Sene 1982 Babamın Köyüne Gidecektik...

sene 1982 babaamın köyüne gidecektik

köy hakkında birkaç söylenti vardı ama böyle şeylere pek inanmazdık planımızı yaptık ve bir haftalığına 2 gün sonra tatile gidecektik ben de
"e sonuçta babamın köyü" diyerek biraz araştırma yaptim


köy paranormal olaylar pgibolojik tramvalar ve belkıs adinda bir kadinla anılıyordu ama her zamanki gibi anadolu masalları diyerek pek umursamadım o gece başımı yastığa ne zaman koysam sürekli aynı kadını görüyordum yaşlı ve buruşmuş suratı şeytani bakışları olan kambur bir kadın sabahleyin uyandığımda yatağın her tarafı ıslanmıştı

 annem kahvaltıyı hazırlamıştı bana "sen babanın köyünü bilmmiyorsun değil mi" dedi ben de evet anlamında güldüm elinde tuttuğu fotoğrafları göstermeye başladı bir fotoğrafı görünce dizlerimin bağı çözüldü dün gece rüyamda gördüğüm şeytani kadın babamın omzuna elini koymuş vaziyette idi

anneme bu kadının kim olduğunu sordum annem korkmuş olduğumu anlamış olacak ki korkma herkes güzel doğamaz ya dedi sonra "o kadının adı belkısmış köyde pek çok insan hakkında konuşmak istemez ama baban ondan hep saygıyla bahseder" dedi o an kafamdan aşağıya kaynar sular dökülmeye başlamıştı ama 24 yaşında adamdım bunlardan korktuğumu söylesem muhtemelen şaka yapıyorum sanacaklardı ben de mecburen hazırlandım artık yola çıkma zamanı gelmişti

bavulları arabaya yerleştirdik ve babamın köyüne doğru yola çıktık vakit ikindi üzereydi babamın gözleri yorulmuştu sağda kenara çekti "arabayı sen sür ben biraz dinleneyim"dedi "tamam" dedim ve yola koyulduk

 o sırada annemle muhabbet ediyoruz hem sıkılmayayım hem de uykum gelmesin diye bu köyün adının nereden geldiğini sordum köyün adı *uluçınar köyü* idi annem güldü birazdan görürsün dedi köye yaklaştığımızda bayağı yaşlı bir çınar ağacı gördük ve 100 metre kadar ilerisinde çadır gibi bir ev vardı annem "köyün adı buradan geliyor" dedi bu ağaç belki de asırlardır buradaymış gibi yaşlı sanki yeni dikilmiş gibi sapasağlamdı anneme hikayesini sordum annem "o evde bir kadın yaşarmış şifacı belkıs diye de namı yayılmış köylü de o yüzden buraya uluçınar demiş"dedi annem hikayeyi anlatıyordu ama ben gene o isimle karşılaşmıştım korkuyu iliklerime kadar hissettim ve konuşulanları bıraktım köye gittiğimizde iyice araştıracaktım kafama koymuştum

çadırı ve ağacı geçtikten sonra karşımıza bir çoban çıktı koyunları yolun içindeydi sürünün geçmesini bekledim çoban yabancı olduğumu anladı ve "nereye doğru" diye sordu ben de "uluçınar köyü'ne"dedim sanki o güleryüzlü adam bir anda gitti yerine bir şeytan geldi "ne kadar kalacaksınız" dedi "bir hafta kadar" dedim çoban güldü "bir haftanın sonunda gitmek istemezsen şaşırmam" dedi niye dedim "boşver ama bir haftanın sonunda gitmek istemezsen ben gene bu civarda olurum" dedi sonra sürü yolu boşaltınca devam ettik ve nihayet köye geldik köy insani gayet sıcaktı okuduğum hikayelerdeki köyün insanının bu kadar sıcak çıkmasını beklemiyordum babam çocukluğunun geçtiği eve gitmek istediğini söyledi gün neredeyse batmak üzereydi yaşlı bir adam "evlat o eve ne zamandan beri gelmedin" dedi babam "nereden baksan en az 30 sene olmuştur amca" dedi yaşlı adam "istersen bu gün bende kalın kimim kimsem de yok hem bana da arkadaş olmuş olursunuz" dedi o geceyi yaşlı adamın evinde geçirmeye karar verdik 

babam yaşlı adamla muhabbete koyuldu "amca kimin kimsen yok mu yoksa köyden gittiler mi" dedi yaşlı adam "yok evlat ben yalnız başıma geldim öyle de sürüp gidiyor" dedi sonra babamla adamın arasında şöyle bir muhabbet geçti "amca ne işle meşgulsun bağ bahçeyle falan mı uğraşıyorsun" yaşlı adam "bir ağanın emrinde çalışıyorum ağanın bahçesinde ne zaman bir zararlı ot çıksa kesmek için bana bir bedel öder ben de öyle öyle geçinip giderim" biz bu lafın hikmetini anlamamıştık tabi o gece biraz daha muhabbet ettikten sonra yattık

gece uyku tutmadığı için hem biraz dışarı çıkıp hava alayım hem de köyün haritasını kafamda çizeyim diye dışarı çıkmaya karar verdim ayakkabımı giydim ama kapıkolu sanki tonlarca ağırlığındaydı açılmıyordu o sırada birisi dışarıdan kapıyı tiklatti ben de bu satte kimdir acaba diye duraksadım biraz pencereden baktım gayet sevecen bir nine vardı "girmeme müsaade var mı" dedi kapıya yöneldim açmak için kadın tekrar sordu "girmeme müsaade var mı" kadının yüzünden o sevecen hali gitmişti korktum

