun işte bugün senle konuştuğu şeylerden bahsetti başımın etini yedi Ulaş diye” dedi. “Arkadaşınla konuşurken canın sıkılıyorsa, demek ki arkadaş değilsiniz” dedim.

“Ne alakası var lan gerizekalı” dedi. Iyy güzel kız da ağzı bozuk çıktı.
“Oğlum bak senin benim nereli olduğumu, kim olduğumu az çok biliyorsundur” dedi. Tabii biliyorum amk o yüzden bakmıyorum o memelere. 5 dakika önce baksaydım şuan imam pamuğu tıkıyordu  

“Yağmur benim arkadaşım, anladın mı? Arkadaşım o kız benim. Eğer ki sen onu üzersen beni üzmüş sayılırsın. Ben üzülürsem bu köyde ki abilerim, arkadaşlarım sana neler yapar biraz düşün istersen” dedi. Bende tırsmış kedi gibi “Yok sema, üzme, mutlu etme gibi bir durum yok ortada. Sadece aynı mahalledeyiz” dedim.
“istersen komşu ol dediklerimi unutma yeter” dedi. “Tamam” dedim önüne döndü soğuk terler dökmüştüm lan kız bi kere bile gözlerini ayırmadı benden.  

Yağmur Sema’ya benden bahsetmiş. iş istemeden ciddileşiyordu. Zaten benim Sema ile konuştuğumu görenler laf yapar bu olay ortalarda yayılır kekolar da beni 14 yerimden delik deşik eder. Su içerken çeşme gibi akacam haberim yok.
“Sen nereye gidiyorsun?” dedim Sema’ya muhabbet olsun diye.
“Hastaneye gidiyorum” dedi. “Ne oldu?” diye sorunca da “ Belim çok ağrıyor, ilaç mı verecek kemer mi verecek artık dayanamıyorum” dedi. “Hı, geçmiş olsun” demekle yetindim. Ağrır tabi lan dıbına koyduğum Seyit onbaşının taşıdığı mermi kadar, memelerin var. Belin ağrımasın da neren ağrısın.  

Beyler o zamanlar, toplasan 2 saat bile konuşmamışızdır Yağmur’la, ama neden bilmiyorum sanki aramızda bir şey varmış gibi herkes bir şeyler söylüyordu. O gün eve geldim, Uyudum akşam 11 gibi geri uyandım, whatsapptan mesajlara baktım, arkadaşlar tek tek yazmış Sema ile ne iş, olum Sema’ya yavşama yarra yersinler falan. Grupta benim kritiğim yapılmış.
 “Olum Ulaş, Sema ile konuşuyordu otobüste”
“Allah rahmet eylesin”
“Yazık lan iyi çocuktu”
“Cenaze namazı ne zaman gusül alacam beyler ondan”
Yazdım, “iki dakika da gömdünüz lan”  “Sen daha bıçaklanmadın mı lan?” “Kafana sıkmışlardır diye düşündük falan dediler. Siz de çekilmezsiniz ki diyip çıktım. Geri uyudum.
Ertesi sabah Yağmur’la konuşurum diye, 10 da olan sınava 7:30 da gittim. Ama durakta Yağmur yoktu.

Okula gittim arkadaşlarım başımın etini yedi Sema da sema diye, okulun orada ki aradan Sema çıktı. “Günaydın, Ulaş” dedi. Başımla selam verdim.
Birisine selam vermeyi unutursunuz ya “Sana da merhaba dıbına koyim” derler ya bu durumda onun gibiydi. Aslında çok saf duygularla söylenen bu söz sinirli söylenince insanı tedirgin ediyor.
Cengiz atladı hemen “Bize de günaydın yok mu?” “Sen konuşma lan iguana” dedi kız. Sema’nın yanında ki arkadaşları güldü ne yalan söyleyeyim bende güldüm öyle bir söylemişti ki. Sema önden çıktı bizi duymazdı yani. Arkadaşımda “Şu kız bir gün dekolte giymesin, etek giyip gezeceğim” dedi.
Aslında bu tarz muhabbetler açıldı mı 2 saat susmazdık çok pis geyik yapardık ama hiç keyifim yoktu bu muhabbeti değil de, başka birisinin muhabbetini özlemiştim.  

Yine nalbur da bile satılan tanesi bir lira olan deneme sınavına girmiştik. Hocalarda başımız da durmuyor aşağıya inip çay-sigara yapıyorlar. Biz de internetten deneme sınavının cevaplarına bakıp dolduruyorduk.
insan 4 yıl böyle saçma bir ortamda ders aldıktan sonra ciddiyet bekleyemiyor ki anasını satayım. Bu kadar ciddi bir ortamda motive olalım diye bizi tıpçılar diye çağırıyorlar. Ulan sınıfın yarısı, okuldan sonra işe gidiyor lan. Ne tıpı. Tıpla en yakın ilişkimiz boya işi olur su tesisatı falan bozulur öyle gideriz hastaneye. Ne tıpı.  

Sınavdan erken çıkınca yapacak bir şey bulamadık, sınava da ramazana da az kalmıştı. “Ne yapsak lan içsek mi?” diye ortaya bir laf attım. Tabi ne içmek 9 kişiyiz toplasan 20 lira para çıkmıştır 5 bira alabilirsek iyi.
Okuduğumuz belde de yeşillik alan, bahçe falan çok olduğu için. Mekanlarımız doluydu. Yemek için ayrı içmek için ayrı taşşak muhabbeti için ayrı Mekanlarımız mevcuttu.
Neyse oturduk 9 kişi 4 bira dönüyor kalan paraya da tütün aldık içiyoruz. Herkes bir kafadan sevdiği kızı anlattı. Sıra Cengiz’e geldiğinde aman sen sus dedik. Neden biliyor musunuz? Cengiz anlatırsa ya yalan söylüyordur ya da yavşadığı kızlardan birisini anlatacaktır.

30 dakika sonra hepsi sarhoş olmuş ya da numara yapıyorlardı iki yudum bira içtiniz zaten. Evlere dağıldık. Eve geldim balkona sandalye çektim oturdum düşünüyorum, Yağmur’la bugüne kadar olanları(sanki ne oldu) ne yapacağımı neden böyle davrandığımı düşünüyorum.
Beyler dertler üstüme üstüme gelmeye başlamıştı. Sınava az bir zaman kalmıştı şimdi de Yağmur sıkıntısı vardı. Sigara içmekten ciğerim çürümüştü o gece. Öksüre öksüre uyumuştum.

Ertesi sabah yine okula gittim deneme falan gibim de değil. Katılmayan yok yazılacak, sonra da onunla uğraş yoksam çok yüksek puan alacağım kendimden emini dediğimden değil, hoş öyle bir olay söz konusu da değil.
Yağmur’u yok tüm okul gelmiş ama Yağmur yok.  Normal bir insan da merak eder lan 2 gün üst üste gelmedi kız.

Denemeden sonra Sema’yı yanıma çağırdım. Bak bak cesarete bak, uyanamadım herhalde de kızı yanıma çağırıyorum 3-4 erkekle beraber yanıma geldi ne var diye sordu bende Yağmur’u sordum “Merak ettim iyi mi acaba?” dedim. Güldü gitti. “Lan, sen kimsin!” dedim içimden. Duymuş gibi arkasına döndü “Hastalanmış, yataklara düşmüş gelemeyecekmiş bir hafta”  dedi. Bir hafta boyunca insanı yataklardan kaldırmayacak hangi hastalık var lan? Hadi üşüttü desen bir çay içer geçer. Nezle desen onun ne olduğunu kimse bilmiyor zaten.
Merak ettim lan evine mi gitsem diye düşündüm. Ertesi gün de düşündüm bunu. Tamam dedim. Gideceğim dedim. Duşumu aldım tişörtümü ütüledim giydim pantolonumu da giydim sırtıma sırt çantası aldım.

çantası aldım.
Bastık zillerine sanki yıllarca bu anı bekliyormuş gibi direk bastılar otamatiğe. Yukarı çıktım. inek öğrenci gibi geldim kapıya annesi kapının önündeydi “Abla merhaba ben Yağmur’un arkadaşıyım” dedim. “Buyur oğlum, ne oldu?” Yağmur 3 gün okula gelmeyince hocalar “Yazılı konularını zütür sen ver evin yakın” dedi o yüzden geldim. “ Ha tamam oğlum sen bana ver ben veririm Yağmur’a” dedi.
Hasgibtir, lan ben bunu düşünmemiştim, böyle deyince içeri buyur edecek çay kahve kek ikram eder falan düşündüm. Çanta da kitap var mı onu da bilmiyorum. Kendime gelip

“Kağıt kalem verir misin abla ben kitaptan gösteririm diye yazmamıştım” dedim. “Yağmur uyumasa geç buyur konuşun diyeceğim de uyuyor” O sıra da kağıt kaleme kafamdan konu yazarken “Sahi, sormayı unuttum nesi var Yağmur’un” dedim. “Biraz rahatsızlandı” diyip geçiştirdi.
KONULAR diye başlık attığım kağıda boş boş bakıyordum. içimden lan 11 de biz ne işledik diye düşünüyordum aklıma geleni yazdım. Parabol, ışığın kırılması, kimya öğreniyorum, integral”  diye salladım.


Sonra da altına küçük harfler ile not düştüm “Merhaba ben seni merak ettiğim için geldim fakat, saray çok sıkı korunuyormuş” yazdım bir de sonuna gülücük attım. Eveet yaptım onu yaptım. Adımı da kağıdın sonuna yazdım katlayıp annesine verdim.
Apartman kapısından çıkarken yüzümü ekşitip “Niye böyle bir şey yaptım lan?” “Ne gerek vardı, kız hasta işte”
Genelde küçük şeyleri çok takıyorum yapım böyle. Daha okula gitmedim, sabahları ve 4 gibi balkondan Yağmur’un okula gidişine baktım bana yetiyordu bu zaten.  

balkondan Yağmur’un okula gidişine baktım bana yetiyordu bu zaten.
Sınava girdim çıktım babam dediği gibi sınavdan sonra direk işe soktu beni. Artık yaz zamanı açılmıştı liseden de mezun olmuştum. Mahallenin ana yolla bakan kısmın da bir tane tatlıcı vardı(şimdi el değiştirdi)amcamındı baya da iş yapıyordu zaten. Ben orda dondurma tezgahına bakıyordum. Sokaktan gelen geçene “Gel tam yalamalık. Ağzına layık. Yalamaya doyamazsın” gibi kelimler söylüyordum.
Amcam Maraş dondurmacıları gibi hareket yapmamı istiyor. Lan dondurman Maraş dondurması mı keçi sütü bile değil, bildiğin kireçli su donmuş, dondurma olmuş bir de hareket yapıyor.
Hayır, müşteriye hareket falan yapınca artis deyip dondurmayı almıyor. Arkamdan da “Malatya’da ne Maraş’ı dıbına koyayım” diyorlar. Yaz vakti akşam saatleri çok kalabalık olur bizim mahalle kimi yürüyüşe gider kimi eve döner hepsi de önümden geçer.

Hepsinin de yüzüne bakarım, çoğunlukla gülüyorlar yanlarında bir başkası daha var benim yanımda “Abiy biy liyalık veysene” diyen çocuklar var.

Bilmiyorum ben de mutluydum güzel bir ailem vardı hayatımda oldukça güzeldi ama mutlu değildim. Ya artık sıkılmıştım, ya da tek olmaktan mutlu değildim. Aslında 4 yıl boyunca boyacılık yapmıştım o daha zevkliydi. Sürekli başka insanlar ile muhatap olmuyorsun sabah adamla tanışıyorsun akşam eline sağlık falan Allah ısmarladık.

Neyse uzatmaya gerek yok. Benim sınav sonuçları açıkladı “Ne oldu Ulaş?” “Sıçtım.”
O puana gelen bölümlere baktın Tütün yetiştiriciliği, onu bitirir polis olurdum. Ama ben dedim seneye tekrar girerim. Sanki seneye tekrar o sıkıntıyı çekebilecekmişim gibi.  

Bir gün yine dondurmayı karıştırıyorum. Bunun dondurmaya bir faydası yok sadece ısı eşitlensin diye yapıyoruz bir de dikkat çekmek için sırf bu yüzden kas yapmıştım lan. Akşam saatleri falan birisi geldi “Merhaba, kolay gelsin” “Sağ olun” dedim kafamı kaldırdım Yağmur karşımda, yanında bir tane daha kız vardı. “Aa, hohoşgeldin” dedim kekelemiştim ilk defa.
“Hohohohoşbulduk” dedi alaycı bir tavırla. Yüksek sesle gülüp “Nasılsın?” dedi. iyi ne yapıyorsun falan diye muhabbet ederken alaycı bir tavırla “Dondurma alacaksan vereyim, tezgahın önünü kapatmayalım lütfen” dedim. Alınmış olacak ki “Aman iyi be” deyip gitmeye yeltendi yanında ki kız durdurdu “Ya dondurma alalım” dedi.
Kız “Bana bool çikolatalı bir tane dondurma versene” dedi. 2 top dondurma koyup verdim. Yağmur’a dönüp gülümseyerek “Siz ne alırdınız hanımefendi” dedim.
“Vanilyalı ve antep fıstıklı verir misin?” dedi. Hayhay deyip. Külaha alabildiğince dondurma koydum, sağ taraftaki Maraş dondurmasını gösterip “Kendim hazırladım güzeldir” dedim. Burun kıvırıp “Sen mi hazırladın kalsın o zaman dedi.  

Para uzattılar kabul etmedim, “Müessesemizin ikramıdır, bir daha bekleriz” dedim. Teşekkür edip gittiler.

O günden sonra işe hırsla gitmeye başladım. Belki bugünde gelir diye bekledim dükkanın önünde, geçen geldiği saate kafamı eğdim belki sürpriz falan yapar diye. Yok, iki gün oldu yok. Üç gün oldu yok. Dört, beş derken artık umudumu kaybetmiştim.
Başka bir müşteri ile ilgilenirken yanımda birisinin beklediğin farkettim. Önümde 5 kişi sırada bekliyor. Hızla şehvetle “külah doldur şaka yap parayı al” yapıyordum.

Ortalık sakinleştikten sonra, Sağıma baktım Yağmur bana bakıyordu. "Ne kadar süredir buradasın" dedim. "Bilmem 10 dakika oldu" dedi. "Neden seslenmedin ki" dedim. "Çok hırslı bir şekilde çalışıyordun, rahatsız etmek istemedim” dedi. Ya rahatsız bile etmek istememiş. Kıza hayranlık ile bakarken, kirpiklerini sayacak kadar odaklanmışken bir tane kamil tezgaha vuruyor “Hoop, birader buraya baksana lan” dedi. “Müşteri var, sırada bekleyin” dedim. Kızın yanında kibar olmaya çalışıyorum, kibar olan esnaf mı olur lan?
“Ya ne müşterisi kardeşim iki saattir birbirinize bakıyorsunuz, zihin gücünle mi vereceksin dondurmayı hadi!” dedi. Dişlerimi sıkarak

“Buyur abi ne vereyim” dedim. “3 külah Maraş ver üstüne de, Antep fıstığı serp taam mı peçeteyi de bol ver 3 tane su da var soğuk olmasın haa!” dedi.
“Leblebi tozu da dökeyim mi çorumdan tam olsun” dedim kısık sesle.
“HAA, ne dedin gardaş anlamadım?” dedi. Yağmur’da alttan alttan gülüyor. Hızlıca verip göndereyim derken 2 tane külah kırdım.  “Ne kadar gardaş günahımız” cehennemlik lan senin günahın sevenlerin arasına girdin. Neyse, normalde 10 lira tutmuştu da 15 dedim. Paşa paşa verdi.

Adam gitti, Yağmur da uzun süredir orada bekliyordu “Zamanın var mı?” dedim. Hiç beklemeden “Evet, çok” dedi. “Tamam, ben hemen geliyorum” dedim. Amcama yalvardım kız var dışarıda nolur izin ver haftalığımdan kesersin dedim. “iyi, gibtir git” dedi. Günün hasılatını verdim. Tam çıkarken beklememi söyledi 20 lira çıkartı verdi. Kral adam lan.
Yağmur’un elinde tatlılar vardı demek ki tatlı almaya çıkmıştı fazla oyalamakta istemedim.
Neyse ağır ağır evine doğru yürüyoruz. Sigara yakacaktım, sonra Yağmur’un yanında içmek istemedim onun kokusunu alaydım biraz.  

işte neden bi ara okula gitmediğini falan anlattı, seneye ne yapacağını falan söyledi benim sınavımı falan konuştuk. Kaplumbağa gibi yürümemize rağmen Yağmur’un evine varmıştık. “Hoşça kal, sonra görüşürüz ”dedi. “Yağmur” diye seslendim arkasından. Durdu döndü bana bakıyordu, benim söyleyecek cesaretim var mıydı onu bile bilmiyorum salak gibi seslendim hemen de durdu zaten.  

Takılmış olduğumu anladı ki “Efendim” dedi. “Ben ıııı.. Şey ıı..” diye lafı ağzımda geveledim. “Bir şey mi soracaksın? “ dedi. Direk “Evet” dedim.
Aferin dıbına koyduğum ‘ivit’ de hemen. Hadi şimdi konuş konuşabilirsen. “Ya biz seninle çok sık konuşamıyoruz. Telefonunu versene oradan konuşuruz” dedim. Oo küçük bey bu ne cesaret, hadi topla toplayabilirsen.
Bu sorudan sonra zaman geçmek bilmedi beyler. Güneş doğup battığını hissetim, acıktığımı, susadığımı, yaşlandığımı.
Yağmur, başını öne eğdi gülümseyerek “Telefon numaramı mı istiyorsun” dedi.
Konuşamadım nefesimi tutmuştum ‘evet’ demeye dilim varmıyordu. Onaylarcasına başımı salladım. Geri döndü kapıyı açtı saçlarını savurdu “Bunun için erken, iyi geceler Ulaş bey” dedi ve apartmana girdi.

Orda sabit kaldım birkaç dakika ne olmuştu deyip olayı tekrar tekrar yaşadım kafamda. “Telefon numarasını istedim vermedi ee ne oldu gib gibi kaldım mı şimdi ben” diye içimde yaşadım tekrar tekrar. “Ee ne olacak şimdi ‘daha erken’ dedi. Neye erken? Ne için erken? Lan acaba gönlü mü var ‘Ulaş bey’ dedi. Ulan helal olsun bana bee” dedim içimden eve gittim. Erken uyudum işe daha erken gittim. Ertesi gün arkadaşları bizim dükkana çağırdım. işte 3-4 kişi. Akşama doğru onlar geldi dondurma verdim “Yalayın ulaan” diye zaten mutluydum önüme meteor düşse giblemezdim.
Sonra Cengiz “Ne oldu kardeşim niye bu kadar mutlusun” dedi. Bende olayı anlattım aynı size anlattığım gibi detaylı detaylı müşteri gelince susuyordum, gidince devam ediyordum. Dün akşamı da anlattıktan sonra “Ee ne güzel işte sen de gönlü var demek ki” falan dediler. Cengiz bir şey söylemedi.

Yağmur geçti önümüzden, telaşlı telaşlı. On dakika sonra geri geldi. Klagib muhabbet nasılsın falan derken kızı bizimkilerle tanıştırdım “Enes, Yağmur. Yağmur, Enes Cengiz, yağmur. Yağmur, Cengiz. …” şeklinde. Neyse benim gitmem gerekiyor deyip gitti. Sonra bizimkiler de kalkıp gittiler geç olmuştu zaten. Amcam haftalığımı verdi.
iki haftam böyle geçti Birkaç günde bir Yağmur ile görüşüyordum sonra ki günler mutlu oluyordum.  

Sonra Enes bana “Olum sürekli kız senin yanına geliyor gidiyor, sen de bir ara kızın yanına git” dedi. 

“Lan nasıl gideyim kızla sadece dükkana geldi mi konuşabiliyoruz” dedim. “Genelde çıktığı saate kapısında bekle bende buradan geçiyordum falan de “ dedi. “Helal lan güzel fikir” dedim.

Yağmur genelde ezan okunduktan sonra geliyordu dükkana amcamdan yarım saatliğine izin aldım ezan okunduğu sırada kapının önündeydim işte. Yağmur indi aşağıya yüzümde gülümseme ile bekliyordum, beni gördü korktu “Ay, ulaş korkuttun beni” dedi. Yüzüne baktım gülümsemem silinmiş böyle hep gülerken aklımda canlanan yüzünde gülücükler yoktu korkunç bir ifade vardı, burnunu çekiyordu gözlerinin altıda şişmişti “Ne oldu?” dedim. Başını eğdi “Yağmur?” “iyi misin?” dedim. “Hıhı” dedi burnunu çekerek. “Hayır, bir şey olmuş ağlamışsın sen. Ne oldu?!” dedim biraz sesimi yükseltmiştim. “Ya bir şey olmadı” dedi. “Nasıl bir şey olmadı yüzünden düşen bin parça” dedim.
“Ya of, sana ne” dedi.

Aslında insanlar anlatmadığı sürece sormam böyle şeyler, fakat merak etmiştim çünkü o Yağmur’du sıradan birisi değildi. “Senin ne işin var burada?” dedi. “Hiç sadece seni merak ettim göreyim” dedim. “Dün görüşmüştük zaten neden merak ettin” dedi. Gözlerini göstererek “Bu yüzden!” dedim. iç çekti çıktık onların apartmanından, bizim sitenin çardağına gittik. Kimse olmazdı zaten bu saate.
(Şuan fotoğrafını çeker atardım da karanlık ve aşağıya inip gelene kadar beni taşlarsınız)
Oturduk ikimiz de yan yana aramızda 1 metreden az bir aralık var. “Evet” dedim sadece. Bana baktı birazs sonra “Tamam” dedi.  

“Sana güvenerek anlatıyorum sadece sana ve Sema’ya anlattım” dedi. Ooho sen Sema’ya anlatıysan onun memelerinden yankı bulup herkes duymuştur dedim içimden sonra da mal gibi güldüm.
Dışarıya doğru gülmüş “Komik bir şey mi var ?” dedi. “Yok, pardon aklıma bir şey gelmişti de” dedim. Beni takmadı, anlatmaya başladı. “Beni uzun süredir rahatsız eden birisi var” dedi. Duraksadı ben de bir şey demedim. Sessizliği bozup “Ne zamandır” dedim. “Okulumu değiştirdiğimden beri” dedi. Ben miydim lan acaba alttan alttan bunu mu vurguluyordu?

Sanki düşüncelerimi okumuş gibi “Sen değilsin merak etme” dedi. Rahatlamıştım bir yandan, bir yandan sinirlenmiştim. Kim lan kesin bizim okuldandır.
“Ne yapıyor peki?” dedim.
“Gizli numaradan arıyor, internetten falan mesaj atıyor(facebook, twitter)” dedi.
“Onun da erkekliği oymuş demek ki” dedim.
“Erkek değil. Bir kız rahatsız ediyor” dedi.
“Nasıl yani? Öyle şey mi olur ya doğanın kanunlarına aykırı” deyip güldüm O komik bulmamış olacak ki burnunu çekti sadece.

Suskunluğu bozmak için
“Ne diyor arayıp” dedim.
“Artık aramıyor zaten, gizli numaraları engelledim hattımı da değiştim, ama 3-4 ay önce sürekli arıyordu. ‘Kimlerle konuştuğuna dikkat et’ diyordu. Bende konuştuğum kişilere bakıyordum da kimse bu kızı tanımıyordu” dedi.

Bana sormamıştı o kızı yani sorsa bu kızı tanıyor musun diye ne gösterecek onu bile bilmiyordum kafam karışmıştı. Sonra yağmur ağlamaya başladı “Hata yaptım” dedi. “Ulaş çok büyük bir hata yaptım ben” dedi. Yanına yaklaştım gözyaşlarını sildim. Başını omzuma koydu. Daha konuşmadı.
Uzun bir süre öyle durduk. Ben kimin böyle bir şey yapacağını düşünüyordum. Aklıma gelmiyordu. Sonra Yağmur gözyaşları ile ıslattığı omzumdan başını kaldırdı. Senin de canını sıktım dedi.  Yok sorun değil diye geçiştirdim. Evine bıraktım oradan bende eve geçmiştim.

Yağmur’un üzgün olması mı yoksam arkadaşlarımdan şüphelenmem mi koymuştu bilmiyorum fakat birkaç gün işe gitmemiştim kulübeye gidip tek başıma içmiştim. O an anladım ki Yağmur’la zaman geçirmekten falan değil ona karşı bir şeyler hissettiğim için onu önemsiyordum. Onunda beni önemsediğini en derinlerden hissediyordum. Arkadaşlarla beraber birkaç gün boyunca kulübede takıldık. Yağmur’un söylediklerini anlatmadım. Sadece Yağmur’a karşı bir şeyler hissettiğimden bahsettim, gelenektir birisi ‘Şu kız benim sevgilim, sevdiğim’ derse, hepimiz topluca ‘Senin sevdiğin bizim bacımızdır’ deriz. Neden bunu yapıyorduk bilmiyordum ama insana güven veriyordu.  Onlar da “Senin sevdiğin bizim bacımızdır ”dediler.  

Eve leş gibi alkol kokarak gitmeye başladığım için babam “Neden işe gitmiyorsun ”diye azar çekmeye başladı. iyi bari işe gideyim de dershane parasını karşılarım diye ben de işe olduğu gibi devam ettim moral sıfır tabii.  insanlar dondurmacı veya palyaçoları gördü mü şaklabanlıklar, soytarılık falan bekliyor. Her şey sadece onların gülmesine bağlıymış gibi. Dünyada ki diğer insanlar, ‘o’ eğlensin diye yaratıldığını falan sanıyorlar.

Soytarılık yapmadan dondurmayı verdiğim için, mutsuz ayrılıyorlar oradan. Bunun beni mutlu etmesi normal mi?

Suratım asık sadece biraz cebime para girsin diye yaptığım işte, kafam hep başka yerlerde. Bunu fark eden birisi çıktı karşıma  

Yağmur, geçen hafta sanki omuzumda ağlayan kız gitmiş yerine yeni sürümü gelmiş gibi. “Yaa, bu ne surat ne biçim dondurmacısın sen ne biçim esnafsın sen ya” dedi. Gülerek.
Birden güldüm lan.
Bir hafta sonra güldüm.
Renkli televizyonların çıkması gibi sanki birisi gözlerimi temizlemişte her şey rengarenk olmuş gibi. Korna sesleri gitmiş, kavgalar dinmiş önümden geçen her insan mutluymuş gibi.
“Hoşgeldiniz hanımefendi” dedim. “Şöyle buyurmaz mısınız?” deyip yanımda ki tabureyi gösterdim.
Oturduktan sonra “Sormanız hatta beyefendi” dedi.
 Senin o parlayan gözlerini yerim kız.

Konuştuk işte biraz, ailesi cenaze için şehir dışına gitmiş kardeşiyle evde tekmiş falan. Kardeşi uyuyunca da yanıma gelmek istemiş.
“O zaman senin eve erken gitmen için bir sebebin yok” dedim sırıtarak. Ama nasıl bir sırıtma biliyor musunuz beyler, sapık sırıtması hani rüzgarda kalkan etek görür ya sapıklar aynı onun gibi sırıtıyordum.
“Ay, ne yapacağım ben gece vakti sokakta bir başıma” dedi. Sanki beni davet ediyor. Bak, ‘benim eve gitmem için bir sebebim yok’ dercesine
“Ne bir başınası be ? Ben varım yanında  eşlik ederim sana” dedim.
“iyi madem öyle olsun. Bir soğuk çay alırsan içerim”(soğuk çayın popüler olduğu zamanlar her insan evladının elınde vardı) dedi.
“Hayhay efendim” dedim. Az ilerde ki tekelden iki kutu alıp geldim.

Tekel bayiden çıkarken bu gece açılsam mı lan diye içim içimi yiyordu. Ya söyleyeyim gitsin ne olacak sanki dedim.
Aslında bir bakıma mantıklı bir tercih aylardır konuşuyoruz çok sık olmasa da. Söylesem bir zararı olmaz.
içerden tabure alıp Yağmur’un yanına oturdum, gece saatleri olduğu için çok fazla kişi dükkana gelmez. Biz de dışarda hava güzel diye konuştuk. Hiç yapmadığımız “Hangi kitapları okudun, en sevdiğin şarkı, en sevdiğin film muhabbetlerine” girecektim ki amcam dükkanı kapatalım dedi. Dükkanı kapattık. Yağmur’un eve gitmeye niyeti yoktu zaten. Birkaç soğuk çay daha aldım. Bizde çardağa gidip ‘en sevdiğin şey muhabbetine giriştik.
 Saat 12 gibi çardaktaydık. Konuştuk aslında çok şey konuştuk seneye ne yapacağını, benim ne yapacağımı, aynı dershaneye gitme kararı aldık. Aynı derslere girmeyecek olsak da beraber gider beraber geliriz dedik.
Bunlar bana saçma görünüyordu kız ben ne dersem evet diyiyordu. Ama bunu düşünüp canımı sıkmak istemedim.
Konuşarak sabahlamıştık güneşin doğduğunu görmüştük. Yağmur’un gözleri kızarmış. Ben de yorgunluktan beynimi kullanamıyordum. Konuşmasam uyuyacaktı neredeyse evine bırakayım dedim.

Apartman kapısının önüne geldik.
“Yağmur” dedim.
“Hı” dedi. Bana bakıyordu aslında, ama uykusuzluktan başını kaldıramadığı için yere bakıyordu.
“Sana bir şey demem gerek” dedim.
“Hı” dedi.
Biraz sustum söylemesi zordu çünkü.
“Yağmur ben uzun zamandır sana bunu söylemek istiyordum” dedim
“Hıı” dedi.
“Ben.. seni lan dur kız” dedim. Çünkü tutmasaydım düşecekti. Bileğinden tutmuştum. Benim uykum kaçmıştı. Yağmur’ da gözlerini açıp bana baktı. Elim eline doğru kaydı. Elini  tuttum gibi tam tutamadım.
Abisi olan sevgilinizin elini tokalaşır gibi tutarsınız ya işte öyle tutmuştum.
“Ben seni seviyorum lan” dedim.
“Lan?” dedi.
“Hıı” dedim.
Sustu.
Sustuk.
“Yağmur?” dedim yine susmuştu bu sessizlik insanın canını sıkıyordu.
“Hıhı” dedi gitti.  
                             
iki çeşit ‘Hıhı’ var. Birisi ‘evet’, birisi ‘hayır’ anlamında ki. O ise bana evet demeyi tercih etmişti.
Çok mutlu olmuştum lan, eve seke seke gittim. Dans ede ede kendimi yatağa attım. Mutluluktan uyuyamam diye düşündüm. Ki öyle oldu. Stres bastı, biz şimdi Yağmur ile sevgiliydik. iyi hoşta ben şimdi ne yapacaktım lan bu kızı nereye zütürecektim? Ne konuşacaktım? Nasıl, Ne zaman konuşacaktım? Kafamda o kadar çok soru oluştu ki bunun stresine girip uyuyamadım. Biz sevgili olduk da iyi mi ettim kötü mü ettim onu da anlamadım ki. Başıma dert mi açmıştım? Hay aklımı gibeyim.  

Bunları düşünürken uykuya dalmışım öğlen uyandım evde kimse yok annem babam falanda yok. Bende kahvaltı yapıp dışarı çıktım. Amcamın yanına gittim, oda “Sen git bugün dinlen hak ettin” dedi.
Bana hava hoş diyip Yağmur’un yanına gittim. Kapıyı çaldım kardeşi açtı kapıyı. Adı neydi lan bunun diye düşünürken “Ablam uyuyor” dedi. Bende “Tamam. Ablan uyanınca onu bir abinin sorduğunu söyler misin? ‘ice tea almış çardakta oturuyor’ der misin ?” dedim tamam dedi kapıyı kapattı.

Soğuk çayları aldım gittim çardakta oturdum, komşularla muhabbet ettik. Futbol geyiğine girdiler, uyuyor gibi yaptım. Sonra onlar gidince de dün Yağmur’la konuştuklarımızı düşündüm. Sonra aklıma bir şey dank etti. Ya uyku sersemliğiyle ‘Hıhı’ demişse ?


Böyle bir şey olma ihtimali vardı. Tabii bunu çok düşünmeme gerek kalmadı ki Yağmur geldi.
Saçlarını onu gördüğüm ilk gün ki gibi toplamış pijamalarıyla gelmişti. Ayağında terliği ve elinde kahvesi ekgibti sadece.
Ben sırıtarak konuşuyorum onun ise, salyaları akıyor. Uyuyan güzel mi uyandı bu ne hal diye düşündüm.  

Biraz konuştuk, dün geceden bahsettik falan. Acaba hatırlıyor mu diye “Ya dün gece az daha düşecektin ”dedim. Bir şey demedi. Sen “Bize kaçta geldin” dedi. “Öğlen” dedim. “Sen uyumadın mı?” dedi şaşırarak. “Yok, uyudum, da aşırı uyumadım” dedim. Onu ima ederek. “Bende arda bana söyledi diye hemen çıktım geldim, ben şimdi gideyim kahvaltı falan yapayım akşam konuşalım olur mu?” dedi.
Sünnetçinin düğüne geldiği zaman ki gibi ne kadar yok deseniz de kesilecek o çük işte bende öyle boynumu bükerek kabul ettim.
 Sonra sarıldı bana başını omuzuma koydu, “Seni seviyorum” dedi. Gülümseyerek gitti.

Yerimde duramadım zıpladım, elimi sağa sola salladım dans ettim. Bunu duymak bana aşırı bir mutluluk vermişti ve aynı şekilde de özgüven. Asansörle eve çıkarken aynaya bakıp “Aferin lan bir işi başardın” dedim.

Hemen duş aldım, yemek yedim, sigara falan da içmedim dişlerimi fırçaladım saçı başı yaptım. Ayakkabımı bile sildim. Bunlar normal gelebilir size.
Ama ben mezuniyet törenine eşofmanla gitmiş adamım. Bana normal gelmiyor.

 Kapının önünde bekliyorum, gelen geçen yakışıklı olmuşsun falan dedikçe zütüm daha da kalkıyor.

Sonra Yağmur girdi sitenin kapısından, beyaz bir tişört, birde kot pantolon giymişti. O an sanki slow motion gibiydi yine.

O beyaz tişört değil de, onun gelinliğiymiş gibiydi. Bende damattım. Birazdan koluma girecek ve nikahı kıyıp karı koca olacaktık.  

Yağmur tökezledi sonra, o an her şey eski haline döndü, kulaklarıma “Hay senin ben” kelimeleri geldi Gelin ben miydim lan.
Yağmur topuklu ayakkabı giymişti, bileği incilmişti hafiften. Çok pis gülesim geliyordu ama gülmüyordum, daha ilk günden bozulmasın aramız diye.
“Neden topuklu giyiyorsun” dedim.( Ne haddine dercesine)
“Ya güzel gözükmek istedim” dedi.(Boyum kısa ne yapayım)
“Sen zaten hep güzelsin” dedim.  Güldü geçti
Evine geri dönüp bu sefer spor ayakkabılarını giydi geldi.
“Ablan gelmedi mi?” dedim. Dalga geçercesine
“Hı çok komiksin.” Dedi.  

“Nereye gideceğiz” dedi. “
Yürüyelim biraz, şu mahalleden çıkalım artık” dedim.
“Kardeşin ağlamasın” dedim.
“Yok, önüne abur cubur koydum televizyonu da açtım, benim varlığımı unuttur” dedi.
Fotoğrafını attığım ilk yolun olduğu yere geldik her yer yeşillik kuşlar falan ötüyor yağmur burayı çok sevdi. Biraz orada dolaştık el ele konuştuk neler yaptığından eskilerden. Bir ağacın dibine oturduk.
“Böyle bir yere geleceğimizi bilsem, piknik malzemesi falan getirirdim” dedi.
Biraz daha sohbet ettik. Güneş battıktan sonra orası harbi çok korkunç olduğu için çıkalım buradan dedik. Çıkarken kulübeden sesler geldiğini duydum, kafamı çevirmemle bizimkileri gördüm. Onlara da ayıp olmuştu uzun zamandır görüşmüyorduk. Yağmur’a dönüp “Bizim arkadaşlar şurada bir selam verip çıkalım” dedim. Olur dedi.  

işte bizim sınıfta ki tiplerin hepsi oradaydı.8 kişi oturmuş içiyorlar.
“Afiyet olsun beyler” dedim.  Hepsi başıyla selam verdi.
Enes’in yanına gittim içlerinden bir o bir de Cengiz ile aram çok iyiydi. Enes bana da Yağmur’a da selam verdi. Sonra “Sen bir dakika gelsene” dedi kolumdan tutup.  Yağmur’a “Hemen geliyorum” dedim.
“Ne oldu lan? Niye çekiştiriyorsun?” dedim.
“Olum çok kötü şeyler oldu” dedi.
“Anlatsana oğlum” dedim.
“Biz bi ara senin dükkanda dondurma yedik ya” dedi.
“Evet” dedim.
“Bölme lan!” dedi. Sinirlenerek “Birkaç gün sonra dedik tekrar gidelim. Sözleştik buluştuk bir yerde sonra birkaç tane keko geldi. ‘Sema’ya yanlış yapmışsınız falan’ dediler aramızda kavga çıktı. Bunların sayısı artı bıçak falan çektiler biz de kaçtık. Ertesi gün Cengiz’ de Sema ile konuşmuş meseleyi öğrenmek için. Sema delirmiş ‘Sen ne yüzle benim yanıma gelirsin falan’ demiş. Bağırmış çağırmış Cengiz’in yüzünü çizmiş. Sonra da işte Cengiz sağda solda sormuş tekrar mesele de senin yüzündenmiş” dedi.
Şaşkınla dinledim. Olayı anlamaya çalıştım. Sema’nın Enes ile ne derdi olur onu da bilmiyorum ki.
“Ne benim yüzümden mi, ben ne yaptım? ”dedim.
“Oğlum ne bileyim lan, Sen bu Yağmur’la yakınlaşınca Sema’da bize saldırdı.” Dedi.
“O yüzden olsa bana karışırlardı sizle ne alakası var” dedim.
Yağmur’da “Ulaş hadi gidelim hava karardı, kardeşim acıkmıştır” dedi.
Enes’e bunu akşam konuşacağız dedim ayrıldım oradan.  

Yağmur ile yürürken “Fısır fısır ne konuştunuz orada” dedi. “Sevgili olup olmadığımızı sordu. Nasıl teklif ettiğimi falan sordu” diye geçiştirdim. Yağmur’a bir şey belli etmemeye çalışsam da içim içimi yiyordu. Hayır, yani Sema’nın böyle şeyler yapacak birisi olduğunu biliyorum. Fakat olayın benle ne alakası var onu bilmiyordum.
Bir an önce Enes’i arayıp soracaktım olayı tam anlatsın diye.
Yağmur’u eve bıraktım sarıldık. O bana o an sarılınca başımda bin bir türlü dert yokmuş gibi oldum.
Neyse eve koştum direk. Enes’i aradım.
“Şu olayı bi adam gibi anlat” dedim, açar açmaz.
“Olum işte anlattığım gibi” dedi.
“Ya oğlum Sema benim yüzümden niye sizi dövdürtsün?”
“Lan oğlum sen bu kıza bir şey yaptın ki hıncını bizden çıkartıyor. Sizin mahalleye giremiyor ya bunlar” dedi.
“Oğlum tamam da Cengiz’e niye saldırdı?”
“Cengiz’in ayrı bir meselesi var demek ki” dedi.
“Sen ‘Ulaş yüzünden’ olayını Cengiz’den mi duydun”
“Evet” dedi.
“Ee, oğlum %90 yalandır o Cengiz’in meselesidir benim üstüme yıkmaya çalışıyordur” dedim.
“Ya abi valla hiç bilmiyorum, yarın diplomayı almaya gideceğim, sende gel Sema ile konuşuruz” dedi.
“iyi tamam” dedim. Kapattım, kafam alak bulak bir haldeyken yarın yiyeceğim dayağı düşünüp uyudum.  

Ertesi sabah Enes ile okulun bahçesinde görüştük. Okulda ki işimizi halledip çıktık. Enes Sema’yı aradı çağırdı, geldi. Yav bu kız yine dekolte giymiş. Herhalde XXL giyiyor ama memeden dekolteli oluyor.
“Ne oldu beni çağırmışsınız” dedi.
“Evet” dedim.  Sonra benle özel konuşmak istediğini söyledi. Enes’i boşaldıktan sonra işi bitmiş kondom gibi kenara itti.
Baya uzunca konuştuk. Uzun bir süre o memelere bakmamak için kendimi zor tuttum bi ara Sema sigara yakarken baktım. Rahatlamıştım artık ölsem de gam yemem. Ama yine bakasım geliyordu kara delik gibiler içine çekiyorlar beni.
Olayın kısacası. Yağmur’u arayan kız Cengiz’in ablasıymış.

Cengiz’in ablasının öyle bir şey yapmasına mı şaşırayım, yoksam bunların hepsinin Cengiz’e yönelmesine mi?
“iyi de sana nasıl inanıcam?” dedim.
“Yağmur sana da telefon sapığı olayını anlatmadı mı?” dedi.
“Evet anlattı”dedim.
“Bir bana birde sana anlattı işte salak” dedi.
“Evet, haklısın”dedim.
Sonra, Sema’ya “Sen git dedim ben Cengiz’le konuşacağım” dedim.
“Ne Cengiz ne de ablası burada” dedi.
Şehir dışındalarmış ailecek.
Sema tam gidecekken.
“Yağmur’un bunlardan haberi var mı” dedim.
Arkasını döneyim derken memelerin sallanmasıyla savruldu hafiften “Yok” dedi.
Yağmur’a bunlardan bahsedip etmemek konusun da kararsız kaldım.  

Ertesi iki gün boyunca Yağmur’la görüşmedik. Bu olay aklımı kurcalayıp durdu. Sonra Yağmur’a bahsetmememe kararı aldım çünkü oda unutmuştu o telefon olaylarını artık öyle bir şey yoktu zaten. iki hafta boyunca, karanlıktan korkan çocuğun babasına sarılması gibiydik sıkıca sarılıyorduk birbirimize hiç bırakmak istemiyorduk da.
Sonra, Yağmur’la aynı dershaneye kayıt olduk. Sadece hafta sonları beraber gidebiliyorduk. Ama olsun yine de birbirimizi görüyorduk. Çünkü Yağmur’ da bende sınava girecektik, benim bu sene yerleşmeme gibi bir lüksüm yoktu babam annem baskı yapıyordu, sevgilim baskı yapıyordu  

Sema, Enes, Cengiz ile görüşmüyorduk. Neredeyse o kavga olayının üzerinden 1,5 ay geçmişti.
Şuan da çok mutluydum hayatım yolunda, sevgilimle aram iyi ailem benden umutlu. ilk defa kendimle gurur duyuyordum diyebilirim.
Hani babanızla bir şey yaparsınız ya ne bilim balık tutmaya gidersiniz büyük bir balık yakalarsınız, ya da size araba sürmeyi öğretirken arabayı hiç istop ettirmesiniz ya. Size aferin derler, o an aklınızdan silinmez bu da öyle bir şey işte. Kendimle gurur duydum ilk defa bu an aklımdan hiç silinmez.
Yağmur ile 2. Ayımızı kutlarken onun masum dudağından öpücük almam bile gurur verici her şey yolunda gidiyordu.

Okula gitmemenin verdiği rahatlıkla evde zütü başı yayıp film izliyor, oyun oynuyordum. Dershane saatlerin de dershaneye gidip harıl harıl ders dinliyordum. Yağmur’a verdiğim bir söz vardı. Tutmam gerekiyordu bu sene ikimiz de aynı üniversiteye yerleşecektik.
“9 Eylül’ gidelim mi beraber?” dedi
Evde ki kitapları yesem bile oraya yerleşemezdim ki ben.  Sonra da inönü Üniversitesinde karar kıldık.
9 Eylül’den inönü üniversitesine düşmüştük.
Her şey hoş güzel gidiyordu. Sürekli bir yerlere gidiyorduk. Yağmur kafelerde oturmayı seven bir kız değil. Hatta;
“Kalabalık olmasın, gürültü de olmasın. Bir bank olsun bir yanında sen diğer tarafında ben. Bu bana yeter” demişti.
Ne deyiyeyim lan çok hoşuma gitmişti. Öyle sokakta gördüğünüz, pantolonunun bellini memelerine kadar çeken kızlardan değildi. Sürekli fotoğraf çektiren tiplerden de değildi.
Belki bir başka kızın mutluluğu pahalı hediyelerdi veya sürekli gezmekti.
Yağmur’un mutluluğu ise, bir çocuğun babasıyla balığa gitmesi gibi, yemekten sonra çikolata yiyen çocuğun mutluluğu gibi; çok çocukçaydı, ama çok güzeldi be.
Kendimi Yağmur’a göre değiştirmiyordum, çünkü buna gerek yoktu. Hep doğaldım onun yanında.
Tabii bir süre sonra insan aynı yerde oturmaktan sıkılıyor. Ben de Yağmur’a değişiklik olsun diye sinemaya gitmeyi teklif ettim. “Oluuur” dedi.
Buluştuk bir yer de çarşıya doğru yürüyorduk, hava kapalıydı soğuktu da. O zamanlar ‘Karışık kaset’ filmi çıkmıştı(güzel filmdir). Karakterin isminin Ulaş olduğunu öğrenince o filme gitmeye karar verdik.  

ilk seans olmasına rağmen salon neredeyse doluydu. Biz oturduk biraz muhabbet ettik film başladı.
Film hoşumuza gitti. Keşke ara vermeselerdi falan demiştik.
 Ben sigara içmek için Yağmur’un yanından ayrıldım, hızlıca sigara içtim filme yetişeyim diye. Geri geldiğimde. Yağmur ayakta Sema ile konuşuyordu. Konuşma denilmezdi tartışıyorlar gibiydi. Salonda ki insanlar onlara bakıyordu.
Yanlarına, “Durun sakin olun. Ne oluyor?” diye gittim. ikisinin arasına girip elimle itiyordum. Sema’yı iterken elime böyle yumuşak bir şeyin üzerindeydi, herhalde memesiydi kızın %70’i meme zaten.
Sema beni fark edince “Neyse. Ama unutma ben seni uyarmıştım herkese anlatırım istersem” diye bağırıp salondan çıktı, sevgilisiyle beraber.
“Yağmur ne oluyor?” diye sordum. Cevap vermedi koltuğuna geri oturdu.
Işıklar sönmüş film başlıyordu. Kısık sesle. “Yağmur, Sema ne demeye çalıştı?” dedim. Cevap vermedi. Kılıbıklığımdan mı bilmem, ama ben de sesimi çıkarmadım. Onu kolundan tutup filmden çıkartabilirdim.
Zaten filmin geri kalan kısmını izleyememiştim ki. Aklıma Sema’nın dedikleri takılıyordu. ‘Sema ile Yağmur geçen seneden beri iyi arkadaşlar ne olmuş olabilir ki’ diye düşünüyordum.

Sinemadan çıktık, eve doğru yürüdük yol boyunca sorular sordum fakat cevap alamadım. Bir çift söz söylememişti. Hayır, Sema ile küssün gibimde değil sadece ‘Herkese anlatırım’ dediği şey ne onu merak ediyordum.
Bizim evin önündeydik ben siteye girecekken Yağmur yürümeye devam etti. Kolunu tuttum çektim. Çardağa oturduk. Karşısın da duruyordum. ‘Seni dinliyorum’ dercesine bakıyordum.
“Ya tamam soruların var ama olayı sana anlatayım sen de bana soru sorma olur mu?” dedi. Masumca gözlerime bakıyordu hiçbir şey söylemedim. Yol boyunca ki tavrı çok sinir etmişti beni.
“Biz geçen hafta Sema ile biraz tartıştık. Daha sonra da çok sık görüşmedik. Bugün de sinema da görünce ‘Uff bir kurtulamadım senden’ dedi ben de sinirlendim” dedi. inanmamıştım bunu çocuğa anlat o da inanmaz lan. Çünkü Sema’nın dediklerini duymuştum. inanmadığımı anlamış olacak ki.
“Neden tartıştığımızı söyleyeyim. Bizim aramızda bir sır vardı. Şuan bunu sana bile söyleyemem” dedi.

O zaman neden tartıştığını da söyleyemezsin ki. Olayı kısaca size anlatayım beyler.  

Yağmur benim sınava girdiğim zamanlar da Sema’ya bir şey söylemiş. Sema da bunu kimseye söylemeyeceğine dair söz vermiş. Sema da sürekli bunu Yağmur’a hatırlatıyor işte, Yağmur dayanamamış kavga etmişler.
“Eh be güzelim, neden bana bahsetmedin” dedim.
Yağmur bunları anlattıkça ben daha çok merak ediyorum. Benden gizlediği şey ne ola ki?
“Yanlış kişiye güvenmişsin, bana anlat” dedim. Anlatmak istemediğini söyledi. Ağladı.
Lan ne dedim de çeşme gibi akmaya başladın ben bir bir şey söyledim acaba diye düşünmeye başladım.
Sustuk sonra konuşmadı daha. Biraz daha durdu yanımda sonra kalkıp gitti.
Ondan sonra ki haftalarda da böyle davrandı yanımda iken ne kadar gülmeye çalışsa da belli içinde bir burukluk olduğu.

Eğlensin diye gezelim diyorum, fakat hiç mutlu olduğunu göremiyordum çok az gülümsüyordu.
Onun yüzünü güldüğünü göremediğim için, fotoğraflarına bakıyorum. Oysa gülerken ne kadar da güzel.
Yalnız kalmasın canı sıkılmasın diye eve gittiğim de telefonla arıyorum. Hadi ders çalış diyorum artık.
Onunla tanıştığım da “Sayısalcıymış da küçüklüğünden beri matematiği çok iyi yapıyormuş falan da. Türevde görürüm ben seni dedim içimden.” Demiştim size.
Türev konusuna geldiğinde benden yardım istedi. Ailesiyle de tanıştık babası sevgili olduğumuzu bilmese de iyi davranıyordu. Yani genel olarak. Sokakta görünce arabayı üstüme sürmesi mi, fırındayken “Aslan aslan” deyip sırtıma vururken ciğerimi sökmesi mi tüm işkence fantezilerini yapıyordu.
Odada ders çalışırken arada sırada gelip sevişiyor muyuz ders mi çalışıyoruz mu diye bakması bile ayrı bir olaydı.
Zaten gözleriyle yaptığı pgibolojik baskı. Hırkamı çıkarmaya bile cesaret ettirmiyordum.

Yağmur’un mutlu olmaması ilişkimizin bitecek durumda olması sebebiyle Sema ile konuşmaya karar verdim.
Enesi aradım.
“Ooooo…” dedi lafını kesip,
“Uzatma sema ile konuşmam gerek numarasını ver” dedim.
“..rospuyla ne işin olur lan” dedi
“Numarayı söyle” dedim.
Numarayı aldım Sema’yı aradım.
“Alo” dedi.
“Alo, Sema ben Ulaş seninle konuşmam gereken bir şey var” dedim.
“Hı.. Öyle mi? Ben anladım ne konuşacağını. Ah..” dedi, sanki nefes nefeseydi.
“Nefes nefesesin” dedim.
“Spor yapı- ah – yorum” dedi. inşallah o koca memelerin erir dedim içimden.
Neyse ne zaman göreceğimizi kararlaştırdık.  

Öğleden sonra kulübe de buluşacaktık. Dershaneden sonra koşa koşa kulübeye gittim. Sema çok yanlış yerde bekliyordu aradım yolu tarif ettim. Geldi kulübeye geçtik.
“Iyy, siz burada mı oturuyorsun. Çok pis burası” dedi.
Bunu diyen kız zamanında ‘ayrı eve çıktım’ diye hava atıp, ahırda 2 hafta yaşamış insan.
Oturduk sigara içiyorduk ikimizde. Aslında şu yaptığımı Yağmur bilse aldatmaya teşebbüs suçundan ağzıma sıçardı. Ama haberi olmazdı.
Sema’ya direk sinema da ki olayı sordum.  

Sema’ya direk sinema da ki olayı sordum.
“Sinema da neden kavga ettiniz” dedim.
“Ya eskiden olan şeyler” dedi.
Bu kız ilk defa bu kadar kibar konuşuyordu lan, değişmiş.
“Eskiden olsun olmasın beni ilgilendiriyor” dedim.
Neredeyse, Yağmur’un anlattığı gibi anlattı bana. Sinirlendim
“Ya, kızım anlat işte ya lafı geveleme” dedi.
“Gardaş sen nediyin ya” dedi elini cebine attı emanet falan çıkartacak sandım korktum. Sonra hak verdi
“Sen de haklısın merak etmen normal. Ne kadar da Yağmur ile aram bozuk olsa da söyleyemem” dedi.
Neyse tamam dedim kalkıp gittim.
Eve geldim canım baya sıkkındı. Başımı koyup uyudum.

Ertesi gün dershaneye de gitmedim, evde oturdum uyudum kaldım. Bin bir türlü şey düşündüm başka bir erkek olduğunu, Cengiz’in ablası ile ilgili bir şey olduğunu düşündüm.
Ertesi gün de yataktan kalkmadım. Babam beni televizyonun karşısına koyuyor maç izleyelim beraber diye. Misafirliğe gidince ellerinle ayakların kavuşur ya öyle oturuyordum.
“Şu reklam panoları senden daha canlı lan” dedi babam. Haklıydı adam.
3 gün boyunca Yağmur ile konuşmamıştım. Ne o aramıştı ne ben. Ne o geldi ne de ben gittim.
Ağlamak istersin de ağlayamazsın öyle bir durum. Beni bile ilgilendirmeyen sorunlar, derdim olmuş. Sorun ne onu bilmediğim halde çözüm arıyordum.  

1 hafta geçmişti yine dershaneye gitmemiştim. Balkondan Yağmur’un beni beklemesini izledim biraz. Sonra uyudum. Ertesi gün de dershaneye gitmemiştim.
Kulübeye gitmiştim. Ben her şeyi anlamıştım. Özellikle değer verdiğim bir insanın canı sıkkınken benim de canım sıkın oluyordu. 3-4 bira almış tek başıma içerken fark etmiştim bunu. Uzanmıştım banka, birsinin yanıma oturduğunu hissettim. Fakat kalkıp bakmaya tenezzül bile etmedim.
 Sonra ulaş dedi. Sesi boğuk geliyordu kimin sesi olduğunu anlayamamıştım. “Çalar çalar gider” dedim içimden.

Sonra bu sesin bana ait olduğunu, içimi ısıttığını fark ettim. O ses Yağmur’a aitti.
Doğruldum. Yanına oturdum. Birbirimize bakmıyorduk, bir hafta boyunca da konuşmamıştık. Kim suçluydu o mu, ben mi?
Bu sorunun cevabını veremezdik ikimiz de ama benim cevaplamam gereken sorular vardı. “Neden dershaneye gelmedin? Bir hafta boyunca neden hiç aramadın? Hiç mi merak etmedin? Hiç mi özlemedin?” diye sorular sordu peş peşe her sorudan sonra ses tonu artmış. Son soruda bağırmıştı.
“Özledim” diyebildim sadece.
“Arasaydın o zaman beni” deyip üste çıkmaya çalıştı.
“Ben bu halini değil, eskiden güldüğün mutluluk saçtığın halini özledim” dedim.
Cevap veremedi. Ben de gömdükçe gömdüm.
“Benimle sabahlara kadar konuştuğun günleri, buraya gelince başını omuzuma koyup saatlerce sustuğun günleri, birlikte saçma şeyler yapıp eğlendiğimiz zamanları, ders çalışacağız bahanesiyle buluştuğumuz akşamları, en çokta gülerken yüzünden oluşan gamzeleri özledim” dedim.

Cevaplayamamasından cesaret mi buldum nedir.
“Bana güvenmeyip anlatmadığın şeylerin var senin. Normal de başkalarına anlatamadığımız şeyleri konuştuğumuz zamanı hatırlamadın mı? Neden anlatmadın. Ben senin benden gizlediğin şeyin ciddiyetini merak ederken sen sessiz kalmayı tercih ediyorsun” dedim.
Aylar boyunca konuşmamıza rağmen ilk defa Yağmur’a sinirlenip sesimi yükseltmiştim.

Sonra daha ileri gidersem delirir onun canını yakarım diye düşündüm.
Sonra kalktı. Biraz bana baktı. Yürüyüp gitti. Kapıdan çıkarken bira şişesini kapıya doğru fırlattım.
“Konuşmak için cesaretin mi yok!!! Kaç, işine gelmezse kaç zaten! Ben seni sürekli beklerim anasını satayım!” dedim ikinci şişeyi de attım. ikisi de kapıda parçalandı. Yağmurun karda yürüyüp gitmesini izledim. Arakasına dönüp bakmadı bile.
Gitmişti ayrılmış mıydık bilmiyordum bile. Sınava 5 ay gibi bir süre kalmıştı. Birkaç gün can sıkıntısından yataktan çıkmadım sonra ise ders çalışmaya başladım.
Dershaneye gidiyordum, onunla sürekli buluştuğumuz saate kapının önündeydim. Bekliyordum. Gelen yok. Dershane de de göremedim. Çokta merak etmiyorum desem de gözüm sürekli onu arıyordu.

Yağmur ile ettiğim kavgayı unutmuştum. Sadece derslerimle uğraşıyordum. Hocalara soru soruyordum devamsızlık yapmıyor denemelere de katılıyordum. Her şey yolundaydı. Tabii yatağımın başında, duran Yağmur’un portesini gördükçe onu hatırlamamı saymazsak.
Yeni yıla girmeden görüşmem gerekiyordu onunla. “Kapının önündeyim aşağıya iner misin?” diye kibar bir mesaj attım.
10 dakika sonra aşağıya indi. Beni gördü duraksadı ben de ona baktım sonra bana doğru yürüdü bende ona doğru yürüdüm. Sarılmıştık. Kenetlenmiştik birbirimize, pgibopat bakışlı babası gelse bile ayıramazdı.
Yağmur ile o kadar uzun süreden sonra birbirimize kavuşmamız, dünyaya barış gelmesi gibi mutluluk verici bir şeydi.
Yıllarca hazırlanıp istediği üniversiteye giden genç kadar, kolasına oynadığı maçı kazanan çocuklar kadar, annesinin onu gıdıklarken gülen bebek kadar mutluyduk ikimiz de.
Birbirimizin kollarını bırakmak gelmiyordu içimizden.
Türkiye uzaya mekik yollasa bu kadar mutlu olunmazdı.
Gözlerimin içine baktı. Elimi tutu. Dudağını öpüp tekrar sarıldım ona kulağına “Özür dilerim” diye fısıldadım.  

“Yeni yılın kutlu olsun” dedi sadece.
Neredeyse bir yıldır beraberdik. Şuan mutluydum solumda elimi tutan sevgilim var. Hiçbir şeyi kafaya takmayınca dertlerimin yok olduğunu hissetim. Sadece onunla mutlu olmak bana yetiyor gibiydi.
Bir hafta kadar özlemimizi giderdikten sonra Yağmur hastalandı dershaneye gitmeyeceğini söyledi. Ben de tamam dedim.
2 gün sonra hafta sonu Enes beni aradı.
“Hasgibtir” dedim direk. Çünkü beyler Enes beni kötü bir şey olmadığı sürece aramaz mesaj atardı.
Açtım telefonu
“Oooo..” dedim lafımı kesmişti.
“Alo. Alooov” dedi sesi net gelmiyordu.
“Çeken bir yere geç” dedim.
“Ha. Alo Ulaş.. Nasılsın? Sana bir şey … soracaktım ” dedi nefes nefeseydi.
“Nefes nefesesin lan” dedim.
“Evet” demekle yetindi.
“Ne yapıyorsun spor mu yapıyorsun” dedim
“Yok lan sevişiyorum” dedi.
“…”
“Ya her neyse biz hafta içi seninle bir şey konuşacağız.
Arkadan “Biz” gibi kısık bir ses geldi.
Bende “Biz?”
“Ya Sema ile ben işte” dedi.
Tamam dedim kapattım yeri saati ayarlamıştık.
Koltuğa oturdum “Vay dıbına koyayım” dedim. Uzun bir süre.
“Vay dıbına koyayım. Enes bile kız gibiyor lan” dedim.  

Enes ve Sema’nın yanlarına istemeye istemeye gittim. Ne zaman o memeli ile konuşsam kötü şeyler oluyordu.
Lisenin orada buluştuk. Bu sefer Sema dekolte giymemişti. Şaşırdım lan.
işte ne konuşacağız diye direk lafa girdim.
“Bi ara telefon sapığı falan vardı hatırladın mı” dedi Sema.
“Evet, Cengiz’in ablası” dedim.
“He işte onlar şehir dışından dönmüşler” dedi.
“Ee, daha ne duruyoruz hadi gidelim” dememe rağmen beni durdurdular.
“Olayın tamdıbını dinlemeden hareket etme” dedi.

Sema sigara uzattı, yanıma ottur dercesine işaret yaptı. Sigaralarımızı yaktın.
“Şimdi ben bu Cengiz’in ablası ile konuştum. Kız senden 3 yaş büyük, zaten biliyorsundur” dedi.
“Ee ?” dedim.
“Sözümü kesme lan!” dedi. Bildiğin karşımda büyük memeli bir Enes oturuyordu.
“Kız ilk başta söylemek istemedi. Sonra bülbül gibi şakıdı” dedi. Enes’e bakarak Enes’te alttan alttan gülüyordu.
“Şimdi, ‘Neden Yağmur’u arayıp rahatsız ediyorsun’ diye sorduğumuz da, ‘Bir başkası zorladığı için’ dedi. Zaten Yağmur ile sadece 4 kez konuşmuş daha da konuşmamış” dedi. Enes sigarasını söndürüp yanıma oturdu.
O an telefonuma 2 tane mesaj geldi. Bakmadım.
“Olayın hepsi Cengiz’in altından çıkma” dedi. Biraz duraksadım. Olayın ciddiyetinde olduğum için her şeyi duymak istiyordum
“Ablasının söylediğine göre Cengiz, ablasına numarayı vermiş ‘Abla ara şunları söyle ne olur’ diye yalvarmış. Sonra ise işte bu kızın kim olduğunu sorunca. ‘Geçen hafta tanıştım çok güzel bir kız idi’ demiş.(Yağmur’un bilgisayarı verdiği günden bahsediyor) Sonra ki hafta da internetten mesajlar atmış sahte hesaplardan. Sonra da kendi hesabından Yağmur’a yardım etmeye falan çalışmış. Gönlünü kazanacak aklı sıra” dedi. Sinirimden yumruğu mu sıktım. Enes kolumdan tuttu. “Dinle” dedi.  

“Ablasının söylediğine göre kızla araları çok iyi olmuş gece gündüz konuşuyorlarmış. Bi ara buluşmuşlar hatta dediğine göre” dedi.
“inanmıyorum, Cengiz’in ablası da Cengiz gibi yalancı.  Cengiz ile konuşsa Yağmur bana söylerdi” dedim.
“Yağmur bana da Cengiz ile konuştuğunu söylemedi” dedi Sema.
“Hayır, abi Yağmur benden saklamaz ya olmaz öyle şey ya” dedim.  Sinirlenmiştim kalkmaya çalışıyordum Enes oturmamı söylüyordu.
“Cengiz’i çağırdım gelecek birazdan” dedi.
Sema bir iki şeyden daha bahsetti fakat dinlemiyordum sadece Cengiz’in gelmesini bekliyordum.
Cengiz geldi. Sema ile Enes ile tokalaştı ben de sırıtarak “Ooo nerelerdesin ya..” dedim elini uzattığı gibi kafayı gömdüm “..dıbına koyduğum” dedim. Birkaç kez daha vurduktan sonra Enes beni geriye çekti. “Konuş lan, Yağmur’la aranda ne vardı” dedim. “Yemin ederim elimi bile sürmedim” dedi. “Yemin ederim Ulaş sadece 2 kez konuştuk” dedi. “Ne zaman?!” dedim.
Sonra kaçtı zaten. Sinirimi alamamıştım. Eğer Sema’nın söyledikleri doğruysa bu Yağmur ile buluşmuştur dedim. Sonra Enes ile Sema’yı öpüp eve doğru gittim.
Otobüste sakinleşmeye çalıştım. Eve geldim. Duş aldım. Sakinleşmiştim az da olsa.  

Telefonumu çıkarttım olayın doğru olup olmadığını Yağmur’a sormak için.
“2 yeni mesaj. “ ibaresini gördüm. Mesajları açtım ikisi de yağmurdandı.
“Ulaş”
“Ben ayrılmak istiyorum”
Ekrana mal mal baktım. Her şey üst üste gelmek zorunda mıydı? Gusüllü mü yanlış alıyordum anlamadım ki. Direk Yağmur’u aradım. Açmaz sandım fakat açtı.
“Yağmur, bu mesajlar ne" dedim direk.
“Ulaş, çok üzgünüm” demekle yetindi.
“Sen o kadar zamanı, geçen ayları, günleri iki mesajla mı sileceksin!” dedim.
“…”
“Aşağıya in seninle konuşmam gerek” dedim.
Tüm olaylar üst üste geliyordu. Yağmur’un böyle bir şey yapması en son beklediğim şeydi.

Apartmanını önüne gittim. Kapının önünde bekliyordu beni, karşısına geçtim gözlerine baktım.
Gözleri şişmişti yine ağlamıştı herhalde.
“Ulaş bak, ben sınavdan dolayı ayrılıyorum senden” dedi elimi tutmaya çalışırken.
Iyy. Yalana bak. Başka bir şey düşünemedin mi insan az yaratıcı olur.
“Yoksam seni se…”derken lafını kestim.
“Cengiz ile aranızda ne oldu?” diye sordum.
Sustu. Gözlerimin içine baktı şok olmuşçasına. Başını öne eğdi. Apartmanın önüne oturdu. Kar yağıyordu o sırada.
Sessizlik.
Uzunca süren bir sessizlik. Kar tanesinin yere düşüşünü duyabileceğimiz kadar sessizdi.
Yanına oturdum. Ellerimi birleştirdim. Karın yağmasını izliyorduk.
“Cengiz” dedim tekrardan.
Sadece susuyordu. Bir şeyler anlatmasını bekliyordum o ise sessiz kalmayı tercih ediyordu. Bu iş sinirimi bozdu.
“Cengiz!” diye tekrarladım.  

Biraz daha sessizlikten sonra. 
“Ben sana bi ara bilgisayarımı verecektim. içinde ki fotoğrafları kurtar diye. O gün Cengiz gelmişti yanımıza. Sululuk yapmıştı. işte o günden bir hafta sonra gizli numaradan bir kız aradı beni. “Ulaş ile neden yakınsın, sevgili misiniz, sevgilin var mı ?” tarzı sorular sordu bende bir şey demedim. Sonra internette sapıkça mesajlar geldi bana. Sahte hesaplardan. Bıkmıştım artık Cengiz mesaj attı konuştuk baya sonra ben de bu sapıklardan bahsettim, ben ilgilenirim dedi. Onlar daha sonra mesaj atmadılar zaten.
Ben o zamanlar senden hoşlandığımı düşünüyordum, daha yeni tanışmıştık ama bizim eve geldiğin de ki tavrın hastalandığım da verdiğin mesajlar hoşuma gittiği içindi belki.
Cengiz sürekli mesajlar atmaya devam ettikçe ben de cevap vermeye devam ettim. Fakat okulda onunla konuşmayı geç görülmek bile istemiyordum. Çünkü Sema’ya, Cengiz ile konuşuyorum dediğimde. Onun hakkında pek iç açıcı şeyler söylememişti” dedi.

Duraksadı sanki bir şeyleri hatırlamaya çalışıyordu.
“Cengiz mesaj atmıştı bana. ‘Sizin mahalledeyim kayboldum gibi yardım etsene’ diye. ‘Ben de buraları bilmiyorum ki’ diye cevap vermiştim. Sonra bizim evin fotoğrafını attım. ‘Şöyle bir apartmanın önündeyim, bu binayı gördün mü önceden’ dedi. Bende boş bulunup ‘Aa bizim ev burası’ dedim.
Demez olaydım aşağıya inmem için yalvardı. iyi dedim bende indim aşağıya sonra onu otobüs durağına kadar zütürürken muhabbet ettik. Telefon numaramı istedi. Ben de vermek istemediğimi söyledim çekip gittim.

Sonra sen sınava girdin zaten, daha sonra da okula gelmedin. Fakat Cengiz hep okuldaydı sürekli yanıma geliyordu. Konuşuyorduk ne yalan söyleyeyim beni güldürüyordu” dedi.  

“Cengiz’le çok yakınlaşmıştık nasıl oluyorsa konuştuğumuzdan bir tek Sema’nın haberi vardı. işte buluşuyorduk sinemaya, kafeye, parklara gidiyorduk” dedi.
Uzun süren sessizliğimi bozup.
“Ama sen oraları sevmezsin ki” dedim. Sesim çıkmamıştı. içtiğim sigaraların balgamı bildiğin çıkmak istiyordu onlar bile Yağmur ile Cengiz’i yan yana düşünmeye dayanamazdı.
“Yalan söyledim. Sürekli dışarıdaydık. Okulda kimse yoktu sınıftaydık. Aynı otobüse biner çarşıya iner gezerdik. Bu okuldan hiç kimseyle öyle yakınlaşamadım” dedi.  

Cengiz ile o kadar çok yakınlaşmıştık ki yazın başlarında(Mayıs) sevgili olduk” dedi.
“NE! Nasıl?” dedim. Sinirlenmiş ve şaşırmıştım.
“O zamanlar benimle konuşuyordun” dedim.
“Evet, fakat Cengiz bana bir iki şey söyledi. ‘Ulaş seni seviyor birlikte olduğumuzu öğrenirse çok üzülür’ dedi. Bende bir şey diyemedim birlikte olduğumuzu kimseye söylemedim. Artık daha rahattık birbirimize aşkım diye hitap ediyorduk. El ele geziyorduk” dedi.

“Cengiz sürekli hediyeler alıyordu, bana sürprizler yapıyordu. Bunlar da benim hoşuma gidiyordu. O zamanlarda, az da olsa seninle karşılaşıyorduk. Sana karşı bir şeyler hissedip hissetmediğime karar veremedim” dedi.
“Cengiz’in doğum günü vardı beni de evine çağırdı, ‘kutlama yapacağız arkadaşlarla sende gel.’ Tamam dedim zaten o arkadaşlarının hiç biri beni tanımıyordu. Gittim hediyesini verdim eğlendik biraz sonra arkadaşları kalkıp gitti ben Cengiz’le tek kalmıştım. işte biraz hediyelerle uğraştıktan sonra yan yana oturduk. Beni çok sevdiğini söyledi” dedi.
Yağan kar durmuştu artık beyaz bir örtü vardı apartmanın önün de Sağ tarafımdan elime bir damla su geldi. Yağmur ağlıyordu.  

“Bende ona onu sevdiğimi söyledim. Sarıldık, elimi tuttu. Yakınlaştık sonra. Uzun süredir tek kalınca yaptığı gibi pat diye öptü beni” sesi titremeye başlamıştı. “Daha da yakınlaşmak istedi. Elimden tuttu, annesiyle babasının yatak odasına zütürdü” dedi.
Dayanamamıştım.
“Yeter!” diye bağırdım. Belki annesi babası duymuştu belki de tüm mahalle. Bunu duymak istemiyordum. Anlatma artık ne olur yeter” dedim.
Gözlerim dolmuştu. Ağlamak istemiyordum hiçbir şey duymak dahi istemiyordum, her şeyin burada bitmesini istedim. Yağmur’la olan ilişkimin. Hayatımın. Her şeyin bitmesini istiyordum.
Yağmur ağlayarak,
“Ulaş ben çok büyük bir hatta yaptım, hem de bir kere değil çok” dedi. Ellerimi kulağıma bastırdım. Duymak istemiyordum. O kadar normal anlatıyordu ki bunları.

Duymak istemiyordum. O kadar normal anlatıyordu ki bunları.
“O günden sonra ne yapacağımı bilemedim. Bir hata yapmıştım sonra bunu Sema’ya anlattım. Sema’ da beni ciddiye almadı. Beni sürekli tehdit etti ‘bunu herkese anlatırım’ dedi. işlerini bana yaptırmaya çalıştı. Cengiz’de bana artık görüşmek istemediğini söyledi.
 Ama sonra seni tanıdım erkeklerden iğrendiğim zaman çıktın karşıma omuzun da ağladım, yüzümü güldürdün, aşık oldum ben sana” dedi.
“Yalan söyleme” diye bağırdım.
“Yalan söylemiyorum, seviyordum lan seni!” diye bağırdı bana.
“Çaresizdim canım acıyordu sana sığındım, sen beni mutlu ettin. Beni hiç yarı yolda bırakmadın, kırmadın, kızmadın, canımı acıtmak istemedin” dedi.
ikimiz de ağlıyorduk. Ben gözyaşlarımı gizlemeye çalışıyordum. Yağmur’un gözyaşları karı deliyordu.
 Ayaktaydım, koşmak istiyordum koşamıyordum. Ayaklarım doğru şeyin bu olduğunu söylercesine sabit duruyorlardı.
“Beni affet Ulaş. Ben bir hata yaptım” dedi.  

Artık gitme vaktim geldi dercesine baktım ayaklarıma. Cevap yok sabit duruyorlardı.
Yağmur karşımda annesini yeni kaybetmiş bir yetim gibiydi. Ağlıyordu, sabit durdum öyle sadece bakmakla yetindim.
Cengiz geldi gözlerimin önüne, sonra Yağmur’la yaşadıkları şeyler geldi aklıma. Dizlerim kırılacak gibi oldu. Başını kaldırıp bana baktı.  Bir şey söylemeyecektim kızmayacaktım, ağlamayacaktım da.
“Hayatımda bundan sonra bir tek sen varsın” dedi. Kalktı ayağa gözyaşlarını sildi hırkasına. Saçlarını düzeltip burnunu çekti. Sarıldı.
Dayanamadım gözyaşlarım aktı omuzlarına. Ellerim sabitti. Dayanamadım ittim onu.
Her ne kadar sevsem de onu, kokusunu, bunu yapamazdım.
Beni arkadaşımla aldatmıştı. Bunu yapabilir miydim ki? Sırf ona olan sevgim için devam eder miydim?
Bu apartmana bir daha gelir miydim?
Bir daha aynı sokaklarda yürür müydüm?
Ben bunları onu sevdiğim için yapacağım desem de her fırsatta Cengiz’in yaptıkları gelecek aklıma

Yapamadım. Gözlerimin içine bakıp da ağlayan bu kıza son bir kez baktım. Evime doğru geri geri gittim.

O günden sonra daha o sokaktan, apartmanın önünden geçmedim. Bir ay sonra taşınmıştık zaten. Bir yıl sonra da Enes ve sevgilisi Sema anlatınca hatırladım tekrardan.
O akşam dan sonra Yağmur okula daha gitmemiş, başka bir okula almış babası. Annesi her ne kadar Cengiz’ i şikayet edeceğim dese de hiçbir şey yapmadı. Cengiz de hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam etti.
 Bana gelirsek ben o akşam yaşananların etkisinden çıkamamıştım uzun süre. Dershaneye gitmedim. Annemle babam korkup pgibiyatriye zütürdü. Bir şeyim yoktu sadece şoktaydım. O sene ki sınava da girmedim. Ertesi sene yani 3. Yılım da girdiğim sınavla Malatya’da okumaya karar verdim.  





yeni yazılardan haberdar olmak ister misin tatlış?
abone:
e-postana gelen onay linkine tıklamayı unutma panpa.


beğendiysen paylaş panpa


0 yorum:

Yorum Gönder