İnci Sözlük Efsane Hikayeler: Telefonunu İstedim Vermeyince Olanlar Oldu!


Sevgilimle üniversite yıllarında tanışmıştık. Yaklaşık üç senedir beraberiz. Kendisini seviyordum. Ailelerimiz tanışıyor, adeta evlenmek için gün sayıyorduk.
Kendisi kafa yapımın uyuştuğu, efendi giyinen, derslerinde başarılı ve hırslı, çalışkan, ailesine saygılı, dürüst bir kız olarak tanıdım. Kafa yapım harbiden uyuşuyordu. Yaptığım ince esprileri anlıyor, karnını tutarak gülüyordu. Bu da benim hoşuma gidiyordu. Çok güveniyordum ona.
Beraber sinemaya gidiyor, hiç tanımadığımız insanları trollüyor, beraber ders çalışıyor, beraber ağlıyor ve beraber gülüyorduk. Üç yıl boyunca ne günaydın mesajlarımız, ne iyi geceler mesajlarımız asla ekgib olmadı. Birbirimize bakarken mutluluktan gözlerimizin içi dolu dolu oluyordu. Beraber kilometrelerce bigiblet sürer, denize giderdik. Paramız olmazdı, simit alırdık bütün gün o simitle idare ederdik. Hem anlayışlı hem vefalıydı yârim. Bütün bunları, nasıl mutlu bir ilişkimiz olduğunu anlayın diye yazıyorum.


Vize haftasıydı. Artık sınavlar benim için çok önemliydi. Üniversitenin kütüphanesinde kendimce köşeye çekilmiş, aldığım notlar ile ders çalışıyordum. Sevdiceğimle de baya baya her şeyle taşak geçip birbirimizin dikkatini dağıttığımızı düşünerek ve birbirimizden az uzak durup, birbirimizi özlemenin güzel olacağını varsayarak ilişkimize değil ancak buluşmalara ara vermiştik. Daha önce de ara verdiğimiz olmuştu, hatta kavga edip ayrılma noktasına geldiğimiz ama hiç günaydın ve iyi geceler mesajını ekgib etmemiştik birbirimizden. Bu da bizim çabucak barışmamızı sağlıyordu.
Yine aynı şekilde ders çalıştığımız bir gün, kalkıp World class’a gittim. (wc işte amk yani anlayın espri yaptık). Geldiğimde notlarımın üstünde bilgisayar çıktısı olarak alınmış üzerinde “sevgilinin telefonunu iste ve mesajlarını kontrol et!” yazılı bir a4 kağıdı bulmuştum. “ne oluyo lan” dedim kendi kendime. Alnımdan terler süzülmeye başladı, şaşırdım, korktum… onun başına gelebilecek kötü bir şeyden aklıma en son gelecek olan aldatma ihtimaline kadar her şeyi düşündüm. Sinirle kağıdı yırtım çöpe attım ve etrafıma bakındım. Kimseler yoktu. Birkaç kişi vardı ders çalışan o kadar. Gidip onlara sordum, gören olmamış. Belki de onlardan biri koydu ne bileyim.

Gece kafamı yastığa koydum. O gün ders dalgasına yine hiç konuşmamıştık. Aldım telefonu elime ve o atmadan “iyi geceler” mesajı attım. Cevap gelmedi çok sinirlendim. Sabaha karşı 05.00 gibi uykuya daldım. iki saat sonra alarm çaldı uyandım. O uykusuzlukla günaydın mesajı attım sevdiceğime. Yine cevap gelmedi. Whatsapp son görülmesi sabah 06.55’ti. üç yıldır ilk defa iyi geceler mesajıma karşılık vermedi ve bunun için “görmedim kusura bakma aşkım” bile demedi. Hoş ya, artık “aşkım, sevgilim” gibi kelimeleri de kullanmıyordu bana karşı. Ancak ben ona çok güvendiğim için umursamıyordum.
O gün okula giderken gördüm onu. Salına salına, kız arkadaşlarıyla gülerek yürüyordu. Kolundan tuttum ve “seda gelir misin?” biraz dedim. “tabi” dedi. “Hayırdır neden cevap vermiyorsun iyi geceler, günaydın mesajlarıma?” dedim. “Aşkım görmemişim” dedi. Son görülmesini falan hatırlattım. Yemin etti. Bir şeyler uydurdu. Ama sesi de elleri de bedeni de titriyordu. Bir taklar vardı. “Çıkışta buluşalım” dedim, “anlatacaklarım var”. “Ama sınav..” diyecek oldu ki “önemli” dedim.
Çıkışta buluştuk. Nasılsın, iyi misin faslından sonra cep telefonunu istedim. “Bir verebilir misin seda ya lazım da” dedim. “ Hayır olmaz, ne yapacaksın?” dedi. Şaşırdım. “Ne?” dedim. Suratıma baktı korkmuş bir şekilde.  

- Versene şu telefonunu seda!
- Olmaz veremem!
- Nedenmiş o?
- Kızlarla özel mesajlarımız var.
- Tamam mesajlarına bakmayacağım ver sen!
- Ya olmaz mustafa zorlama!
- iyi peki öyle olsun bakalım!
Kalktık, hesabı ödedik. Evine bıraktım bunu. Bir şeyler vardı, seziyordum bunu ama güvendiğim için takmıyordum pek. Hafta sonu gelmişti. Buluşma teklif ettim. Halasının hasta olduğunu, onu ziyaret edeceğini, bütün hafta sonu ona bakacağını söyledi. Seve seve eyvallah çektim. “Helal olsun, vefalı kız” dedim kendi kendime.
Cuma günü saat 21.00 sularında cep telefonuma whatsapp’tan ismi cismi olmayan, araştırdığıma göre Portekiz numarası olan bir numaradan mesaj geldi. “ Seda yarın 20.00 gibi sizin okuldan bir çocukla buluşacak, beraber xx barda bir partiye gidecekler haberin olsun!” diye… Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. “olamaz” dedim kendi kendime. Dayanamadım mesaj attım seda’ya. “Yarın halana başkası baksa, seni çok özledim” dedim. “ya mustafa sen çok değiştin, kim baksın halama bu kadar vicdansız mısın sen?” diyince biri benimle alay ediyor diye düşündüm. Ama içim içime sığmıyor yarını bekliyordum. Takip ettim seda’yı. Ona güveniyordum ama bu mesajlar neyin nesiydi? Dediği gibi seda halasına gitmişti. Ama asıl olay akşamdı. Seda halasında mı kalacaktı, yoksa partiye mi gidecekti.  

