Birazdan anlatmaya başlayacağım olay Bursa'nın Büyükorhan ilçesine bağlı Çökene Köyü'nde yaşayan, geçimini hayvancılıkla sağlayan, annesini ve babasını küçük yaşta kaybetmiş, yalnız yaşayan Osman K'nın başından geçmektedir. Olayda ismi geçen kişilerin isimlerinde herhangi bir değişiklik yapılmayacaktır. Olay Osman K'nın ağzından anlatılacaktır.
1983 yılının Eylül ayıydı. Soğuk etkisini yavaş yavaş göstermiş, köylü kış için hazırlıklara başlamıştı. Sabah erkenden kalkıp hayvanları ahırdan dışarı çıkarmıştım. Bir kaç gün önce odun kırarken baltanın sapı kırılmıştı, avluya oturdum baltanın sapını tamir ediyordum. Benim evimin yaklaşık 50 metre önünde köylünün ıssız mezarlık dediği bir mezarlık var. Rahmetli anamla rahmetli babam da orada yatar. Son bir haftadır o mezarlıktan garip sesler duyuyordum, baltanın sapını tamir ederken de aynı sesleri işittim. Her zaman olduğu gibi yine fazla aldırış etmeden işime devam ettim. Aradan yaklaşık 5 dakika geçtikten sonra aynı sesleri daha şiddetli bir şekilde işittim, sanki birisi yardım istiyordu. Baltanın sapını aceleyle bir yere fırlatıp koşar adımlarla mezarlığa ilerledim. Mezarlık çok eski olduğu için orada bulunan gürgen, köknar ve meşe ağaçları bir hayli uzun. Gündüz vakti bile fazla gün ışığı almaz mezarlık. Ses gittikçe şiddetlenmeye başlamıştı. Artık söylenen şeyleri net olarak duyabiliyordum. Almaya geldik, yapmayacaktınız gibi kelimeleri işittim. Kim var orada diye bağırdığımda sesler bir anda kesildi. Biraz daha ilerlediğimde anamla babamın mezarının başında bulunan gürgen ağacının gövdesinde Arapçaya benzer kelimelerin olduğunu gördüm.
Devam ediyorum arkadaşlar, tutarsa tutar, tutmazsa da sağlık olsun.
Köyün ileri gelenlerinden Ali Ağa'nın oğlu Cemal bu konulardan anlıyor. Benim de can dostumdur kendisi. Koşarak Cemal'i evinden alıp anamla babamın mezarına getirdim. Yaklaşık 1 haftadır değişik sesler işittiğimi ve yaşadığım bu olayı anlattım kendisine. Biraz duraksadı, ne yazdığını bilmiyorum ama tanıdığım biri var, tez zamanda gider ne olduğunu öğreniriz dedi. Biraz konuştuktan sonra, kendisini evime davet ettim. Ben hayvanları ahıra koyarken Cemal de kırık olan baltanın sapını tamir etti. işimi bitirip yanına geçtim. Güneş yavaş yavaş batıyordu, akşam çökmüştü artık. Cemal'i uğurlayıp eve girdim. Somyaya uzandım, anamla babam aklıma geldi. Ben 5 yaşındayken ölmüşlerdi, nedenini hiçbir zaman tam olarak öğrenemedim. Beni amcam büyüttü, 10 sene evvel de vefat etti kendisi. Ne zaman anamla babam nasıl öldü amca dediysem ya konuyu kapattı, ya da geçiştirdi beni. Ben de bir zaman sonra bıktım, daha fazla sormadım. Ama 12 yaşındayken köylü komşulardan bir şey işittim, anamla babam seher vakti ben uyurken asmışlar kendilerini. Bunu duyduğumdan beri kabullenmem. Anamla babamı düşünürken dışarıdan gelen köpek havlamasıyla bir anda irkildim. Uyku bastırmıştı artık. Dışarı çıkıp bahçe kapısını kapattım. Ahırın kapısını kontrol ettim, eve girdim. Somyaya uzanıp bugünkü olayı düşünürken bir anda kapı çaldı...
Kalkıp kapıyı açtım. Açar açmaz kanımın damarlarımdan çekildiğini hissettim. Anam ve babam bana bakıp art arda maleun diyorlardı. Ensemde bir nefes hissettim ve arkamı döndüm amcam kırmızıya dönmüş göz bebekleriyle bana bakıyordu. Elleriyle boynumu sıkıp Arapça bir şeyler fısıldamaya başladı, kapıya baktığımda anamla babamı kapı eşiğinde boyunlarından asılı olarak gördüm. Birden sabah ezanı sesiyle yataktan fırladım. Nefes nefese kalmıştım. Boynumda acı hissediyordum. Bir yandan gördüklerimin kabus olduğuna biraz da olsa seviniyor bir yandan da bugünkü olayın ardından bu kabusu görmem beni bir hayli korkutuyordu. Olayın etkisiyle uyuyamadım, güneşi doğmasını bekledim. Güneş doğar doğmaz, ahırın kapısını açıp hayvanları dışarı saldım. Kahvaltı yapıp karnımı doyurduktan sonra Ali Ağa'nın evinin yolunu tuttum. Cemal bahçede odun kırıyordu, beni görünce elindeki nacağı bıraktı. Hoş geldin kardeşim deyip içeri davet etti. içeri geçip oturduk, biraz sohbet ettik. Cemal'e gece gördüğüm rüyayı anlattım ve maleun kelimesinin anldıbını sordum. Maleun kelimesinin Türkçe anldıbının lanetli olduğunu söyledi. Rüya için dünkü gördüğün yazıdan sonra etkilenmişsindir, korkulacak bir şey yok deyince biraz da olsa rahatladım. Biz konuşurken içeri Cemal'in annesi Sare teyze girdi. Sare teyze ben kendimi bildim bileli konuşmaz, ayıp olmasın diye Cemal'e de sormadım hiç. Biraz sert yapılıdır Sare teyze. Şuana kadar bir kaç tebessümünden başka yüzünde en ufak bir gülümsemeye dahi rastlamadım. Cemal istersen şu yazıya bir daha bakalım kardeşim dedi. Ben de olur dedim ve yola koyulduk. Mezarlığa giderken, şu bahsettiğin kişi kimdir kimin nesidir Cemal dedim. Adam hakkında bir şey söylemeyeceğime yemin ettim Osman, gelince görürsün zaten dedi Cemal. O öyle deyince de pek ısrarcı olamadım. Mezarların başına gittiğimizde ağaç dalının kırılıp anamla babamın mezarının üstünü örttüğünü gördük. Aceleyle dalı kaldırdık. Ve Cemal birden bağırmaya başladı...
Anamın mezarının üstünde siyah bir yılan vardı. Ben kahkaha atıp bundan mı korktun be kardeşim deyip yılanı ağacın dalıyla anamın mezarının üstünden kovdum. Cemal'in yüzü bembeyaz olmuştu. Cemal'le 30 seneden beri arkadaşız. Küçükken, bir sabah Cemal'i yılan sokmuştu, o günden beridir yılanlardan korkar. Yaşadığı bu olay da sonradan aklıma geldi. Kusura bakma kardeşim dedim. Önemli değil dercesine kafasını salladı. Biraz soluklandıktan sonra benim eve geçtik. Cemal avluda otururken ben içeri geçip çay koydum. Ben içerideyken Cemal bir anda maleun diye bağırdı. Elimdekileri bırakıp dışarı koştum, ne oldu kardeşim dedim. Cemal anlamsız bir şekilde bana baktı, ne diyorsun kardeşim dedi. Az önce maleun diye bağırdığını söyledim. Cemal şaşkın bir şekilde suratıma baktı. Kusura bakma kardeşim rüyanın etkisindeyim galiba deyip içeri geçtim fakat Cemal'in bağırdığından emin gibiydim. Çayları avluya zütürdüğümde Cemal gözlerini faltaşı gibi açmış bana bakıyordu. Ayağa kalkıp bağırmaya başladı. O sırada birden irkildim, Cemal iki saattir sana sesleniyorum kardeşim duymuyor musun dedi. Ayak üstü rüya görmüştüm, ilk defa böyle bir şey geliyordu başıma. Cemal'e az önce gözlerini faltaşı gibi açıp bana bağırdığını anlattım, şaşkın şaşkın bakmaktan başka bir şey yapmadı. Güneş yavaş yavaş batıyordu. Cemal istersen bu gece yanında kalayım kardeşim sen baya bir etkilenmişsin dedi. Ben de çocuk muyum ben kardeşim alt tarafı bir rüya deyip Cemal'i yolcu ettim. Hayvanları ahıra koyup eve geçtim...
Kendime Türk kahvesi yapıp mindere oturdum ve iki gün içinde yaşadığım olayları düşünmeye başladım. Yatsı ezanı okunuyordu, kahve uykumu kaçırmamış aksine daha fazla gelmesine sebep olmuştu. Minderden kalkıp bardağı yıkadım, somyaya uzandım. Bir anda şimşek çaktı ve evin içi aydınlandı, kapının önünde anamla babamı gördüm o an. Sonra bir kez daha şimşek çaktı ve bu sefer tam önümdeydiler. Anamın elinde siyah bir yılan vardı. ikisinin de göz bebekleri yoktu. Annem maleun diye bağırıp elindeki siyah yılanı üzerime koydu. Sonra bir anda ikisi de kayboldu. Bir kez daha şimşek çaktı ve evin tavanında ikisini de boyunlarından asılı bir şekilde gördüm. Yılan boynuma dolandı ve sıkmaya başladı. Bir anda sabah ezanı sesiyle irkildim. Dünkü rüya aklıma geldi, yine anamla babamı kendini asar vaziyette görmüştüm. Bu olay beni korkutmaktan çok sinirlendirmeye başlamıştı. Bu kez güneşin doğmasını beklerken uyumuşum. Gözlerimi horoz sesleriyle birlikte açtım. Kalkıp elimi yüzümü yıkadım, ahırın kapısını açtım. Hayvanlardan biri ekgibti, içeri girip baktım. Yerde yatıyordu bir tanesi. Ne kadar kaldırmaya çalışsam kalkmadı. Ben avluya geçip kahvaltı yaparken, bir anda bağırıp dışarı doğru koşmaya başladı. Ben de o öyle bağırınca koşar adımlarla yanına gittim. Ahıra girip hayvanın yattığı yere baktım. Dün mezarda gördüğümüz siyah yılan ahırın içindeydi. Koşar adımlarla eve gidip yılanın başını kesmek için tırpanı aldım. Ahıra gittiğimde yılan yerinde yoktu. Ahırı didik didik arasam da bulamadım. O yorgunlukla birlikte dinlenmek için avluya gittim. O sırada Cemal geldi. Beklediğimiz adamın bugün geleceğini söyledi. Üç gün sonra geleceğini söylemiştin dedim. Bu adamın sağı solu belli olmaz Osman, 1 ay sonra geleceğim der 1 hafta sonra da gelir 3 ay sonra da... dedi. Birlikte Cemal'in evine gidip avluda adamı beklemeye başladık. Çok geçmeden 15-16 yaşlarında bir çocuk gelip Cemal'e ağabey, Kamuran amca sizi bekler dedi...
Cemal ve bizi çağırmaya gelen genç ile yola çıktık, adam köyün 5 kilometre ötesinde kayın ağaçlarının arasında dışı yıkık dökük bir evde oturuyordu. Bu evi hayvanları otlatırken defalarca görmüştüm fakat, gidip bakmışlığım olmamıştı. Eve yaklaştığımızda bizi çağırmaya gelen genç, ben buraya kadar gelebilirim ağabey, bundan sonrasını yalnız devam edin deyip gitti. Ben "bu çocuk neden gelemiyor" dercesine Cemal'e baktım. Cemal pek aldırış etmeden devam etti, ben de arkasından ilerledim. Evin duvarları taş ile örülü olan bahçesine demir bir kapıdan giriliyordu. Demir kapıya geldiğimizde Cemal "sen geride bekle" deyip kapıya bir kez şiddetli bir şekilde vurdu. Evin içinden başında siyah sarık olan uzun boylu kalıplı bir adam çıktı. O gencin söylediği Kamuran amca bu olmalıydı. Adam biraz sendeleyerek demir kapıya doğru geldi ve Cemal'in ve benim gözlerime bakarak hoş geldiniz dercesine kafasını öne eğdi. Adamdan biraz korkmuştum. Evinin kapısında Arapça kelimeler yazmaktaydı. O yazıları görünce biraz daha korkmaya başladım. Evin içi kötü korkuyordu, her yerde küçük baş hayvan ayakları, kafaları bulunmaktaydı. Evin duvarında kırmızı boyayla çizilmiş değişik bir şekil vardı. Adam yerdeki kahverengi minderleri göstererek buyurun dedi. Oturduk. Cemal mezarlıktaki olayı anlattı. Ben de son iki gün içinde gördüğüm rüyaları anlattım. Adam dinledikten sonra birkaç saniye gözümün içine baktı. Sonra "ana ve baba adın ne" dedi. Sırayla Nazik ve Süleyman dedim. Adam kağıtlara Arapça birkaç kelime yazdıktan sonra adımı sordu ve kağıdın altına bir kelime daha ekledi. Ayağa kalkıp büyük ahşap masanın üzerindeki bakır kaseyi alıp oturdu. Önündeki büyük bakır kaptaki bulanık suya bakır kaseyi batırıp su aldı. Elini eski beyaz bir beze kuruladı ve üzerine Arapça kelime yazdığı kağıdı suya attı. Yaklaşık 15 dakika Arapça bir şeyler okuduktan sonra bakır kaseye nefesini üfledi ve bana bakarak iç bu suyu dedi. Suyu içmeye korkuyordum fakat adam uzun bir süre uğraştığı için üzerimde içme sorumluluğu hissettim. Suyu içtim...
Suyu içtikten sonra Kamuran amca gözlerimin içine bak dedi. Gözlerinin içine baktığım anda esnemeye başladı, ne olduğuna anlam veremiyordum. Defalarca esnemeye devam etti. Esneme geçtikten sonra bir müddet konuşmadı. Gözlerimin içine sinirli bir şekilde bakarak şu mezara bir bakalım dedi. Hep birlikte dışarı çıktık. Mezarlığa doğru ilerledik. Köye vardığımızda güneş batmak üzereydi. Cemal Kamuran amcaya döndü bu gece bizim misafirim ol yarın gündüz vakti gider bakarız dedi. Kamuran amca bir müddet sustu bana döndü duyduğuma göre yalnız yaşıyormuşsun, bu gece senin evinde misafir olmam daha uygun olur dedi. Ben Kamuran amcanın benim evimde misafir olmasını istemiyordum fakat üzerimde yine büyük bir sorumluluk olduğunu hissettim ve kafamı salladım. Cemal evine girdi. Biz Kamuran amcayla evime doğru ilerlerken, bir anda bana dönüp senin üzerinde büyük bir tehlike var oğul, evelallah kurtulacağız bu tehlikeden deyip gülümsedi. Ben de bu cümleden ötürü Kamuran amcaya biraz da olsa ısındım. Eve gittik ve Kamuran amca için yatacak bir yer hazırladım. Çay koydum. Kamuran amca eve geldiğimizden beri tavana bakıyordu. Çekindiğimden dolayı soramadım. Garip, çok garip dedi bir anda. Ben de garip olan ne Kamuran amca dedim. Önemli bir şey değil, çayları koy da içelim dedi. Çayları içip biraz konuştuk. Ona yaşadığım olayları daha ayrıntılı bir şekilde anlattım. O anlattığım şeyleri dinleyip sadece kafa salladı, olay hakkında beni rahatlatacak herhangi bir şey söylemedi. Uykum geldi yerim hazır mı? dedi. Bu üslubunu beğenmedim ama bunu belli etmeden hazır amca hazır dedim. Yerini gösterdim, yattı. Ben de etrafı topladıktan sonra somyaya uzandım. Çok geçmeden içeriden, Kamuran amcanın yattığı odadan ses geldi. Tam olarak ne dediğini anlayamadım, hızlı bir şekilde odaya gittim.
Kamuran amca arkası dönük bir şekilde ayakta dikiliyordu. Bir anda bana dönüp gülümsedi. Yavaş adımlarla yanıma doğru gelmeye başladı, odanın içi nedenini bilmediğim şekilde bir anda karardı. Kamuran amca gözükmüyordu. Sol kolumda bir acı hissettim kolumu kaldırdığımda siyah bir yılanın bileğimi sıktığını gördüm. Oda bir kaç saniyeliğine aydınlandı, Kamuran amcayla aramızda en fazla 1 adım mesafe vardı. Göz bebekleri yoktu. Öldün sen oğul deyip yukarıyı gösterdi. Yukarıda anamla babamın boyunlarından asılı olduğunu gördüm, dilleri dışarı çıkmıştı, yüzleri mordu ve gözleri faltaşı gibi açılmış bir şekilde gözlerimin içine bakıyorlardı. Bir anda sıçradım. Yine sabah ezanı okunuyordu. Artık bu tür rüyalara biraz da olsa alışmıştım. Bütün soğukkanlılığımla Kamuran amcanın olduğu odaya gittim fakat odada yoktu. O sırada dışarıdan ses geldi. Dışarı çıktım. Kamuran amca kapının önünde dikilmiş bahçeyi izliyordu. Seslendim. Bana dönüp sen içeride kal dedi. Ne olduğunu anlamamıştım. içeri girdim ve Kamuran amcanın gelmesini bekledim. Çok geçmeden içeri girdi. 21 kere nas suresi okumamı söyledi ve odasına gitti. Dediği şeyi yaptım ve somyaya uzandım. Kapı sesiyle uyandım. Cemal gelmişti. Kalkıp kapıyı açtım. O sırada Kamuran amca da odasından çıkıp Cemal'e selam verdi. Birlikte avluda kahvaltı yaptık. Ben her gün yaptığım şeyleri yaptım, onlar da avluda biraz sohbet etti. Kamuran amca bir anda ayağa kalktı vakit geldi, şu mezara bir bakalım dedi. Hep birlikte yola koyulduk. Mezarlığa girerken Kamuran amcanın Arapça bir şeyler söylediğini işittim. Mezarların başındaki ağaçta yazılı olan yazıyı görünce, dün olduğu gibi yine esnemeye başladı...
Bu esnemeye bir türlü anlam veremedim. Cemal'e dönüp, neden böyle oluyor kardeşim dedim. Cemal işaret parmağını ağzına zütürüp sus dedi. Kamuran amcanın esnemesi geçmişti. Bana dönüp ananla baban neden öldü dedi. Ben de ben küçük yaştayken ölmüşler, ecel gelmiş almış canlarını dahasını da bilmem dedim. Kamuran amca bir müddet sustu, konuşmasını beklemeden ne yazıyor o ağaçta amca dedim. Ağaca bakarak 1951 yazdığını söyledi. Ben ilk başta bu sayıya bir anlam veremedim fakat sonra anamla babamın öldüğü tarih geldi aklıma. 1951. Bunu Kamuran amcaya söyledim. Bir müddet ağaca bakmaya devam etti. Bana döndü ve büyü var bu ağaçta oğul eve geçelim sana birkaç şey söyleyeceğim dedi. Ben bir şey söylemeden şaşkın bir şekilde önden eve doğru ilerledim, Kamuran amca ve Cemal de konuşa konuşa arkamdan geldiler. Eve gittiğimizde Cemal'in annesi Sare teyzeyi ahırın kapısının önünde arkası dönük bir şekilde ahıra bakarken gördük. Ben Sare teyze diye seslendim fakat hiç istifini bozmadan ahıra bakmaya devam etti. Cemal annesinin koluna girip avluya getirdi. Sandalyenin birine oturtup benden bir bardak su getirmemi istedi. Suyu getirdim. Sare teyze suyu içti ve birden ayağa kalkıp evine doğru ilerledi. Bunun sebebini Cemal'e sorduğumda, yaklaşık 3 haftadır böyle davrandığını söyledi. Bu sırada Kamuran amca Cemal'e sert bir şekilde bakarak ananın yanına git dedi. Cemal ne olduğunu anlamayıp evinin yolunu tuttu...
Kamuran amca sinirli bir şekilde eve girdi. Ben de arkasında girdim. Ne oldu amca dedim. Kamuran amca kaşlarını çattı o kadın iyi değil oğlum, cinli o kadın cinli dedi. Ben Sare teyzeyi çoktandır tanırım, bana bir zararı dokunmadı şimdiye kadar, severim de kendisini. Kamuran amcanın dediklerinden sonra biraz şaşırdım. Pek aldırış etmedim dediklerine. Çok geçmeden Cemal bağırarak evin bahçesine geldi. Biz de Kamuran amcayla dışarıya çıktık. Cemal anama bir şey oldu, yardım edin dedi. Biz Cemal'le koşarak eve gittik. Kamuran amca ayağındaki sıkıntı yüzünden biraz geriden geldi. Sare teyze odanın içine boylu boyunca uzanmış gözlerini tavana dikmişti. Titriyordu. O sırada Kamuran amca odaya girdi ve yüksek sesle Arapça bir şeyler okumaya başladı. Kamuran amca okudukça, Sare teyzenin titremesi biraz daha artıyordu. Sare teyze bir anda doğruldu ve benim gözlerimin içine bakarak maleun dedi. Ve bir kaç saniye sonra bayıldı. Ben şaşkınlık ve korku içerisinde Kamuran amcaya ve Cemal'e bakıyordum. Sare teyze ben kendimi bildim bileli konuşmayan bir kadındı. Nasıl olur da konuşur. Konuşmasından çok söylediği kelime ve bu yaşadıklarımın bir rüya olmaması beni daha çok korkutuyor ve şaşırtıyordu...
Kamuran amca Cemal'e ve bana bakarak çıkın bu evden diye bağırdı. Biz Cemal'le ne olduğunu anlamadan avluya çıktık. Kamuran amca içeride yüksek sesle sure okuyordu. Birkaç dakika sonra Kamuran amcanın sesine çığlık sesleri de eklendi. içeriden gelen bu çığlık sesleri Sare teyzeye aitti. Cemal daha fazla dayanamayıp içeri girdi. Ben de onun arkasından girdim. Çığlıklar kesilmişti. Sare teyze hala yerde yatıyordu ve ağzının etrafında kanlar vardı. Anlamsız bir şekilde Kamuran amcaya baktık. Kamuran amcanın avucunun içinde kanlı bir şey vardı. Bize aldırış etmeden avluya çıktı. Cemal şaşkın bir şekilde anasını odasına zütürdü. Ben de Kamuran amcanın arkasından avluya çıktım. Kamuran amca elini yıkıyordu avucundaki şeyi de avludaki mermer taşın üzerine koymuştu. Ben anlam veremediğim o şeye bakarken Kamuran amca sinirli bir şekilde elleme ona dedi. O şeyin ne olduğunu sordum. Kamuran amca hiç aldırış etmeden avludaki sandalyeye oturdu. Ben bir kez daha sordum. Gözlerimin içine baktı ve o insafsızca yapılmış bir büyünün parçası dedi. Ben şaşkın bir şekilde mermer taşın üzerinde duran şeye baktım. Ete benziyordu. Bir tarafı hafif beyazlamış bir tarafı da siyahlaşmıştı. O sırada Cemal geldi...
Kamuran amca bana dediklerinin aynısını Cemal'e de söyledi. Yaklaşık bir saat sonra hep birlikte Sare teyzenin yattığı odaya girdik. Yarı baygın bir şekilde yatıyordu. Beni görünce biraz irkildi. Kamuran amca Arapça bir şeyler okudu, okuduğu şeyler Sare teyzeyi gözle görülecek bir şekilde rahatlatıyordu. Sare teyze biraz doğruldu ve Kamuran amcaya Allah senden razı olsun dedi. Ben bir kez daha şaşırdım. Yıllardır konuşmayan kadın ne olduysa bir anda konuşuverdi. Kamuran amca Sare teyzeye konuşamamasına sebep olan şeyi sordu. Sare teyze kaşlarını çattı ve bana baktı. Ben bu bakışlarına anlam veremiyordum. Gittikçe sinirlenmeye başladım. Bunun amcası, ibrahim denen adam yaptı tüm bunları dedi. Cemal bana baktı ve birden ne yaptınız lan anama diye bağırdı. Kamuran amca Cemal'i omzundan tutup kendine doğru çekti. Sare teyzenin başından geçenler hakkında bir bilgim yoktu. Sadece amcamın Sare teyzeyi görünce başını önüne eğip suratına bakamadığını hatırlarım. Ben üzgün ve sinirli bir şekilde avluya çıktım. Kamuran amca da arkamdan geldi. Sen eve git, ben olayları öğrenip geleceğim dedi. Ben de Cemal'in dediklerinden sonra pek fazla kalmak istemiyordum orada, itiraz etmeden eve gittim. Bir kaç saat sonra Kamuran amca geldi...
Şaşkın bir şekilde suratıma bakıyordu. Amcandan bahset biraz, ne yapardı, nasıl biriydi dedi. Ben de biraz sert biri olduğunu ve benim gibi hayvancılıkla uğraştığını söyledim. Kamuran amca bir müddet sustu, tavanı inceledi. Bir anda dışarı çıkıp benim üzerinde odun kırdığım kütüğü aldı ve odanın ortasına koydu. Üzerine çıkıp tavana baktı. inip, kütüğün yerini değiştirdi. Ne yaptığını sormadan onu izliyordum. Tavanın kapıya doğru tarafında küçük bir delik vardı. Küçük deliğin ortasına eliyle yavaş bir şekilde vurdu. Yuvarlak bir tahta parçası içeri doğru girdi ve tavanda insan eli girecek kadar yer açıldı. Elini içine sokup siyah bir beze sarılı muska buldu. Ben şaşkın bir şekilde onu izlemeye devam ediyordum. Kütüğün üzerinden inip mindere oturdu. Muskayı özenle açmaya başladı. Muskayı açtıktan sonra cübbesinin iç cebinden bir bez çıkardı. Bezi çıkarır çıkarmaz odayı kötü bir koku kapladı. Bu o et parçasıydı. Et parçasını da yine cübbesinin cebinden çıkardığı bıçağıyla kesti. Onun içinden de küçük bir muska çıktı. Ben gittikçe şaşırıyor ve korkmaya başlıyordum...
Ben Kamuran amcanın yaptığı şeyleri izlerken kapının sesiyle irkildim. Gelen Cemal'di. Yüzüme sinirli bir şekilde bakıp içeriye girdi ve Kamuran amcanın yanına oturdu. Ben de kapıyı kapatıp yanlarına oturdum. Kimse konuşmuyordu. Kamuran amca, benim evime gitmemiz gerekiyor, ihtiyacım olan şeyler var, ne kadar tez gidersek o kadar iyi dedi. Aceleyle yola koyulduk. Eve vardığımızda hava kararmıştı. Kamuran amca birkaç tane mumu yakıp odanın köşelerine koydu. Yanına da bir tane gaz lambası aldı ve oturdu. Biz de Cemal'le karşısına oturduk. Muskanın içinde yazan yazıları okudu. Eline birkaç karış uzunluğunda ip alıp dört düğüm attı. Muskaları bakır kasenin içindeki bulanık suya attı. Elindeki ipi bana uzatarak ipi kasenin üzerinde tut, dediklerimi tekrarla ve ben her başımı öne eğdiğimde düğümlerden biri aç dedi. Dediklerini yaptım. Suyun içinden kağıtları çıkardı ve suyu içmemi söyledi. Suyu içtim...
Kamuran amca bu gece burada kalacağız dedi. Cemal anasının yanında olması gerektiğini söyledi. Kamuran amca başını salladı ve Cemal'i yolcu etti. Cemal'in evden çıkarken yüzüme bile bakmaması beni şaşırtmış ve bir hayli üzmüştü. Bu yaşadığım olaylara anlam vermemekten yorulmaya başlamıştım. Kamuran amca kapıyı kapattı ve yerine oturdu. Zaman ilerlemişti. Kamuran amca yatacağım yeri gösterdi ve korkma bu gece rahat uyuyacaksın dedi. Yatıp bugünkü olayları düşündüm ve çok geçmeden uyudum. Çığlık sesiyle irkildim, doğrulup gözlerimi ovuşturdum. Başımı çevirdiğimde korkudan ruhum bedenimden çekilmek üzereydi. Kamuran amca, Cemal, Sare teyze, anam, babam ve amcam ibrahim yan yana dizlerinin üzerine oturmuş şekilde bana bakıp gülümsüyorlardı. Hemen yatağa girip battaniyeyi kafama doğru çektim. Birkaç saniye sonra biri omuzlarıma bastırıp beni sırt üstü yatırdı. Battaniyeden bir şey göremiyordum ve kıpırdayamıyordum. Buz kesilmiştim sanki. Ezanın sesiyle uyandım. Omzumda acı hissediyordum. Kamuran amcanın dediği şey aklıma geldi. Bugün rahat uyuyacağımı söylemişti, peki gördüğüm bu rüya neydi?
Kamuran amca Yatakta güneşin doğmasını bekledim. Kamuran amca güneşin doğmasıyla birlikte uyanmıştı. Yanına gidip gördüğüm rüyayı anlattım. Bana bakıp bu olay bugün çözülecek merak etme dedi. Birlikte kahvaltı yaptıktan sonra yola çıktık. Cemal bizi bahçe kapısında karşıladı. Sare teyzenin benimle konuşmak istediğini söyledi. Evin içine girmek için ilerlerken Sare teyzenin avluya çıktığını gördüm. Yanına gidip hiçbir şey söyleyemeden suratına baktım. Sandalyeyi göstererek otur dedi. Kendisi de karşımdaki sandalyeye oturdu ve senin o amcan ananla babana büyü yaptı oğlum, ben de onun yüzünden senelerce konuşamadım dedi. Ben şaşkın bir şekilde Sare teyzeye bakıyordum. Bir müddet sustuktan sonra nasıl olur Sare teyze dedim. Sare teyze olan biteni anlattı. Zamanında babamla amcam büyük bir define bulmuşlar. Amcam babamı çok kıskanırmış. Defineyi çıkarmak için civar köylerin birinden bir hoca bulmuşlar. Hoca bu definenin cinlere ait olduğunu ve sadece anlaşma yapılarak çıkarılabileceğini söylemiş. Babam kabul etmek istemese de amcam zorla kabul ettirmiş ve defineyi çıkarmışlar. Anamla Sare teyze çok yakınlarmış o zamanlar. Babam bu olayları anama anlatınca anam da saklayamayıp Sare teyzeye anlatmış. Sare teyze de bir gün amcamı yolda görüp her şeyi bildiğini ve defineden biraz da ona pay çıkarmasını, çıkarmazsa tüm köye anlatacağını söylemiş. Bunu söyledikten sonra pişman olsa da iş işten geçmiş. Amcam defineden kimseye pay vermek istemiyormuş. Defineye tek başına sahip olmak için anamla babama babama büyü yaptırmış. Ben o zamanlar 4 yaşındaymışım. Bir gün Sare teyze bizim eve gelmiş...
Eve girince anamla babamın kendilerini tavana astığını görmüş. O sırada amcam eve gelmiş ve Sare teyzenin bu olayı gördüğüne şahit olmuş. Sare teyze koşarak eve gitmiş ve kimseye bir şey anlatmamış. Amcam da Sare teyzenin gördüğü bu olayları birine anlatmasından korktuğu için ona büyü yaptırmış ve Sare teyzenin dili bağlanmış. Amcam define altınlarını ahıra saklamış. Bir gün almaya gittiğinde bulamamış ve yaptıklarından pişmanlık duymuş. Sare teyzeye af dilemek için gelse de, Sare teyze onu hiçbir zaman affetmemiş. Bunları duyduktan sonra çok şaşırdım. Kamuran amca ahıra bakmak istediğini söyledi ve hep birlikte ahıra gittik. Ahırdaki hayvanları dışarı çıkardım. Ve ahırdaki pislikleri temizlemeye başladık. Kamuran amcaya yılanı gördüğüm yeri söyledim. Dışarıdan kazma kürek getirmemi söyledi. Kazma küreği alıp yılanı gördüğüm yeri kazmaya başladık. Biz kazarken Kamuran amca Arapça bir şeyler söylüyordu. Bir anda yer sallandı ve Sare teyze bağırmaya başladı. Ben elimdeki kazmayı yere atıp Sare teyzenin yanına gittim ve Cemal'le birlikte kolundan tuttuk. Sare teyze yüksek bir sesle, altınları vermezseniz kan dökülecek dedi. Kamuran amca elini açıp Arapça ayetler okudu. O okudukça sallanma şiddetleniyor ve Sare teyzenin ağzından kan gelmeye başlıyordu...
Çok geçmeden sallanmanın şiddeti azaldı ve Sare teyze kendine geldi. Kamuran amcaya dönerek, acele etmezseniz buraya gelecekler dedi. Ve bana dönerek canımı alacaklarını söyledi. Ben elime kazmayı aldım ve hızlı bir şekilde kazmaya devam ettim. Bir müddet kazdıktan sonra kazma sert bir şeye vurdu. Kazdığımız yerin içinden büyük bir küp çıktı. Kamuran amca evden büyük bir bez getirmemi söyledi. Eve gidip bezi getirdim. Kamuran amca küpü kaldırıp sert bir şekilde yere vurdu ve içinden kan aktı. Ben, Cemal ve Sare teyze şaşırmıştık. Kamuran amca soğukkanlı bir şekilde yere dökülen kanın üzerine bezi örttü ve dışarı çıkmamız gerektiğini söyledi. Biz çıktıktan sonra yüksek sesle ayetler okumaya başladı. Yaklaşık yarım saat sonra bizi içeri çağırdı ve bezi kaldırmamızı söyledi. Bezi kaldırdığımızda kanların altına dönüştüğünü gördük. Kamuran amca altınları doldurmak için büyük bir çuval istedi. Çuval bulup altınları çuvala doldurduktan sonra Kamuran amca Sare teyzeye babamla amcamın altınları nereden çıkarttıklarını sordu. Sare teyze civar köylerin birinde bulduklarını köyün seneler evvel boşaltıldığını söyledi. Ben, Cemal ve Kamuran amca altınları alıp yola koyulduk...
Köye vardığımızda akşam çökmek üzereydi. Kamuran amca bu tür definelerin genelde kayın ağaçlarının altında olduğunu söyledi. Köyde sadece bir tane kayın ağacı vardı. Zaman kaybetmeden kayın ağacının hemen yanını kazmaya başladık. Kamuran amca yine ayetler okuyordu. Altınların sığacağı büyüklükte bir çukur açıncaya kadar kazdık. Çukur o boyuta gelince altınları koyup gömdük. Güneş tamamen batmıştı. Altınları gömdükten sonra yola koyulduk. Eve dönerken Kamuran amcaya anamla babamın mezarının başındaki ağaçta bulunan 1951 yazısının ne anlama geldiğini sordum. Amcan ananla babana 1951 senesinde büyü yaptırmış, aynı sene içinde de ölmüşler. Ananla baban ölseler de cinler onları mezarlarında bile rahat bırakmamışlar. Mezarlarının başındaki ağaca bu rakamları yazmışlar dedi. Ben buna pek anlam veremedim. Bu şeylerden kurtulduğumuzdan dolayı ve biraz da olsa sevinçli olduğum için fazla da üstünde durmadım. Eve vardığımızda gece yarısıydı. Ben ve Kamuran amca benim evime gittik. Cemal de kendi evine gitti. Eve gider gitmez Kamuran amcanın yerini hazırladım ve ben de kendi yerime uzandım. Sabah uyandığımda...
Kamuran amcanın henüz kalkmadığını fark ettim. Kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Dışarı çıkıp ahırın kapısını açtım ve hayvanları dışarı saldım. Eve geçtim, Kamuran amca daha uyanmamıştı. Yorgunluktandır diyerek uyandırmak istemedim, çayı koyup kahvaltıyı hazırladım. O sırada Cemal geldi. Nasılsın kardeşim, görüşmeyeli nasılsın dedi. Ben de şaşkınlıkla daha dün görüştük ya kardeşim ne diyorsun dedim. Cemal anlamsız bir şekilde yüzüme baktı. Olayların etkisinden böyle davrandığını düşündüm ve otur kahvaltı yapalım kardeşim Kamuran amca da birazdan uyanır dedim. Cemal yüzüme bakıp Kamuran amca kim? dedi. Ben şaka yapıyor sanıp gülmeye başladım. Cemal gülmeyince işkillendim ve Kamuran amcaya bakmak için içeri girdim. Kamuran amcanın kaldığı odaya girince kimsenin olmadığını fark ettim ve avluya, Cemal'in yanına döndüm. Cemal iyi misin kardeşim dedi. Hiçbir şey söylemeden Cemal'in suratına baktım. Birkaç saniye sonra Cemal cebinden bir tane tesbih çıkarıp bana uzattı ve ''istanbul'dan senin için aldım kardeşim'' dedi. Bu cümleyi duyduktan sonra başımdan kaynar suların döküldüğünü hissettim. Cemal'e son üç gündür birlikte yaşadığımız olayları anlattım fakat Cemal her birini reddetti ve Kamuran amcayı dahi tanımadığını söyledi. Cemal'e Kamuran amcanın evini göstermek istedim. Birlikte yola çıktık ve ağaçların arasındaki eve doğru ilerledik, fakat ev yerinde yoktu. O an bayılmışım. Gözlerimi Cemal'in evinde açtım, Sare teyze bana su getirmişti. Doğrulup suyu içtim. Sare teyzeye nasılsın teyze dedim. Cemal anlamsız bir şekilde bana bakıyordu. Sare teyze birkaç saniye sert bir şekilde gözlerimin içine baktıktan sonra gitti. Son üç gün içerisinde yaşadığım olayları benden başka kimse bilmiyordu. Bir süre olayın şokunu üstümden atamadım. Anamla babamın mezarının başındaki ağaçta bulunan yazı da ortada yoktu. Köyde daha fazla durmak istemedim, 1 sene sonra hayvanları satıp istanbul'a yerleştim. Olay her aklıma geldiğinde anamla babamı rüyamda görürüm...
-SON-
beğendiysen paylaş panpa⤵
Ulan feres değil mi bu ?
YanıtlaSil