 ihtiyara kim olduğunu sormak için odasına doğru gittim ihtiyar namazını kılmaktaydı namazını bitirdikten sonra sordum "dışarıda bir kadın var girmek için izin istiyor izin müsaaden olursa sormak isterim tanıdık mıdır diye kimdir o" yaşlı adam bana baktı "tanıdıktır lakin müsaade  verme içeriye girmesine" ben de üstelemedim

 ertesi sabah olduğunda köylüye bu kadının kim olduğunu sormak istedim köyün kahvesine vardım biraz hal hatırdan sonra kadını tarif ettim köylü ikiye bölünmüştü bir kısmı "o kadın bizim için bir koruyucu bir ana gibidir" diyor bir kısmı ise "o kadın lanetlidir ondan uzak dur"diyordu

yaşlı amca ise sabahın ilk ışıklarıyla bir yürüyüşe çıkmıştı ona kadının kim olduğunu uzunca sormak bir bilgi almak istiyordum gittiği yer tek yoldu ne bir kavşak ne bir sapak vardı o yüzden nereye gittiğini öğrenmek zor olmayacaktı onun gittiği yolu takip ettim yaşlı adama yetişip onu uzaktan takip etmeye başladım ihtiyar yolun girişindeki çınarın yanına vardı

onu köyün girişinde gördüğümüz çoban karşıladı yaşlı adam "müsaade var mı" dedi çoban da hanımım bahçıvan gelmiş" dedi kadın "izin var gelsin" dedi uzaktan yolun kenarına pusmuş olan biteni izliyordum çoban dışarıda kaldı yaşlı kadın ve bizim ihtiyar içeriye girdiler en az 1 saat sonra yaşlı adam çıktı yüzünde bir mutsuzluk vardı bizim ihtiyar kapının önünden çıktı yaşlı kadınsa pencereden ihtiyarın gidişini izliyordu anlaşılan arada ya bir husumet ya da çıkar çatışması vardı

ben ihtiyari gene takip ettim yaşlı adamın gitmesini bekledim gidince de çınarın yanındaki evi uzaktan gözetlemeye başladım saatlerce izledim ama ne çoban kapının önünden ayrılıyordu ne de kadın pencereden ayrılıyordu yaşlı adam giderkenki pozisyonlarına çakılıp kalmışlardı sanki vazgeçip gitmeye karar verdim

100 metre ilerledikten sonra bir sürü ve bir çoban gördüm bu çoban gene aynı çobandı "ne o genç buralarda pek kimse dolaşmaz kimi arıyorsun" dedi şaşırmıştım nasıl bu kadar hızlı olabilirdi ki belli etmemek için "köyü öğrenmeye çalışıyorum" dedim çoban manidar güldü  "bilmek iyi değildir hele ki taşıyamayacaksan" dedi ben de heyecanlandım aramızda oluşan samimiyetten sordum "buralarda bir kadının evi varmış adı da belkıs mı neymiş" dedim çoban 1 anda sinirlendi ben sana "çok bilmek iyi değildir demedim mi" dedi "bu köyde senin gibi bir adam otururdu yaşlı bir adamdı o da bu dertten başına çok belalar aldı" dedi

tarif ettiği adam bizim ihtiyara uyuyordu içimde bir korku ve bilinmezlikle eve koyuldum ihtiyara da "köyde dolaştım" diye bir yalan söyledim eve geldiğimde annem ve babam bi tuhaf bakıyordu sanki bakışları değişmişti ne olduğunu anlayamadım ihtiyara sormak için yanına gittim "ne oldu bir sorun mu var" dedim yaşlı adam öyle bir şey söyledi ki tüylerim diken diken olmuştu

"dün gece o kapı 3 defa çaldı biri annem biri baban biri de senin için sen sadece birini duydun ve açmadın ama onlar açtı o yaşlı kadın köye kim gelse ziyaret eder" dedi iyice korkmaya başlamıştım

yaşlı adam bana "git ve onları evinize dönmeye ikna et bakalım edebilir misin" dedi

dediğini yaptım yanlarına gittim önce basitçe "isterseniz evimize dönelim ben burada sıkıldım siz sıkılmadınız mı" dedim annemle babam sanki çok komik bir şey söylemiştim gibi kahkahalar atmaya başladı ellerini havaya kaldırıp gülmeye devam ettiler sürekli olarak boş avuçlarını havaya kaldırıp indirerek "oğlum sen delirdin mi bu kadar altın mal mülk bırakılıp tekrar o yere mi dönelim yani" diyorlardı önlerindeki kuru kemikleri gösterip "gel sen de bizimle yemeği ye sonra bakarız" dediler(tabi alaylı bir şekilde) yok ben tokum "size afiyet olsun ben tokum" dememe kalmadan babam masanın üstündeki bıçağı aldığı gibi "şeytansın sen şeytan" diyerek üstüme yürümeye başladı köşeye sıkışmıştım babam bıçağı havaya kaldırdı o anda yaşlı adam sureler okuyarak babamın yanına geldi babam sanki bir kaya kaldırıyormuşçasına bıçağı kaldırmakta zorlanıyordu

yaşlı adama ne olduğunu sordum korkuyordum yaşlı adam "hani geldiğiniz ilk günü hatırlıyor musun" dedi ben de "evet" "peki ya beni takip ettiğin zamanı hatırlıyor musun" dedi şaşırdım nereden biliyordu diye düşündüm kolumdan tutup beni sıkmaya başladı titreyerek "evet" dedim "o gün annen ve baban müsaade etti bu köyde verdiğin her kararın bir bedeli vardır" dedi ve üzerinde arapça yazılar yazan bir muska verdi "al bunu tak bu sende olduğu müddetçe güvendesin" dedi artık bu köyde güvenebileceğim tek kişi o ihtiyardı "peki annem ve babamı kurtarmanın bir yolu yok mu" dedim ihtiyar başını yere eğdi "var elbette" dedi neden böyle dediğini sordum "git biraz dinlen sabah olunca konuşuruz" dedi odama gittim gözüme uyku girmiyordu gözümü ne zaman kapasam annem ve babamın sinirle bana bakan suratlarını görüyordum ve dualar ederek sabahın olmasını bekliyordum 

sabah uyandığımda ihtiyara günaydın dedim annem ve babamsa daha uyanmamışlardı ihtiyarla dünkü meseleyi konuşmaya başladık "dün bana bir yolu var" demiştin dedim ihtiyar elini alnında gözlerinde gezdirmeye başlamıştı sanki söyleyeceği şeyden rahatsız olacağımı biliyordu "o eve git senden bir bedel isteyecekler onu yerine getirirsen annen ve baban kurtulur"dedi korkuyordum ama yapacak bir şey yoktu

 yola koyuldum bayağı bir yol gittikten sonra belkıs ın evine varmıştım gene o çoban kapıda duruyordu "bu evin sahibiyle görüşmem gerek müsaade var mı" dedim kadın bana "o boynundakini çıkarmadan buraya giremezsin" dedi ben kapıya yaklaştıkça içeriden çığlık sesleri geliyor ve nefesim daralmaya başlıyordu kadın kapının önüne çıktı işte kabuslarımdaki kadın karşımdaydı  neredeyse hiç korkmuyordum kadın bana neden geldin "seni buraya getiren bir neden mi var" dedi ben de "annem ve babamın ruhunu ele geçirdin sana onları sormaya geldim" dedim kadın bana "bu köyde verdiğin her kararın bir bedeli vardır ben bana izin vermeyen bir kişiye ne yapabilirim ki" dedi kadının ne demek istediğini anlıyordum o gün ben müsaade etmemiştim ama onlar izin vermişti

"peki onları geri almamın bir yolu yok mu" dedim kadın "var elbette ama önce köye git ve benim kim olduğumu köylüye tekrar sor ilk gün sorduğun gibi" annem ve babam için yapmam gerekiyordu

köye yaklaştım insanların bana bakışı değişmişti o ilk günkü güleryüzlü köylülerden eser kalmamıştı insanların yarısından fazlası yüzüme annem ve babamın o gün baktığı gibi sinirle ve nefretle bakıyordu bazıları ise ilk günkü gibi bakıyordu huzurla onlara sordum "ilk gün sormuştum ama pek bir yanıt alamamıştın bu belkıs kimdir"

köylü
"demek o ilk günü siz de yaşadınız" dedi ve bana sorular sormaya başladı
-belkıs ın sofrasına oturdun mu
-belkıs ın parasını harcadın mı
-belkıs ın davetine icabet ettin mi
"hayır" dedim bunların hiçbirini yapmadım köylülerin bazılarının nefretli gözleri sanki beni öldürmek istiyor gibi bakıyordu


köylüler o halde ne işin var o kadınla dediler ben bi şey söylemedim doğru belkıs ın evine vardım "dediklerini yaptım şimdi bedel neyse ödemeye... " sözümü bitirmeden hemen herkesten duyduğum o söz aklımda canlandı *bu köyde verdiğin her kararın bir bedeli vardır* ramak kalmıştı

sanki şeytan aklıma giriyordu bunu gören belkıs düştüğüm aciz durumdan gayet memnun kahkahalar atmaya başlamıştı "senden isteyeceğim bedel bana ihtiyarın kitabını getirmen kitabı bana teslim ettiğinde annen ve baban özgür kalır ve evinize dönersiniz" dedi

 neden ve hangi kitap dedim nedenini söylemedi ama kitabı tarif etti annem ve babamı kurtarmalıydım ve bu ucube köyden bir an önce gitmeliydik ihtiyarın bana yaptığı onca iyiliğe rağmen aklimdaki tek şey kitabı kadına teslim edip bu köyden gitmekti ihtiyarın kitabını almak üzere yola düştüm

eve vardığımda ihtiyar yoktu kitabı aramak için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı kitabı uzun bir süre aradıktan sonra nihayet bulmak üzereydim bir sandık vardı sandığı açmak zor olmadı kadının tarif ettiği kitap bu olmalıydı birebir anlattığına uyuyordu kadının bu kitabı neden istediğini merak ediyordum ve kapağını açtım kitapta yazılan şey korkudan titrememe sebep olmuştu *aldığın her kararın bir bedeli vardır* bunun üzerine yanlışımı fark ettim ve ihtiyarı aramak için sandığı yerine koyup evden çıkmaya karar verdim

kapıyı açtığımda ihtiyar karşımda duruyordu bana baktı ve "doğru olanı yapacağını biliyordum " dedi ve ihtiyar bana kadının o kitabı neden istediğini bilip bilmediğimi sordu ben de "sordum ama söylemedi" dedim ihtiyar şöyle dedi "sonunu görmediğin yolda yürürsen er ya da geç kaybolursun" ve kadının kitabı neden istediğini anlatmaya başladı 

ihtiyar bana "süleyman ın mührünü bilir misin" dedi "işte ben buranın süleymanıyım mührüm de o kitaptır geldiğiniz gün ve hatta gelmeden önce seni kullanmaya çalışacağını biliyordum çünkü ona engel olan tek şey bu kitap" dedi

 şüphelenmeye başlamıştım çünkü ihtiyar yaptığım her şeyi biliyordu peki o kadında biliyor olamaz mıydı ihtiyara bunu sordum o da bana "korkma onlardan kimse buraya gelemez ve hatta yaklaşmaya bile cesaret edemez dedi "peki ya ödeyeceğim bedel işi ne olacak" dedim "kitabı zütürdüğüm zaman annem ve babamı serbest... " sözümü bitirmeden ihtiyar araya girdi "hayır aranızdaki anlaşma şuydu *kitabı o kadına teslim ettiğin zaman annen ve baban özgür kalacaktı* ama böyle bir şey olmayacaktı çünkü sen o kitapla bu evden çıkıp uzaklaştığında önce seni aldatıp boynundaki tılsımlı sözleri çıkarman için seni kandıracaktı sonra da yaverleri sana rahatça sokulup o kitabı alacak annen ve baban özgür kalmayacak çünkü anlaşma gereği *kitabı senin ona teslim etmen gerekiyordu* bu köyde o kadın da dahil kimse yalan söyleyemez ama o kadın düzenbazdır onunla konuştuğun her sözü 2 kere düşün" dedi

peki annemle babamı nasıl kurtaracağım dedim o da bana demin gördüğüm sandığı getirdi "istediği bedeli ona ver ama ne olursa olsun boynundakini çıkarma ve ne olursa olsun aldırış etme" dedi doğruca kadının evine doğru gidiyordum yolun kenarında bir çalının arasına kısmış bir tavşan gördüm çırpınıyordu elimi soktum ama çalının bayağı içine girmişti iyice zorladım boynumdaki muskanın ipine baktığımda kopmak üzere olduğunu fark ettim ihtiyarın dediği aklima geldi *yolda musallat olacak ne olursa olsun aldırış etme* sözlerini hatırladım

bu bir aldatmacaydı sadece boynumdakini çıkarmak için böyle bir işe girişmişti hemen o çalının içinden geri çekildim muskanın ip kopmak üzereydi yoluma devam ettim yolda daha bir sürü aldatmaca gördüm ihtiyarın dediği gibi umursamıyordum

kadının evine vardığımda şaşkın bir şekilde "demek gelebildin" dedi "o halde verdiğim sözü tutmam gerek" 

kadın sandığı aldı "anahtarı nerede" dedi ben de anahtarı verdim "besmele çekip çevir" dedim ama ne zaman besmeleye niyetlense acı bir çığlık atıyordu yaverlerine de bunu yaptıramazdı o yüzden bana "bu sandığı aç annen ve baban özgür kalsın ve sana dilediğin kadar mal mülk vereyim dedi ama kabul etmedim annem ve babamın boş ellerini havaya kaldırıp mal mülk demesi aklima geldi kadına beni de mi böyle mal ve mülk sahibi(!) yapacaksın hayır sen sadece bana bir hayal verebilirsin bunu istemiyorum

anlaşma gereği annem ve babamı özgür kılmak için kitabı getirmem kafiydi* dedim

yalan söylememiştim kadın "haklısın annen ve babanı özgür bırakıyorum anlaşmayı karşılıklı olarak nihayete erdirmek istiyorum" dedi ben de kabul ettim kendi ağzıyla anlaşmanın bittiğini beyan ediyordu beklediğim oluyordu ve ekledi "yeni bir anlaşma yapacağız sana bende olan iblisin kitabını veririm sadece şu sandığı aç" dedi dediğini yaptım "bismillah" diyerek sandığı açtım içeriden çığlık sesleri yükselmeye belkıs gözümün önünde zayıflamaya kamburlaşmaya güçsüzleşmeye başlamıştı

ihtiyar akıllıydı belkıs ın evden dışarıya çıktığımda zihnimi okuyacağını biliyordu ve bana bir şey söylememişti sandığın içine baktığımda tılsımlı sözler ve ilmi sembolik işaretler olduğunu gördüm içeriden gelen çığlık sesleri belkıs ın gözümün önünde biçare kalması hoşuma gitmişti intikamımı alıyordum belkıs verdiği sözde durmak zorundaydı ve kitabı verdi

bütün gücünün kaynağı bu kitaptı ihtiyarın kitabına göre zayıftı o kitabı aldığında artık buna ihtiyacı kalmayacaktı ama ihtiyarın kitabını almak isterken kendi kitabını bana vermek zorunda kalmıştı kitabı aldım ve eve doğru yola koyuldum son bir defa o lanetli eve bakmak için kafamı çevirmiştim ki çobanın evin önünde olmadığını gördüm bu ilk defaydı ilk defa o evi böyle savunmasız gördüm

doğruca ihtiyarın yanına gittim ve olanları anlattım ihtiyar annemi ve babamı göstererek "biliyorum evlat"dedi annem ve babama sarıldım ve iblisin kitabını ihtiyara uzattım

ihtiyar elimi geri çevirdi "şimdi önünde iki yol var sana söylediğim şeyi hatırlıyor musun sonunu görmediğin yolda yürürsen kaybolursun demiştim

birinci yol kitabı bana teslim edersin ailenle beraber evinize normal hayatınız geri dönersiniz ve belkıs ın sizden intikam alacağı günü beklersin" "şu anda güçsüz değil mi" dedim ihtiyar "şu anda" dedi "ikinci yola gelince annen ve baban geri döner sanki sen hiç varolmamışsın gibi hayatlarına devam ederler sen de artık benim gibi olursun ve onu tam manasıyla mağlup edinceye kadar savaşırız sözlerimi iyi dinle evlat bu sefer önündeki her iki yolunda sonu görünmeyecek kadar karanlık ama birini seçmen gerekiyor" ben "bunlardan ilkini seçiyorum artık bu deliliğin son bulmasını istiyorum" dedim ve kitabı ihtiyara uzattım işte olmuştu sonunda evime dönüyordum nihayet bu iş son bulmuştu

ihtiyar başını eğdi ve hiç bir şeyin musallat olmaması için elindeki muskaları annem ve babamın boynuna takmak için uzattı annem ve babamın gözleri kıpkırmızı olmuştu artık belkıs ın emrinde değillerdi ve özgürlerdi ama her türlü ilahi şeye nefretle bakıyorlardı ihtiyar çözümünü biliyor olmalıydı

ihtiyara sordum ihtiyar da *bedel* dedi annen ve babanın sorununu çözerim ama bedeli sana söylediğim ikinci yoldan gitmendir bir daha annemi ve babamı görememek uğruna onların düzelmesi için kabul ettim sanki iki kişi gelmişler gibi köyden öylece çekip gittiler

artık ihtiyarın bana sırları bir bir dökülme zamanı gelmişti çünkü artık ben de onun yanındaydım ihtiyar köye dair her şeyi anlatmaya başladı 

"köye ilk geldiğin gün sizi yanıma aldım çünkü yolun başında sapak olmazdı sonra omzunuzdan elimi çektim ve sizi kendi iradenizle baş başa bıraktım belkıs ın eve yaklaşmasına müsaade ettim ve yol ikiye ayrıldı belkıs annen ve babana bataklığa giden yolu gül bahçesi olarak gösterdi sen hakikati gördün hani köylüye geldiğin günün sabahında köylüye sormuştun belkıs kimdir diye ve köylü ikiye ayrılmıştı ama sana sıcak davrandılar çünkü her iki tarafta seni safında görmek istiyordu

beni takip ettiğin gün yolun kenarında saklandığını sanıyordun senin görünmemenin nedeni bendim oysaki ben gittikten sonra da seni göremediler çünkü güneş batsa da aydınlığı bir süre kalır seni koruyordum

belkıs a annen ve babanın özgürlüğüne kavuşması için gittiğinde seni kendisini köylüye tekrar sorman için gönderdi çünkü gücünün ve düzenbazlığının boyutlarını görmeni istiyordu sen köye varınca köylünün çoğunda o ilk günkü sıcak halinden eser kalmamıştı belkıs bunu görmeni istiyordu senin gözünü korkutmaya çalışıyordu ama köylünün bir kısmı sana ilk günkü gibi davrandı çünkü onlar iyi kimselerdi ve senin kendi saflarına yaklaştığını öğrenince sevindiler ama belkıs istediğini yapmış gözünü korkutmuştu seni kitabı almaya ikna etti neredeyse oyununa geliyordun ve belkıs ruhunu teslim almaya her an yaklaşıyordu

ama sen doğruyu çabuk anladın ve belkıs ın sana olan öfkesi bir kat daha arttı o her yerde gördüğün çobana gelince o benim sadık bir dostumdur belkıs ın kapısının önünde durmasının hikmeti ise belkıs ın oradan çıkmamasını sağlamaktır"

halbuki onu evin uzağında da görmüştüm ihtiyar sanki aklımı okumuş gibi "gördüğün cismani hale aldanma" dedi ve ekledi "belkıs seni her an takip etmekteydi bu yüzden sana sandığın içinde ne olduğunu söylemedim belkıs ın sandığı açmaya çalışacağını ve hırsına yenik düşeceğini biliyordum sana karşılığında bir şey verecekti ama sen belkıs ın aldatmacalarını görmüş olduğundan ondan güç değil gücün kaynağını almaya razı oldun

belkıs tereddüt etmedi çünkü senin kafandaki düşünceleri biliyordu 

"sen o sandığın içinde kitap olduğunu sanıyordun belkıs ise anlaşmayı nihayete erdirdi sana sandığı açman karşılığında kitabı teklif etti sen de kabul ettin sen sandığı açmıştın sözünden cayamazdı kitabı sana vermek zorunda kaldı daha fazla güç isterken elindeki güçten oldu

ama o düzen kurmayı iyi bilir o yüzden sana bu köy hakkındaki bilgileri veriyorum kimin hak kimin batın olduğunu nasıl anlayacağını ve kitabın sırlarını sana anlatacağım artık o kitap senin silahındır sen elinde hiç bir güç yokken o düzenbazı yenmiştin çünkü o güç ve kudrete fazla tamah ederdi sen sakın bu hataya düşme" dedi ve bana kitabın sırlarını nasıl kullanacağımı anlatmaya başladı

ihtiyar bana bazı kadim dualar öğretiyordu bunlar babil den bu yana musibete uğrayanların alimlerin ve iblis in bildiği dualardı

ihtiyar bu dualardan birini okuyup avuçlarına üfledi sonra tasın içindeki bir karışımdan avuçlarına aldı ve dur şimdi gözlerin 4. boyutun her bir sırrına erişecek dedi ve gözlerimin altına sürdü ev birden kalabalıklaşmıştı

 ihtiyara "buraya yalnız geldiğini ve öyle sürüp gittiğini söylemiştin" dedim o da bana "çünkü o gün gözlerin bu boyuta aşina değildi söylediğim söz doğruydu artık bu evde yalnız olmadığımızı biliyorsun" dedi evdeki kalabalık bana bakıyor ve aralarında bir şeyler konuşuyordu ihtiyara ne olduğunu sordum "vakti gelince öğreneceksin" dedi

ertesi sabah ihtiyar sabah namazına kaldırdı ama hala annemi ve babamı düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum kafam namazda değildi ihtiyar bu halimden midir bilinmez evden çıkıp gitti ben de ihtiyarın bana öğrettiği duaları okuyarak köy meydanına varmıştım

bu sefer kendimi hiç olmadığı kadar güçlü hissediyordum kalbimde bir gurur doğmuştu ihtiyarın birinci adamıydım köyde sözü hatrı sayılır bir kişiydim ama köylü soğuk davranıyordu ihtiyarın haktan yana dediği köylüler bile soğuk davranıyordu bu yükü tek başıma taşımayacağım diye sevinirken gene yalnız kalmıştım

içlerinden biri dayanamadı ve "halbuki seni yıllarca bekledik oysaki sen bencillikten gözünün önünü göremeyen birisin" dedi dayanamıyordum biraz kafamı dağıtmak için köydeki tenha bir yere gittim ve kendi kendime düşündüm "beni neden beklemişlerdi annem ve babamı terkettiğime gerçekten değiyor muydu" o sırada beni azarlayan köylü peşimden koşarak geldi kan ter içindeydi "kusura bakma sana öyle demek istemezdim annen ve babanı bizim için terkettin ve ihtiyarın varisi olan birine bunu dememeliydim" dedi kalbim gurur ve kibirle dolmaya başlamıştı adam bana "annen ve babanı özledin mi" dedi ben de evet dedim o halde sana onları nasıl tekrar kazanabileceğini göstereyim" dedi

içimde kötü bir his vardı ama merak ediyordum 

adam gece kimseye haber vermeden kitabı al ve gel kimseye de haber verme dedi akşam olmuştu dediği yere varmak üzere evden çıkıyordum ihtiyar nereye gittiğimi sordu ben de kitabın gücünü görmeye dedim ihtiyar bir kez daha ikaz etti henüz onu kullanmaya hazır değilsin ama karar senin bedel senindir dedi

kalbimde bir buruklukla kitabı aldım ve evden çıktım adamın dediği yere gelmiştim adam yere bir şema çizmişti ne olduğunu sordum annen ve babanı geri getirmek için dedi elimi bir hançerle çizdi ve kanını 6 köşeye de akıt dedi dediğini yaptım şimdi kitabta sana dediğim yeri aç ve oku dedi

okudum ve bekliyordum gözlerimi kapatmıştım gözlerimi açtığımda annem ve babam karşımdaydı onlara hadi ihtiyar ın yanına gidelim dedim biraz tereddüt ettiler ama sonra olur dediler

eve vardığımda ihtiyar beni azarlamaya başladı "o kitabı kullanmaya hazır olmadığını söylemiştim artık bu eve giremezsin çünkü sen girdiğin anda senin kanından olan belkıs ın uşakları da girer" dedi yanıma baktığımda 2 mahluk gördüm ihtiyar bana "onlar senin kanından var oldular hayat çizginiz bir artık eceliniz bir 40 gun gecmeden bu eve giremezsin 40. günün akşamında beni bekle" dedi

"ihtiyara bunu senin hak dediğin kimselerden biri söyledi" deyince ihtiyar "sana cismani olana aldanma demedim mi dedi o belkıs ın uşaklarından biriydi hak kisvesine bürünmüş batın idi ve seni aldattı sana o çok düzenbazdır demiştim" dedi kitabı da yanıma alarak kendime yatacak bir yer aramaya başladım 

ihtiyarın bana gösterdiği kimseler ihtiyarla aynı sebepten beni evlerine kabul etmediler diğerlerinin yanına zaten gidemezdim

köyden uzaklaştım ve kendime yatacak bir yer buldum soğuktu ama yaptığımın bedelini ödüyordum o gece dışarıda kaldım benim kanımdan var olan o mahluklar her an beni takip etmekteydi korkuyordum ama ben onların efendisini kandırmış biriydim kendimi böyle avutuyordum

artık inzivaya çekilmiş ve ve kendimi dâra(insanın kendi iç hesaplaşması)çekmiş bulunmaktaydım 40. günün sabahına uyanmıştım bugün yalnızlığım  nihayete eriyordu ama o mahluklar her an vesvese vermekteydi akşama kadar olduğum yerden ayrılmadım

gün batmak üzereyken ihtiyar geldi ve mahluklara seslendi "mühletiniz dolmuştur derhal terk edin burayı aksi takdirde sizi yok etmeye gücüm yeter" ihtiyarın sözlerinden korkmuş olacaklar ki yanımdan uzaklaşıp gittiler

ihtiyar akşam gün batana kadar dualar okudu ve "benden izinsiz hiç bir şey yapmayacaksın" diyerek söz aldı ihtiyara sağol bile diyemedim öyle mahçuptum ihtiyar "gel beni takip et" dedi eve varmıştık

ihtiyar bana "belkıs tan sonsuza kadar kurtulmanın yolunu 40 gün boyunca aradım ve nihayet buldum ama bunun için o kitaba(iblis in kitabı) ihtiyacım var" dedi kendi kitabı(kadim kitap) sayesinde belkıs ın bugüne kadar yapmış olduğu bütün büyüleri tespit etmişti ilk olarak belkıs ın büyülediği köylüleri kurtaracaktık belkıs ın büyülerini tersine çevirmek için her kime etki etmişse onlara iblis in kitabındaki duaları tersten okumamız gerekiyordu

ihtiyarin neden ilk iş olarak köylüleri seçtiğini anlamamıştım ama "o hikmet sahibi bir adamdı" diye düşündüm ve ilk defa kendimi tamamen temiz olana teslim olmuş hissediyordum


ihtiyar benim yardımıma ihtiyacı olduğunu söyledi halbuki o güçlü ve bilge bir adamdı "ben henüz cahil bir kimseyim kaç defa hataya düştüğümü gördün" dedim

ihtiyar da bana "benim iblis in kitabındaki tılsımlı sözlere ihtiyacım var ama kitabı sahibinden başkasının kullanması hayırla sonuçlanmaz" dedi ihtiyarin bana bunları söylemesinden cesaret buldum ve "neden ilk iş köylüler" diye sordum ihtiyar "belkıs insanların içindeki korku tamah ve nefretten beslenir o batından olan köylüler ilk önce belkıs dan korkarlardı sonra onlar mal ve mülke tamah etmeye başladı belkıs onlara hayali gerçek gibi gösterdi onları mal ve mülk sahibi(!) yaptı şimdi onlar arafta olanları kendi safına çekmeye çalışırlar kendilerinden olmayan herkese nefretle yaklaşırlar" dedi

ihtiyar sonra şöyle ekledi "belkıs ın gücü çok yerden gelir sen kitabı alarak o güç merkezlerinden birini yıktın şimdi gene senin yardımınla o aldatarak oyununa düşürdüğü köylüleri tekrar akıl sahibi edeceğiz buraya gelişin bir tesadüf değil bu bir yazgının eseridir" dedi

ihtiyarla köydeki batın topluluğa yardım etmek için oraya vardık ihtiyar kendi kitabından bir dua okuyordu ve kitabı kimden yana çevirse hangi tılsımlı sözlerle büyülenmiş olduğunu görüyorduk bense iblis in kitabındaki bu sözleri tersten okuyordum günler boyu böyle devam etti artık köy laneti üzerinden atmak üzereydi

işimizi halletmiştik ihtiyar bana "sana belkıs ın halinden haber vermemi ister misin" dedi ben de evet anlamında başımı salladım ihtiyar kitabından bana bir dua okuduktan ve şöyle dedi "akşam namazından sonra yatmadan önce tanrıya sana belkıs ın halinden haber vermesi için dua et"

dediğini yapmıştım ve işe yaramıştı belkıs ı perişan bir halde gördüm elleriyle her an sinesini parçalayacak gibi kendine zulmediyordu

uyandığımda ihtiyara bunun neden olduğunu sordum ihtiyar "o kendisine karşı kabahatliydi lakin bu hal gelip onu bulmuyordu çünkü köylülerin ona olan hürmeti buna mani olmaktaydı" dedi

ihtiyara "belkıs ın gücü başka nerlerden kaynaklanıyor" diye sordum bana "karşısındaki kişinin nefsi ve cehaletinden güç alır" dedi utanmıştım çünkü ben her ikisine de kapılmıştım

ihtiyara "köydeki herkesi bu büyüden kurtarmadık mı artık ne tesiri olabilir ki" dedim ihtiyar "kendi kanından var ettiğin mahlukları hatırlıyor musun" dedi "evet" dedim ihtiyar "sen o zaman bir büyünün etkisinde değildin ama cehalet ve nefsin seni kıskıvrak yakalamıştı" dedi başımı yere eğdim söyleyecek sözüm yoktu ve ihtiyar ekledi "köylünün büyünün etkisinden kurtulması cehaletini tekraralamayacağı anldıbına gelmez"

oysa ben de aynı hataları tekrar tekrar yapmıştım ihtiyarın söylediği her sözde yerin dibine geçiyordum adeta ve  ihtiyar sözlerine devam etti "hani 40. günün sonunda o mahluklara sizi yok etmeye gücüm yeter" demiştim "hatırlıyorum" dedim ihtiyar "gücüm buna kesinlikle yeterdi ancak artık onlarla hayat bağın var onları yok etmem seni de yok etmem anldıbına gelirdi" dedi

ihtiyara sordum "peki bu bağı koparmanın bir yolu yok mu" dedim ihtiyar olabilir dedi o bilge adam ihtimallerle konuştuğu zaman sanırım yok diye düşündüm benim kanımdan belkıs ın 2 uşağı olmuştu

ihtiyar başını kaldırdı ve anlatmaya başladı evet bir yolu var şimdi kulağını aç ve sözlerimi iyi dinle dedi ve anlatmaya başladı

ihtiyar kendi kitabından bir dua okuyup ellerine üfledi ve sonra "ellerini avucumun içine koy" dedi dediğini yaptım avucunu açtı ve "şimdi ellerine bak" dedi

elimde 3 çizgi belirmişti 3 ayrı yerden başlayıp bir noktada kesişiyor ve bitiyordu ihtiyar hançeriyle elimdeki 2 çizginin üzerine yatay bir şekilde çizik attı elimi ne yana çevirdiğimin bir önemi yoktu kan sürekli benim yaşam süremi temsil eden çiziğin üzerine doğru akıyordu ne anlama geldiğini bilmiyordum ve korkmuştum ihtiyar bir kaç tılsımlı söz söyledi ve "şimdi elindeki kanı bu kasenin içine akı" dedi

dediğini yaptım ve ihtiyara sordum "bütün bu şeylerin hikmeti nedir ihtiyar anlatmaya başladı elindeki 3 çizik sen ve o mahlukların yaşa süresidir 3 ayrı yerde başlaması yaşdıbınızın farklı zamanlarda başlamasındandır"

"peki kanlar neden sürekli olarak benim hayat çizgime doğru akıyordu" dedim ihtiyar "çünkü o 2 mahluk senin ellerinde can verecek hani o hak kisvesine bürünmüş batın adam anneni ve babanı nasıl geri kazanacağını göstereyim diyerek vesvese verdiğinde sen cismani olana razı olmuştun o sana annen ve babanı geri vermişti yanında da bir gaflet uykusu cismani olana aldandın ve vesvese kanına karıştı ışte o 2 mahluk senin içindeki vesvesenin hayat bulmuş halidir

insan irade sahibidir yusuf düştüğü kuyudan çıkmak istemese 40 kervan medet etse ne çare ki çıkamazdı işte senin kuyun budur kervan benim ben sadece elimi uzatabilirim çıkmak da çıkmamak da senin tercihin" dedi

ihtiyara "peki onları nerede bulacağız" diye sordum ihtiyar" şu kasedeki kanına bak ışte onların özü budur" dedi ve elindeki hançere bir kaç tılsımlı söz söyleyip bana verdi sonra kaseyi ağzına yaklaştırdı ve bir şeyler okumaya başladı bana döndü " şimdi kendi ayaklarıyla gelecekler çünkü onlar her ne kadar asi olsa da sen onların efendisisin onlar geldiğinde söylediğim hiç bir sözü uygulamakta tereddüt etme " dedi o 2 mahluk gelmişti ihtiyar dualar okuyordu bitkin görünüyorlardı ihtiyar " şimdi o bıçağı kalplerine sapla" dedi

o anda o 2 mahluk onları ilk gördüğüm hallerine döndüler annem ve babamın kisvesine bürünmüşlerdi annem kılığındaki varlık masumane bir ses tonuyla "oğlum kendi anneni ve babanı neredeyse hiç tanımadığın bir adam söyledi diye mi öldüreceksin" dedi ihtiyara doğru yavaşça kafamı çevirdim ihtiyar "sana anlattığım yusuf un kıssasını iyi düşün" dedi

o an sanki kuyunun en dibindeydim sesimi hiç bir kervanın duymayacağına kanaat getirmek üzereydim kafamı çevirdiğimde gördüm ki o 2 mahluk yerden güç bela doğrulmaya başlamıştı benim zayıflığımdan güç alıyorlardı sanki

ihtiyar kitabından bir yer açıp okumaya başladı ve sonra kitabı o mahluklardan yana çevirdiği zaman gördüm ki gene o çirkin hallerinde görünmüşlerdi ben ne kadar tereddüt edersem o kadar güçlenmişlerdi birisi ihtiyara zarar vermek için üzerine atladı o sırada ihtiyarın "ben ne dersem tereddüt etmeden yap" dediği aklima geldi ihtiyarin üzerine atlayanın ardından kalbine hançeri saplamıştım diğeri bu durumu görünce tekrar annemin kisvesine büründü ve gene bitkindi çünkü onlar ben tereddüt ettiğim kadar güçlülerdi ama bu sefer ikinci kere düşünmedim bile artık ikisi de yerde öylece yatıyordu yer simsiyah kanla kaplıydı

ihtiyar bana baktı "işte şimdi cehaletini yendin dedi hak gibi görünen batına aldırış etmedin gerçeği gördün şimdi belkıs köylüye tekrar musallat olmadan onu da cehennemin dibine göndermeliyiz" dedi

ihtiyara "bunu başarabilir miyiz gördün işte sadece insanları aldatmasıyla bile ne kadar güçlü" dedim ihtiyar "senin karamsarlığın zalimin umudu olur" dedi

o anda yanlış bir şey söylediğimi anladım ve ihtiyara "haklısın ama nasıl yapacağız" dedim ihtiyar "sen karamsarlığa düşme ben ondan kurtulmanın yolunu bulmak üzereyim" dedi

artık ihtiyari ne zaman görsem ya bana iblis in kitabı hakkında sorular sormaktaydı yahut da kendi kitabından tılsımlı sözler ve ilminin ne kadar ileri gidebileceğini araştırmaktaydı





yeni yazılardan haberdar olmak ister misin tatlış?
abone:
e-postana gelen onay linkine tıklamayı unutma panpa.


beğendiysen paylaş panpa


1 yorum: