İnci Sözlük Hikayeleri: Kanlı Yılbaşı!


-alo 155 mi.!?
+evet, buyrun.
-ee..elinde bıçak olan noel baba kıyafetli biris...
+alo, hanımefendi konumunuz nedir, neredesiniz? alo..?
-...

Olaydan bir gün önce;

Soğuk bir güne sıcak bir yatakta uyanmıştım. Su soğuk olduğundan yüzümü dâhi yıkamadan hemen dolaba yöneldim fakat yiyecek hiçbir şey yoktu. Vizelerden dolayı gidemediğim işimden de olmuştum. Cebimde bir lira desen yok, madar oldum herkese neyseki çok samimi olduğum eski komşumuz ahmet abim vardı, o benim için sağda solda iş soruştururdu...


Cebimdeki üç kuruş para ve iki dal sigaramla dışarı çıktım. Bi simit bir de sigarayla unuttum tüm dertlerimi. Simitten kalan parayı da küçük bir sokak çocuğuna verdim. Çocuğun o bakışları paha biçilemezdi fakat ben iki kuruşluk para ile o bakışları gördüm. işe ve okula koşturan insanların gözlerinde ki nefret ve hırsta gözümden kaçmamıştı...  ve benim gözlerimdeki boşluk. amaçsızca dolaşırken telefon çaldı...  

+Alo, Tuncay nasılsın kardeşim?
-iyiyim Ahmet abim seni sormalı.
+Ben de iyiyim, sağolasın. Ne diyicem, senin için bir iş buldum. Noel babalık yapar mısın?
-Nasıl abim..?
+Bildiğin noel baba işte bizim Nurten ablaların çocuğu yılbaşında doğdu ya. Hem yılbaşı hem de doğum günü yapacaklarmış. iki tane noel baba mı ne lazımmış. Bir tane bulmuşlar da diğeri yokmuş benim de aklıma sen geldin.
-Abi çok iyi ettin valla işe de ihtiyacım vardı.
+Tamamdır. Öğlen kıyafetleri almaya gel, yeri falan öğren. yarın gelirsin...

Bir solukta Ahmet abinin yanına gittim, sıcak bir çay ikram etti. Kıyafetleri verip işi anlattı. Basit gibi görünse de çocuk eğlendirmek zor bir şeydir çünkü onlar insanlığın en zeki evresindedir. Birde misafirler için önceden hazırlanmış bir çuval hediye verdi. Hepsini eve kadar zütürmek zor olsa da hediye taşımak güzel bir şeydi.

Eve vardım. Kıyafetleri güzelce askıya astım ve hediyelere yumuldum. Paketleri açmadan hepsi benimmişçesine aklımdan hayaller kurdum ve en güzel paketi kucağıma alarak güzel bir uykuya daldım...  

Olayın sabahı;

Çalan alarm ile uyandım. Ahmet abinin verdiği para ile simit ve sigara aldım. Eve dönüp iş kıyafetlerimi giyindim, çuvalımı sırtladım. Bildiğim kadarıyla noel babalar kızak kullanırdı fakat ben dolmuşa binmiştim. Umarım çocuklar bu durumu görüp hayalleri yıkılmamıştır. Pamuk şekerin pamuktan yapılmadığını bir şekilde kabullenebilirlerdi fakat bu durumu kabullenmek çok zordu...  

Nihayet iş yerime vardım. Tatlı bir cafe idi. Sanırım Nurten ablalarındı, uzun süredir görüşmüyorduk. Diğer meslektaşım da geldi, aynı kıyafetler içindeydik fakat o çok iri yarı birisiydi. Neredeyse iki katım..!?

Mekan sahibi ne beni ne de diğerini tanıyordu. Ben de sakalımı çıkarıp selam verme gereği duymadım. Saat geçtikçe mekan doluyordu. Ben ne kadar canla başla çalışsam da tek başıma yetemiyordum. Diğer iri arkadaşın nefret dolu bakışları çocukları ondan uzaklaştırıp bana yönlendiriyordu...  

Bu haksızlığa daha fazla dayanamayıp meslektaşımın yanına gittim "dostum sanırım bu iş için aynı parayı alıyoruz fakat ben senin yerine de çalışıyorum." dedim. Cevap vermedi, tam senin derdin ne diyecekken sözümü kesti ve "elimden bi kaza çıkmadan kaybol şuradan" dedi. Sesi çok kirli ve sertti. Sanırım sarhoştu da...

Çocukları bir süre çam ağacı ile başbaşa bırakıp dışarı sigara içmeye gittim. Kimse görmesin diye arka taraftaydım. Sigarayı hızlıca bitirip içeri girdim. Bir çocuk çıkışta ağlıyordu...

Ne oldu dedim, ne oldu sana? "içerdeki sakallı amcanın sakalıyla oynayacaktım, eğer bunu çıkarırsan bacaklarını kırarım senin dedi." Diye ağlayarak yanıt verdi.

işi çok abartmıştı, çocuğun elinden tutup içeri girdim. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diyerek çıkıştım. Beni itip sigara içmeye çıktı. Bu adamda çok fazla gariplik vardı. işi o kadar zor olmamasına rağmen fazla gergindi. Ya da çocukları sevmeyip paraya ihtiyaç duyuyordu. Bilemeyeceğim...

Akşam vakti gelmişti. içeride adım atacak yer yoktu. Bütün çocuklar benim etrafımdaydı. Noel baba mıydım, palyaço muydum bilemiyordum. iri arkadaşa seslendim ve gelip yardım etmesini söyledim. Mırıldanarak yanıma geldi ve garip garip hareketler yaptı. Çocukların ilgisini az da olsa çekmeyi becermişti. Sonuçta benim iki katımdı...

Biraz soluklanmak için arka odaya geçtim. Kıyafetten ve ortamın sıcaklığından dolayı kendimden geçmiştim. Hemen elimi, yüzümü yıkadım ve oturacak bir yer bulup 15 dakika kadar dinlendim.

Dinlendikten sonra hediye çuvalımı bıraktığımı yere gittim. Yanında çuvalın aynısı vardı. Sanırım o kaba adamın çuvalıydı. Kendi çuvalımın en üstünde en güzel paket vardı. Onu en sessiz, en çekingen çocuğa vermek için seçmiştim. Hangisinin benim olduğunu anlamak için sağdaki çuvalı açtım ve koca bir elle irkildim. "Ne yaptığını sanıyorsun sen.!?" dedi iri adam. Hangisinin benim olduğuna bakıyordum diye yanıt verdim endişeyle. "O elindeki benim çuvalım, çek o elini yoksa sadece elin değil tüm bedenin o çuvala girer!" dedi nefretle. Usul usul geri çekildim. Ne yalan söyleyeyim beni korkutmayı başarmıştı...  

Gece yarısına son 1 saat;

Artık tamamen bitmiştim. Tüm mekanı tek başıma idare ediyorum, çocuk bakıcılığı tam olarak buna denirdi. Tüm bunlara rağmen hediyeyi vereceğim çocuğu bulmuştum. Adı Barış idi. Diğer çocuklar gibi şımarıklık yapmıyordu, kıyafeti diğerlerininki gibi güzel değildi ve annesi diğerlerinki gibi süslü değildi. Babası yoktu...

Yeni arkadaşımı güldürmek için tüm numaralarımı harcadım. Sana kocaman bir sürprizim var dediğimde yüzü gülmüştü, çok mutlu olmuştum.

Vakit gelmişti artık herkes hep bir ağızdan 10'dan geriye saymaya başladı. 10, 9, 8, 7...  3, 2, 1 ve 0...  

Herkesin hediyesini verdik. iri ve kaba adam da inanılmayacak bir şekilde görevini yapıyordu. Barış'a verdiğim paketten ışıklı ayakkabı çıkmıştı. Küçükken çok isterdim onlardan o da istiyor olmalı ki çok sevinmişti.

Doğum günü sahibinin pastası da kesildi herkese servis edildi ve Nurten abla sordu "herkes hediyesini aldı mı çocuklar?" iri adam ayağa kalktı "bir tane kaldı, siz almadınız... "

Kimse ne olduğunu anlamadan iri adam gözlerini mutlu aileye dikti. "Ne oldu tanımadın mı beni" diyip sakalını çıkardı. Nurten abla çığlık attı. "S..sa..salih ne işin var burada?" demekle yetinebildi. iri adam "beni bu zengin puşt için mi bıraktın? Bir de çocuk peydahlamışsın, ulan ben senin için hasta yatağındaki annemi karşıma aldım. huur..!" dedi. Çığlığı çocukları çok korkutmuştu. Elindeki paketi açıp koca bir bıçak çıkardı...  

Herkes koşuşturuyordu, iri adam elindeki bıçağı etrafına savuruyordu "bu mutlu geceye şahit olanlar ölümlerine de şahit olacak" diye kükredi. Anneler, babalar çocuklarını ezerek birer birer kaçıyordu. Barış'ı yanıma çektim. iri adamın gözünü kan bürümüştü. Kıskançlık, öfke ve nefret koca bir bedende buluşmuştu. Karşımda bir canavar yanımda bir çocuk vardı...

Eline geçirdiği iki çocuğun suratına bıçakla saldırıyordu. Üstüm, başım, ağzım ve yüzüm çocuk kanı içindeydi...  

inanmadık, o kadar kişi bir adamı indiremiyor mu demişler. Bu bir hikaye bilin istedim...  2 metre kalıplı ve eli bıçaklı bir adamı görünce üstüne saldıracaklar varsa hikayeme dahil etmek isterim...  

iri katil çocukları doğradıktan sonra karşısına çıkan herkesi kesmeye başladı. Tek tek biçti. Ona saldırmaya kalkacak kadar ne cesur ne de güçlüydüm. Bir elimle Barış'ın gözlerini diğer elimle kendi ağzımı kapatıyordum. "Sıra size geldi" dedi iri adam. Önce ailenin babasının kolundan sımsıkı çekti. Minyon tipli adam hiçbir şey yapamadı, çaresizle savruluyordu. "Bu elinle mi dokundun lan benim kadınıma?" Diyip adamın bileklerini kesti. Yere düşen adamın hayalarına bıçağı saplayarak "bununla mı çocuk yaptınız lan!?" diye bağırdı...

"Gözünün önünde benden kaçıp kurduğun hayatı tek tek öldüreceğim" dedi ve doğum günü çocuğunu çekip aldı. Nurten abla tam yalvarmaya başlayacakken sözü oğlunun kanı ile kesildi...

Bir çocuğun daha boğazı kesilmişti. Her taraf kan doluydu Nurten ablanın saçından tutup saçını kesti. Pgibopat bir şekilde kokladı. Bıçağı onun kalbine sokup "annemle ilgilen diğer tarafta" dedi ve güldü...  

-alo 155 mi.!?
+evet, buyrun.
-ee..elinde bıçak olan noel baba kıyafetli biris...
+alo, hanımefendi konumunuz nedir, neredesiniz? alo..?
-...

Kanlı gecenin kanlı mekanında kalan son 3 kişiden birini daha öldürmüştü. Zavallı kadın polisi aramaya çalıştı fakat ben bir çocukla ağlaşmaktan başka bir şey yapmadım. Koca adımları ile bize doğru geliyordu.

Barış konuştu "Korkuyorum abi, çok korkuyorum. Annemi istiyorum ben" ve titrek bir sesle yanıt verdim "ben de Barış, ben de... "

Barış kucağımda hızlı bir şekilde koştum. Koştum, çok koştum. Yerdeki bir cesede takılıp düştüm, çok sert düştüm...

Uzun ve sert adımlarla yanımıza geldi. Sımsıkı tuttuğum biricik arkadaşımı aldı ellerimden. Hemde tek çekişte! Yapma dedim, dur. Lütfen dur! "Neden, neden duracakmışım? Bu çocukta büyüyüp ihanete ugracayak ve asla intikam alamayacak. Onu yavaş yavaş ölmekten kurtarıp şimdi ben öldüreceğim dedi" tüm gücümü ve cesaretimi toplayıp ayağa kalktım...

"Bırak o çocuğu!" dedim. Artık ben de kükrüyordum. "Senin gibi güçsüz bir insan bana yalvarmaktan başka ne yapabilir?" dedi. Üzülürek söylüyorum ki haklıydı. Barış'ı bırakıp kaçabilecekken ona "Çocuğu bırak ve kozlarımızı paylaşalım, gerçek güç fiziksel güç müdür yoksa yürek gücü müdür? Bırak o çocuğu ve gel üstüme öğrenelim.!?" teklifini sundum. Kahkaha atarak çocuğu annesinin cesedinin yanına fırlattı ve kabul etti...

Tüm nefreti ve hacmiyle üstüme çullandı. Beni yere savurdu, sanırım idealizmden realizme acı bir şekilde geçmiştim, bilek gücü yürek gücününün önüne geçiyordu...

Üstüme cıkıp balyoz gibi yumruğu ile suratıma vurmaya başladı. Sarhoş bir babadan dayak yiyen masum bir çocuk gibiydim...

Bıçağını aldı ve "ağzından sert ve hayalperest konuşmalar yerine dişlerin dökülüyor" dedi. Tam bıçağı saplayacakken Barış adamın kafasına sert bir şeyle vurmuştu. Adam biraz sersemledi...  

Fakat nafile...  O küçük ellerle vurulan darbe o büyük kafaya pek bir şey yapamadı. Elindeki bıçağı küçük arkadaşıma savurup tüm nefretiyle bıçağı bana defalarca sapladı. Acı içinde gözüm karardı...  

3 ay sonra;

Gözlerimi açtığımda bir doktor başımdaydı. Yoğun bakımdaymışım. Doktorun sözünü kesip o gece olanları sordum. Bir bir anlattı: "Sen öldün diye seni bırakan katil senden sonra kalan bir çocuğa saldırmış. Onu da defalarca bıçaklamış. Çocuğun minik kalbi daha ilk darbede yenik düştü. Daha sonra polisler geldi ve katili defalarca ikaz etmesine rağmen durduramadı son çare olarak kafasından vurdular" ağladım, çok ağladım ve devam etti "ayrıca üzülürek söylüyorum ki sen bir daha yürüyemeyeceksin... " doktor gitti, doktorla birlikte tüm umutlarım da gitti ben de pek durmam bu kirli dünyada giderim...

SON



yeni yazılardan haberdar olmak ister misin tatlış?
abone:
e-postana gelen onay linkine tıklamayı unutma panpa.


beğendiysen paylaş panpa


0 yorum:

Yorum Gönder