Saat 20.00’ı beklemeye başladım. Saat 20.10 oldu. Gri bir honda civic marka araba tam evin önünde durdu. Yaklaşık iki dakika sonra da daracık, siyah kısa bir etek ve üstünde sıfır kollu siyah bir bluzla dışarı çıktı. Ayağında 10 cm topuklu bir ayakkabı vardı sandalet tarzında. Sendeleye sendeleye, eteğini çekiştire çekiştire arabaya doğru ilerliyordu suratındaki ağır makyaj ve sahte tebessümle. Az sonra arabadan janti , türk dizilerinde ve filmlerinde barlarda takılan ve bin erkek olarak tabir edilen herifin teki indi. Seda’yı yanağından öptü ve ellerinden tutup arabanın sağına getirdi, kapıyı açtı ve buyur etti. Seda eteğini çekiştirerek arabaya bindi. Lavuk da aynı şekilde hızla arabaya bindi, araba çalıştı ve uzaklaştılar.
Hemen arkadaşı aradım. “Hüso acil beni xx bara” bırak dedim. Barın önüne bıraktı. “tamam reis sen git, adamsın” dedim. Hüseyin gittikten sonra bara girdim. Gözlerim seda ve lavuğu arıyordu. Ortada dans eden kalabalığa baktığımda seda adamın boynuna ellerini dolamış, adam da kalçalarının hemen üstünden tutmuş belli bir ritiml dans ediyorlardı. Çıldırdım. Ama öfkeyle kalkan zararla oturur. O sinirle çıktım dışarı. Ellerimi saçlarımın arasına soktum derin bir of çektim. Derin derin nefes aldım ve düşünmeye başladım. “allah’ım neydi bu?” zor durumdaydım. Hemen elime telefonu aldım. Seda’yı aradım. Açmadı. Küfür edecektim ama dilim varmıyordu, ona küfür edemiyordum. Barın yan duvarına geçtim bekledim. O dışarı çıkınca onun arkasında olacaktım. Sonra tekrar aradım, dışarı çıktı. Hemen arkasındaydım. Yanında lavuk yoktu.
- Alo , efendim mustafa?
- Alo aşkım seni merak ettim.
- Beni mi? Neden?
- Kalbime bir ağrı saplandı. Seni aramak istedim.
- Mustafa iyi misin? Bir şeyin yok değil mi?
- Yok yok hayatım iyiyim.
- Ohh iyi bari..
- Nerdesin seda’m sen şimdi…
- Şey… halamlardayım birtanem.
- Halana benden çok selam söyle..
- Aleyküm selam birtanem.
- Seni seviyorum seda..
- Ben de seni mustafa’m…
- Seda bir saniye bekler misin beni telefonda bir şey oldu..
- Ne oldu mustafa???  

O telefonda “mustafa, mustafa” diye seslenirken telefonu kapattım. Niyetim telefonu gidip almaktı ama telefonu alsaydım tuş kilidini açamayacaktım muhtemelen. Deseni birkaç defa görmüştüm aslında ama bunu riske edemezdim. Onun beni aramasını bekledim. Korkudan beni aradı hemen. Bir şey oldu sandı. Tam ararken direkt arkasından gelip telefonunu aldım.
- Mustafa!
- Noldu lan? Ne işin var senin burda bir de halanlardayım diyorsun!
- Mustafa telefonumu verir misin lütfen?
- Sen önce bana hesap ver!
- Ya mustafa telefonumu ver!

O sırada lavuk dışarı çıktı. Bizi izliyor. Benden haberdar galiba bin. “nasıl yaparsın lan bunu ba? Allah senin belanı versin. Sana hakkımı helal etmiyorum karaktersiz, kaşar!” dedim gözlerim dolu dolu, ağlamamak için kendimi zor tutmanın verdiği dudak büzüşmesiyle… “mustafa her şeyi açıklayabilirim” gibi klişe şeyler söyledi. “gibtir git” dedim. Yanındaki lavuğa da “sen ne izliyorsun lan huur evladı, gir lan içeri yavşak” dedim. “tamam sakin” dedi ellerini havaya kaldırıp. Sanki Amerikan filmlerinden çıkmış gelmiş kahpe dölü. içeri girdi. Suratına tükürdüm, “yazıklar olsun” sana dedim. Deli gibi ağlıyordu, arkamdan gitme diye bağırıyordu. Hemen barın yanındaki taksiye bindim. Telefon kapanmasın diye de bir yandan uygulamalar arasında parmağımı kaydırarak geçiş yapıyorum. Direkt whatsapp’a girdim.  

(1 yıl önce)

- Mustafa, hayatım sana bir şey söyleyeceğim ama kızma..
- Söyle bebeğim, bir şey mi oldu hayırdır?
- Sen kızmayacağına söz ver.
- Tamam, söz.
- Aşkım bizim buse var ya, bir çocuktan hoşlanıyordu. ilişkileri oldu gibi ama çocuk bundan bir sebeple soğumuş. Ben de arkadaşıma çok üzülüp numarasını aldım ve çocukla buse için konuşmaya başladım. Biliyorsun, sana asla yalan söylemem. Çocuğun ilgisi galiba bana karşıymış. Ama bunu sana onunla kavga et falan diye söylemiyorum. Seni sevdiğim için söylüyorum. Zaten bana karşı ilgisini öğrendiğimde direkt engelledim. O da bana ulaşmaya çalışmadı zaten
- Anladım..
- Ne, anladım? Kavga yok dimi mustafa?
- Yok yok, sen merak etme.. ayrıca teşekkür ederim bana bunları anlattığın için, seni seviyorum.
- Ben de seni mustafa’m…

Elemanı tanıyordum. Sağlam, efendi bir çocuğa benziyordu. Buse için “kaçırma bu çocuğu bak” falan bile demiştim yani. Yakışıklıydı. ismi Erdal’dı. Erdal’ı üniversitenin yakınlarındaki bir parkta denk getirdim. Yanında arkadaşları vardı.

- Erdal bir bakar mısın kardeşim müsaitsen?
- Seda’ya olan ilgin nedir kardeşim?
- Bak ben delikanlıyım, açıkça söyleyeyim hoşlanıyorum seda’dan.
- Hadi ya.. Öyle mi?
- Öyle birader.
Tak o an gömdüm kafayı buna. Sağlı sollu girişmeye başladım. Geri geri gidince arkasındaki lamba direğine çarpıp yere düştü. Yerde teklemeye başladım. Arkadaşları geliyordu, ayıracaklardı ya da bana dalacaklardı. Neyse onlar gelene kadar hıncımı almalıydım.  


Arkadaşları gelip ayırdılar. Hepsi tiki ama efendi çocuklardı. “Yapma birader, naptı Erdal?” Dediler. Nefes nefese kalmış bir şekilde olayı anlattım. Arkadaşları kral adammış, hak verdiler. Bu olay yüzünden seda ile de baya tartıştık.
- Ya ben sana kavga etme demedim mi mustafa?
- Dedin ama yapım böyle biliyorsun..
- Ya mustafa hay yapına… ben sana güvenemecek miyim? Ben sana hiçbir şey saklamadan her şeyi anlatırken ve sana yapma derken ve sen buna söz verirken gidip kavga ediyorsun. Gerçekten bravo sana mustafa..
- Geçti, tamam bir daha olmaz meleğim ya gel şöyle yanıma gel… : )
Neyse yatıştırdık seda’yı. Ertesi gün beni nasıl bulduysa bu Erdal bini bulmuş.
- Kardeşim bakar mısın?
- Ne var lan yine mi dayak yemek istiyon?
- Yok, hayır iki dakika konuşmak için geldim.
- He anlat bakalım derdin neymiş..
- Hocam kusura bakma senden çok özür diliyorum. Siz birbirinizi bu kadar severken benim sizin ilişkinize bulaşmam hoş olmadı. Erkekliğe sığmaz. Kocaman adamlarız. Seda da buse de çok iyi insanlar. Biliyorum bir daha onlarla muhattap bile olmama izin vermezsin. Ama senden ricam, bırak arkadaş kalayım, görüşeyim onlarla.
- Birader gibtir git, bir daha dayak yeme benden. Git kendine başka arkadaşlar bul olum, uzak dur bizden hadi..
- Eyvallah…
Bu olayı seda ile görüştüğümüzde ona da anlattım. Sırf onu denemek ve fikrini almak için.
- Seda, bugün yanıma Erdal geldi.
- Hayırdır? Yine kavga etmedin dimi mustafa? Bak öyle bir şey varsa..
- Ya yok yok ne kavgası.. efendice konuşmaya geldi.
- Ne istiyormuş?
- Özür dilemeye gelmiş. Sizinle arkadaş olmak için benden müsaade istiyor.
- Ne dedin?
- izin vermedim tabi, tersledim.
- iyi yapmışsın, kavga da çıkarmamışsın. Takdir ettim seni aşkıım.. (yanaklarımdan öptü)  

(1 yıl sonra)
Whatsapp’a baktığımda sadece 5 konuşma vardı. ilk sırada murat, ikinci sırada buse, üçüncü sırada ismi Girl’s olan kızlarla kurduğu bir whatsapp grubu, dördüncü sırada ben ve beşinci sırada da sevdiğimiz bir hoca.
Murat kimdi? Hemen mesajlara tıkladım. En altta sıradan konuşmalar vardı. Okumaya en yukarıdan başlamam gerektiğini düşündüm. Yaklaşık yirmi dakika boyunca parmağımı yukarı hareket ettiriyordum. O kadar çok konuşmuşlardı yani. Eve geldim. Eve gelmiştim ama hala mesajların ilk başına gelememiştim. Eve girdim. Sonunda en baştaydım.. Bir yıl öncesine gittim. Nasılsın’lı, birbirinin hakkında tanışma konularını hızlıca geçerek aşağı indim. ilk başlarda arkadaş gibi görünüyorlardı ancak bu arkadaşlık iyice yakınlaşmaya dönüşmüştü. Telefonun kapanma ihtimaline karşı whatsapp’taki mesajları e-posta ile adresime gönderdim. Bir nevi yedekleme işlemi. Ancak bu işlemde fotoğrafları görüntülemeyecektim. Bu yüzden telefondan okumaya devam ettim. Aşağılara indikçe sinir katsayım da yükseliyordu. Buluşmalar, davetler, beraber ders çalışmalar, iyi geceler öptüm canımlar… ve iyice yakınlaşmalarından sonra o can alıcı mesajlaşmalara geldim. Cinsel içerikli birçok konuşma da gerçekleşmişti aralarında.  

- Mustafa bu sütyeni beğenir mi ya sence murat? ( sütyen üstünde bir fotoğraf atmış)
- Beğenmemesi için salak olması gerekir tatlım : )
- Öyle mi diyorsun : )
- Evet, ben çok beğendim.
- Peki ya bunu? (dantelli bir iç çamaşırı yine üstünde)
- itiraf etmeliyim çok ciksisin..
- Teşekkür ederim : )

Seda ile cinsel bir hayatımız vardı evet. Yalnız ben onun ilişkimizin ciddiyetini anlaması için özellikle telefonda cinsel muhabbetlere hiç girmiyordum. Birbirimizi, özlüyor, canımız birbirimizi çekiyordu. Dolayısıyla yüzeysel olarak birlikte oluyorduk. Ancak seda’nın bana bugüne kadar bu tür mesajlar attığını görmedim. Buruk buruk oldu içim. O da benim onun hakkında yanlış düşüneceğimi düşünmüştür diye düşündüm. Daha fazla okuyamadım mesajları.
Aklıma “kim ulan bu murat?” Sorusu takıldı. Heyecandan kimin aklına gelirdi ki.. direkt girdim profil resmine baktım. Bu barda “içeri gir lan yavşak” diye terslediğim binti. “whatsapp durumuna da “ses seda yok” yazmış. Ne manaya geliyorsa artık.
Şimdi ben bu elemanı dövsem, seda’yı da dövmem gerekir. Evde volta atıyorum. Fevri, öfkeli davranmamam gerekiyor çünkü zararla oturacağımı biliyorum. Haklı iken haksız duruma düşmemeliyim. Sinirden ne yapacağımı şaşırdım yine telefonu aldım elime mesajları okuyup, olaya vakıf olmaya çalıştım. Ama o kadar çok mesaj var ki sıkılıp olayları yarım yarım ele alabiliyorum sadece.
işte şimdi sinirden evdeki boy aynasını yumruklamama ve sağ elimin parmaklarının kesilmesi ile oluşan kanlara neden olan diyalogu okudum.  

- Mustafayla daha önce hiç seviştiniz mi seda?
- Evet : )
- Uuu, peki en sevdiğin pozisyon nedir?
- Ya utanıyorum ama murat, sorma böyle şeyler : )
- Ya seda benden mi utanıyorsun hadi söyle lütfen
- 69 diyorlar ya hani o işte..
- Sen bakire misin?
- Evet : )
- ilk mustafa ile yapmayı düşünüyorsun galiba..
- Evet öyle ama hayat bu sürprizlerle dolu : )
- Diyosuunn..
- Diyorum  : )
- Benimle yapmayı düşünür müydün? : )
- Hayat sürprizlerle dolu, her an her şey olabilir..
Yuh anasını satayım yuh. Ben kesin vuracam seda’yı da bunu da. Sinirden ne dediğimi, kimse sövdüğümü hiçbir şeyi bilmiyorum. Gözüm adeta dönmüştü. Cinayet işlemeye çok meyilliydim. Kendi telefonumu takside kapatmıştım, kimse aramasın diye. Cebimden telefonumu çıkardım. Niye çıkardım onu da bilmiyorum. Kafam çok karışık. Bir an avazım çıktığı kadar bağırıp telefonu fırlattım. Bir baktım seda’nın telefonu elimde, kendi telefonumu fırlatmışım. Artık ne yapacağımı bilmiyordum. Utancımdan arkadaşlarıma, aileme kimseye anlatamazdım bu olayı. Bu mesajları..
Gittim aşağı markete. bir sürü içki çerez merez bir şeyler aldım. Ayrılacağm, olayı takmamaya çalışıyorum. Üç yıl beraber olduğum kız, her şeyimi paylaştığım kız, ona güvenemeyeceksem artık hangi kıza güvenecektim ki?
Sızmışım. Sabah uyandığımda zil çalıyordu. Arkadaşım ömer.
- Nerdesin be oğlum meraktan öldüm
- Off çok başım ağrıyo gir içeri..
- Bu ne olum evin hali? (ev baya incin)
- Off of ömer nasıl anlatayım, kafamı hangi taşlara vurayım bilmiyorum.
- Noldu olum, dünden beri seda beni arıyor. Anneni aramış.
- Hangi yüzle aramış ki?
- Ne oldu tartıştınız mı? Takma be oğlum barışırsınız yine..
- yannan barışırız. Aldatmış olum beni..
- Nasıl yani? (kekeledi)
- Aldatmış olum işte murat diye bir herifle. Al telefonunda mesajlarına bak, oku..
- Ee? Kilidi ne bunun?
- Hay gibeyim bilmiyorum ya dün açıktı onun kilidi. Neyse gibtir et aldattı işte. zütürüp geri vereceğim bugün telefonunu zaten. Sadece suratına tükürücem, başka da bir şey yapmayacam ama şimdilik.
- Kardeşim çok üzüldüm ya vallahi.. hiç beklemezdim ondan. Allah’ından bulsun. Kurban olsun sana be başkan..
- Eyvallah reis eyvallah..  

Ömerle birlikte evi topladık. Ne yapmam gerektiğini falan sordum. O da fevri davranmamam gerektiğini söyledi. “Bu kadar zaman geçirdiniz. Mutlaka bir sebebi olmalı” dedi. Haklıydı, sebep neydi. Telefonunu vermeye ve görüşmeye karar verdim. Bu arada kendi telefonunu da sürekli değişik değişik numaralar arıyordu, buse falan. Tekrar buse arayınca açtım.
- Alo
- Alo , heh mustafa nerdesin?
- Evdeyim buse
- Nasılsın?
- Yıkılmış durumdayım.
- Seda yanımda şu an xx yere gelir misin?
- Tamam geliyorum.
“Ömer ben gidiyorum” dedim. Duş aldım, hazırlandım falan çıktım sonra dışarı. Gideceğim yere dolmuşla gitmem lazımdı ama yürümek istedim. 4-5 km vardı. Yürürken neler söyleyeceğimin, nasıl bir tepki vereceğimin provasını yapıyordum. Acaba sert mi çıkışsam yoksa duygu sömürüsü yapıp ona acı mı yaşatsam diye düşünüyordum. Bu iki seçenek vardı sadece aklımda. Ancak ramiz dayının dediği gibi; “her zaman üçüncü bir seçenek vardır, o da ateşe atlamak!” evet ateşe atlayacaktım. Ateşe atlamaktan kastım intikam almaktı. Ama öne bunu neden yaptığını öğrenmem gerekiyordu.
Sonunda gideceğim yere vardım. ikisi üzgün oturuyorlardı. Yüzüme baktı seda. Nefret dolu bakışlarımı ona doğru yönelttim. Ve üzerlerine doğru yürüdüm.
- Evet, geldim.
- Hoş geldin mustafa.
- Nasılsın buse?
- iyiyim, sen nasılsın.
- KÖTÜ!
O ara seda sadece bize bakıyor üzgün ve suçlu bakışlarla. Telefonu çıkardım cebimden fırlattım masaya ona doğru. Hiç almadı telefonu eline. Hiç gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Buse’ye döndüm. “Az müsaade eder misin bize buse?” dedim. “bak mustafa..” dedi. “buse!” dedim. Çantasını aldı ve uzaklaştı. Sonra sedaya döndüm.
- Neden yaptın seda?
- (cevap yok)
- Neden yaptın ben kötü biri miydim? Sana değer mi vermiyordum?
- Mustafa…
- Seni bir köpek gibi seviyordum, sana bir köpek gibi sadıktım lan ben.. (gözlerimden yaş süzüldü) bana bir açıklama yap. Seni burda öldürmemem için bana bir sebeb söyle.
- Bir sebebi var mustafa. Geçerli olmasa da bir sebebi var.
- Anlat o zaman dinliyorum anlat ve kurtar beni bu acıdan..
- Dinle o zaman!  

(1 yıl önce)
Seda’nın doğum günü iyice yaklaşmıştı. O zamanlar aynı bölümde okuduğumuz ve yakının bir hediyelik dükkanında harçlığını çıkarmak için part time çalışan bir kız vardı ismi Zeynep. Ben kendisini tanımıyordum. Ömer  vasıtasıyla tanışmıştık kendisiyle.
- Ömer, olum kızın doğum günü yaklaşıyorlar lan bir şeyler yapmam lazım..
- Al bir hediye kafana göre geç be kanka ne uğraşıyon
- Yok lan oğlum.. benim için öyle sıradan bir kız değil. Onun için özel ve yaratıcı bir şeyler yapmam lazım.
- Kanka bizim hakan’ın yanında bir kız vardı ya geçen. Bizim bölümde daha önce görmüşsündür. ismi Zeynep. Hediyelik dükkanında çalışıyormuş. O anlıyormuş böyle işlersen sana yardımcı olur.
- Olum çok iyi lan, bana yardımcı olabilir belki gidip bir görüşelim.
Gittim kızı buldum. Arkadaşlarıyla oturuyordu.
- Merhaba Zeynep siz misiniz?
- Buyrun, benim.
- Sizinle özel bir konu hakkında görüşebilir miyiz bir beş dakikanızı bana ayırır mısınız? (arkadaşları yanlış anladı tabi sırıtıyorlar)
- Tabi, buyrun.
Ayağa kalktı. Beraber yürümeye başladık. Anlatmaya başladım.
- benim bir kız arkadaşım var. Onu çok seviyorum. Ona geçen sene maddi durumlarımdan dolayı hediye alamamıştım. Çok üzülmüştüm. Bu sene ona acayip yaratıcı bir şeyler yapmak istiyorum. Siz de bu konularda iyiymişsiniz. Acaba bana yardımcı olabilir misiniz?
- Tabi ki size yardımcı olurum. isminiz neydi? (elini uzattı)
- Ben mustafa..
- Tanıştığıma memnun oldum mustafa
- Ben de memnun oldum Zeynep.
- Şimdi aklına bir şeyler var mı yoksa ben sana yardımcı olayım mı?
- inanın aklımda hiçbir şey yok. Bu yüzden sana geldim Zeynep, lütfen yardımcı ol bana *
- Doğum günü ne zaman ?
- Bir hafta sonra.
- Oo daha zamanımız varmış. iyi yapmışsın erken gelmekle. Senin için bir şeyler yapacağız. Hem de güzel şeyler.
- Teşekkür ederim. Parayı hiç sıkıntı yapma..
- Yok para önemli değil zaten asıl sen sıkıntı yapma..
- Tekrardan teşekkür ederim.
- Bu arada seni takdir ettim mustafa, senin gibi sevdiğine değer veren, uğraşan, çabalayan bir sevgilim olmasını çok isterdim..
- Umarım bir gün karşına çıkar, çünkü sen yardımsever iyi bir insansın.
- Teşekkür ederim : )  


Geri kalan tek iş beklemekti. Ömer’in yanına gittim. “olum kız çok yardımsever lan, iyi biri” dedim. “Öyledir kanka” dedi. Bu arada zeynep’in “senin gibi sevgilim olması” sözüyle zütüm de kalkmadı değil. Gururlandım açıkçası. Bu kızı Seda ile hediye ve sürpriz işinden sonra mutlaka tanıştırmalıydım. Seda da çok kıskanç kızdır ama içimden öyle geldi. Zeynep’i o andan itibaren kardeşim gibi görmeye başlamıştım. Telefon numarasını aldım. Ne yapalım ne edelim derken derin bir tanışma fırsatı da bulmuştuk. O hafta Seda’ya soğuk davranmalıydım ve sözde doğum gününü unutmalıydım ki sürpriz harbiden sürpriz olsun yani. O hafta hep Zeynep ile takıldım. Kız işimizi görsün diye yemeğe falan zütürdüm. Seda’nın doğum gününe iki gün kala Zeynep aradı:
- Alo mustafa nerdesin?
- Evdeyim Zeynep bir şey mi oldu?
- Hediye ve sürpriz işi hazır, bana gelebilir misin?
- Sana mı? Nereye yani?
- Ya bizim eve işte gel Neşe arkadaşına gitti kimse yok.
- Peki madem geleyim..
Gittim bunların kaldığı eve. Kapıyı bir şort ve beyaz askılı bir body ile açtı. Bembeyaz vücudu ve göğüsleri ortadaydı. Ama bu beni ilgilendirmezdi.
- içeri gelsene hadi : )
- Geleyim peki..
- Çok güzel bir sürpriz hazırladım sevgiline : )
- Hadi ya çok merak ettim.
- Ama önce dur ben bir duşa girip geleyim beni bekler misin?
- Tabi tabi keyfine bak ben beklerim.
- Aa dur bu arada kola var dolapta.. buz da ister misin?
- Varsa iyi olur ya..
- Var var : )
Kolayı getirirken önümde öyle bir eğildi ki meme ucunu bile gördüm. Kesinlikle kötü düşünmedim. Sonuçta benim seda’ya olan aşkımı ve onun için uğraştığım şeyleri görüyor. içeri girdi. Duş alıyordu. Duş alırken şarkı da söylüyordu. “gel gel sarışınım gel, gel sana aşığım geel” diye.. Ben de sarışındım fakat bu şarkıyı bana söylüyor yahut bir şeyler ima ediyor anldıbına gelmemeliydi.  

Az sonra duştan çıktı. Üzerinde beyaz bir bornoz ile gülerek içeri girdi. Siyah saçlarını kurulayıp, saçlarını bir sağa bir sola atıyordu. Sonra sanki kırk yıllık karı kocaymışız gibi, kendini oturduğum koltuktaki boş yere salıverdi.
- Fazla bekletmedim dimi, umarım sıkılmımamışsındır : )
- Yok yok sıkılmadım da benim acelem var şu sürpriz işini konuşsak, hediyeyi görsek..
- Amaan kolay onlar ya, canım sıkılıyor az muhabbet edelim.
- Zeynep teşekkür ederim benim için uğraştın, emek verdin ama benim pek vaktim yok muhabbet etmeye gelmedim cidden.
- Kalbimi kırıyosun mustafa, her şey işini görene kadar mıydı yani? (çattık)
- iyi iyi peki..
Çok ısrar etti kıramadım. işimi hallettirip gibtir olup gitme gibi bir amaç güdüyormuşum gibi görünmemek için mecburen kabul ettim. içimde de burukluk var hiç muhabbet etmek istemiyordum onunla. işimi halledip borcum neyse, emeğinin karşılığı neyse verip gitmek istiyordum. Zaten karşımda öyle bornozla bacakları macakları ortada, dibimde yoğun şampuan kokusuyla oturmasına tahammül edemiyordum. iki üç saçma sorusunu cevapladıktan sonra ayağa kalktım.
- Ben gideyim artık Zeynep, seda da arar, işkillenir sürpriz bozulmasın.
- Ya biraz daha otur, ne güzel konuşuyorduk mustafa..
- Acelem var demiştim ya sana.. Gerçekten gitmem lazım.
- Off ya.. (ne ofu amk)
- Borcum ne kadar Zeynep?
- Ya senden para isteyen mi oldu mustafa saçmalama!
- Olur mu ya bütün bunların bir karşılığı olmalı ( hediye el emeği güzel bir şeydi)
- Hayır ya ben seni sevdiğim için yaptım ( sevdiğim’i de bir tuhaf söyledi.)
- Ben sana karşı kendimi sürekli borçlu hissederim lütfen Zeynep..  

Bir anda üzerindeki bornozu çıkardı ve “borcunu ödemek istiyorsan sadece benimle bir kere seviş. Seni çok istiyorum mustafa” dedi. Dilim tutuldu. Gözlerim bir göğüslerine bir bacak arasına kayıyordu. “dünya tersine dönmüş ulan yaşadığım duruma bak ahlaksız teklif alıyorum” diye düşündüm içimden ama çok sinirlendim.
- Napıyosun lan sen?
- Seni istiyorum, lütfen benimle bir kere beraber ol.
- Lan gibtir git giy üstünü huurluğun lüzumu yok.
- Senin huurn olurum olacaksam..
- Sen ne biçim insansın lan, hiç mi gururun yok hiç m şerefin haysiyetin yok, al hediyeni zütüne sok! (hediye bir tablo, kolye ve bileklikti ama üçü birbirini tamamlıyordu)
- Hoşuna gidecekse neden olmasın : )
Kız adeta huurya dönüşmüştü. Beni elde etmek için ne yapsam katlanıyordu. Dışarıda 50 trilyon tane erkek var amk kızı neden ben? “ne halin varsa gör, beni ararsan seni giberim ben gidiyorum” dedim. “o zaman seni şimdi aramam lazım : )” dedi. “hay allah’ım sen beni neyle sınıyorsun yarabbi” dedim. Tam kapıyı açmıştım çıkıyordum ki telefonumu unuttuğum geldi aklıma. Geri döndüm ve içeri girdim. Bunun üzerine doğru yürüdüm, hemen solundaki cep telefonumu alıcam.
“fikrini değiştirdin demek : )” dedi. “telefonumu almaya geldim kaşar” dedim ve suratına pis bir bakış attım. Çıkarken de “lanet olsun bu eve geldiğime, seninle tanıştığıma” dedim. Bu söylediklerimde harbiden ciddiydim. Belki başkası olsa o kızı orada gibecekti. Sevdiği kızı aldatacaktı. Ama bu benim adamlığıma sığmazdı.  

(1 yıl sonra )
- Zeynep’i hatırlıyor musun mustafa?
- Evet, hatırlıyorum.
- Onunla neden birlikte oldun mustafa?
- Yalan!
- Duşta, yatak odasında, salonda, mutfakta her yerde beraber olmuşsun mustafa… Sevgimize, aşkımıza inanarak söylemedim sana, üzmek istemedim seni hatta bunu söyleyenlere de pek inanmadım ama beraber cafelerde buluşurken çektiğiniz fotoğraflar, bana o günlerde soğuk davranman ve benimle buluşmayıp “işim var” diyip onunla buluşman! Yalan mı bunlar mustafa? Allah belanı versin!
- Lan bela okuma öldürürüm seni. Kendini haklı çıkarmaya çalışmak için iftira atma bana. Sen bu yediğin takun hesabını ver bana önce ben sana bu bir yıl önceki olayın hesabını çok rahat veririm.
- Ben bu olayları duyduktan sonra çok ağladım. Buse’ye sor. Harap oldum. Bana soğuk davrandın neden? Mesajlarıma hep kısa cevap verdin, seni seviyorumlara ben de diye karışılık verdin soğuk bir şekilde neden? Senden ayrılmayı düşündüm. Kendimi duygusal olarak çok boşlukta hissediyordum. Bu yüzden de murat, bu boşluğumdan faydalandı gibi bir şey oldu. Beni mutlu ediyordu anladın mı? (ağlıyor)
- Allah senin belanı versin şimdi beni dinle.

(1 yıl önce )
Zeynep’i aramalarına ve mesajlarına cevap vermeyerek gibtir ettikten sonra, bu olayı Seda’ya anlatıp anlatmama konusunda çok kararsız kaldım. En yakın arkadaşım olan ömer’e durumu anlattım. “Anlatırsan seda seninle bir ay konuşmaz” dedi. Haklıydı. Ama en azından kıyısından köşesinden bu soyunma, eve gitme olaylarını anlatmadan anlatsaydım olur muydu? Yok yok olmazdı ya…
Evet karar verdim bu olaydan Seda’ya kesinlikle bahsetmeyecektim. Bu aşkımıza ve ilişmize zarar verebilirdi. Seda’nın doğum gününe yalnızca bir gün kalmıştı. Kıza bir hediye almalıydım. Toplu sürpriz yerine baş başa, romantik bir gün geçirmek daha mantıklı geldi bu durumda. Bulunduğumuz semtin yüksek bir yerinde, toprağa oturarak yıldızları, ayı ve şehrin manzarasını seyrederken sarılmak çok iyi olacaktı.
Geriye ne hediye alacağım konusu kalmıştı. Kimseden akıl almayacaktım. Bu sefer kendim yapacaktım ne yapacaksam. Bir kuyumcuya gittim.
- Selamun aleykum abi kolay gelsin
- Aleykum selam, buyrun hoş geldiniz.
- Abi ben kız arkadaşıma doğum gününde hediye alacağım kolye düşünüyorum.
- Elimizde şu modeller var..
- Abi ben ismimizin baş harflerini istiyorum M-S şeklinde.
- Tamam o kolay hallederiz, siz modeli beğenin.
- Abi şu güzel görünüyor ne kadar bunun fiyatı?
- 240 lira olur.
- Abi tamam yapalım da bu dediğim harf işi ne zaman olur?
- Ödemeyi yap kardeşim, 15.00 gibi gel al.
- Peki abi tamamdır.  

Şimdi seda’nın kimseye söz vermemesi için bir şekilde onu kandırmak gerekiyordu. Aradım seda’yı:
- Meleğim nasılsın?
- iyiyim de nasıl geldim aklına mustafa bey..
- Nasıl yani?
- Bir haftadır soğuksun, buluşamıyoruz falan yani..
- Ya ben biraz kendimi kötü hissediyordum bebeğim o yüzden söylemiştim ya sana..
- Soğuk davranmanın sebebi bu mu mustafa?
- Ya soğuk davranmadım ki..
- Bak ben sevgilinim, bana her şeyi anlatabilirsin. Bir haftadır soğuk davranıyorsun, buluşmuyoruz beni artık özlemiyorsun. Zoruma gidiyor mustafa. Lütfen anlat bana bir şey varsa..
- (giblemez bir ses tonuyla) ya bebeğim bir şeyim yok, yarın akşam buluşuyoruz.
- Yarın senin için ne ifade ediyor mustafa? (doğum günü ya )
- Sıradan bir gün sevgilim. Sadece seni çok özledim, hani özlemediğimden yakınıyordun ya..
- Peki mustafa, buluşalım bakalım..
Gitmiş ömer’in ağzını falan aramış. Mustafa bana sürpriz mi yapacak falan diye. Ömer bile bilmiyor ki.. bu sefer kendi başıma bir şeyler yapmayı düşündüm. Sabırsızlıkla yarın akşamı bekliyordum.
Gittim bir şişe şarap, yanına çerez merez ve iki bardak aldım. Yanına da bir kilim ve iki battaniye. Mayıs ayıyıydı ama hava akşamaları serin oluyordu. Pazar günüydü. Doğum gününden yaklaşık 1 saat önce saat 20.00 gibi tepeye gidip ağacın dibine eşyaları koydum. “Ömer sen buraya hazırlık yap, ben seda’yı alana kadar; sonra da biz gelince kaybol : ) “dedim. Gittim arkadaşın arabasıyla seda’yı almaya. Yoldayken seda’yı aradım.
- nerdesin sevgilim?
- Aşkım evdeyim.
- Seni almaya geliyorum.
- Aşkım kızlar çağırdı beni ya, beraber buluşacaktık yarın buluşsak olur mu?
- Ben bir haftadır seninle görüşmüyorum, özledim, sarılmak istedim. Kızlar benden önemliyse git…
- Ya mustafa gönül koyma hem kızlara senden önce söz vermiştim söylemeyi unuttum.
- Tamam seda gibtir git ne diyim..
Amk içim bir tuhaf oldu. Ne alakaysa sinirden gözlerim doldu. Kız arkadaşlarından kıskanıyordum kızı.  

- Ya mustafa tamam tamam nerdesin, nereye geleyim?
- Yok ben gelicem seni almaya.
- Araba mı var?
- Evet ömer’in arabası..
- Tamam bekliyorum.
Seda’nın yanına gitmeden önce kuyumcuya uğradım ve hazırlanmış hediyeyi aldım. Ardından da hiç bekletmeden gidip seda’yı aldım evden. Bindik arabaya… direkt doğum gününü hatırlatma girişimlerine başladı.
- Hayatım bugün özel bir gün gibi geliyor bana.. sana da öyle geliyor mu?
- Yok bebeğim, normal gün hiçbir anlamı yok benim için.
- Peki, anladım.
Suratı düştü. Anlamadı rol yaptığımı. Beş dakika boyunca hiç konuşmadım. Radyonun sesini açtım. Kendi kendime şarkıya eşlik falan etmeye başladım. Seda da bana üzgün üzgün bakıyordu. Dayanamadı sordu:
- Mustafa nereye gidiyoruz?
- Bebeğim çok güzel bir tepe var, oraya çıkalım manzarayı seyredelim.
- Bu mu yani? Keşke kızlarla gitseydim..
- Hay sokacam kızlarına şimdi ya…
- Şşşt! Terbiyeli ol mustafa!
- Lan gel bi işte benimle beraber olmak istemiyorsun galiba.
- Ben istiyorum da asıl sen istemiyorsun gibi bir hafta soğuk davranıp hiçbir şey yokmuş gibi davrandığına göre…
- Ya tamam trip atma geçti işte. Beraber güzel bir vakit geçirelim diyorum. Bozma..
- Tamam aşkım tamam, bozmayalım keyfimizi.
Çıktık tepeye. iki tane çınar ağacı ledlerle süslenmiş, yine ledlerle iyiki doğdun sevgilim yazılmıştı. Helal olsun ömer’e, bin uğraşıyordu bizim için.
Seda’nın gözleri fal taşı gibi açıldı. Adeta ortamı süzüyordu. iki ağacın ortasına serilmiş bir kilim, kahverengi bir piknik sepetine konulmuş kırmızı şarap ve iki bardak… direkt döndü ve bana sarıldı. “aşkım sen birtanesin, seni çok seviyorum” dedi. Çok sevinmişti lan. Gözlerinin içi parlıyordu, gözlerinin içi gülüyordu adeta. Hemen hiç ambiyansı bozmadan hediyesini verdim. Açtı ve M-S yazılı kolye. Acayip sevindi. “Takar mısın aşkım ?” dedi. Aldım kolyeyi, uzun saçlarını boynundan sağa doğru attım ve kolyeyi taktım. Sonra döndüm ve ona baktım. Çok yakışmıştı. “seni seviyorum mustafa” dedi ve dudaklarıma yaklaştı. Aynı şekilde bir adım da ben gittim ona. Kısa kısa bakışmalarla ufak ufak öpüşüyorduk, dudaklarımıza öpücükler konduruyorduk.  

Bir an durdum ve suratına baktım.
- Dudakların şarap gibi ve ben sarhoş olmak istiyorum..
- Sarhoş olmak istiyorsan şarap var canım, gel şarap içelim.
- : ) (gülümsedim sadece)
- Ayrıca bu Shakespeare ayakları bana sökmez canım ; )
- Hadi ya olmadı mı? : )
- Maalesef : )
- iyi peki, şarapla idare edeceğiz o zaman : )
- Zorundasın : )
Rüzgardan üzeri yaprak olan katlanan kilimi alıp güzelce silkeledim. Tekrar yere serdim. Baktım seda da tirbüşon ile şarabı açmaya çalışıyor ama beceremiyor. “Ver şunu ya” dedim alay ederek ve açtım. “eyvallah canımsın” dedi. “sağ ol hanım ağam” dedim. ikimiz de güldük biraz. Şarapları bardaklara doldurdu. Çerezleri açtı. Şaraplarımızı yudumlamaya ve geleceğimiz hakkında konuşmaya başladık.
- Benimle evlenmek istiyor musun mustafa?
- Bu bir evlenme teklifi mi? Henüz erken değil mi : )
- Ya sululaşma hemen mustafa ciddi bir şey söylüyorum.
- Hayatta en çok istediğim şey sensin ve seninle evlenmek istiyorum.
- Hiç ayrılmayız dimi biz hayatım?
- Bizi ayırsa ayırsa ancak ölüm ayırır bebeğim..
- Allah korusun mustafa…
- Neyse ya şu güzel manzaranın tadını çıkaralım. Moral bozmaya gerek yok gel şöyle yamacıma bakalım sen : )
Sırtını göğsüme yasladı. Rahatça manzarayı süzdü. Şehrin yanıp sönen ışıkları, çocukların yankı yapan çığırışları bizi adeta mest ediyordu. Seda iyice koynuma sokulmaya başladı.
- Seda istersen fazla hareket etme çünkü bende de tuhaf hareketlenmeler oluyor : )
- Ya mustafa sapık sapık konuşma..
- Tamam tamam : )
 iki dakika sonra “ulan kız üşüyor galiba” diye düşündüm.
- Hayatım üşüdün mü ?
- Biraz..
Kalktım battaniyeleri getirdim. Al dedim bunu sırtına. Ben de üşümüştüm birini de kendi sırtıma aldım ve öyle sarıldık birbirimize. Onun sırtı yine göğsümdeydi.  

Biraz dedikodu yaptık, şaraplarımızı bitirdik. Seda doğruldu:
- Mustafa bir şey sorucam
- Sor bebeğim
- Beni gerçekten seviyor musun?
- Offf seda ya..
- Bak bu sorudan bile kaçıyorsun
- Ya ne alakası var
- Neden cevaplamıyorsun o zaman?
- Ya az mantıklı düşün seni sevmesem burda ne işim var allah aşkına ya..
- Ne kadar seviyorsun peki..
- Ya off şarap doldur şarap şuranın bi tadını çıkaralım.
- Şarap bitti, beni ne kadar seviyorsun konuyu değiştirmeye çalışma!
- bu soruyu sana asla sormayacak kadar.
Bir an sustu. Gözlerime baktı.
- Beni o kadar çok seviyorsun ki kelimeler kifayetsiz kalıyor değil mi?
- Öyle oluyor hanfendi, siz ne kadar çok seviyorsunuz bakalım beni söyleyin?
- Tahmin edebileceğin değil tahammül edemeyeceğin kadar çok.
- Waaoovv! Anlamadım ama neyse : )
- Ya mustafa (yumruk attı koluma)
- Neyse şarap bitmiş ben alıp gelsem beni burda bekler misin?
- Saçmalama mustafa bu tepede yalnız başıma..
- Şaka yaptık ya hadi kalk beraber alıp gelelim.
- Ya yetmez mi bu kadar şarap, almayalım duralım burda.
- Ama daha sarhoş olmadım.
- Dudaklarım ne güne duruyor?
- Doğru söylüyorsun..
ikimizde ayaktaydık. Ayakta öpüşüyorduk. Ay, yıldızlar, havada saçma sapan dönen yarasalar, ateş böcekleri ve doğada gizlenmiş diğer varlıklar bizi izliyordu. O büyük aşkımıza tanık oluyordu.  

Seda’nın telefonu çaldı yaklaşık yarım saat sonra. Ne güzel oturuyorduk lan, gün hiç bitmesin istiyordum. Halası arıyormuş. Saat 23.00 olmuş hiç farkında değilim. Hemen toparlandık. Arabaya bindik ve evin yolunu tuttuk. Seda’yı eve bırakacaktım. Seda’nın halasının evinin önüne geldik.
- Mustafa, bugün yaptığın, hazırladığın her şey çok güzeldi. Seni çok seviyorum.
- Canım, doğum günün kutlu olsun umarım çok mutlu ve huzurlu bir ömrü beraber geçiririz. Ben de seni çok seviyorum.
- Kızlar ne hazırlamışlardı acaba, merak etmedim değil. (dilini çıkarıyor)
- Gelmeseydin seda o zaman : )
- Tamam tamam, neyse ben gidiyip halamı daha fazla bekletmiyim. Hiç yanından ayrılmak istemiyorum ama mecburum.
- Git git bekletme sonra bir daha izin alamayız bak. Selam söyle benden de.
Alnından ve yanağından öpüp uğurladım Seda’yı. Eve geldim, çok yorgundum. Duş aldım ve hemen yatağa girdim. Çoğu insan gibi ben de gece kafamı yastığa koyduğumda günün muhasebesini yapıyordum. Ne güzel geçmişti günümüz. Seda mutluydu ama emindim. Mutlu etmiştim onu. Keşke hiç bitmeseydi.
Bu düşüncelerle uykuya daldım. Sabah kalktığım da bir günaydın mesajı vardı:
“Artık benim bedenimin, hayallerimin, geleceğimin bir parçası olan; her gün mutluluğumu bir kademe daha arttıran, beni dertlerimden arındıran ve sevgiye, aşka sevk eden; her kızın hayalindeki karaktere sahip, yakışıklı, tatlı, efendi, zeki olan ve benim bugüne mutlu uyanmamı sağlayıp bu mesajı attıran sevgilim; seni çok seviyorum GÜNAYDIN! : )”
Sabah sabah beni mutlu eden bir günaydın mesajı.. aynı şekilde karşılık vermeliyim diye düşündüm.
“ Artık benim bedenimin, hayallerimin, geleceğimin, her şeyimin bir parçası değil, bütünü olan; her gün mutluluğumu tarif edilemeyecek bir boyuta ulaştıran, bana aşkın ve sevginin en güzelini tattıran, mesajıyla beni bugüne mutlu hazırlayan sevgilim; seni tarif edilemeyecek kadar çok seviyorum.. Günaydın bebeğim : )”
Otuz saniye bile geçmeden mesaj gelmişti.
- Mustafa?
- Efendim hayatımın anlamı..
- Ben yoksa senin hayalindeki kız değil miyim?
- Nerden çıkardın hayatım bunu?
- Benim mesajımdan kopya çekmişsin ama ekgib yazmışsın. Hayalindeki kız olmadığım için mi yazmadın orayı?
- Hahahahah buna mı takıldın : )
- Ben ciddiyim mustafa, gülme.
- iyi ki güne mutlu başlayalım dedik…
- Şaka yaptım şaka seni denemek istedim bozulma hemen : )
- Sen benim hayal gücümün tıkandığı, tarif edemediği özellikte bir kızsın. Bunu bildiğin için yazma gereği duymadım : )
- Bilmiyorum, öğrenmiş oldum. : )  

Okul çıkışı buluştuk. Seda bir çocuk gibi sevinçliydi. Çok mutluydu ve onu mutlu görünce ben de mutlu oluyordum. Hava da çok güzeldi, biraz da bunun etkisi olabilir tabi.
- Mustafa ya dün çok güzeldi : )
- Evet, rüya gibiydi
- Keşke hiç bitmeseydi
- Ben de bitmesini hiç istememiştim
- Keşke her gün doğum günüm olsa ya…
- Her günü doğum gününmüş gibi yaşayalım güzelim : )
- O zaman da çok sıkar bence, sıkmaz mı?
- Bence de sıkar. Arada bir tartışalım ilişkinin tuzu biberidir : )
- Sen o hafta bana neden soğuk davrandın mustafa?
- Ya başlama şimdi yine seda!
- Hani tuzu biberiydi??
- Ama bu konu kapanmıştı.
- Şaka yaptım şaka..
- Bir şeyimi bulamayınca hemen o konuyu açıyorsun : )
- (düşündü) harbiden ha, sen çok iyi bir sevgiliymişsin aşkım benim (sarıldı)
Beraber sarılarak yürümeye devam ettik. Seyyar satıcılarla, parkta oturan yaşlı dedelerle, teyzelerle sohbet ettik. Oyuncaklara binen çocukları izledik. Küçük çocuklara sorular sorduk, güldük eğlendik. Hatta o gün birlikte salıncağa bile bindik.
- Mustafa hadi salınacağa binelim lütfen lütfen : )
- Oha seda !
- Ya hadi lütfen ben çok seviyorum salıncağa binmeyi..
- Sen binmek istiyorsan bin valla ben binmem.
- Ya gel bin işte en yükseğe kim çıkacak yarışalım : )
- Çocuk musun seda : ) Sen bin ben seni sallarım.
- Çok öküzsün mustafa!
- Ne öküzlüğü yaptım lan?
- Salıncağa binmedin!
- E sallıyoruz işte daha romantik bu, filmlerde falan hep erkek sallar salıncağa binmez, öyle değil miydi : )
- Tamam tamam yavaş salla ama düşürme ayılık yapıp da..
- Öküz müyüm ayı mı karar ver?
- Sevgilimsin, sevgilim biricik sevgilim..
- Offf of!
- Benim bu hallerime katlanıyorsun ya seni daha da fazla sevmeye başlıyorum aşkım benim : )
- Şımarma şımarma, yalakalık istemez..
- Öff tamam be : )  

Ben onu sallarken o da bir tane şarkı söylüyordu. Çok mutluydu lan. Dalıp gitmişim onun o dalgalı saçlarına. Onun “mustafa, mustafa!” diye seslenişini hiç duymamışım, bir an kendime geldim.
- Mustafa sana sesleniyorum sağır mısın tut şunu ineyim başım döndü sallama artık.
- Pardon hayatım dalmışım ya..
- Huh çok güzeldi ama : )
- Nasıl dönüyor mu hala başın?
- Yok iyiyim iyi merak etme sen : ) (yanaklarımı sıktı)
Hava yavaş yavaş kararıyordu. Seda’yı yürüyerek eve bıraktım. Sonra kendim de önce kahveye arkadaşların yanına ordan da eve geçtim. Mesaj attım “bebeğim napıyosun : )” diye. Cevap gelmedi. Soru işareti gönderdim sadece. Mesajlar iletiliyordu ama cevap yoktu. Merak ettim aradım, telefonu meşguldü. Bir daha aradım, yine meşguldü. Bir saattir kiminle konuşuyordu bu kız? Whatsapp’a da girmiş, mesajlarımı görmüş olmalıydı. Sinirlendim bir kez daha aradım. Bu sefer çaldı. Hem de uzun uzun çaldı ama açmadı. Bir daha aradım ve “aradığınız numara şu anda ulaşılamıyor” sesini duydum. iyice meraklandım. Mutlaka haber verirdi bir şey olsa.. herhalde özel bir şey var deyip üstelemedim ama meraktan da ölüyordum. Ben yine iyi geceler mesajımı atmayı ihmal etmedim. Sabah erken kalktığım için uyudum. Sabah kalktığımda bir günaydın mesajı bekledim ancak yoktu. Telefonu aldım elime, tam arayacaktım ki bir mesaj geldi.
- Mustafa dün gece ailevi bir mesele vardı kusura bakma yazamadım çok sinirliydim..
- Hayırdır bebeğim?
- Sana anlatabileceğim bir şey değil mustafa..
- Ne? Bana anlatabileceğin bir şey değil mi?
- Evet, değil mustafa anlatmak zorunda mıyım?
- Değilsin de şaşırdım.
- Şaşırma mustafa şaşırma.
Ne olmuştu lan bu kıza? O gün benimle buluşmadı, okulda sarılmadı ve yanımdan hemen uzaklaştı. Konu ailevi olsa bana daha çok yakınlaşır, olayı anlatır akıl isterdi eminim. Benden niye soğusun ki benimle alakası ne? Çıkacaktı kokusu ama ne zaman. Artık canıma tak etti.
- Seda sen gelsene az şöyle..
- Ne var mustafa?
- Hayırdır sorun benimle mi ilgili nedir bu soğukluk?
- iyi değilim mustafa kendime gelmem için zaman verirsen sevinirim.
- gibtirtme zamanını gel şuraya efendi efendi anlat, ne yaptıysak bilelim.
- Ya mustafa konu halamla ilgili, o gün geç geldik ya bana bozulmuş.
- Ee ne var bunda?
- Tamam mustafa ya takılma sen bana neyse.. (sarıldı)
Ne oldu lan bu kıza iyice değişti amk.. Pgibolojisi mi bozuldu ne oldu çözemedim. “sen bu sıralar hiç iyi değilsin” dedim. “haklısın” dedi. “gel hadi gel sana damla sakızlı türk kahvesi alayım, seversin” diyip kafeye zütürdüm. Bana karşı soğuk olan kız aniden değişmişti. Şimdi de çok mutlu görünüyordu ya da rol yapıyordu. Biz sohbet ederken zeynep geldi. “amk kızı ya ne işin var burda” dedim, tabi içimden. Ama seda o surat ifademi gördü galiba. “oturabilir miyim müsaadenizle?” dedi. Ben konuşmadan seda hemen “tabi buyrun” dedi.
- Mustafa nasılsın görüşmeyeli?
- iyidir..
- Bu bana bahsettiğin o çok sevdiğin sevgilin seda olmalı..
- Evet, o uğruna canımı feda edebileceğim kız seda.. Seda bu da zeynep. Sana hediye ve sürpriz yapıcaktık, bana yardımcı oluyordu da engeller çıktı önümüze yapamadık. Zeynep pek müsait değilmiş.
Zeynep seda’ya döndü. “Sizi tanıdığıma çok mutlu oldum, mustafa hep bahsetti sizden” dedi. Seda “ben de tanıştığıma memnun oldum” dedi.
iyice Yusuf Yusuf olmuştum. Seda zeynep’i tanıyor gibiydi.  

...devamını isterseniz yorum yazabilirsiniz.



beğendiysen paylaş panpa


1 yorum: