Efsane Adayı Bir Hikaye: Annemden 2 TL Aldım!

annemden 2 tl aldim

caddeye çıktım, vişneli soda ve kraker alıp pizzacının karşısındaki kaldırıma oturdum. broşürde 18 tl yazıyor. keşke annem hergün 2 tl verse.9 gün biriktirip pizza alabilirdim. iddaa oynamayı bilmem. hayatımda 3 kez oynadım hiçbiri tutmadı.bir insanın tek yaşama amacı nasıl pizza yemek olabilir?

yürüyorum... yürüyüş yolundaki yerleri boyamışlar, yeşil,mavi, kırmızı.piyango bileti satan bir adam var.2 saatte bir tezgahın altından peti bör bisküvilerini çıkarıp iki tane yiyip geri koyuyor. robot gibi aynı. acıkıyor olmalı. eğer birgün pizza alabilirsem yarısından fazlasını ona veririm.


eve gittim... masanın üstünde 1 buçuk lira var. bekliyorum,umarım bu parayla ekmek alırım. yoksa akşam akşam yine kavga edecekler.
bu akşam da geldi çattı. gece vakti. kalpten hızlı atan gözlerimle zar zor uykuya dalıp sabaha kadar günümü mahveden kabuslar göreceğim.  

sabah daha ezan okunmadan uyandım. telefonum şarj olmamış. çünkü babam benimkini çıkarıp abimin telefonunu takıyor her gece. okula gitmeden 10 dakika önce takıyorum,ne kadar şarj olursa kâr...
okula gidiyorum saat 7:40 ama hava karanlık. cebimde 2 buçuk lira var.2 tane dal 1 tane olips alıyorum okula girmeden apartmanda kedilere bakıyorum.
bazen 5 liram oluyor her sabah orda bekleyen kediye salam alıyorum.
okulda ne yaptığımı hatırlamıyorum ama gelecek kaygısı içindeyim. güzel bir üniversite, güzel bir meslek,ve babamın anneme yaşattığı hayatın tam tersi güzel bir hayat istiyorum.
ama hayat izin vermiyor geleceğim için birşeyler yapmama.
etrafımdakiler "senin ki de dert mi,milletin annesi babası ölüyor" dese de,
asla bilemezler ölümün çare olduğunu düşünecek kadar çaresiz olmayı.

neyse ne oluyor bana? neden edebiyat yapıyorum.ben artık gündelik yaşayacağım,
eve giderken yaşama amacım sigara içmekmiş gibi okuldaki zengin kızlardan aldığım parayla sigara alıyorum. belki de yaşama amacım sigara içmek, evet içince geçiyor...

bir de şüpheleniyorlar benden şaka gibi,  

birde şüpheleniyorlar benden şaka gibi,
garip davranışlarım yüzünden uyuşturucu kullandığımı düşünmüşler.
günlük 2 buçuk lira harcayan biri hangi parayla uyuşturucu alır?

her neyse yine 10 lira lık oyuncu kulaklığımı takıp neşet ertaş ah yalan dünya'yı açmıştım, aslında beş on kere dinleyince sıkıyor ama bilgisayarın fan sesinden daha iyidir.pes 2006'yı açıp oyuncuların ayakkabı renklerini değiştirdim. şimdiden sıkılmıştım çünkü bilgisayar kasıyor.

salona gittim, annem içerde oturuyordu, yakında intihar edeceğine beni inandırmaya çalışıyor gibi bir hali vardı.
halbuki o benim annemdi,her ne kadar para vermese de ona inanıyordum.
şimdi ne aklıma geldi bak.
hayatımın her döneminde annemin intihar etmesinden korktum.
o kendi odasında uyurken yavaşça kapıdan bakıp nefes alıp almadığını kontrol ederdim.
neyse ki o günler geçti. şimdi evde ip asacak yer varmı diye bakıyorum. varsa kırıyorum. ipleri saklıyorum.

şimdi sagopa kajmer şarkılarının nakaratını dinliyip kapatacağım ama can sıkıntım bir türlü geçmiyor.
masanın üstünde 2 lira da yok.  

evde boş boş otururken aklıma ders çalışmak gelmişti. Türkçe çalışmalıydım, zamanlarda pek iyi değildim çünkü, gelecek, geçmiş olur ya hani.
her ders çalışmamda olduğu gibi bunda da sınava çok var diyip hiçbirşey anlamadığım o milli eğitim bakanlığı kitabını kapattım. gerçi kapatmasam ne öğrenecektim orası da ayrı.
müzik kulağımın iyi olduğunu söylerler,bu yüzden gitar çalmayı öğrenmiştim. yanımda duran bimden aldığım 39,90 lira lık gitarı alıp, eric clapton tears in heaven çalmaya başladım.
ama ne yazık ki bu şarkı içimin sıkılmasına sebep oluyordu. oğlu 50.kattan düşüp ölmüş diye bir baba neden şarkı yazar ki?
biraz çalıp dinledikten sonra, yavuz çetin'in köle şarkısına başladım.
nedense hayatımdaki her insanın bir şekilde intihar etmekle bağlantısı varmış.
düşündüm,bu kadar güzel birşey mi ölmek? ya da gerçekten de çözülüyor mu tüm sorunlar ölünce?

hayır! kesinlikle hayır! arkanda bıraktığın yarım bir hikaye ve yarım kalan karakterlerden başka hiçbirşey geçmiyor eline. evet başkaları için yaşıyoruz.
insanlar kendi kendine çektikleri zorluklar yüzünden kendilerine küsemezler.
ama başkalarına ona çektirdiği acılar yüzünden nefret duyabilir.
savaşmak, yenilmenin yarısı,pes etmek yenilmenin tamamıdır.

bazen böyle şeyler geliyor aklıma,bir anda anlamlı bir söz söyleyebiliyorum. yazar,şair olmaya karar versem kitabımı bastırmak için parayı nereden bulacağım ki?
gittikçe konudan uzaklaşıyorum, o akşam 2 lira 25 kuruş'la dışarı çıktım. kimsenin bilmediğini sandığım bir parka gittim. akşam saatinde az bilinen bir parkta kimler olur? bunları tek saymama gerek yok sanırım.
toplum bunlardan rahatsız olsa da,benim düşüncem çok farklı.
bence zaten toplumu oluşturan da bunlar. yani kötü şeyler olmasaydı iyi şeylerin var olduğunu bile kavrayamazdık.

parayı nasıl harcadım bilmiyorum. biraz savurgan bir insanım,eve gittim yarım ekmeğin arasına mayonez sıkıp yedim. karnım doymuştu.ama içimde bir burukluk vardı.
o burukluk olmadığı zaman tam olarak mutlu olacağımı düşünüyordum. belki doğru düşünüyordum,ama muhtemelen yanılıyorum...

yine bir okul günü, her sabah ki rutinlerimi gerçekleştirip okula girdim.
yarısı ateist olan bir sınıfta okuyordum. düşünüyorum,onlar ateist,ama ben değilim.
neden değilim? neden inanıyorum? nasıl inanıyorum? ya da gerçekten inanıyor muyum?
bu soruların cevabını düşündüğüm sırada bulamamıştım, fakat şimdi anlıyorum ki aslında tek sebebi inanmak zorunda oluşum.

somut şeylerden ümidi kesmek zorunda kalan her birey, soyut şeylerin varlığına karşı sonsuz bir inanç ve umutla dolar.
hayatımda hiç kavga etmedim, etsem de dayak yiyeceğimi sanmıyorum. böyle karmaşık ve ince düşünen birine karşın, geyet güçlü ve kazma bir bedenim var.
Allah biryerden alıyor biryerden veriyor işte.

eve giderken yine bir sürü kedi, pizzacı broşürü ve piyango biletçisini gördüm.
hiçbirşey değişmemişti, hayat hala aynı iğrençliğiyle devam ediyordu.

yerleri renkli yürüyüş yolundan geçerken yeni açılan bir marketin önünde dans eden palyaçoları gördüm.
ne kadar da mutlular,tek dertleri insanların oraya girip şampuan alması.
10 lira harcayarak kendini tanrı sanan insancıklar olduğu sürece de hep bu palyaçolar sahte gülümsemeleriyle kalacak.

yürümeye devam ederken beni hiçbir zaman hiç bir yere çağırmayan arkadaşlarımı gördüm. beni gördüklerine çok sevindiler. neyse ki oyunculuk yetenekleri var, beni ne kadar çok sevmediklerini birşekilde gizleyebiliyorlar bana karşı. hepsiyle tokalaştıktan sonra içlerinde tek anlaşabildiğim, deli yunus'la kafa tokuşturdum. deli yunus gerçekten de deliydi. bizde 6 yaş büyük, Türkçeye pek hakim değil, okuma yazması çok az,dünya görüşü yoktu.

ağrı dan gelip direkt 4.sınıftan okula başlamıştı.bu yaz askere gidecekti. deli yunusu da kimse sevmezdi.
onu çağırmalarının tek sebebi zengin olmasıydı. cafeye çağırılır, herkese birşeyler ısmarlardı.
karşılık olarak ise dostları onun şaşı gözleriyle ve zayıf Türkçesiyle dalga geçerdi.
hepsiyle vedalaştıktan sonra sokağımıza doğru yürümeye başladım.
biraz ilerde ışıltısıyla gözümü alan iki kız vardı.
hava henüz kararıyor olmasına rağmen gözlerim kör olacaktı resmen.
kızlardan biriyle bile konuşabilsem neler yapmazdım ki.  

neler yapmazdım bilmiyorum ama yapacağım ilk şey eve gidip kusmak olur.
bu parıltı dediğim şey soyut birşey değil. ciddi ciddi ay gibi sokak lambasından aldığı ışığı giydiği total 90 eşofmanıyla yansıtıp, mahalleye uyduluk yapıyor ikiside.

bu insanlar neden böyle? karakterlerini çözdüm. fakat kimseye anlatamadım şimdiye kadar.
şimdi anlatabilirim sanırım.
öncelikle çözebileceğim kadar elle tutulur bir karakterleri yok.
özgür olduklarını düşünüyorlar, semtlerindeki fotoğraf makinesi çalıp profil resmi çekilen kardeşleriyle oral ilişki yaşadıklarında ise popüler olduklarını.
maalesef bu insanlar da toplumu oluşturan bir unsur. onlar olmasaydı, böyle olmayanların değerini bilemeyecektik.

kızlara güvenmem, bencil olan hiçbir canlıya güvenmem,ve kızların geneli bencildir.en azından şimdiye kadar tanıdıklarım. şimdi size pgibolojisinin bozuk olduğunu söyleyip beni bekleten sex machine kız arkadaşımı da anlatırdım fakat o hikaye doğal değil, tamamen benim salaklığımdan kaynaklanıyor.

her neyse artık tek bir sokak kalmış,eve girdim gireceğim.
aklımda olan tek şey evde yaşayacağım kavga.
ve garip olan kısmı kavga edilip edilmeyeceğini değil de,bu sefer sebebinin ne olacağını tahmin etmeye çalışıyorum.
eve geldiğimde birkaç küfür, hakaret,ve intihar temini duyduktan sonra, masadaki mahkeme celblerine, icra takiblerine göz gezdirip dışarı çıktım.
çıkarken önceden kalemliğime koyduğum 2 lirayı almayı da unutmadım.
okuldan kalan 2 lira 25 kuruş ile birlikte çok fazla param olmuştu.
ne yazıkki para beni bozuyor, hemen onu nasıl harcarım diye düşünüyorum, biriktirmek daha mantıklı aslında.
ama şimdi aklıma geldi de ben bir karar almıştım. artık mantıklı olup olmadığı umrumda değil. anlık yaşayacağım. bugün beni ne mutlu ederse onu yapacağım.

fakat bugün de her gün ki gibi bugün beni ne mutsuz ediyorsa onu yaptım...  

gün geçtikçe kendimi mutsuz eden bir şey daha bulup,onu alışkanlık haline getiriyorum.
fakirlik olarak adlandıramadığım bu yokluk içinde yokluğa bir çare bulabilmek için iş bulmaya karar verdim.
semtteki cafeleri gezecektim ilk önce.
masanın üstünde duran 1 lira 75 kuruşu alıp yola koyuldum.
ilk olarak çağırılmadan sürekli gittiğim cafeye gittim.
ne yazık ki bayan eleman aradıkları için beni almadılar.
umudumu kaybetmek istemiyordum. artık pizza alabilmek istiyordum.
aslında bir iş bulup çalışırsam piyango bileti satan adama ayrı olarak 1 pizza alabilirdim.
cafeden çıkıp yerleri renkli olan caddede yürümeye başladım. hergün gördüğüm piyango biletçisine selam verdim. karşılık vermedi yine. sağır galiba. bisküvilerini çıkarana kadar bekledim. birgün bana da verirse almam. çünkü hiç sevmiyorum o bisküviyi. nasıl sürekli yiyebiliyor hiç bir zaman anlayamadım.

kasvetli havaları sevmem.o yüzden yaşama hevesim de kalmamıştı.iş arayasım yoktu. kaldırıma oturdum. önümden göbeğinin üstüne kadar çektikleri tişörtlerle birbirlerine küfürler ederek yürüyen tatlı kızlar geçti. hepsinin evinde onları bekleyen annesi babası vardı. tıpkı benim gibi.ama onlar anne ve babaları için hiçbirşey yapmamalarına rağmen mutlu olabiliyorlardı.
bir karar almak zorundaydım. eğer bencil olursam daha mutlu olabilirdim. etrafımdakiler beni severdi.
ama bir sorun var.o zaman ben kendimi sevemezdim.bu en kötü şey benim için. beni bilinçsiz sananlara karşın ben onların kavrayamadığı bir bilince sahip olduğumu düşünüyordum.
o kızlara gelecek olursak ta,onların da karakterini çözmüştüm. bilinçaltlarına bastırdıkları huurlukları, artık o kadar silik hale gelmiş ki kendileri bile öyle olmadıklarına inanır duruma gelmişler. konu keyif, zevk olduğunda her türlü ahlaki değeri, dünya görüşünü, toplum kuralını hiçe sayabilirlerdi. bencilliklerine göz yummayan herkes onlar için birer bencildi.ve maalesef onlar da bu toplumu oluşturan bir unsurdu.

dünya görüşü der demez aklıma deli yunus geldi. onun telefonu yoktu. dışarı çıkmadan önce facebooktan mesaj atıp belirlediğimiz saatte belirlediğimiz yerde buluşurduk.o da mesajı görürse tabiki. internet cafeye gittim. cebimde hala 1 lira 75 kuruş vardı. hemen arkadaşımın üyeliğinde süre olup olmadığına baktım. eğer süre varsa vişneli soda alabilecektim. hayatımın hatrı sayılır mutlu anlarından birisi de o süre yerinde 2 saat 49 dakika yazısını görmek.

hemen facebook a girip deli yunus'a mesaj attım.10 dakika sonra dışarı çıkıp sözleştiğimiz yere gittim. kimsenin bilmediğini sandığım o parka. aşırı anlamlı duvar yazılarının önünde türbanlı kızlar ve marka giyinen erkekler vardı...  

parkın girişindeki onlara yakın olmayan banklardan birine oturdum.
türbanlı güzel kızlar,ve marka giyinen erkekler vardı. çok zengin olmalılar ki giydikleri şeylerin tamamı nike ve adidas gibi markalardı. karakterini çözdüğüm bir başka insan türü de bunlar işte.

aslında anlatılacak kadar ciddiye alınmaması gereken insanlar. çünkü hiçbirşey onların düşünüdüğü gibi değil. kendileri gibi olanları toplumun popüler ve elit sınıfı sanarak ömürlerini geçiriyorlar.
erkek, kız farketmeksizin kardeş olduklarını iddia edip, yine aynı parkların gece vakitlerinde kardeş kardeşe oral ilişki yaşıyorlar.

ne kadar iğrenç. bunları yaptığını bildiğim insanların yanından geçiyorum.ve aklıma geldikçe midem bulanıyor.
deli yunus hiç bu kadar geç kalmazdı. kesin annesinden izin alamadı diye düşündüm.ama böyle birşey olamaz. adam 1-2 aya askere gidecek.15 dakika daha bekleyip eve gidecektim. evde ki kavgalar bile buradaki rönesans aydınlarından daha az sıkıcı.
10 dakika bekledikten sonra deli yunus geldi. suratı mosmor, dayak yediği çok belliydi.
ben "ne oldu?" diye sormadan o anlatmıştı.
deli yunusun babasının marketi var. küçüklüğünden beri orada çalışıyor bu da.
hatta 5.sınıftan beri damacana taşımaktan sırtında bir kambur var.
herneyse ben buna mesaj attıktan sonra babasından izin isteme girişiminde bulunmuş.
olay biraz büyüyünce babası aletli jimnastik yapmış.

insanlar neden kendileri yaşayamadığı hayatı evlatlarına da yaşatmıyor?
çünkü yaşamadıkları için gereksiz olduğunu düşünüyorlar.bu yüzden küçükken ölesiye istediğimiz bir oyuncak, büyüdüğümüzde aklımıza geldiğinde güler geçeriz. oysa ki o bir zamanlar bizim dua etme sebebimizdi.
bir baba olduğumu düşünüyorum sürekli.ben hep yokluk yaşadım, çok fazla abartmasam da,varlık denemez buna. fakat istediğim tek şey gelecekte çocuklarıma güzel bir hayat vermek.
ben yaşayamadığım için, artık gerek duymadığım için, bunun gereksiz olduğunu çocuğa inandırmaya çalışmak dünyanın en mantıksız olayı zaten.

herneyse deli yunusla cafeye gittik. cebimde hala 1 lira 75 kuruş var.
ısrarla çayın 1 lira olduğu cafeye gitmek istiyorum. fakat o 2 buçuk lira olduğu yere gidip bana da ısmarlıyor.
iyi bir çocuk fakat keşke deli olmasaydı.
ayrıldıktan sonra sonra eve doğru yürümeye başladım.bu kez parıltılı kızların olmadığı sokaktan dolaştım ve eve vardım.
saat 19:34,birazdan tekrar kavga başlayacak ve küçük kardeşim yine ağlayacak.
umarım bu sefer fiziksel birşey olmaz...

son satırımı yazdıktan 5 dakika sonra bir kavga başladı her zaman ki gibi.
parayla saadet olur mu bilmiyorum ama parasız da olmuyor gördüğüm kadarıyla.
o akşamdan sonra 2 gün geçti.2 gündür elime kağıt kalem alamadım. kardeşimin burnu kanadı, annem 2 gün kimseyle konuşmadı, babam 2 akşamdır geç geliyor.

o akşam "bu sefer izlemekle yetinmemeliyim" diye düşünüp annem ve babamı ayırma girişiminde bulunmuştum.
sürekli bağırdıkları için ağlama seslerimi bile duyamıyordum.
Sonunda beni ittiren babama yanlışlıkla yumruk attım.O baygın haline kardeşimden başka kimse üzülmemişti sanki.
iki gündür evdeyim, okula gitmiyorum. her sabah masanın üstünde benim için 5 lira bırakıyor babam. şimdiden 10 liram oldu. biriktirip pizza alabilirim ama hayır, artık gündelik yaşayacağım.
en büyük idolüm olan dedemin hasta olduğu haberi geldi akşam. ameliyat olmak için buraya gelecekmiş.o hayatımda gördüğüm en güçlü adam. hiç hasta olduğunu görmedim şimdiye kadar.

yarın taksidi bitmemiş arabamızla onu almaya gideceğiz. çok heyecanlıyım. 

yola hava karanlıkken çıktık. gittiğimizde aydınlık olmuştu. geçerken deli yunusun marketinin önünden de geçtik.ilk defa kapalı halini gördüm.

dedem eve neşe getirecek bir kaç hafta da olsa kavga etmeyecekler. keşke bunu dedemden çekindikleri için yapmasalar...  

bugün dedem hastaneye gittiğinde kavga ettiler. annem artık bizi sevmediğini evi terk edeceğini ve nerde isterse orada yaşayacağını söyledi. küçüklüğümden beri intihar etme çabasında olan annemden birşey daha öğrendim. meğersem tek amacımın onların borçlarını ödemek olduğunu bilmiyormuş. öğendiğinde de umursamadı.

kardeşim hala ağlıyordu. dışarı çıkıp deli yunus la buluşacaktım. cesaret edebilirsem olanları anlatırım.
insan her ne kadar başına gelen kötü şeyleri söylemese de birilerinin bilmesini ister. insam beyni böyle çalışır çünkü."senin halini anlıyorum" cümlesi tamamiyle yalandır. kimse kimseyi anlayamaz. anlasa bile kendisinden çok düşünemez.
yaşadıklarımı anlatmak istemiyorum.ama bir şekilde öğrenip bana iyi davranmalarını istiyorum. belki de tek sorun budur.
bunun bencillikle alakası yok.

deli yunus'un babası izin vermediği için ondan 5 tl alıp çayın 1 lira olduğu cafeye gittim. yanımda 10 lira olduğunu unutacak kadar düşünceliydim.

"herşey para değil"değil di.çoğu şey paradan ibaretti benim için.

buna kapitalizm deniyordu sanırım. dünyada hiçbir çocuk paraya bu kadar değer vererek büyümek zorunda kalmamalı. eğer benim de çocuklarım olursa bu duyguyu hiç yaşamayacaklar.

eve gittiğimde dedem gelmişti. annem ve babam sahte bir şekilde mutlu ve saygılılardı. hiçbiriyle konuşmayacaktım. hemen dedeme hediye olarak bana verilen bağlamayı verip birkaç şey öğrendim.60 yaşındaki adam hayatında ilk defa eline aldığı gitarı bile çalmıştı birkaç yıl önce.

bu yeteneğimi dedeme benzetirler benim hep. müziği çok seviyorum. yaşamımın her döneminde müzik te vardı.bu düşünceler aklıma geldiği an o gece yapacağım şeye de karar verdim.

ilk defa bilgisayarın fan sesini bastırmak için değil gerçekten istediğim için müzik dinliyordum. abimin ve kendimin 5 yıl önceki rap şarkı kayıtlarını buldum.o zamanlar da çok şey anlardım şimdi de o sözlerden.

uykum geliyor. uyumayı sevmiyorum. sabah olduğunda gün başlıyor ve uyanık oluyor herkes. geceleri uyudukları için kavga edemiyorlar...

yazmak hiç içimden gelmiyor. birkaç gündür ne yaşadığımı hatırlamıyorum bile.ama kavgalar hiç ekgib olmuyor. neden hiç bitmeyecek gibi duruyor bu kavgalar anlamıyorum. belki de hiç bitmeyecek.

abim eve geldi. uzun bir süre sonra tekrar aile gibi yaşıyoruz.bu sefer ailecek kavga ediyoruz. deli yunus un askerlik kağıdı gelmiş. onun yanına gidiyorum.

cebimde 6 lira var. para harcayasım gelmiyor. evde ders çalışmak istiyorum ama kitabım yok. deli yunusun yanına gittim.

askerlik kağıdı gelmiş, manisa kırkağaç a gidecekti. okumadığı için gitmek zorundaymış.onu askere göndereceğim günü merakla bekliyorum.

kavga gürültü derken 1 ay geçti. dedem bugün ameliyat olacak. deli yunus askere gidiyor. annem babam birbiriyle ve bizimle konuşmuyor. kardeşim her akşam ağladı.

umarım yarın güzel bir gün olur bunu söylediğim kaçıncı gece bilmiyorum. fakat hep söylemeye ve umut etmeye devam edeceğim. çünkü umut fucker ın ekmeğidir. ingilizcem bayağı iyidir bunu da yeni yeni anlıyorum.

işte insan böyle olmayacağını bildiği halde istiyor, kendini en iyi ihtimale ayarlıyor. tıpkı sokağa çıkamayan bir çocuğun camdan arkadaşlarının oyununa karışması gibi atılıyor hiç ait olmadığı hayallere...  

sevgili günlük,
ilk defa bu kadar klişe yazıyorum.bu cümleyi hiç kurmamıştım sana karşı. yapmasam gözüm açık giderdi.
hani demiştim ya umarım bugün güzel bir gün olur diye. sanırım Allah sesimi duymuş olacak ki,yaşanmaz olan hayatımı bitirmeye karar vermiş.

bugün 5 ocak 2015,
deli yunus askere giderken kaza yaptı ve sanırım öldü, babasının ne dediğini anlamadım.
dedem ameliyattan çıkamadı,
annem aklını kaybetti,
kardeşim hala ağlıyor,
babam evi terk etti,
ve kahramanım olan abimi ağlarken gördüm.

sanırım kendimi kandıracak daha fazla bahanem kalmadı. birkaç yöntem deneyerek ölmeye çalışacağım.
umarım başarılı olurum.

3 mart 2017'de,2015'te,henüz 15 yaşında intihar eden kardeşimin günlüğünde bulduklarımdır... seni çok özledim kardeşim. dünya hala bıraktığın gibi iğrenç... 





yeni yazılardan haberdar olmak ister misin tatlış?
abone:
e-postana gelen onay linkine tıklamayı unutma panpa.


beğendiysen paylaş panpa


1 yorum: