Geçen Sabah Uyandığımda Ev Bomboştu! Tek Part Kesintisiz Ve Full + PDF

gecen sabah uyandigimda ev bombostu

bütün evi dolaştım. duvarda aynı filmlerdeki gibi kanlı bir el izi vardı. düşüncelerimi izlediğim filmler doldurmaya başlamıştı. 7. katta olduğum için balkondan dışarı baktım. tek bir hareket bile yoktu. korktum. yapabileceğim şeyleri yaptım. ilk bulduğum bıçağı kavradım ve evdeki erzakları dün gece halı sahaya giderken spor malzemesi koyduğum çantaya doldurdum.


devam etmeden önce okuyun beyler hızlıca yazdığım amatörce bir hikayedir kopukluklar veya mantıksızlıklar olacaktır mazur görün devamı gelecektir

yavaşça evden çıkıp güvenli bir yer bulmalıydım. apartmanda korkutucu bir sessizlik vardı, ve bu beni ürkütüyordu. ev arkadaşlarım neredeydi ? kafamdaki deli sorularla merdivenleri yavaşça inmeye başladım...

6. kat.. normaldi. tek bir ses bile yoktu.. devam ettim adımlarımdaki sessizliği bozmamak için parmak uçlarımda iniyordum merdivenleri. ve sonunda oldu. 5. kattaki öğretmen hanımın evinden sesler geliyordu. hırıltıyla karışık sesler. ne yapmalıydım ? ya hala hayattaysa ? mantığım doğruca aşağı inmemi söylerken kalbim içeriye girip yardm etmemi söylüyordu. bir karar vermeliydim...

kapı açıktı. yavaşça ittim. kapının gıcırtısı kalp atışlarımı bastıramıyordu. elimdeki bıçağı önde tutarak yürüdüm. ev düzenleri aynı olduğu için dizayna alışıktım. önce oturma odasına baktım sessizce.. boştu.. kafamı mutfağa çevirdim yaklaştıkça sesler artmaya başladı. mutfak kapısından içeri baktığımda yediğim herşeyin bir anda ağzıma hücum ettiğini hissettim.. kendime zor hakim olarak karşımdaki tabloyu idrak etmeye çalışıyordum. aman tanrım...

tek görebildiğim öğretmenin ikiye ayrılmış bedeni ve dışarı çıkmış bağırsaklarını kemiren bir insandı.. artık insan olduğunu pek sanmasam da bu gördüklerimi değiştirmeyecekti. ne yapmalıydım. arkamı dönüp uzaklaşmak istiyordum ancak bu tehdidi ortadan kaldırmalıydım.

o anda sırtımdaki çantadan çıkan seslerle kendisine ziyafet çeken zombi bir anda bana döndü. donup kaldım. yaptığım tek şey hiç bir şey yapmamak oldu. garip sesler çıkararak üzerime yürüyordu. bense sadece geriye gidiyordum.. ta ki duvara deyene kadar. belki ölüm anım bu diye düşündüm.. zombi üzerime geliyordu, ellerini omuzlarıma attı ve korkunç bir güçle beni kendisine çekti ısırmaya çalışıyordu. benimde yaptığım tek şey elimdeki bıcağı göğüs kafesine saplamak oldu.. hiç bir etki etmemişti.

ısırmak üzere olduğu kolumu çekince bıçağı göğsünden alabildim ve gözlerimi kapayıp var gücümle yüzüne doğru savurdum. bıçak sert bir zamine çarptıktan sonra elimden kaydı. bir yıkılma sesi işittim. gözlerimi açtığımda zombinin alnında bir bıçakla yerde yattığını gördüm. her tarafım kan içindeydi. fakat bu benim kanım değildi. ve o an yediklerimin hepsini çıkardım..

kendime gelmem epey vaktimi almıştı. üstümdeki kanı temizledim, evin her yerini dolaşmak için epey bi cesarete ihtiyaç duydum. güvende olmalıyım. şu an önemli olan da buydu. balkona çıktım. sol tarafta anayol görünüyordu. alabildiğine bir araç kuyruğu. ama garip birşeyler vardı. tek bir hareket bile yoktu. koca şehirde ne bir siren çalıyor, ne bir kuş uçuyordu.. tanrım.. onca insan.. neler oluyor ?

ev arkadaşlarım, ailem , sevgilimmm.. beynime çakılan şimşeklerle aklıma gelen tek şey kız arkadaşımdı. ailem.. yüzlerce kilometre uzaktaydılar. acaba ne oldu. telefon çekmiyordu. internete girmeye çalıştığımda ise hiç birşeye erişemiyordum. karar vermeliydim. sonsuza kadar bu bilmecenin içinde sıkışıp kalamazdım ya.

evden çıkmam biraz zaman alsa da çıktım sonunda. elimde yine bir bıçak vardı. ama ne yapmam gerektiğini biliyordum. apartman yöneticimiz emekli polisti. evinde bir silah olamlıydı. 2. kata indim. evinin kapısının önündeydim. kapı açıktı. içeriyi uzun bir süre dinledim. ses yok. güvenliydi. kapıyı açtım, içeri yavaşça ilerledim. sanki hiçbirşey olmamış gibi düzenliydi her yer. nerede bu insanlar ? !

mantıken silahını yatak odasına koyar diye düşündüm. o yüzden evin koridorunu geçip yatak odasının kapısına geldim. kapıda kanla yazılmış bir yazı var. "sakın açmayın". yerde de kan var. içeride birşey var. yürüyor. ayak seslerini duyuyorum. boğazından çıkan hırıltıyı duyuyorum. nefes alışımı kontrol edemiyorum. ellerim terliyor.

daha önce bahsettiğinde bir silahı olduğunu duymuştum. burada olmalı. bu odada. aramdaki tek engel bu kapı ve ardındaki o şey. lanet olsun !. ilkinde şansım beni kurtardı. ama bu sefer bunu yapamam. cesaret edemiyorum. ama elimdeki tek şey bu. bir silah bulursam... en azından elimde kendimi koruyabileceğim bir şey olur... kapının deliğinden baktım. evet yanılmamışım. içeride. yürüyor. ara sıra yerde duran kemikleri yiyor. kemikler... oğlunu yiyor.

1 hafta önce ders çalıştırdığım çocuk yerde vücudunun çoğu yenmiş şekilde yatıyor. ne güzel bir manzara !. kapıyı yavaşça açıp kafasına bıçağı saplayacaktım. planım buydu. kolu yavaşça aşağı indirdim. kapının aralığından baktım. hala yerdeki artıkları kemiriyordu. arkasından yaklaşıyordum. yer kan içinde. kaygan. dengemi bozmadan ilerledim. hayatında et bile kesmemiş olan ben tüm gücümle elimdeki büyük bıçağı ensesine sapladım. yere yığıldı. ama hala hayattaydı.

izlediğim filmler bana kafasına ateş etmemi söylüyordu. bir kez daha filmleri dinledim. bıçağı sol şakağından beynine sapladım. inanılmaz. ellerim deli gibi titriyordu. 2 zombi öldürmüştüm. böceklerden korkan ben. ölüm korkusu insana neler yaptırıyor. hemen kapıyı kapattım. davetsiz bir misafir şu an en son beklediğim şey olurdu. odayı aramaya başladım.

bulduğum havluyla ellerimi temizledim. yatağın yanındaki çekmeceleri didik didik aradım. odanın her yerini aradım. yatağın altında bulduğum kilitli kutuyu açmam lazımdı. şifreli. ne koymuş olabilir ki ? adamı tanımıyordum, evlilik yıldönümünü ya da doğum gününü bilmiyordum. elimdeki tek silah lanet bir kutunun içinde açılmayı bekliyordu.

yerde yatan kemikler.. oğlu.. bir adamın en değerli varlığı oğlu.. doğum yılı. söylemişti. sormuştum.. ders çalıştırırken.. evet 1998.. şifre bu.. kutuyu açtım karşımda bir silah. hayatımda hiç silah kullanmamıştım ama çok oyun oynamıştım. en azından mermisine bakmayı ve emniyetini açmayı akıl ettim. şimdi sırada ne var.. şimdi sırada ne var.. kendime en çok sorduğum soru bu oldu.

bir an önce bu binadan çıkmam gerekiyordu. içimdeki korkunun soğuk soğuk terlettiği vücudumu taşımakta zorlanıyordum. ancak silah bana güç veriyordu. nolursa olsun elimde bir güvence vardı. ne yapmalı ? yürüme mesafesiyle 10 dakika ötede kız arkadaşım oturuyor. oraya gitmem gerek. gitmeliyim. buna mecburum

binadan çıktım. hala öğle vakti. sıcak kemiklerime işliyordu. gözlerimi açmakta zorlanıyordum. yavaş yavaş ilerliyorum. yoldan uzak durmalı. bahçelerden atlayarak ilerledim. hiç hareket yok. kimse yok. sanki bu kocaman şehirde bir tek ben kalmış gibiyim. sırtımdaki çanta her dakika bana ağır gelmeye devam ediyor. sanki içinde ölen tüm arkadaşlarımı taşıyor gibiyim.

kulaklarıma hücum eden bir ses var. aman tanrım. siren. ambulans, polis ya da itfaiye. fark etmez. belki de yaşayan birileri vardır. belki de insanlar bir yere sığınmışlardır. ses ilerki sokakta. ışıklarını seçebiliyorum.

köşeyi döndüm. ama bir anda ayaklarıma hücum eden soğuk adrenalin yüzünden zor ayakta durdum. bu da ne ? hemen saklandım. korkudan nefes alamıyordum. sanki ileride duran şeyler nefes alışımı duyacak ve bir anda beni yakalayacaklardı. bakmalıydım. kafamı kaldırdım duvarın üstünden. karşımda 20 belki de 25 tane zombi vardı. sese gelmişler. ters dönmüş polis arabasındaki zavallı polisi parçalıyolarlar. adam hala hayatta. elimdeki silahı doğrulttum. ateş mi etmeliyim? ama o zaman bana dönerler. kaçmalıyım. arka sokaktan dolanmalıyım.

şehirde yalnız değilim. acı bir görüntüyle bunu idrak ettim. grup halinde dolaşıyolarlar. adeta sürü gibi. o köşeden hemen uzaklaştım. ilkokulun arkasındaki parktan kısa bir yol var. arkalarına çıkıyor. oraya gitmeliyim. ilkokul boş hafta sonu olduğu için. ilkokulun bahçesine girdim. duvarın üstünden parka baktım. boş. atladım. koşarak parkta çalıların arasına gizlendim. bekliyordum. sol tarafımdan sesler geliyor. uzaklaşmasını bekliyordum. hiç bir şşey yapamadan.

az önce polisi parçalayan zombiler. parkın ilerisinden geçiyorlar. ayağa kalkamam. göremeseler bile cesaretim yok. düşün.. düşün.. en kısa yol ne.. her zaman evine bıraktığım kıza en kısa nereden gidebilirim. gitmeliyim. sol tarafımdaki sesler uzaklaştı. avm ye doğru ilerliyorlar. işte fırsat. kalktım. ilerlemeye başladım. öğle sıcağı yüzünden üstümdeki tişört ter içinde kalmıştı.

tam ters yöne gitmeyi düşündüm önce. ama yolu çok uzatıyordum. ev avmnin ilerisinde kalıyor. ve ben yolu uzatarak başka gruplarla karşılaşma riskini göze alamam. düşmanının seni tek farketmeyeceği yer arkasıdır. zombilerin peşinden gidiyorum. yaklaşık 70 metre önemde aylak aylak yürüyorlar. bu kadar insan nasıl bir anda zombi olabildi. ben ne zamandır uyuyorum ?

sorular.. kafamın içinde adeta onu parçalayan bir zombi var. farkedilmemek için bahçelerden bahçelere atlıyorum. arabaların arkasına saklanıyorum. ilerliyorum. grup hızlanmaya başladı. ne gördüler ? kulaklarıma dolan çığlık sesi.. bi kadın. kaçıyor. kucağında çocuk var. önümde kaçıyor. çok yavaş. kaçamayacak çok yavaş. zombiler koşamıyor fakat kadın kaçamıyor. bileği yaralı. kan içinde. yapmam gereken tek şey var. insanların ölmesi insanlığın ölmesi anlsevgi gelmiyor. koştum. zombilerin yanından tüm gücümle kadının yanına koştum. belki de yapmam gereken tek şey buydu. elimdeki silahı rastgele zombilerin üzerine ateşledim. bir kaçı devrildi. kadına işaret ettim. "kaç".. şimdi sıra bende. benim peşimdeler..

ciğerlerim artık daha fazla nefesi kabul etmeyinceye kadar koştum. başlarda peşimdeki grubu atlatmadım çünkü hala kadının üzerine gidebilirlerdi. şimdi koşuyorum. peşimdeki zombiler geride kaldı. kadının gittiği yönü hesaplamaya çalışıyorum. yardım etmeliyim. ilerledim.. ancak geldiğim yeri durunca farkettim. önündeydim. ayaklarım ben farketmeden buraya kadar geldi mi ? sevgilim.. 4 katta oturuyor. bina kapısı kapalı. silahın arkasıyla camı kırıp kilidi açtım. kapıyı kapattım. apartman karanlık. ilerlemem lazım fakat ilerledikçe hiç birşey göremiyorum. sessiz olmam lazım. ellerimle soğuk duvarda bir düğme arıyorum. bir ışık düğmesi. duvar ıslak. ama sıcak bir ıslaklık..

