Ölüler İle Konuşma!

oluler ile konusma

Ben Bir Bine. Bu günlüğü benden sonra gelenlere rehber olması amaçlı yazıyorum. Şayet eğer benim gibi siz de hayaletleri görebiliyorsanız korkmamalısınız, kaçmamalısınız. Onlara yardım etmeyi ve ruhlarını huzura kavuşturmayı deneyin. Hayaletlerden daha fazla şey görebiliyorsanız bu kitabı kesinlikle okumalısınız.


20 Haziran 2002

Çocukluk zamanlarım. 1. sınıfı yeni bitirdim. 7 yaşlarındayım.  Hayaletler ile insanlar arasındaki farkı bilemiyorum. Bu da YAŞAYAN arkadaşlarım tarafından dışlanmama neden olmuştu. Bir tek insan hayaletleri değil, hayvanların hayaletlerini bile görebiliyorum. Hatta onlarla iletişim bile kurabiliyorum. Ailem hayali dostlarım olduğunu sandığından endişelenmediler. ileride endişelenecekler. ilk kez o zaman bir hayalete yardım ettiğimi hatırlıyorum.

Bizim bakkalın önünde oturan bir hayalet olurdu. ismi Kemal’di. Tabi o zamanlar farkı anlayamadığım için her sabah kalktığımda onunla akşama kadar oynar, daha sonra da eve dönerdim. Ama o bakkalın kapısının önünden asla ayrılmazdı. Bir gün cesaret ettim ve sordum:

b-“Kemal, neden evine gitmiyorsun? Ben bütün gün burada dursam annem beni döver.” Gözlerini kaçırdı.

Kemal-“Benim dönebilecek bir evim yok. Artık yok.”

b-“Neden?”

Kemal-“Ben öldüm Bir Bine. 2 sene önce.”

b-“Ölmek ne demek?”

Kemal-“Ruhun vücudunu terk etmesi. Normalde beni görememen lazım, diğer insanlar gibi. Ama sen farklısın, beni görebiliyorsun. Bunca zamandır sana bunu söylemek istemedim çünkü seninle oyun oynamak eğlenceliydi. Artık gerçeği biliyorsun.” O zamanlar ne demek istediğini anlamamıştım. Ama Kemal üzgün bakıyordu.

b-“Neden hep burada duruyorsun peki?”

Kemal-“içerideki bakkal benim babam. Ona karşı bir pişmanlık hissediyorum, belki  de o yüzden. Babama söylemek istediklerim var. Ama korkuyorum. Sen de benimle içeri girer misin?”

b-“Olur.” Dedim ve elinden tutup içeri girdim. Evet, hayaletlere dokunabiliyorum. Çok garip değil mi? Onlar da isterlerse bana zarar verebilirler, ama şanslıydım ki zarar verenine rastlamamıştım. içeri girdim ve Kemal babasıyla konuşmaya çalıştı, ama babası sanki onu göremiyordu.

Bakkal-“Hoş geldin Bir Bine. Ne istedi annen?” Bakkal bizi tanırdı.

b-“Kemal seninle konuşuyor bakkal amca.”

Bakkal-“Kemal mi? BENiMLE DALGA MI GEÇiYORSUN!”

b-"Hayır. O burada. Seninle konuşmak istiyor."

Kemal-“Bir Bine. Artık anlıyorum. Sadece benim dediklerimi tekrar et.” O söyledi ben de tekrar etmeye başladım.

Kemal-“Baba. O gün ölümüm senin hatan değildi. Sen bana bıçağa dokunmamamı ve büyüyünce kullanabileceğimi söylemiştin, ama ben seni dinlemedim. Hatırlıyor musun? Sana her zaman nasıl hızlı büyürüm, nasıl senin gibi kocaman olurum diye soruyordum. Sen de bana her yaşın kendine göre güzel olduğunu ve senin yaşına geldiğimde kendi yaşlarımı arayacağımı söylerdin. Ben ise o zamanlar küçüktüm. Hem aklım, hem de bedenim küçüktü. Annemin vefatından sonra bana hem annelik, hem de babalık yaptın. Yemeği yaparken seni izlemeyi severdim. Bıçağı hızlı kullanır, kullanırken de askerlik anılarını anlatırdın. Askerde komutanınız sinemaya gideceğiz diye kandırıp size patates soydurduğu hikaye aklıma geldikçe hala gülerim. Ben de senin gibi olmak istemiştim. Sandalyeyi çektim ve bıçağa uzanmaya çalıştım. Bıçağa uzanırken de raf üzerime düştü ve öldüm. Baba, suçlu bendim, yıllardır kendini suçladın ama artık lütfen kendini suçlama. Seni her zaman seveceğim. Annem ile seni cennet bahçelerinde bekliyor olacağız.” Dedi ve parlamaya başladı.

b-“Kemal, parlıyorsun.”

Kemal-“Ben gidiyorum Bir Bine. Ruhum artık huzura kavuştu. Sana teşekkür ederim. Babama söylemek istediklerimi sayende söyledim. Artık huzur içinde gidebilirim.” Bakkal ağlıyordu.

Bakkal-“Oğlum. Merak etme oğlum. Kendime iyi bakacağım. Huzur içinde yat oğlum.” Dedi ve bana sarılıp ağlamaya başladı. Kemal gülümsedi ve kayboldu.

b-“Bakkal amca. Kemal gitti.”

Bakkal-“Son kez oğlumla konuşturduğun için teşekkürler sana Bir Bine. Teşekkürler oğlum.” O günden sonra beni her gördüğünde oğlum diye seslenmeye başladı. Eskiden kasvetli duran bakkala artık daha neşeli duruyordu. Oğluna verdiği sözü son anına kadar yerine getiriyordu. Bu benim ilk küçük zaferimdi…

14 Temmuz  2003

Tatil için anne tarafından dedemin köyüne gidiyorduk. Babam ve annem çok gerginlerdi. Aslında benden dolayı gerginler. Artık yavaş yavaş hayali arkadaş olayından değil de delirmeye başladığımı düşünüyorlardı. Bazı hastanelere gittik ama sorunuma pek yardımcı olamıyorlardı. Acaba onlara hayaletleri söylemesem mi? Yavaş yavaş hayaletler ile insanlar arasındaki farkı anlamaya başlıyordum. Genelde hayaletlerin insanlardan farklı bazı özellikleri vardı. Bazılarının ten rengi, bazılarının göz rengi, boyları, vücut lekeleri… Hala çocuk olduğum için bu kadarını anlayabiliyorum. Abim, ben, annem ve babam bir arabada yolculuk ediyoruz. Aslında yanımızda bir kişi daha var. Ama söylersem annem ve babam bana kızar, abim de dövebilir.

Sakin bir biçimde köye vardık. Yaklaşık 6 saat kadar sürdü. Arabadan indiğimde güneş gözüme geldi. Güneşi pek sevmiyorum. Aslında güneşi değil, sıcağı sevmiyorum. Ağustos böceklerinin ‘cırr cırr’ seslerini duyabiliyorum. Dedem kapıyı açtı ve biz de içeri geçtik. Anneannem 3 sene önce vefat etti. Vefat ederken yanında değildim ama ruhunun huzura kavuştuğunu biliyorum. Kavuşmamış olsa burada olurdu. Tekir yine dedemin sallanan sandalyesinde uyuyordu. Tekir dedemin kedisi. Genelde beni gördüğünde üzerime atlar ve mırlar. Abimi de pek sevmez. Küçükken abim onu kuyruğundan tutup çok sağa sola savurmuş. Ondan dolayı abimi ne zaman görse tıslayıp kaçar.

Dede-“Hoş geldin kızım, damadım. Şöyle oturun, size ayran vereyim.”

Anne-“Sen zahmet etme baba. Ben getiririm.”

Dede-“HÖST. DAHA ELDEN AYAKTAN DÜŞMEDiK! OTUR DEDiYSEM OTUR! Yol yorgunusunuz.”

Anne-“Peki baba.” Dedi ve koltuğa oturdu. Dedem mutlak güce sahip biriydi. O ne derse odur. 1+1=3 derse bütün köyde 1+1=3 eder.

Abi-“Dede, Tekir’i göremiyorum.” Dedem biraz hüzünlendi.

b-“Dedemin sandalyesinde uyuyor ya.” Abim bana döndü ve:

Abi-“Saçma salak konuşma bak.”

Dede-“KÜFÜR ETME TARIK.”

Abi-“Pardon dede. Ama baksana şuna. Kedi orada bile yok. Beni kandırıyor.”

Dede-“Tekir vefat etti oğlum. 1 hafta önce evden çıktıydı bir daha geri dönmedi. En son köy meydanında gördüydüm, traktör ezmiş kediyi. Köylüler diyor ağzında kırmızı kurdale ile koşturuyormuş.”

Anne-“Baba. Bu kadar detaya girme, daha çocuk onlar.”

Dede-“Tamam tamam. Hadi siz şöyle geçin oturun. Ben de ayranları doldurayım.” Dedi ve kedi uyandı. Beni görünce gözlerini bir hüzün sardı. Öldüğünün o da farkında demek ki. Ona doğru baktım. Genelde gözlerinin içine dikkatli bakınca gördüğümü anlıyorlar. Annemlerin yanında Tekir'i yanıma çağıramazdım.

Tekir-“Beni görebiliyor musun?” Yaşarken ne dediğini anlamıyordum, ölünce anlayabiliyorum sadece. Kafamı evet der gibi salladım. Hemen yerinden kalktı ve üzerime doğru koşmaya başladı. Oturduğum koltukta kucağıma atladı ve sırnaşmaya başladı.

Tekir-“Bir Bine! Bir Bine! Gelmene çok sevindim! Beni görebilmene çok sevindim! Sana dokunabilmeme çok sevindim.” Duramadan üstümde sürtünüp duruyor. Aslında biraz gıdıklıyor. Ben de onu sevmeye başladım. Ama babam kızgın kızgın bana bakıyordu. Oradan bakınca saçma bir hareket yapıyorum gibi gözüküyor çünkü. Daha sonra elimi çektim. Dedem de tepside ayranı doldurmuş geliyordu. Hepimize uzattı ve ayranlarımızı aldık. Ayranın tadı çok güzel. Dedem hep kendi yapar. Arada içine farklı olarak karanfil de atar. Farklı tatlar da var ama pek anlamıyorum. Bazıları garipser ama nedense ayranda karanfil olması benim için normal ayrandan milyon kat daha güzel. Dedemin gizli formülü gibi. 

Annem ve babam dedemle sohbet ederken abim ve beni de dışarı çıkarttılar. Abim köydeki arkadaşlarının yanına gitti (beni kesinlikle aralarına almazlar), ben de daha 5 yaşlarındayken hayaletleri gördüğümü söylediğim için köydeki çocuklar benden nefret eder. Yalan söylediğimi veya deli olduğumu düşündükleri için. Tekir ve ben köyde yürümeye başladık.

Tekir-“Beni nasıl görebiliyorsun? Ve bana nasıl dokunabiliyorsun?”

b-“Bilmiyorum.”

Tekir-“Senin burada olman güzel. Uzun zamandır babamın yanındaydım. Ölmeden önce babam beni kucağına alır ve kafamı okşardı.”

b-“Baba dediğin… Dedemden mi bahsediyorsun?”

Tekir-“Evet. Sen ona dede diyorsun. Annem öldükten sonra babamın beni okşarkenki hüznünü hissediyordum. Dışarıya belli etmezdi, yalnızca benim yanımdayken üzüldüğünü anlatırdı. Ne dediğini anlamazdım ama benim kucağına alıp her okşadığında gözleri yaşarırdı. Ona yardım edememek benim zoruma giderdi. Bir gün evden çıktım, onu mutlu edecek şeyi bulmak istiyordum. Artık ağlamasını istemiyordum. Koştum, koştum ve koştum. En sonunda kendimi insanların çok olduğu bir yerde buldum.” Köy meydanından bahsediyor olmalı. Köy meydanı buraya uzaktır. Dedem bile arabasıyla gider. Bayağı uzaklaşmış demek ki.

Tekir-“Annem beline her sabah kırmızı bir ip bağlardı. Ben de aynı kırmızı ipi yerde görünce heyecanlandım ve ağzıma alıp eve doğru koşmaya başladım. Çok heyecanlıydım. O kadar ki benim üzerime doğru gelen kocaman tekeri bile görmemiştim. Ve öldüm. ilk baş öldüğümü anlamadım. Eve doğru koşmaya devam ettim. Eve geldiğimde ne ağzımda ip kalmıştı, ne de babam beni görebiliyordu. Babam beni çağırıyordu ama ben buradayım diye bağırsam da beni duymuyordu. Babam beni aramayı bıraktı ve insanların fazla olduğu yere gitti. Ben de onunla beraber gittim. Ve ondan sonra da bedenimi gördüm. Öldüğümü anladım. Babam o kadar çok ağladı ki kendimden nefret ettim. Artık onu üzen bir de ben vardım.” Çocuk olduğumdan dolayı hikayesi beni o kadar etkilemedi. Evet, üzüldüm ama üzüntüm o kadar derin değildi. Eğer biraz daha büyük olsaydım hikayesine ağlayabilirdim.

b-“Cennete bu yüzden mi gitmiyorsun?”

Tekir-“Babamın eskiden olduğu gibi tekrar gülümsemesini istiyorum. Daha ben öleli fazla olmadı biliyorum, ama bana yardım eder misin?”

b-“Eğer yardım edersem bir daha dedemi göremeyebilirsin ama.”

Tekir-“Onu görüp dokunamamak bana daha fazla acı veriyor. Hem annem beni cennette bekliyordur.”

b-“Tamam. Dedemi güldüreceğim.” Dedim ve Tekir’i kucağıma aldım. O da mırlamaya başladı ve eve döndüm.

Eve geldiğimde dedemle babam tartışıyorlardı.

Dede-“ÇOCUK O DAHA ÇOCUK. NE DELi DOKTORUNDAN BAHSEDiYORSUN SEN?”

Baba-“Deli doktoru değil. Psikolog. Baksana, senin kedine bile koltukta uyuyor diyor. Sence bu normal mi baba?”

Dede-“DiKKAT ÇEKMEK iÇiN YAPIYORDUR. DELi DOKTORUNA GÖTÜRECEKSiN DE NE OLACAK? ÇOCUĞU BU YAŞTA ORADA iYiCE DELiRTECEKSiNiZ.”

Anne-“Baba, anlamıyorsun. Durmadan kendi kendine konuşuyor, garip hareketler yapıyor. Daha bu sabah eve geldiğimizde kucağında sanki kedi seviyor gibi hareketler yapıyordu. Normal değil. ilk baş biz de dikkat çekmek için yapıyor sanıyorduk. Ama öyle değil.”

Dede-“PiREYi DEVE YAPIYORSUNUZ” dedem sinirlendiğinde bağırarak konuşurdu. Herkes alışmıştı artık. Dedem ayağa kalktı ve tam çıkacakken benimle karşılaştı.

Dede-“Büyükleri dinlemenin ayıp olduğunu bilmiyor musun sen?”

b-“Dede. Bir gülümser misin?” Gülümsedi. Ama sahte bir gülümseme olduğu belli oluyordu. Ben tabi o zamanlar anlamıyordum. Tekiri uzattım ve:

b-“Oldu mu?”

Dede-“Ne oldu mu?”

Tekir-“Ben içten gülümsemesini kast etmiştim.”

b-“içten gülümsemek nedir?”

Dede-“Oğlum ne saçmalıyorsun? Elini niye havaya kaldırıyorsun?” Normalde yapmayacağım şeyi yaptım ve:

b-“Dede. Tekir içten gülümsemeni istiyormuş.”

Dede-“NE DiYORSUN SEN? BENiMLE DALGA MI GEÇiYORSUN?” dedi ve tokadı vurdu. Ben de ağlamaya başladım. Dedem de dışarı çıktı. Annem yanıma koştu ve:

Anne-“Sana kaç kere söyledim dedenin yanında böyle saçma sapan konuşma diye.”

b-“Ama… Tekir dedemin üzülmesine üzülüyor ya!” dedim ve ağlamaya devam ettim. Tekir de yanımda ağlamaya başladı. En son annemin kucağında ağlamaya devam ettim ve uyuyakaldım. 

Uyandığımda Tekir de yanımdaydı. Akşam olmuş. Dedem koltuğunda oturmuş televizyon izliyordu. Bana göz ucuyla baktı ve geri televizyonuna döndü.

Tekir-“Babam asla mutlu olmayacak.”

b-“Olacak. Dedem çok güçlü biri.”

Baba-“Yine ne kendi kendine konuşuyorsun? Kalk da yemeğini ye. Biz yedik.” Dedi ve yerimden kalktım. Masaya oturdum ve annem de yemeğimi getirdi. Yemeye başladım. Yemek masası salondaydı. Dedemin gözlerinin içine bakıyorum. Ama o bana bakmamakta ısrar ediyor. Hüzünlü gibi. Tekir de yanıma çıktı ve:

Tekir-"Babamı nasıl mutlu edeceğiz?" Cevap vermedim. Bilmiyorum ki. Abim yanıma doğru gelmeye başladı. Yanıma doğru gelirken Tekir kulaklarını arkaya doğru yatırdı ve tıslar bir şekilde

Tekir-"Git buradan!" dedi. Abim duymadığından dolayı direk yanıma oturdu. Tekir daha da geri çekildi.

Abi-"Bu sefer de kedilerle mi konuşuyorsun?"

b-"Evet. Tekir burada ve sana gitmeni söylüyor."

Abi-"Hahaha. Kesin öyle söylüyordur. Çocukken yaptığım hatalardan dolayı onu kendimden soğuttum. Özür dilemek istesem de yanına yaklaşmama izin vermezdi. Ben de fazla umursamazdım. Ama öldüğünü duyunca...  Bilmiyorum. Keşke ondan özür dileyebilseydim. Ölmeden önce kafasını okşamama izin verseydi. Ben...  Ben ne anlatıyorum? Kimseye bu konuşmadan bahsetmiyorsun. Kafanı dağıtırım bak."

b-"Tekir seni affetmiş gibi duruyor abi. Şu an sana sırnaşıyor." Gerçekten de o kısa konuşmasından sonra Tekir abimin yanına gitti ve kafasını abimin üstüne sürtüp mırlamaya başladı. Ama abim hissetmiyor.

Abi-"Dalga geçme benle bak çakarım ağzına." dedi ve yanımdan kalkıp gitti. Tekir ani gidişinden biraz afallamış olsa da kendini toparladı ve sesi üzgün çıkıyordu:

Tekir-"Onu çoktan affetmiştim ama bana yaklaşmasından hep korkuyordum. Belki de yaşarken bir seferliğine izin vermeliydim." dedi ve dedemin sallanan koltuğuna gidip yattı. Ben de yemeğimi bitirdim ve annemin zoruyla tekrar yattım. 

Sabah dedem beni parka götürdü. Nedenini bilmiyordum ve normalde yapmazdı. Galiba o zamanlar bu davranışımı düzeltmem için kendisi uğraşıyordu. Tekir de elbette ki benimle gelmişti. Kaydırakta kayıyordum. Öğlen olmuştu bile.

Dede-"Bir Bine. Gel bakalım buraya." dedi. Ben de kaydıraktan kaydım ve ayağa kalkıp dedemin yanıma gittim.

b-"Efendim dede."

Dede-"Sen dün benim kedimle konuştuğunu söylüyordun. O zaman sana bir soru soracağım. Eğer bilirsen sana inanırım. Eğer bilemezsen bir daha asla ama asla hayaletlerle konuşmayacaksın. Anlaştık mı?"

b-"Tamam"

Dede-"Beni ayran hiç seyretmedin, ama Tekir her ayran yaptığımda tezgaha yatar beni seyrederdi. Şimdi söyle bana, ben ayranıma karanfil dışında başka ne koyuyorum?"

Tekir-"BEN BiLiYORUM. NANE KOKUSU KESKiN BiR SIVI KOYUYOR." Tabi o zamanlar dedem ayran değil iksir yapıyormuş. Ben de ayran içtiğimi sanıyordum. Ayranın mantığına aykırı.

b-"Naneli bir şey koyuyormuşsun. Sıvı bir şeymiş. Döküp karıştırıyormuşsun." Dedem bunu duyunca şaşırdı. Ama ikna olmadı.

Dede-"Tamam doğru, nane suyu koyuyorum. Peki nane suyunu nasıl yapıyorum?"

b-"Bir cezveye nane koyup tokmakla eziyorsun ve sonra da bir kaç damla gül suyu dediğin bir şey damlatıp geri kalanına su koyuyorsun. Sonra onu pişirip kavanozda saklıyorsun. Ayran yaptığında mutfağın sağ alt dolabından çıkarıp çok az bir şey ayranına döküyorsun." Eğer büyük olsaydım ve bunları duysaydım ayranı içmezdim. Ya da içerdim lan iksir de olsa tadı mükemeldi. Dedem bembeyaz olmuştu. Kesik kesik nefes almaya başlamıştı. Kalbini tuttu ve nefes alışverişi daha da zorlaştı. Çevredekiler yardıma koştu ve hastaneye yetiştirdiler. Ben de ne olduğunu bile anlamadan kendimi hastane koridorunda buldum. Ağlıyordum. Tekir de ağlıyordu. Öleceğinden korkuyorduk. Annem, babam ve abim de geldi. Doktorla hararetli hararetli konuşuyorlardı. Ve yapabileceğimiz şey sadece beklemek oldu. 

Hastanede annemin yanında uyuyakalmışım. Gözlerimi açtığımda dedem karşımda duruyordu. Kucağında da Tekir var. Ne olduğunu anlayınca:

b-"Hayır hayır hayır hayır... " Gözlerimden yaş geliyordu.

Dede-"Şşt. Anneni uyandıracaksın."

b-"Dede, ölmedim de. Nolursun ölmedim de."

Dede-"Öldüm. Bana verilen hayatın süresi de bu kadardı." Gülümsüyordu. ilk kez o zaman içten gülümsemenin anlamını öğrendim.

Tekir-"Sayende babam artık gülüyor. Teşekkürler Bir Bine."

b-"Benim yüzümden... " Dedem ve Tekir parlamaya başladılar.

Dede-"Senin yüzünden değil Bir Bine. Kendini asla suçlama. Yıllarca zaten ölmek istedim. O koca evde tek başıma yıllarım geçti. Tekir de ölünce yaşamak için amacım kalmamıştı."

b-"Ya biz ne olacağız?"

Tekir-"Yaşayacaksınız" dedi ve kayboldular. Ben de ağlamaya başladım. Annem ağlamama uyandı ve:

Anne-"Bir Bine. Ne oldu?"

b-"Dedem...  Öldü." dedim ve doktorlar dedemin odasına koşuşturmaya başladı. Annem de ayağa kalktı ve koştu. Ve doktorlar başınız sağolsun dediler. Annem yıkıldı ve ağlamaya başladı. Babam soğukkanlılığını koruyordu. Abim ve ben de ağlıyorduk. Bu hayatımda kazandığım en kötü zaferdi...

9 Ocak 2004

Uzun süredir ruhları görmezden geliyordum. Onlarla konuşmaktan iğreniyorum. Dedemin kaybı kendimi suçlamama neden olmuştu. Kendimi suçlamam da hayaletleri görme yeteneğimi suçlamama, o da hayaletleri suçlamama neden oluyordu. Hayaletleri yok saymam bana 3 yaşayan arkadaş kazandırmıştı. Selin, Cem ve Hakan. 3. sınıfın 2. dönemine girmiştik bile. Farklı sınıflardaydık. Kendi sınıfındaki kişiler benimle arkadaş olmaya yanaşmayınca farklı sınıftakilerle şansımı denedim. Arkadaşlığımız henüz yeni. 2. haftayı doldurmuştu. ilk önce Cem ile tanıştım, sonra beni arkadaşı Selin ile tanıştırdı, en son da Hakan ile tanıştım. Ve üçümüz yakın arkadaş olduk.

Selin-“Bir Bine. Matematik’te 52. sayfadaki ödevi yaptın mı?”

Cem-“Sen de hep ödevini Bir Bine’den alıyorsun. Biraz kendin çalışsan diyorum?”

Selin-“Eğer yine eksi alırsam annem bana kızar. Hadi Bir Bine, bir güzellik yapsan.”

b-“Ama bu son. Annem ödevlerimi sana göstermeme kızıyor.”

Selin-“Annene niye söylüyorsun ki? Söyleme. Ödevi göstermedim de.”

Hakan-“Herkes senin gibi yalancı değil. Sen doğru olanı yapıyorsun Bir Bine.”

Selin-“Ben mi yalancıyım? Geçen sınavda kopya çekmeye çalışırken öğretmen yakalayınca ‘kağıt nereden geldi bilmiyorum’ diyen sen değil miydin? Bir de üstüne üstlük ağladın.”

Hakan-“Ağlamadım!”

Selin-“Ağladın!”

b-“Tamam tamam. Kavga etmeyin. Bu son kitabımı gösterişim.”

Selin-“Teşekkürler.” Dedi ve kitabımı aldı. Kendi kitabını açtı ve geçirmeye başladı.

Cem-“Neden bu parka geliyoruz ki? Bomboş park. Hayaletli gibi.” Nedense burada hiç hayalet yok. En rahat ettiğim yer burası. O yüzden hep buraya gelmek istiyorum.

b-“Burası nedense bana rahat geliyor. istersen başka parka da gidebiliriz.”

Cem-“Gerek yok. Sen rahat ediyorsan.”

Selin-“Oh be. Bitirdim.”

b-“Tamam o zaman, ben eve gidiyorum. Annem merak eder.” Matematik kitabımı çantama koydum. Ayağa kalktım ve onlara el salladım. Onlar aralarında konuşmaya devam ediyorlardı. Ben de eve yöneldim. 

Eve geldiğimde:

Annem-“Üstün başın yine toz içinde kalmış. Üstündekileri kirliye at da yıkayayım.”

b-“Tamam anne.” Artık annemler de halimden memnunlar. Eski salak salak hayaletlerle konuşan ezik kişi gitti, yerine insanlarla daha çok konuşan bir Bir Bine geldi. Bilgisayara geçtim ve Zuma oynamaya başladım. Favori oyunum ama bir bölümde takıldım, günlerdir geçemiyorum. Abim eve geldi ve:

Abi-“Kalk lan bilgisayardan. Kız arkadaşımla msn den konuşacam.”

b-“Yaa abi. Oyun saati bende.”

Abi-“Lan önemli diyorum, kız bekliyor.” Arkadan kız da titreşim atıp duruyor. Msn’nin titreşim sesi geliyor. Rahatsız edici.

b-“Yaa abi yaa. Hep böyle yapıyorsun.”

Abi-“Tamam lan. Akşam da sen geçersin. Kalk şimdi.” Dedi ve beni zorla kaldırdı. Oyunu kapattı ve arkada msn ile mesajlaşmaya başladı. Hep böyle yapıyor. Oyuncaklarımla mı oynasam acaba?

Odada bir serçe var. Hayalet. Onunla göz teması kurmazsam gidecektir. Görmemiş gibi yapmam yeterli. Ayağa kalktım ve odadan çıkacakken:

Serçe-“Beni duyabildiğini biliyorum insan. Senin yardımını istiyorum.” Duymamazlıktan geldim ve odadan çıktım. Arkamdan uçtu ve omzuma kondu.

Serçe-“Lütfen, bana yardım et.”

b-“Neden ben yardım edeceğim? Başka kimse mi yok? Ölmeseydin.”

Serçe-“Ölmem sizin türünüzün hatası. Senin yaşlarında bir çocuğun attığı taşla vuruldum.”

b-“O taşı ben atmadım. Git o çocuğa musallat ol.”

Serçe-“Yavrularım. Açlar. Benden yemek bekliyordı. Günlerdir yemek yemediler. 3 çocuğum öldü bile. Tek yaşayan bir çocuğum kaldı. Sonunda seni buldum. Senden o çocuğumu kurtarmanı istiyorum.”

b-“Yardım… Edemem…”

Serçe-“Yavrumu ölüme mi terk edeceksin?” Dedem… Tekir…

b-“Tamam. Ama bir daha beni rahatsız etmeyeceksin ve kimseye benimle konuştuğunu söylemeyeceksin.”

Serçe-“Pekala anlaştık. Yemek al ve beni takip et.” Mutfağa girdim ve bir parça ekmek aldım.

Anne-“Oğlum karnını doyurma. Birazdan yemek hazır olacak.”

b-“Ben dışarı çıkıp geliyorum.” Dedim ve ayakkabılarımı giyindim.

Anne-“Nereye” dese de kapıyı çoktan kapatmıştım. 

Koşa koşa serçeyi takip ettim. Yuvasını gösterdi ve ağaca tırmanmaya başladım. Ciklemesi çok zayıf çıkıyordu. Ekmeği çok küçük küçük böldüm ve önüne koydum. Yuvasında bazı küçük kemikler vardı. Galiba biri buraya yemek bırakmış. Ben bunu düşünürken:

Serçe-"Zahmet olmazsa su da koyabilir misin?"

b-"Keşke erken söyleseydin." Ağaçtan inmeye başladım. Bir an ayağım takıldı ve aşağı düşmeye başladım. Serçenin bir anda boyu ve eni büyüdü ve beni ensemden yakaladı. Yavaşça ağaçtan aşağı indirdi ve eski haline döndü. ilk kez ruhun boyunun büyüdüğünü görüyorum. Ama yorulmuşa benziyordu.

Serçe-"iyi misin?"

b-"Evet. iyiyim ama...  böyle bir şey ilk kez görüyorum."

Serçe-"Bunu her ruh kullanamıyor. Ama kullanınca da ruhumun boşluğa yaklaştığını hissediyorum. Şimdi evladıma yardım et." Dedi ve ben de yerden bulduğum pet şişenin alt kısmını yerde bulduğum cam parçasıyla ve verdiğim bayağı bir emekle kestim. Ve içine su doldurup tekrar ağaca çıktım. Umarım su ağaçtan düşmez. Yemek ve suyu var artık. Hatta ona günlerce yeter. Arada kontrol ederim. Geri ağaçtan aşağı indiğimde serçenin vücudu parlamaya başlamıştı bile.

Serçe-"Teşekkür ederim. Çocuğumun geleceğini kurtardın. Umarım hayatın güzel geçer. Artık çocuğum sana emanet." Dedi ve kayboldu. Bu bana unuttuğum bir duyguyu hatırlattı. Yardım ettiğim her ruhtan teşekkür aldığımda içimde başardığıma dair bir duygu hissediyordum. Ama dedem aklıma geldikçe de yine bu şekilde bir başarı kazanırım diye korkuyordum. Eve geri döndüm.

Anne-"Nereye gittin sen? Daha üstündekileri yeni değiştirdin. Yine üstünü başını toz etmişsin. Tekrar değiştir. Elini yüzünü yıka yemeğe gel."

b-"Babam gelmeyecek mi?"

Anne-"Onun toplantısı varmış. Bugün geç gelecek. Sen yemeğini ye. Abini de çağır."

b-"Tamam." Dedim ve odaya yöneldim. Abim her zamanki gibi msn de yazışıyor.

b-"Abi. Yemek hazırmış."

Abi-"Tamam tamam. Geliyorum." Dedi ve ben yemeğe geçtim. Abim de 5 dakika sonra geldi. 

Okula doğru gidiyorum. Selin, Hakan ve Cem de bana yetiştiler. Hep beraber okula doğru gitmeye başladık.

Selin-"Bugün sonunda öğretmenden artı alabileceğim." Dedi ve öksürmeye başladı. Öksürüğü çok...  Ağırdı.

Cem-"Selin, iyi misin?"

Selin-"iyiyim. Sadece heyecanlandım o kadar."

Hakan-"O kadar heycanlanmana gerek yok. Alt tarafı ödevini yaptın."

Selin-"Benim için büyük bir başarı. Bir Bine\'den bakmış olsam da sonunda matematikten artı alabileceğim." Selin çok solgun gözüküyordu.

Cem-"Zamanı geliyor galiba."

b-"Neyin zamanı?"

Hakan-"Sınavlardan bahsediyor."

Cem-"Bugün bizimle parkta buluşabilir misin? Sana anlatmam gereken bir şey var."

b-"Tamam da...  Ne oldu? Selin iyi mi?"

Cem-"Evet, o iyi. Okuldan sonra parkta buluşuruz."

b-"Tamam." Dedim ve sınıfıma geçtim.

Okuldan sonra koşa koşa parka geldim ve kamelyaya oturdum. Onlar da orada bekliyorlardı. Aralarında Selin yoktu.

b-"Selin nerede?"

Hakan-"O birazdan gelir. Eve gidip... "

Cem-"Artık anlatmalıyız ona. Annem bize böyle öğretmedi. En azından ona yapamayız."

b-"Ne yapamazsınız? Ne diyorsunuz anlamıyorum." Arkama biri dokundu ve arkamı döndüğümde Selin geldi sandım. Ama sınıf başkanı gelmiş. Sınıf başkanımız kızdı. Yeşil gözlü, gözlüklü, siyah saçlı biriydi.

SB-"Bir Bine. Ödev kağıdını unutmuşsun."

b-"Haa. Teşekkürler."

SB-"Burada tek başına ne yapıyorsun?" Tek başıma mı?

b-"Tek başıma değilim ki. Hakan ve Cem de buradalar."

SB-"Yine saçmalamaya başladın Bir Bine." Onlara baktım. Hayır. Lütfen. Lütfen...

b-"Şaka yapmıştım. Özür dilerim. Sadece yoruldum ve buraya oturmak istedim."

SB-"Bak, bunu demesi zor değil." Dedi ve evinde doğru yöneldi. Gidene kadar sessiz sessiz ağladım. Kandırıldım. 

Cem-"Bir Bine, biz... "

b-"Neden? NEDEN? NEDEN? NEDEN BENi RAHAT BIRAKMIYORSUNUZ? NEDEN BENiM GERÇEK BiR HAYATIM OLAMIYOR? GERÇEK ARKADAŞLARIM OLAMIYOR? NEDEN SADECE HAYALETLER iLE ARKADAŞ OLABiLiYORUM?"

Cem-"Bunu annem istedi. Selin diye tanıdığın kardeşim kendi ruhunu riske atmak pahasına sana yardım etmek istedi."

b-"YARDIMINIZI iSTEDiM Mi? NEDEN? Neden bunu bana yapıyorsunuz?" Cem eliyle yere eğildi ve yerden bir şey aldı. Bana doğru uzattı. Bir serçe yavrusu. Hayalet. Ama zar zor nefes alıyor.

b-"Bu...  Selin mi?"

Cem-"Evet. Ruhu yavaş yavaş boşluğa gidiyor. Aramızda en dayanıksızımız o. Ama en çok seninle iletişim kurmaya çalışan da oydu. Annem seni gördü. Sana ne kadar seslenirse seslensin cevap vermedin. Onu görmezden geldin, onu duymamak için kulaklarını kapattın  Ve biz her geçen gün öldük. ilk önce ben öldüm, sonra Selin öldü, en son da Hakan. Son kardeşim dayanıklıydı. Bizim vücudumuzla beslenmek zorunda kaldı. Bizim kanımızla susuzluğunu giderdi. Annem senin yalnızlığını gördü ve bize insan şeklinde sana gelmemizi söyledi. Biz de senin yalnızlığını kapattık, gözlerini açmaya çalıştık. Eğer kalbini biraz da olsa yumuşatabilirsek bize yardım edecektin. Sonunda annemin sesi kalbine ulaşacaktı. Başardık da. Sonunda anneme cevap verdin. Kardeşimi kurtardın. En azından o yaşayabilecek. Selin ise seninle daha fazla kalmak istiyordu. Onun için bu oyuna devam etmek istedik ama Selin'in bedeni artık kaldırmıyor." Bana uzattı ve elime aldım. O kadar küçük ve masum hayalleri vardı ki...  ihanet hissinden ağlamam pişmanlıktan ağlamaya dönüştü. Diğerleri de serçe yavrusuna geri dönüştüler ve bedenleri parlamaya başladı.

Selin-"Ağlamana gerek yok. Boşluğa gitmedim. Şimdi cennete, annemizin yanına gidiyoruz. Kalbin öyle saf ve temiz ki...   Seninle daha fazla vakit geçirmek isterdim. "

b-"Ben de...  Aptal gururum yüzünden size kızdım...  Sizin ölümünüze neden oldum...  Beni hala nasıl affedebiliyorsunuz ki?"

Hakan-"Acı çeken birine kızmaya hakkımız yok Bir Bine. Bu senin için daha başlangıç. Sadece bugünü unutma. ileride en azından yapacağın bir hataya engel olduk. Ve sadece üçümüzün canına mal oldu. Bence çok az zararla çıktık."

Selin-"Biz seni unutmayacağız. Sen de bizi unutma." Selin'i bağrıma bastım ve:

b-"Unutmayacağım. Yemin ederim." Dedim ve hepsi kayboldu. Yine yalnız kaldım. Yere diz çöktüm. Canım acıyor. içim acıyor. Bu acı tarif edilemez. 3 arkadaşımı kaybettim. Selin, Hakan, Cem...  Unutmamalıyım. Bir günlük. Evet. Bir günlük tutmalıyım. O günlüğe her yaşadığımı yazmalıyım. Kimseyi unutmamalıyım. O yuvadaki son kuşu da unutmamalıyım. Ona bir isim lazım. Aklıma isim olarak Cehase geldi. Aslında isim değil, üç arkadaşımın da ilk iki harfi. (Bu ismi koyduğum için ileride çook kafamı duvarlara vuracağım :D) Ne de olsa onların bedeniyle ve kanıyla beslenmiş biri. Onların bir parçasını içinde saklıyor. Anlamsız olsa da en anlamlı isim ona Cehase olur. Bir daha asla bu hataya düşmeyeceğim. Kimseyi görmezden gelmeyeceğim.

18 Eylül 2006

Ortaokula başlayacağım için biraz heyecanlıyım. Ne de olsa kravat takacağım. Sanki kendimi büyümüş gibi hissediyorum.

-"Üstünüzdeki size çok yakışmış."

b-"Cehase, sen mi geldin?" Bu ismi ona verdiğim için binlerce kez özür dilemek istiyorum. Gerçekten çok saçma bir isim vermişim.

Cehase-"Evet. Ben geldim." dedi ve omzuma kondu. Cehase de öldü. Zaten serçelerin ortalama ömrü 3 yıldır. Eceli ile öldü, ama ruhu geri dönmedi. Nedeni ise şu şekilde. ilk baş hayaletleri görebildiğimi bilmiyordu. Ben ilk Cehase'yi gördüğümde bana sadece veda etmeye gelmişti. Onu gördüğümü anlayınca da biraz sohbet ettik. Ona annesini ve kardeşlerini anlattım. O da bana yardım etmek istediğini söyledi. Yani dünyada kalma amacı değişti. Amacı değişen bir ruh ilk kez gördüm. Ama onu da huzura kavuşturmak istiyorum. Ne de olsa annesi ve kardeşleri cennette. O da onlara kavuşsun.

b-"Bugün bir sorun yok değil mi?" Etrafı gözetleme görevi vermiştim. Aslında gerekli bir görev değil. Sadece işe yaradığını hissetmesini istiyorum.

Cehase-"Hiçbir sorun yok." Sesi erkek çocuğu gibi geliyor.

b-"Güzel. Görevini başarıyla yerine getirdin. Huzura kavuşabilirsin."

Cehase-"Bu kadarcık yardımın size yararlı olduğunu düşünmüyorum." Huzura kavuşmamakta inat ediyor.

b-"Bu dünyada durdukça enerjin azalmıyor mu? Yok olursan ne olacak?"

Cehase-"Sadece şeklimi değiştirirsem enerjim azalmaya başlıyor. Bu şekilde durduğumda enerjim sabit kalıyor."

b-"Annen ve kardeşlerin cennette seni bekliyor. Hiç mi merak etmiyorsun?"

Cehase-"Ben onları daha önce hiç görmedim. Sadece bebekken onlardan beslendiğimi hatırlıyorum. Ama siz hep yanımdaydınız. insan olmanıza rağmen bana şefkatle yaklaştınız. Diğerlerinden çok sizi ailem gibi görüyorum."

b-"Ama benimle senli benli konuşamıyorsun?"

Cehase-"Eğer rahatsız olduysanız... "

b-"Nasıl rahat ediyorsan öyle konuşabilirsin."

Abi-"Yine ne kendi kendine konuşuyon lan!" Abim çok değişti. Ergenlik ona yaramadı. Sabah akşam son ses tripkolic ve arada ismail YK dinleyip kafayı buluyor resmen. Ruhlar bile yaklaşmıyor abime. Tam bir ruh kovucu oldu. Sivilceleri yüzünü ele geçirmiş vaziyette. Muştalı Açelya görse zombi sanar öldürür abimi. Ben de ileride böyle olur muyum acaba?

b-"Hiç. Abi, kravatımı bağlayamıyorum. Nasıl bağlanıyor öğretir misin?"

Abi-"Bir işi de bensiz yap." dedi ve bana gösterdi. Kolaymış lan. Aldım ve kravatı taktım. Lan. Valla aynadan kendime bakıyorum ve çok yakışmış. Kendimi ceo gibi hissediyorum. Tamam, çok yüksekten atıyorum. Ama hissediyorum yani.

Abi-"Ne sırıtıyon öyle? Git okuluna hadi."

b-"Sen gitmeyecek misin?"

Abi-"Lisede ilk hafta okula gidilmez. Bebe olduğun için anlamazsın." Tamam, abim genelde bana laf atardı, arada kızardı. Ama bir insan büyüdükçe akıllanacağına abim daha da salaklaşıyor. Acaba Cehase'den beyni var mı diye yoklamasını falan mı istesem? Bilemedim. 

Okula doğru yürüyorum, biraz gerginim. Gerginden çok heyecanlıyım aslında. Cehase fark etmiş olacak ki:

Cehase-"Bu kadar gerilmenize gerek yok. Hiçbir sorun çıkmayacak. Siz ki ruhları huzura kavuşturabiliyorsunuz, küçük bir dış görünüş olayını büyütmenize gerek yok." Küçük değil. Kravat taktım lan! Gömlek giydim! Daha ne kadar kendimi büyük hissedebilirim.

b-"Gergin değilim, heyecanlıyım. Neyse...  Bak sana söylediğim gibi. Okula girdiğimde seninle kesinlikle konuşmayacağım. Tekrar deli muamelesi görmek istemiyorum."

Cehase-"Sizin gibi üstün bir yetenekle kutsanmış birisini bu şekilde aşağılamaları...  insanoğlu aptal olmalı."

b-"Ben de insanoğluyum hatırladın mı? Her neyse. Çok önemli olmadığı sürece beni konuşturma." Arkamdan biri yavaşça itti. itmenin etkisiyle Cehase korkup uçtu. Ama fazla uzaklaşmadı. Arkamı döndüğümde beni iten sınıf başkanımızdı. Yasemin. O parkta karşılaştığımızdan beri aramız iyi oldu. Küçük küçük sohbetle başlayıp daha sonra gerçekten arkadaş olduk. Hayalet olmadığını test ettim ve onayladım bu sefer.

Yasemin-"Yine kendi kendine ne konuşuyorsun?"

b-"Hiiç. Heyecanlıyım da kendimi sakinleştirmek için öylesine konuşuyorum işte."

Yasemin-"Niye heyecanlısın ki? Sınıf aynı sınıf işte. Sadece kıyafet değiştirdik o kadar." Siz ne anlarsınız kravatın öneminden. Ya da ben salak salak heycanlanıyorum.

Cehase-"Size demiştim, sadece siz bu durumdan geriliyorsunuz." Cevap veremeyeceğimi bildiğinden mi böyle davranıor acaba? Neyse, okul tam karşımızda. Okulun kapısından içeri girdik. Andımız ve istiklal Marşı'ndan sonra yeni sınıfıma girdim. Bazı farklı yüzler vardı. Yani ruhlarla konuşmazsam yeni arkadaş edinebilirim. Ama yine de beni tanıyan kişi sayısı fazla. Sıraya geçtim ve ortalara bir yere oturdum. Yanıma kimse oturmuyor. Yine. En azından yeni öğrencilerden biri otursaydı. Öğretmen geldi ve hala yanıma kimse oturmuyor. Lan o kadar mı adım çıktı? Tek yanı boş kalan benim. Yasemin niye oturmadı diye düşündünüz değil mi? Onun kendi yakın arkadaşı Meryem var. Onun yanında oturuyor. Ve böylece ders başladı. 

Dersin ortasında kapı çaldı.

Öğretmen-"Gel" dedi. içeri biri girdi ama üzerinde sanki bir tül var. Tahtaya güneş vuruyordu. Tahtaya doğru yürüdü ve güneş üzerine vurmaya başladı. O tüle değen güneş ışığı her yeri aydınlatmıştı. Bakamıyorum. Gözlerim kamaştı.

-"Geç kaldığım için özür dilerim."

Öğretmen-"Geç kağıdını ver ve... " Benim elimi siper edip bakmaya çalıştığımı görünce bir süre sustu ve:

Öğretmen-"Şurada garip hareketler yapan çocuğun yanına geç. Sen de ayağa kalk." AĞLAMAK iSTiYORUM? ÜZERiNDEKi TÜL NE LAN? HAYALET FALAN MI? TEK BEN Mi O IŞIKTAN ETKiLENDiM YANi? Güneşin vurduğu yerden çekilince sonunda görebildim. Ben de ayağa kalktım. Çocuk yanıma yaklaştıkça daha detaylı görebiliyorum. Üzerindeki tül gibi şey sanki arkadan öne doğru onu sarıyor gibi.

Öğretmen-"Ne yapıyorsun oğlum sen?" Bahane de bulamam ki.

b-"Tahtaya güneş geliyordu da rahatsız oldum öğretmenim."

Öğretmen-"Gözden hastalığın falan mı var?"

b-"Arada gözüm hassaslaşır. Öyle bir rahatsızlığım var."

Cehase-"Yalan söylemek size hiç yakışmıyor." Ne yapayım mk sen söyle. Hayat sana güzel, hayaletsin, sağa sola uçam, rezil olan da benim. Beni tanıyan biri:

Öğrenci-"Yok hocam, o inlerle cinlerle konuşur. Hep böyle saçma hareketler yapar." dedi ve sınıf gülmeye başladı. Yumruğumu sıktım.

Öğretmen-"Tamam, oturun. Derse devam ediyorum." Çocuk yanıma oturunca anladım. Sırtında kocaman bir kelebek var. Sırtında tam omuriliği şeklinde yapışmış. Tüm vücudunu kanadıyla sarmış. Boyunu bu kadar büyütmesi fazla enerjisini yemez mi? Hemen kafamı çevirdim. Kendi sorunu. Ona baktığımı görmemiştir umarım.

Kelebek-"Bir serçeyi bir insana bağlı görmek çok nadirdir." Sesi zarif ve ince bir kadın gibi geliyordu.

Cehase-"Asıl bir kelebeği ruh olarak görmek çok nadirdir."

Kelebek-"Hikayen nedir?" Lanet olsun. Dersi dinleyemiyorum. Umarım benim hayaletleri gördüğümü söylemez.

Cehase-"Annemin ölümünden sonra 4 kardeş aç kaldık. Kardeşlerim teker teker öldü. Ben de onların vücutlarından beslendim."

Kelebek-"Kendi kardeşlerini mi yedin?"

Cehase-"Yaşamam için onları yemem gerekiyordu. Daha sonra Bir Bine beni buldu, bana uçmayı öğrenene kadar her gün yemek ve su getirdi. Sonunda uçmayı öğrendim ve dolaşmaya başladım. Artık istediğim yere gidebilirdim. Ve ömrüm yettiğince de gittim. Sonunda öldüm ve gitmediğim en önemli yeri fark ettim. O kadar yer dolaştım ama bana bakan insanın yanına yaşarken hiç gitmedim. Ve ona veda etmek için yanına geldim. Ama veda edemedim. Ondan buradayım. Peki sen?"

Öğretmen-"BiR BiNE!" Hemen ayağa kalktım ve:

b-"Buyrun hocam."

Öğretmen-"Demek Bir Bine sensin. Bakıyorum da hiç dersi dinleme gereği duymuyorsun." Daha okulun ilk günü. ismini bile yeni öğrendik, neyin dersini işliyorsun arkadaş.

b-"Pardon hocam."

Öğretmen-"Hadi ilk günün günahı olmaz. Otur." dedi ve oturdum.

Kelebek-"Ben Mert ile... "

b-"Susar mısınız lütfen? Dersi dinleyemiyorum." Sessizce söylemiştim.

Mert-"Bir şey mi dedin?"

b-"Yok yok, bir şey demedim."

Kelebek-"Bizi duyabiliyor mu?"

Cehase-"Evet. Hatta görebiliyor da." Kelebek kanatlarını açtı. Açarken kanadı benim üzerimden sürttü. Gerçekten de tül gibi hissettiriyor. Mert de bu soğuk havada ceketini bile giymemiş. Hatta gömleğinin kollarını sıvamış. Hoca iyi laf etmedi.

Kelebek-"Senin gibi bir insan ilk kez görüyorum. Bizi duyuyorsa niye cevap vermiyor?"

Cehase-"Derste kimse ile konuşmaz. Onun için bilgi öğrenmek çok önemlidir... "

b-"Bir susun artık!"

Öğretmen-"Bu kadar yeter. Bir Bine. Çabuk müdürün odasına gidiyorsun. HEMEN!" Lanet olsun ya. Niye ben bunları yaşamak zorundayım ki? Ayağa kalktım ve müdürün odasına yöneldim. 

Müdürün kapısının önüne geldim. Oturdum ve beni çağırmasını beklemeye başladım.

Cehase-"Sizden özür dilemek istiyorum. Konuşmamız yüzünden başınızı derde soktum."

b-"Yapacak bir şey yok. Bu yetenek de benim lanetim."

Cehase-"Bunun utancını duyacağım." dedi ve sessizleşti. Ben de sinirliydim zaten. En sonunda müdür odasına çağırdı. Kapıyı çaldım ve içeri girdim.

Müdür-"Bir Bine. Ben de 3 senedir nerede bu çocuk diyordum. Yine ne gördün merak ettim." Eskiden salak gibi durmadan hayaletlerle konuştuğum için öğretmenler durmadan müdürün odasına yollarlardı beni. Anamdan babamdan çok müdürü görürdüm. Ona da salak gibi anlatır, azarımı yer ve geri dönerdim.

b-"Hiçbir şey görmedim. Sadece... "

Müdür-"Seni tanırım Bir Bine. Yıllardır buraya bana gelir şununla konuştum bununla konuştum diye anlatır durursun. Kaç senedir yapmıyordun, düzeldin dedim yine başladın. Eğer tekrar edersen aileni çağırmak zorunda kalırım. Sevdiğim güzel bir yönün var Bir Bine. Hayal gücün çok yüksek. Biraz da edebiyat kurallarına dikkat edersen bu hayal gücünle edebi bir eser bile çıkarabilirsin. Onun için soruyorum, bu sefer ne gördün?" Anlatmak istemiyorum. Ama sıkıştırdığı için anlattım. Cehase'nin gelişinden itibaren buraya kadar anlattım.

Müdür-"Hahaha. Bir Bine alem çocuksun valla. Kafan zehir gibi, ama çok haylazsın. Hadi git sınıfına, bir daha buraya gelirsen aileni çağırırım ona göre."

b-"Tamam." dedim ve odasından çıktım.

Cehase-"Korktuğunuz kadar kötü biri değilmiş."

b-"Daha okulun ilk gününden müdürün odasına gidiyorum. Okula yeni kayıt olanlarla beraber sıra bekledim. Sabah heyecanlıydım ne güzel. Sence içimde bir heyecan kaldı mı?" Cehase sessizdi. Sinirli olduğumu biliyordu. Cevap verirse kızacağımı da anladı galiba. Sınıfa geri girdim ve sırama oturdum. Kelebek hala çocuğun üzerinde ve kanatlarını yine kapatmış. Artık fazla önemsemiyorum. Daha ilk günden de müdürün yanına gönderilmez. 2 dakika sonra zil çaldı ve hoca sınıftan çıktı. En kötü günümü yaşıyorum galiba. Mert'e döndüm ve:

b-"Kusura bakma Mert. Senin de başına bela oldum."

Mert-"ismimi nereden biliyorsun?" Hass. Kelebekten duymuştum ismini değil mi? Hay amk ya.

b-"Listeden duydum ismini... "

Mert-"Daha bugün kaydoldum. Listede ismim yok." Ahiret sınavı gibi adam mübarek.

b-"Sadece tahmin ettim."

Mert-"Medyum falan mısın?"

Yasemin-"Arada böyle davranır ama iyi çocuktur. ismim Yasemin." Dedi ve elini uzattı.

Mert-"Merhaba, ben de Mert. ismimi nasıl bildin gerçekten merak ediyorum." dedi ve elini sıktı.

b-"Ne bileyim, içime doğdu."

Kelebek-"Neden gerçeği söylemiyor?"

Cehase-"insanlar çok farklı varlıklar. Ne zaman söylese inanmıyorlar ve çevresinden dışlıyorlarmış."

Yasemin-"Daha eylüldeyiz ama şimdiden hava çok soğudu. Ben bir hırkamı alıp geliyorum." dedi ve hırkasını astığı yere gitti.

b-"Harbiden de bayağı soğuk. Keşke ben de hırka getirseydim.

Mert-"Bana hiç soğuk gelmedi, üşümüyorum." Üzerindeki kelebek soğuktan mı koruyor onu? Çok garip.

Kelebek-"insan. Seninle bir şey konuşmam lazım."

Cehase-"Bir ismi var. Bir Bine."

Kelebek-"Bir Bine. Senin yardımını istiyorum." Yardım edeceğimi düşünüyor musun cidden? Okuldaki ilk günümü berbat etti. Cevap vermedim.

Yasemin-"Geldim. Bir Bine, kaç kere konuştuk seninle. Böyle davranırsan hiç arkadaş edinemezsin."

b-"Keyfimden mi böyle davranıyorum?" Dışımdan düşündüm.

Yasemin-"O zaman neden böyle davranıyorsun?"

Meryem-"Yasemin! 2 saattir seni çağırıyorum, gelsene." Dedi ve kolundan çekip götürdü.

Mert-"iyi bir arkadaşın var."

b-"Yani. Sen nereden geliyorsun?"

Mert-"Fahri Demirören ilköğretim Okulundan geliyorum."

b-"Orayı duymuştum. Hep o okuldan en az 10 kişi derece yapıp mezun oluyor. O okula iyi diyorlardı, sen niye bu okula geldin peki?"

Mert-"Orası yeni evime uzak kalıyordu. Babam da beni bu okula kayıt ettirdi." Benim babam da ne kadar uğraşırsa uğraşsın beni oraya kayıt ettirememişti. Evimize çok uzak olmasına rağmen.

b-"Üzerinde bir ağırlık hissediyor musun?"

Mert-"Yoo. Neden sordun?"

b-"Hiç. Öylesine."

Kelebek-"Bu ne kabalık. Ben yapraktan daha hafifimdir." Kocaman bir kelebeğin sırtına yapıştığını söylesem mi? Bilemedim. Aslında böceklerden de korkarım ama benimle konuşanını görünce o kadar da korkmadım. Zil çaldı ve tekrar derse başladık. 

Eve döndüm ve akşam oldu bile. Bok gibi bir gün geçirdim. Cehase de yine çevreyi kolaçan etmeye gitti. Abim de bilgisayarda msn den konuşuyor. Her akşam olduğu gibi. Ne anlıyorsa şu bilgisayarda bütün gün msn de konuşmaktan. Bari oyun falan oyna.

b-"Abi. Sana bir şey soracağım."

Abi-"Yine okulda başını belaya soktun değil mi?" Hızlı anlıyor. Nefret ediyorum.

b-"Evet. Ama abi anlatabileceğim bir tek sen varsın, ne yapayım. Anneme anlatsam direk psikologa götürelim yapıyor, babam ile zaten konuşulmuyor."

Abi-"Oğlum aklında zorun var işte. Git hastaneye antidepresan versinler kafan yerine gelsin, ne uğraşıyon bunlarla."

b-"Abi, dedemin ölümünü doktorlardan önce gördüm, nasıl hala inanmazsın anlamıyorum." Neden onu inandırmaya çalıştığımı da anlamıyorum. Ama tek anlatabileceğim kişi de o.

Abi-"Tamam lan tamam ne kafamı ütüledin be. Anlat." Bu tavrından sonra anlatmayacağımı biliyor işte. Bilerek yapıyor.

b-"Anlatmıyorum." dedim ve arkama döndüm. O da hiç ses etmeden bilgisayarın başına geri döndü. Neden böyle bir abim var ki? Uykum geldi zaten. Uyuyayım bari. Gözlerimi kapattım ve uyumaya başladım.

Rüyamda dümdüz bir çayırda yürüyordum. Karşımda sarışın bir kız belirdi.

-"Bir Bine. Beni hatırladın mı?"

b-"Sen de kimsin?"

-"Ben Mert'in sırtındaki kelebeğim. Bir ismim yok. Şu anlık rüyana girdim."

b-"Rüyama girebiliyor musun?"

Cehase-"Yaptığın çok ayıp. Efendimin rüyasında istediğin zaman giremezsin." O ne lan. Arkamda dağ kadar kocaman bir şekilde duruyor.

Kelebek-"Rüyanda boyunu büyütüp beni tehdit etmen anlamsız. Hem buraya ona zarar vermek için değil, konuşmak için geldim." diyince Cehase küçüldü ve insan kılığına girdi. Mert'e benziyor.

Kelebek-"Bu...  Bu yaptığın çok adiceydi."

Cehase-"Benden izin almadan efendimin rüyasına girmen de öyle."

Kelebek-"Senden yardım etmeni istiyorum. Ben...  Mert'i seviyorum." Aşk değildir herhalde...  Değil mi?

b-"Peki neden seviyorsun?" Birden etrafımızdaki sahne değişti. Bir kutunun içinden dışarıya bakıyorduk.

b-"Neler oluyor?"

Cehase-"Şu an onun anılarına bakıyoruz."

Kelebek-"Evet." daha sonra Mert geldi. Küçüklük hali. Tabi bize göre kocaman. Bütün vücudunda yaralar vardı. Yara değil. Su çiçeği onlar. Önümüze yaprak koydu ve arkamızdaki tırtıl da onu yemeye başladı.

b-"Bu tırtıl da sensin galiba."

Kelebek-"Evet. Benimle her gün konuşurdu. Saatlerce." Bir şeyler söylüyor ama anlamıyorum.

b-"Ne dediğini anlamıyorum."

Kelebek-"Ben de anlamıyordum. Ama benimle konuşurken her zaman gülümserdi. Pek fazla arkadaşı olan biri değildi. insanlarla rahat konuşamazdı. Tabi o zamanlar bunu bilmiyordum. Sadece yanıma gelip beni her gün besleyen biriydi. Zamanla onu sevmeye başladım." Zaman ileri sarıldı ve etrafımızı ağlar sarmaya başladı. Kozaya giriyoruz galiba.

Cehase-"Kozada nasıl durabiliyorsunuz? Çok bunaltıcı bir havası var." Ben de öyle bir his yaşadım. Onun o anki hissettiklerini de hissedebiliyorum. Kalp atış sesi duyuyorum. O kozanın içinde sadece kalp atış sesleri var. Vücudunun değişimini hissedebiliyorum. Kanatları vücudunu deliyor gibi. Acımıyor, ama daha çok gıdıklıyor gibi. Mert'in sesini duydum. Yine tırtıl ile konuşuyor. Kozasına girse de tırtılla konuşmaya devam etmesi...  Ben muhtemelen yapmazdım. Orada hiçbir şey yapmadan duruyorken onun sesini duymak içimi rahatlatıyordu. Daha doğrusu kelebeğin içini rahatlatıyor. Mert gidiyor ve birkaç gün daha bu şekilde devam ediyor.

Kelebek-"Bundan sonrasını görmeseniz de olur." dedi ve ölüm anını es geçti. Öldükten sonraki haline devam ediyordu.

b-"Peki nasıl öldün?"

Kelebek-"izle, anlayacaksın." Mert ağlıyordu. Annesi de yanında onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

Mert-"Benim yüzümden öldü. Kutusunu kapatmayı unuttum. Kuş yerken durduramadım." dedi ve ağlamaya devam etti.

MAnne-"Oğlum, başka tırtıl buluruz, ağlama artık."

Mert-"Ben başka tırtıl istemiyorum. Ben onu istiyorum." diye ağlıyordu. Daha sonra ruhuyla onun yanına uçuyor ve sırtına yapışıyor. Kanadıyla bütün bedenini sarıyor. Mert de sakinleşiyor ve uyuyakalıyor. Galiba o arada kelebek bir şeyler yapıyor. Ona sarıldığında bir sıcaklık hissettim. Cehase bir şey yaptı ve tüm sahne bozuldu.

b-"Ne yaptın?"

Cehase-"Onlar sizin gerçek duygularınız değildi. Daha fazla o duyguyu hissetse idiniz bağımlı olabilirdiniz." Gerçekten de o sıcak hissi tekrar yaşamak isterdim. Daha sonra uyandım. 

Uyandığımda kelebek üzerimde konmuş bir biçimde duruyordu. Gerçekten de hafifti. O kadar büyük bir kelebeğin üzerime konmuş olmasına rağmen ağırlık hissetmiyordum.

Kelebek-"Onu seviyorum. Hem de çok seviyorum." Gözlerimi kaçırdım.

b-"Bu konuda nasıl yardım ederim, bilmiyorum."

Kelebek-"Ona beni gösteremez misin?"

b-"Öyle bir yeteneğim yok. Sadece konuştuğunu ona çevirebilirim, ama inanmaz. Keşke yardım edebilseydim."

Kelebek-"Cehase'yi kıskanıyorum. Onu görebiliyorsun ve onunla istediğin zaman konuşabiliyorsun."

b-"Bu yetenek ile doğmak benim için kolay değildi. Hala bile zorluğunu yaşıyorum. O sarışın kimdi?"

Kelebek-"Bilmiyorum. Senin zihninde seni en çok etkileyen kişinin şekline girdim. Senin hayatını en çok etkileyen kişiyi tanımıyor musun?"

b-"Hayır."

Kelebek-"Bu senin çözeceğin bir problem. Bana yardım edemeyeceksin demek. Seni görünce çok ümitlenmiştim oysa ki. Bu benim bencilce isteğim olacak ama, benimle gelebilir misin?"

b-"Bu saatte mi?"

Kelebek-"Tek başıma yapmak istemiyorum."

b-"Neyi?"

Cehase-"Kendini feda edeceksin değil mi?"

Kelebek-"Bir süreliğine ona gözükmek için ruhumu feda edeceğim."

b-"Hayır. Yapmana izin veremem."

Kelebek-"izin almıyorum, sadece yanımda gelmeni istiyorum. Lütfen, beni yalnız bırakma."

b-"Neden bu kadar ileri gidiyorsun ki? O hissetmese bile onun yanında değil misin? Onu korumuyor musun?"

Kelebek-"Mert'in annesi kanserden öldü. Ve benimle konuştu. Onu korumamı söyledi. Ben de kabul ettim ve hep amacım bu oldu. Ama artık onu korumama gerek yok. O artık kendi başının çaresine bakabiliyor. Huzura kavuşmamak için kendimi zor zaptediyorum. Son bir kez de olsa onunla konuşmak istiyorum."

b-"Cennette bekle o zaman onunla konuşmak için."

Kelebek-"Sana söylemiştim. Ben bencil biriyim. O kadar beklemek istemiyorum. Benimle gel."

b-"Bu saatte dışarı çıkamam. Saat gecenin 3'ü."

Cehase-"Ben hallederim. Annenizin ve babanızın uyanmamasını sağlarım. Siz gidin."

b-"Sende mi onun kendini feda etmesini destekliyorsun?"

Cehase-"Bu kendi seçimi. Saygı duymalıyız. Siz gidin, ben halledeceğim." istemeyerek de olsa yataktan kalktım ve hazırlanıp evden çıktım.

Mert'in evine geldik. Evleri zaten zemin kattaymış. Pencereden uyuduğunu görebiliyorum. Pencereleri açık ama demir parmaklıklar var. Kelebek aşağıya indi ve:

Kelebek-"Tanışmamız kısa olsa da sana da veda etmek istiyorum. Yanımda olduğun için teşekkürler." dedi ve insan şekline büründü. Benim rüyamda gördüğüm sarışın kıza benziyordu.

b-"Huzura kavuşursan... " Parmağını ağzıma götürdü ve:

Kelebek-"Şşş...  Fazla vaktim yok. Beni düşündüğün için teşekkürler ama düşünmene gerek yok. Hayatım boyunca bu an için yaşadım." dedi ve pencereye doğru ilerledi. Parmaklıkların içinden geçip Mert'e ulaştı.

Kelebek-"Mert." dedi ve Mert gözünü açtı. Gerçekten de duyabiliyor. Mert kızı görünce tam bağıracaktı ki kelebek Mert'in yanağını sevince sakinleşti.

Mert-"Sen de kimsin?"

Kelebek-"Önemli biri değilim. Sadece senin yanında olmak isteyen biriyim. Sana teşekkür etmek isteyen biriyim."

Mert-"Neden bana teşekkür ediyorsun? Sana yardım mı ettim?"

Kelebek-"Hem de çok. O küçük kozanın içindeyken senin sesin sayesinde güç buldum." Mert'in gözü yaşardı.

Mert-"Sen... " Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Unutmamış. O küçük tırtılı unutmamış.

Kelebek-"Zamanında benim için yeteri kadar gözyaşı döktün zaten. Daha fazla ağlamana gerek yok. Senin kalbinin içinde yaşamak isterdim, her kalp atışında olmak isterdim ama dünya o kadar mükemmel değil. Ancak sana bu kadar yakın olabiliyorum." Dedi ve göğsüne kafasını yasladı. Mert de kafasını sevmeye başladı.

Mert-"Gidiyorsun, değil mi?"

Kelebek-"Evet, ama mutlu ayrılıyorum. Sonunda seninle kısacık bir zaman da olsa konuşabildim."

Mert-"Her zaman yanımdaydın. Biliyordum ama...  açıklayamıyordum." Kafasını göğsünden kaldırdı.

Kelebek-"Annene verdiğim sözümü tuttum. Annene söz vermesem de yanından ayrılmazdım zaten. Seni korudum, artık kendi kendini koruyacak güce ulaştın. Daha fazla yanında kalmak isterdim ama... " dedi ve elini gösterdi. Kayboluyordu. Mert telaşlandı:

Mert-"Tekrar gitmeni istemiyorum." dedi ve kelebek Mert'in alnına bir öpücük kondurdu. Ve Mert uyuyakaldı.

Kelebek-"Elveda. Sevgili Mert'im." dedi ve vücudu tamamen kayboldu. Dışarıdan her şeyi izlemiştim. Kendini hiç iyi hissetmiyorum. Eve doğru yürümeye başladım.

Anahtarla kapıyı açtım ve eve girdim. Girdiğimde abim kapının önünde bekliyordu.

Abi-"Neredeydin lan sen gece gece?" Artık kendimi tutamadım. Ağlamaya başladım.

b-"Abi yaa. Hayat neden bu kadar acımasız? Sadece onunla konuşabilmek için...  Sadece konuşabilmek için yaa." Dedim ve abime sarıldım. Sarılıp ağlamaya başladım.

Abi-"Allah bilir yine hangi kafadasın. Neyse." Dedi ve kafamı okşadı. Sakinleşene kadar yanımda durdu ve hiçbir şey söylemedi, sonra da ağlamam durunca:

Abi-"Git yat. Sabah sabah uğraştığımız işe bak." dedi ve odaya geçti. Ben de odama geçtim, yatağıma yattım ama uyuyamadım. O vedası aklımdan çıkmıyor.

Cehase-"iyi misiniz?" dedi ve yatağın köşesine kondu.

b-"iyi değilim. 10 dakika bile konuşamadı. Ama mutluydu. 10 dakika konuşabilmek için sonsuzluğunu feda etti. Bir kelebeği bile kurtaramadım." Cehase sessiz kaldı. O da benim gibi etkinlenmiş midir acaba?

b-"Cehase. ileride ruhunu feda etmen gerekirse etmeyeceksin. Ne olursa olsun."

Cehase-"Anladım. Zaten onun gibi ben insanlara gözükmem. O kadar ruh gücüm yok. Kelebekler kozdayken çok büyük bir ruh gücü toplarlar. Zaten bir kelebeğin ölüp de pişmanlığı olması çok nadirdir."

b-"Ne olursa olsun ruhunu feda etmeyeceksin!"

Cehase"Etmeyeceğim." dedi ve Yataktan kalktım. Üstümü değiştirip okula gittim. O gün Mert üzerine mont giyip gelmişti. Artık dünya onun için de soğuktu...


23 ŞUBAT 2008

7. Sınıftayım ve şansa bak ki sbs bize denk geldi. Onun için bu yıl dershaneye gidiyorum. Daha az ruhlarla uğraşıp, daha fazla ders çalışıyorum. Şu an odamda test çözmekle meşgulüm.

Cehase-"Etrafı kolaçan ettim efendim." Kafamı bile kaldırmadan:

b-"Bir sorun var mı?"

Cehase-"Aslında var. Sorun sizsiniz." Kalemi bıraktım ve Cehase'ya döndüm.

b-"Ne demek istiyorsun?"

Cehase-"Kelebeğin ölümünden beri kendiniz gibi değilsiniz. Daha çok çalışıp, daha az eğleniyorsunuz."

b-"Ne yapmamı istersin?"

Cehase-"Daha fazla gülümsemenizi. Eskisi gibi hayata olumlu bakmanızı." Gülümsemeden bahsedince aklıma Tekir geldi. O da dedemi gülümsetmeye çalışıyordu.

b-"Belki de haklısın. Ama geçmem gereken bir sınav var. Ve sınava yaklaşık 4 ayım kaldı."

Cehase-"Beni bağışlayın ama dersleri hayattan kaçmak için bahane olarak görüyorsunuz."

b-"Haklısın. Belki de öyle... "

Cehase-"Neden her dediğime hak veriyorsunuz ki? Bu dediğime eskiden kızardınız, kaçmanızdan bahsettiğim anda öfkenizi hissederdim. Şimdi ise bomboşsunuz."

b-"Cehase. Ben daha küçücük bir kelebeği bile kurtaramayan zavallı biriyim. Bu yetenek neden bana verildi onu bile bilmiyorum. Annenin yardımını kabul etmem için bile 3 kardeşinin ölüp bana dost gibi davranmaları gerekti. Ben başarısız biriyim. Kimseyi kurtaramadım. Dedem benim yeteneğimi öğrenip öldü. Ben yaşamayı bile hak etmiyorum."

Cehase-"Bunu siz mi söylüyorsunuz? Karşınızdayım. Kurtardığınız kişi. Buradayım bakın! Beni kurtardınız. Uçana kadar bana yemek ve su verdiniz."

b-"Annen söylemese yardım etmezdim."

Cehase-"Yine de ederdiniz. Biliyorum, ederdiniz. Kendinizi küçük görmenize daha fazla göz yumamayacağım." dedi ve uçup gitti. Son dostum da beni terk etti. Benim gibi bir aptalın yanında durmasını zaten beklemiyordum. Kulaklığımı taktım ve geri derse döndüm. 

Ders çalışmaktan bunaldım. Biraz dışarı çıksam iyi olacak. Montumu aldım ve dışarı çıkacakken:

Abi-"Bana gelirken meyveli yoğurt al." Abim spora başladı. Sivilceli abimden eser kalmadı. Spor yapıp sivilce ilacı kullandı ve kendine düzenli bir bakım yaptı. Şu an 11. sınıfta ve evrime inanmamı sağlayacak kadar değişti. Değişti de...  Keşke gerçekten güzel bir amaç uğruna bu değişimi yaşasaydı. Sevgilisinden ayrıldı ve bir süre depresyona girdi. Daha sonra ondan daha iyilerine layık olduğunu düşündü ve spora başladı. Tabi bir ruhun yardımıyla. Ruhlar genelde kalbi zayıf kişilere üşüşüyorlar. Cehase abimi aptal ruhlardan kurtarmak için bayağı mesai yaptı. Eskiden sporcu bir ruh abim depresyondayken kulağına fısıldadı ve abim spora başladı. Ben de kendi kararlarımızı kendimiz veriyoruz sanıyordum. Hayal kırıklığına uğradım.

b-"Tamam abi."

Abi-"Oğlum bak iyice nonoşa bağladın. Önceden git kendin al falan derdin. Bir sıkıntın mı var?"

b-"Anlatsam da inanmazsın ki." dedim ve kapıyı çekip çıktım.

Hava bayağı soğuk ve kar yağıyor. Ama bu soğuğu nedense seviyorum. Kulaklığımı evde unuttum. Keşke alsaydım. Müzik dinlerdim.

-"YARDIM EDiN. LÜTFEN YARDIM EDiN." Bunu duyunca hemen koştum. Neden koşuyorum ki? Ne yapabileceğim? Kimseyi kurtaramıyorum. Ama yine de koşuyorum. Neden? Uzakta bir çocuk gördüm. Birinin önünde duruyor ve :

-"Lütfen yardım edin." dedi. Adam eğildi ve kafasını okşamaya başladı. Ne yapıyorsun lan? Çocuk yardım istiyor bu da kafasını okşuyor. Sonra geçip gitti. Yardım etmedi. Çocuk diz çöküp ağlamaya başladı. Hemen yanına koştum ve:

b-"Sorun nedir?" dedim. Çocuk bana baktı ve:

-"Kardeşim. Hareket etmiyor."

b-"Nerede?" dedi ve önden koşmaya başladı. Ben de arkadan takip ettim. Arkadan bakarken bir şey dikkatimi çekti. Kuyruğu var. Beyaz renkli. Hayalet bu. O zaman o adam nasıl gördü onu? Benden başka gören biri de mi var yani? Gördüyse neden yardım etmedi? Sonunda vardık. Siyah kuyruklu başka bir çocuk. Solumunu kontrol ettim. Nefes alıyor. Hayalet olmasına rağmen nefes alıyor.

b-"Onu hastaneye götürmeliyim." Arkamdan bir ses geldi:

Ses-"Onu veterinere götür." dedi. Arkamı döndüm ve kimse yoktu. Kim konuştu? Şu an bunu düşünecek zaman değil. Veterinere doğru koştum. 

Veterinere girdim ve:

b-"Kimse yok mu?" diye bağırdım. Bir adam koşa koşa geldi. Muhtemelen salaklık yaptım. Telaşla buraya getirmek bir hataydı.

Vet-"Elinizdeki kediyi bana verin. Dikkatli bir şekilde." dedi ve ona çocuğu uzattım. Kedi mi? Elimden aldı ve hemen içeri götürdü. Başka bir kadın geldi ve:

Vet2-"Şuradaki şirin beyaz kedi de sizin mi?" Onları görebiliyorlar mı? Ve kedi olarak mı görüyorlar? Ben neden kuyruklu insan gibi görüyorum?

b-"E evet." Sadece dolaşmaya çıkmıştım...

b-"Kedilerin isimleri nedir?"

-"Benim ismim Ref, erkek kardeşimin ismi Raf."

b-"Beyaz kedinin ismi Ref, götürdüğünüzün ismi de Raf."

Vet2-"ikizler mi? Ref'e de isterseniz bakalım. Çok sıska duruyor. Tüyleri de kirlenmiş. Sokakta mı buldunuz?"

b-"Evet. Raf'ı getirince arkasından Ref de takip etti." Bir kaba kedi maması koydu. Ve Ref'in önüne koydu. Ref de hemen yemeğe saldırdı. insan halinde bu şekilde yediğini görmek...  Keşke görmeseydim. Ama çok aç olmalı. Yanına su da koydu.

Vet2-"isim verdiğinize göre sahipleneceksiniz?" Soru sorar gibi söylemişti.

b-"Ailem hayatta 2 kediye birden izin vermez."

Vet2-"Siz doğru olanı yaptınız. Çoğu kişi ne yazık ki sokakta kedileri ölüme terk ediyor." Ayağıma biri yapıştı. Ref galiba. Ve düşündüğüm gibi de Ref'miş.

Ref-"Abim nasıl? iyi olacak mı? Yaşayacak mı?" Gözleri yaşlı bakıyor. Bakma bana öyle lan! Beni zaafımdan vuruyor. Veteriner geldi ve Ref'i kucağına aldı.

Vet2-"Ben de Ref ile ilgileneyim. Siz de o arada şuradaki formu doldurun." Dedi ve gitti. Ben de formlara gömüldüm. 

Test kitabı gibi mübarek bitmiyor. Neyse ki sonunda bitirdim ve oturup beklemeye başladım. Bir süre sonra ikisini de beraber getirdiler. ikisi de temiz gözüküyor. Ve Raf da uyanmış.

Vet-"Bir sorunları yok. Sadece çok aç kalmış ve açlıktan bayılmış."

Raf-"Bizi görebilen abi o mu?"

Ref-"Evet."

b-"Neyse ki bir sorunları yok. Onları burada bırakmam sorun olur mu?" Ben bunu diyince ikisi beraber:

Raref-"BiZi BURADA BIRAKMA!" diye bağırdılar.

Vet-"Kediler sizi anlamış gibi." dedi ve güldü.

Vet2-"istesek de alamayız. Şu anda yerimiz yok. Bir süre sizde kalsın. Numaranızı bırakın. Yer açıldığında sizi arayalım." Yapacak bir şey yok.

b-"Peki." Dedim ve numaramı verdim. 25 tl de muayene ücreti verdim amk. Harçlığımın hepsi tek dışarı çıkmamda çöp oldu. insanlar bu kadar pahalı muayene olmuyor.

Vet-"Kap ister misiniz? Kedileri koymak için?"

b-"Gerek yok. Siz yere bırakın." dedim ve ikisini de yere bıraktılar. Onlara baktım ve:

b-"ikiniz de beni takip edin bakalım." dedim.

Ref-"Tamam"

Raf-"Tamam." Demişti. Sesleri heyecanlı çıkıyordu. Beni arkadan takip etmeye başladılar. Veterinerler şaşkın biçimde gidişimi izlediler. 

ikisi de yanımdaki duvarın üzerinden yürüyorlardı.

b-"Anlatın bakalım. Siz kimsiniz?"

Ref-"Ben Ref, bu da abim Raf."

Raf-"Ben Raf, bu da ablam Ref." Bu nasıl ilişki? Hanginiz abi hanginiz abla?

b-"Öncelikle size kalacak bir yer bulmam lazım."

Raf-"Bizim insanların yardımına ihtiyacımız yok."

Ref-"Bizim insanların yardımına ihtiyacımız var."

Raf-"YOK!"

Ref-"VAR!"

b-"Kavga etmeyin. Raf, sen neden insanların yardımını istemiyorsun?"

Ref-"Çünkü insanlar abimin siyah tüylerini sevmezler. Uğursuzluk getirdiğine inanırlar." Tüyleri siyah diye kimse yanına yaklaşmıyor demek ki. Batıl inançlı aptallar.

Raf-"Çünkü ruhlar ablamın beyaz tüylerini sevmezler. Uğursuzluk getirdiğine inanırlar." Beyaz tüylü kedinin ruhlara uğursuzluk getirdiğini ilk kez duyuyorum. Birbirleri ardından tekrar etmeleri çok hoş. Abim ve ben böyle olsaydık...  Tamam çok saçma olurdu. Hemen bunu hayal listemden siliyorum.

b-"O zaman beni de sevmiyor olman lazım Raf."

Raf-"Sen insan değilsin."

Ref-"Sen de bizim gibi nadir doğansın."

b-"Nadir doğan mı? O da nedir?"

Ref-"Yaşarken hem canlılarla... "

Raf-"Hem de cansızlarla anlaşabilen kişilerdir."

Cehase-"Ben de neredesiniz diyordum. En azından şu an kendiniz gibi davranmaya başlamızsınız." dedi. Cehase de semada gözüktü ve omzuma kondu.

Raf-"Bu kuş kim?"

Ref-"Bu kuş kim?"

b-"ismi Cehase. Benim dostum olur kendisi."

Cehase-"Daha ne kadar insan formunda duracaksınız?"

Ref-"Bunu kapatamıyoruz."

Raf-"Çok denedik ama eski halimize dönemiyoruz."

b-"insan gibi durmak için ruh enerjilerini mi harcıyorlar?"

Cehase-"Bedenleri olduğu için ruh enerjileri hemen yenileniyor."

b-"Öyleyse bir sorun yok. Şimdi, size kalacak bir yer bulmamız lazım."

Raf-"Seninle yaşamaz mıyız?"

Ref-"Senin evinde kalamaz mıyız?"

b-"Annem hayatta iki kediye birden izin vermez. Sadece biriniz olsa belki verirdi ama... "

Raf-"O zaman ablamı alın, ben sokakta kalırım."

Ref-"O zaman abimi alın, ben sokakta kalırım."

b-"ikiniz de sokakta falan kalmıyorsunuz. ikinizin de kalacağı güvenli bir yer bulacağım."

Cehase-"Peki nereye götürmeyi düşünüyorsunuz?"

b-"ilk baş Yasemin ile şansımı deneyeceğim."

Raf-"Yasemin kim?"

Ref-"Yasemin kim?" Niye ikiniz de aynı soruyu soruyorsunuz ki?

b-"Yasemin benim bir arkadaşım."

Ref-"Peki o bizi görebiliyor mu?"

Raf-"Peki biz onunla konuşabiliyor muyuz?" Şunlara güncelleme gelsin, tek tek konuşun.

b-"Hayır, sizi göremiyor veya sizin dediklerinizi muhtemelen anlamayacak. Ama sizin için en güvenli yer orası olur."

Ref-"Tamam o zaman gidelim."

Raf-"Tamam o zaman hadi gidelim." dedik ve yola koyulduk. 

Yasemin'in evinin önüne geldik. Zile bastım ve kapıya Yasemin çıktı. Neyse ki. Annesi veya babası çıksa herhalde ne diyeceğimi bilemezdim.

Yasemin-"Bir Bine. Hoşgeldin. Hayırdır?"

b-"Hayır hayır. Sana bir şey sormam gerekiyor... "

Yasemin-"Ayy kedilere bak. Çok şirin." dedi ve siyah kuyruğu olanı bir eline, beyaz kuyruğu olanı diğer eline aldı. Ben olsam biraz çekinirdim. Saldırırlar mı, bir şey yaparlar mı falan."

Ref-"Bir Bine, bize bir şey yapar mı?"

Raf-"Bir Bine, bize zarar verir mi?" Ben insan gibi gördüğüm için tek eliyle bir çocuğu kaldırabilmesini garip karşılıyorum.

b-"Yok, size zarar vermez. Sadece sevecek."

Yasemin-"Kedilerle mi konuşuyorsun?"

b-"Yani, senden korktular biraz." Yasemin kedileri yere indirdi ve kafalarını sevmeye başladı.

Yasemin-"Ne için geldin?"

b-"Bu kedilere bakabilir misin? Onu soracaktım."

Yasemin-"Bir Bine. Gerçekten çok isterdim ama babamın kedilere alerjisi var. Şu şirin şeyleri evde kim istemez?" Mesela annem, babam, abim...

b-"Anladım. Teşekkür ederim."

Yasemin-"Verecek birini mi arıyorsun?"

b-"Evet, ama gerektiğinde onları görebilmeliyim."

Yasemin-"Ne için lazım olacak ki?" Bedenlerini düzeltmek için yardım etmekten de bahsedemem ki.

b-"Yani bağlandım onlara. Ayrı kalmak istemem." Raf ve Ref bana döndü ve:

Ref-"Gerçekten bize bağlandın mı?"

Raf-"Gerçekten bizi seviyor musun?" gözleri parlıyordu. ikisinin de. Aslında hallerine üzüldüm. Sevgi bekleyen çocuk gibiler.

Yasemin-"Ben yardım edemem. Ama istersen Meryem'e götür. Onun ailesi hayvanları sever." Meryem'e mi? Ona götürürsem evet, kabul eder. Ama onları göremem ve onlarla konuşamam. Meryem biraz ciddi bir kızdır. Beni de kendi kendine konuşan, hayal aleminde kalmış ergen gibi gördüğü için pek konuşmaz. Yasemin ile yakınız ve onunla adam akıllı sohbetimiz yok. Siz düşünün.

b-"Bakarız. Teşekkürler. Hadi iyi günler."

Yasemin-"iyi günler." dedi ve kapıyı kapattı. Yasemin'den bize hayır yok.

Raf-"Ben siyahım diye beni kabul etmedi."

Ref-"Hayır abi. Senin yüzünden değil."

b-"Ref haklı. Senin yüzünden değil. Babasının alerjisi varmış. Yani sizi almak istedi ama alamadı."

Ref-"Şimdi ne yapacağız? Sokakta mı kalacağız?"

Raf-"Şimdi ne yapacağız? Sokakta mı yaşayacağız?"

b-"Neden böyle konuşuyorsunuz?"

Ref-"Nasıl konuşuyoruz ki?"

Raf-"Yanlış mı konuşuyoruz ki?"

Cehase-"Bu kediler umutsuz vaka."

Raf-"Ne zamandır serçe yemiyorduk, bir denesek mi Ref?"

Ref-"Aynen, ne zamandır serçe yemiyorduk. Bir deneyelim Raf."

Cehase-"Denediğinizi görmek isterim."

b-"Kimse kimseyi yemiyor. Bir de Mert ile şansımı deneyeceğim."

Ref-"Mert kim? iyi biri mi?"

Raf-"Mert kim? Bize bakabilir mi?"

b-"Göreceğiz." dedim ve Mert'e doğru yola koyulduk. 

Cehase hariç tüm ruhlar bizden uzak duruyor. Muhtemelen Ref yüzünden. Mert'in evine gidene kadar 6-7 kere durmak zorunda kaldık. Herkes Ref'i seviyor çünkü. Sadece bir kere Raf'ı seven oldu. Tüyleri simsiyah diye kimse sevmiyor. Ne kadar batıl inançlı aptallar. ikisi de üzgün gözükmüyor ama. Birbirlerine sahipler diye mi acaba bu kadar mutlular? Mert'in kapısının önündeyim. O da reddederse kime vereceğimi bilmiyorum. Kapısını çaldım ve Mert açtı.

Mert-"Bir Bine? Hangi rüzgar attı seni? Gel geç içeriye."

b-"Yok kanka, şimdi müsait değilim, belki başka zaman."

Mert-"O zaman niye geldin? Problem mi var?"

Ref-"Mert denen çocukta ruh enerjisi yoğun."

Raf-"Mert denen çocukta çok fazla ruh enerjisi var."

Cehase-"Kelebeğin hediyesi var onda."

Ref-"Kelebeğin hediyesi mi? ilk kez birinde görüyorum."

Raf-"Kelebeğin hediyesi mi? ilk kez hediye olan birini görüyorum." Hangi hayalet duysa heyecanlanıyor. Ama hediye şu: Mert'in eceli geldiğinde direk ölmek yerine 3 gün fazladan yaşayacak. Bir nevi kelebek ömrü kazandı. Hayaletler bunu duyunca nedense heyecanlanıyorlar. Kelebeğin Mert için kendini feda etmesini engelleseydim hala yanında kalabilirdi. Onunla da sohbet ediyor olabilirdik.

b-"Kanka sokakta kedi buldum da barınakta yer yokmuş. Sen bakabilir misin diye soracaktım."

Mert-"Kanka seninle açık konuşayım. Biz daha babamla kendimize zor bakıyoruz. ikisini geçtim, birine bile bakacak durumum yok."

b-"Tamam kanka saol, en azından dinledin."

Mert-"Kanka tekrar kusura bakma."

b-"Sorun değil kanka. Görüşürüz."

Mert-"Görüşürüz." dedi ve içeri girip kapıyı kapattı.

Ref-"Bir Bine. Kendini zorlamana gerek yok."

Raf-"Biz sokakta yaşamaya alışığız."

Cehase-"Sokakta yaşamaya alışığız diyorsunuz ama tir tir titriyorsunuz soğuktan." Montumu çıkardım ve ikisini de montumun arasına koydum. Normal halleri küçük kediler olduğu için bir monta sığdılar. Titrediklerini fark etmemiştim bile.

Raf-"Bir Bine, sen üşüyeceksin."

Ref-"Bir Bine, sen hasta olacaksın."

b-"Bana bir şey olmaz. Siz ısının, ben üşürsem montumu geri alırım."

Ref-"Teşekkürler Bir Bine."

Raf-"Teşekkürler Bir Bine." dediler ve sesleri kesildi. Montun üstünü de kapattım ve montla beraber kucağımda taşımaya başladım. Hava cidden soğuk lan! Tek çarem Meryem. Onun evine gitmeliyim. 

Yasemini aradım ve evinin yerini öğrendim. Bizim eve yakınmış. Bak bu iyi haber işte. Akşam üzeri oldu bile. Umarım yanlış anlamaz. Apartmanda 2. Katta oturuyorlar. Apartmanda olmasalar soğuktan ölürdüm galiba. Kediler uyuduğu için montu geri giyemedim. En sonunda zile bastım ve yaşlı bir kadın kapıyı açtı.

Teyze-"Kime bakmıştın oğlum?"

b-"Meryem'e bakmıştım ben."

Teyze-"Çağırayım ben oğlum." dedi ve içeri girdi. Daha sonra odadan Meryem çıktı. Kapıya geldi ve:

Meryem-"Burada ne işin var? Sana adresimi kim verdi?" Keşke direk bıçak saplayıp amel defterimi kapatsaydın. Bu ne soğukluk.

b-"Yasemin verdi adresini. Sana bir şey sormak istiyordum. Sokakta kedi buldum da barınakta yer yokmuş. Sen bakabilir misin diye soracaktım." Dedim ve montu açıp kedileri gösterdim. Meryem kedileri görünce biraz kontrolünü kaybeder gibi oldu. Yoksa kedilere zaafı mı var? Yasemin bunu biliyordu da beni buraya yönlendirdi demek. Kendini tutmaya çalışarak:

Meryem-"Bakamam... "

Teyze-"Ne güzel kediler bunlar. Senin mi?"

Meryem-"Anneanne." Sitemli bir şekilde söylemişti. Duymamazlıktan geldi.

b-"Benim değiller. Sokakta buldum ve barınakta da yer yokmuş. Arkadaşlarım da benim gibi evlerine alamazlarmış. Ben de son çare size geldim."

Teyze-"Geç içeri evladım, üşümüşsündür. Biraz ısın, sonra gidersin."

b-"Rahatsızlık vermeyim... "

Teyze-"Eğer içeri girmezsen kedileri de almam eve."

b-"Kedilere bakacak mısınız?" Heyecanlandım. Yaşlı kadın güldü.

Teyze-"Baksana çocuğa, gözleri parladı. Kendinden çok şu hayvanları düşünüyorsun. Montunu bile kendin giymek yerine onları ısıtmak için kullanmışsın. Bu devirde senin gibi saf çocuklar pek kalmadı. Geç içeri bakalım." Meryem'in bu durum pek hoşuna gitmedi galiba. içeri geçtim ve beklemeye başladım. Sobaları var. Sobalı evi severim. Meryem de içeri girdi ve kendine kurduğu köşeye oturdu. Soru çözmeye başladı.

b-"Sende mi dershaneye gidiyorsun?"

Meryem-"Evet, senin aksine benim hedeflerim var."

b-"Benim hedeflerim olmadığını nereden çıkardın?"

Meryem-"Davranışlarından. Hiçbir şeyi ciddiye almıyorsun. Gerçek hayattan kaçmak için kendi kendine  konuşuyorsun."

b-"Kaçmak için öyle mi? Eğer sen benim yaşadıklarımın yarısını yaşasaydın bir daha evden çıkmak istemezdin. Hatta odandan dışarıya adımını atamazdın."

Meryem-"Etme bulma dünyası. Sen herkese zamanında dikkat çekmek için ruhlarla konuşuyorum dedin, şimdi ise cefasını çekiyorsun."

b-"Benim bahsettiğim benimle dalga geçilmesi değil. Evet, hala da onları gördüğümün arkasındayım... "

Teyze-"Yakın arkadaş değilsiniz galiba." Ref uyandı. Beni görünce:

Ref-"Bir Bine neredeyiz?"

Raf-"Bibin ner... " Uykusunda mı tekrar etmeye çalıştı? Çok garipsiniz.

b-"Teyze, uyanan beyaz kedinin ismi Ref, uyuyan siyah kedinin ismi de Raf."

Teyze-"isimleri ne kadar güzelmiş. Ying ve yang gibi."

b-"Ying ve yang nedir?"

Teyze-"Ying; karanlığın içindeki ışığı, Yang; ışığın içindeki karanlığı temsil eder. Bu kedilerin burunları gibi. Siyah olanın burnu beyaz, beyaz olanın burnu siyah renkte." Tabi ben bunu göremiyorum. Başkasının görüp benim göremediğim bir şey olması garip hissettirdi.

b-"Evet duymuştum. Her kötülüğün içinde iyilik, her iyiliğin içinde kötülük diye biliyordum. isimlerinin Ying ve Yang olduğunu bilmiyordum. Çok bilgilisiniz."

Teyze-"Çok kitap okudum ben oğlum. Hep bilgiye açtım. Ama her şey kitaplarda yazmaz. Tecrübe de etmek gerekir." KADIN HAKLI! HAYALET KiTAPLARI iLE GERÇEKLER ARASINDA HiÇBiR BENZERLiK YOK! ZAMANINDA BiLGi iÇiN OKUDUM VE HEPSi MiLLETi KEKLEMEK iÇiN SATILAN KiTAPLAR! GERÇEKLE ALAKASI YOK!

Ref-"Artık burada mı kalacağız?"

b-"Evet. Artık burada kalacaksınız." Hassiktir. Dışımdan konuştum. Teyze hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyordu.

Meryem-"Yine kendi kendine konuşmaya başladın."

Teyze-"Kendi kendisine konuşmuyir Meryem, kedileriyle konuşuyor. Onlarla vedalaşıyor. Ama vedalaşmana gerek yok, istediğin zaman onları görebilirsin."

Ref-"Gerçekten mi?" Raf ta uyandı ve:

Raf-"Gerçekten mi ne?"

Ref-"Burada yaşayacağız ve istediğimiz zaman Bir Bine bizi ziyaret edebilecek."

Raf-"Oleyy!" Çocuklar...  Kediler sevindi.

b-"Ben de kalkayım artık, akşam oldu annem bekler. Siz de teyzeye teşekkür edin bakayım." dedim ve ikisi de gidip teyzeye sarıldılar. (Kedi halleri sırnaşıyor gibi gözüküyor).

Meryem-"Bunu nasıl yaptın?"

b-"Neyi?"

Teyze-"Bir yaşıma daha girdim. Kediler sanki seni anladı." Hass ya. Onlar kedi gibi görüyor.

b-"Zekilerse demek ki?" Raf ve Ref yanıma geldiler ve:

Raf-"Her şey için teşekkürler."

Ref-"Yardımın için teşekkürler."

RaRef-"Tekrar gel."

b-"Tamam geleceğim. Söz." dedim ve montumu giyindim. Onlar da odada oynamaya başladılar. Kapıda:

b-"Her şey için teşekkürler."

Teyze-"Rica ederim oğlum, tekrar gel."

Meryem-"Zorlama anneanne belki gelmek istemez."

b-"Gelmeyi çok isterim." Piçlik değil mi mk. Her gün gelecem. Tamam, her gün abartı. Haftada 3-4 kere gelirim. Vedalaştık ve evin yolunu tuttum.

Eve girer girmez:

Abi-"Nerede lan benim meyveli yoğurdum? Tüm gün beklettin beni."

b-"Yürü git kendin al." dedim ve odama geçtim.

Cehase-"işte görmek istediğim Bir Bine." dedi ama arkamdan abim de odaya girdi ve dayağımı yedim amk. Uzun zamandır zafer kazanmamıştım. Bu zafer bana yenilgilerde kendimi salmayıp zaferlere odaklanmam gerektiğini öğretti. Tabi Cehase ve kedilerin de büyük yardımı oldu...

BAŞKA BiR YERDE

-"Bir Bine'ye daha ne kadar yardım etmeyi düşünüyorsun?"

Sarışın-"Sadece veterinere gitmesini söyledim. Başka da yardım etmedim."

-"Kötü ruhları ondan uzak tuttuğunu biliyorum. Ama buna dokunmayacaksın. Çünkü bunu özel olarak ben gönderiyorum."

Sarışın-"Ama o daha çocuk."

-"Ne dedin anlamadım?" Tehditkârdı.

Sarışın-"Nasıl isterseniz."

16 Kasım 2008

Merak edenler için Sbs den beklediğimden yüksek puan aldım. 422 puan. Rekor kırdım resmen. Neyse çok eskiden bahsetmeme gerek yok. Şu anda Meryem'lerin evindeyim ve akşam yemeği yiyorum. Teyze yemeğe kalmam için ısrar etti. Teyze'nin ismi de Halime'ymiş. Zaten Raf ve Ref de hep gelmemi istiyorlar. Cehase bir süreliğine gitti. Ölü haliyle nereye gidiyorsa. Belki canı sıkılıyordur yanımda.

Meryem-"Git gide yüzsüzleşiyorsun farkında mısın?"

b-"Evet de bundan sanane? Senin için gelmiyorum sonuçta. Raf ve Ref'i görmek için geliyorum. Bir de Halime teyzeyi." Raf bana, Ref de Meryem'e gitti ve:

Raf-"Bir Bine abi, kavga etmeyin."

Ref-"Meryem abla, kavga etmeyin."

Meryem Ref'i ben de Raf'ı kucağıma aldım ve:

Meryem-"Bu kediler bile senden zeki. Kavga ettiğimizi hemen anlıyorlar."

b-"Keşke biraz örnek alsan şunları."

Ref-"MERYEM ABLA!"

Raf-"BiR BiNE ABi!"

Merine-"Tamam tamam." ikimiz de aynı anda söyledik. Kendimden tiskindim. Meryem muhtemelen miyavlama şeklinde duydu.

Halime-"Şu iki kedi bile sizin kavga etmenizin yanlış olduğunu anlıyor, bir siz anlamıyorsunuz."

Meryem-"Önce o başlattı."

b-"Ben mi? Sen bana yüzsüzleş... " Derken ayağımda acı hissettim. Meryem de 'ayy' dedi. Kediler artık uyarı mahiyetinde tırnaklarını kullanıyorlar. Ayağımı çizdi. Kanatmadılar, yüzeysel çizdiler.

Halime-"Ref kızım, Raf oğlum. Gelin, yemeğiniz hazır."

RaRef-"Tamam anne"Dediler ve kucağımızdan indiler. insandan kediye hala dönüşemediler. Aslında sadece ben insan gibi görüyorum. Sorun yok. Başka kimse görmüyor.

Halime-"Dersleriniz nasıl bakalım?"

Meryem-"Benim derslerimde bir sıkıntı yok. Hepsi 95-100 arası." Abartmıyor. Gerçekten 95-100 arası. Daha ben 90 aldığını görmedim.

Halime-"Aferim Meryem. Peki senin derslerin nasıl Bir Bine?" Hangi birinden başlayayım? 6. sınıfa geçtiğimizde beni direk müdüre gönderen bir hoca vardı hatırladınız mı? Hah. O hoca bana taktı. Normalde sınavda bazı hatalara tolerans gösterir, ama bende sayıyı yanlış görse eksiyi çakıyor. Matematik oldu 45. Bir kere de uyanıklık yaptım ve Cehase'den Meryem'in cevap kağıdını bana söylemesini istedim. Bilerek hepsini yanlış söyledi, direk 0 aldım. Kurtarma sınavına girip 60 a çekebildim. Cehase biraz katı kurallı. Kopya falan çekmeme izin vermiyor.

b-"iyi."

Meryem-"Hangi dersin iyi merak ettim."

b-"SANANE!" Raf ve Ref bana döndü.

b-"Hahahaa. Şaka yaptım. Bağırmak istetmiştim." Geri yemeklerine döndüler. Bir yerde de rahat olayım amk ya.

Halime-"Her derste iyi olacaksın diye bir şey yok. Belki bilime değil de sanata yeteneğin vardır."

Meryem-"Türkçe dersi de 65. Hahaha." Raf ve Ref bu sefer Meryem'e döndü.

Meryem-"Çok acımasızsınız yaa. Pardon Bir Bine." Tekrar yemeklerine döndüler. Psikopatlar lan bunlar.

Halime-"Sanat sadece edebiyat ile ölçülmez. Belki resime, müziğe falan yeteneği vardır. Hem okulda verilen notlar gerçek hayatı yansıtmazlar." Hayaletleri görebiliyorum. Konuştuklarını anlayabiliyorum. Hatta şuradaki psikopatların bile ne dediğini anlayabiliyorum. Hatta onları insan çocuğu şeklinde görüyorum. Bu yetenekten sayılıyor mu?

b-"Belki de dediğiniz gibidir." diyip konuyu kapattım. Hayvan gibi yedim. Gerçekten güzel yemek yapmış. Raf ve Ref de yemeğini yedi. ikisi de hazır bir biçimde bekliyor. Halime teyze koltuğuna oturunca ikisi de koşup kucağına atladı. Halime teyze her yemekten sonra Raf ve Ref'in tüylerini tarıyor. Bu da onların hoşlarına gidiyor. Mutlu olmalarına sevindim.

b-"Ben kalkayım Halime teyze."

Halime-"Tamam oğlum. Annene selam söyle."

b-"Aleykümselam." dedim. Artık Halime teyze kapıya kadar uğurlamıyor. Zaten durmadan evin oğlusun deyip durur. Evden çıktım.

Kısaca bahsetmek gerekirse Meryem'in annesi ve babası yurt dışında çalışıyorlarmış. Belgelerindeki hatadan dolayı Meryem kızları gözükmüyor ve yanlarına alamıyorlar. Hal böyle olunca anneanne devreye giriyor ve Meryem'i yanına alıyor. Hala olay çözülmemiş, o yüzden de Meryem burada yaşamaya devam ediyor. Ben de eve geçeyim bari. Akşam akşam sokakta bu kadar dolaşmak iyi değil.

-"ihehehe. Bir Bine sensin demek... " Sırtım karıncalandı. içim bir ürperdi. Sesi duyunca arkama döndüm ve kimse yoktu. Bana öyle geldi galiba. Bugün bayağı yoruldum zaten. Eve gideyim de uyuyayım bari. Muhtemelen benim ismimi bir yerden duymuş hayaletin biridir. 

Sabah beni uyandıran şey yatağımın kırılması oldu. Ne yapacağımı şaşırdım. Nasıl kırıldı yav? Annem ve babam sese içeri girdi. Abim de uyanmış. Hay ya...  Şimdi kaos başlasın.

Baba-"Daha yatağın taksiti bitmedi! Nasıl kırdın?"

Anne-"Oğlumuza bir şey olmadığına sevinmek istedin değil mi?"

Baba-"Ama taksiti...  iyi misin oğlum?" Annem canavar gibi kadın.

b-"iyiyim."

Baba-"iyi o zaman, kışın seni Ali Usta'nın yanına veriyorum, orada çalış yeni yatak parasını topla."

Anne-"Şefket saçma sapan konuşma. Dershanesi var."

Abi-"Git gusül tazele hohohoho." it herif. Bundan bile kendine gülme payı çıkarıyor. Odadaki saate baktım. SAAT 10.30! LAN 2 DERS GEÇTi BiLE OKULDA!

b-"OKULA GEÇ KALDIM." dedim ve kıyafetimi giyinmeye başladım.

Baba-"Eşek herif! Tüm gece sokaklarda sürtersen tabi uyanamazsın."

Anne-"Şefket. Benim sabırımı sınama. Halime ablaların evindeydi." Annem ve Halime teyze tanışıklarmış zaten. Babam arkamdan saydırmaya devam etti, ben umursamadan hemen çantamı aldım ve evden çıktım.

Şu an okula gitmek istemiyorum. Ev ile okul arası mesafede 27 kere düştüm. 27 KERE LAN! Ne oluyor? Kafayı yiyeceğim. Üstüm başım hep çamur oldu. Sonunda okuldan içeri girdim ve sınıfa girdim.

b-"Derse geç kaldığım için özür dilerim. "

Fenci-"Üstünü başının hali ne oğlum savaştan mı çıktın?"

b-"Hocam sormayın."

Fenci-"Neyse geç yerine." dedi ve ben de yerime yürümeye başladım. Sırama geçtim oturdum ve kitabım...  ÇANTAMDA DÜNKÜ DERSLERiN KiTABI VAR! iNANAMIYORUM. BUGÜN EDEBiYATTAN ÖDEV KONTROLÜ VAR! NE OLUYOR LAN! Çantamı hazırlamayı nasıl unuturum ya. inanamıyorum. iki derse geç kalmam da çabası.

Fenci-"ilk iki ders anlattıklarımdan sözlü yapacağım. Bundan alacağınız not proje ödev notunuzu doğrudan etkileyecek. Tenefüsten sonra sözlüyü yaparım." Şimdi bayılacağım. Yeminle komboya giriyorum. Ahan tahtayı da sildi. Bari tenefüste yazsaydım. Ders bitti tenefüs başladı.

Mert-"Bir Bine. iyi misin?"

b-"Değilim. Sabahtan beri başıma gelmeyen kalmadı."

Mert-"istersen sana fen konusunu anlatabilirim. Çok kolay bir konu."

b-"Valla çok makbule geçer." Kitabı açtı ve anlatmaya başladı. Başladı da sınıfa bir tane ruh girdi. Ruh mal mal bağırıyor.

-"HAAAA OUUUU SEENN Niii HAAA" Lan bir sus. Anlamıyorum amk çocuğun dediğinden. Ona baktığımı görünce hemen yanıma koştu ve:

-"Beni görebiliyor musun?"

b-"Evet, ama sus. Sınava hazırlanıyorum."

Mert-"Bir şey mi dedin?"

b-"Kendi kendime konuşuyorum. Devam edelim."

-"Ben eskiden operaya merak sarmıştım. Ama utangaç biri olduğum için kimseye kendimi dinletemedim." BANANE AMK BANANE!

-"Benim kısa konçertomu dinlersen ruhum huzura kavuşur." Mert ne anlatıyor anlamıyorum.

b-"Sonra dinlerim. Şimdi sınava hazırlanıyorum."

Öğrenci-"Bir Bine yine kendi kendine konuşuyor hoahoahoa" Öküz gibi gülüyor. Sınıftakiler de gülmeye başladı.

Mert-"Kanka konuya odaklan."

b-"Pardon kanka devam et."

Opera-"Daha fazla bekleyemem. Yıllarca bekledim zaten. Başlıyorum, LAAA HAA LEE LAA SOL LAA" Lan sesi de bok gibi. DERSi DiNLEYEMiYORUM.

Mert-"Bu kadardı kanka. Ders de başlayacak." Hiçbir şey anlamadım. Hoca da içeri girdi ve kağıtları dağıtmaya başladı. Allah'ım kabustayım. Birazdan uyanacağım ve saat 7 olacak. Çantamı hazırlayacağım ve derse gireceğim. Şu operacı salak da yanımda olmayacak.

Fenci-"Başlayın." Tabi ben duyamıyorum ama anladım. Sonra hoca konuşmaya başladı:

Fenci-"Birinci soruda şöyle yapıyorduk. LAA RE Miiii SOOL." LAN HOCA CEVABI SÖYLÜYOR VE BEN DUYAMIYOR MUYUM? SANA OPERA YAPTIRAN BEYNiNi SiKEYiM. 

Sınav bitti ve ben boş kağıt verdim. Operacı pezevenk de huzura kavuştu. inşallah cehenneme gitmiştir.

Fenci-"Bir Bine. Soruları anlatmama rağmen bana boş kağıt verdin. Dersi dinlemiyor musun sen?" Şimdi buna nasıl açıklama yaparsınız? Doğal olarak, ben de sessiz kaldım.

Fenci-"Yarın velini çağır gelsin." HAYIIRR! BABAM BU SEFER BENi ÖLDÜRMEZSE HiÇBiR ZAMAN ÖLDÜRMEZ.

b-"Nasıl isterseniz." dedim ve boynum eğik bir biçimde sırama oturdum.

Mert-"Bugün kendin gibi değilsin."

b-"Ben kendim gibiyim. Bugün bütün felaketler beni buluyor. Mert, eğer bugün olürsem, Bilgisayarım-E:\- Windows - System 32 yi sil."

Mert-"Windows'u E ye mi kurdun?"

b-"Hayır." ...  (Bunu anlamazsanız harakiri çekmeyi planlıyorum.)

Mert-"Anladım kanka. O gün geldiğinde sana karşı olan son vazifemi yerine getireceğim. Ama o günün bugün olduğunu sanmıyorum."

b-"Üstüm başım çamur içinde, sınavda kulağım birden tıkandı hocanın ne dediğini anlamadım ve boş kağıt verdim, sabah uyandığımda yatağım kırıldı. Daha ne olabilir ki demeye korkuyorum. Sence ben bugün yaşar mıyım?"

Mert-"Sadece şansız bir günündesin kanka. Arada ben de şansız günümde oluyorum." Birden sıra öne doğru düştü. Meryem de o arada orada yürüyormuş ve ben de Meryem'in üzerine düştüm. Bir süre toparlanmaya çalıştım. O arada Meryem:

Meryem-"NE YAPIYORSUN SEN YA?"

b-"Yanlışlıkla kaydım düştüm. Ne bağırıyon?" Arkama baktım ve sıramın ayağı kırılmış. SIRAMIN AYAĞI KIRILMIŞ LAN! ÇILDIRACAM AMK. Ayağa kalktım.

b-"Yok bu böyle olmayacak. Ben eve gidiyorum. Zaten bugün yok yazılmıştım. Bu saçma gün bitene kadar da geri dönmem." dedim ve çantamı alıp koşmaya başladım. O arada pantolonum sıranın askılık çıkıntısına takıldı ve yırtıldı. Donum ile beraber tüm sınıfın önünde kaldım. Sınıf gülmeye başladı. Mert hemen kalktı ve ceketini belime sardı.

Mert-"NE GÜLÜYORSUNUZ LAN! PEZEVENKLER. Ben de seninle geleyim." Ağlayacak gibiyim.

b-"Gelmene gerek yok. Yok yazılma boş yere."

Mert-"Daha devamsızlığım yok. ilk olacak bu. Hadi gidelim."

b-"Teşekkürler." dedim ve ikimiz de evime doğru gitmeye başladık. 

Eve gidene kadar birkaç kere araba sıyırdı geçti lan. Yok arkadaş, bu normal bir şansız gün değil. işin ucunun hayaletlere bağlanacağı hissini içimden atamıyorum. Sonunda eve geldik.

Mert-"Ben geri okula geçiyorum. Sen de kendine dikkat et."

b-"Kanka, gerçekten teşekkürler. Bu iyiliğini unutmayacağım."

Mert-"Önemli değil kanka. Görüşürüz." dedi ve gitti. Ben de anahtarı deliğe soktum ve...  Anahtar içinde kırıldı...  YETER LAN! YETER. KiMiN YAPTIĞINI BULURSAM ÖLÜMDEN ÖLÜM BEĞENSiN.

2 saat sonra abim geldi.

Abi-"Burada ne işin var lan? Ne dikeliyon kapıda? Bu halin ne lan?"

b-"Anahtar kırıldı, kırık parçası içeride kaldı."

Abi-"Hay senin elinin ayarını...  Gidip çilingiri çağırsaydın ya."

b-"Abi, ben bir yere kımıldamak istemiyorum. Bugün başıma gelmeyen kalmadı. Şu halime bak! Rezil rüsva oldum okulda. Pantalonum yırtıldı, üstüm başım çamur içinde... "

Abi-"iyi iyi bahaneni sikeyim. Ben getiririm çilingiri." dedi ve aşağı indi. BAHANE NE BEYNiNi SiKTiĞiM. LAN KÜFÜR ETMEYEN BEN KÜFÜRDEN MANi YAZACAM YETER LAN! MEDiNE DiLENCiSiNE DÖNMÜŞÜM HALA BAHANE DiYOR! Ben hiç yerimden kımıldamıyorum bile. Merdivende oturdum. Birden üzerime su döküldü.

Komşu-"Pardon Bir Bine, merdivenleri silecektim de seni görmedim." Lan önünde dağ gibi duruyorum, nasıl görmedin? Çıldıracağım. Sakin kalmam lazım.  Abim de geldi çilingirle:

Abi-"Bu kapı abi." dedi ve çilingir de kapıyı yapmaya başladı. Kapı açılır açılmaz içeri koştum. Yeter, dışarıda durmak istemiyorum. Hemen banyoya girdim. Şofbeni açmaya çalıştım...  Ama açılmıyor. Açılmıyor. Neden açılmıyor? SOĞUK SUYLA DA OLSA DUŞUMU ALACAĞIM LAN. Saçımı sabunladım ve tam suyu saçıma tutacaktım ki sular kesildi.  Bu klişeyi yaşamak zorunda mıydım? Mecburen havluyla saçımı kuruladım. Şampuanlı bir şekilde. Odaya doğru giderken bir ayna var. Aynada kendime baktım. Berbat gözüküyorum.

b-"Cehase. Artık gel." Üzerimde uğursuzluk var. Bu uğursuzluktan nasıl kurtulurum ki? internetten araştırmam lazım...  Olmaz, bilgisayar bozulursa abim beni yaşatmaz. Kitabım var. Zamanında hayaletlerle ilgili aldığım bir kitapta bu uğursuzluktan falan bahsediyordu. Onu okuyayım bari. Kitabı açtım ve sayfaları birbirine yapışmış. Neden lan? Tamam, artık %1000 eminim. Bunun hayaletlerle bir ilgisi var. Cehase'nin gelmesi lazım. Kitap yırtıldı. Anasını...  Kitaptan görebildiğim kadarına baktım.

"4 yapraklı yonca uğursuzlukları götürür, uğur getirir." Kitabın bu yazılı olduğu sayfayı okuyabildim sadece. Tamam, denemeye değer. Dışarı çıktım, ve yonca aramaya başladım. 

Değil 4 yapraklı yonca, 3 yapraklısını bile bulamadım. Nereyi aramam gerektiğini bile bilmiyorum. Halime teyzeye mi gitsem, o bilgilidir. Ama hayır, gidemem. Onu da şansızlığımla etkilemek istemiyorum. Cehase'ye ihtiyacım olduğu zaman ortada yok. Çıldırıyorum. Bir hayalet yürüyordu. Bana doğru yürürken birden durdu, bana baktı ve benden kaçmaya başladı. Hassiktir. O hayalette bir şey var. Hemen arkasından koştum. Yoksa o mu benimle uğraşıyor? Kovalarken bisiklete çarptım ve yere düştüm. Bisikletteki de yere düştü. Bisikletteki kalktı ve benim yanıma koştu.

Bisikletli-"iyi misiniz?"

b-"iyiyim. Maalesef hala yaşıyorum."

Bisikletli-"Ayağınız yaralanmış. Hemen size ilk yardım uygulayım." Sepetindeki çantayı aldı.

b-"Gerek yok. Bir şey soracaktım. Burada yonca bulabileceğim bir yer var mı?"

Bisikletli-"Şehrin göbeğindeyiz, yonca bulman zor. Ama bu yolun ilerisinde bir aktar var. Orada kesin vardır."

b-"Teşekkürler." dedim ve ayağa kalktım.

Bisikletli-"ilk yardım yapsaydım."

b-"Gerek yok. Ben iyiyim." dedim ve vedalaşıp aktara doğru gittim.

Aktar'a girdim ve:

Aktar-"Hoş geldiniz." Yaşlı bir adam beni karşıladı.

b-"Hoş bulduk. Dayı bana 4 yapraklı yonca lazım."

Aktar-"4 yapraklı bir de. Batıl inançlı biri misin yeğenim?"

b-"Hayır, değildim. Ama bugün başıma gelenlerden sonra aklıma gelen tek şey 4 yapraklı yonca bulmak."

Aktar-"4 yapraklı yoncam var, ama pahalıdır."

b-"Ne kadar?"

Aktar-"150 tl."

b-"Yuhh. Pardon. 150 tl çok fazla." (2009 yılında bir öğrenciyiz, unutmayın.)

Aktar-"Bana bir konuda yardım edersen sana bedava veririm."

b-"Nasıl yardım edebilirim?"

Aktar-"2 sokak ileride bir Nalbur var. Oraya günler önce demir raf ve çivi sipariş vermiştim. Ama hala getirmedi. Senden Nalbur'a gidip siparişlerimi bana getirmeni istiyorum."

b-"Tamam."

Aktar-"Şunu da belirtmek istiyorum, eğer 4 yapraklı yonca işe yaramazsa başka bir şeyle takas edemezsin, yine de kabul ediyor musun?" Adam haklı. işe yaramama ihtimali de var. Ama yine de şansımı deneyeceğim. işe yaramazsa en azından adama yardım etmiş olurum.

b-"Yine de kabul ediyorum. Denemeden bilemem."

Aktar-"iyi öyleyse, git bakalım." Dedi ve dışarı çıktım. 

Acaba 2 sokak öteye gidip gelene kadar yaşayabilecek miyim? Bu şansızlıkla değil iki sokak geçmek, tek sokakta bile yaşayabileceğimi sanmıyorum. Üstelik Nalbura gidiyorum. Ara sokaktan gidersem daha hızlı varırım...  Hız mı güvenlik mi? Bu lanetten ne kadar hızlı kurtulursam o kadar iyi. Ara sokaktan gideceğim. Umarım ölmem...

Ara sokaktan gitmeye başladım. Ama o kadar çok korkuyorum ki biri karşıma çıkacak diye...  Üzerime biri su döktü. Balkondan kafama su döktüler lan. Üstelik kirli su olduğu çok belli, beyaz giydiğim kıyafet bile simsiyah oldu.

b-"YETER AMK YETER LAN! BAŞLAYACAM ŞANSIZLIĞINIZA DA SUYUNUZA DA... "

-"Bu kadarcık şeye çok yaygara yapıyorsun. Beni uykumdan uyandırdın." Ses arkamdan geliyor. Anca başıma geleni bilmeyen bir salağın konuşması. Arkamı döndüm ve:

b-"TABi YAPARIM LAN! SEN Kimsi anansikm" Karşımda kocaman bir kurt duruyor mk. Tamam. Anlıyorum.

-"Benim ismim Dagaar. Senin sesine uyandım. Demek sen de nadir doğansın."

b-"Maalesef ki öyleyim. Başıma gelmeyen bok kalmadı."

Dagaar-"ismimi duydun ve hala burada durabiliyorsun."

b-"Ruh gücünü boşa beni korkutmaya harcama. Yok olmanı istemem, gerekirse huzura kavuşturabilirim. Ama şu an işim var."

Dagaar-"HAHAHAHA. insan. Sen beni huzura kavuşturacak güçte değilsin." Etrafımda dolaşmaya başladı.

Dagaar-"Sıska bir vücut, çelimsiz ayaklar, düşük bir ruh gücü. Beni öldürmene imkan yok. Daha içindeki fare ile başa çıkamıyorsun."

b-"Seni öldüreceğimi mi söyledim?  Ruhunu huzura kavuşturacağımı söyledim. istemiyorsan beni oyalama, daha şu şansızlığımdan kurtulmam lazım"

Dagaar-"içindeki fareden bahsediyor olmalısın. istersen seni ondan kurtarabilirim. "

b-"içimdeki bir şeyden dolayı mı tüm günüm mahvoldu?"

Dagaar-"Düşük seviyeli bir ruh. Seni ondan kurtarmak tek hamleme bakar. Ama karşılığında senden bir şey istiyorum."

b-"Biriniz de bir şey istemesin. Söyle bakalım."

Dagaar-"Benim için yaşa. Ölünce de benim yanımda ol. Ben milenyumlarca yaşadım. Sana bildiğim her şeyi öğretebilirim. Kimse senin karşında duramaz, bu gözleri biliyorum, ezilen bir insanın gözleri. Yıllarca kimse sana inanmadı, herkes seni aşağıladı ve hor gördü. Bir daha hiçbir varlık seni hor göremeyecek. Sadece kabul etmen yeterli." Cevap belli amk.

b-"Reddediyorum."

Dagaar-"Çok hızlı oldu. Neden?"

b-"Denize düşen yılana sarılır hesabı gidemem. Ruhum bana ait, bedenim de. Şimdi müsadenle, Nalbur'da işim var."

Dagaar-"HAHAHAHHA. SENi SEVDiM iNSAN. BENiMLE BU KADAR KORKUSUZ KONUŞABiLEN iLK iNSANSIN. KABUL EDECEĞiN ZAMAN ADIMI SESLEN VE KABUL EDiYORUM DE. YANINA GELiP ANLAŞMAYI SAĞLAYACAĞIM. Umarım düşman olarak karşılaşmayız." Dedi ve toz olup gitti. Cidden toz oldu. Saçma sapan ruhlarla uğraşıyorum aq. Nalbura sağ varmak istiyorum. En azından artık içimde bir ruh olduğunu biliyorum. 

Nalbur'a kazasız belasız vardım. Bir iki kere yere düşsem de sadece yere düşmeyle atlattığım için mutluyum. Nalbur'un içi çivilerle dolu. Sivri, delici, kesici alet çok. içeri girerim de uğursuzluğum çalışırsa kesin ölürüm. Korkuyorum. O kurtun teklifini kabul etmeliydim. ismi Dagyaa mıydı yav? Amaan, unuttum gitti. Cesaretimi topladım ve içeri girdim.

b-"Selamınaleyküm."

Nalbur-"Aleykümselam."

b-"Ben aktardan geliyorum. Sizden demir raf ve çivi sipariş etmiş. Getirmemişsiniz."

Nalbur-"Şaka yapıyorsun herhalde? Demir rafı ne yapacak? Ciddiye bile almadım adamı."

b-"Şimdi de beni gönderdi abi. Hazırlaman ne kadar sürer?"

Nalbur-"Sen ciddi misin? Demir rafı demir çivi tutar mı?"

b-"Adam belki rafları başka bir şey için kullanacak. Sen o adama malzemeleri vermek zorundasın."

Nalbur-"Anladık. Hazırlardan vereyim dur." dedi ve depoya girdi. Bir yığın bir şeyler yıkıldı galiba.

Nalbur-"HAY ANANI... " istemediği bir şey oldu galiba. Sonunda raflarla ve çivilerle geldi.

Nalbur-"Al bunları, o bunağa da söyle bir daha benim nalbura gelmesin." Pezevenkteki egoya bak. Hem suçlu hem güçlü .

b-"Bu saatten sonra ben ve tanıdıklarım da bu nalbura gelmeyiz." Dedim ve dışarı çıktım Aktara doğru yola koyuldum.

Aktar-"Ağlama artık. Olan olmuş."

b-"Dayı nasıl ağlamayım ya! Yol boyunca taciz edildim diyorum. O da yetmedi cüzdanımı çaldılar."

Aktar-"Tecavüz edilmedin sonuçta."

b-"BiR DE TECAVÜZ ETSELERDi DAYI? BiR SiKMEDiKLERi KALDI ZATEN!" ara sokakta ebeme atladılar. Üstüne üstlük cüzdanımı da çaldılar. 4 kişilerdi. Ellerimin dolu olduğundan faydalanarak beni etkisiz hale getirdiler. Sonra da...  (Tecavüz etmediler lan merak etmeyin)

Aktar-"Sana söz verdiğim yoncayı vereyim. Bunu ye, kendini daha iyi hissedersin." dedi ve bir kabın içinden 4 yapraklı yonca alıp bana uzattı. Gözyaşlarımı sildim ve:

b-"Yiyeyim mi?"

Aktar-"Benim bildiğim yenir."

b-"Tamam o zaman. Bismillah." dedim ve ağzıma attım. Yuttuktan sonra içimde karıncalanma hissettim ve göğsümden bir şey fırladı.

-"AHH. Canım yandı." Fareye benziyor. Demek beni bu felakete sürükleyen o. Hemen yanına gittim ve elime aldım.

-"Bırak beni!"

b-"SENiN YÜZÜNDEN BUGÜN BAŞIMA GELMEYEN KALMADI."

Aktar-"Kiminle konuşuyorsun?"

b-"Dur dayı şimdi. Kendi kendime konuşuyor bil beni yeter."

-"O zaman ruhumu yok et ve bu iş bitsin."

b-"Ruhunu yok etmek mi? HAHAHAAH. Sana o kadar merhametli davranmayacağım. Gidiyoruz. Görüşürüz dayı." dedim ve çıktım. Nereye gideceğimi biliyorum. 

Evime gidip üstümü değiştirdim ve duş aldım. Sonra da Meryem'lerin evine gittim. Meryem kapıyı açtı ve:

Meryem-"Artık habersiz mi geliyorsun?"

Halime-"Hoşgeldin Bir Bine oğlum. Geç içeri."

b-"Kusura bakmayın, habersiz geldim."

Halime-"Ne kusuru. Kendi evin gibi istediğin zaman gelebilirsin."

Meryem-"O kadar da değil anneanne."

b-"Raf, Ref. Gelin bakalım. Size bir süprizim var." ikisi de sesimi duyunca yanıma koştular.

Raf-"Hoşgeldin Bir Bine."

Ref-"Hoşgeldin Bir Bine."

b-"Alın bakalım bununla ben gidene kadar oynayın." dedim ve bir topu gösterdim. Onlara doğru eğildim ve sessiz bir şekilde:

b-"Topu parçalayın içinde fare var. Öldürmek dışında ben gidene kadar istediğinizi yapabilirsiniz." dedim ve topu önlerine koydum.

Ref-"Oley be! Uzun süredir fare ile oynamıyorduk"

Raf-"Oley be! Uzun süredir fare kovalamıyorduk." intikam alındı.

Salona geçtik ve çay içmeye başladım.

Fare-"BiR BiNE! ÖZÜR DiLEAAAHHHHH" içimin yağları eriyor. Bana 1 günde bana kafayı yedirdi. Şimdi de o kafayı yesin.

Meryem-"Bugün sınıf üzerine çok geldi. Sen üzerime bir anda düşünce ben de çok sinirlendim. Özür dilerim." Bir dakika. Meryem benden özür mü diledi? Bir yaşıma daha girdim. 4 yapraklı yoncanın etkisi falan herhalde.

b-"Ne dedin anlamadım?" Meryem kızgın bir şekilde baktı.

Meryem-"Kafanın içinde beyin olmadığı için anlamamanı anlayışla karşılıyorum. Bunu benden bir kez daha duymayacaksın."dedi ve test kitabına döndü.

Bir saat kadar oturduktan sonra:

b-"Ben kalkayım artık. Her şey için teşekkürler."

Ref-"Bir Bine! Daha hevesimizi almadık"

Raf-"Bir Bine! Daha tam oynamadık."

Fare-"Özürdilerimözürdilerimözürdilerim... " Ona bu kadarı yeter galiba.

Meryem-"Bence de git. Bir daha da habersiz gelme."

Halime-"Meryem! Ne ayıp. istediğin zaman gel oğlum annene de selam söyle."

b-" Her şey için teşekkürler." dedim ve evden çıktım. Kendi evime ve odama geçtim.

b-"Şimdi gelelim sana fare efendi. Önünde iki seçenek var. Anladığım kadarıyla istesen huzura erebilirsin ama kendini tutuyorsun. Çünkü insanlarla uğraşmayı seviyorsun. Doğru mu anladım?"

Fare-"E evet Bi Bi Bi Bir Bine Bey."

b-"O zaman önünde iki seçenek var. Ya huzura kavuşursun, ya da Cehase adında bir serçem var. Seni onunla da tanıştırırım." Fare parlamaya başladı. Tam da düşündüğüm gibi.

Fare-"Her şey için özür dilerim " Dedi ve kayboldu. Derin bir nefes alıp verdim. Ne gündü be! Acaba Cehase ne yapıyor? Böyle bir gün daha yaşamak istemiyorum. 

AKTARDA

Sarışın-"BUNA NASIL iZiN VERiRSiN? BiR BiNE'NiN DAGAAR iLE KARŞILAŞMASINA NASIL iZiN VERiRSiN? ONU KORUMAMAMI SÖYLEDiN AMA ONU DAGAAR'IN ÖNÜNE ATTIN. SADECE FARE iLE UĞRAŞMASI GEREKiYORDU."

Aktar-"Beni çok büyük görüyorsun. Ben bile Dagaar gibi kutsal bir hayvanın nerede olacağını tahmin edemem. Hem sonuç olarak o katil ruhlu kutsal hayvanla bile anlaşabildi. Kendi gözlerimle görmem gerekiyordu."

Sarışın-"Bir daha Bir Bine böyle büyük bir tehlikeye girerse, artık kendi gözlerinle bir şey göremezsin."

Aktar-"Öfken benliğini ele geçiriyor. Dagaar'ın karşısına çıkmasını geçtim ona teklif yapacağını bile düşünmemiştim. Onda bizim göremediğimiz bir şey görmüş olmalı."

Sarışın-"Peki şimdi ne yapacağız? Dagaar da işe karıştıysa... "

Aktar-"Bir Bine'ye kendini gösterme vaktin geldi." Dedi ve  sarışın aktardan çıkıp gitti. Aktar Bir Bine'de görmesi gerekeni görmüştü.

13 Haziran 2009

Raf-"Bir daha Ref ile konuşmam."

Ref-"Bir daha Raf ile konuşmam."

Halime-"ikisi de tüm gün böylelerdi. Birbirlerine yaklaşmıyorlar. Birlikte yemek de yemiyorlar."

Meryem-"Ne yaptıysak birbirlerine yaklaşmadılar. En sevdikleri topu verdik, en sevdikleri yemeği koyduk ama nuh diyor peygamber demiyorlar."

b-"Bir de ben deneyeyim bakalım. Raf, Ref sorun nedir?"

Raf-"Onun gibi bir kafasızla beraber daha fazla duramam."

Ref-"Onun gibi bir beyinsizle beraber daha fazla duramam." Bu halde bile birbirleri ile aynı cümleyi söylüyorlar.

b-"Peki neden kavga ettiniz?"

Ref-"Annem en çok abimi seviyor diyorum beni dinlemiyor."

Raf-"Hayır, annem en çok ablamı seviyor  diyorum beni dinlemiyor."

Ref-"SENi SEViYOR!"

Raf-"SENi SEViYOR!"

Meryem-"Ne oldu sesleri arttı birden? Barıştırırsın diye çağırdık daha fazla kavga ettir diye değil."

b-"Ben de neye uğraşıyorum sanıyorsun? Bekle biraz." dedim ve Raf ve Ref'i kucağıma aldım. Halime teyzeye doğru tuttum.

Ref-"Bir Bine abi. Beni yere bırak. Onunla yakın durmak istemiyorum."

Raf-"Bir Bine abi. Beni yere bırak. Onunla bu mesafede durmak istemiyorum."

b-"Halime teyze. En çok Raf'ı mı seviyorsun, yoksa Ref'i mi?" Halime teyze ikisini de kucağımdan aldı ve:

Halime-"ikisini de eşit seviyorum tabii ki. Birisi oğlum, diğeri kızım." dedi ve ikisinin de kafasından öptü.

b-"Raf ve Ref. Şimdi tatmin oldunuz mu?"

Ref-"Evet ama en çok abimi sevsin. Ne de olsa insanlar onu sevmiyor."

Raf-"Evet ama en çok ablamı sevsin. Ne de olsa ruhlar ablamı sevmiyor."

Meryem-"Sen nasıl anladın kıskançlıktan kavga ettiklerini?"

b-"Kavgaları kıskançlıktan değil ki. ikisi de Halime teyzenin diğerini daha çok sevmesini istiyor. Bu yüzden de kavga etmişler. Boşa üzdünüz Halime teyzeyi."

Ref-"Özür dilerim."

Raf-"Özür dilerim."

Halime-"Sen bir tek insanların içini değil, hayvanların da içini görebiliyorsun. Derslerin Meryem kadar iyi değil ama kalp gözün açık. Bu saf yapından dolayı olsa gerek. Sayende barıştılar."

Meryem-"Saflıkla bir alakası yok. Nasıl yaptı ben de anlamadım ama...  gerçekten hayaletlerle falan konuşuyor olabilir misin?"

b-"Evet, konuşuyorum." Artık saklamaya çalışmaktan falan sıkıldım. Valla bak. Sbs'ye de az kaldı. Normalde Meryem'lerin evine bile 2 haftada bir falan gelmeye başlamıştım. Çünkü bu sınav biraz önemliydi. 

Meryem-"Kesin konuşuyorsundur."

b-"Sana nasıl kanıtlayabilirim?"

Meryem-"Bana hayaletleri göster o zaman."

b-"Tek zeki de sensin. Eğer başkalarına gösterebilsem sence deli muamelesi mi görürdüm? Hayalete en yakın şey olarak şu ikisi var." dedim ve Raf ve Ref'i gösterdim.

Meryem-"Onlar sadece çok zekiler. Benim dediğimi de anlıyorlar." Telefonum çaldı. Samsung E250. Kaydırmalı. 2007 nin en iyi telefonu seçildi. Havalıyım hanny...  Telefonu çıkardım ve annem arıyor. Kaydırağı kaydırıp açtım.

b-"Alo."

Anne-"Ne zaman geleceksin?"

b-"Belli olmaz. Ne oldu ki?"

Anne-"Eve gelirken 2 ekmek al."

b-"Abim ne halt yiyor?"

Anne-"Onun sınavı var."

b-"Benim de Sbs var. Ama kimsenin umrunda değil."

Anne-"AYY. BiR BiNE ÇILDIRTMA BENi. DIŞARIDASIN DiYE SANA AL DEDiM."

b-"Tamam anne anladık. Gelirken alırım." dedim ve yüzüme kapattı. Suçlu benim mk. Her şeyde suçlu benim. Yeminle Dalgaa'yı çağırıp teklifini kabul edecem mk. ismi Dalgaa mıydı? Ne bileyim mk. Umurumda da değil.

b-"Sizi barıştırdığıma göre ben eve geçiyorum."

Halime-"Çok sağol oğlum. Sen de olmasan Raf ve Ref'i nasıl barıştırırdık?

b-"Önemli değil Halime teyze. Kendine iyi bak." dedim ve evden çıktım. Bugün başka işim yok. En iyisi evime döneyim.

Sokakta telefonum çaldı. Lan iyi ki telefon aldım durmadan arıyorlar. Kaydırağı çektim:

b-"Alo." Kimin aradığına bakmadım.

Yasemin-"Bir Bine, koş yetiş."

b-"Yasemin? Sen misin?"

Yasemin-"Evet. Hemen evimin önüne gel."

b-"Tamam tamam sakin ol ne oldu... " derken telefonu suratıma kapattı. Ne oldu lan acaba? Hemen koşmaya başladım. Kızın başına bir şey mi geldi? Hiçbir şey düşünmeden koşuyordum. Ve sonunda vardım. Evlerinin önünde kamyon var. Eşyaları kamyona taşıyorlar.

Yasemin-"Bir Bine, buraya." diye işaret etti. Yanında Mert de vardı. Ben de yanlarına gittim.

b-"Sorun nedir? Haciz falan mı geldi?"

Yasemin-"Yok, taşınıyoruz."

b-"Bunun için mi aceleyle çağırdın beni?" Cehase olsaydı önden gönderir troll mü değil mi baktırırdım amk. Ama aylardır Cehase yok. Yoruldum lan. Tüm gücümle koşmuştum.

Yasemin-"Ne zaman çağırsam SBS'ye çalışıyorum diye beni ekiyorsun. Onun için ben de bu yalanı uydurdum."

Mert-"Peki ya benim ne günahım vardı?"

Yasemin-"Sen arada kaynadın. Olur o kadar."

b-"Nereye taşınıyorsunuz?"

Yasemin-"izmir'e taşınıyoruz. Babama oradan iyi bir teklif geldi babam da kabul etti. SBS ye de orada gireceğim."

Mert-"Yani veda etmek için çağırdın. Direk söyleseydin de gelirdik."

Yasemin-"Yaaaniiii... "

b-"Eşyaları taşımamız için çağırdın değil mi?"

Yasemin-"Bingo. Bir Bine'ye 100 puan."

b-"Reddediyorum."

Yasemin-"Onu da düşündüm. BABA. ARKADAŞLARIM GELDi." diye bağırdı. Babası da bize doğru yöneldi. Yanımıza geldi ve:

YB-"Hoşgeldiniz çocuklar. Gelin bakalım, yardım edin." Şimdi reddetme şansım tamamen gitti. Genelde tanımadığım bir kişi benden yardım isteyince ister istemez yardım ediyorum. Bu huyumu da bildiği için babasını yanına çağırdı. Babası önden yürüdü biz de arkasından, amelelik başlasın. 

EBEM ÖLDÜ! Belim koptu amk. Babası pinti biriymiş bunu da öğrenmiş olduk. iki tane amele tutamadın mı...  Tuttu. Biz neye varız amk. Yasemin elinde tepsiyle iki tane bardakta kola getirmiş. Bardakların biri köpekli, diğeri kediliydi. Yanımıza geldi ve:

Yasemin-"Ellerinize sağlık. Evi bitirdik sonunda." Ben köpekli bardağı, Mert de kedili bardağı aldı.

Mert-"Yasemin, bir daha ölsen mezarına gelmem. Gider mezar taşını da bize diktirirsin." Nefes nefese kaldı çocuk. Normalde de güçlü biri değil zaten, bir de bu kadar işi yapınca çocuk ölü gibi gözüküyor. Ben de farklı değilim ama abim sağolsun biraz kondisyon sahibiyim.

Yasemin-"Amaan sende. iki eşya taşıdın, hemen kendini saldın."

b-"O zaman sen taşısaydın?"

Yasemin-"Ben de yeni evde taşıyacağım. Sanki tüm gün boş oturacağım dedim. Neyse, bu son görüşmemiz zaten. Aramız kötü ayrılmayalım."

b-"Heyecanlı mısın bari gideceğin için?"

Yasemin-"Hem heyecanlıyım, hem de değilim. Yani yeni yüzler görmek, yeni insanlarla tanışmak beni heyecanlandırsa da şimdiki arkaşlarımı bırakıp gitmek beni üzüyor."

Mert-"Meryem ile konuştun mu?"

Yasemin-"Onunla vedalaşmadım. O ağlar şimdi, ben de giderken vicdan azabı çekerim."

b-"iki konuda yanlışın var. Bir Meryem hayatta ağlamaz, onda öyle bir kalp yok. ikinci ise sen vicdan azabı çekmezsin, çünkü sende vicdan yok." Mert kahkaha attı.

Yasemin-"Yaaa. Çok kötüsün. Meryem sert gözükse de içten çok narin bir kızdır."

b-"Belki sana öyle ama bana değil. Halime teyze olmasa Raf ve Ref'i görmeme izin vermeyecek."

Yasemin-"Babamın kedilere alerjisi olmasa onları kesin evime alırdım ya. Çok şirinler." Kamyon çalıştı ve gitti. Babası da arabayla geldi ve:

YB-"Hadi Yasemin, gidiyoruz." Adam öküz. insan teşekkür eder amk. Amele parası vermedim diye seviniyordur da ha kesin.

Yasemin-"Bardaklar sizde kalsın. Anı olarak." dedi ve arabaya bindi. Arabada el salladı ve gitti. Bu kadar mıydı? Kendimi kötü hissettim. O giderken aklıma ilk tanışmamız geldi. Cem, Hakan, Selin...  Acaba orada iyiler mi? Cehase nerede onu da merak ediyorum.

Mert-"Biraz manyaktı, ama iyi kızdı."

b-"Evet. Seninle tanışmamı bile Yasemin'e borçluyum. Onunla tanışmadan önce insanlarla nasıl konuşmam gerektiğini bile bilmiyordum. Sınıftaki herkes bana deli muamelesi yapıyordu. Onun sayesinde benimle dalga geçenler bayağı azalmıştı. Dediğin gibi, iyi kızdı." Elimizde bardaklarla sanki ölmüş gibi Yasemin'i yad ettik. Bir daha görüşemeyebilirdik ne de olsa. 

Artık herhalde evime geçebilirim.  Dünya bana başka felaketler de sunmazsa eğer. Çok yorgunum. Esneyerek yürümeye başladım. Hava da karardı. Sokağın sonundan küçük bir kız çocuğu beni görünce bana doğru koşmaya başladı. Önüme geçti ve:

Çocuk-"Bir Bine abi sen misin?" Hayalet. Ten renginden belli. Bu arada benim adımı nereden duydu ki? O kadar ünlü mü oldum?

b-"Evet, benim. Bir sorunun mu var?"

Çocuk-"Benimle gel." dedi ve beni çekiştirmeye başladı."

b-"Dur dur nereye gidiyoruz?"

Çocuk-"Sen gel." dedi ve çekiştirmeye devam etti. Mecbur peşinden gittim. Beni bir ara sokağa kadar götürdü. Ara sokaklardan nefret ediyorum. Aylar önce fare yüzünden geçirdiğim taciz anılarım aklıma geldi. Yeminle içim titredi.  Beni birinin yanına doğru çekiştirmeye başladı. Adamı göremiyorum. Kız beni adama doğru çekiştirmeye devam ediyor. Adam değil...  Kadın. Sarışın biri. Yüzünü görünce hatırladım. Bu kelebeğin bana rüyamda gösterdiği kadın. Daha yaşlı gözüküyor.

Sarışın-"Sonunda tekrar karşılaştık Bir Bine."

Çocuk-"Abla, sana abiyi getirdim. Şimdi huzura kavuşabilir miyim?" Sarışın kafasını okşadı.

Sarışın-"Elbette. Gidebilirsin." dedi. Çocuk gülümsedi ve parlamaya başladı. Daha sonra kayboldu.

b-"O yaşta ölmesi... "

Sarışın-"O bir insan değildi. O kardelendi. Kardelen ve hercainin hikayesini biliyor musun?"

b-"Hayır. Ama bunu mu konuşmalıyız? Sen kimsin?"

Sarışın-"Hikayeden sonra kim olduğumu söyleyeceğim, söz. Bir zamanlar birbirine sevdalı iki çiçek varmış. Biri Hercai diğeri de Kardelen. Ama birbirlerinden uzaklarmış. Diğer çiçeklerle aynı anda büyüdükleri için de birbirlerini göremiyorlarmış. Bir gün Kardelen Hercai'ye birbirleri ile görüşemediğini ve yazın solup kışın açalım demiş. Hercai de kabul etmiş. Ve Kardelen solmuş. Kış olduğunda Kardelen Hercai'yi görmek uğruna karı delmiş. Ama etrafına bakmış ve onu bulamamış. Daha sonra üzüntüsünden bembeyaz olmuş. Aşkı için karı deldiğinden dolayı ismi Kardelen olmuş." Hikaye güzeldi. Ama kendimi salamam.

b-"Hikaye güzeldi ama konumuzla alakası yok. Sen bana kim olduğunu söyle."

Sarışın-"Sen bunca zaman hayaletlerin hikayeleriyle büyüdün Bir Bine. Bu hikaye ilgini çektiğinin de farkındayım. Hatta bir bitkinin ruhunu ilk kez gördüğün için şaşkınsın. Seni çok iyi tanıyorum."

b-"Beni bu kadar iyi tanıyorsan adını söylemediğin için kızmaya başladığımı da farkındasındır. Ve beni nasıl bu kadar iyi tanıdığını da merak ettiğimi fark etmişsindir."

Sarışın-"Benim ismi Nilay. Ruhları etkisiz hale getirme yöntemini çok safça buluyorum. Sana istersen saatlerce uğraşmadan ruhları etkisiz hale getirmeyi öğretebilirim."

b-"Ruhları 'etkisiz' hale getirmiyorum. Huzura kavuşturuyorum. Gerek yok. Ben böyle iyiyim. Daha geçen dalgaa dan da aynı teklifi aldım."

Nilay-"Bu güçsüz halinle neyine güveniyorsun? Daha bir fare ile bile başa çıkamadın."

b-"O fareyi sen mi gönderdin?"

Nilay-"Hayır, ama onu tanıyordum. Yıllarca Tanrı'ya hizmet etti."

b-"Tanrı mı?"

Nilay-"Milenyumlardan biridir."

b-"Milenyum mu...  Kafam çok karıştı. Benden ne istiyorsun."

Nilay-"Bize katılmanı istiyorum. Sana ruhlar ile mücadele etmesini öğreteyim."

b-"Reddediyorum."

Nilay-"Kendine boş bir güvenin var Bir Bine." dedi ve bir hayalet elinde kafesle Nilay'ın yanına geldi. Kafesin içinde Cehase var.

b-"ONU HEMEN BIRAK!"

Nilay-"Kendine güvendiğin o boş gücünle gelip kafesi benden al. Eğer alabilirsen bir daha karşına çıkmayacağım." dedi

Cehase-"Efendim, benim hatam. Beni bırakın ve gidin."

b-"ASLA" dedim ve üzerine koşmaya başladım. Kafese elimi uzattığım anda hızlı bir refleksle geri çekiyor. Sanki ben bir çocuğum da yetişkin birinden şekeri almaya çalışıyormuşum gibi. Cehase karşımda ve ona ulaşamıyorum. Ulaşmalıyım...  Ulaşmalıyım...  ULAŞMALIYIM... 

Nilay-"Boş gururunu geride bırak ve teklifimi kabul et." Birden elindeki kafes kayboldu ve arkamdan ses geldi:

Dagaar-"Dedi sarı cadı. Avının zihnini çelmek için çok uğraşıyordu, arkadaşını alırsa avı da ona itaat etmek zorunda kalacaktı. Ama planlamadığı bir şey vardı. Avının arkadaşı Cehase isterdiği zaman huzura kavuşabilirdi. Ve az daha da efendisine zulmetmemek için kavuşuyordu."

Sarışın-"Ben de nerede kaldı diyordum." Gözleri soğuk bakıyordu. 

Dagaar-"Bir Bine. Arkadaşın güvende." dedi ve kafesini kırdı. Cehase de bana doğru uçmaya başladı.

b-"YANIMA GELME. EVE GiT VE BENi BEKLE." Eğer yanıma yaklaşırsa yine Nilay yakalayabilir.

Cehase-"Nasıl isterseniz." dedi ve eve doğru uçmaya başladı.

Dagaar-"Artık onların nasıl biri olduğunu biliyorsun."

Nilay-"Bir Bine'nin aklını çelemezsin. Gerekirse kuralları çiğner ve bir milenyum olan seni öldürürüm."

Dagaar-"Hahahaha. Bir cadı bir milenyuma dokunamaz. Sen sadece 20 yaşındasın. Bir Bine'ye boş güveninden bahsediyorsun ama senin de boş bir güvenin var cadı."

Nilay-"BANA CADI DiYiP DURMA!"

b-"Sana asla katılmayacağım. Arkadaşım...  Cehase...  BUNCA ZAMAN ONU HAPSETMEYE NASIL CÜRRET EDERSiN!"

Dagaar-"Artık neden bana katılman gerektiğini biliyorsun Bir Bine. O cadı sadece biri. Eğer benim yanımda olursan ailene ve arkadaşlarına asla zarar gelmeyecek."

b-"Reddediyorum."

Dagaar-"NiYE AMK?" Amk mı? Vay amk. Koskoca milenyuma bile küfür ettirdim.

b-"Sana daha önce de söyledim. Ruhum ve bedenim bana ait. Ama arkadaş olabiliriz." dedim ve elimi uzattım.

Dagaar-"Tanıdığım en garip insansın Bir Bine. O cadıya ne yapacaksın?" Elim havada kaldı mk. Sonra ona soğuk bir bakış attım ve:

b-"Elbette ki hiçbir şey yapamayacağım. Bir daha asla karşıma çıkma. ASLA." dedim ve sokaktan dışarıya doğru yürümeye başladım. Dagaar da kayboldu. Nilay arkamdan bakakaldı. 

Eve nasıl koştuğumu hatırlamıyorum. Öyle bir endişeliydim ki. Eve koşa koşa girdim.

Anne-"Oğlum acelen ne? EKMEKLER NEREDE?"  Hızlı bir bahane bulmam lazım, yoksa salmayacak belli.

b-"Fırında ekmek kalmamış. Birazdan çıkaracaklarmış, üstümü değiştireyim gidip ne kadar ekmek istersen alırım." dedim ve odaya koştum. Kapıyı da kapattım. Cehase orada klavyenin üzerine konmuş bekliyordu. Abim odada değil. Cehase beni görür görmez üzerime uçtu. Ben de avucumu açtım ve avucuma kondu. Bağrıma bastım ve ağlamaya başladım. Sessiz ama hıçkırarak ağlıyordum.

Cehase-"Efendim, lütfen ağlamayın. Benim yüzümden uzun süredir acı çektiniz."

b-"Hayır. O yüzden ağlamıyorum. Seni hiç merak etmedim, neredesin diye düşünmedim. Tehlikeye gireceğin aklıma bile gelmedi. Ben iyi bir arkadaş değilim. Sana layık bile değilim."

Cehase-"Lütfen böyle düşünmeyin. Sizi endişelendirmediğim için sevindim."

b-"Bir daha tek başına bir yerlere gitmek yok. Aylardır senden haber alamadım, hiç merak da etmedim. Tam karşımdaydın ama seni kurtaramadım. Dafaa gelmeseydi de kurtaramazdım." Adının Dafaa olduğundan emin olmasam da...

b-"Cehase. Artık ne yapmam gerektiğini biliyorum. Daha da güçleneceğim. Sizi korumak için. Annemi, babamı, abimi, seni, Mert'i, Halime Teyze'yi, Ref'i, Raf'ı ve Meryem'i." içimde bir ateş yanıyordu. Güçsüz olmanın veridiği acı ve bu kadar süre boyunca saf olmam. Artık saf olmayacağım.

16 EKiM 2009

AKTARDA (AKTAR)

Aktar-"Artık kendini toparla."

Nilay-"Benim için yaşamamın bir anlamı kalmadı. Bana soğuk gözlerle bir daha karşısına çıkmamamı söyledi. Beni düşman sanıyor. Ölmek istiyorum." Aylardır kendisini odasına kapatmış vaziyette.

Aktar-"Sen her insanı kendinle aynı sanıyorsun. Bir Bine arkadaşını kurtaramayınca akıllanacak ve bize katılacak sandın. Kendi aptallığınla aylardır yüzleşemedin."

Nilay-"Yaşamamın bir amacı kalmadı."

Aktar-"Hala bir amacın var. Ruhunu Dagaar'a vermedi. Yani bize katılmak için açık bir kapı bıraktı. O kapıyı nasıl açacağın sana kalmış. " Yatağından kalktı ve:

Nilay-"Haklısın. Bir Bine'den böyle kolay vazgeçemem. Ona kendimi kanıtlayacağım. Daha sonra bize katılacak ve onun her zaman yanında olabileceğim." dedi ve ayağa kalkıp dışarı çıktı. Umarım yine hata yapmaz. Bir Bine'nin duyguları şu an pamuk ipliğine bağlı. 

BiR BiNE

Arkadaşlarımı koruma yemini ettikten sonra yapabileceğim en büyük salaklığı yaptım. Gidip salak gibi karateye yazıldım. Benim yaşımda millet Metin2 de +9 Dolunay yapmaya uğraşırken ben ise yazın çalışıp kazandığım parayı gittim karate kursunun birine verdim. Boktan da bir karate kursuydu. Aslında ilk önce Hatem abinin mekana gidecektim ama Hatem abi "seni orada tek öğünde sindirirler" deyince korktum amk. Hem Açelya denen bir kızla uğraşıyormuş. Seninle de uğraşamam diye beni tersledi. Ama iyi abidir, severim. Sosyal medya hesabı da açmış ben de takip ettim. Çoktan milyon olmuş be! Keşke Hatem abi gibi olsaydım. Açelya abla ile fotoğraf da atmış. Hayatını yaşıyor he. Neyse, karate kursuna gittiğim için kendime ne kadar sövsem haklıyım. Ama o zamanlar tabi mantıklı geliyor.

Kursta lakabım 'Kum Torbası' oldu. Orospu çocukları. Dayak yiyerek dövüş öğrenilir mantığıyla ilerliyorlar ama en çok dayağı ben yememe rağmen bir sik öğrenemiyorum. Tabi o zamanlar sorun bende sanıyordum.

Usta-"Kum Torbası! Buraya gel!" Ayağa kalktım ve yanına gittim.

b-"Buyrun usta."

Usta-"Recep ile dövüşeceksin şimdi. Sana öğrettiklerimiz ile onu devirebiliyor olman lazım."

b-"Nasıl isterseniz usta." dedim ve minderin üzerine geçtim. Rakibimi bekledim. Recep de o arada usta ile tartışıyordu. Daha sonra yanıma geldi ve:

Recep-"Hadı hızlı kapışalım da bitsin." dedi ve selam bile vermeden üzerime koşmaya başladı. Hareketinden kaçmak için sağa çekileceğim ve kolundan yaklayıp kitleyeceğim. Tamamdır. Bana doğru gelirken sağa çekildim ve kolunu yakalamak için bir hamle yaptım. Lakin kolunu geri çekti ve ayağıyla bana çelme taktı. Ve tabi nakavt. Yine yeri öpüyorum. Usta başıma dikildi ve:

Usta-"Umutsuz bir vakasın Bir Bine." dedi ve diğer öğrencilerin yanına gitti. O kadar çalışıp hiçbir sonuca ulaşamıyorum. Neden lan neden? Nerede yanlış yapıyorum?

Dagaar-"Neden böyle boş bir işle uğraşıyorsun? Usta dediğin amacı sadece para kazanmak. Sana hiçbir şey öğretme gibi bir amacı yok. Üstelik egosu da yüksek. Egosu yüksek olan biri öğrencisinin kendisini geçmesine izin vermez."

b-"Hoş geldin dangaa. Uzun zamandır görüşemiyorduk."

Dagaar-"DANGAA DEĞiL LAN DAGAAR. Hem bu usta çok güçsüz. istersen sana kanıtlayabilirim." Cehase camdan girdi ve yanıma geldi.

Cehase-"Dagaar da mı burada? Yine mi efendimin ruhunu istiyorsunuz?"

Dagaar-"Evet. Burada bu salak varlıkların egosunu tatmin etmekten başka bir işe yaramıyor. Benim yanımda kral olacağına burada kum torbası oluyor."

b-"Cehase. Sana evden çıkma demiştim."

Cehase-"Beni korumak için yaptığınızı biliyorum ama merak etmeyin. Aynı hataya 2. kez düşmem." Karate salonuna biri giriş yaptı. Bu Nilay. Hemen ayağa kalktım ve üzerine yürümeye başladım. Nilay beni görünce gözlerini kaçırdı.

Nilay-"BURADAKi USTAYA MEYDAN OKUYORUM!" diye bağırdı. Usta yanına gitti ve:

Usta-"Kadınlara vurmayı sevmem. Git başka bir salona meydan oku. Akşam gelirsen sana özel ders verebilirim." dedi ve gülüp arkasını döndü. Gitmeye başladı.

Nilay-"Ben burada bir usta olduğunu duymuştum. Kadınlara vuramam bahanesiyle saklanan bir korkak değil." Egosuna oynuyor. Usta salak değildir. Yemez bu numarayı. Usta Nilay'a döndü ve:

Usta-"Sen kaşındın. Bana korkak demeyecektin. Geç mindere." dedi ve ikisi de mindere geçtiler. Usta harbiden salakmış.

Dagaar-"Bu cadı peşini bırakmayacak gibi."

b-"Cehase. Dikkatli ol."

Cehase-"Nasıl isterseniz." Ortalarına hakem geçti ve:

Hakem-"Başlayın." der demez Nilay avuç içiyle hızlı bir biçimde ustanın göğsüne vurdu ve usta bir süre sonra yere yığıldı. Ben hariç tüm öğrenciler şaşkın şaşkın izliyor.

Hakem-"Kazanan... "

Nilay-"Henüz kazanan yok. Sadece ani saldırı yaptım. Tekrar kalkabilirsin. Hızlı vurmadım." Usta kendini toparladı ve:

Usta-"Ani saldırılarda ustasın demek. Kız olduğun için seni hafife almıştım." dedi ve üzerine koşmaya başladı. Öyle boş boş koşmuyor, ayaklarını ani saldırıdan kaçmak için hazırlamış. Ani bir hareketle sağa veya sola kayabilir. Nilay yine avuç içi bir vuruş yapacakken usta sağa kaydı. Bunu tahmin etmiş olacak ki sol ayağı ile ustaya doğru tekme attı. Usta son anda kendisini savunabildi ama bir çat diye sesi geldi. Usta yerde kıvranmaya başladı.

Usta-"KOLUM! AMBULANS ÇAĞIRIN KOLUUUMMM!"

Nilay-"Biraz aşırıya kaçtım." dedi ve Nilay'ın yanına gidip kolundan çektim ve dışarı çıktık.

b-"Burada ne işin var? Size katılmayacağımı kesin bir dille belirtmiştim."

Nilay-"Güçlenmek istiyorsun ama nasıl güçleneceğinden haberin yok."

b-"SENiN GiBi ADi KiŞiLERi ALT ETMEK iÇiN GÜÇLENMEK iSTiYORUM. BUNUN iÇiN DE ADi BiRiNDEN YARDIM ALMAYACAĞIM."

Dagaar-"Yani... "

b-"GÜÇLENMEK iÇiN RUHUMU DA FEDA ETMEYECEĞiM. "

Dagaar-"Denemeye değerdi."

Nilay-"Ben sadece seni...  Özür dilerim. Biliyorum, affedilecek bir şey yapmadım ama senin gücünü görebilmek için arkadaşını kullanmak istemiştim. Ona zarar vermedim. Vermeyecektim de. Yemin ederim."

b-"Seni affetmemi istiyor musun?" Gözlerinin içi parladı.

Dagaar-"Onu af mı edeceksin?"

Cehase-"Efendim bağışlayıcıdır."

Nilay-"Evet. Söyle ne istersen yaparım."

b-"BiR DAHA KARŞIMIZA ÇIKMA." dedim ve yürümeye başladım.

Nilay-"Ama bu affetme değil ki :( " derken arkama bile bakmadım.

Dagaar-"Hahaha. Güzel morarttın cadıyı."

b-"SEN SANKi FARKLISIN DEGiL Mi? RUHUMU ALMAK iÇiN DiBiMDEN AYRILMIYORSUN!"

Dagaar-"NE BAĞIRIYON AMK? MiLENYUMUM LAN BEN! BiNLERCE YIL iNSANLARIN TAPTIĞI KiŞiYiM. RUHLARI EFENDiSiYiM... "

b-"iSTERSEN...  ŞEY OL... " daha büyük bir şey bulamadım mk.

b-"NE OLURSAN OL. RUHUMU SANA VERMEYECEĞiM." dedim ve gittim. Daraa'ya bakmadan yoluma devam ettim. 

Belki de Dayaa'nın teklifini kabul etmeliyim. O zaman da ruhum ona ait olur. Anlamsız. Nilay bana niye takık acaba? Ne kadar takık olursa olsun. Onunla gitmeyeceğim. Kendimi Meryem'lerin evinde buldum. Kapıyı çaldım ve kapıyı Meryem açtı.

Meryem-"Artık aynı sınıfta da değiliz, ama hala buradasın." Ben deniz gerizekalı bey son sınavdan 328 aldım. Ve bölüm tercihi olarak anca meslek lisesi bilgisayar bölümüne puanım yetti. Dersleri sadece son 1 ay saldım. Ve geldiğim duruma bak. Meryem ise düşündüğünüz gibi fen lisesini kazandı. Haftaiçi okulda kalıp haftasonu sadece Halime teyzenin yanına geliyor.

b-"Senin için gelmediğimi yıllardır söylememe rağmen hala ısrarla senin için geldiğimi iddia ediyorsun. Ne o, yoksa bana aşık falan mısın?"

Meryem-"iğrenç iğrenç konuşma. Dünyada son erkek sen kalsan maymunlarla şansımı denerim." Ahh...  Kalbim...  BU ÇOK AĞIRDI LAN! Ama zoruma gittiğini çaktırmamam lazım.

b-"Seni zaten anca maymunlar kabul eder."

Raf-"KAVGAYI ETMEYi KESiN!"

Ref-"KAVGA ETMEYi BIRAKIN!"

b-"Ama o başlattı."

Meryem-"Ben mi başlattım? Asıl sen... " Halime teyze koridora geldi ve:

Halime-"AYH. Başım şişti ha! Gelir gelmez kavgaya başladınız!"

Ref-"Annem sinirlendi mi?"

Raf-"Annem kızdı mı?" Ben bile ilk kez Halime teyzeyi sinirli görüyorum.

b-"Halime Teyze, bir sorun mu var?"

Meryem-"Sen de Bir Bine. Ne sorunu olacak. Kadın turp gibi." Ortamı anla az amk. Kadını ilk kez sinirli görüyorum. Demek ki bir problemi var.

Halime-"Hemen anladın Bir Bine. Gözünden bir şey kaçmıyor. Meryem, annen ve baban diğer ay bize geliyorlar."

Meryem-"NE!" Bu kadar büyük bir tepki vermesini beklemiyordum. Bu tepki sevinçle verilen bir tepki değildi.

b-"Annenin ve babanın gelmesi kötü bir şey mi?"

Meryem-"Bir Bine. Annem ve babam buradayken sakın bize uğrama. Çok ciddiyim! Gerekirse kediler annem ve babam gidene kadar sende kalsın."

Halime-"Ne münasebet! Onlar kim ki benim evime gelen misafire karışacak? Hatta onlar buraya geldiğinde seni yemeğe çağıracağım Bir Bine."

b-"Bir sorun çıkmasın? Yani dediklerinizden yola çıkarak bir sorun olacağımı düşünüyorum."

Meryem-"Bak anneanne. Bir Bine bile 40 yılda bir doğruyu söylüyor. Eğer gelirse... " Gıcıksın lan sen. Bu durumdan bile bana laf çakmaya çalışıyorsun.

Halime-"GELECEK! O KADAR. Gelmezsen benim kalbimi kırmışsın olursun Bir Bine."

b-"Nasıl isterseniz. Emir büyük yerden. Ama size gelmeden önce anneme bir haber verin. Sonra emrivaki yapıyorum sanmasın."

Meryem-"Sanki hiç yapmadığın bir şey."

Raf-"Annemin kızı geliyor. ilk kez göreceğim."

Ref-"Annemin damadı geliyor. ilk kez göreceğim."

b-"Raf ve Ref. Meryem bana 2 saattir laf sokuşturuyor. Ve ben hiç ses çıkarmadım. Siz de gördünüz. Bir cezayı hak etmiyor mu?"

Raf-"Evet. Meryem abla cezayı hak etti."

Ref-"Evet. Bir Bine abi hiç ses çıkarmadın." dediler ve Meryem'in odasına doğru koştular.

Meryem-"HAYIR. POSTERLERiM OLMAZ." dedi ve arkalarından koştu. Ohh be. Laf etmemenin yararları. Daha önce hiç odasına da girmemiştim. Acaba ne posteri var? O kadar da merak etmiyorum aslında.

Halime-"Şimdi de senin derdini dinleyelim bakalım Bir Bine." 

b-"Benim bir derdim... "

Halime-"Bak bakalım bana sen bir! Herkesin sorunlarıyla uğraşıp kendi sorunlarını kendi çözmeye çalışanlardan hoşlanmam. Şimdi anlat bakalım." Nasıl anlatayım ki? Hayaletler ile anlatamam.

b-"Ben çok güçsüz biriyim. Ve ne yaparsam yapayım elime yüzüme bulaştırıyorum, önüme bir engel çıkıyor."

Halime-"Güçsüz derken? Fiziksel bir güçten mi bahsediyorsun?"

b-"Evet."

Halime-"Neden güçlenmek istiyorsun ki? Şu anki halinin nesi var?"

b-"Şu anki halimle kimseyi koruyamam. Arkadaşımın biri...  Yanımda dayak yedi. Hiçbir şey yapamadım. Sadece seyrettim. Onu öldürebilirlerdi. Sonra sokaktan biri gördü de arkadaşımı kurtardı. Ben...  Hiçbir şey yapamadım. Şimdi de o arkadaşımı döven kişi arkadaşımdan özür diledi ve benimle de arkadaş olmak istediğini söyledi. Sokakta dövüşü durduran adam da beni eğitmek istiyor ama karşılığında hep onun yanında çalışacağım. Ne yapacağımı bilmiyorum." En fazla böyle açıklayabilirim.

Halime-"ilk önce özür dileyen çocuktan başlayalım. Arkadaşın onu affetti mi?" Cehase'ye göz ucuyla baktım.

Cehase-"Bana kötü bir şey yapmadı aslında. Affedebilirim."

b-"Affetti."

Halime-"O zaman senin ona küs kalmanın bir anlamı yok. Dost artırmak gerekirken düşman olmaya ne gerek var. Bir de fiziksel güç istiyorsun değil mi? Senin fiziksel güce ihtiyacın yok. Tanıdığım çoğu insandan güçlüsün zaten. Hem de bu yaşta" göğsüme dokundu.

Halime-"Herkes fiziksel güce sahip olabilir Bir Bine ama kolay kolay kimse güçlü bir kalbe sahip olamaz. Ne yaşadın da bu kadar güçlü bir kalbe sahipsin bilmiyorum ama bu zamana kadar yaşadığın olaylardan biriken bir şey bu. Seni ben dövüşen biri olarak hayal edemiyorum. Sen daha çok insanların içini görüp onları değişiren birisin. Bak bana. 68 yaşındayım, evde sıkılıyordum. Hayattan zevk almayı bırakmış, kitaplardan başımı kaldırmıyordum. Her günüm aynı sıkıcıydı. Meryem desen yalnızca ders çalışıyor, geleceğinden başka bir şey düşünmeyen biriydi. Sen kapımızı çaldığın gün hayatımız değişti. Bana Raf ve Ref'i getirdin. Ve kendini. Ruhsuz duran Meryem artık daha fazla gülümsüyor. Ben de yeniden çocuk ve torun sahibi olmuş gibiyim. Ref ve Raf'ın bile hayatını değiştirdin. Hem de hayvan olmalarına rağmen. Normalde başka biri olsa sokakta ölemeye bırakır, ama sen sahiplendin. Bize getirdin. Ve sana dövüş öğretecek adama gelirsek. Onun teklifini sakın kabul etme. Ve eğer fiziksel olarak dövüşmen gereken bir durum gelirse onun sözcüklerinle vur, yumruklarınla değil. Kalbindeki taşlamış noktayı kır ve kalbine gir. Her zamanki yaptığını yap yani. Ve arkadaşlarından da daha fazla yardım iste. Çok konuştum farkındayım. Umarım sorunların çözülmüştür."

b-"Bu şekilde onları koruyabilecek miyim ki?"

Halime-"Sen zaten onları istemesen de koruyorsun. Bırak fiziksel bir sorun olursa onlar seni korusun."

b-"Anlıyorum." Belki de haklıdır. Dövüşmek için yaratılmadığımın ben de farkındayım. Söylediklerini biraz düşünmem lazım. Raf ve Ref Meryem'in odasından çıktılar.

Ref-"Görev başarılı."

Raf-"Görev başarılı." dedi ve baş parmağıyla bana doğru onaylama işareti yaptılar. Ben de onlara gülümsedim. Şimdi anlıyorum. Eğer ben hayaletleri görmeseydim küçülüğümden beri etkilendiğim şeyleri yaşamayacaktım, yaşamasaydım Raf ve Refi göremeyecektim, göremeseydim belki de öleceklerdi ve benim geleceğimin ne olacağı bile belirsiz olacaktı. Şu an buradayım. Halime teyze yanımda, Meryem bana muhtemelen kızgın, Mert ve Yasemin arkadaşım, Cehase, Raf ve Ref ailemin bir parçası. Onlara güvenmem gerek. 

Halime teyze ile vedalaştım ve evin yolunu tuttum. Meryem odasını toplamaktan benimle vedalaşamadı.

Eve girmeden gölgede birinin suretini gördüm. Bana bakıyor ama yaklaşmıyor.

b-"Nilay, sen misin?" diyince gölgerden çıktı.

Nilay-"Biliyorum. Beni görmek istemiyorsun ama... "

b-"Sana sadece bir şey soracağım. Düşmanım mısın yoksa dostum mu?"

Nilay-"Elbette ki dostunum. Seni asla düşmanım olarak görmedim."

b-"O zaman neden Cehase'yi kaçırdın?"

Nilay-"Tanrı fareyi sana gönderdiğinde karışmaması için. Fareden kurtulmanın çözümünü kendin bulman gerekiyordu. Bir de arkadaşın tehlikedeyken güçsüz olduğunu görüp bize katılmanı istedim. Cehase'ye kötü bir şey yapmayı hiç düşümedim."

b-"Öyleyse sana güvenebilirim yani değil mi?"

Nilay-"HER ZAMAN."

b-"Sakin ol. Bağırmana gerek yok. O zaman seni affediyorum." Deyince kız sevinçten ne yapacağını şaşırdı. En son bana sarıldı.

b-"Sen 20 yaşındasın ben de 14. Böyle garip hareketler sergilemesen diyorum. " Geri çekildi ve bir süre bekledi. Daha sonra vücudu küçüldü ve...  Gençleşti mi?

Nilay-"Artık ikimiz de 14 yaşındayız." dedi ve tekrar sarıldı.

b-"Bunu nasıl yaptın?"

Nilay-"Bize katıldığında sana öğretirim. Ama sen muhtemelen yapamazsın. Benim ruh gücüm farklı çalışıyor."

b-"Size katılmayacağım. Sadece seni affettim ve seninle arkadaş oldum. Bu kadar."

Nilay-"Bu kadarına bile razıyım. Ama sen bize katılana kadar vazgeçmeyeceğim."

b-"Arkadaşlarıma zarar vermediğin sürece ben de senin her zaman teklifini dinleyeceğim. Belli mi olur, belki ileride kabul ederim."

Nilay-"Edeceğine inanıyorum. Bu senin kaderinde var. Bay bay." dedi ve yanağımdan öpüp gitti. Bu kız...  biraz manyak. Ama iyi biri gibi duruyor.

20 KASIM 2009

 Abim şehir dışından döndü. Ha. Size anlatmadım mı? Abim veterinerlik kazandı ve şehir dışında okuyordu. Vizelerinden önce eve 1 haftalığına gelmiş. Ve Halime teyze de bunu duyunca ikimizi de davet etti. Meryem\'in anne babası da oradalar. Umarım yanlış bir şey yapmam.

Cehase-"Biraz stresli gibisiniz."

b-"Sadece biraz. Sence orada başımıza bir şey gelir mi dersin?"

Cehase-"Her gün Nilay ile aynı sınıfta ders görüyorsunuz. Bu sizin için sorun olmamalı." Evet. Nilay bizim sınıfta. O günkü konuşmamızdan sonra Tanrı ona kendini gençleştirdiği için ceza vermiş. Benimle beraber okuyacak. Eğer düşük not alırsa büyüdüğünde saçlarında erken beyazlama, erken kırışıklık gibi cezalar verecekmiş, ve geri almayacakmış. Onun için Nilay\'ın dersleri geçmesi lazım. Ve sınavlarda hayaletlerden de yardım alması yasak. Sınıfın önünde bir yığın saçma hareket yapıyor. Arada omzuma yatıyor falan...  Sınıftaki erkekler beni dövmek için sıra bekliyorlar resmen.

b-"Haklısın. Nilay ile aynı sınıfta olmaktan daha kötü olamaz. istediğim bilgileri toplayabildin mi?"

Cehase-"Benden istediğiniz şey neredeyse imkansız bir görev. Tanrı ve Dagaar hakkında bilgi almamı istediniz ama adını birine söylesem ya konuşmuyor ya da kaçıyorlar."

Dagaar-"Benim hakkımda bir sorun varsa bana sorabilirsin."

b-"Arkamda, değil mi?"

Cehase-"Evet efendim." Arkamı döndüm ve:

b-"Senin hakkında daha fazla bilgi almak istiyorum. Kimsin, nesin, nasıl milenyumlarca yaşadın vesaire."

Dagaar-"Henüz her şeyi bilmeye hazır değilsin. Kendin bulmalısın." dedi ve kaybolup gitti. Kaçtı. Sırf bunu söylemeye mi geldin amk. Nasıl hazır olacam ben? Bari onu da söyle.

Abi-"Yine kendi kendine ne konuşuyorsun?" Abim çok değişti. Eski keko abim gitti, yerine gözlüklü, çalışkan ve sosyal abim geldi. Aslında onu değiştiren kişi üniversitede yaptığı sevgilisi oldu. Gül abla. Bir başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır deyimi doğruymuş. Veya abim çok kolay manipüle oluyor.

b-"Hiiç."

Abi-"Bir Bine. 14 yaşına geldin bak. Hala salak salak hareketler yapıyorsun, çocukken hayaletleri falan görüyorum diyordun tamam, anlarım. Belki dikkat falan çekmeye çalışıyordun. Yalnızlıktan kafayı buldun kendi kendine konuşuyorsun. Ama artık biraz büyü."

b-"Abi. Sana binlerce kez açıkladım, yine açıklayacağım. Ben. Bu. Koduğumun. Hayaletlerini. Görebiliyorum. Sözüm meclisten dışarı." dedim ve Cehase\'ye baktım.

Abi-"Görebiliyorsan kanıtla o zaman. Yıllarca bana sadece görüyorum diyorsun, kanıtlama adına hiçbir şey yapmadın." Tamam lan. Kanıtlayacağım amk. Damarıma bastı iyice.

b-"Kanıt mı istiyorsun, al sana kanıt. Sence şu an Gül abla ne yapıyordur?"

Abi-"Ne bileyim ne yapıyordur."

b-"Ama ben bilirim. Cehase, git ve Gül abla ne yapıyor bir bak. Ondan sonra tekrar yanıma gel."

Cehase-"Nasıl isterseniz." dedi ve hızlı bir şekilde gitti. Yaklaşık 1 dakika sonra geri döndü. Ve bana ne yaptığını anlattı. Ben de abime döndüm ve:

b-"Duştan yeni çıkmış. Pembe ve üzerinde ayı desenli bir bornoz giyiniyor. Hatta şu an saçlarını kurutuyormuş." Abim yakama yapıştı ve:

Abi-"Ne diyon lan sen?" dedi ve tam vuracakken:

b-"inanmıyorsan ara." dedim. Yakamı bıraktı ve telefonunu çıkardı ve aramaya başladı.

Abi-"Eğer bir çıkmasın seni eşek sudan gelinceye kadar... "

Gül-"Alo. Aşkım bir şey mi oldu?"

Abi-"Hiç. Öylesine aradım. Ne yapıyorsun?"

Gül-"Hiç. Duştan yeni çıktım da. Saçımı kurutuyordum." Abim olduğu yerde kalakaldı.

Abi-"Üzerinde pembe renkli ve ayı desenli bornozu mu giyindin?"

Gül-"Nereden bildin? Beni mi gözetliyorsun yoksa?"

Abi-"Bir kere evine gelmiştim de orada görmüştüm. Kesin senin bornozundur dedim."

Gül-"Üstümdekini sormak için aramadın herhalde?"

Abi-"Yok ya. Öylesine aramıştım. Notları alıyorsun değil mi? Bak eksik not istemiyorum. Finallerde de 1 hafta ben notları alacağım."

Gül-"Tamam aşkım benim. Bütün notlarımı tam alıyorum söz verdiğim gibi...  TAMAM GELiYORUM. Kızlar beni çağırıyor. Yemek yapacağız. Hadi bay bay."

Abi-"Bay bay." dedi ve telefonu kapattı. 

Abim bana döndü ve:

Abi-"Neden bunca zaman bana bu şekilde kanıtlamaya çalışmadın?"

b-"Çünkü...  Dedeme bunu kanıtladım ve kalp krizi geçirdi. Öldü. Başka kimseye anlatamadım. Neredeyse her gün vicdan azabı çektim. Dedem benim yüzümden öldü." Gözlerim yaşardı.

Abi-"Bunu senden isteyen anneannem miydi?"

b-"Hayır. Tekir istedi. Sadece dedemin gülümsemesini istiyordu. Ölünce gülümsediğini gördüm. Ve Tekir ile beraber huzura kavuştular."

Abi-"Dedem için kendini suçlamana gerek yok. Çocuktun o zamanlar, ben bile bunu anlayışla karşılayabilirim. Ama bunca zaman bana anlattın ve ben de seni görmezden geldim. Keşke bana daha erken kanıtlasaydın. Seninle dalga geçmek yerine seni korurdum."

b-"Zaten benim bir sürü arkadaşım var. Görebildiğin ve göremediğin."

Abi-"Burada biri var mı peki?"

b-"Cehase var burada."

Abi-"Cehase mi? O nasıl isim öyle? Cenaze gibi." Benzetmesen olmazdı zaten.

b-"ismini ben verdim. Uzun hikaye. Sonra anlatırım. Şimdi gidelim. Geç kalırsak Halime teyze bize çok kızar."

Abi-"Tamam, ama bütün hikayeni dinleyeceğim bu sefer. Bu arada Cehase. Kardeşime sahip çıktığın için teşekkürler." Cehase biraz utandı.

b-"Önemli değil diyor. Hadi çıkalım." dedim. Abime söylemem içimde büyük bir rahatlamaya sebep olmuştu. Kanıtlamakta tereddütlüydüm.  Eğer kanıtlarsam bana ucube muamelesi yapar diye düşünmüştüm. Neyse ki abim direk kabullendi. Hatta biraz hızlı kabullendi. Aklına durmadan hayaletleri görebildiğim fikrini soktuğum için gördüğümde de hızlı kabullendi herhalde.

Evlerinin önündeyiz. Çok gerginim...  Abim direk kapıyı çaldı. Kapıyı Meryem açtı:

Meryem-"Hoşgeldiniz. Geçin içeri ayakta kalmayın." Bu bizim Meryem mi amk? Gülümsüyor. Sahte bir gülümseme olduğu belli olsa da en azından gülümsüyor. Çoktan bana asık suratıyla 'Yine mi sen geldin?' demesini beklemedim değil. Salona geçtik. Tekli koltukta almanca bir şeyler yazılı t-shirt ile oturan bir adam vardı. Uzun boylu, bayağı uzun. Tahmini 2 metre falan. Biraz kalıplı, yanağında doğum lekesi var. Fazla büyük değil ama dikkat çekiyor. Babası muhtemelen. Hemen yanındaki tekli koltuğa da annesi olduğunu tahmin ettiğim kişi oturuyor. Kadının kızıl saçları var. Muhtemelen boyatmış. O da altına kot ve üstüne t-shirt giyinmiş. Ama t-shirt kadında güzel durmuş. Göğüsleri...  Ne düşünüyorum ben amk. Ergenlik çağına girişimi kutluyorum şu an.

Halime-"Ayakta kalmayın, buyrun sofraya geçelim. Tanıştırayım. Selma ve Murat, Bir Bine ve Tarık."  Birbirimizin elini sıktık ve sofraya oturduk. Meryem ve abimin ortasına oturuyorum. Halime teyze masanın başında, Meryem'in anne ve babası da karşımızda oturuyor. Raf ve Ref odadan koşa koşa geldiler. Ve abimin kucağına zıpladılar. Abimin mi?

Abi-"Bahsettiğin kediler bunlar mıydı Bir Bine?"

b-"Evet abi. Beyaz olanın ismi Ref, siyah olanın ismi Raf. Nedense seni sevmişler gibi duruyor."

Ref-"Çok tatlı kokuyor."

Raf-"Çok sıcak hissettiriyor." deyip sırnaşmaya başladılar. Bunları abim mi hissettiriyor size? Bunca yıl neresinde sakladın bu hissi abim merak ettim.

Cehase-"Onda bir ruh lekesi var. Zamanında bir kedi ruhu bırakmış olmalı. Yıllardır fark etmemenize şaşırdım. O leke kedileri abinize çekiyor." Yoksa...  Tekir orada sırnaşırken mi o lekeyi bıraktı? Vay lan Tekir...  Abimden bu şekilde özür dilemek...  Kral kedisin ha.

Halime-"Raf, Ref. Gelin yemeğinizi yiyin." deyince abimin kucağından indiler.

(HATIRLATMA YAPAYIM DA SONRA BU KiMDi DEMEYiN:

MERYEM'iN ANNESi= SELMA

MERYEM'iN BABASI= MURAT

MERYEM'iN ANNEANNESi= HALiME)

Selma-"Neden kedilere böyle tek heceli anlamsız bir isim koymayı düşündün?" Anasına bak kızını al amk. Kendileri söyledi diyemeyeceğime göre:

b-"Aslında bilmiyorum. Bir an içimden geldi öyle isimlendirdim."

Murat-"ileride çocuklarını da içinden geldiği gibi isimlendirme sakın." dedi ve biraz güldü. Güldüler. LANET OLASICALAR! HiÇBiRiNiZ Mi HALiME TEYZEYE ÇEKMEDiNiZ AMK.

Meryem-"Babam biraz şakacıdır." Murat amca abime döndü ve:

Murat-"Sen üniversiteli gibi duruyorsun. Hangi bölümü okuyorsun?"

Abi-"Veterinerlik okuyorum."

Murat-"Güzel meslek. ileride iyi parası vardır."

Abi-"Aslında parası için yapmıyorum. Hayvanlarla aram iyidir, daha yeni de gördünüz. Hayvanlar da nedensiz bir şekilde beni sever. Onlar için ben de veteriner olmak istiyorum."

Murat-"Bak Tarık. Bu devirde tek güç paradır. Sevgi falan para etmiyor bu devirde. Siz küçüksünüz şimdi anlamıyorsunuz dediğimi ama ilerde anlayacaksınız."

b-"Bence sevginin yeri parayla ölçülemez. Ben parası çok olup mutsuz olan çok fazla kişi (hayalet) gördüm. Paranın getireceği mutluluk yalnızca maddi bir tatmin isteği. Her insan aynı hissediyor, param olursa mutlu olurum şeklinde. Ama para mutluluk getirmiyor bence. Hatta bazı noktalarda başınıza bela olabiliyor. Mesela miras davasında, veya hırsızlık olaylarında."

Selma-"Televizyonu fazla izliyorsun galiba genç adam? O anlattığın şeyler televizyonlarda oluyor genelde."

b-"Televizyonlarda değil. Gerçekte de gördüm. Dedem...  Evi vardı, parası vardı, arabası vardı ama hep suratı asık bir adamdı. En son sevdiği kedisi ölünce de artık neredeyse yaşamak için amacı kalmamış gibiydi.  Son nefesini verdiğinde gülümseyerek gitti." Daha fazlasını anlatmak istiyorum. Kelebeğin sevgisini, Selin, Cem ve Hakan'ı, Cehase'nin annesini, Cehase'yi...

Murat-"Biraz acı konuşacağım sana ama çok safça düşünüyorsun. Dünya sandığın kadar merhametli değil. Herkes kurt bu devirde."

b-"Eğer kurt görürsem o zaman arkadaşlarıma sığınırım. Onlara sırtımı yaslarım."

Selma-"Annemin sana akıl verdiği belli oluyor. Sanki karşımda annemle konuşuyorum."

Halime-"Kötü mü etmişim? Sana yıllarca öğretemedim bari şu çocuklar maddiyatla mutlu olunmayacağını öğrensinler."

Selma-"Evet anne. Babam bizi bırakıp gittiğinde zaten biz çok mutluyduk...  Beni konuşturma çocukların yanında şimdi."

Halime-"O bizi bırakıp gittiğinde ben baktım sana. Ne sıkıntı çektin peki kızım?"

Selma-"Anne, hatırlamıyor musun? Babam giderken evimizi satmıştı diye evden atıldık. Kaç ay evsiz  kaldık. Ne çileler çektik."

Halime-"Evsiz kalmadık kızım. Komşumuz Hayriye ablalarda kaldık. Saolsun bize aylarca sahip çıktı. Rahmetlinin hakkını ödeyemem. Para gittiğinde geriye dostların kalır kızım. Bunu sana öğretemedim bir." Ben sessiz sessiz anne-kız kavgasını izliyordum. Murat amcanın pek umrunda değil gibi. Meryem ise hala gergin. Raf ve Ref mutlu mutlu yemeklerini yemeye devam ediyorlar.

Cehase-"Ortam çok gergin. Ben dışarı çık... "

b-"Çıkamazsın. Başın bir daha belaya girsin istemiyorum." Fısıldayarak söylemişti ama Murat amca duydu:

Murat-"Bir şey mi dedin?" Onu nasıl duydun? O kadar sessiz söylemiştim oysa.

Abi-"Bana söyledi. Bir Bine. Ortamda kulaktan kulağa konuşulmaz." Ohh ne güzel. Azarımı da yedim. Keyif sigarası da yakayım bari. Hatta keyif sigaram geldi:

Murat-"Sen hangi fen lisesinde okuyorsun?" Adam direk hangi fen lisesinde okuduğumu sordu lan! Meslek lisesi nasıl desem ki şimdi? El mecbur:

b-"Meslek lisesinde okuyorum. Bilişim bölümü." Bir süre ortam sessiz kaldı. O kadar mı kötü bir yere gidiyorum lan?

Murat-"Bu devirde herkes bilgisayarcı. Çok gereksiz bir bölüme gitmişsin. Artık üniversite sınavına daha iyi hazırlanırsın. Meryem, senin derslerin nasıl?" Meryem biraz korktu gibi. Elimi tuttu. Bayağı korkuyor galiba. O kadar mı düşük aldı? Elleri terlemiş. Elimi çekecekken göz ucuyla biraz bekle bakışı attı. Elimi çekmekten vazgeçtim ve beklemeye başladım.

Meryem-"ilk sınavlarım iyi. Sadece matematik biraz... "

Murat-"Kaç aldın?" Soğuk bir şekilde sormuştu. Meryem elimi sıkıyordu.

Meryem-"68... "

Murat-"68 mi? Yani yarısını anca doğru bildin. Bravo Meryem. Biz seni Almanya'ya yanımıza nasıl alırız diye kara kara düşünelim, sen burada tembellik yap."

Meryem-"Tembellik yapmı... "

Anne-"Git öğretmeninle konuş seni kurtarma sınavı yapsın."

Halime-"Rahat bırakın çocuğu. Kız elinden geleni yapıyor... "

Selma-"Sen karışma anne. Bu çocuğa hep sen yüz veriyorsun." Meryem ağlayacak gibi oldu.

Cehase-"Bunu yapmak istediğinize emin misiniz? Öfkenizi kontrol edin." Cehase ne yapacağımı anladı. Tam söz söyleyecektim ki abim elini omzuma koydu. Sonra da elini geri çekti ve:

Abi-"Yemek çok güzeldi Halime teyze. Ellerine sağlık." Konu böylece dağıldı.

Halime-"Afiyet olsun evladım." Raf ve Ref de yemeklerini bitirmiş olacaklar ki abimin kucağına atladılar. Abim de onları sevmeye başladı. Meryem elini çekti. Ve tabakları toplayıp hiçbir şey söylemeden mutfağa gitti. 

ikimiz de eve döndük. Eve dönerken abime her şeyi anlattım. Başımdan geçen her şeyi. Konu konuyu açtı, hatta odada konuşmaya devam ettik.

b-"Abi, beni orada neden durdurdun? Bıraksaydın da ağızlarının payını verseydim."

Abi-"Verseydin ne olacaktı peki? Bu sefer de Meryem'in üzerine daha fazla gideceklerdi. Dedeme hayaletleri gördüğünü söylediğin için kalp krizi geçirmişti hatırladın mı? Bakkala söylediğinde hiçbir şey olmamıştı. Bu da aynı durum. Eğer onlara bir şey söyleseydin sen gittikten sonra Meryem'in üzerine daha çok giderlerdi. Bu yüzden sana arada beynini kullan diyorum. Durmadan duygularınla hareket ediyorsun."

b-"Böylesi Meryem için daha mı iyi oldu?"

Abi-"Evet, kız arkadaşın yaşayacak merak etme. iki kızar sonra da zaten mecburen dönerler."

b-"O KIZ ARKADAŞIM DEĞiL!"

Abi-"O zaman niye el ele tutuşuyordunuz? Demek ki eller günahkar puhahhaha" Şu an karşımda eski abimi görüyorum. Biraz daha büyümesi lazım. Benim de biraz daha büyümem lazım...   

22 TEMMUZ 2013

Köye geldik. Uzaktan bir akrabamız olan Gülay teyze evine davet etti diye buradayız. Ben evde kalmayı istemiştim ama evde tek başına ne yapacaksın diye beni de götürdüler amk. Abim de burada olmaktan pek memnun değil gibi. Her yerini sinek ısırmış, kaşınıyor.

Abi-"Ben dışarı çıkıyorum. Bizim eskilerden kimse kaldı mı?"

Gülay-"Turgut hala buralardadır. Sen git yanına istersen."

b-"Ben de dışarı çıkayım."

Gülay-"Sen nereye giden kuzum?"

b-"Ben de abimler ile dolaşırım."

Anne-"Tamam o zaman. Gidin, ama akşam olmadan dönün eve."

Abi-"Anne. Kaç yaşıma geldim. Akşam olmadan eve dönmeyin ne çocuk gibi."

Anne-"Akşama yemek hazır olacak oğlum. Sana ayrı mı yemek hazırlayacağız?"

Gülay-"Sen dolaş kuzum. Gülay teyzen sana yemek hazırlar."

Abi-"Saol Gülay teyze. Hadi Bir Bine. Çıkalım." dedi ve kalkıp dışarı çıktık.

Dışarıda abim:

Abi-"Benimle gelecek misin?"

b-"Turgut abinin bana deli muamelesi yapması hoşuma gitmiyor. Ben tek takılacağım."

Abi-"Napacan oğlum tek başına köyde? Gel işte. Ben konuşurum."

b-"Abi, sen benim bu özelliğimi bilmeden önce de yalnız takılıyordum. Şimdi de yalnız takılabilirim...  Hatta yanımda Cehase var. Onunla takılırım, sıkıntı yok." Şu an etrafı araştırmakla meşgul. Bir sorun olursa bana haber verecekti.

Abi-"Sen bilirsin. Ama sıkılırsan yanımıza gel."

b-"Tamam abi." dedim ve köy meydanına doğru boş boş yürümeye başladım. Bir ağacın altına oturdum. Hava zaten çok sıcak. Ama ev daha sıcaktı. En azından ağacın altın daha serin. Gözlerimi kapattım ve rüzgara odaklandım.

Nilay-"Bir Bine." Yerimden sıçradım amk. Nilay mı konuştu? Nerede?"

Nilay-"Buradayım. Ağacın üstüne bak." Harbiden de ağacın üstünde lan. Ama vücudunda gümüş bir kordon var.

b-"Yine astral seyahat mı yaptın?" Kız çok sık astral seyahat ile yanıma geliyor. Okul bitti diye sevindim mahallede rahat bırakmadı, köye geldim şimdi de astral seyahatle rahatsız ediyor. Kaçış yok kızdan.

Nilay-"Artık bize katılsan diyorum."

b-"Benimle yolum ile senin yolun çok farklı. Siz ruhları yok ediyorsunuz, ben ise huzura kavuşturuyorum."

Nilay-"Kötü ruhlar da var. Her ruhu kurtaramazsın."

b-"Denemeden bilemezsin."

Nilay-"Bilirim...  Seni senden daha iyi tanıyorum."

b-"Nereden tanıyorsun ki beni? Tamam, beni yıllarca arkadan korumuşsun teşekkürler. Ama bu beni çok iyi tanıdığın anlamına gelmez."

Nilay-"Biz...  Ne oldu?...  Yaa şimdi olmaz...  Tamam...  Tamam. Tanrı çağırıyor. Ben gidiyorum. Görüşürüz." dedi ve kayboldu. Hay mk. Biri bana bilgi verecekken her seferinde ya gidiyor, ya kayboluyor...  Sikecem az kaldı.

Bir ahır kapısı buldum. Burada kullanmam doğru mu acaba? Kimsenin görmediği tek yer de burası ama.

Cehase-"Karşımızda bir Milenyum olacak. Eğer onu kızdırırsanız o evde hayatımız ve ruhumuz son bulabilir."

b-"Korktuysan gelmeyebilirsin. Seni zorlamak istemiyorum."

Cehase-"Geleceğim." Dedi. Derken sesi biraz sitemliydi. Acaba nesi var? Kilidi soktum ve kapıyı açtım. içeri girdim. içerisi saray gibi. Burası gerçekten ahır kapısından mı açıldı? Kocaman bir hole girdim. Karşımda iki kişi belirdi. Biri kurt, diğeri de tilki:

Kurt-"DAVETSiZ MiSAFiR. NE CÜRRETLE BU EVE GiRERSiN."

Tilki-"ÖLÜMÜNE HAZIRLANSAN iYi OLUR." Holün önündeki merdivenlerden biri inmeye başladı. Yüzünü göremiyorum.

-"Siz ikiniz. Konuğuma neden saygısız davranıyorsunuz?" dedi ve ikisinin de boynunda zincirler oluştu. Zincirler ikisini de geri çekmeye başladı. Acı çekiyorlardı.

b-"Ceza vermenize gerek yok. Ben buraya Bir Bine için geldim." diyince zincirler kayboldu. Ve Tilki ile Kurt kendilerini toparlamaya çalıştılar.

-"Ben Leydi Ekonis. Milenyumlar arasındaki en asil varlık benim." Merdivenlerden inmesi bittiğinde yüzü hep kıllıydı. Kürkü var. Hayvanlar gibi. Ama insan gibi iki ayak üzerinde yürüyor. Kurtadam falan mı acaba?

Cehase-"Kendini tanıt." dedi kısık sesle. Kendimi toparladım ve:

b-"Şeref duydum Leydi Ekonis. Benim ismim Bir Bine." Saygılı konuşmak ne zormuş. Cehase'den ders almalıydım.

Cehase-"Benim ismim de Cehase, Şeref duydum Leydi Ekonis. Buraya sizin hizmetkârınız Bir Bine'nin isteği ile geldik."

Ekonis-"ESKi hizmetkârım. Yanımdan ayrıldığı için onu azât ettim. Misafirlerimize salona kadar eşlik edin. Kusura bakmayın, hazırlıksız yakalandığım için ev kıyafetlerimle görmek zorunda kaldınız beni. Hazırlanıp size salonda katılacağım." Dedi ve merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. Ev kıyafeti miydi onlar? Lan üzerinde kırmızı elbise vardı. Kurtadama benzemese tam yavşamalık...  Lan aptal aptal düşünme. Belki düşüncelerimi falan okuyan biri vardır aq.

Tilki-"Lütfen beni takip edin. Yardımınız için teşekkürler. Bir Bine nasıl peki?" Takip etmeye başladık ve yolda sohbet ediyorduk.

b-"Bir Bine öldü."

Tilki-"O yüzden gelemedi demek ki. Elçi olarak da sizi yolladı. Ölmesine üzüldüm. Onu uyarmıştık oysa."

b-"Ne için?"

Kurt-"Bunu Leydi Ekonis anlatır. Biz sadece hizmetkârız." En sonunda kocaman bir kapının önüne geldik. Kapıyı Kurt ve Tilki beraber itip açtılar. Salon kocaman. Ve bembeyaz. Bizi koltuğa doğru yönlendirdiler ve:

Tilki-"Burada bekleyin. Leydi Ekonis sizi karşılayacak." dediler ve dışarı çıktılar. Bir süre sonra Kurt geldi ve önümüze tatlı tuzlu (ve daha önce sadece televizyonda görebildiğim) aparatifler (bize öyle söylüyor. Bu kadar aperatife kabile doyar.) koydu ve gitti. Çay da koydu. Çayın kokusundan ne kadar kaliteli olduğunu anlayabiliyorum. ingiliz kraliyet ailesinden falan olabilir mi? Sadece merak ettim. Aperatiflerden biraz yedim ve çayımı yudumlamaya başladım. Çok güzel lan. Keşke annem, babam ve abim de yiyebilselerdi. Üstünde simsiyah elbisesiyle Leydi Ekonis kapıda gözüktü. Karşımdaki tekli koltuğa (Tekli koltuk demeye bin şahit ister. Sanki taht.) oturdu.

Ekonis-"Söyle bakalım insan. Bir Bine benden ne istiyor?"

b-"Leydi Ekonis, Bir Bine hayatını kaybetti." Gözü seyirdi.

Ekonis-"Bunun benimle ne alakası var?"

b-"Muhtemelen size gelmemi istemesinin amacı sizi sevmesiydi."

Ekonis-"Herkes beni sever. Bu serveti, bu malı mülkü. Parayı bütün insanlar sever."

b-"Ama siz söylemiştiniz. Bu evi terk ettiği için azât edildi diye. Demek ki servetinizi önemsemiyordu."

Ekonis-"Ağzın iyi laf yapıyor Bir Bine. Ama hala gelişinin amacını söylemedin."

b-"Size bir mesaj iletmek için buradayım. Bir Bine hayatını güzel yaşadığını iletmemi istedi ve o kapıyı ona açtığınız için de teşekkür ettiğini söyledi." Derin bir nefes alıp verdi.

Ekonis-"Kapıyı sana anlattı mı peki?"

b-"Hayır. Kapıdan haberim yok. Sadece huzura kavuşması için elçi olarak buraya geldim. Benim amacım hiçbir ruh yok olmadan huzura kavuşmalarını sağlamak."

Ekonis-"Bu görevi sana kim verdi peki?"

b-"Hiç kimse. Sadece ben öyle olmasını istedim ve bu yönde ilerliyorum. Tırpaan ve Tanrı adında iki kişi kendisine katılmamı istese de reddettim."

Ekonis-"Tırpaan değil. Dagaar. O kokuşmuş kurta katılmaman senin için daha iyi olmuş. O egolu Tanrı'ya da. Onların kim olduğunu hala bilmiyorsun değil mi?"

b-"Bilmiyorum."

Ekonis-"Fazla vaktinin kalmamış olması ne üzücü. Bir Bine'yi azat edince yanıma yenisini almadım."

b-"Size katılmamı istemeyeceğinizi umuyorum."

Ekonis-"Ben yalnız yaşamayı seven bir milenyumum. Tarikat kurmaya ihtiyacım yok. Hem seni yanıma almaya kalksam beni tarihten silebilecek bir kadın var...  Herneyse. Kısaca yalnız yaşamayı seven bir milenyumum." Tarihten silecek kadın mı? Fazla sorgulamamı istemiyor gibi.

b-"Yalnız değilsiniz. iki tane ruhunuz yanınızda."

Ekonis-"Onlar hizmetkârlarım. Aynı senin hizmetkârın gibi."

b-"Cehase mi? Kesinlikle o benim hizmetkârım değil. O benim dostum. Onun verdiği kararlara ben karışmam."

Ekonis-"Onun arzularını yok sayıyorsun. Aynı önceki Bir Bine gibi. O da Shera'nın arzularını yok saymaya başlamıştı."

b-"Arzularını yok saymıyorum. Ne arzusu olduğunu bilmiyorum ki."

Ekonis-"O kadar zamandır yanında ve anlayamıyor musun? Bu senin kendi problemin. Misafirliğinizi burada bitirmenizi isteyeceğim. Ben asil bir milenyum olsam da çok hızlı yorulurum. Şimdi bile yorgunluğumu sizden saklamak için fazladan enerji harcıyorum. Bana bu haberi iletmek için geldiğinden seni ödüllendirmek istiyorum. O kapının ne işe yaradığını sana söyleyeceğim. O kapı geçmişe açılıyordu. Zaten evi o kapıdan terk etti. Geçmiş iğrenç yaşantısına geri dönmek pahasına...  Neyse. Sana o anlatır bunları." Sonra ayağa kalktı ve Kurt'un kulağına eğildi. Bir şeyler söyledikten sonra odadan çıktı.

Tilki-"Size kapıya kadar eşlik edeyim. Ve anahtarı da alayım. O benim anahtarımdı." dedi ve ben de anahtarı ona verdim. Anahtarı ağzına aldı ve yuttu. Kapıya geldik ve:

Kurt-"Leydi Ekonis sizden bir mesaj iletmenizi istiyor. Bir Bine'ye onu çok sevdiğini söylemenizi istedi. Aramızda kalsın ama vücudu dayanıksız kaldığından değil, yas tutmak için odasına gitti. Onu çocuğu gibi severdi. Bir Bine bizi hiçbir zaman hizmetçi olarak görmedi. Biz de onun ölümünün yasını tutacağız."

b-"Huzura kavuşamaz mısınız?"

Kurt-"Hayır. Biz Leydi Ekonis'e zincirlerle bağlıyız. Hem huzura kavuşmak da istemiyoruz."

Tilki-"Biz ona hizmet için varız. Bir Bine'ye bizim de onu sevdiğimizi ilet. Merak etmesin. Leydi Ekonis'e iyi bakacağız."

b-"Tamam. ileteceğim. Misafirperverliğiniz için teşekkür ederim."

Kurt-"Rica ederiz. Elveda."

Tilki-"Rica ederiz. Elveda." Bir an aklıma Raf ve Ref geldi. Onlar gibi konuştular. Kapı arkamızdan kapandı ve eski haline geldi. Artık sıradan bir ahır kapısı. Şimdi Bir Bine'nin yanına gitmemiz gerekiyor. 

Cehase'nin arzuları demek. Neyine dikkat etmiyorum acaba? Anlamıyorum. Evet, bana atarlı davranıyor ama neden? Hala olduğu yerde oturuyor. Güneş de batmak üzere. Hızlıca eve dönmem lazım.

b-"Bir Bine. Leydi Ekonis, Kurt ve Tilki'ye mesajını ilettim."

bb-"Abi, sen mi geldin? Çok teşekkür ederim. Leydi Ekonis'in mutlu olmasına sevindim."

b-"Pek mutlu değildi. Leydi Ekonis seni çok sevdiğini iletmemi istedi. Bana göstermedi ama Kurt bana yas tutmak için odasına gittiğini söyledi." Bir Bine önümde ağlamaya başladı.

bb-"Güneş ve aydan bahsettiğimde tek benimle dalga geçmeyen oydu. Bana her şeyi o öğretti. Hikayemi dinler misin abi?"

Shera-"Lütfen Cehase. Sen de dinle. Şu an efendine karşı soğuksun. Bunu hissedebiliyorum. Ben de  efendime soğuk davrandım ve o kendini benim için feda etti. Lütfen dinleyin."

b-"Anlat. Dinliyorum."

bb-"Teşekkürler abi. Ben fakir bir ailede doğdum. Ailem için sokakta dileniyordum.  Tabi o zamanlar babam beni dilendirip parayı tanrıya götürdüğünü söylüyordu. Ben de tanrı bana yemek verecek, su verecek diye hep dilenmeye devam ettim. Yaşama isteğimi tutan kişiler Güneş ve Ay'dı. Her sabah Güneş gün boyu gülümser, her akşam da ay bana evime kadar rehberlik ederdi. Bir gün ay rehberlik ederken sokakta bir serçe buldum. O da Shera'ydı. Ölmek üzereydi. O gün de babam az para kazandım diye yemek ve su vermemişti. Ben de gizlice eğer babam yemek vermezse diye ayırdığım yemeğimden Shera'ya yemek ve su verdim. Bütün gece ölmesin diye başında durdum. Sonraki sabah durumu iyiydi ama kanadı kırıktı. Kanadına dal ve bir ip bağladım ve onu odamdaki boş kutuda sakladım. Sonra da dilenmeye gittim. O gün bir adam geldi. Saçları güneş kadar sarıydı. Beni aldı ve bana yemeğe götürdü. Sonra da bana para verdi. Bana o gün garip bir kağıt verdi ve bana akşamki yemeğimi tam yememi söyledi. Anlamamıştım. Parayı önemsemememi de söylemişti ama onun bu söylediğini dinlemedim. Bana verdiği paranın bir kısmını babama verdim ve diğerlerini sakladım. Daha sonra eve geldiğimde annem bir et yemeği yapmıştı. Ben de yedim...  Sonra... "

Shera-"O benim vücudumdu. Ben iyileşince kutunun içinde şarkı söyledim ve annesi beni buldu. Beni öldürüp pişirdi ve Bir Bine'nin yemesi için önüne koydular. Hala pişmanlık duyar ama iyi ki o gün bedenimi yiyen oydu. O gün gelen adam ona benim bedenimi yemesini söylemişti. O da başımı bile çöpten çıkarıp yedi." Anne babasını sikeyim bunun. Orospu çocukları. Çocuğun serçesinden ne istediniz lan? O adama güvenmesine şaşırdım. Çocuk çok saf hayallerle büyümüş.

bb-"Sonra babam beni dövdü ve odama kitledi. O gece aralıksız ağladım. Cebimdeki kağıt ısınmaya başladı. Cebimden çıkardım ve kağıt yandı. Ondan sonraki sabah tekrar dilenmeye gittiğimde Shera yanımdaydı."

b-"Shera mı yanındaydı? Pişmanlığı mı vardı yani?"

bb-"Hayır. Öyle değil." dedi ve parmağından bir zincir çıktı. Zincir Shera'ya bağlıydı.

b-"Bu zincirler...  Leydi Ekonis'in zincirleri mi?"

bb-"O sarışın kişi Tilki'ydi. Bana Leydi Ekonis ile anlaşma kağıdı verdi ve Shera bağı ile yeminini mühürledi. Tabi o zamanlar ben bilmiyordum. Bir gün teyzemler geldi. Kuzenim de geldi. Teyzemler geldi diye annem temiz kıyafetlerimi vermişti O gün ne kadar mutluydum anlatamam. Teyzem ve kocası beni gezdirdiler, avm ye gittik, sinemada film izledik...  Ve dilenmeye gitmeme de gerek yoktu. Her şey çok güzel gidiyordu. Taa ki o güne kadar. Babam bir gün yakama yapışıp beni uyandırdı. Ve teyzemin parasını çaldığımı iddia etti. Ben çalmamıştım. Dolabımı açtı ve Tilki'den alıp sakladığım parayı buldu. Teyzem ve annemler zaten kavgalıydı. Bu da son darbe oldu. Teyzemler eşyalarını toplayıp evden gittiler. Ben de dayak yedim. Eğer Tilki'yi dinleseydim ve aç gözlülük yapmasaydım teyzem sayesinde okul da okuyabilirdim. Ama okuyamadım. Aylarca dilendim. Shera ruh gücü ile beni iyileştirebiliyordu. Ama her geçen gün zayıflıyordu. Ben ne kadar ruh gücü ile beslersem o kadar güçleniyordu. Ama bu sefer de ben zayıf düşüyordum. Zaten ruh gücümü Shera'ya nasıl kontrollü vereceğimi bilmiyordum. Daha sonra Kurt geldi ve beni ailemden satın aldı. Tabi insan vücudu ile. Beyaz saçlı genç biri olarak geldi. Ailem de parayı görünce beni hemen sattılar. O gün hiçbir gün kadar acı çekmedim. Daha sonra beni konağa götürdüler. Tüm dünya ile ilişkim kesildi. Leydi Ekonis cahil kişileri sevmezdi. Ben de onun için her şeyi öğrenmeye başladım. Ne de olsa benim kurtarıcımdı. Kendimi ona adamalıydım. Yeni bilgiler öğrendikçe öğrendim. 16 yaşıma geldim."

b-"16 yaşına mı? Sen 16 yaşında mısın?" Çok genç gösteriyor.

bb-"Hayır. Şu an 13 yaşındayım. Anlatacağım abi. En son 16 yaşımı anlatıyordum. 16 yaşıma geldim ve Shera ile aramız soğumaya başladı."

Shera-"Burada sizin hatanız yoktu. Benim boş gururum yüzünden siz sürüklendiniz. Cehase.
Şu an sen de boş gururuna sürükleniyorsun. Artık efendim benimle daha az konuşmaya başlamıştı. Bana daha az ihtiyacı oluyordu. Kendimi işe yaramaz hissediyordum. Bedenime de özlem duyuyordum. Onun yanında nedensizce kafeste hissediyordum kendimi. Bir gün boş gururumu fark etti ve benimle konuşmaya çalıştı. Ve ben de ona hiçbir şey anlatmadım. Bu içimde büyüdü ve bir gün kavga ettik. Ona yaşamak istediğimi söyledim. O da yalnızca bana gülümsedi. Başımı okşadı ve 'ben de senin yaşamanı istiyorum' dedi. Geçmişe giden kapıyı biliyordu. Gitti ve Leydi Ekonis ile konuştu. Leydi Ekonis şiddetle karşı çıktı. Çünkü biliyordu ki geçmişe gitse bile artık ruhlarımız bağlıydı. Eğer ben yaşarsam onun yaşam süresi benim yaşam süreme düşecekti. ikimiz de aynı anda ölecektik. Üstelik yaşadığımız sürece birbirimizi ve tüm olanları unutacaktık. Efendim bunu bilmesine rağmen tereddüt bile etmeden kabul etti. Ve o kapıdan geçtik. Bana sapandan gelen taşın yönünü değiştirdi ve zamanı devam ettirdi. Taş bana gelmemişti ve ben de kaçabilmiştim. O her gün dilenmeye ve acı çekmeye devam etti."

bb-"Acı çekmedim. Zamanı geri alınca tilki bana para vermedi ve ben de Teyzem'in sayesinde okula başladım. Parayı çalan kişi de kuzenimdi. Suçu bana atmaya çalıştı ama kanıtı yoktu. Sonra para arkasındaki küçük cebinden çıktı. O gün babası ve annesi sadece azarladı ve o konu kapandı. Ama o gün sayesinde ben okula başladım, annem ve babamın artık beni görmesi bile yasaklanmıştı. Dilenmek yerine okulda arkadaşlarım olmuştu. Sonunda da Shera ömrünü doldurunca ben de ömrümü doldurdum. Ve buradayız. Hikayemiz böyleydi." dedi ve mavi bir şekilde parlamaya başladı. Mavi mi? Güneşin kızıl rengi onu mavi gösteriyordu.

bb-"Son kez Güneş bizi selamlıyor Shera. Artık yanına gidebiliriz."

Shera-"Evet efendim. Size diğer dünyada da hizmet etmekten gurur duyarım."

bb-"Bana hizmet etmeni istemiyorum. Sadece sonsuza kadar birlikte kalalım."

Shera-"Nasıl istersen Bir Bine." dedi ve kayboldular. Orada yaklaşık birkaç dakika kalakaldım. Kımıldayamadım. Kımıldayamıyordum. Ben kendi yaşadıklarıma dert diyordum bir de. Hayalleri olan bir çocuktu sadece. Bu kadar acı çekmesine gerek yoktu...

b-"Cehase. Sana böyle hissettirdiğim için özür dilerim. Sana her zaman ihtiyacım olduğunu bilmeni istiyorum. Eğer sana işe yaramaz hissettirirsem beni sertçe uyarmanı istiyorum." Kafam yere eğik ve ağlıyordum. Kafamı kaldırmak bana ağır geliyordu. Cehase'nin duygularını görmezden geldim. Ona kendisini işe yaramaz hissettirdim.

Cehase-"Bir daha böyle bir duygu içimde asla dolaşamaz. Dersimi aldım. Bizim sonumuz onlar gibi olmayacak. Size söz veriyorum." Gözyaşlarımı sildim ve Cehase'ye döndüm.

b-"Akşam oldu bile. Ben acıktım. Hadi eve gidelim."

Cehase-"Nasıl isterseniz." dedi ve arkamızı dönüp Gülay Abla'nın evine doğru yürüyecekken birinin kafamı okşadığını hissettim. Bu çok sıcak bir eldi. Bir anda arkamı döndüm ve güneşin son ışığının da kaybolduğuna şahit oldum.

Cehase-"Siz de mi hissettiniz?"

b-"Evet. Rüzgardı herhalde. Güneş olacak değil ya hahahah."

Cehase-"Evet. Güneş olamaz. Gidelim." dedi ve yürümeye başladık. Ne şanstı ki bu gece de dolunay vardı...   

13 OCAK 2014

Bu sene üniversite sınavım var.  Ama henüz hedefim yok. Ne olmam gerektiğini bilmiyorum. Meryem'lerin evindeyim yine.

Meryem-"Bu sene hangi üniversiteye gitmeyi planlıyorsun?" Raf ve Ref oyuncakla oynuyorlardı. Oyuncak fare ile.

b-"Hedefim yok. Belki hayalet avcılığı yazarım. Hahaha" dedim ve güldüm.

Meryem-"Biraz ciddiye alsan şu anki durumu."

b-"Bilmiyorum ya. Yazılıma biraz ilgim var aslında. Belki yazılımcı mühendisliğine giderim."

Meryem-"Bak orası iyidir. Puanlarına baktın mı?"

b-"Daha değil. Peki sen nereyi istiyorsun?"

Meryem-"Ailem cerrah olmamı istiyor ama ben Pilot olmak istiyorum. Hayalim dünyayı dolaşmak."

b-"Pilotluk zordur ama."

Meryem-"Biliyorum. Ama yine de pilot olmayı istiyorum."

b-"O zaman şimdiden pilotluğun hayırlı olsun."

Meryem-"Daha sınava girmedik. Hemen karar verme bence."

b-"Bir şey olmaz. Seni tanıyorum. O sınavı çerez niyetine yersin sen." Meryem bana laf sokmuyor? Nasıl olur? Size anlatayım. O gün yemekteki olaydan sonra bana karşı davranışı değişti. ilk önce benimle taşak geçiyor sandım. Ama ciddi ciddi bana iyi davranıyor. Yani tam olarak iyi davranmıyor da artık adan yerine koyuyor diyelim.

Raf-"Bir Bine abi dışarı çıkalım."

Ref-"Bir Bine abi dışarı çıkalım."

b-"Bu da nereden çıktı?"

Raf-"Yıllardır bu evdeyiz. Dışarıya çıkmayı özledim"

Ref-"Yıllardır dışarıya çıkmadık. Dışarıya çıkmayı özledim."

b-"Meryem, parka gidelim mi kedilerle?"

Meryem-"Bu soğukta."

b-"Evde bunalmış duruyor kediler. Kısa bir tur atıp geliriz."

Meryem-"Kedilerin bunaldığını nasıl anladın diye sormayacağım çünkü alıştım. 5 dakikaya hazır olurum." dedi ve hazırlanmaya gitti.

Raf-"Oley, dışarı çıkacağız."

Ref-"Oley, dışarı çıkacağız."

Halime-"Ne oluyor bakalım? Raf ve Ref yine kavga mı ediyor?"

b-"Yok, dışarı çıkacağız ondan biraz heyecanlılar."

Halime-"Yok olmaz. Dışarı çıkamazlar." Raf ve Ref annesinin eteğine yapıştılar.

Raf-"Anne, lütfennn!"

Ref-"Anne, nolurrr!"

b-"Yalvarıyorlar. Bir seferlik çıksınlar. Hem biz yanlarında duracağız."

Halime-"Bir Bine. Sana güveniyorum. Ama çevreye güvenmiyorum...  Tamam. Ama Raf'a dikkat et. Dikkati incintır. Tasma mı taksak?"

b-"Tasma var mı ki?"

Halime-"Yok."

b-"Yoksa da bir şey olmaz. Bir zarar gelmeyecek. Söz veriyorum."

Halime-"Tamam o zaman. Ama dışarıda fazla kalmayın."

Ref-"OLEY! TAMAM ANNE!"

Raf-"OLEY! TAMAM ANNE!" Heyecanlılardı. Meryem de hazırdı ve dışarı çıktık.

Dışarı çıktık ve parka geldik. Raf ve Ref beraber karlı çimlerde koşuyorlar ve bayağı da mutlu gözüküyorlar.

b-"Cehase. Onlara göz kulak olur musun? Ben dikkat edeceğim ama olur da gözden kaçırırsam... "

Cehase-"Merak etmeyin. Siz keyfinize bakın. Ben göz kulak olurum." dedi ve Raf ve Ref'in yanına gitti.

Meryem-"Hava çok soğukmuş."

b-"Valla. Buz gibi."

Meryem-"Üniversiteyi Almanya'da okuma ihtimalim var."

b-"Almanya'da mı? Hani sana oturma izni çıkmamıştı?"

Meryem-"Eğer sınav puanım iyi olursa annem ve babam Alman konsolosluğuna tekrar başvuru yapabilirler. Ve kabul edilebilirim. Hatta çifte vatandaş bile olabilirim."

b-"Bence çifte vatandaş olmak iyi bir şey de...  Gitmek istemiyor musun?"

Meryem-"Aslında burayı seviyorum. Ama bir gün gitmem gerektiğini de biliyorum."

b-"Gitmek zorunda değilsin. Anneannenin yanında yaşarsın."

Meryem-"Evet ama bir gün olur da anneanneme bir şey olursa yanlarına gitmek zorunda kalacağım. Burayla tek bağın anneannem."

b-"Ben de varım...  Yani biz de varız. Annem de seni kızı gibi sever."

Meryem-"Biliyorum ama annem ve babam kabul etmezler.  Şehir dışında üniversiteye gitme fikrimi bile kabul etmediler. Düşüncelerim değişir ve tembelleşirim diye düşünüyorlar."

b-"Annen ve babanın senin hayatını yönlendirmesine izin verme. Bu hayat senin hayatın. Dünyaya bir kere gelirsin."

Meryem-"Sen bunu bir de onlar anlat...  Neyse ya üşüdüm. Eve dönsek mi?"

b-"Tamam. Raf, Ref. Eve dönelim." ikisi de ortada yok. Cehase de ortada yok. Neredeler lan?

Meryem-"Bir Bine. Raf ve Ref nerede?"

b-"Bilmiyorum. Arayalım." dedim ve hışımla ayağa kalktım. içimi bir korku sardı.

b-"RAF...  REF...  CEHASE... " Bağırıyorum ama ses veren yok. Hava soğuk. Parktan da çıkmak istemiyorum. Eğer buradalarsa ve buradan ayrılırsam geri döndüklerinde bizi bulamayabilirler. Meryem geldi ve:

Meryem-"Hiçbir yerde yoklar. Anneannem haklıydı... "

b-"Meryem. Sen parkta kal. Ben aramaya çıkacağım. Eğer gelirlerse beni ara."

Meryem-"Tamam. Bulursan sen de beni ara."

b-"Tamam." dedi ve ayrıldık. 

Yolda ilerlerken birini gördüm. Bu Mert.

b-"MERT!" Seslendiğimi duyunca yanıma geldi.

Mert-"Aaa Kanka. Uzun süredir görüşemiyorduk. Hiç aramıyorsun da ha vicdansız."

b-"Kanka. Burada 2 tane kedi gördün mü? Yıllar önce sana göstermiştim."

Mert-"Hayır kanka. Kedi falan görmedim. Ama bizim mahallenin çocukları ara sokakta kedi seviyolardı diye duydum."

b-"Hangi sokak?"

Mert-"Bu ne telaş?

b-"Kanka o kediler önemli. Emanetlerdi bana. Onları bulmamız lazım."

Mert-"Tamam kanka. Senin için önemliler ise gidelim." Önden koşmaya başladı. Ben de arkasından koşuyordum. Umarım sağ salim buluruz. Ara sokağa geldik. Çocuklar etrafını sarmışlar bile. Aralarından geçtim ve baktım. Evet. Ref bu. Çocuklardan korkmuş ve kenarda titriyor.

b-"ÇEKiLiN LAN!" diye bağıdım. Çocukların bazıları çekildi. Birisi de:

Çocuk-"Kedi senin mi amına koyayım?" dedi. Ona tam yumruğu vuracakken Mert elimden tuttu:

Mert-"Kanka. Sakin. Çocuklar, bu kedi onun. Bir de siyah bir kedi vardı. Gördünüz mü?"

Çocuk-"Bir amca bu kediyi buraya bıraktı. Elinde bir tane de siyah kedi vardı. Şu tarafa gitti." Başka bir ara sokağı gösterdi. O sokağı döndüğümde orada olabilir. Ref'i kucağıma aldım ve:

b-"Ref. Korkmana gerek yok. Benim."

Ref-"Bir Bine abi...  Özür...  Dilerim. Sadece oynamak...  istemiştik... "

b-"Konuşmak için kendini zorlamana gerek yok. Şimdi Raf'ı da bulacağız. Merak etme. Size zarar gelmeyecek." dedim ve çocuğun dediği yere doğru koşmaya başladım.

Çocuk-"Abi, adam silahlıydı." Bunu ben duymamıştım. Ama Mert duymuştu. Arkamdan koşmaya başladı. Bir terslik olduğunu anlamıştı.

Mert-"Bir Bine. Yavaşla."

b-"Yavaşlayamam. Onların başına bir şey gelsin istemiyorum." Koştukça koştum. Sonunda dönüşe geldim. Tam dönecekken Mert üzerime atladı. Bir el silah sesi geldi. Mert üzerimdeydi. Ben de yerde. Ref de Mert'in üzerime atlamasıyla ileriye uçmuştu. Adam silahı üzerime doğru tutuyordu. Mert yaşıyor mu? Kafamı kaldırıp baktığımda adamı gördüm. Bana silah tutan adam...  Karatedeki ustam?

Usta-"SENiN KIZ ARKADAŞIN YÜZÜNDEN HAYATIM MAHVOLDU! HER ŞEYiMi KAYBETTiM! O DA SENi KAYBEDECEK! YILLARCA HAPiS YATSAM DA ÖLECEKSiN!" Raf'a baktım. Orada, kenarda titriyor. Ustanın arkasında biri belirdi:

Nilay-"O kadar yaşayacak zamanın olmayacak." dedi ve arkasından boynunu kırdı.

b-"YAPMAA!" desem de geç kalmıştım. Ustanın cansız bedeni çoktan yere düşmüştü bile. Hemen yanıma koştu ve Mert'i üzerimden çekti.

Nilay-"Bir Bine, iyi misin?" Hemen ayağa kalktım ve Mert'in yanına gittim. Kan akıyor. Ölüyor mu?

b-"Mert. Dayan. Seni hastaneye yetiştireceğiz."

Mert-"Kendimi iyi hissetmiyorum." Göğsünde delik var.

b-"Nilay, bir şey yapamaz mıyız?"

Nilay-"Ben bir şey yapamam." Cebimden telefonu çıkardım ve 112 yi aramaya çalışıyorum ama arayamıyorum. Telefonum kardan dolayı ıslanmış, dokunmatiği çalışmıyor. (E250 yi değiştirdiğini söylememe gerek var mı?)

b-"LANET TELEFON. ÇALIŞMAYACAK ZAMANI BULDU!" Mert elimden tuttu ve:

Mert-"Korkuyorum." Üzerimde çok psikolojik baskı var. Ne yapacağım? Düşün düşün...

b-"Nilay. Telefonun varsa git ambulansı ara. Yoksa yardım çağır."

Nilay-"Tamam." dedi ve sokağa doğru koştu. Mert parlamaya başlıyor.

b-"Hayır hayır...  MERT. DAYAN!" Nefesi git gide güçsüzleşiyor. Nilay nerede kaldı? Cehase nerede? Yine bana kim bulaşıyor? Neden direk bana gelmiyor da sevdiklerime acı çektiriyor? Mert son nefesini verdi.

b-"Mert. Cevap ver Mert. MERT." Ruhunun kalktığını gördüm. Kurtaramadım mı? Lütfen ölmesin. Lütfen lütfen...  Bedenine bir şeyler oluyor. Bedeninden kanatlar çıktı ve Mert'in ruhunu sardı. Ve yavaş yavaş ruhu bedenine çekmeye başladı. Ve Mert birden gözlerini açtı. Nefes nefeseydi. Oturmaya çalıştı ve yerde oturdu.  Sanki hiçbir şey olmamış gibi.

Mert-"Az önce ne oldu?"Ref'e bakmaya başladı. Ref de Raf'ın yanına gidiyordu.

Mert-"Ben mi yanlış görüyorum yoksa oradaki çocukların kuyruğu mu var?"

b-"Onları görebiliyor musun?"

Mert-"E evet. Cosplayler galiba. Kediler nerede?"

b-"Sen onları nasıl görebilirsin."

Nilay-"Düşündüğüm gibi. Kelebeğin hediyesi."

b-"Kelebeğin hediyesi mi? Yani 3 günü mü kaldı?"

Mert-"Bu kız... " Hass. Kelebek Nilay'ın kılığında Mert'e gözükmüştü değil mi?

Nilay-"Ben düşündüğün kişi değilim. Sana açıklamama izin ver. Benim gibi gözüken bir kelebek ruhu sana öldüğünde 3 ek gün yaşaman için ruhunu feda etti. Yani 3 gün sonra öleceksin."

b-"Böyle mi anlatılır!"

Mert-"Hahaha. Saçmalamayın. Bir Bine, sen bu saçmalığa inanmıyorsun değil mi?"

b-"Sana göstermem gerekiyor demek ki." dedim ve Mert'i de ayağa kaldırdım. Gerçekten göğsündeki delik bile gitmiş. Beraber caddeye çıktık. Kediler kucağımdaydı. Bir daha da asla bırakmam. Nilay arkada cesedi halledeceğini söyledi. Birinin gözümün önünde öldüğünü görmek...  Ruhunun çıktığını görmedim ama. Neden bilmiyorum. Nilay'ın işi olmalı.

b-"Caddeden geçen herhangi birini durdur." Mert dediğimi yaptı ve birini durdurdu.

Mert-"Bakar mısınız, arkadaşım size bir şey soracak da."

-"Buyrun."

b-"Benim kucağımda şu anda ne var?"

-"Biri siyah biri beyaz 2 tane kedi var." Mert şaşırmış gibiydi. Bu şekilde öğrenmesini istemezdim.

b-"Teşekkürler." dedim ve adam yoluna devam etti.

b-"Şimdi anladın mı? Bu şekilde öğrenmeni istemezdim."

Mert-"Ben şimdi öldüm mü?" Mert bembeyazdı.

b-"Hayır. Kelebeğin hediyesi sayesinde yaşıyorsun. Merak etme. Senin yaşaman için bir yol bulacağım. Ölmeyeceksin."

Mert-"Nasıl bulacaksın? Arada kendi kendine konuştuğunu görürdüm ama... "

b-"Bunları atlatacağız merak etme. Senin yaşaman için her şeyi yapacağım. Yemin ederim."

Mert-"Sana güveniyorum...  Ama şu an kendimi iyi hissetmiyorum. Eve gidip biraz dinlenmek istiyorum."

Dagaar-"Son 3 gününde uyumak mı istiyorsun yani?" Mert yanına döndü ve çığlık attı. Yere düştü ve sürünerek geri çekildi.

b-"Korkmana gerek yok. Onun ismi Dufy Daag"

Dagaar-"O KiM LAN! BENiM iSMiM DAGAAR. BU iSMi ÖĞRENEMEMEK iÇiN IQ NUN 10 OLMASI FALAN LAZIM!"

b-"Geldiğin iyi oldu. Onu yaşatmanın bir yolu varsa bilsen bilsen sen bilirsin."

Dagaar-"Biliyorum, ama bilgi pahalıdır. Ruhunu... "

b-"Reddediyorum."

Dagaar-"ARKADAŞIN ÖLECEK AMK. NASIL HALA REDDEDEBiLiYORSUN! ARKADAŞLIK GURURUN FALAN DA MI YOK!"

b-"En son çare sana ruhumu satarım. Ruhumu satmadan da kurtarmamın yolunu söylemeyeceksin herhalde."

Dagaar-"Söylemeye niyetim yok."

b-"Belki de Tanrı daha iyi bir teklif yapar... "

Dagaar-"Tamam tamam. Söyleyeceğim. Koskoca milenyumum düştüğüm duruma bak. Ruhunu birine satarsa sahibi bedeninin ölüm süresini ayarlayabilir. Sarı cadı gibi. Onun ölüm süresi Tanrı'ya bağlı."

b-"Anladım. Mert, bu çözüm yolunu kabul ediyor musun peki?"

Mert-"Şu an düşünemiyorum. Bilmiyorum."

b-"Anladım. Peki başka bir yolu var mı?"

Dagaar-"O çocuk çoktan öldü. Sence başka yolu var mı?"

Nilay-"Sana tavsiyem Tanrı'ya katılman. "

Dagaar-"NE TANRISI AMK KARISI. HER YERDEN FIRLAMA. ÇOCUK. BANA KATIL. BiR DAHA ASLA ÖLÜM SENi KORKUTMASIN."

Mert-"Ben...  Bir Bine. Çıldıracağım... "

b-"Dagaar ve Nilay. ikiniz de gidin. Karar verince sizi çağırırım. Henüz zihnen hazır değil." Dagaar direk kayboldu ve:

Nilay-"Tamam. Ama bir şey olursa beni hemen çağır."

b-"Tamam." dedim ve Nilay da gitti. Mert ise kenarda büzüşmüş oturuyor. Raf ve Ref de uyuyor.

b-"ilk önce Raf ve Ref'i eve götürelim. Sonra ne yapacağımızı tartışırız. Ne dersin?"

Mert-"Tamam." dedi ve ayağa kalktı. Ben önden o da arkamdan yürümeye başladı. 

Kedileri Meryem'e verdim ve o da eve gitti. Ben de Mert ile parkta oturdum. Mert'e başımdan geçen her şeyi anlattım.

Mert-"Bu olanları aklım almıyor. Sadece 3 gün yaşayacağım. Senin ortaokulda ilk gün kimse konuşmuyorken susun demen...  sana dersi anlatmama rağmen dersten kalman...  Şimdi her şey yerine oturuyor."

b-"O günü hatırlatma, hala aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor."

Mert-"Peki sen ne tavsiye edersin? Tekliflerini kabul etmeli miyim?"

b-"Yaşamak istiyor musun?"

Mert-"Evet. Bir kız arkadaşım var. Derya. Onunla bir gelecek kurmak istiyorum. Muhasebeci olmak istiyorum. Babamın işini devam ettirmek için. Daha istediğim çok şey var ama 3 gün...  Ruhumu birine verirsem ne olacağını biliyor musun peki?"

b-"Bilmiyorum maalesef. Sana yalan söylemeyeceğim. Benim de durmadan ruhumu istiyorlar ama ben reddediyorum. "

Mert-"Peki neden?"

b-"Sadece ruhumun bana ait olduğunu düşündüğüm için. Senin gibi zor durumda kalsaydım belki ruhumu ikisinden birine verebilirdim...  Yok ya. Ben vermezdim, ölürdüm galiba. Ama bu sadece kendi kuruntum."

Mert-"Kafamı iyice karıştırdın."

b-"Merak etme. Bir çözüm yolu bulacağız. Beni kurtarmak için öldün...  Gerekirse kendi ruhumu feda eder senin yaşamanı sağlarım."

Mert-"Kafam hala karışık. Ama yalnız kalmak istemiyorum. Bu gece bende kalır mısın?"

b-"Senin evinde mi? Tamam. Kalırım. Anneme haber vereyim de öyle gelirim." Semada Cehase görüldü. Yanıma geldi.

b-"Sen neredeydin Cehase!?"

Cehase-"Bilmiyorum. Hiçbir şey hatırlamıyorum. En son sizin bana görev verdiğiniz gibi Raf ve Ref'i gözetliyordum. Sonra da kendimi başka bir yerde buldum. Neden oradaydım ve orada ne yapıyordum hatırlamıyorum."

b-"Birileri yine benimle uğraşıyor."

Mert-"O da mı senin arkadaşın."

b-"Evet. ismi Cehase."

Cehase-"Kelebeğin hediyesini kullanıyor."

b-"Beni korurken vuruldu."

Cehase-"Eğer ben dikkatli olsaydım... "

b-"Senin bir hatan yok. Ama bize saran kişiyi bulursam yapacaklarımı biliyorum. Şimdi Mert'in yaşamasına odaklanmam lazım."

Cehase-"Yaşamasının tek bir yolu var. O da ruhunu bir milenyuma anlaşma ile verirse."

b-"Aydınlattığın için teşekkürler. Onu zaten biliyoruz. Başka bir yolu var mı?"

Cehase-"Bildiğim kadarıyla yok."

b-"Anladım. Mert'in işini hallettikten sonra benimle uğraşan kişiyi bulmamız lazım."

Mert-"O ölen adam değil miydi?"

b-"O kim ki? Sadece karate öğreten bir adamdı. Benimle uğraşan kişi Cehase'yi de biliyor. Ona göre her şeyi planlamış. Hedefleri muhtemelen beni öldürmekti, ama sen araya girince mermi sana isabet etti." Yumruğumu sıkıyordum. Benim yüzümden bir arkadaşım ölsün istemiyorum. Bir daha olmaz.

Mert-"Ben eve geçiyorum. Sen...  Siz de hemen gelin. Fazla yalnız kalmak istemiyorum."

b-"Tamam, eşyalarımı alıp hemen geleceğim." dedim ve evimin yolunu tuttum.

Evdekilerle konuştum. Aslında kabul etmeyeceklerdi ama ders çalışmak için gidiyorum deyince kabul ettiler. Eşyalarımı (Ve bir yığın test kitabıyla birlikte) Mert'in evinin yolunu tuttum.

b-"Cehase. Bir çok kendimi kendimi aciz hissettim ama ilk kez bir hatamı düzeltme ihtimalim var. Onu hiçbir milenyuma ruhunu sattırmadan düzeltmek istiyorum."

Cehase-"Başaracağınıza inanıyorum."

b-"Umarım. Senden bir ricam var. Gözünü dört açmanı istiyorum. Ve bize saldıran düşmanı bulmanı istiyorum. "

Cehase-"Düşman bir milenyum bile olabilir. Beni kolayca saf dışı bırakabildiğine göre ya Nilay kadar güçlü biri ya da dediğim gibi milenyum."

b-"Umarım milenyum değildir. Yoksa işimiz iş. Bir de ek olarak Mert'i ruhunu birine vermeden nasıl iyileştireceğimizi bulmanı istiyorum." dedi ve başını sallayıp uçup gitti. Ben de Mert'in evinin önüne geldim. Kapıyı çaldım ve babası kapıyı açtı.

MB-"Sen Mert'in arkadaşı olmalısın. Gel buyur içeri geç. Mert de odasında." dedi ve içeri buyur etti.

b-"Teşekkürler." dedim ve içeri geçtim.

MB-"Benim işlerim var. Sen de odasına git. Koridorun sondan 1. kapısı."

b-"Tamam, teşekkürler." dedim ve odasına yöneldim. Evleri tam anlamıyla...  Bekar evi. Eve kadın eli değmediği çok belli. Ben babam ve abim evi bu hale getirsek annem kahrından ölür. Mert odasından çıkmıyor. Ben de ilk zamanlar böyleydim. Özellikle dedem öldükten sonra. Hiçbir şey yapasım gelmiyordu. Küçük olduğum için biraz hızlı atlatmıştım ama olayı. Mert'in odasına girdim. Ama Mert uyuyordu. Doğal olarak. Bu kadar şeyi zihninin kaldırmasını beklemiyordum. Odasını küçük. Bir tek yatak, bir tane dolabı var. Odanın çoğunu kaplamışlar zaten. Yatağı pencerenin yanında, hemen yatağının ayak tarafında küçük bir çalışma masası vardı. Ama odası bayağı incin. Dolabının üzerinde posterler var. Eski bir manga posteri gördüm. Eskiden manga hayranıydı galiba. Kelebek evine girdiğinde dışarıdan pek görememiştim içeriyi. O küçük kutudan eve baktığı zaman aklıma geldi ve içim nedensizce titredi. Benim duygularım değil ama...  Bilmiyorum. Eğer kelebek Mert'in bu kadar erken öldüğünü bilseydi bana kızar mıydı? Benden nefret eder miydi? Sandalyede oturup bunları düşünmeye başladım.

 Saat gece 2 oldu bile. Mert bir uyandı. Beni görünce:

Mert-"Bugünkü yaşadıklarımı rüya değildi değil mi?"

b-"Keşke rüyaydı diyebilsem."

Mert-"Peki ne yapacağız?"

b-"Sen yaşamak istiyorsan ben de çözümünü arayacağım. Yapacağımız şey bu."

Mert-"Peki nerede arayacağız?"

b-"Cehase'yi çoktan gönderdim bile. Biz de gördüğümüz ruhlara sorabiliriz. Belki bilen biri çıkar."

Mert-"Ruhları görmek...  Onlara inanmıyordum bile."

b-"Her şeyin bir ilki vardır."

Mert-"Sen onları huzura kavuşturuyorum diyordun. Peki huzura kavuşunca ne oluyor biliyor musun?"

b-"Bilmiyorum. Sadece yeşil bir şekilde parlayıp gittiklerini görüyorum." Günlüğümü çıkardım ve:

b-"Genellikle tecrübelerimi buna yazıyorum. Hepsini yazmadım ama en önemlilerini yazdım. ileride benim durumumda olan biri olursa kitabı ona verecektim. Al istersen." dedim ve kitabı uzattım. Mert ise:

Mert-"Sende kalsın. Daha yaşayacak uzun bir ömrün var. Benim aksime." dedi ve reddetti.

b-"Senin de yaşayacak uzun ömrün var. Ümidini kaybetme." Cehase camdan girdi ve sandalyenin ucuna kondu.

b-"Bir şey bulabildin mi?"

Cehase-"Size saldıran kişi konusunda bir şey bulamadım. Ama Mert için bir şey buldum. Hoşunuza gitmeyebilir."

Mert-"Önemli değil. Sen anlat."

Cehase-"Pekala anlatıyorum. Kelebeğin hediyesinin 3 gün olmasının bir amacı varmış. Kelebek, hediye verdiği kişiye 3 gün içinde canını biriyle takas etmesini sağlayabilirmiş. Yani birini öldürürseniz onun yaşam süresi sizin oluyor." Bir süre sessiz kaldı.

Mert-"Ben...  Bunu yapamam."

b-"Elbette ki yapamazsın. Başka yolu yok mu?"

Cehase-"Gerçekten başka bir bilgi yok. Olsaydı sizden saklamazdım."

b-"Biliyorum. Seni sıkıştırmak istememiştim. Sadece bunu yapamayız."

Cehase-"Nasıl isterseniz."

Mert-"Kararımı verdim. Ben ruhumu ikisinden birine vereceğim."

Dagaar-"Sonunda. Doğru bir karar veriyorsun." Mert yerinden sıçradı. Hemen yatağında ayaklarını çekti ve yatağın kenarına büzüştü.

b-"Danaar. Sen başından beri burada mıydın?"

Dagaar-"ŞU ADIMI DOĞRU SÖYLE ARTIK! BiLEREK YAPTIĞINI DÜŞÜNÜYORUM!"

Mert-"Sakin olun. Sana bir şey soracağım. Eğer ruhumu verirsem ne olacak?"

Dagaar-"Senin bedenini ve ruhunu kendi enerjimden besleyeceğim."

Mert-"Ya senin enerjin biterse?"

Dagaar-"HAHAHA. insan. Benim enerjim sonsuzdur. isterseniz milyonlarca kişi olun. Yine de besleyebilirim."

Mert-"Peki sana ruhumu verdiğimde senin için ne yapacağım?"

Dagaar-"Bunu hiç düşünmemiştim. Herhalde benim için ruh falan buldururum sana."

Mert-"O ruhlarla ne yapıyorsun peki?"

Dagaar-"Evlat. Farkındayım, kötü biri olup olmadığımı görmek istiyorsun. Sana kendi reklamımı yapmak yerine kötü yönlerimi anlatayım. Ondan sonra karar ver. Dinazor çağı benim öfkem ile bitti. Bazen öfkelendiğimde gözüm kararır ve ruh yok ederim. Yaşayan veya ölü olsun. Trilyonlarca masum ruh öldürdüm. Şu son birkaç yüzyıldır ruhlara zarar vermiyorum. O da sıkıldığımdan dolayı. Bu halimden de sıkılırsam tekrar zarar vermeyeceğim kesin değil."

Mert-"Peki, anladım. Biraz düşünmek istiyorum."

Dagaar-"Fazla zamanın kalmadı. Dikkatli düşün." dedi ve kayboldu.

Mert-"Bir de Tanrı ile konuşmak istiyorum."

b-"Yarın Nilay ile buluş... " derken camdan içeri  girdi. Astral seyahat ile mi geldi yine bu? Evet.

b-"Hah. Bir sen eksiktin."

Nilay-"Ne yani? Gelmeme üzüldün mü?"

Mert-"Nilay, sana bir şey sormam lazım."

Nilay-"Biliyorum. Tanrı ile konuşmak istiyorsunuz. Yarın ikiniz de aktara gelin."

b-"Aktar mı? Neredeki?"

Nilay-"4 yapraklı yoncayı aldığın aktar."

b-"Sakın bana... "

Nilay-"Evet. Konuştuğun aktar Tanrı'ydı."

b-"ŞEREFSiZ HERiF. TACiZ EDiLDiĞiMi GÖRE GÖRE BiR DE TESELLi ETTi!" ve Nilay kayboldu. Lanet herif. Oymuş demek ki.

Mert-"O zaman yatalım. Yarın bir de oraya gidelim."

b-"Tamam." dedim ve yattık. Gece sohbetimiz de böylece bitti. 

Sabah uyandık ve hazırlanıp dışarı çıktık. Aktara doğru yola koyulduk. Dagaar karşımıza çıktı ve biraz telaşlıydı.

Dagaar-"Çocuk. Tanrı ile konuşmaya gideceksin ama o kötü yönlerini anlatmaz. insanları çok kolay manipüle edebilir. Hem...  HEM NiYE TANRININ YANINA GiDiYORSUNUZ Ki?"

b-"Görmemezlikten gel."

Dagaar-"DUYUYORUM SENi AMK. Lütfen Tanrı'ya gitmeyin :( " Dagaar'ı ilk kez bu kadar çaresiz görüyorum. Mert'in onu kabul edeceğini çoktan kabullenmiş. Nilay yolda karşımıza çıktı ve:

Nilay-"Yolun bundan sonrasını benimle devam edin. Hadi Dagaar. Sen de kış kış."

Dagaar-"SARI CADI. BENiM iSMiMi BU KADAR KOLAY AĞZINA ALMA. SENi ÖLDÜRMÜYORSAM BiR BiNE'YE YAKINSIN DiYEDiR."

Nilay-"Yani Bir Bine'ye yakın olmasam sana muhalefetim diye beni öldüreceksin öyle mi? Ne kadar zalimsin. Ama Tanrı öyle biri değil... "

b-"Nilay yeter. Tanrı'nın reklamını sen değil Tanrı yapsın."

Nilay-"Tamam, benim için fark etmez. Gidelim." dedi ve yürümeye başladık. Son kez arkama baktım ve Dagaar üzgün bir şekilde kayboldu. Neden Mert'i bu kadar çok yanında istiyor? Herhalde ordu falan kuracak. Ne bileyim.

Aktara geldik. içeri girdiğimizde baharatların kokusu etrafımızı sardı. Rahatlatıcı bir kokuydu. Tanrı müşterisi ile ilgileniyordu. Müşterinin istediği baharatları verdi ve müşteri çıkınca "Kapalı" olan kağıdı yapıştırdı. Ve bir sandalye çekip oturdu.

b-"Bir "Tanrı"ya göre oldukça fakir bir yer."

Tanrı-"Milenyumlarca yıl yaşayınca sadece sakin bir hayat istiyorsun."

b-"Ben de sakin bir hayat istiyorum, ama nedense beni rahat bırakmıyorsun."

Tanrı-"O fareden dolayı bana hala kızgınsın."

b-"Kızgınlık hafif kalır. Arkamdan gülmüşsündür de kesin yüzsüz yüzsüz."

Tanrı-"Laf çarpıtma çabanı anlıyorum ama karşında normal bir insan durmuyor."

b-"Evet, normal bir insan olsa en azından böyle saçma bir girişimde bulunma gereği duymazdı. Gider direk konuşurdu, sen ise arkadan iş çevirmekten başka bir şey yapmadın. Daha seninle ilk kez tanışıyorum. Kendini bana aktar olarak tanıttın. Gerçek ismin Loki çıkarsa şaşırmam."

Mert-"Kanka sakin ol. Buraya kavga etmeye gelmedik. Sadece konuşmak için geldik."

Tanrı-"Mantıklı konuşan bir arkadaşın var. Sözünü dinle." Bu adamı öldüreceğim...

Mert-"Beni neden çağırdığınızı tahmin edebiliyorum. Size katılmamı istiyorsunuz. Eğer ruhumu size verirsem ne olacak?"

Tanrı-"Nilay'a ne oluyorsa sana aynısı olacak. Benim kuralların çerçevesinde bir yaşam sunacağım. Sana ruhsal sanatları öğreteceğim ve her yaşamında ölüp tekrar doğacaksın. Benim adıma."

Mert-"Peki kurallar nedir?"

Tanrı-"Çok basit. Benim verdiğim her görevi sorgusuz yap."

Mert-"Ne gibi görevler veriyorsunuz peki?"

Tanrı-"Bunu açıklayamam. Dagaar'a katılma ihtimalini de göz önüne alırsak ona karşı casusluk yapabilirsin. Ama seni temin ederim çok iyi bir hayatın olacak. Asla bir zorluk yaşamayacaksın, istediğin kadına sahip olacaksın ve istediğini yeyip istediğini içebileceksin. Benim kurallarıma karşı gelmediğin sürece."

Mert-"Anladım. Biraz düşünmek istiyorum. Müsaadenizi istiyorum."

Tanrı-"Müsaade sizin." dedi ve kapıya kadar uğurladı. ikimiz de dışarı çıktık. Dagaar gibi yarım yamalak konuşmadı. Tam olarak anlattı. Üstelik rahat bir hayat yaşayacağını da söyledi. Eğer ben ikisi arasında kalsaydım belki de Tanrı'yı...  Siksen ikisini de seçmezdim amk. Tanrı dediğin yaratık arkadan kuyu kazan malın teki.

b-"Ee Mert. Ne düşünüyorsun?"

Mert-"Kesinlikle Dagaar'ı seçiyorum."

b-"Sen ciddi misin? Neden?"

Mert-"Tanrı bana güzel bir hayat vaat etti, evet. Ama o kendisine köle arıyor. Ben de köle olmak istemiyorum. Rahat yaşayan bir köle olacağıma Zulüm çeken özgür biri olurum daha iyi."

Dagaar-"Benim yanımda da tam olarak özgür olmayacaksın. Yine de katılmak istiyor musun?" Mert bu sefer karşısında beliren Dagaar'dan korkmadı.

Mert-"Evet. Ama birkaç şartım var. Ve bir de sorum var."

Dagaar-"Dinliyorum." Kuyruğunu sallıyor. Heyecanlı mı? Bizim Dagaar mı?

Mert-"Öncelikle şu anki ömrümü düzgünce yaşamak istiyorum. Elbette ki görevlerimi yerine getireceğim ama yine de görevlerimin hayatımı etkilemesini istemiyorum."

Dagaar-"Bir sonraki doğumuna kadarsa kabul edilebilir."

b-"Senin teklifini de mi kabul ederse tekrar doğacak?"

Dagaar-"Elbette ki. Ruh olarak yanımda kalırsa görevleri yerine getiremez. Yeniden doğmalı ki kaderi değiştirmeye izni olsun."

Mert-"ikinci olarak görevlerde masumları öldürmem."

Dagaar-"Bu da kabul edilebilir. Peki sorun nedir?"

Mert-"Ben gelirsem ve sen de eski haline dönersen benim ruhumu da yok etme ihtimalin var mı?"

Dagaar-"Kendi astımın ruhunu asla yok etmem."

Mert-"O zaman anlaşmayı kabul ediyorum. Bir daha eski haline dönmemen için yanında durmam gerektiğine inanıyorum." Dagaar kutruğunu biraz daha hızlı sallarsa fırtına kopacak.

Dagaar-"Elini uzat." dedi ve Mert de elini uzattı. Dagaar pençesini uzattı ve eline küçük bir çizik attı. Oradaki kanı yaladı.

Dagaar-"Anlaşmanın ilk kısmı tamamlandı. Şimdi de benim kanımda." dedi ve pençesi ile kendi diğer pençesini çizdi. Ama hayvan gibi bir yarmadığı kaldı.

Dagaar-"Şimdi de sıra sende." dedi ve Mert'e kanlı pençesini uzattı. Mert de ucundan yaladı. Iyy. Cidden ıyy. Mert'in ruhu bedeninden ayrıldı.  ilk önce yeşil parlamaya başladı. Daha sonra içinden kelebeğin kanatları yükseldi ve semada kayboldu. En sonunda da bedeninde parlayan yeşil rengin yerini kırmızı aldı ve ruhu bedenine geri döndü.

Dagaar-"Anlaşma tamamlandı. Sana öğretmem gereken ruhsal sanatlar var. ilk önce... "

Mert-"Bu kadar heyecanlanma. Ne anlaştık? Bu hayatımı normal yaşayacaktım. Ama aradaki boşluklarımda dediğin ruhsal sanatları çalışabiliriz."

Dagaar-"Çağırmanı bekleyeceğim." dedi ve kayboldu.

b-"Çocuk gibi."

Mert-"Evet. Muhtemelen hep yalnızdı, o yüzden de saldırganlaşıp dikkat çekmek istiyordu. Saldırganlaşarak daha da  yalnızlaşacağını milenyumlarca yılda anlamasına üzüldüm. Ama artık yalnız değil. Eski haline dönmesine izin vermeyeceğim." Belki de durmadan yanımda olmasının sebebi budur. Yalnızlıktan bir milenyum bile olsa acı vericidir belki de...

21 ŞUBAT 2019

b-"Her şey mükemmel olmalı."

Mert-"Amma abarttın Bir Bine ha sende."

Nilay-"Harbiden. Bizi apar topar çağırdın."

b-"Hiçbir şeyi de abartmıyorum. Bugün abimin doğum günü. Hep o benim yanımda oldu, bana sahip çıktı. Tamam, çocuklukta ve ergenliğinde az çektirmedi ama o zamanlar da olur."

Meryem-"Bütlere girmemene şaşırdım. Bence bütlere girmemeni kutlayalım" deyip gülmeye başladılar. Ben yazılım mühendisliği okuyorum. Meryem ise her ne kadar pilot olmak istese de diş hekimliğini kazandı. Bir sene daha hazırlanmak istemedi. Nilay okumayı bıraktı. Zaten Tanrı'ya verdiği söz lise bitene kadardı. Mert ise çizgisini hiç bozmadı. Biraz tarzını değiştirdi ama...  Yani...  Biraz daha özgür ruhlu oldu diyelim.

Raf-"Abin yaklaştı, kokusunu alabiliyorum."

Ref-"Abin çok yakında. Kokusunu alabiliyorum" Cehase de camdan içeri girdi ve:

Cehase-"Abiniz kapıda."

b-"Tamamdır, herkes saklansın." dedim ve herkes saklandı. Abim kapıyı çaldı. Evet. Abim artık bu evde yaşamıyor. Ve yakında üniversitede tanıştığı Gül abla ile evlenecek. Şu an nişanlılar. Artık işi de var. Bir veterinerde asistan ama yine de iyi para alıyor.

b-"Ben kapıya bakarım. Işıkları yaktığımda herkes çıksın. Plana sadık kalacağız." dedim ve ayağa kalkıp kapıyı açtım. Kapıda sadece abim yoktu. Gül abla da yanındaydı.

Abi-"Bir Bine. Annemler evde yok mu?"

b-" Yoklar. Birine gideceklerdi de unuttum ismini şimdi."

Abi-"Anladım."

Gül-"Naber şeker." Gül abla biraz çocuk ruhludur. Gördüğünüz üzere.

b-"iyidir Gül abla sen?"

Abi-"Daha bizi ne kadar kapıda bekleteceksin. Hadi çekil de içeri girelim." dedi ve çekildim. Lambayı yaktığım anda bizimkiler "SÜPRiZ" diye fırladılar. Sonra iyiki doğdun Tarık mevuzusunu da geçtik. Abim harbi şaşırmıştı.

Abi-"Bu süprizin güzel olmuş, yanlış anlama da neden sadece senin arkadaşların var?"

b-"Abi, senin en kötü özelliklerinden biridir bu. Beni hiçbir arkadaşınla tanıştırmıyorsun. Gül abla ile evlenmesen ondan bile haberim olmayacaktı."

Gül-"Tek sana öyle değil şeker. Bana karşı da aynı."

Meryem-" 'ŞEKER' bizi buraya çağırdı."

Mert-"Aynen. 'ŞEKER' her şeyi planladı."

Nilay-" 'ŞEKER' bu kadar şey düşümüş. En azından teşekkür et."

Raf-" 'ŞEKER' abi sayesinde hepimiz bir aradayız ne güzel."

Ref-" 'ŞEKER' abi sayesine hepimiz mutluyuz ne güzel." Cehase'ye bakış attım. O beni satmaz.

Cehase-" 'ŞEKER' bence güzel isim."

Dagaar-" 'ŞEKER' bundan sonra senin lakabı olabilir." Dartaar bile gelmiş amk.

Abi-" Arkadaşların da seni 'ŞEKER' buluyor demek ki."

b-"BENi RAHAT BIRAKIN." Herkes gülmeye başlayınca ben de gülmeye başladım. Arkama bir bakıyorum da. Kötü günler yaşasam da arkamda kocaman bir aile var sanki. Başımdan geçmeyen şey kalmadı. Ve daha da çok şey yaşayacağım, bunu biliyorum.

_______

Yazdım ve günlüğümü kapattım. Sayfaları doldu bile. O kadar az anı yazmama rağmen. Zaman ne kadar hızlı geçti...

b-"Cehase. Ailen seni hiç merak ediyordur diye düşünüyor musun?"

Cehase-"Sizin yanınızda olduğum için merak ettiklerini sanmıyorum."

b-"Nedense kendimi ölmüşüm de huzura kavuşmuşum gibi hissediyorum. Her şey yolunda. Tüm arkadaşlarım yanımda."

Cehase-"Lütfen bu şekilde konuşmayın. Kendinizi bir şeye bağladığınızda ve o bağınız koptuğunda çok acı çekiyorsunuz."

b-"Ben dersimi aldım Cehase. Merak etme. Kesinlikle kendimi ve seni üzecek bir şey yapmayacağım." Birden telefonum çaldı. Arayan Meryem'di. Hemen açtım:

b-"Efendim Meryem."

Meryem-"Bir Bine. Anneannem. Rahatsızlandı."

b-"Halime Teyze mi? Hemen geliyorum." dedim ve telefonu kapatıp dışarıda koşmaya başladım. Telefonum tekrar çaldı ve:

Meryem-"Hemen neden kapatıyorsun? Akın Oktay Özel Hastane'sindeyiz."

b-"Tamam. 10 dakikaya oradayım." dedim ve yönümü değiştirip hastaneye koşmaya devam ettim. 

Hastaneye vardım. Resepsiyondan Halime teyzenin yerini de öğrendim ve hemen odasına doğru gittim. Meryem kapısının önünde duruyordu.

b-"Meryem. Halime teyze nasıl?" Çok bitkin gözüküyordu.

Meryem-"Bilmiyorum. Bana da bir şey söylemiyorlar."

b-"Ne oldu?"

Meryem-"Birden sancılandı. 112 yi aradım. Şimdi de odaya götürdüler. Bir Bine. Anneannem ölmez değil mi?" dedi ve bana sarıldı.

b-"O güçlü bir kadındır. Ölmesine imkan yok." Doktor odadan çıktı ve:

Doktor-"Hasta yakını hanginiz?"

Meryem-"Benim. Hasta yakını benim."

Doktor-"Hastamızın durumu iyi. Hasta ile konuşabilirsiniz. Ama fazla yormayın." dedi ve gitti. Meryem de içeri girdi. Yarım saat kadar bekledim. Sonra Meryem dışarı çıktı. Biraz daha canlı görünüyordu. Doktorun iyi haberi zaten onu sevindirmişti.

Meryem-"Anneannem seni görmek istiyor."

b-"Beni mi? Rahatsız etmeyeyim."

Meryem-"Çok ısrarcıydı."

b-"Tamam giriyorum. Zaten sohbetim fazla uzun sürmez." dedim ve Cehase de yanımda içeri girdim. içeri girerken soğuk bir his hissettim. Sanki bu sıcak hastanede ağzımdan buhar çıkacakmışcasına bir soğukluk. Titredim. Belki de Halime teyzenin ölümünden öyle korkuyorumdur ki...  Belli etmesem daha iyi.

b-"Halime teyze, bizi çok korkuttun."

Halime-"Ben de seni bekliyordum."

b-"Hayırdır Halime teyze beni çağırmışsın."

Halime-"Bir Bine, yaklaş oğlum. Sesimi fazla çıkaramıyorum. Kulağına bir şey söyleyeceğim." dedi ve ben de yaklaştım. Cehase de omzumda duruyor. Galiba o da kulağıma söyleneni dinlemek istiyor.

Halime-"Huzura kavuş küçük kuş. Bize yasak olan cennet bahçelerinde uç." dedi ve Cehase'ye dokundu. Hemen geri çekildim. Cehase yeşil parlamaya başladı."

Cehase-"Gitmek...  istemiyorum...  Bir Bine...  Düşman...  Başından beri dibimizdeymiş...  KAÇ... " dedi ve huzura kavuştu. Kapıya doğru koştum ve kapı kayboldu. Pencerelerden atlarım dedim onlar da kayboldu.

Halime-"Beni hatırlamıyorsun değil mi?"

b-"CEHASE'Yi NEDEN HUZURA KAVUŞTURDUN?"

Halime-"Bir tek Cehase değil. Raf ve Ref de huzura kavuştu. Tabi ilk önce bedenlerinin ölmesi gerekti." dedi ve cansız bedenlerini önüme attı. Kedi hallerini ilk kez görmüştüm. Kafam zonkluyor. Neden? NEDEN? O KiM? Üzerine koştum ve yumruğu salladım. Kaçmaya bile çalışmadı. Yumruğu yedi ve yere düştü.

b-"Neden? NEDEN? SENi AiLEM OLARAK GÖRMÜŞKEN NEDEN?"

Halime-"BEN ZATEN SENiN ASIL AiLENiM APTAL. DiĞER HERKES SAHTE! HALA BENi HATIRLAMIYORSUN BiLE! BUGÜN CENNETTEN KOVULDUĞUMUZ GÜN. 21 ŞUBAT. 24 YAŞINDAYDIK. YASAK ELMAYI BERABER YEDiK. YÜZLERCE ÇOCUK YAPTIM SANA! HATIRLA ARTIK!"

b-"SEN NE SAÇMALIYORSUN? BENiM iSMiM BiR BiNE. BENi BAŞKALARIYLA KARIŞTIRIYORSUN!"

Halime-"Senin ismin Adem. Benim ismim de Havva. Cennetten ikimiz de beraber kovulduk. 24 yaşımızdaydık. ikimizin de kanı kaynıyordu. O elma orada duruyordu. Her şeyimiz vardı ama yine de o elmayı istedim. Sen de benim için koparıp yedin. Sonra dünyaya sürgün edildik. Ve birbirimizi hep sevdik. Seviştik de. Yüzlerce çocuğumuz oldu. Çocuklarımız birbirleriyle evlendi ve onların da çocukları oldu. iki evladımızla tanıştın bile. Onları bile hatırlayamıyor musun? Günahkâr oğlumuz Dagaar. Yani Kabil. Masum oğlumuz Habil. Kendisine Tanrı diyor artık. Habil ve Kabil sen her doğduğunda yarışırlar. Ruhunu almak diye sana söylediler ama bu yarışmanın kuralı. Gerçek tanrının koyduğu bir kural. Sana kim olduğunu hatırlatmak için yarışırlar. Eğer ruhunu ikisinden birine satmayı kabul etseydin sattığın oğlum sana gerçekleri gösterecekti. Böylece de bu lanet üzerimizden kalkacaktı. AMA SEN HiÇBiR ŞEY HATIRLAMIYORSUN. BU BEDENDE MiLENYUMLARCA YILDIR HAPiSiM. BU KADAR YAŞAMAKTAN BIKTIM!" Duyduğum bu kadar şeyi bir anda idrak edemedim. Hiçbir şey hatırlamıyorum.

b-"Eğer dediğin gibiyse o zaman benim de ölümsüz olmam gerekmez mi? Ve senin de genç olman... "

Halime-"Nilay'dan da gördün. Bedenin yaşını istediğim gibi değiştirebilirim. Hatırlamadın. Yine. Bugün son günündü. Ve ikimizin de laneti farklı. Ben bu ölümsüz bedende hapisim, sen ise her şeyi unutup tekrar tekrar dünyaya geliyorsun. Her 24 yaşındayken ve Şubat'ın 21 inde eğer hatırlamazsan ondan sonraki günler sen ölene kadar yanında sevdiğin ne kadar insan varsa acı çekiyor. Biz de dahil.  Eğer hatırlarsan lanetin kalkacak ama hatırlamamakta ısrar ettin." dedi ve boynumdan tutup kaldırdı.

b-"Raf ve Ref'i...  Kaçıran sendin... "

Halime-"Ben sadece adamı manipule ettim. Bir de Raf ve Ref dışarı çıksınlar diye biraz büyü yaptım. Devamını adam kendisi yaptı. O merminin sana gelmesini isterdim. En azından ölüm anında korkup ruhunu oğlunuz Kabil'e satabilirdin. Ama insan faktörünü unuttum. Ve Nilay'ın plandan haberi yoktu. 1820'li yıllarda da seni Nilay kurtarmıştı. Ondan sonra da sana olan aşkından dolayı Habil'in yanına katıldı. Ne aptal ama. Bu insanlar sadece bizim çakma versiyonlarımız. Biz ikimiz tekiz. Biz ikimiz ebediyiz. Ama bu sefer de olmadı. Umarım gelecek sefer hatırlarsın. Şimdi öl ve yeniden doğ." dedi ve boynumu kırdı. Öldüm...   

HAVVA

Hastanede ölüm haberimi verdim ve sahte bir beden bile hazırladım. Habil'in aktarına girdim.

Tanrı-"Hoş geld...  Anne?"

Havva-"Evet Habil. Ben geldim oğlum. Kabil, saklanma kardeşinden. Sen de gel yanıma." dedi ve Dagaar (Kabil) de yanında oluştu. ikisi de sanki çocuk gibi annesinin dizine yattılar. Tabi Kabil kurt formundan çıkamadığı için sadece kafasını dizini koydu.

Dagaar-"Bizi yine mi hatırlamadı anne?"

Havva-"Hatırlayacak oğlum. Hatırlayacak."

Tanrı-"Peki ne zaman? Daha ne kadar babamı kandırmamız gerekiyor? Kaç kere daha babamı öldürmen gerekiyor? Kendimi babamdan daha büyük bir varlık gibi göstermekten tiskiniyorum. Babam bana öfkeyle baktı, benimle alay etti."

Dagaar-"Ben ise her zaman yanındaydım. Ruhunu bana satması gereken her an yanındaydım ama yine de satmadı." Havva kafalarını anne edasıyla okşadım. Başını dizinde yatan çocuklarından kaldırdı ve önüne baktı. Önünde Nilay ve Mert duruyordu.

Havva-"Artık sen de biliyorsun Mert. Bir Bine başından beri sizin atanız Adem'di. Bir sonraki doğumunda her şeyini hatırlamasını sağla." Mert yumruğunu sıkıyordu.

Mert-"Ölmesine gerek yoktu."

Dagaar-"MERT!"

Havva-"Kabil. Benim yanımda sesini yükseltmemen konusunda anlaşmıştık."

Dagaar-"Özür dilerim anne."

Havva-"Hala ona duygularla bağlısın Mert. Bu kabul edilebilir. Çünkü ben de ona duygularla bağlıyım. Beni hatırlamadığı her gün acı çekiyorum. Eğer bu kadar zulüm çekeceğimizi bilseydim en başta o elma ağacını yakardım. Ama yaptım bir hata. Cezasına da katlanıyorum. Mert. Eğer öldürmeseydim daha fazla acı çekecekti. Laneti dolayısıyla Size olacak olan şeylerden kendini suçlu hissedecekti. Artık sen de Adem'in bizi hatırlamasına yardım edeceksin."

Mert-"Nasıl isterseniz." dedi ve aktardan dışarı çıktı.

Nilay-"Müsadenizle, ben de çıkıyorum." dedi ve Nilay da dışarı çıktı.

Havva-"Arkasından ağlamaya gittiler. Bir daha ağlamamaları için bu sefer başarmalıyız. Hazırlanın. Babanızın doğumuna az kaldı."

Dagaar-"Nasıl istersen anne." Dedi ve kafasını annesinin dizinden kaldırdıktan sonra kayboldu.

Tanrı-"Nasıl istersen anne." dedi ve ayağa kalktı. Havva da hazırlanmalıydı. Bu sefer daha iyi bir planla karşısına çıkmalıydı. 

MERT

Ailesi yas tutuyor. Bir Bine hastanede ölü bulundu. Ama onun için hala yapabileceğim bir şey var. Evlerinin önüne geldim ve kapıyı çaldım. Abisi kapıya çıktı:

Abi-"Mert. Bir Bine için mi geldin? Sen Dagaar denilen milenyum muydu neydi onun için çalışıyordun değil mi? Bir Bine'ye ne olduğunu biliyorsun değil mi?"

Mert-"Biliyorum...  Ama maalesef söyleyemem."

Abi-"NEDEN SÖYLEYEMEZSiN? KARDEŞiM ÖLDÜRÜLDÜ. BOYNU KIRILARAK." Yakama yapıştı.

Abi-"NE BiLiYORSAN SÖYLEYECEKSiN!"

Mert-"Söyleyemem. Beni istersen döv, öldür...  Yine de söyleyemem. Ama onun mirasını gerçekleştirebilirim."

Abi-"Onun mirası neymiş?"

Mert-"Günlüğü. Onu almak için geldim. Yeni nesildeki ruh görene vermeliyim. O kadar önemli bir kitap ki bir sonraki nesildeki ruh görenin her şeyi hızlı fark etmesini sağlayabilir."

Abi-"Fark etse ne olacak. Kardeşim artık öldü."

Mert-"Başka kardeşlerin ölmemesi için. Başka ruh görenlerin boş yere ölmemesi için o günlük bana lazım. " Ona Adem'den bahsedemem. Bahsedersem bir sonraki jenerasyonunu arar. Yakamı bıraktı. Bir Bine'nin odasına girdi ve günlüğünü aldı. Aşağı indi Mert'e verdi.

Abi-"Bir daha bu eve gelme." dedi ve kapıyı çarptı. Bu kitap altın değerinde. Onu diğer Bir Bine'ye vermeli. Daha doğrusu yeni doğan Adem'e...





yeni yazılardan haberdar olmak ister misin tatlış?
abone:
e-postana gelen onay linkine tıklamayı unutma panpa.


beğendiysen paylaş panpa


0 yorum:

Yorum Gönder