Ve bir beden duygusuz olmaz baba, hissiz bir beden boş bedendir. Tıpkı senin gibi ölü bir bedendir baba...
Keşke eve hergün sarhoş gelince beni sıcak yatağımdan kaldırıp o boş, karanlık ve soğuk odada dövmeseydin. Orası çok soğuktu ve kemerin çok sertti baba...
Bana bunları yapmasaydın içimde iki kişi olmazdı belki... Birisi katil diğeri bir hissiz bir kaybeden.
Belki o zaman kaybeden tarafım en yakın arkadaşımın aşık olduğum kıza sahip olmasına izin vermezdi. Katil tarafım da onların yaptığının intikimanı şimdi almazdı...
"Belki de şu kara katil tarafım beni dövdüğün zamanların intikdıbını da almazdı." diyerek biten sigaramı babamın elinde söndürüp anlatmaya başladım...
Kaan'la lisede tanışmıştım. O zamanlar kaybeden kişiliğim çok ağır basıyordu, katil tarafım şimdiki gibi bedenimi ele geçirmemişti.
Çok silik birisi olmama rağmen Kaan benimle konuşan tek kişiydi. Beni sadece ihtiyaçlarını karşılamak için kullandığını ve en önemlisi aşık olduğum kızı çalarak benden istifade ettiğini çok yıllar sonra anlamıştım...
Pgibolojik sebeplerden dolayı okulu 2 sene dondurmuştum. Halamın yanına yerleşmıştim, okula tekrar başlayacaktım. Yeni bir hayata başlıyordum, yeni sınıfıma girdim. Cam kenarında en arka sıraya oturdum. ilk ders başladı, ben hariç herkes birbiriyle kaynaşmıştı. ilk dersin ortalarında Kaan içeri girdi. O okulun en havalı ve her derse geç gelen çocuğuydu. Bir tek benim yanım boş kaldığı için yanıma oturmuştu. ilk hafta hiç konuşmamıştık.
Diğer haftalar ufak sohbetler ile birbirimize çok ısındık. O benimle düzgün sohbet eden ilk arkadaşım olduğu için onu bir dost olarak görüyordüm o ise beni bir tak gibi görüyordu...
Okulda birlikte sigara içerdik sigaraları hep ben alırdım, yediğimiz içtiğimiz hiç ayrı gitmezdi çünkü yemekleri hep ben alırdım. Kavgaya da birlikte giderdik onun dayağını da hep ben yerdim. Sevgilisi olan kızlara yavşaklık yaptığı için az mı dayak yedim?
Tüm bunlara rağmen tek arkadaşım olduğu için ondan asla kopamazdım. Dedim ya o zaman bir kaybedendim. Kaan beni bir tuvalet kağıdı gibi kullanırdı. taklarını temizler çöpe atardı, zaman zaman sinirlenir bana vururdu. Ondan yaşça büyük ve kalıplı olmama rağmen karşılık vermezdim. Çünkü sen benim tüm gücümü çaldın baba...
Bütün ödevlerini bana yaptırırdı, yapmazsam çok kızardı. Ben o bağırınca çok korkardım. Tüm bunların karşılığında ben ona az da olsa içimi açardım. Ona duygularımın olmadığını söylerdim. O da kafa sallar geçerdi beni hiç umursamazdı. Hiç unutmam bir kere okulun tuvaletinde sigara içerken hoca gelmişti ve sigarasını atıp beni göstererek hocam Ertuğrul içiyor demişti. Ben ses çıkarmamış, kabul etmiştim. Halam sağolsun hocalara yalvar yakar bir şekilde halletmişti...
Kaan kız kovalar, onların yanında beni gömüp küçümser ve kızları güldürürdü. Beni kullanarak çok kız arkadaşı yapmıştı. Benimse daha bir dostum bile yoktu. Ben aşk adamıydım, meşk değil. Gerçi adam olmadığımı çok sonra öğrendim...
Kaan hiçbir kızı sevmezdi, onları sürekli kullanırdı fakat fiziği düzgün, yeşil gözlü ve yakışıklı birisi olduğu için kızlar hep peşinden koşardı. Bu durumdan iğrenirdim. Sevmeden sevgili oluyorlardı, çok korkunçtu...
Bir seneyi Kaan'ın yancısı olarak geçirmiştim. Yaz tatilinde arayıp sormamıştı bile. Diğer sene başka arkadaşlar bulmuştu fakat hala yanımda oturuyordu. Az da olsa beni sevmiş olmalı sonuçta onun taklarını ben temizliyordum...
Benimle sadece para ve sigara istemek için konuşuyordu. Hatta bir keresinde tüm harçlığımı ona vermiştim, kız arkadaşlarından biriyle buluşacaktı. Bir kerede yeni edindiği arkadaşları ile halısaha ve sinemaya gitmek için tüm harçlığımı almıştı. Bi düşündümde Kaan benimle hiç halısahaya gitmemişti...
Bir gün yanına gittim, arkadaşlarıyla oturuyordu. "Bakın benim gerizekalı geldi" diyerek arkadaşlarıyla gülüştüler. Benim ezikliğim zirvede olduğu için ben de tebessüm ettim. Diğer gün ona çok sıkıntılı olduğumu ve hiçbir şey hissedemediğimi söyledim tekrar, tekrar. "Sigara versene" diyerek yanıt verdi...
ilk kez tek başıma bahçeye çıkmıştım. Bir banka oturdum ve yerdeki karınca yuvasını izledim. Karıncaların amelelik yapmasına yardım ederken kafama bir voleybol topu gelmişti. Sanki herkes beni izliyordu ve top kafama gelince rezil olmuş gibi hissediyorum fakat kimse beni görmüyordu bile...
Arkadan tatlı bir ses geldi "ay çok afedersin, bir şey oldu mu?". Arkamı bir döndüm, ona bir baktım... Saçları güneş sarısı, gözleri uzay boşluğu gibiydi. Gözlerinde kayboldum...
Hayatımda hiçbir kızla konuşmamıştım. O kadar utandım ki sanki topu atan bendim. "Ö..önemli değil" demekle yetinebildim. "Çok pardon ya, daha geldiğim ilk günden birinin canını yaktım" dedi. Ne kadar haklıydı, canımı o kadar yakmıştıki kalbim kırmızı kan yerine siyah zehir pompalıyordu... Okula yeni geldiğini öğrenmiş oldum ve sorun yok diyip sınıfıma çıktım.
1 hafta boyunca gözümün önünden hiç gitmedi o güneş kız. Kaan'a anlatmak istedim fakat arkadaşlarıyla serserilik yapıyordu. Artık tamamen yalnızdım...
Tek başıma dolaşmaktan korkmamaya başlamıştım. Önceden asla tek başıma dışarı çıkamazken artık hep tek başıma takılıyordum. O kızı hiç görmedim dışarıda, arka bahçede bir sigara içip kantine kahve almaya indim. Kahvemi aldım tam gidecekken "para üstünü unuttun" dedi kantinci. Para üstümü aldım ve aniden dönünce birisiyle çarpıştım. Kahve hem benim hem onun üstüne döküldü ikimiz de yandık. Özür dilemek için yüzüne baktığımda güneş kızı gördüm, kalbim de yandı...
Bu sefer ben özür dilerim dedim. "Sen daha çok yandın" diyip güldü. Bir şey olmaz dedim. ilk defa bir kızla korkmadan konuşmuştum. O cesaretle hiç görünmüyorsun dedim. "Ben genellikle sınıfta duruyorum. ilk günden kaynaşmaya çalıştım ama sakar olduğum için pek sevmediler sanırım" dedi. içimden seni sevmeyen ölsün dedim. Dışımdan ise ben de öyleyim bak üstünü batırdım dedim. "Sorun yok" diyip güldü.
Elimdeki boş bardağı çöpe atıp "tekrar alacağım sen içer misin?" dedim. Ben ne diyordum, bu cesaret nereden geliyordu hiçbir fikrim yoktu. "Olur" diye yanıt verdi. Cebimdeki son para ile iki kahve birde selpak aldım, masaya oturduk...
Nereden geldiğini falan sordum. Klagib bir sohbet ettik. iletişimim iyi olmadığı için sohbeti daha fazla ilerletemedim ve masadan kalktık. "Daha sonra görüşürüz" dedi. Görüşürüz diye yanıt verdim fakat benim gibi görünmez biri sadece bir kaza sonucu fark edilirdi.
Yukarı çıktım. Kaan beni görünce "nerdesin amk sen?" dedi. Kantindeydim dedim. "Vay puşt bensiz ne aldın kendine dedi." tam yanıt verecekken sözümü kesip "5 lira versene çıkışta lazım" dedi. Hiç paramın olmadığını duyunca cebimi aradı, çantamı döktü. "Bana para lazım olunca bir daha harcarsan fena bozuşuruz" dedi. Tebessüm edip tamam dedim.
Onu görmeyi umut ederek iki hafta boyunca sürekli kantinde ve bahçede dolaştım fakat yoktu. Salaklık edip sınıfını sormamıştım. Bi ara acaba tüm sınıfları dolaşsam mı diye düşündüm ama ben kendi sınıfıma girerken bile çekiniyordum başka bir sınıfa asla giremezdim.
Umutsuzca sınıfıma geri döndüm, son dersti. Ders bitmişti o gün cuma idi o günü hiç unutmam. Tören için bahçeye indik sıra olurken onu fark ettim. Beynim kalbimi kontrol edemiyordu, o kadar hızlı atıyordu ki boğazım dâhi titrer gibi oluyordu. içimden yavaş yavaş çıkan deliden biraz cesaret ödünç alıp yanına gittim...
e yanina gidip dedim ki jamiryo...
Bu yersiz şakanın ardından bi sigara içip geliyorum.
"Merhaba, hiç görünmüyorsun" dedim. "Ooo sakar arkadaş" dedi. Doğru ya daha ismimi bile bilmiyordu. Ben Ertuğrul dedim. "Ben de Nazlı" diye yanıt verdi. Karşılıklı "memnun oldum" dedik. "Ee nerelerdeydin" dedim. Tam o anda tören başladı, konuşma yarım kaldı.
Gözüm hep ondaydı çıkışta hemen peşinden koşup "konuşmamız yarım kaldı Nazlı" dedim."Evet, öyle oldu" diyip güzel yüzüyle sırıttı. Böyle ayak üstü olmaz işin yoksa bir cafeye gidelim dedim. Bu cümleleri kuran ben miydim? içimdeki deli işini biliyordu. Biraz bekledikten sonra kabul etti ve bir kafeye girdik. Siparişi verdik, iletişimim çok zayıf olduğundan daha hesap gelmedi ve ben "bu sefer alman hesabı yapalım" dedim. Şaşkınlıkla "olur tamam?." dedi. Sanırım içimdeki deli işini bilmiyordu...
Neden okulda yoktun dedim. "Bi hafta hastaydım, sonra hep sınıftaydım" dedi. Hayırdır neyin var dedim. "Karnım ağrıyordu" dedi. "Üşüttün mü?" dedim ve "yok bilirsin işte" dedi. Bilmiyordum, lisedeydim hiçbir fikrim yoktu. Onun ne olduğunu universitede bile bilmiyordum... Eşeklik edip yok bilmiyorum dedim. Kızardı ve "çok temiz" birisin dedi. Teşekkür ettim. Sen de iyisin desem de bunun yalan olduğunu, onun bu dünya kadar kirli olduğunu çok sonra öğrendim...
Konuşma devam etti kendimi anlattım, hissiz birisi olduğumu falan anlattım. Bilinmezliğim ilgisini çekmiş olacak ki artık çok sık görüşüyorduk. Son görüşmemizde sahile gitmek için sözleştik...
Sahile gitmiştim. Hayatımda ilk defa okul üniforması, ceketi ve kravatı olmadan bir kızla buluşmuştum. Saçları çok kabarıktı, çok sarıydı. Küçük yaşta Güneş'e bakar gibiydim. Baktıkça gözlerim kamaşıyordu. Bir banka oturduk ve konuya girdim. "Ben iletişim kurmayı pek beceremem, bilirsin. Sen benim konuştuğum ikinci kişi ve konuştugum ilk kızsın. Ben saf birisiyim işte, ilklere kaplır giderim. Sanırım ben sana, ben sana aşık falan oldum." Kendime inanamıyordum. Kişiliğim çok hızlı değişiyordu...
Beyaz tenli olduğu için utandığında hemen kıpkırmızı oluyordu. "Çok iyi bir çocuksun seni kaybetmek istemem dedi" Kalbim gökteki martılarla ahenk içindeydi adeta uçuyordu. Bu sevinç patlaması pek sürmedi, birisi arkadan kafama vurdu...
Kafamdaki sızı geçmeden "Rus mu aldın lan?" sesini, Kaan'ın sesini duyunca yerin dibine girdim. Nazlı iki kat daha kızarmıştı. "Ne gerizekalı gibi bakıyorsun" diyip tekrar vurdu. Bir anda ter içinde kaldım, utancımdan gözüm dolmuştu. içimdeki o deli katil bedenime ilk adımını atmıştı çünkü en dibi o anda gördüm. "Kız arkadaşım" dedim kendimi toparlayıp. "Ulan senin gibi asosyal bi bin böyle kızı nasıl tavlar." diye güldü. Nazlı "evet kız arkadaşıyım Kaan" dedi. Kaan adını nereden bildiğini sordu. O da okulda adını duymayan yok dedi ve gözlerini kıstı. "Sen yanındaki malla adını hiç duyuramazsın" diyip gitti.
Onların konuşmasını dinlemekle yetindim. Nazlı hiç sınıftan çıkmadığı için Kaan onu tanımıyordu ve Kaan'ı herkes tanıyordu. ilk kız arkadaşımın yanında ilk dostum tarafından rencide edilmiştim, bir sümsük gibi susmayı seçtim. içimdeki deli bu duruma çok öfkelenmişti...
Nazlı'yla hiçbir şey konuşmadan eve bıraktım. "Üzme kendini" dedi ve sarilmadan evine gitti. Haklıydı, taka batmış birine sarılıp neden üstünü kirletsin ki? Geldiğimiz sahile bir paket sigara ile tekrar döndüm. Başımı büküp sigaraya bıraktım kendimi. Başımı kaldırdığımda paket neredeyse yarıdaydı. Etrafıma baktım ve denize karşı balon patlatanlar gördüm.
Bir sıkımlık para verip elimdeki tüfekle balonu patlattım, ilk atışım isabetli idi fakat sigara kesmediğinden bir tane daha sıktım ve bir tane daha... Geri dönüş param kalacak kadar balon patlattım. içimdeki bir şeyler az da olsa rahatlıyordu...
Aylar geçti...
Kaan artık çok sık kız arkadaşı değiştirmiyordu, üstünde az da olsa bir durgunluk vardı. Ne olduğunu sordum. "Artık binlikten sıkılıyorum" dedi. Ben de kendine öyle deme dedim. "Baksana senden bile tavsiye alacak kadar kötüye gidiyorum" dedi. Oysa tek sorunu eskisi kadar çok kız arkadaşı olmamasıydı böyle hafif bir derdi terazim kabul etmediğinden fazla yardımcı olamayıp sustum. "Anca sus amk" diyip bir sigaramı alıp gitti..
Nazlı ile aramız iyi gidiyordu. Arada bir Kaan'ın onun yanında beni ezmesi bana bakışlarını değiştirse de benden mennun gibiydi. Onu çok seviyordum çünkü o hayatımdaki ilk kadındı. Annem senin fiziksel ve zihinsel şiddetine yenik düşüp gitmeseydi belki bu kadar da sevmezdim baba, ne dersin?
Nazlı, Nazo... Ne güzel bir isim, onu çok seviyordum...
Nazlı'yla her zaman buluştuğumuz sahile gittik. Aylardır beraber olmamıza rağmen elini çok az tutmuştum. Hani sürekli abur-cubur yiyemeyen bir çocuğa çikolata verirsiniz bitmesin diye az az yer ya... Benimkisi de öyleydi. Yumuşacık ve sımsıcak elerini tutmaya kıyamıyordum. Benim ellerim sert ve hep soğuktu çünkü. Bir banka oturduk ona sımsıkı sarıldım. Seni çok seviyorum dedim. "Sürekli bunları söylüyorsun" dedi ve "ben de seni çok seviyorum" bunu bil dedi. Bilmiyorum dedim. içimdeki kaybeden de tekrarladı "biliyorum... "
Onun yanağını 6 kez öpmüştüm. Hepsini sayıyordum. Belki rahatsız olur diye çok fazla öpmedim, sarıldığım kızdan bile utanıyordum. 7. kez öpecekken telefon çaldı. "Ertuğrul hemen okulun oraya gel" arayan Kaan'dı. Ne olduğunu sordum. "Lan çok acil diyordum hadi hemen gel" dedi. Nazlı'yla olduğumu, onun bir şey anlatacağını eğer çok acilse gelebileceğimi söyledim. "Lan gibtirtme Nazlı'nı gel şuraya" dedi. Sevdiğim kıza küfür etmişti. Sadece tamam demekle yetinebildim. içimdeki bir şey bu duruma çok öfkelenmişti...
"Ertuğrul daha yeni geldik, daha konuşmaya başlamadık bile. Nereye gidiyorsun?" dedi haklı olarak. Kaan dedim, Kaan'ın başı dertte sanırım dedim. içimdeki kaybeden tekrarladı "dostumun başı dertte... " işimin ne kadar süreceğini sordu ben de ne olduğuna bakıp gelirim hemen sen şu arkadaki kafeye geç ben sana haber veririm diyip yola koyuldum.
Okulun oraya vardığımda bir el beni geri çekti "Nerde kaldın amk!?". Anca geldim Kaan dedim. Ne olduğunu sordum. "Olum kız mevzusu var bütün tayfayı topladım. Sen de geldin işte tamamız şimdi o binler de damlar birazdan hadi gel okulun arkasına gidiyoruz" diyerek elimden süreklidi. Aşık olduğum kadını geride bırakıp beni hiç sevmeyen dostuma yardıma gelmiştim. Sanırım ben dostlara çok önem veriyordum. "Evet çok önemlidir dostlar" dedi içimdeki kaybeden...
Beni hiç halısaha maçına çağırmayan Kaan kavgasına çağırmıştı. Onun beni sevmesini çok isterdim. Ne bileyim "para ver!" diyip küfür edeceğine "pas ver!" diyip küfür etseydi ama istediğimiz hiçbir şey olmuyor baba, sen bana hiç "oğlum" demedin. Hatırladın mı bana hep "bin" derdin...
ilk defa Kaan'ın tayfasının arasına girmiştim, çok gergindim. Beş dakika sonra kavga edeceğimiz kişiler geldi, bizim sayımız daha fazlaydı Kaan'ın çevresi benim aksime çok genişti. Sanırım kavgada karşı taraf haklıydı fakat Kaan benim dostumdu her ne kadar haksız olsa da onun yanında olmalıydım. Onayladı içimdeki zavallı kaybeden...
Kaan "hadi beyler alalım şunları" dedi. Karşı tarafın lideri "dur bakalım orada yavşak" diyip çok sesli bir ıslık çaldı. Kulaklarımı tırmalamıştı. Arka sokaktan onların sayısı kadar sopalı kişiler gelmişti. Aynaya her baktığımda gördüğüm korkuyu Kaan'ın gözlerinde görmüştüm. Dayak yeme korkusu...
O anda Kaan'ın güvendiği tayfasının çoğu kaçıp gitti. Ben, Kaan ve bir kaç kişi kaldık. Üstümüze koşmaya başladılar. Kaan'ı aralarına alıp yumrukladılar. Kaan "yapma, yapma!" diyordu. Çocukluğum aklıma geldi. "Yardım et!" dedi içimdeki kaybeden. Dostumun dayak yemesini kabullenemiyordum. Durun, dedim durun! fakat hayat filmlerdeki gibi "durun" diyince durmuyordu. Kaan'ın yanına atladım. içimdeki öfke yavaş yavaş bedenime hükmediyordu. Onu çıkardım oradan ve ara sokağı işaret edip kaç! dedim. Kaan ve arkadaşları korku ve şaşkınlıkla koşup kaçtı...
Kaan'ın tek ve ilk dostumun peşinden koşanların elinden tutup çektim. Ben çok hızlı koşardım. Kaan beni hiç maça çağırmadığı için hızlı koştuğumu bilmezdi fakat koşmadım. Dostumun başı dertteydi kaçamazdım...
içimdeki öfkeli deli kudurmuştu, sağa sola yumruklar sallıyordum. Kimisi boşa kimisi de hedefine gidiyordu. Kaan'ı kaçıran olay sahibi en az benim kadar öfkelenmişti koşarak suratıma vurdu. Düşmedim, düşemezdim Kaan'a daha fazla zaman kazandırmalıydım. "Daha fazla zaman kazandırmalıydım" dedi içimdeki zavallı. Tekrar vurdu ve bir kaç kişi daha tekrar vurdu... Pek gücüm kalmamıştı. Düşmeye ramak kala bağırdım "o benim dostum!" ve bir yumruk daha salladım fakat o da boşa gitmişti. Tükürdüm sopalı adamın suratına bana bir yumruk attı, sopasını da attı. "Siz karışmayın, Kaan yoksa dostu var hırsımı ondan çıkaracağım. Yüzüme tükürdü arsız... Onu hak ettiği gibi döveceğim" diyip kemerini çıkardı. Kemeriyle dövdü beni baba, aynı senin gibi ve beton çok soğuktu aynı o oda gibi...
Yapma dedim, yapma vurma... Tekrarladı içimdeki zavallı "vurma baba, vurma... "
Gözlerimi açtım, beyaz bir tavan... Evim değildi burası "Ertuğrul ne oldu sana?" halamın sesini duydum. Senin kadar olmasa da beni sağlam dövmüşlerdi baba... Bir şeyler anlattım, halam ikna oldu kendimi 1 haftada zor toparlamıştım. 1 hafta ne onun için dayak yediğim dostum ne de onun için öleceğim sevgilim arayıp sormuştu. Sıcak yatağıma girip akşama kadar uyudum...
Uyandığımda telefonda cevapsız çağrı olduğunu farkettim, hem Kaan hem Nazlı beni aramıştı. Çok sevindim Nazlı'ya, Nazo'ma geri döndüm. Telefonu açıp "Şey, Ertuğrul sahilin oradaki kafeye gelebilir misin?" dedi. Ne halimi ne de hatrımı sormuştu. Ne oldu dedim? "Sen gel burada konusuruz" dedi. Ve arkadan Kaan'ın sesi "çabuk gelsin!" diye ekledi. Onlara bir şey olduğunu sanıp hızlıca yola koyuldum...
Cafeye vardığımda onları yan yana gördüm. içimdeki kaybeden olayı fark etmemişti. Ne oldu dedim. "Otur" dediler.
Nazlı başladı "Bak Ertuğrul sen Kaan'ın yanına gitmeden önce yine buraya gelip aynı şeyleri konuşacaktık fakat sen kavgayı batırıp dayak yemişsin onun için sadece ertelendi" Kaan olayı bambaşka anlatmış... Devam etti; "Ya bak, cidden çok iyi bir insansın ama olmuyor, yapamıyoruz biz. Bana karşı çok ilgisizsin" onun için yazdığım şiirleri hiçe saymıştı... "Senle sevgiliden çok arkadaş gibiydik ama Kaan, Kaan cidden çok farklı çocuk. Senden gizli bir şekilde 1 aydır konuşuyoruz. Sen daha benim elimi tutamazken o benim dudağımdan öptü nasıl desem senle benim aramızda duygu yok. Her zaman diyorsun bunu zaten ama biz yoğun şeyler hissediyoruz birbirimize bu daha fazla gizli kalmamalı senin hislerin yokmuş zaten, yolumuzu ayır ve her zaman yaptığın gibi bize destek ol... "
Kafamda yankılandı "duygu yok, duygu yok... " Benden çaldığın duyguları geri verir misin baba?
Sevgilim sandığım bitirdi, dostum sandığım devam etti. "Erto anladın işte mevzuyu ben boşluğa düşünce beni kurtaran tek kız buydu." Nazoma "bu" demişti... "anlayacağın sevdik birbirimizi hem ben onu hem de o beni yani dediğimiz gibi duygum, hissim falan yok diyordun sen idare edersin bir şekilde ama bizim dayanacak gücümüz kalmadı. Herkes kendi yoluna haydi eyvallah... Heh bu arada hesabı da ödersin diyip sırıttı" Nazlı da karşılık verdi ve el ele gittiler...
içimdeki zavallı "hesabı öde" dedi. "Sus dedim, sus!" ve içimdeki katile kulak verdim "intikam" dedi onu da susturdum. Cafeden çıktım sahile indim. ilanı aşk ettiğim yerde terk edilmiştim. Karşıda denize dizilmiş balonları gördüm içimdeki katil balon patlatmak istiyordu. Cebimdeki tüm parayı adama verdim. Bir tane, bir tane ve bir tane daha... içimdeki zavallı ile patladı tüm balonlar. Artık katilim ile başbaşaydım...
3 yıl sonra;
3 yıldır aklımdan çıkmadı o gün. O gün silahlara merak saldım, ateş etmek beni çok rahatlatıyordu. Ruhsat ve silah aldım. Her gün, her gün atış yaptım. Okulu bırakıp bir işe girmiştim. Garsonluk yapıyordum oradan aldığım para sigara ve atışlara gidiyordu. Karnımı doyurmak içimdeki katili doyurmaktan daha zordu...
Bir düğün salonunda garsonluk işi gelmişti, bil bakalım kimin düğünüydü baba? Evet doğru bildin Kaan ve Nazlı. Senden sonra hayatımı bitiren kişiler. O isimleri görünce içimde bir tutku oluştu, onların kanı... içimdeki katil tekrarladı "kan... !"
ilk defa tesadüf benden yanaydı. Onları araştırdım her şeylerini... Nazlı hamile kalmış hatta bebeğini doğurmuştu. Kaan serseriliği bırakıp düzgün bir adam olmuştu... Anlatmaya sabırsızlanıyorum baba. Düğün vakitleri geldi, çok sabırsızlandım baba...
Düğünlerinde garsonluk yapmayacaktım. Hayatımda ilk defa onlara hizmet etmeyecektim. Düğün vakti geldi ve evet yaptım. Silahı çekip onları kirli kalplerinden vurdum baba, senin bana vurduğun gibi...
Konuşmalarına izin bile vermedim çünkü ben 3 yıl boyunca içimdeki katil ile bunları çoktan konuşmuştum.
Aciz bedenleri yere yığılınca herkes kaçtı, aynı Kaan ve onun arkadaşları gibi kaçtılar ve Nazlı gibi hızlıca gittiler. içimdeki katil kahkahalar atıyordu durduramiyordum. Çok rahatlamıştım fakat bu kahkahakarım bir bebek çığlığı ile kesildi. Bir bebeği annesiz ve babasız bırakmıştım. Bana çok benzeyecekti... içimdeki kaybeden suskunluğunu bozdu "biz ne yaptık?" ve katil eşlik etti "biz ne yaptık!?"
Bebeği vuramadım, onu öldüremedim çünkü benim çocukluğum gibi ağlıyordu. içimdeki katil sustu ve yerini zavallı aldı, ağladık...
Kaçtım, bir bebekten kaçtım. Onun nefretinden onun yakarışından kaçtım ve buraya geldim işte. ikimizde çocuk katiliyiz, ikimiz de çocukların umudunu çaldık. Sen benim, ben onun...
ikimiz de tamamen ölmeliyiz baba diyip 7. sigaramı babamın yüzünde söndürdüm. 7. kez öpemediğim yanağın hatırasına... Polis sireni çaldı, sıktım babamın kafasına ve ayağa kalktım sıkacaktım kendi kafama. icimdeki katil o kadar vahşi bir hale gelmişti ki kendisini öldürüyordu ve içimdeki zavallı "yapma!" diye yalvarıyordu fakat yapacaktım çünkü; "BiR BEDENDE ÇiFT KiŞi OLMAZ BABA"
SON
beğendiysen paylaş panpa⤵
güzel hikaye baba
YanıtlaSil-moha
YanıtlaSil