sonunda elimle duvarda bir çıkıntı hissettim. düğmeyi aşağı doğru indirince apartman bir anda aydınlandı. evet duvarda hissettiğim şey kan. ellerim kan içinde. sessizce merdivenleri çıkmaya başladım. yerlerde inanılmaz kan birikintileri var. merdivenler kaygan.. demire tutunuyorum kaymamak için. geldim. kapısının önündeyim. kalbimin atışının duyulduğunu hissediyorum. içeride ne var ? içeride neyle karşılaşacağım.. 2 yıldır beraber olduğum tüm kalbimi verdiğim kız nerede ?

kapı kapalı. burdan eriye dönemem. merak içimi kemiriyor. ses. ne kadar çıkarsa çıksın. var gücümle kapıya vurdum. açılmadı. tüm apartman yayılan sesle yankılanırken bir daha vurdum. kapı açıldı. önümde kanlar içinde bir ev. elimdeki silah terden sırılsıklam olmuştu. eve girdim. oturma odasında yerde yatan bir ceset var. yenmiş, parçalanmış. ama bu o değil.. ilerledim. mutfak, boş.. onun odasının önündeyim. içimde korku yok.. sadece merak.. kapıyı açtım. ve karşımda..

son hatırladığım şey dalgalı saçları ve bana masumca gülümsemesiydi. şimdi o gülümseye ağız kanla dolmuş ağzından kanlar akarak bana saygııyor. o an ölmek istedim. onun beni parçalamasına müsaade etmek istedim. gözlerim yaş içindeydi. o üzerime gelirken apartmanda sadece bir el silah sesi duyuldu..

yere yığılışını, gözlerindeki ifadeyi ömür boyu unutamam.. 2 gün önce dünyanın en güzel gözleri, şu an kanlar içinde bir yüzdeydi. o çoktan ölmüştü. ben de öyle.. içimde tarif edemediğim bir acı var.. her şeyi bırakıp atlamak istiyorum yere. parçalarımın bile bulunamamasını istiyorum. ama uzun sürmedi. ses. onları çekiyor. evin kapısı açıldı. hırıltılar. elimdeki silahı kapıya doğrulttum ve bekledim. hırıltıların yaklaşmasını bekledim.

kapıdan girdiler. elimdeki silahı istemsizce ateş aldı. 3 defa. 2 si yıkıldı. birisi sürünüyor. yerde sürünerek üzerime geliyor. daha fazla mermi harcamamak için bıçağımı çıkardım. daha önce yaptığım gibi. sapladım. defalarca sapladım. fışkıran her kanla beraber gözümden akan yaşlarla sapladım. içimdeki acıyı hafifletmenin hiç bir yolu yok...

hıçkıra hıçkıra ağlamak deyimini o zaman öğrendim. kalbim artık kan pompalamaktan başka bir işleve sahip değil. sevgilim. 2 yıldır deli gibi sevdiğim kız.. kendi ellerimle öldürdüm onu.. aklımda kaçan kadın var. acaba ne oldu. kaçtığı yönü az çok tahmin edebiliyorum. onun yanına mı gitmeliyim. belki de yardıma ihtiyacı var.

binadan çıktım. 1 saat önceki halim yok. üstüm başım kan içinde kaldı. terliyorum. öğle sıcağında yürüdüm. bu sefer yoldan. kadının kaçtığı yönü tahmin etmem lazım. ayağı yaralı. yavaş olmalı. en fazla stadyuma kaçabilmiştir. keşke bir aracım olsa. gerçi sürmeyi de bilmiyorum. askeri hava üssüne kaçabilirdim. orada askerler hayatta kalmış olmalılar. bir umut var mı ?

içimde bir yerlerde saklanmış bir dürtü var. hayatta kalma dürtüsü. umut. herşey. yaşamam lazım. belki de yardıma ihtiyacı olanlar vardır. yardım etmem lazım. geçtiğim her sokağı tanıyorum. ancak her sokakta sessiz bir şekilde ilerliyorum. bir zombi grubu. az öncekiler mi ? bilemiyorum. hepsi birbirine benziyor. hepsi kan içinde hırıltılarla yürüyor. adeta bir hırıltı korosunun şarkısı doluyor kulaklarıma.

yine önümde ilerliyorlar. onları takip ediyorum. onlar canlı kalmışları istiyor. ben de öyle. onlar beni birilerine arkaürebilir.

zombilerin ardından bir süre ilerledim. hala gidiyorlar. adeta daire çizer gibiler. zombilerden kaçmak kolay.. yavaşlar. ancak ilerledikçe işler garip bir hal almaya başladı. az önce bir köpek gördüm. zombi grubuna havlıyordu. 5 dk sonra aynı köpek yerde yatar haldeydi. ısırılmış. damarları parçalanmış halde. bu da onlardan birine mi dönecekti ? eğer dönerse.. işte bunlardan kaçmak zor olur. bıçağımı köpeğe sapladım. işimi şansa bırakamam.

ilerledim. tekrar kadının kaçtığı noktaya gelmiştim. grubun peşinden ayrıldım. kadının gittiği yolu izlemeliydim. bu dürtü beni zorluyordu. vicdan azabı duydum. zavallı yaralı bir bacak. ve bir çocukla ne yapmıştı acaba. ilerledim. kaçabileceğini tahmin ettiğim yöne doğru ilerledim. aklıma sürekli sevgilimin o anki görüntüsü geliyordu. sürekli onu düşünüyordum. ama o anda bu kadar düşünmenin beni mahvedeceğini anladım. karşıma dikilmiş duran 2 zombi vardı. donakaldım. tüm vücudumun adeta sarsıldığını hissettim. ciğerlerime soğuk bir şey yayıldı. sanki birisi damarlarıma utandırıcı enjekte etmişti.

ağızlarında hırıltılarla bana bakıyolarlardı. bense sadece durdum. çünkü zombi grubu tahminimce arka sokağımdaydı ve bir silah sesiyle bir anda etrafımda olmaları içten bile değildi. ama onlar durmuyordu. yavaşça üzerime yürüdüler. ateş etmemek için ben de aşağıya doğru koşmaya başladım. fakat neredeyse kalp krizi geçirmeme sebep olan bir şey oldu. az önce arkalarında olduğum grup şimdi benim önümde dikilmiş adeta beni kapana kıstırmışlardı. 2 taraftan da üzerime ilerleyen bir ölü ordusu..

bacaklarım artık beni taşıyamayacak gibiydiler. korkudan titreyen ellerim tutmuyor gibiydi. ölmek en basiti miydi ? kendimi mi vurmalıydım ? kurtulmak için bir yol.. göremiyordum. etrafım kapalı binalarla çevrilmiş. yolun iki tarafından üzerime doğru yürüyen ve hırıldayan zombiler bir ziyafete hazırlanır gibiydiler.

çocukluğum.. mahallede yaptığım en iyi şey bir yerlere tırmanmaktı. ağaç.. yok.. etrafta tırmanmaya çalışabileceğim tek şey yanımdaki 2. kat balkonu.. beklemeye zamanım yok.

demirli pencereler hayatımı kurtardı. 1. katın demirlerine basıp 2. kata çıktım. balkona tırmanmaya çalışıyorum. sırt çantam çok ağır. zombiler tam altımda kanlı ellerini yukarı uzatıp beni istiyolar. onlara göre sadece yemeğim. yapacağım bir hata onlarcasının saniyede beni parçalamasına sebep olacak... tırmandım. ellerim yara bere içinde. balkon kapısı kilitli. camdan içeriye bakıyorum. oda boş gibi gözüküyor. camı kırdım. içerdeyim..

çocuk odasındayım. duvarda tatlı sarışın bir kız çocuğunun resimleri var. kendi çizdiği resimler de var. ne kadar mutlu bir dünya çizmiş. ama o mutluluğun hemen altında duvarda kan var. kan artık bir vazgeçilmez gibi. her yerde. ama bu kan taze. hala akıyor. evde yalnız değil miyim ? bu soru duyduğum seslerle cevap buluyor. kapı açık. karşımda duvarda resmini gördüğüm kız çocuğu. bana bakıyor. ama ölü gözlerle..

daha önce düşünmediğim birşey bu. küçücük bir çocuk. belki 10 yaşında. ama ölü. yürüyor, yiyor, parçalıyor.. ama ölü.. üzerime geliyor. ne yapmam gerek. küçücük bir kızı vuramam ya. annesi ne kadar sevmiştir bu kızı. saçı bile yeni örülü. ama yapmam gereken şey belli. yaşamam gerek. bu küçük kızın ise ölmesi.

nasıl öldürdüğümü anlatmayacağım. çünkü bu içimde bıraktığım ikinci büyük yara oldu. ellerim soğuk. sıcacık kana bulanmış şekildeler. ama soğuk. aynı kalbim gibi. insanlara bile saygısızlık etmezken şu an hiç tanımadığım şeyleri öldürüyorum. içimde kaybolan şeyler var. bazı duygular. ama bunun yerine yaşamak duygusu ön planda. her şey mübah diyor bana. sen yaşa.. başkaları yaşamasa da olur. çok bencilce !

aşağıda hala hırıltı ordusu görevini yapıyor. balkondan baktım. çok daha kalabalık olmuşlar. bu binadan uzaklaşmalıyım. çatı.. tek mantıklı yer orası. merdivenlerden çıkıyorum. bir kaç mermisi olan silahım elime artık ağır gelmeye başladı. dinlenmeliyim. yoruldum. saatlerdir kaçıyorum. nereye kaçtığımı bilmiyorum.. sadece kaçıyorum yaşamayan şeylerden.

çatıya çıktım. ama lanet olsun ki diğer binalara geçemiyorum. çevresi çok boşluk. en az 3 metre. atlayamam. çantamın tek kolu koptu tırmanırken. tek kolla takıyorum. o omzum ağrıyor. adrenalinin sıcaklığı geçtikçe hissediyorum..

durdum. binanın sağında 3 metre ara var. sol bina bitişik ama çok yüksekte kalıyor çatısı. tırmanamam. yapabileceğim tel şey balkondan yan binanın balkonuna geçmek.. 2. kata indim. öldürdüğüm sarışın kız yerde.. saçları kana bulanmış bir şekilde yatıyor.. gözlerim dolu dolu. balkona çıkınca hırıltılar artıyor. sayıları nerdeyse 2 katı olmuş. toplanıyolar. yan balkona geçmem lazım. korkuluktayım..

ellerim terli.. demiri zor tutuyorum. ayağımı yan balkonun demirine attım, sonra da kolumla tutundum... diğer elimle de yakaladım demiri.. ama ayağımı atamıyorum. çünkü kaymaktan korkuyorum.. cesaretimi topladım.. aşağıdaki grup beni izliyor. aşağıya düşmemi bekliyorlar.. yan balkona geçerken çantanın diğer kolu koptu. çanta aşağı düştü.. suyum yiyeceğim herşeyim aşağı düştü.. az daha beni de arkaürüyordu yanına..

yan binadayım.. balkon kapısı açık. içeride kan yok. şanslı mıyım. ses de yok. sessizce girdim eve.. dolaşıyorum odaları. her yer boş. önce bir çanta bulmalıyım. sonra evdeki eşyaları doldurmalıyım içine. özellikle su. hava çok sıcak.. çeşmelerde su akmıyor.. marketlere gidemiyorum. hala korkuyorum. henüz o kadın haricinde bir insan göremedim. insanlar.. korkuyla çarpan kalpler hala var mı.. acaba bu şey başka yerlere yayıldı mı ?

düşünceler beynimi kemirirken artık gitmem gerektiğini farkettim. hava kararıyordu. ben göremiyordum karanlıkta.. ama onlar da göremiyordu. bu benim için bir avantaj.. dinlenmem gerekn bir yer bulmam lazım. burada kalamam. aşağısı zombi kaynarken.. binanın zemin katına indim. kapıyı tırmalayan zombiler var. ancak şanslıyım. arka kapıdan çıktım. hızlıca bir arabanın arkasına saklandım. etrafımı kontrol etmeliydim.

ses seda yok. hava ön sokaktalar. anayolu geçince ileride arkadaşımın evi var. oraya ulaşmalıyım..

hızlıca boş araçlarla dolu yola girdim. saklanıyorum. etrafımda yanan araçlar zaman zaman patlıyorlar. uzak durmalıyım onlardan. hiç bir hareket yok. buradan bakınca evin önündeki zombileri hala görebiliyorum. beni bekliyorlar. ordan çıkmamı. ilerledim. anayoldaki araçları kendime siper yaparak ilerledim. alt geçide geldim. karşıya geçmem lazım. ortada hızlı tren yolu var. kenarında dikenli teller. alt geçit tek şansım. yavaşça merdivenlerden aşağı indim. karanlıktı. ancak görebiliyordum. duvarda bir yazı var. spreyle yazmışlar. "kaçabilenler askeri üsse gelin". yanında bir radyo yayın frekansı ve bir telsiz numarası var. ama bende hiç biri yok. üs. tek çarem orası. arkadaşıma ulaşıp gitmeliyim.

yoldan çıktım. hava iyiden iyiye kararmaya başlamıştı. çok dikkatli olmam lazım. lanet olsun. keşke gözlüklerim yanımda olsaydı. uzağı net göremiyorum. ama 1 derece çok büyük gelmediği için genelde takmazdım gözlüklerimi. şimdi buna çok pişmanım. çünkü ilerde bir karartı var. ve ne olduğunu kestiremiyorum. insan mı ? zombi mi ?

arkadaşımın evinin önündeyim. bahçeli bir evde. bahçedeyim. köpek klübesinde kan var. kopmuş zincir var, fakat köpek yok.. evin kapısı kanlı el izleriyle dolu. ancak sürgülenmiş. yani birisi bişeyleri dışarıda tutmak istemiş. içimde yeşeren bir umut var. ya hayattaysa. o zaman , işte o zaman çok iyi olur. yalnız olmak büyük dezavantaj. nasıl ve nerede uyuyacağımı bile bilmiyorum..

evin arkasına dolaştım. arka kapı açık. olamaz ! kapı açık.. içeri girdim. tek katlı evi dolaşmaya başladım. ses yok. kalbimin çarpmasından başka nefes alışımı bile duymuyorum. ev boş. hayallerim gibi bomboş ! arka kapıyı kapattım. burada kalmalıyım bu gece. çok yorgunum.. kilerde bulduklarımı bir çantaya doldurdum. içeride değil kilerde kendime yatacak bir yer hazırladım. bu gece buraa geçecek..

rüyalar, kabuslar. terler içinde uyanmama sebep olan şeyler. ölen kız arkadaşım geliyor gözümün önüne. rüyamda onu görüyorum. sanki onu öldüren canavar benmişim gibi. vicdan azabı. nefes alamıyorum. ağlamaktan. uyandığımda gözümün kenarından süzülen bir damla yaş vardı.. sildim.. kalktım kilerde bulduğum şeylerden atıştırdım.. çıkmalıydım. üs buradan çok uzak. yaya gidemem. ne yapmalıyım. araç kullanamıyorum. tüm yollar tıkalı. şehirde gruplarca ölü dolaşıyor. bense oturmuş bişeyler yiyor ve ölen arkadaşlarıma ağlıyorum.

kendimi toplamam lazım. yüzümü sildim. kilerden çıktım. bulduğum kırık bir ayna vardı üstü çamurla karışık kan içinde. temizledim. aynada kendime baktım. kızarmış gözlerim ve korku içindeki surat ifademe baktım...

evden çıkmalıyım. ön kapıdan çıkamam. arka kapıdan çıktım bahçedeyim. bahçe kapısını açtım. 20 metre uzakta bir şey var. 4 ayaklı. gözlerini bana dikmiş bakıyor... ama normal bir bakış değil. hiç hareket etmeden bakıyor. adeta uzun zamandır görüşmeyen iki arkadaş gibi bakışıyoruz. ağzından damlayan kanları gördüm. hayır.. üstüme koşmaya başladı. havlıyor.. ses.. hepsini buraya çekicek.. bahçeye kaçtım kapıyı kapatamadan girdi içeri. çantam.. açtığı ağzını vücuduma geçirmek üzereyken çantayla siper aldım. ısırdı. koparırcasına bir güçlü ısırdı çantayı. kenarındaki bıçağı çekip defalarca karnına sapladım. olağan gücümle savurdum çantayı. ağzı çantadan ayrıldı. ağacaa çarptı ve kemiklerinden gelen kırılma sesini duydum. hava hırlıyordu. bense ne yapmam gerektiğini zaten biliyordum...

daha böyle bir dünyaya uyanalı 24 saat olmamıştı.. ama her yer bana yabancı geliyordu. az önce havlayan köpeğin sesine toplanmadan uzaklaştım oradan. askeri üsse doğru ilerlemeliyim. acaba orası güvenli mi ? tek başıma sıcakta ilerliyorum.. yine gizlenerek ilerliyorum. şehir merkezinden uzak durmalıyım.

şu an bulunduğum yerden şehrin bir kısmı gözüküyor. biraz yüksekte.. herhangi bir hareket var mı diye bakıyorum. çevre yolunda dikkatimi birşey çekti.. ilerleyen araçlar var. aman allahım. gerçekten hareket eden araçlar var. yaklaşıyolar. çevre yoluna indim. terkedilmiş araçların birinin içindeyim. arka koltuğa yattım saklanıyorum. araçların sesleri yaklaşıyor duymaya başlıyorum.

ama garip birşey var. korku içinde sesler duyuyorum. "geliyorlar daha hızlı" . 2 araç yan şeridimden geçti. arkada koşan insanlar var. gerçekten insanlar. aman allahım hemen arabanın dışına çıkmalıyım. ama durdum. çıkmadım. kötü bir his var içimde. berbat bir his. arkalarında birileri var. "geliyorlar" diye bağırıyolarlar. "daha hızlı". çığlıklar var. koşan adımlar. ön camdan baktığımda yüzlerce zombinin geldiğini gördüm. işte o an gerçekten herşeyin biteceğini düşünmüştüm. ama benim için değil.

ileride yol tamamen tıkandı. araçlar ilerleyemiyorlar. silah sesleri. onlarca el silah sesi. yaklaşan zombilerden kaçan insanların rastgele açtıkları ateşler. benim olduğum arabaya da çarpan mermiler. araçlardan indiler. kaçıyorlar. zombiler arabamın yanında geçiyorlar. hiç bitmeyecekmiş gibi geçtiler. bense sadece kafamı eğdim ve sessizce arka koltuğa uzandım. korkuyordum. bunu damarlarımda hissediyordum. kalbimde, beynimde.. çoğu öldü.. bir kaçı kaçabildi sadece. bir kaçının koşarak uzaklaşmasını izledim.

kaçtıkları yeri biliyorum. son zombi de yanımdan geçip gidince arabadan çıktım. şehrin ara sokaklarından gitmem gerek. yüzlerce zombiye arkadan bakıyorum. biri dönüp baksa belki de öleceğim. ama dedim ya çok iyi göremiyorlar. ama duyabiliyorlar.

tahmin ettiğim istikamette koşmaya başladım. şu anlık sokaklar boştu. ayaklarım acımaya başlamıştı. ama koşmaya devam ettim. ileride hala silah sesleri vardı. oraya doğru koştum. bir kadın sesi var. "acele et,hadi geliyorlar"..

köşeyi 3 kişi döndü. arkalarına bakarak koşuyorlardı. bir anda durdular. karşılarında ellerinde silah ve sırtında çantalı bir adam gördüler. yaşayan birini. hırıltılar yaklaşıyor. 4 kişi birbirine bakıyor. beni süzüyorlar. kadın sordu. "ısırıldın mı". anlamadım. ama sanırım böyle bulaşıyor. "hayır manasında kafamı salladım. adam kızı uyardı. "gidelim hadi geliyolar".

yanlarına giderken nereye kaçabileceğimizi düşündüm. tek mantıklı yer aklıma geliyordu. geceyi geçirdiğim ev. "takip edin hızlı koşun" dedim ve arkama bakmadan koşmaya başladım..

koştuk.. arkamıza bakmadan koştuk. hiç birisi nereye koştuğunu bilmiyor, sadece bir yabancıya güveniyorlardı. ama koştuk.. anayola çıktık. evin arka kapısına kadar nerdeyse emekleyerek gittik. çünkü hala etrafta tek tek dolaşan zombiler vardı. eve girince arka kapıyı sürgüleme ihtiyacı duydum. kapıyı kapattım.. arkamı döndüğümde hepsi bana bakıyordu. hepsine sarılmamak için zor duruyordum. gözlerim dolu.. canlı bir insan görmek...

"bu şehirde canlı birisi kaldığını sanmıyordum" dedi adam. ismini bilmiyordum, kim olduğunu yaşını burcunu hiç birinin hiç bir özelliğini bilmiyordum. ama şu an dünyada bana en yakın insanlar onlardı. "uyandığımda herşey böyleydi. bilemiyorum" dedim. hala beni süzüyorlardı. güvenmedikleri belliydi fakat hayatlarını kurtarmıştım. "dinlenin.. askeri üsse ulaşmamız lazım... "

ciddiyetle söylemiştim bu sözleri. ama adam gülmeye başladı. kahkahalarla güldü. manasız ve boş gözlerle izliyordum gülmesini. "askeri üs mü.. en son gördüğümde binlerce insan birbirini parçalıyordu, kaçabilenler kaçtık. ama orda kimse yok dostum.."

tüm ümitlerin bittiğinde bir boşlukta kalırsın. bu boşluk o kadar derindir ki asla bitmez düşüşün. ben o düşüşü her saniye yaşadım. içimdeki tek umudun birbirini parçaladığını idrak etmek zorunda kaldım. ancak asker olduğunu anladığım adamın sözleri bitmemişti. "ordu yeni bir yerleşkede.. şehrin dışında. ama oraya ulaşmamız imkansız. aracın var mı ?"

aracın var mı... su toplamış ayaklarımın yeterli cevap olmasını umuyordum...

yediler, dinlendiler.. kadın sivildi ancak 2 adam askerdi. 20 kişilik bir ekipten 3 kişi hayatta kalmıştı. şehirde kalan ve kaçmaya çalışan belediye başkanını kurtarmaya gelen bir ekip. yanlarına kurtarabildikleri sivilleri de almışlar. ancak sonu malum. zombiler.. yüzlercesini öldürdüklerini anlattılar. şehirdeki güvenli evlerin nasıl istilaya uğradığını anlattılar. bana şanslı olduğumu söylediler..

hayatımı verdiğim kızı öldürmek.. işte şanslı olmak deyimini bunun için israf etmişlerdi.

geceyi evde geçirdik. bana bir silah verdiler. adı uziymiş. ağırdı. istemedim. ama almanın en mantıklısı olacağını düşündüm. sabah olunca ne yapmamız gerektiğini düşündük. nereye gitmeli.. ne yapmalı.. sonsuza kadar burada bekleyemezdik. zaten burada kalırsak sonsuzluk çok yakında başlayabilirdi. çünkü pencereden bakınca evin önünden geçen yaratıklar sanki her geçen sakika daha da artıyordu. sanki bizi bekliyorlardı. bizimle oynuyorlardı.

" gitmemiz gerek. ". en çok duyduğum söz buydu. çıktık. 4 kişi elimizden geldiğince sessiz bir şekilde ilerliyorduk. alt geçitte gördüğüm telsiz numarasını askerin telsizinden deniyorduk. ama boş bir hışırtıdan başka bir şey bulamıyorduk. sanki bize pes etmemizi söyleyen boş bir hışırtı.

eski bir caminin yanına ilerledik. daha önceki günlerde buranın askeri bir sığınak olarak kullanıldığı belliydi. içeride cephane aramamız lazım olduğunu söylediler. girdik. genişçe bir camiydi. yerde kan izleri yer yer cesetler inanılmaz kokular yayıyordu. yemek borumun yer çekiminin kuvvetiyle yukarı çıkan şeylerle dolduğunu hissediyordum. parçalanmış askerler, çocuklar, cesetler, insanlar... dayanılması güç bir görüntü..

ama haklılardı. bir kaç mermi ve biraz da su bulmuştuk. camiden çıkınca karşımızda bir 6 7 kişilik bir grup zombi vardı. ama bizi görmüyorlardı. hemen ağildik, şadırvanın arkasında saklandık. grup sesleri işitmiş olmalı ki bu tarafa doğru geliyordu.. ama bizim yanımıza değil. camiye.. içeri girdiler. hemen arkalarından onlarcası daha akın etti. çevreye. burada mıydılar. onları neden görmedik. şimdilik saklanıyorduk. sessizce beklemeye devam ettik. allahtan dikkatlerini dağıtacak birşey oldu. başka bir yöne gitmeye başladılar. çoğu ayrıldı. biz hala korkuyla bekliyorduk. caminin arka kapısına ulaşıp var gücümüzle ordan kaçmamız lazımdı. hala çok kalabalıklardı.

ama kaçamıyorduk. hala çok fazlalar. durduk. askerlerden birisi bana döndü.. dikkatlerini dağıtmamız lazım o zaman kaçabiliriz dedi. beynime hücum eden kan yüzünden başım ağrıdı.. benden onların dikkatlerini dağıtmamı mı istiyordu ? yanılmıştım.. kendisi bunu yapacaktı. yanımızdaki duvardan atladı. silahıyla kapıdaki 2 zombiyi vurdu. yere düştüler. ancak hala sürünüyorlardı. bir anda onlarcası üstüne gelmeye başladı. o bağırdı. "kaçsanıza".. ben donmuş onu izliyordum. kız elimden tutarak kaldırdı beni ve arka kapıdan hızla koşmaya başladık. onun kaçtığı yön tam ters istikametimizdeydi. aklımda tutmaya çalışıyordum. onu öylece geride bırakamazdık.

sokaktayız.. koşmaktan ayaklarım kanıyor.. artık yürümeye dermanım yok. nolursa olsun şuraya oturup ölmek istiyorum.. bu düşüncelerimi bozan bir şey var.. bir yer bulmalıyız. sığınak, bodrum ve ya bir çatı.. ne olursa..

açık bir kapı var.. koşarken gördüm. içeri girdk. evlere girmiyoruz. tehlikeli. direk çatıya çıktık. yapabileceğimiz tek şey beklemek.. yüksek bir bina olduğu için bazı yerler görünüyor. asker ! orada hala koşuyor. onu görüyorum. arkasında onlarca zombi. bir işaret fişeği yükseldi havaya. yardım etmemizi bekliyor. duramadım. ayaklarım beni aşağı indirdi. onlara beklemelerini söyledim ve koştum o istikamete doğru..

var gücümle koşuyorum. köşeyi dönünce tam önüne çıkmalıyım. yanılmadım. tam önüne çıktım. nefes nefese koşuyordu 100 metre ilerimde bana doğru. ona koştum. arkasında hala onlarcası vardı. çok yavaşlamıştık. koluna girdim. hızlandık. bir binanın yan tarafında demir çitlerle kapalı bir yere tırmanarak girdik. onlarcası demir çitlere yüklendi bir anda. 1 metre uzağımızda bizi parçalamak için durmaksızın çaba harcayan onlarca yaratık.. bekledim.. çitler dayanır.. dinlenmesini bekledim.. nefesini topladı. çitlerin arkasına, apartmanın arkasına yürüdük. duvarı tırmandık.. kömürlük olduğunu tahmin ettiğim bir çatıya çıktık ve aşağı atladık. karşımızda çatısında bizi bekleyenlerin olduğu bir bina vardı.

çatıdayız. bekliyoruz. ne beklediğimizi bilmeden bekliyoruz.. koşmanın etkisiyle hızlıca aldığımız nefesler yankılanıyor kulağımda.. fakat nefes alışların yanında bir ses daha belirdi kulağımda. telsiz.. cızırtıların içinden çekip çıkarabildiğim bir kaç kelime.. "yaşayan var mı ? ... bölüğü.. yaşayan var mı. başkan emniyette mi ?"

sadece benim değil 4 ümüzün de gözleri açıldı bir anda.. heyecandan elleri titreyen asker sarıldı telsize. "başkan ve birçok kişi kayıp. biz bir çatıdayız. yardım gerekiyor. 4 kişiyiz. 2 sivil. tamam".

kulağım telsizin cızırtısından gelecek bir kaç kelimeye kilitlenmişti. bekliyorduk. "asker sizi almamız çok zor toplanma yerine ulaşmalısınız. tamam"... toplanma yeri... lanet yer şehrin dışında. biz şehirden çıkamıyoruz. çatıda bekliyoruz. neyi kimi beklediğimizi bilmeden. belki de ölümü erteliyoruz.

-"komutanım imkansız etrafımızda yoğun hareket var burnumuzu çıkaramayız. tamam."
+"tamam oğlum sıkın dişinizi. stadyuma 2 saat içerisinde harekat takımı gelecek onlara katılabilir misiniz ?"
-"katılırız komutanım"
+"allah yardımcımız olsun asker"
-"saolun komutanım"

2 saat.. stadyum çok uzak sayılmaz.. 2 saatte ulaşabiliriz. işte yine içimizde pervanelenen bir umut var.

bir an önce gitmemiz gerekiyordu. binadan inmeden önce etrafa baktık. ortalık sakin.. stadyumu buradan görebiliyordum. uzak sayılırdı.. ama gitmeliydik..

yola çıktık binanın önündeki araçlardan birine düzkontak yapmaya çalışıyorduk. çok ses çıkıyor.. bi an önce çalışsın.. toplanmasınlar. araba çalıştı.. derin bir oh çektik 2 asker öne ben ve kız arkaya oturduk. köşeden yavaş yavaş geliyorlardı. gaza bastı..

kız korku içinde ellerimi tutuyor.. nolur bitsin artık bunlar.. ağlıyordu.. sevgilim.. gözümün önüne geliyor.. tetiği çekişim.. kendimi öldürüşüm..

sokaklarda ilerledik. hızla.. yanımızda tek tük beliren zombilere aldırmadan.. ilerledik.. ta ki araba sert bir fren yapana kadar ilerlemeye devam ettik. karşımızda otoyoldaki olduğunu düşündüğümüz grup.. arabayla ortalarından geçemeyiz.. kalabalıklar.. geri vites.. geri gidiyoruz.. arabanın arkasına zombiler çarpıyorlar. araba üstlerinde sekiyor.. "anayola girmeliyiz" dedi diğer asker. tek çare buydu. ilerledik. boş arabaların arasından geçmeye çalışıyoruz. bzen yol kenarına çıkıyoruz.. ama ilerliyoruz.

fazla uzun sürmedi.. tamamen tıkanan yolda inmek zorunda kaldık.. yürüyerek devam ediyorduk yolumuza.. fakat içimde her dakika kötüleşen bir his vardı.. biz ilerledikçe sanki etrafımız çevriliyor gibiydi.. bir ilerledikçe çember daralıyor..

çok vakit geçmemişti ki arabaların arasından ilerleyen onlarca süliet gördük. yaklaşıyorlar. sesimizi duyuyorlar. kokumuz alıyorlar.. peşimizi bırakmıyorlar.. tekrar ara sokaklara girmek zorunda kaldık. zaman daralıyor. stadyuma gitmek için dakikalarımız kalmıştı. ama hala uzaktık.. telsizde duyulan ses yine heyecanlanmamıza sebep oldu. "ben 3. harekat timi komutani. stadyuma gelebildiniz mi"...

ilerleyemiyorduk.

"hayır komutanım. etramızı sardılar ilerleyemiyoruz."

belli belirsiz cızırtıların ardından şu sesi duyduk. "hastaneye yakın olmalısınız oraya intikal edeceğiz protokol değişti. doktoru bulmalıyız"..

doktor.. kimdi bu adam. sordum. başkanla beraber kurtarılması gereken kişi.. bir çözümü olduğunu iddia ediyormuş.

çözüm, tedavi.. adına her ne dersek diyelim diğer adı umut'tu.. umut herşeydi bizim için. yaşamak demekti. yolumuzu değiştirdik. hastaneye çok yakınız.. ilerledik. yüzlerce zombi olmalı.. burası bir hastahane..

kocaman binalara bakıyoruz.. hastane karşımızda. harekat timi intikal etmek üzere. fakat bizim girip doktoru laboratuvarından çıkarmamız gerek. girdik. ön bahçedeyiz. birkaç zombi aylak aylak geziyor. saklandık.. ambulansın arkasına geçtik teker teker. acil girişinin önüne geldik.. tam karşımızda 2 tane var.. gördüler bizi.. geliyorlar.. bu aralar bunu çok sık yaşadım.. üzerime yürüyen ölüler.. bıçağımı çektim.. silah çok ses çıkarırdı. ölmeye pek niyetim yoktu..

4 kişi bıçaklarla saygıdık üzerlerine.. onlardan daha saygıgandık.. artık bunu anlamalı mıydılar ? yaşamak için onlardan daha saygıgan olabileceğimizi.. fazla zorlanmadık.. yerde ölü yatıyorlardı. acilden içeri girdik. hastaneye girmek için sol koridoru geçmeliyiz.. 4 zombi geliyor.. fazla zorlanmamalıyız.. zaman kaybetmeden icaplarına bakmalıyız.. ikisini rahatça hakladık fakat askerlerden birine 2 zombi saygıdı.. kız korkuyordu. müdahale edemedi. koluyla kendini korumak istiyordu.. ısırılmak üzereydi. yapabileceğim tek şey vardı.. yaptım.. ateş ettim. ses vücuduma yayılan korku dalgası gibi hızlı yayıldı hastanede.

dikkatleri üzerime çekmekte benim gibisi yok sanırım..

sağ koridordan hırıltılar duyulmaya başladı bile.. dakika öncesine kadar emekleyerek ilerleyen biz artık koşuyorduk koridorlarda.. kat planının olduğu yerde durdum. "laboratuvarlar : 3. kat". merdivenler. 2 şer 3 er atlayarak tırmandık merdivenleri. koşarak koridorları geçiyorduk, laboratuvarların isimlerine bakıyorduk koşarken. bir anda durdum.. ayaklarım kaydı, dengede durmakta zorlandım.. hızla doktorun adının yazılı olduğu kapıyı açıp gideri girmeye çalıştıysam da yapamadım.. kilitliydi..

kilide ateş ettim.. kapıyı açtım. içeride 3 kişi vardı. 2 kadın ve doktor.. geçilmez bir camın arkasındaydılar.. silah seslerini duyunca kapıyı açtılar.. bir nebze güvendeydik..

işte.. çözümü bulduğunu iddia eden adam.. doktor.. elinde bir kan tüpü tutuyor ve şaşkın şaşkın bize bakıyordu. askerleri görünce "sizin öldüğünüzü sanıyordum". bu aralar bunu sık duyuyorum.. konuştular.. telsizden gelen seslere göre harekat timi hastanenin önündeydi.. şimdi bi sorunumuz vardı. dışarı nasıl çıkacağız ?

girdiğimiz kapının önünde gölgeler görünmeye başlamışlardı bile.. silahlarımızda az mermi var.. bıçaklarımız ellerimizde. 7 kişi bu cehennemden çıkmak zorundayız.. doktor çalışmalarını topladı.. aşağıdan silah sesleri geliyor.. harekat timi hastaneyi temizleyerek ilerliyor.. fakat bekleyemeyiz.. daha fazlası gelebilir. kapıdan çıktık.. kulakları sağır edici şekilde sağımdaki ve solumdaki askerler silahlarını ateşliyorlardı. her ateş sesinde saplanan bir kurşun ve yere düşen bire silüet görüyordum.. berbat bir manzara !

elimdeki yarı otomatik silahı her ateşlediğimde kolumun kaslarında bir uyuşma oluyor, silah geri tepiyordu. yorgunluk ve korku.. birbirinin tam zitti bu iki öge benim asla güçsüz kalmamamı sağlıyordu. adrenalin... askerin silahında mermi kalmadı.. çektiği kasaturasıyla gelen zombileri öldürmeye çalışıyordu. diğeri de ona yardım etmek için sola geçti. ben silahımla sağ taraftan önümüze çıkanları vurmaya çalışıyordum. fakat bazen silahımdan çıkan kurşunlar ateş böceklerinden daha etkisiz olabiliyorlardı.

koşarak uzaklaşmaya devam ettik. döndüğümüz her köşede gölgeler büyüyor sanki her an arkamızdaki köşeyi dönecekler gibi hissediyorduk..

koşuyoruz.. artık en alt kata indik. acile gidiyoruz. önümüzdeki köşede ateş alan silahlarla beraber duvarlarda parlayan sarı ışık gözümü kör ediyordu.. bağırdım "ateş etmeyin".

karşımızda silahlı askerler çevredeki zombileri vuruyorlardı. 5 kadar asker bizi görünce koştular yardım etmek için. hemen hastanenin önüne koştuk. araçlara binmeliydik.. ancak şehirden yüzlercesi geliyordu.. onları görebiliyordum. eğer kaçmazsak bir kaç dakika içinde ölmemiz içten bile değildi.

araçlara bindik. 4 araç. 12 asker gelmişti. tam teçhizatlıydılar. filmlerdeki gibi.. biz 7 kişiydik. bindik araçlara ve ilerledik. şehrin dışına doğru boş olan yollardan ilerledik. buluşma yerine doğru.. belki umudumuza doğru belki de yok oluşumuza doğru hiç durmadan ilerledik.. sonumuzu kimse bilemiyor.. ama içimizdeki umudun ateşi bizi hayatta tutmaya yetiyor..

beyler benden bu kadardı.. sürç-i lisân ettiysem affola. mantık hataları vardır veya saçma şeyler.. hızlıca yazıp uydurmaya çalıştım kusura bakmayın..

başımm.. gözlerimi açamıyorum. elimle başımın arkasından süzülen sıcaklığı hissedebiliyorum. ne oldu böyle ? çok sert vurmuş olmalıyım.. başımı. gözlerimi yavaşça araladım. tek gördüğüm mantıksız şekilde ters dönmüş bir dünya. dur bi saniye. araç.. ters dönmüş bir aracın içindeyim... nasıl, neden.. araç.. evet kaza yaptık. tek hatırladığım bu..

saniyelik anılar beynimi doldurmaya başladı. 2 araç.. ani bir fren sesi. öndeki araca çarpışımız.. defalarca attığımız takla.. etrafımdakiler.. ses yok. emniyet kemerimi çözemiyorum.. sıkışmış olmalı.. düşünn.. nefes al.. kendini topla..

doktor.. onunla çalışması hakkında konuşuyorduk. sonra.. evet işte o anda karardı herşey. sadece beliren resimler var gözümde.. çevremdekiler hareketsiz.. askerlerden birinin parçalanmış kafasından çıkanlar elbisemde.. uzanmalıyım. var gücümle uzanıyorum askerin bileğindeki bıçağa.. kendimi çözmem lazım. evet.. sonunda aldım. emniyet kemerini kestim. aracın tavanına düşmemle gözlerime dolan ölü insanlar.. kıpırdayan yok. araçtan çıkmalıyım..

kırılmış arka camdan çıktım.. ama ayağa kalkamıyorum. aman tanrım sol bacağımda inanılmaz bir acı.. pantolonumu sıyırdım. kan içinde kalmış. derin bir kegib. bu beni öldürmez.. ama yavaşlatabilir.. etrafa saçılmış askerler var.. doktorun yanındaki hemşirelerden biri... olamaz neredeyse ikiye ayrılmış..

canlı birisi yok mu ? öndeki araç alevler içinde. yaklaşamam.. ya patlarsa. doktor.. onu çıkarmalıyım. ters dönmüş aracın kapısını zorlayarak açtım. doktor. bıçakla kestim kemerini.. dışarı çıkardım.. nabız.. çok zayıf geliyor. kegib kegib nefes alıyor. gözlerini açtı..ilk söylediği şey "tüpleerr".. ilacı bulduğunu söylemişti. yanındaki çantada 8 tüp vardı. çanta nerede..

araca döndüm. çanta. evet görüyorum. uzandım. hızlıca doktorun yanına gidiyorum. doğrulmaya çalışıyor. kolu kırılmış.. "çantayı aç".. defalarca yankılandı kafamın içinde. "inşallah sağlam bir tüp kalmıştır"..

çantayı açtım.. lanet olsun. kırılmışlar.. dur bi saniye. birisi hala sağlam.. "bi tane, birisi sağlam kalmış.". doktorun parlayan gözlerini aracın yanında görebiliyordum. "al onu.. benim vaktim yok. al toplanma yerine yakınız. arkaürmelisin. oraya arkaür tüpü".

onu burada bırakamam. gelirlerse ? canlı canlı parçalanmasını göze alamam. araca geri dönmeliyim. canlı birisi var mı ?

geri döndüm. askerler.. canlı yoktu aralarında. şehirde benimle saklananlar da ölmüş. fakat kız. hala hayatta.. hemen çıkardım onu. ayılması lazım.. fazla kalamayız.. doktor.. o ne yapılacağını biliyordur.. kızı kucağıma alacaktım.. fakat ayağım.. üzerine basmakta zorlanıyorum. sekerek yürüyorum. sürüklemeliyim. doktorun yanına.. sürükledim.. doktor çantasındaki bir gözden sargı bezleri çıkardı.. kızın kanayan kolunu sardı..

dinlendik.. kafamın içine dolmaya çalışan, adeta beynimin içini oyan düşünceler var.. nasıl kaza yaptık.. şehrin dışındaki güvenli bölgeye gidiyoruz sanıyordum..

yanan aracın yanına gittim.. aman tanrım.. bu yüzden olmalı.. hala hayatta mı ? aracın önünde.. bu o kadın.. şehirde gördüğüm kadın.. sevgilimi öldürmeden önce kucağında çocuğuyla kaçan kadın.. arabanın önüne atlamış olmalı.. duramamış.. yerde yatıyor.. lütfen ölme.. olamaz.. nabız yok. kolunda bir ısırık izi.. gözlerinin altı mor. ağzında belli belirsiz bir salya.. dönüşecek.. izin veremem. bıçağımı çektim. dönüşmemesi gerekiyordu..

doktorun yanındayım.. kız uyanmış.. doktoru kaldırmalıyız. etrafımı kontrol etmek için ters dönmüş aracın tepesine çıktım. uzakta hareketler var. sesleri duymuş olmalılar. çok kalabalıklar. geliyorlar..

bağırdım "eğer gitmezsek ölürüz. geliyorlar." doktorun koluna girdim. kız da diğer kolunda.. çok yavaşız. ama ilerliyoruz. tüp emniyette. nerde olduğumuzu kestirmemiz lazım. askeri bölge nerede kalıyor. ?

ilerledik. yanımızdaki yüksek yola çıktığımızda zombiler araçlara ulaşmışlardı. ölüleri yemekle meşguldü bazıları. ama hepsi değil. durmayanlar var. bize doğru ilerliyorlar.. ilerliyoruz.. ayağım.. sekerek yürümek zorunda kalıyorum. doktor önlüğünü yırtarak koluna bir destek yapmış. bana yardım etmeye çalışıyorlar.. çok yavaşladık..

gözlerim ilerde belli belirsiz bir mekan seçiyor.. burası da ne böyle.. ?

yaklaştıkça bunun bir benzinlik olduğunu anladım. artık yürümüyorduk. neredeyse koşmaya başladık.. benzinlik boş. en azından öyle görünüyor. belimdeki ağırlık.. silahım.. hala belimde.. ellerimin arasına aldığımda beliren güven.. günler öncesinki ile aynı. benzinliğin marketinin kapısını kırdık. içerde yiyecek ve su var. doktorun önlüğünden kalan parçaları bohça yaptım. içine taşıyabileceğimiz erzağı doldurdum. tam çıkmak üzereyken gözüme birşey takıldı.. orada. duvarda duruyor. belki şu an suda ve yiyecekten daha çok ihtiyacımız olan bir şey.. harita..

yırtarcasına aldım duvardan haritayı.. benzinliğin arkasındayız. zombiler çok uzağımızda.. nereye gideceğimizi kestirmemiz gerek. telsiz ! keşke askerlerin üzerinden bir telsiz alsaydım. lanet olsun salak kafam !.. doktor askeri bölgeyi biliyor. haritada işaretledi. oraya gitmek için iki seçeneğimiz var. ikisi de taktan. ilki yanımızdaki dik yamacı tırmanıp tepenin arkasına gideceğiz, ki benim ayağım ve doktorun kırık koluyla bu imkansız.. 2. si geldiğimiz yolu geri dönerek araçların olduğu yoldan sola sapmak. iyi de peşimizde yüzlerce zombi var.. iki yol da intihar gibi..

2. yolu seçtik.. yapabileceğimiz tek şey buydu.. ama nasıl olur ? yüzlerce zombi üzerimize geliyor. belki hala araçlardaki cesetleri yiyorlar.. geri dönmek çok riskli..

fakat kızın bir planı vardı.. çılgınca geliyordu. ama işe yarayabilir.. benzinlikteki kamyonet.. üzerlerinden geçmek.. ben araç kullanamıyordum.. doktorun kolu kırık. kız kullanacaktı. biz de yanında ölmemek için dua edecektik.. üzerindeki yazılardan kamyonetin benzinliğe ait olduğunu anladım.. içerideyim.. anahtarları arıyorum. çekmecede.. daha zor bulmayı bekliyordum.

kamyonetteyiz.. motorun çalışması korkudan titreyen vücudumu daha da sarstı.. delilik. yüzlercesinin üzerine tam gaz sürmek.. ama son günlerde gördüklerim.. 1 hafta öncesinde delilik gibi gelirdi.. belki de biraz delilik yapma vaktidir.. kızın gaza basışıyla araç hızlanmaya başladı. yola çıktık. bir müddet düz bir şekilde ilerledik. yol boş gibi. zombilerin öncü kuvvetleri tek tük geçiyorlar yanımızdan. onlara çarpamayız.. gereksiz. işte. yürüüyen bir et yığını karşımızda. kenarlardan gidemiyoruz bariyerler yüzünden. tam ortalarından geçmeliyiz. gaza bastı. bastı, bastı. gerçekten hızlanıncaya kadar bastı. başımı kollarımın arasına aldım ve eğildim.. ilk çarpma sesi.. ön cama yapışan kırmızı bir perde...

çarptıkça yavaşlıyor.. fakat hala devam ediyor.. sesleri duyuyorum hırıltılar var onlarca hırıltı kulaklarıma hücum ediyor.. çarpma sesleri artıyor. ve bir zombi ön camdan içeri girdi.. hala yaşıyor. cam paramparça oldu. refleks olarak ayaklarımla ön camdaki zombiyi itmeye çalışıyorum. o ise pantolonumu tırmalamaya ve bulacağı ilk fırsatta beni ısırmaya çalışıyor.. itliyorum.. hızımız itlememi geçersiz sayıyor. son bir güç.. işte oldu. aracın sağ tarafından kardeşlerinin yanına yuvarlandı hızla.. sonra bir şey oldu.. kuvvetli bir sarsıntı.. aracın kaymaya başladığını hissettim. hem de elimizde olmayan bir sebepten..

yoldaki diğer araçların kırılan camları.. yollara saçılmış bir şekildeler.. lastiğimiz patladı.. grubun sonuna geldiğimizde artık aracı kontrol eden kız değildi. son bir hamle ile direksiyonu kırdı sağa. araç sola döndü.. biraz daha ilerlese takla atabilirdi. ama duran bir araca çarptı.. durmuştuk. 100 metre ilerimizde ortası boş bir halde bir sürü üzerimize geliyordu. araçtan çıkmak için saniyelerimiz var.

devrilen araçlarımızın yanına koştuk. ayağım.. her adımımda daha da artan bir sancı. bir uyuşma sarıyordu ayağımı. sardığım bez kan içindeydi.. araçtan bir telsiz almalıyım. belki de bir silah daha. aracın yanında iki zombi dışarı fırlamış hemşireyi kemirmekle meşguldüler.

silahım elimde.. ellerim terli bir şekilde titreyerek ateş ettim. 2 kere. sonra sustu.. tetiğe her basışımda bir çıt sesi geliyor. mermim bitmişti. ateş ettiğim mermilerden biri zombinin tam sırtına saplandı.. diğeri karavana.. ikisi de üzerimize geliyor.. son çare.. bıçağım elimde.. kızın da öyle.. tam üzerlerine gidiyorken 2 el silah sesi sağır edercesine duyuldu sağdaki çalılardan. bu da ne.. zombiler yıkılmıştı.. biri ölmemişti. icabına baktım.. kafamı kaldırdığımda askerlerden birisi bana bakıyordu.. ölmemiş. ama kan içinde.. yaralı..

araca koştum.. telsiz bulmam lazım.. insan parçalarının içinden telsiz ve silahı görüyordum. aldım.. hızlıca sekerek yanlarına gidiyorum.. arkamızda onlarca aç yaratık ziyafet bekliyor.. biz ise ertelediğimiz ölümlerimizden kaçıyoruz..

asker yolu bilmiyor.. neyse ki haritamız var.. bi kısmı kan olan haritayı uzattım ona.. baktı.. gitmemiz gerek yolu hesaplarken ben telsizin frekansını ayarlamaya çalışıyordum. dinlenmemiz gerek.. daha fazla devam edemiyeceğim.. artık hissetmediğim bir ayağım var.. sol diz kapağımdan aşağısı uyuşmuş ve kana bulanmış bir şekilde.. böyle devam edemez..

ilk bulduğumuz fırsatta oturduk.. doktor pantolonumu sıyırdı.. "dikiş atmamız lazım. yoksa kanama durmaz".. iyi de malzemeleri nereden bulacağız ? benzinliğe ya da araçlara dönmek intihar demek.. haritaya bakan asker "şanslısın. ilerde bir köy var. yarım saatlik yürüyüş mesafesinde.. sık dişimi..".. sık dişini.. demesi ne kadar kolay.. oysa içime işleyen acılar.. sadece fiziksel değil.. ruhsal.. gözlerime dolan resimler var.. en belirgini o.. her gözümü kapadığımda önüme gelen o.. asla unutamadığım..

bana bakan gözleri bir ölünün gözleriydi.. fakat hala önümdeler.. terler içinde uyandım.. bir evin içindeyiz.. kız ve asker kapılara destek koyuyorlar.. neler oldu. inanılmaz rüyalarımın arasından gerçek olduğunu anladığım bir kaç saniyeyi çıkardım.. yere düşüşümü hatırlıyorum. sonra iki kişinin beni sürükleyerek taşıdığını.. peşimizdeki zombileri.. bir kaç el silah sesi.. şu an burdayız.. neler oldu ?

doktor kendime gelmem için tokat atıyordu.. "bayıldın.. köyün girişinde. başlarda taşıdık seni ama köyde zombiler vardı. şu an bu bodrum kattayız. bulunduğumuz evin içindeler." ne zamandır baygın yatıyorum. buradan nasıl çıkacağız ? resimler ve anılarla beraber sorular da hücum ediyordu iyice dolmaya başlayan beynime.. odaklan.. hatırla.. nefes al ve sakin ol.. içimden geçirdiklerim pek bir işe yaramasa da en azından düşünebiliyordum.. kaç taneler ?

"5 ya da 6 tane evin içinde.. çoğunu öldürdük. ama mermimiz kalmadı. ayrıca yoldaki peşimizde olan grup. yaklaşmış olmalılar." askerin sözlerini idrak etmeye çalışırken bacağımın ağrısıyla silkindim.. dikiş atılmıştı. ama hala deli gibi bir acı vardı. "şanslısın, uyanık olsaydın dikiş acıtacaktı" dedi doktor. şanslıydım.. peki bu şansım bizi bu evden çıkaracak mı ?

birşeyler yapmaya mecburduk. evin içinden sesler geliyordu ama şu anlık kapıya dayanan yoktu.. köy.. evlerinde silahlar olmalı.. av silahları. tüfek mesela. genelde olur.. dedeminde vardı.. çocukluğumda beni ava arkaürdüğünü hatırlıyorum. duvarda asılı bir silah olmalı. yavaşça kapıyı açtım. ayağım ne kadar kötü olsa da üzerine basabiliyordum. önümde bir zombi var arkası bana dönük. çok sessiz bir şekilde bıçağı kafasına saplamalıyım. yere düşüşünün sesine bile gelebilirler..

ilerledim bıçağı son gücümle kafasına sapladım ve yere yığılmak üzere olan zombiyi arkadan kavradım.. yavaşça yere bıraktım..

sessiz olmalıyım.. evin içinden sesler geliyor. özellikle üst kattan.. atılan her adımla tam tepemdeki tahtalar gıcırdıyor.. üst katta birşeyler yürüyor.. koridordayım, odanın içine bakıyorum. boş gibi.. hızlıca gözümü duvarlara gezdirdim. silah falan yok. odada bir sandık da yok. onun içine de koyulabiliyor bazen.. yan odaya geçmeliyim. anahtar deliğinden içeri bakıyorum.. yerde bir ceset var. parçalanmış elbiseleri hala üzerinde. çoğu yenmiş bacak kemikleri bile seçiliyor.. yaşlı birisi..

odadan çıkmak için kapıyı açtığım anda göz göze geldik. dondum. sadece bakıyorum.. çürümüş yüz etleri ve gri gözleriyle bana bakıyor. ağzından beyaz köpükle karışık kan akıyor.. boğazı çıkardığı her hırıltı ile aşağı yukarı hareket ediyor.. tüm bunları saniyenin çok daha azı olan bir sürede görüp idrak ettim.. sağ kolumu yakaladı. bıçağı savurmaya bile vaktim olmadı. geriye gidiyorum. kolumu çekmem lazım. üzerime geliyor.. ısırmak için..

odanın içine doğru geri gidiyorum.. sol kolum göğüs kafesinde. uzak tutmaya çalışıyorum. o ise ağzını son haddine kadar açmış akıttığı salyaları ve sivri dişleri ile etimden bir parça tatmak istiyor.. bir anda ayağım takıldı.. yerdeki ceset.. üzerine düştüm. kalkmama bile fırsat olmadan zombi üzerime çullandı.. diz kapaklarım göğüs kafesinde. inanılmaz güçlü bir şekilde üzerime kapanıyor. bıçağım düştü. uzakta. itlemeye çalışıyorum.. fakat sol bacağımda hiç güç yok.. hala fena halde acıyor.. itleyemiyorum..

tam o anda zombinin alnında çıkan bir bıçak gördüm. zombinin kanı üzerime akıyor. gözlerimi kapadım. tüm ağırlığıyla üzerime düştü.. hırıltı kesildi.. kafamı kaldırabildiğimde kızı gördüm.. "tam vaktinde geldim desene"...

evet tam vaktinde gelmişti. kalkmama yardım etti. evi dolaşmalıyız. üst kat. hala sesler var. merdivenlerden yukarı çıkıyoruz beraberce. fakat çok yavaş. çünkü ahşap merdivenler attığımız her adımla yüksek bir sesle gıcırdıyor.. dikkatli olmazsak ölürüz. silahımız yok. yukarda kaç tane var bilmiyoruz.

üst kattayız. berbat bir koku var. koridor boş. odalara bakmalıyız. sol oda.. anahtar deliğinden baktım. içeride 3 tane var. çürümüş bir cesedi kemiriyorlar. birisi ayakta yürüyor. kapıyı tuttum. sürgülemeliyim. dışa doğru açılması büyük şans. sağdaki odadan sandalyeyi aldım.. kapıya dayadım. çıkmaları zor olacak.. ilerde bir oda daha var.. evet tahmin ettiğim gibi. duvarda duruyor. bir tüfek. av tüfeği. sessizce indirdim. mermileri de olmalı..

yatağın yanındaki sandığı açtım. içinde eşyalar var. dağıtırcasına dışarı attım hepsini. işte orada. saçmalarla dolu bir kutu.. hızlıca aldım kutuyu. 2 saçmayı tüfeğe koydum. fakat sanki yıllardır kullanılmıyor gibiydi. umarım ateş alır. aşağı indim. sessizce. doktor ve asker hala orada bizi bekliyor.. evden çıkmalıyız..

hızlıca evden çıktık. köy meydanında tek tek de olsa zombiler var. başka bir yerden gitmeliyiz. köyün yanındaki tepeye tırmanmalıyız. asker ve kız kolumda.. tırmanırken bana yardım ediyorlar.. güç bela çıkıyoruz tepeye. ilerde tarlalara doğru gitmeliyiz. ilerledik. hava kararıncaya kadar ilerledik.. mısır tarlasının ortasındayız. bu gece burda geçmek zorunda..

hava serin. boğucu.. ilk defa dışarıda geceleyeceğim. sırayla nöbet tutmaya karar verdik.. uyuyamıyorum.. bu yüzden. ilk nöbet benim.. göz alabildiğine karanlık ve sessiz bir akşam.. ama boğucu.. yaşadığım olaylar yüzünden mi bilmiyorum. ama büyük bir sıkıntı peydah oluyor içimde.. sanki her an sürekli kaçtığımız ölüm bizi buluverecekmiş gibi.. ne güzel olurdu.. yaşlı bir şekilde yatağında ölmek.. parçalanmadan.. onunla beraber.. o.. gözlerimi her kapadığımda gözümün önüne gelen sevgilim..

güzel zamanlarımızı gözümün önüne getirmeye çalışıyorum.. ilk sarıldığımız, ilk öpüştüğümüz o anlar.. insan birisine hayata bağlandığından daha sıkı bağlanabiliyormuş.. ve onu kaybedince sert rüzgarlarda savrulan bir küçük gemi gibi kayboluyormuş derin okyanuslarda.. bunu kolay öğrenmedim.. kabuslar.. sürekli üzerime yürüyen ve ne yaparsam yapayım en sonunda beni parçalayan yaratıklar.. kabuslar içinde uyandım.. kızın dürtmesi ile.. "gitmeliyiz. sesler var."

yatağımda sessiz sedasız kendiliğimden uyanmayı özledim.. ama kalkmalıyız.. etrafa baktım. mısır koçanlarından pek bir yeri görebildiğim söylenemezdi.. ama gerçekten sesler vardı. duyabildiğimiz sesler.. hızlıca tarladan çıktık. ilerideki patika yola ulaşmalıyız.. oradan da askerin dediğine göre şehre varıyoruz..

yine şehir.. içinden geçmek zorundayız.. aksi halde günlerce yolumuzu uzatacağız.. herhangi bir araç bulmamız lazım.. patika yoldan ilerliyoruz. o anda telsizden belli belirsiz hışırtılar duyulmaya başlandı.. bir frekans yakalanmıştı.. anlaşılamayan kelimeler arasından bir kaçını çekip çıkardık.. "şehirde siviller kapana... 3. tümen şehirin dış mahallelerinde merkeze doğru ilerlemeye ça... şıyor.. ama çok kalaba.. fazla hareket var.. ilerlemede güçlük çekil... buluşma yeri kültür park.. tüm siviller ve askerler 12 saat sonra ... askeri üsse harekat için ora.. olmalı... "

buluşma yeri.. kültür park.. 3. tümen.. her dakika daha da yaklaştığımız şehirde hala kaçan insanlar ve askerler var.. onlara katılmalıyız.. adımlarımızla beraber ürkekçe çarpan yüreklerimiz de hızlandı.. yol ileride.. ve araçlar var.. boşlar.. birini almalıyız..

hızlıca yola çıktık.. yanmamış veya kaza yapmamış bir araç bulmamız gerekiyor.. ilerledikçe öğle sıcağı ensemizde daha çok hissediliyor.. elbiselerim terden üzerime yapıştılar.. berbat kokuyorum.. fakat şu an bunu pek umursadığım söylenemez.. her birimiz 3 4 metre arayla 2 şeritte de yürüyerek koca yolda araç arıyoruz.. askerin sesi kulaklarımda.. "bunu kullanabiliriz, sağlam.. ve görünüşe göre anahtarlar üzerinde."

bindik.. aracın çalışmasıyla ilerlemeye başladık. her saniye fazlalaşan araçların arasından bulduğumuz boşluklardan ilerliyoruz. pek hızlı olduğumuz söylenemez fakat yürümekten iyi olduğu kesin..

ilerledik. saatlerdir yoldayız. asker aracı sürüyor. yanında ben oturuyorum. doktor ve kız arkadalar.. hepimiz şehre yaklaşmayı bekliyoruz. sağda bir tabela.. "45 km."...

niyahet şehirdeyiz.. ama arabadan inmek zorunda kalıyoruz. çünkü şehrin girişindeki yol tamamen kapalı. yaklaşıyoruz. yaklaştıkça çok uzaklardan sesler geliyor. silah sesleri.. hızlanmalıyız.. sese doğru mu gitmeliyiz.. fakat ses onları oraya toplar.. 4 kişinin intihar yolculuğu olabilir. şehir çok büyük.. on binlerce zombi olmalı..

ilerledik. sokaklara girdikçe şehrin içinde kayboluyorduk. sesler.. yaklaştıkça silah seslerinde artık oluyor.. kültür parkı bulmalıyız.. telsiz anasondan bu yana tam 7 saat geçti.. 5 saatimiz var..

askerdeki haritayı açıp kaldırıma oturduk.. hem dinlenip hem kültürparkın yerine bakmamız gerekiyordu.. lanet harita şehrin içini ayrıntılı göstermiyor.. fakat parkın yerini görüyoruz.. şehrin batısında yer alıyor.. yanılmıyorsam askeri birlikler tarafından temizlenmiş bir bölge olmalı.. bizim olduğumuz yer ise... evet.. burası olmalı.. çünkü o caddeden az önce geçtik.. evet. aramızda mesafe var.. ama gidebiliriz.. tekrar araç bulmamız lazım... yaya gitmek intihar olur..

ilerdeki caddede zombiler var.. oraya gidemiyoruz.. hepsi bir yere ilerliyor gibi.. normalden hızlılar.. arkalarında mı gitmeli ? bir seferinde işe yaramıştı.. canlı birileri varsa bizden daha iyi buldukları kesin.. oldukça uzaktan da olsa arkalarından gitmeye ikna ettim. yavaşça, sessizce ilerliyoruz.. görünmeden.. zobiler çoğalıyorlar.. geride kalmak zorundayız.. bi yere doğru ilerliyorlar..

peşlerindeyiz.. yanılmadık.. yaklaştıkça silah sesleri duyuyoruz.. fakat azalıyor.. çığlıklar.. insan çığlıkları.. hızlanmalıyız. neler oluyor orada..

zombilerin tam paralelindeki yan sokakta ilerliyoruz.. ilerdeki köşeden çığlıklar duyuluyor.. sessizce bakmamız gerek.. askerle ben öndeyiz.. doktor ve kız saklandı.. bakmaya gidiyoruz.. ilerledik.. park halindeki arabaların arkasından ilerleyerek köşeyi dönüyoruz.. manzara korkunç.. askeri bir araç var.. yerde yatan askerler.. 10 kadar asker. bir barikat kurmuşlar.. fakat dayanmamış. her birinin üzerinde en az 5 zombi.. diğerleri tam köşedeki demir sürgülü dükkanın kapısına vuruyorlar. camdan görünüyorlar.. çığlıkların kaynağı.. içeride insanlar var. ordan çıkmaları imkansız..

bir şeyler yapmalıyız.. çok fazla dayanamaz.. zombiler her vurduğunda demir sürgünün esnediğini görüyorum.. yakında kırılacaktır.. ne yapmalıyım ? dikkatlerini dağıtamam.. çok kalabalıklar. hem hepsi üzerime gelmez. askerle beraber izliyoruz.. ama sadece izliyoruz. ikimiz de çaresiz bir şekilde konuşmadan izliyoruz olanları... bir ara arkama baktım. nerenin önündeyiz.. bir içki dükkanı. kapısı açık. yer kırık şişelerle dolu.. ama hala raflarda ve dolaplarda sağlam şişeler var.. asker ne yapmak istediğimi anlamış gibi süzdü beni.. "bende çakmak var"...

içeri girdik sessizce.. nerdeyse emekleyerek yere 15 kadar şişe indirdik.. ve her birini molotof kokteyli şeklinde hazırladık.. ben bilmiyordum. asker öğretti.. "kumaşları alkole bulayıp şişeye sıkıştırıyoruz. yakıp atıyoruz. basit"

tekrar arabaların yanında eğilmiş bekliyoruz. bu sefer bir farkla.. ne yapmamız gerektiğini biliyoruz..

"çok yakına atma. çok da uzağa.. tam ortalarına atmamız gerek. dükkana yakın atarsak içerdekiler de yanar. unutma".. askerin sözlerini dinleyip kafamı sallıyorum. ben ateş edeceğim. sen ilk ateşle beraber atacaksın. önce üzerimize çekmeliyiz.. 30 metre uzağımıza yaklaşık 60 zombi..

silahını kaldırdı.. "son mermilerim.. umarım bir işe yararlar".. kulağımı sağır eden bir ateş sesi ve ışık huzmesi.. bir zombi düştü.. dikkatlerini çekmeyi başardık.. geliyorlar.. "bekle.. bekle.. bekle..".."yak".. terlemiş ellerimle çakmağı yaktık iki şişenin üzerindeki kumaşları ateşe verdim. şişeleri elimize aldık.. attık..

2 şişe de birbirine çok yakın yerlere düştü.. tam ortalarına.. karşımızda alevler içinde yürüyen ölüler var.. durmadık. diğerlerini de ateşledik ve attık. her birinin önümüzde kızarışını izliyorduk.. aslında bundan zevk aldığımız bile söylenebilirdi.. içerdeki siviller şaşırmış bir şekilde neler olduğuna bakmaya çalışıyorlardı. çığlıklar kesilmişti. önünde zombi kalmayan dükkandan bir adam çıktı. iri bir adam. elinde baltasıyla alev topunun dışında kalan 2 zombiyi adeta parçaladı..

yanan zombiler teker teker yere düşmeye başladılar.. biz ise ayaktaydık. dükkandan çıkan siviller bize bakıyor.. yanlarına gitmeliyiz. ama hala yanarak üzerimize gelenler var.. onların da düşmelerini bekledik.. karşı kaldırıma koşarak yanlarına gittik.. ağlayan kadınlar vardı.. ama sadece 2 erkek.. 6 kadın..

iri adam baltayı bırakmış bir şekilde bizi bekliyordu.. yanına vardığımız an beni çok şaşırtan bir hareket yaptı.. sarıldı.. "hayatımızı kurtardınız".. hayat kurtarmak.. son günlerde çok sık yaptığım bir şey.. önceden biz kızla bile konuşmaya cesaretim yoktu.. şu an ise birilerinin hayatını kurtarıyorum.. garip..

gruptaki herkes bize teker teker teşekkür etti.. ama bir şey var.. doktor ve kız koşarak geliyorlar.. neden koşuyorlar.. kız bağırıyor ağlayarak koşuyor.. "geliyorlar.. çanta. aniden saygıdılar. kurtaramadık".. doktor.. gözyaşlarıyla bakıyor bana.. "yüzlerce zombi geliyor.. saklandığımız yerde aniden saygııya uğradık.. çanta.. düştü.. orada "

tek umudumuz yüzlerce zombinin ayakları altında çiğneniyor.. onu almalıyım. ama nasıl.. bilmiyorum. ama burada kalamaz. kalamaz..

"kaçın.. buluşma yeri kültür park.. koşun.. ben kalmak zorundayım. çantayı almalıyım.. şanslıysam kaçabilirim. haritayı bana verin"..
bu sözlerim kimseyi memnun etmedi.. asker kalıyor.. benimle.. doktor ve kız.. kaçmalılar. iri adam. baltasını eline aldı.. "gidin".. grubundaki diğer adama gitmelerini söyledi.. doktor, kız, ve 7 kişi daha.. gidiyorlar.. biz kalıyoruz.. şimdi ne yapmalıyız.. caddenin uzaklarında bir kaç süliet görünmeye başladı bile..

diğerlerinin güvende olmalarını umuyordum.. umarım başlarına bir şey gelmeden parka ulaşırlar.. uzak değiliz.. bulunduğumuz cadde tamamen mağazalarla ve dükkanlarla dolu.. az önceki içki dükkanındayız.. zombileri yakmak eğlenceliydi.. ama bu büyük grup kaçanların arkasından gitmemeli..

dükkanda bulduğumuz tüm şişeleri yanımıza aldık.. onlarca şişe.. hepsini içki dükkanının üzerindeki kafeye taşıdık.. kafe caddeye bakıyor.. balkondayız. onlarca molotof elimizde bekliyoruz.. ve yaklaşıyorlar.. zombiler.. geçmemeliler.. çantanın yerini kestirebiliyorum.. yanıma 10 kadar şişe alıp ayrıldım.. ve 20 metre ilerideki bir apartmanın 2. katına çıktım. bekliyorum...

kafamı balkondan çıkarıp baktığımda tam altımdan geçmekte olduklarını gördüm.. 20 metre ilerimdeki balkonda asker ve adam ayağa kalkmışlardı.. zombilerin 10 metre önüne molotofları atmaya başladılar.. cadde boydan boya yanıyor.. durmadan atıyorlar.. altımdan sonuncusu da geçince bu sefer bu rolü ben üstlendim.. tam arkalarını alevden bir şeritle kapattım. iki ateş arasında kalmak deyiminin canlı hali önümdeydi.. zombilerden geçenler genelde alevler içindeydiler. tam ortalarına elimizde ne kadar kokteyl varsa attık. yüzlercesi yanıyor.. 20 metrelik bir ölüm çukuru.. alev çukuru..

zaman kaybetmeden apartmandan aşağı indim. çantanın bulunduğu yere doğru koşuyorum.. sırtımda tüfek var onu elime aldım.. işimi şansa bırakamam.. doktorun ve kızın saklandığı mağazaya girdim. tüfeği yanıma aldığıma işte o an şükrettim. hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkan bir zombinin kafasını ya da arta kalanları mağazadaki "indirim" yazısının üzerinde görebiliyordum..

dükkanın içindeki giyinme kabinine baktım.. çanta yok.. nereye düşmüş olmalı.. işte orada.. yerde duruyor.. hızla çantayı aldım.. alevden şerite doğru koşmaya başladım.. asker ve iri adamla aramda 20 metrelik bir alev ordusu var.. aralarından geçmem imkansız.. tekrar aynı binaya çıktım.. balkondan yan binanın balkonuna geçtim.. silahımı tek alimle taşımak zorunda kalıyorum.. diğer elimde çanta.. tüfek çok ağır.. omzuma astım.. aşağı inince pasaja koştum.. ilerde beni bekliyorlar..

koştum.. alevler içinde yürüyen zombiler peşimde.. ayağımın acısını unutmuş bir şekilde koşuyorum.. çanta elimde.. gülerek koşuyorum.. günlerden sonra ilk defa güldüğümü farkettim.. karşımdakiler de bana gülüyorlardı.. "iyi plandı"...

şimdi sırada ne var ? bu çok basit.. düşünmeyecek kadar basit.. ayaklarımız bizi otomatik olarak kaçan grubumuzun peşinden arkaürüyordu..

hızla ilerliyorduk.. yanan zombiler ve kızaran iğrenç etlerinin kokularından uzaklaşmıştık.. ama çok zaman kaybettik. buluşma yerine hızlıca gitmeliyiz.. hız.. çok önemli.. siviller.. bir müddet daha koştuk.. inanılmaz bir sessizlik var.. silah seslerinden eser yok. ordu.. park temiz mi ? bu düşüncelerle ilerliyoruz.. bir anda bozuldu düşüncelerimiz ve sessizliğimiz.. doktor bağırıyor "buradayız".. ilerlediğimiz sokakta ileride duruyor. hızlıca yanına gittik.. bizi gördüğü için çıkmıştı tüm sivillerle beraber saklandıkları yerden.. yolda 3 kişi daha bulmuşlardı.. kalabalık bir grup olarak ilerliyoruz..

evet.. dakikalarca daha ilerledik.. sonunda parktayız.. etraf sessiz.. büyük bir park.. ortada bir göl var.. ama suyundan içmememiz gerekiyor.. parkın merkezine doğru ilerledik.. askerler yok.. etrafımız ağaçlarla çevrili.. burada bir buluşma yok.. geç mi kalmıştık ? hayır telsizde söylenene göre daha yarım saatimiz vardı.. belki de erken gittiler..

biz bunları düşünürken irkilmeme sebep olan bir ses duydum.. tek bir ateş sesi.. parkın güneyinden geliyor.. kimse kimseye ne yapacağını sormadı.. ne yapmamız gerekiyor hepimiz biliyorduk.. adeta programlanmış gibi koşmaya başladık güneye doğru..

evet ileride ateş edeni gördük. yan yana park etmiş 2 askeri araç vardı. ve önünde kanlar içinde bir asker. ama dik duruşundan bu kanın ona ait olmadığını anlayabiliyordum.. bizi görünce silahını doğrulttu "durunn !!".. durduk. "kaç kişisiniz".. sorularına cevap vererek yanına gittik. araçların arkasında küçük bir birlik asker vardı. hepsi de silahlarını doğrultmuş bize bakıyorlardı..

"burası buluşma yeri değil mi ? telsizden duyduk 3. tümen şehri.." sözümün bitmesine bile müsaade etmeden eliyle kuzeyde gökyüzünü gösterdi. hepimiz baktık.. yukarıya doğru çıkan siyah duman..

"işte 3. tümen.. kimse başaramadı.. tüm siviller yanlarındaydı. sanırım hepsi öldü telsiz cevaplanmıyor".

"buradan gitmemiz gerek. şehrin 140 km batısında askeri üs var. 3. tümenle beraber oraya intikal edecektik fakat kimse gelmedi. 10 dakika sonra gidiyoruz.. acele edin.".. hızlıca teçhizatlarını askeri kamyona yüklediler. tüm siviller kamyonun kasasına bindik.. dakikalar geçmek bilmiyor. etrafı inceleme fırsatı buluyorum. yerde binlerce mermi kovanı var. ilerde ağaçların arasında belki de binlerce leş yığılı yatıyor.. burası temizlenmiş. ama asker cesetlerinden anladığım kadarıyla.. biraz pahalıyla mal olmuş..

hareket saati geldi.. elime tutuşturulan bir silah.. lanet olası tüfeği artık bırakabilirim. biraz da mermi aldım.. araçlar hareket halinde.. kamyonun arkasındayız.. az önceki asker de yanımızda. "ne oldu. 3. tümene ?" sorumu duyunca kafasını kaldırdı. mavi gözlerinin altında yorgunluk ve kin vardı.. fakat bana karşı değil..

"3. tümen şehirdeki sivilleri kurtarmaya geldi.. intikal bölgesine arkaürecektik biliyosun işte. biz de o tümendeydik. tüm tümeni şehre dağıttılar.. biz 250 kişiyle bu parkı temizleyecektik.. ama teker teker tüm bölükler düştü.. çok kalabalıklardı. zombiler.. nefes alamadık. buraya yaklaşık 2000 zombi saygıdı.. çoğunu ormanda temizledik ama içimize kadar girdiler.. kala kala 8 kişi kaldık.. tüm tümenden cevap veren sadece 2 bölük kalmıştı.. en sonunda onlar da sustu. ana bölük.. son sözleri şunlardı. çok kalabalıklar. bölükler ele geçti.. sivillerin saklandığı mekan ele geçti.. çok kalabalıklar.. sonra telsizden cevap alamadık.."

arkadaşları ölen birisinin acısını anlayabiliyordum.. gerçi hangimizin şu an bir arkadaşı ölmemişti ki ? kamyonun yollardan geçerken girdiği çukurlar irkilmeme sebep oluyordu. hızlı gidiyorduk.. 140 km yol.. şehirden çıkmamız lazım. ilerledik. ana caddelerden gidiyoruz.. dumanın kaynağına gidiyoruz.. bir süre ilerleyince sağ yolda gördük.. vahşet.. onlarca askeri araç. 2 de tank var. ama hiç canlı yok. zombiler hala askerleri kemiriyor.. bir kaç asker dönüşmüş. ortalıkta gezen serseriler gibiler. yüzlercesinin cesetleri metrelerce alana yayılmış bir şekilde.. ve bahsedilen yer.. sivillerin saklandığı. geniş kapısı kırık.. içeride bi kan gölü parlıyor.. ve bu gölü bozan zombilerin ayaklarıyla bastığı kanlardaki titreşimler..

o kadar insanın ölümü.. içim acımıştı.. oradan uzaklaşırken yanan cesetlerden gelen kokuyu hala duyabiliyordum.. şehrin arka mahallerini de geride bırakıp uzaklaşıyoruz. yavaş yavaş yürüyen zombilerle beraber.. yanımdaki asker ana üsle telsiz bağlantısı kurmaya çalışıyor.. ama cevap alamıyordu.. içimden sürekli olarak geçirdiğim bir şey var.. yeter artık.. orası ele geçirirlmemiş olsun.. lütfen güvenli bir yer olsun.. ama sessizlik içindeki kamyonda duyulan tek şey boş bir hışırtıydı..

ilerlemeye devam ettik... ana üssün taşınmış ya da saygııya uğramış olma ihtimali her dakika kuvvetleniyordu.. bu hepimizin sinirlerini bozan gergin bir bekleyişti.. en sonunda telsizden iletişim kurmaya çalışıldı. ana üs.. o an hala güvende olduğunu düşündüm.. gelen sesler bunu doğruluyordu. yanımdaki asker konuşmasını bitirince bana döndü.. askerler hala orda.. genelkurmaydan açıklama geldi. tüm şehirler temizlenmeli. tampon bir şehir kurulmuş. siviller oraya taşınıyor diğer illerden. bunu zaten biliyorduk. oraya gideceğiz.. ama önce üsse gitmeliyiz..

yarım saat süren bir yolculuk.. üsse ulaştık. şükürler olsun. askerlerin oluşturduğu bir bölge. temiz.. enfeksiyon yok. biribirini parçalayan insanlar yok.. bekliyoruz.. yanımdaki askerle doktor ve ilacı hakkında konuştum yolda.. şu an az önce yok olan tümenin komutanının yanına gidiyoruz..

komutanın odasının önündeyiz. gergin bir bekleyiş. kapıyı açan asker "içeride sizi bekliyor" dedi.. yavaşça girdik yaşlı bir adam.. ayakta.. bu tümen komutanı.. önündeki masada ise oturan daha yaşlı biri var.. bu da onun komutanı olmalı. "hoşgeldiniz".

doktor ilacın etkilerini ve kullanılması gerektiğini anlattıkça benim de konuya olan ilgim artıyordu. dakikalarca konuştular. en sonunda vardıkları karar şu oldu.. ilacı denemek..

doktorla beraber bize verilen bir odada bekliyoruz. yatılacak bir yatak yok daha çok laboratuvar gibi bir yer. neyse en azından temiz bir şeyler giymiştim. uzun bekleyişimizin sonunda odaya 2 asker ve az önceki yaşlı komutan girdi.. "beni izleyin".. yürüdük. bir laboratuvardayız. camla kapalı bir alan var. içinde bir zombi baygın halde yatıyor. genç bir erkek. dönüşeli çok olmamış. doktor kıyafetlerini giydi.. kapıyı açıp yanına girdi.. elindeki tüpteki kanın bir miktarını bir karışıma ekledi.. bunu şırıngayla alarak zombiye enjekte etti.

şırınganın içindeki tüm sıvı uyuşturulmuş bir halde baygın olarak yatan zombinin damarlarında geziniyordu.. şimdi bekleme zamanı.. gözümüz ekranlarda.. zombinin göğüs kafesine takılıp ekrana yansıtılan kalp atış grafiğinde.. henüz bir hareket yok.. ince ve tiz bir "dıt" sesi dolduruyor kulaklarımızı.. saniyeler adeta saatler, günler gibi zor geçiyor..

o ince ses. gözümüz ekranda bekliyoruz.. ve işte beklenen.. ekrandaki tek bir kalp atışı hareketinin odadaki herkesin kalp atış hızını değiştirebileceğini görmüş olduk.. bir tane daha.. ardından bir kaç tane daha.. gittikçe çoğalıyor ve bir düzen içerisine girmeye başlıyor.. doktor sevinçten neredeyse zombiye sarılacak.. ancak beklemeliyiz.. utandırıcınun etkisinin geçmesi için bir sıvı enjekte edildi genç zombiye..

beklemek.. saatlerce beklemeye alışık olan ben şu bir kaç saniyenin geçmesi için dua ediyorum.. hadi uyan.. dur bi saniye.. gözünü açıyor. doktor baş ucunda. "uyan.. bizimle misin".. etrafa meraklı gözlerle bakıyor. hala etkisinde..

"ne..neredeyim ben." öksürmeye başladı.. aman tanrım. oldu. dakikalar öncesine kadar bizi parçalamak isteyen bir canavarken şu an bir insan.. oldu. gerçek..

doktor: "bizimlesin evlat.. ölen hücrelerini canlandıran virüse bir kaç ekleme yaptım.. virüs seni sadece ayakta tutmaya yetecek hücreyi ve temel ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olanları canlandırıyordu.. ben ise biraz daha fazlasının canlanmasını istedim."

hala şaşkın şaşkın bakıyor.. ben ise inanamıyorum.. eğer bu mümkünse. hepsini eski haline çevirebiliriz.. komutan, ben, askerler ve doktor.. keşke o yüz ifadelerini tarif edebilsem..

doktor sevinçle boynuma sarıldı.. ben neredeyse ağlamak üzereyim.. çünkü ölmüş olan birisi.. hatta bizi öldürmek üzere olan birisi. şu an bizim gibi nefes alıyor, hayatta.. komutan doktoru tebrik etti. şimdi daha çok tedavi ilacı yapma vakti..

gerekli olan tüm malzemeler doktorun emrinde.. hala tampon kente gitmek için zamanımız var. doktor harıl harıl ilaç için çalışıyor. kız da yanımızda. yardım ediyoruz. elimizdeki bir tüpün neler yapabildiğini gördük. şu an doktor onlarcasını daha üretiyor.. aman tanrım.. gerçekten bir kurtuluşu başlatıyor..

herşey mükemmel gidiyor.. ta ki sirenler çalıncaya kadar.. zaten hep böyle gitmesini beklemiyordum.. askeri üs istila ediliyor. içeriden birileri ısırılmış. parçalanmış asker cesetleri bulundu. aramızdalar...

doktor.. güvende tutmak zorundayız.. komutan odaya girdi. yanımızda iki asker var. "derhal gitmeniz gerek. virüs askeri bölgeye sızdı. içerideler". gerçekten iki askerle beraber dışarı çıktığımızda durumun korkunçluğunu gördük. askeriyenin iç binalarında daha önce ısırılan bir asker dönüşerek onlarcasını dönüştürmüş.. akın akın dışarıya çıkan bir zombi ordusu ve o tarafa hiç durmadan yağan ateş. askerler kapının sol tarafındaki binadalar. ve hiç durmadan kapıdan çıkanları avlıyorlar.. fakat. içeride birşeyler oluyor. olamaz.. askerlerin olduğu binadan gelen çığlıklar. orası da istila altında. kaçmamız lazım. doktor ve ben içinde 30 a yakın tüp bulunan çantayı zor taşıyoruz. askerlerden biri önden koşuyor. aracı getirmek için..

zombi askerler binalardan çıkmaya başladı. az sonra asker araçla geri döndü. arkada az önce kurtardığımız çocuk ve komutan var.. "tüpler için zaman yok dostum. ilaç bu çocuğun kanında".. doktor başını salladı. komutan haklıydı. araca bindik. canlı kalan askerler kaçıyor ve bulabildikleri araçlara dolarak üsten çıkmaya başlıyordu. ilk biz çıktık. kilitli olan demir kapıyı kırarak..

hızla ve durmadan ilerledik tampon kente doğru.. çocuk.. hala sorular soruyor, doktor elinden geldiği kadar cevaplıyordu. komutan gittiğimiz yere haber verdi. "geliyoruz, kapıları açın".. bunu söyledikten kısa süre sonra gökyüzünde garip bir ses duydum.. uzun zamandır duymadığım bir ses. bir helikopter sesi.. geldiğimiz yöne bakıyor.. komutana baktığımda "askeri üssü temizleyecek.. bu kadar yakında bu kadar çok zombi istemeyiz".. ardından helikopterden ateş sesleri gelmeye başladı..

şehre yaklaştık.. burası diğer üslere benzemiyordu.. şehir girişinin 1 km ilerisinde şehre giden 4 yol tanklar ve askeri bölükler tarafından tutuluyor.. durmadık. yavaşlamadık bile.. komutanın tek bir telsiz komutu geçmemiz için yetti..

şehir kapısı açık.. hızlıca araçlarla içeri girdik.. şehri savunan tümenin komutanı karşıladı bizi.. doktora ve çocuğa bakarak "bu mu ? dönüşen çocuk? " evet dedi doktor.. "bu". "bölgeyi savunmaya çalışıyoruz. daha çok askere ihtiyacımız var.. şehir.. geldiğimiz yol haricinde girişi yok. arka tarafı tamamen deniz. giriş korunuyor...

"uydularımız kayıp. sinyallerimiz yok. ama askeri birliklerden gelen raporlar açık.. üzerimize büyük bir saygıı geliyor.. ve arkamız deniz.. kaçabileceğimiz bir yer yok.. tek seçeneğimiz bu ilacı bir an önce çoğaltmak.. ilaç çocuğun kanında.. gerekirse tüm kanını şırıngayla çekerim". komutanın sözleri karşısında şoka uğramıştım.. hangisi daha kötüydü. görülen en büyük grup tarafından sıkıştırıldığımız mı, yoksa komutanın bu sözleri mi ?

gemiler.. gördüğüm en büyük gemiler denizde bekliyor.. şehir ele geçirilirse kaçabilmek için.. umarım buna gerek kalmaz.. doktor birşeyler söylüyor.. "tek tek enjekte etmek zorundayız. yoksa işe yaramaz.." aklıma dolan düşünceler ve sorular var.. üzerimize gelen inanılmaz bir grup var.. ve hepsine tek tek nasıl ilaç enjekte edeceğiz..

yapılabilecek şeyler neler ki ? grup ne kadar uzakta ? "başka bir yöne dikkatlerini çekmeliyiz.. ve ilacın üzerinde çalışmak için doktora zaman kazandırmalıyız.." komutanın sözleri açıktı. elindeki telsizle emirler yağdırıyordu.. az önce girdiğimiz kapıdan bir kaç tank ve ve yüzlerce asker araçlar içinde çıkış yapıyordu. 2 de halikopter var..

"bu biraz zaman kazandırır". doktora ihtiyacı olan denek zombileri bulmak için de birileri yollanmıştı bile. ancak o kafasını masaya koymuş düşünüyordu.. nasıl.. ilaç damar haricinde vücuda nasıl etki edebilir..

gelen denek zombiler üzerinde deneylere başladı.. önce ilacı sıvı bir şekilde derisine boşalttı. hiç bir etki yok.. bir sürü yol deniyordu. hiç biri etki etmiyordu.. ancak o an bana baktı. gözlerindeki değişimi görebiliyordum.. umutsuzduk..

ve bir anda bağırdı.. buldum.. lanet olsun önümde duruyor.. çok basit.. derhal komutanın yanına koştu.. ne buldu ? neler oluyor.. umarım işe yarar. bu düşüncelerle ben de arkasından koşmaya başladım.. "komutan, derhal bulduğunuz tüm cesetleri toplayın. derhal."

komutan şaşırmış bir şekilde doktora bakıyordu. "elinizde zaten denek zombiler var cesetleri de ne yapacaksınız".. doktor gülümsedi.

"ilaç enjekte edeceğim."

inanılmaz.. önümüzde duran cevap.. zombiler.. önüne gelen herşeyi yiyorlar.. ilaç enjekte edilen cesetleri de yiyeceklerdir.. ama önce denenmesi lazım. ilaç enjekte edilen bir et parçasını laboratuvardaki zombiye yedirdi. tahmin ettiği gibi. etkisini yarım saat içinde görmüştü.. komutan yoldaki tüm askerlere geri gelme emrini verdi.. özellikle helikopterlere.. şimdi sırada ceset bulma zamanı..

üst üste yığılmış onlarca ceset askerler tarafından getirildi.. çoğu parçalanmış içerisinde askerler, kadınlar çocuklar var.. şehrin cesetleri.. yakılacaklardı.. şimdi hepsine ilaç enjekte ediliyor..

inanılmaz kokuların içinden doktorun elindeki tüm imkanlarla ürettiği yüzlerce karışım cesetlere ve et parçalarına enjekte edildi.. sırada yüklemek var.. helikopterlerin yangınlar için kullandıkları su tüpleri.. artık birer ceset tüpüydü..

4 helikopter her biri onlarca ceset yüklenmiş bir halde havalandı.. pervanelerden gelen sesler kulaklarımızı sağır edebilirdi.. havalandılar.. ilerlediler.. üzerimize doğru gelen yüzlerce zombinin üzerine gittiklerinde tek yaptıkları su tüplerinin kapaklarını açmak oldu.. yüzlerce ceset yağdı gökten.. yere düşen cesetlerin hemen üzerine atılıyorlardı. her biri yedi. son yemeklerini..

yüzlerce zombi helikopterlerden yağan ziyafeti kaçırmadı.. her biri ilacın etkisinde yürümeye devam ettiler.. her biri yavaş yavaş değişiyordu.. değişime uğrayanlar yere yığılıyordu.. yüzlerce yürüyen ölü teker teker ve ard arda yere yığıldılar.. her biri geri dönüyordu.. bu sırada biz o helikopterlerin birine binerek havalandık.. değişimi görüyoruz.. yerdeler.. yere yığılıyor ve tekrar hayata dönüyorlar.. gözlerimizle görüyoruz.. tabi ben hala net göremiyorum..

askerler ilerliyor.. araçlardan indiler.. onlarcası silahlarını doğrultmuş bir halde kalabalığa ilerliyor.. bağırıyorlar " beni anlayabiliyorsanız yere yatın ve kımıldamayın".. yere yatanları görüyorum. bir süre sonra hepsi yerdeydi.. askerler her birini tek tek kontrol ediyor.. telsizden gelen haberler iyi.. "komutanım. hepsi normal. enfeksiyon yok." helikopter sert bir salvoyla şehre geri döndü..

şimdi yapılacak çok şey var.. daha fazla ilaç ve cesetle gelecek hayatlar.. yürüyen ölüleri canlandırmak için girilen atılan bir adım..

normale dönen insanlar şehre girdi.. doktor sevinç gözyaşları döküyor.. ben de öyle.. çünkü bir umut vardı ve bu umut artık alevlendi.. artık tüm insanlar için çalışma vakti.. daha çok ceset ve daha çok ilaç vakti.. onları tek zayıf noktalarından iyileştirecektik.. açlıklarından.. ve belki de eski hayatlarımıza geri dönecektik. kim bilir ?


orijinal hali => İnci Sözlük Efsane Hikayeler Serisi: Geçen Sabah Uyandığımda Ev Bom Boştu!

pdf olarak indirmek için tıkla panpa => Geçen Sabah Uyandığımda Ev Bomboştu!





yeni yazılardan haberdar olmak ister misin tatlış?
abone:
e-postana gelen onay linkine tıklamayı unutma panpa.


beğendiysen paylaş panpa


0 yorum:

Yorum Gönder