Yıl 2098 Ve Olanlar! (Sözlük Parodisi)

yil 2098 ve olanlar

Yıl 2098

Profesör, yeni asistanının dikkatlice karşısındaki ekrana baktığını gördü. Acaba çalışıyor muydu, bilmiyordu. Bir süre sonra yanına yaklaştı. Ekranda bir internet sitesi vardı. internet siteleri tarih olalı uzun bir zaman olmuştu. Yıllar önce gelişen teknolojiyle tüm internet dünyası karanlığa gömülmüştü, insanlar artık internet\\\'e ihtiyaç duymuyordu. Dünya teknolojisi kendini aşmış, yapılan deneylerle inanılmaz artış göstermişti. Dünya yeni bir çağ yaşıyordu. Herkes geleceğin internet çağı olacağına o kadar eminken tarih, internet\\\'i silip süpürmüştü. Teknoloji, çok farklı bir yere gelmişti. insan ömrü uzamış, yeni buluşlar olmuştu. internet yok olmuştu. Dünyadaki önemli buluşlara imza atan profesör Mehmet, yaptığı bir hata sonucu geçmişteki tüm internet kaydını silmişti. Dünyaya iki paralık olmuştu. Şimdi ise hatasını düzeltmek için gece gündüz çalışıyordu. Yakın zamanda eski arşivlerin bir kısmına ulaşmıştı.
Profesörü fark eden asistan ona döndü. Gözlerinde biraz şaşkınlık, biraz da merak vardı. Sebebini sormaya gerek kalmadan asistan Esra anlatmaya başladı:


-Profesör, siz istirahat ederken ben de eski arşivleri gözden geçirmeye karar verdim. Ve.. bir siteyle karşılaştım. Daha doğrusu babamın internette geçmişte neler yaptığına bakmak istiyordum. Ve zamanının çoğunu geçirdiği bir siteye ulaştım. Sanki ismini bir yerlerden hatırlar gibiyim ama gelişen teknolojiyle o da tarih oldu. Şimdi ise babamın yazdıklarını gözden geçiriyorum.

Profesör heyecanla sordu:
-ismi ne bu sitenin?

Asistan Esra:
-Bir sözlük. inci Sözlük..

Sabah açtığım başlığın  (bkz: yıllar sonra burası) hikaye versiyonu geliyor. Sizlerin desteğini bekliyorum. ilgi oldukça devam edecektir.

Bu sadece bir hikaye değil, gelecekte olacakların bir çeşit uyarlamasıdır.

NOT: Hikaye içerisinde kullanılan nickler günümüzdeki yazarlara ait olmayan nicklerdir. Ama hepsinin günümüzde karşılığı olan bir yazar vardır. Kim bilir, belki aralarından biri sizsinizdir.. 

Bölüm II

Esra, bunu söyledikten sonra Profesörün suratındaki değişimi farkedemeyecek kadar kafası karışıktı. Anlam veremiyordu yazılanları. Babası, o yıllarca ağır takılan o olgun insan nasıl oluyordu da böyle bir sitede "allahdiyençakmarolex" ismiyle böyle şeyler yazabiliyordu. Babasının kuzenini bir yerden hatırlıyor gibiydi. Tanıştırmıştı. Babasının bu internet sitesinde anlattığı gibi dolgun göğüsleri ve kalçaları olan biri değildi ve babasının onunla bir birlikteliği oldu mu bilmiyordu. Ama burada babası öyle yazmıştı. Annesinin bundan haberi var mıydı. Çok kafası karışmıştı. Okudukça daha çok karışıyordu. Yaşadığı süre boyunca herkese seviyeli ve saygılı olan babası burada tanımadığı insanların annesine farklı yaklaşımlarda bulunuyor ve her türlü küfrü ediyordu. Garip bir siteydi. Okudukça, gezdikçe insanı içine çekiyordu. Bu yazıları yazan insanların büyük bir çoğunluğu ölmüştü. Şuan toprak altındaydılar. Ama gelişen teknolojiyle ömrü daha çok uzatan bir takım buluşlar olmuş, buna yetişebilen çok az da olsa bir grup yazar belki de şuan yaşıyorlardı. En azından çoğu ölüm yatağındaydı. Onları bulmak, konuşmak istiyordu. Teknoloji buna müsaitti. Bunu yapabilirdi. Ama burada bu şekilde konuşan insanlar, kendisine nasıl bir tavır alırlardı bilmiyordu.. aslında korkmamalıydı. Bu insanlar babasının arkadaşlarıydı, her ne kadar küfürleşseler de aralarındaki dostluğu ve birlikteliği görebiliyordu. Yapmalıydı. Yapacaktı. O yaşayan yazarları bulacaktı..

Beyler okuyanlar ses versin. Boşa yazmayayım la

+39
Bölüm III

Esra, yazarları bulmak için ayrılmıştı. Profesör derin düşünceler içerisindeydi. Yıllar önce yaşadığı olay gözünde canlandı. Babasının anlattığına göre onun sözlük yılları inci Sözlüğün son çırpınışlarıymış. Zaten kısa bir süre sonra sonsuza dek yok olmuş. içindeki tüm yazılanlar, olaylar, hikayeler, yazarlar, küfürler, dostluklar, yapılan saçmalıklar.. platformdaki çoğu insan ölmüş, içindeki tüm yazılar da sonsuza kadar yok olmuştu. Ama profesör bir kısmına erişmişti. Esra da bu gördükleri karşısında yola çıkmıştı.
Profesör tüm internet arşivini yanlışlıkla silmeden önce o da inci Sözlük'e denk gelmişti. Babasının  (bkz: yıllar sonra burası) adlı başlığına rastlamıştı. Babası belki o gün o yazıyı öylesine yazmıştı. Ama yazılan her şey gerçek olmuştu. Yazarların çoğu ölmüş, kalanlar da ölmek üzereydi. Altta yazılanları okurken yüzünde bir tebessüm ve içinde hüzün vardı. Herkes gelecekteki çocuğuna vasiyette bulunmuştu. Ama Profesör'ün babası bulunmamıştı. Hiçbir şey yazmamıştı ona. Bu düşünceler içerisinde bastıran uyku sonucunda uyuyakaldı..

Asistan Esra yazarlar arasında "son31bükücükobra" nickli yazarı bulmak için yola çıkmıştı. Söylendiğine göre istanbul/Esenler'deydi. (Harita ve isimler değişti ama karışıklık olmaması için güncel isimleri kullanıyorum) Esra'nın içinde garip bir heyecan vardı. Babasıyla tam bir baba/kız profili yakalayamamışlardı. Ama onun bir arkadaşıyla tanışabilmek onu çok heyecanlandırıyordu. Adrese yaklaştığında bir kalabalık gördü evin önünde. Merak edip yaklaşınca ağlamalar duyuluyordu. Hızla içeri girdi. Sesin geldiği odaya girdiğinde yatakta yatan cansız bedeni gördü. Fazla sorgulamaya gerek yoktu. Yıllar önce sözlüğün göz bebeği, en eğlenceli başlıkların sahibi olan yazarlardan biri hiçte yazdıkları kadar eğlenceli olmayan bir sonla ölmüştü. Yerde yatan cesedin gözleri pörtlek gibiydi. Suratı mosmor olmuştu. Daha fazla dayanamadı ve ağlayarak çıktı evden..

Bölüm IV

Esra, gördükleri karşısında çok etkilenmişti. Ama fazla zamanı yoktu. Bir an önce öbür yazarı bulmak zorundaydı. Nickini hatırlamaya çalışıyordu. "zımparayla31çekenmarazali" hatırlamıştı. Adresini bulduğu yazara ulaşmak için hızlı davranıyordu. Bu insanlar, yani sağ kalanların neredeyse hepsi ölüm döşeğindeydi. Son anlarıydı. Ve Esra ölmeden önce bu platform hakkında ve belki de babası hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordu. Bir sonraki adrese varıp kapıyı çaldı. Kapıyı yaşlı bir adam açtı. Yüzü buruşmuş, elleri titriyordu. Ayakta zor duruyordu. Karşısındaki adamın saşırmasını beklerken yüzündeki mutluluğu görünce şaşırdı. Sebebini birazdan anlayacaktı.

-Merhaba Murat bey mi?
-Evet kızım, siz kimsiniz?
-Benim sizinle konuşmam gereken bir şey var. içeri geçebilir miyim?
-Tabi.. tabi, buyrun

Esra içeriye geçip oturdu. Adamın yüzüne baktı. Konuyu uzatmak istemiyordu. Konuşmaya başladı

-Murat bey ben sizinle inci Sözlük hakkında konuşmak için geldim.

Murat'ın suratını sıyırıp geçen hüznü görebiliyordu. Biraz sonra yüreğini parçalayacak bir şey oldu. Bu yaşlı adamın gözleri dolu dolu olmuştu. Cevap veremedi, elleri titredi. Şimdi ağlıyordu o adam. Konuşmak istiyordu ama konuşamıyordu. Biraz sonra kendine gelince konuşmaya başladı:

-Kızım, inci Sözlük benim ailemdi. Orada sabahlara kadar gülüp eğlenirdik hep birlikte. Küfürleştiğimiz de olurdu ama kimse kimsenin hakkında kötü düşünmezdi. Şuan beni yıllar yıllar öncesine götürdün. O başlıklar gözümün önünden geçti. Ama şimdi dostlarım nerdeler kim bilir. Çoğu toprak altında.. Beni sorarsan yapayalnız kaldım. Kimsem kalmadı. Tek başıma yaşıyorum yıllardır. Çoğu zaman lanet ettiğim o sözlük zamanlarımı, ortamımı mumla arıyorum. Oradan tanışıp görüştüğüm dostlarım vardı. Zaten sözlük yıkılış sürecine girdiğinde herkes olacakların farkındaydı. Son çırpınışlarda herkes birbiriyle görüşmek istedi. Zaten ondan sonra yıkılıp tarihe karıştı. Çok özlüyorum. Anlatamam sana.. 

Bölüm V

Esra, Murat'ın yanından ayrılmış, çalışma merkezine geri dönüyordu. Kafasında türlü düşünceler vardı. Bir platform, hele ki böyle bir platform nasıl oluyordu da insanları bu kadar birleştiriyordu. O an aklına bir şey geldi. Sözlüğün kurucusu! ismini hatırlamaya çalışıyordu. Serkan inci! Neredeydi? Zihnini yordu. Yıllar önce sözlük dağıldında kendisinden bir daha haber alınamamıştı. Kanada'ya gidip orada yaşadığına dair söylentiler vardı. 5-6 yıl sonra ise tamamen unutuldu. Acaba ölmüş müydü? Bilmiyordu. Onu bulabilir miydi? Serkan zaten sözlüğün revaçta olduğu zamanlarda orta yaşlardaydı. Bu zamana kadar çok yüksek ihtimal ölmesi gerekiyordu. Ama belki, bir umut ona ulaşabilirdi. Bi an önce çalışma merkezine dönüp araştırma yapmak istiyordu.. 

Bölüm VI

Saat sabaha yaklaşıyordu. Esra hâlâ Serkan inci'yi bulmak için çalışıyordu. Bir takım bulgular elde etmişti. Bir gazetede en ufak bir köşede dahi yer edinmeyecek kadar değersiz bilgileri ve olayları bile detaylıca inceliyordu. Birkaç ufak olay sonrasında Serkan'ın Kanada da yaşadığı yıllardan sonra Amerika'ya gittiği ihtimali üzerine yoğunlaştı. Bir çok kişi tarafından görülmüştü. Ama yılların yıprattığı buruşmuş suratı onu gizlese de, öldükten sonra bile değişmeyecek olan yağ torbası saçları onu ele vermiş olmalıydı. Esra hemen hazırlığını yaptı, gelişen teknolojiyle Türkiye Cumhuriyeti (hâlâ payidar) ve Amerika arasında bir seyahat 2-3 dakikada gerçekleşebiliyordu. Yorgun gözleri kapanmak üzereydi ama o bir an önce çalışmak istiyordu. O an aklına profesör geldi. Ne yaptığını merak ediyordu. Ama şuan onu düşünecek vakti yoktu. Serkan'ı gördüğünü belirten kişiler hep yakın mekanlarda görmüşlerdi. Serkan, yaşıyorsa eğer Pensilvanya'daydı. Esra, birkaç dakika sonra Pensilvanya'da bir sokakta buldu kendini. Beynine kaydettiği adresler zinciri, yine son teknoloji eseri olan zihin güçlendirici ile uzun bir süre beyninden silinmeyecekti. Hızlıca yola koyuldu. Sokaktan hızlı adımlarla çıkarken arkasında ayak sesi duydu. Ama dönüp bakmaya fırsat kalmadan gördüğü tek şey karanlıktı.. 

Bölüm VII

Esra gözünü açtığında yanında bir adam olduğunu gördü. Simsiyah giyinen bu adam yanı başında duruyordu. Uyandığını görünce dönüp yüzyüze geldiler. Adamın suratı yaşının eseri olarak buruşmuştu. Yüzünde birçok yara izi vardı. Yaşına rağmen dimdik ayakta duruyordu. Silahı gözüne çarptı. Artık ateşli silahlar tarihe karışmıştı. Silah kullanımı azalmış, ama var olan silahlar da çok başka bir derecede tehlikeli ve güçlüydü. Karşısında yatan adamı yeni farkedebilmişti Esra. Ölmek üzere olduğu o kadar belliydi ki. 2098, teknolojinin zirve noktasında olduğu bir dönem bile ölümün izlerini gizleyemiyordu. Yıl kaç olursa olsun ölüm her zaman olacaktı, ve her zaman can almaya devam edecekti. Ne kadar yaşarsak yaşayalım, bir gün ölecektik. Bu düşünceler eşliğinde ayağa kalkıp adama doğru yürüdü. Yanındaki adam da onu takip etti. Belli ki yatan adama bir zarar vereceği ihtimaline karşın önlem alıyordu. Yataktaki adama yaklaştıkça yüzünün hali değişti Esra'nın. Bu adamı tanıyordu. Yüzü buruş buruştu. Gözleri o kadar solgun bakıyordu ki. Bu yaşına rağmen saçları hâlâ uzun ve aşırı yağlıydı. Yağlı mı..?

Bölüm VIII

Esra'nın o an kanı dondu. Serkan! Serkan ölmemişti! Evet ölmemişti ama yaşıyor gibi de değildi. Serkan, o an Esra'nın kafasından geçenleri tahmin ettiği için hafifçe tebessüm etmeye çalıştı. Ama sanki bu ufak tebessüm için bile çok çaba sarfediyordu. Esra ne konuşacağını bilmiyordu. Bunu gören Serkan, söze girdi:

-Ne için geldiğini biliyorum. Kendini yormana gerek yok. Gereksiz bir aksiyona girdin. Dertsiz başına dert açtın. inci Sözlük bitti, tarihin tozlu sayfalarına bile karışmadı. Kimsenin hatırlamayacağı bir detaydan başka bir şey değil. Benim zirve noktam, sözlüğüm.. Her şeyin en güzel olduğu dönem en başıydı. Zaman geçtikçe kalitesini düşürdü sözlük. içinde hâlâ can çekişen son bi grup düzgün yazar vardı. Modlarım kinlerinde boğuldular. KV saldırıya uğradı. Boğazını katanayla kesip, fotoğraflarıyla başlık açtı psikopatın biri. Mal Adam intihar etti. Sebebini hiçbirimiz bilmiyoruz. Sözlük çok başka bir döneme girdi bir yerden sonra. Namık defalarca saldırıya uğradı. Yüzü yara izinden görülmez oldu neredeyse..

Esra hikayeye dalmışken son detay dikkatini çekti. "Yüzü yara izinden görülmez oldu neredeyse.." 

Bölüm IX

O an Esra yine o gerilimin esiri oldu. Yüzünü sağa çevirip yanında kaskatı duran adama baktı. Namık, hayır bu adama Namık denemezdi. Bir ölü gibiydi.. Bir an için bile olsa o paramparça olmuş yüzde bir muziplik gördüğünü sandı. Ama bunlar artık eskide kalmıştı. Yıllar her şeyi süpürmüştü. Mutluluk bile artık hayallerdeydi. inci Sözlük belki zirve noktasını yaşadığı dönemde bile çoğu insan için bir anlam ifade etmiyordu. Ama bir insanın bile mutluluğu bu kadar değerliyken niye mutluluğa, dostluğa kucak açan bir platformun sonu böyle olmuştu ki. Bu ruh hali bozuk bir yazarın yazdığı ütopik bir hikaye olsaydı keşke. Okuyan kişiler rez, rezervatullah vs yazsaydı. Tabi arada küfür de edenler olacaktı. Ama bunlar işin en güzel yanıydı. Bu sözlüğün benliğini hissetmeyi sağlardı. Ama işte değildi. Bu iğrenç son bir hikaye değildi. Gerçekti. Ölüm kadar gerçekti..

Serkan tekrar söze girdi:

-Yeni neslin yetiştirdiği şımarık çocuklar sözlükte birbirine küfür etmeye başladılar. Bunlar her zamanki inci küfürleri değildi. Bunlar kin, nefret dolu küfürlerdi. Bu tartışmalar yüzünden kavgalar, ölümler oldu. Ülke siyasetinde yaşanan gerilimli yıllar, siyasi çatışmalara yol açtı. Sözlük artık ülke çapında bir çete gibi olmuştu. Ama bu çetenin dışarıya değil, genellikle kendine zararı vardı. Dostluğun simgesi olan inci Sözlük, bir pislik yuvası oldu zamanla. Ben de zamanında övündüğüm sözlüğümün zararını görmeye başladım. Öldürülmeye çalıştım. Başıma gelmeyen kalmadı. Hayat çok farklı yerlere sürükledi beni. Ölmemem mucize değil mi? Kesinlikle öyle. Aşırı yağdan kurtulmak için aldığım bir ilaç benim ömrümü inanılmaz bir şekilde uzattı. Ama ölmek için yalvaracağım bir duruma soktu beni. Halimi görüyorsun zaten, anlatmama gerek yok.. 

IX. Bölüm'e geldim beyler. Saat sabah 05.31 ve müsadenizle uyuyorum. Yarın muhtemelen geç kalkacağım. Ama uyanıp müsait olduğum ilk fırsatta hikayeye devam edeceğim. Bu kadar insanı toplayıp hikayeyi bırakmak kaypaklık olacağı için bu saatte 4 bölüm eklemek istedim, uykumu biraz erteleyip. Herkese iyi geceler/iyi sabahlar

Bölüm X

Serkan, Esra'ya bir adres verdi. Kim olduğunu söylememişti, sadece bu gideceği adreste görmek isteyeceği biri olduğunu söylemişti. Esra apar topar Türkiye'ye döndü. Verilen adresi aramaya koyuldu. Sonunda verilen adrese gelmişti. Ama etrafta bir yerleşim yeri yoktu. Bu 2090'lı yıllarda alışılmadık bir şey değildi. Dünya iyice rezil bir yere dönmüştü ve insanların çoğu yeraltı sığınağı tarzı evlerde kalıyordu. Dolayısıyla buralarda bir yerde bir yeraltı sığınağı olmalıydı. Esra bu düşünceler içerisindeyken ayak sesleri duydu. Dönüp baktığında köşeyi dönüp kendisine doğru yürüyen birini farketti. Bu adamı bir yerden tanıyor gibiydi. Onu açığa veren bir detay vardı. Ama kahretsin, farkedemiyordu. Adamla karşı karşıya geldiler. Esra söze girdi:

-Serkan inci beni buraya yolladı. Biraz konuşmamız mümkün mü?

Adamın huzursuzlanmış gibi bir hali vardı. Bir süre düşündükten sonra gel benimle dedi. Esra'nın tahmin ettiği gibi bir yeraltı sığınağına indiler. Yolda Esra başından geçenleri kısaca anlattı. Adam, kim olduğunu açıklamakta pek gönüllü değil gibiydi ama bunun er ya da geç açığa çıkacağını bildiği için Esra'ya döndü

-Kim olduğumu merak ediyorsun değil mi? Beni tanıdığını sanmıyorum ama. Yaptığın kısa araştırmalar sonucunda beni es geçmiş olabilirsin. Ama ben de sözlüğün bir değeriydim. Beni ilk gördüğünde tanır gibi oldun. Ama neden tanıdığını anlayamadın değil mi? Sanırım nohut kafam her şeyi ele veriyor..

Esra'nın kafasında taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Bu adam, sözlükteki kariyerine daha çok küçükken başlayan "NohutHead"dı.

Bölüm XI

Asistan Esra'nın nutku tutulmuş, ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Uzun yıllar önce daha bebekken fotoğrafları paylaşılıp tüm sözlüğün nohut zevkini bitiren "NohutHead" şimdi bu haldeydi. Eski tatlılığından eser kalmamıştı. Yüzünden yorgunluk akıyordu. Vardiya sonrası mor ışıklı çin keranesine benzeyen dolmuşun içinde eve dönüyor gibi bir hali vardı. Tüm sözlük bunu sorgulamalıydı. Ölenler ve hâlâ yaşayanlar. NohutHead bunu hakediyor muydu? Aklındaki düşünceleri bastırıp konuşmaya çalıştı Esra:

-Efendim, iyi misiniz?
-Ordan bakılınca vardiya sonrası mor ışıklı çin keranesine benzeyen bir dolmuşun içinde eve dönüyor gibi bi halim olduğunu biliyorum. öyle de oldu. Zamanında sözlükte dalga geçilen ve benimle aynı döneme denk gelen mor ışıklı kel reisle kaderim aynı oldu. Her şey gibi unutulmaya mahkum bırakıldım ben de..
-Efendim, bu günlere dönmenin bir yolu olmalı. Her şeyi düzeltmenin. Sözlüğü yaşatmanın..
-Hayır. Bu imkansız.
-O halde neden Serkan inci beni sizi gönderdi.
-Serkan denen ihtiyar aptal ne yaptığını biliyor mu ki, ne düşündüğünü bilsin.
-Lütfen. Bu toprak altında ve şuan ölüm yatağında olan bir sürü insanın meselesi. En azından onlar için bana yardım edin..

-Aslında. Bir yolu olabilir... 

Bölüm XII

NohutHead bunu söyledikten sonra durdu. Esra ise bir yolunun olduğunu duyduktan sonra heyecanla, umutla bakıyordu gözlerine. NohutHead biraz daha durdu ve söze girdi:

-Uzun zaman önce bazı araştırmalar yapıyordum. Eskiye dönmek için. Bilirsin...  Benim gibi insanlar, gençliğine dönmek için her şeyini verir...  Bir ilaç yaptım. Ama daha son maddeyi eklemeden gecenin bir vakti karım ilacı içmiş ve sabah kalktığımda onun cesedine rastladım. Yerde yanmış vücudu yatıyordu...  Ben...  Bilmiyorum...  Bu doğru mu, yapmalı mıyız? Eğer bir çare arıyorsun bu ilacı sana vereceğim. Sen de yaşayan sözlük yazarlarından bir ekip kurup onları -tabi eğer ilaç bedenleri yere yığmazsa- bir ekip kuracaksın. Sizi geçmişe götürebilecek birini tanıyorum. Tek bir şansınız var. Sözlüğe ölümsüzlüğe kavuşturmak için. Senden isteğim, listeyi çıkarman. Kimlerin olacağına dair.





beğendiysen paylaş panpa


0 yorum:

Yorum Gönder