anime etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anime etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Trend Hikayeler Serisi: Arkadaşımı Seven Kıza Aşıktım Sadece!

trend hikayeler

Kimim ben? Ah, tamam tamam o klagib konuşmalardan yapmayacağım burda. Daha züt kadar çocukken annem tarafından piyano çalmaya yönlendirildim. Bir şeyler yapıyordum işte. Annem eskiden çok çalmış, o yüzden bana da öğretiyordu. Nedenini hiç sormadım, soramazdım zaten.

Babam yok. Yani ben bebekken bizi terk etmiş. Annem çalışmaya başlayıp beni büyütmeye çalışıyor, annem çalışırken ben yan komşumuz Ezgi'nin annesi tarafından bakılıyorum falan filan. Pek iç açıcı bir geçmişim yok denilebilir. Küçükken dersleri bırak dışarı çıkıp oyun bile oynamazdım. Nedeni asosyal olmam, ezik olmam veya utanmam gibi şeyler değil. Evde piyano çalışmaktan onlara zaman bulamazdım. Annem çalıştırıyor beni, tek notaya yanlış basarsam bağırıyor bana. Annem o karşı çıkamam, özür dileyip doğrusunu yapıyorum.

-Seni kurtaracak tek şey bu! Orada ne görüyorsan onu çalacaksın aptal! 

Küçükken yarışmalarda birinci olmuşum hep. insanlar alkışlıyor beni falan. Ben sadece oturup piyano çalıyorum. O kağıt parçasındaki notaları aynen piyanoma aktarıyorum. En iyisi bu, annem böyle seviyor beni o yüzden böyle yapıyorum. Yapıyordum. Anne..

Annem hastalandı ben küçükken. Hastalığına pek girmek istemiyorum fakat sandalye falan kullanmaya başladı. Bir süre piyano çalamadım, okula gidemedim. Daha küçük bir çocuğum sonuçta ve annem ayağa kalkamıyor. Ağladığımı hatırlıyorum sadece.

Annem hala beni çalıştırmaya devam ediyordu. Eğer bulduğu bir yarışma olursa beni yazdırıyordu. Sürekli piyano çalmamı, piyanoda gelişmemi falan istiyordu. Sürüyle ilaç yardımıyla yaşamaya çalışan annem benim piyano çalmamla ilgileniyordu bildiğin. Bazen odasında ağladığını duyuyordum fakat ne yapabilirim ki? Küçük çocuktum hem. Yarışmaları kazanıyordum ben. Birinci oluyordum, insanların alkışlarını işitiyordum falan filan. Umrumda mı? Hayır. Annem mutlu oluyordu, yani mutlu olduğunu söylüyordu bunları yaptığımda.

Ambulans sireni sanki o. Kime ne oldu ki acaba? Uykumdan sıçradım bildiğin ambulans sesiyle. Sesler evden mi geliyor? Anne..  

Aylin abla evde, ne yapıyor bu saatte acaba? Doktor mu onlar? Annem nerede? Korkuyorum. 

(A-Abla)- Mert odana geç geliyorum ben canım.

Aylin abla Ezgi'nin annesi. Onu dinleyip odama geri dönüyorum. Göz ucuyla bir sedye, üzerinde annem. Aylin abla beni görüp üzerime doğru koşuyor fakat nafile. Annemin üzerine atlayıp ağlamaya çoktan başlamışım ben. Öldü mü şimdi bu kadın? Benim için bu kadar uğraşan, beni tek başına büyüten kadın öldü mü? Çocuğum lan ben. Çocuk!

7 YIL SONRA

(E)- Bu sene de katılmayacak mısın yarışmaya?

(Ben)- Çalamıyorum Ezgi. Nasıl katılabilirim sence? Sorup durma şunu.

(E)- Tamam ya kızma pardon. (O aptal sırıtışını yaptı yine.)

(Ben)- Sırıtma şöyle.

Ezgiyle yıllardır arkadaşız. Hiç yan gözle bakmadım diyebilirim. Eğlenceli ve tatlı biri. Okula birlikte gider sürekli birlikte takılırdık.

Annem öldükten sonra piyanoya elimi sürmedim. Süremedim daha doğrusu. O kadar yabancı, o kadar korkutucu geliyordu ki. Aylin abla baktı bana bu yaşıma kadar. Hala ilgileniyor tabi fakat yalnız yaşıyorum.

(B)- Mert!

Berke üzerimize doğru koşuyordu. Üçlü grubumuzun üçüncü üyesi de geldi işte. Berke benim aksime yakışıklı, tamamen sosyal, kızların sürekli ilgilendiği erkekti. Başkalarına karşı olan büyük egosuna karşın bize karşı tamamen sıcak ve samimiydi.

Anlatabileceğim aksiyonlu bir düzenim yoktu. Gayet monoton bir şekilde ilerleyen hayatım vardı aslında. Belki yeni insanlarla tanışsam bu değişirdi ha?

(E)- Berke seni biriyle tanıştırmam lazım.

(B)- Cinsiyet sorma gereği duymuyorum, hetero olduğumu biliyorsun herhalde.

(E)- Ya salak. Neyse tanıştırdığımda anlarsın zaten.

Kiminle tanıştıracak acaba? Gerçi beni ne ilgilendirir ki? Sonuçta Berke ile tanışmak istiyor benimle değil.

(E)- Çıkışta gideriz, Mert sende geliyorsun he! (Aptal sırıtması..)

(Ben)- Aslında işim var biraz.

(E)- Tamam geliyorsun.

Çıkışta gittik çimenlik gibi bir yere. Piknik alanı gibi bir şey aslında tam anlamadım. Tek başıma etrafı gezerken aniden birine çarptım.

(Ben)- Özür dilerim dalmıştım. iyi misin?

(Kız)- Sorun değil.

Sorun değil dedikten sonraki gülümsemesi beni benden aldı sanki orada. Kim acaba? Beni ne ilgilendirir ki, bundan sonra görmeyeceğim sonuçta. Yerden çantasını alıp gitti. Keman çantasıydı sanırsam. Ezgi arayıp yanlarına çağırdı beni. Gittiğimde ters olan bir şey vardı.

(Kız)- Aaa selam.  

(Ben)- Selam.

Yapma. Berkeyle tanışacak kız bu mu gerçekten? Eh tabi, yakışıklı olan o. Kızların gözdesi olan o. Benimle mi tanışacaktı? Aptal kafam.

(E)- Mert, bu Selin.

Memnun oldum faslı falan oraların önemi yok. Sorun şurda ki ben kıza sürekli bakıyorum. Ezgi bunu anlamış olacak ki: "Berke'den hoşlanıyor o kız. Aklından bile geçirme Mert."

Benden hoşlanacak değil ya, Berke tabi. Yanımda Ezgi, önümüzde sohbet edip gülüşen Berke Selin çiftine bakıyordum sadece.

(S)- Elemeye geliyorsunuz değil mi?

(Ben)- Ne elemesi?

(S)- Keman çalıyorum. Yarışmalarda kendimi deniyorum işte öyle. (Gülümsemesi neden bu kadar hoş?)

(B)- Mert keşke gelebilseydin be kanka. iptal edemezsin herhalde?

Neyi iptal edemem? Ah tabi, yalnız kalmak istiyor. Berke sonuçta bu, ondan hoşlanan kızla yalnız kalmayıp ne yapacak başka?

(S)- Neyi iptal edemezsin ya? Hayır burdaki herkes geliyor. Kırmak yok.

Ezginin beni sürüklemesi, Berkenin bana pis pis bakışları arasında peşlerinden ilerledim sadece. Berke kızar mı acaba bana? Hem neden gelmemi istedi ki Selin?

Elemelerin yapılacağı yere geldik. Selin ayrı kapıdan gitti. Biz seyirci koltuklarına oturduk. Pek kimse yoktu normal olarak. Gençler gelip keman çalıyor, jüriler puanlamaları yapıp gönderiyor, sonra bir başka kemancı geliyor. Selin nasıl çalıyordur acaba?

(B)- Sıra Selinde lan! Ben heyecanlandım yeminle. Ezgi seni seviyorum kızım, muhteşem bu kız.  

Muhteşem bir elbiseyle, muhteşem yürüyüşüyle çıktı Selin. Kafasını kaldırıp bize baktı. Göz göze geldik, gözleri parlıyordu. Çalmaya başladı. Nefessiz izledik. Çok garip bir şekilde çalıyordu. Fakat o kadar hoş bir melodisi vardı ki.

(Ben)- Tebr..

(B)- Selin tebrikler! Muhteşemdin ya. Gerçekten fazla iyisin.

Yine yürüyorlar önden. Yanımda Ezgi onları izliyordum ben. Ne diyebilirim ki, Berke sonuçta bu.

(S)- Sonraki katılacağım yarışmada piyanistle beraber çalıyormuşuz. istediğimiz kişiyi piyanist olarak getirebiliyormuşuz fakat bulamazsak gereksiz birini koyacaklar oraya. Tanıdığınız biri var mı?

Ezgi ve Berkenin bana bakmasıyla anladı gibi. Tabi piyanist değilim ben. 7 Yıl oldu çalmayalı sonuçta.

Çıkışta Berke işi olduğunu söyledi. Ezgi kurs için okulda kalacaktı. Ben tek başıma yürüyecektim yani. Giderken Selini gördüm.

(S)- Selaam. Berke burdan gitmiyor muydu ya. Bayadır bekliyorum fakat gelen giden yok.

(Ben)- Berke gitti çoktan. Bekleme sen bence boşuna.

(S)- Nasıl ya. Neyse, sen gel o zaman benimle. En yakın arkadaşısın sonuçta değil mi?

(Ben)- Nereye geliyim?

(S)- Alışverişe tabiki (Sırıttı.)

(Ben)- Ama be..

Konuşamadan tuttu kolumdan çekti yanına. Yürümeye başladık öyle. Neden benimle alışverişe gidiyor ki acaba? Garip bir kız. Fakat olay şu ki, ben ona baktıkça büyüleniyorum.  

(S)- Piyanist misin?

(Ben)- Eskiden öyleydim.

(S)- Neden bıraktın?

(Ben)- Ailevi meseleler.

(S)- Yaa, biraz daha canlı olsan olmaz mı? Cool falan olmaya çalışıyorsan pek olmuyor he! (Fazla güzel gülümsüyor.)

Öyle mi? Nasıl konuşuyorum ki? Soğuk falan mı?

(Ben)- Tamam pardon. (Az da olsa gülmeye çalıştım.)

Ona karşı çekingen davranıyordum nedense. En yakın arkadaşımı seven kız sonuçta. Genelde hep en yakın arkadaşımı seviyorlar zaten. Ben figüran takılıyorum burda.

(S)- Benim için tekrar başlasan olur mu?

Ha?

(Ben)- Anlamadım?

(S)- Biliyorsun piyano çalan birine ihtiyacım var. Yardım et işte bana ne kaybedeceksin?

Çalamam ben. inat olduğumdan falan değil, o kadar uzun süredir çalmadım ki tuşlara bile basamam ben. Fakat bu kız bana bu teklifi yaparken ben nasıl reddedebilirim ki? Fakat kabul etsem ne yapacaktım? Çok garip, etraftan o kadar piyanist bulabilir herhalde değil mi?

(Ben)- Uzun süredir çalmadım. Yapamam sanırsam.

(S)- Ya ama ısrar ediyorum lütfen. (Koluma sarıldı bunu söylerken. O kadar tatlı duruyordu ki.)

(Ben)- Gerçekten yapamam.

Nasıl yaptıysa yaptı, başlattı beni tekrardan. Fakat sorun şu ki, çalamıyordum. Gerçekten o kadar geçen zamanın ardından berbat çalıyordum. Bunu ona söylememe rağmen terslemiyor, aksine daha fazla çalmamı istiyordu. Çaldıkça eski haline döneceksin diyordu. 3 Hafta sonra sahnede onunla beraber çalacaktım. Tabi aynı zamanda Berkeyle beraber takılıyorlardı. Sevgili olup olmadıklarını bilmiyorum fakat öyle gibilerdi. Bende yandaki figüran olarak sahnesinde ona yardım edecektim işte. Günler geçti, hala kötü çalıyordum. Fakat hala Selin beni istiyordu. "Kötü çalıp çalmaman önemli değil yeter ki duygularını içine kat." diyip duruyordu.

(Ben)- Pardon, yine saçmaladım.

(S)- Sorun değil, özür dileyip durma aptal. Denemeye devam edelim.

Neden bunu yapıyordu ki? Sahneye çıkmamıza çok az kalmıştı. Elemeydi sadece çok önemli bir an değildi. Fakat 7 seneden sonra ilk defa sahneye çıkacaktım. Selin çalarken, benimle zaman geçirirken, bana bakarken o kadar büyülüyordu ki beni. Neden böyle acaba...  

(Ben)- Selin ben berbat edicem galiba. Neden beni bu kadar istiyorsun ki sahnede?

(S)- Bilmem, istiyorum işte. Hem berbat etmeyeceksin. Sadece duygularını kat. Çalabilirsin Mert.

Sahnede başkaları çalıyordu. Biz sıramızı bekliyorduk. Beyaz bir elbise giymişti Selin. Çok güzeldi. Adımız söylendi, içeri doğru ilerledik. Sıramız geldiğinde sahneye doğru gidecektik.

Acaba batırır mıyım? 1 ay çalıştım 7 sene ardından, nasıl iyi çalabilirim ki? Kıza ayak uyduramazsam ne olacak?

içimdeki heyecan ve korkularla Selinle yan yana sahneye ilerledik. Selam verip ben piyanoya oturdum, o ön tarafta eline kemanını aldı. Ezgiyi aradı gözüm. Çok kalabalık olmadığından gördüm hemen. Bol şans diliyordu gözleriyle sanki, ya da her neyse işte.

Başladık. Parmaklarım piyano tuşlarına dokundukça daha çok heyecanlanıyordum. Hatasız ilerliyordum, fakat bir saniye. Selin notaların dışına çıkmaya başladı. Fakat kötü anlamda değil, kendi yorumunu katıyordu bir nevi. Peki ya ben? Ben notalara bağlı çalan çocuktum, şimdi ne yapabilirim ki?

Selinle göz göze geldik, terlemeye başlamıştı. Telaşlı bir hali vardı sanki. Ona yetişmeye çalıştım. Olmadı. Tamamen kaybettik birbirimizi.

Utanç dolu vücudum kendini yere doğru bıraktı. Çökük bir halde Seline baktım. Bana baktı, göz kırptı. Tekrar çalma pozisyonuna geçti ve başladı tekrar çalmaya... 

Bu sefer ona yetiştim. O kadar duygulu ve sert bir şekilde çalıyorduk ki. Şurada azıcık seyircimiz varsa da bizi soluksuz izlediklerine emindim. Parçanın sonuna geldik, ellerim son nota için hareket etti, ve bitti. Kafamı kaldırdım, sağ tarafa döndüm. Selinle göz göze geldiğimizde bu sefer ben ona göz kırptım. Mutlu hissediyordum. Selin mutlu görünüyordu çünkü.

Ayağa kalkarken yığılma sesi duydum. Sağ tarafıma baktığımda Selin yere düşmüştü.

(Ben)- Selin!  

Mutluydum, belki de mutluyduk o an. Telaşlı görünmesinin nedeni bu muydu? Hala hastanede yatıyordu Selin. Nedenini doktorlara sorduğumuzda daha belli değil diyerek geçiştiriyordu bizi. Daha çok Berke atlıyordu tabi öne, onun sevdiği sonuçta.

Biz orada beklerken yan taraftan 40-50 yaşlarında bir adam geldi. Yanında eşi de vardı. Selinin annesi ve babası olduğu kolayca anlaşılıyordu. Ben çok korkacaklarını falan düşünürken "Sürekli kendini zorluyor. Böyle giderse daha da artacak bu olay." dediğini duydum annesinin. Ne yani, sürekli olan bir şey mi bu? Selin hasta mı? Yok hayır, yanlış duymuş veya yanlış anlamışımdır. O kızın hasta olma ihtimali yok.

1 GÜN SONRA

(B)- Selin, iyi misin!? Korkuttun bizi noldu sana ya?

(S)- iyiyim sorun yok. Kendimi çok zorladım sadece (Yorgun ve bitik bir halde gülümsemeye çalıştı)

(E)- Daha önce oldu mu böyle bir şey Selin?

(S)- Yok hayır ilk defa başıma geliyor. Ya gerçekten önemli bir şey değil, hem en geç 2 3 güne çıkabilirmişim.

Onlar konuşurken ben sadece bakıyordum Seline. Bi an o da bana baktı. O gülümsemesini gösterdi bana tekrardan. Çok tatlı bir kızdı. Arkadaşımı seven kız.

Normal okul günleri devam etti. Artık 3 kişi değil 4 kişi takılıyorduk. Tabi Berke ve Selin daha çok önde yan yana yürüyen çift oluyordu. insanlar genelde Ezgi ve beni de çift sanardı. Değildik, olamazdık.

(B)- Biz çıkışta sinemaya gidicez. Gelecek misiniz? (Keskin bir bakış attı bana)

(Ben)- işim var benim, eğlenin siz.

(E)- Benimde.

Bu sefer Selin ses etmedi. Bir kere sesini çıkardı diye benimle ilgileniyor diye bir şey yok sonuçta değil mi?

Ezgiyle yürüyorduk. Yağmur başlamıştı sanki. Şemsiyelerimiz olmadığından üzeri kapalı bir yere geçtik.

(E)- Mert...  

EZGi

Mert neden sürekli Seline bakıyordu ki? Berkeden hoşlandığını açıkça söylemiştim. Aptal çocuk, hep olmayacak şeylere ilerliyor. Pek umrumda olduğundan değil, onun hayatı sonuçta fakat üzülmesini istemiyorum. Çocukluk arkadaşım sonuçta.

(E)- Ayça neden öyle bakıyorsun kızım?

(A)- Kendi hissettiklerini kendine itiraf edemeyecek kadar korkak mısın gerçekten sen?

(E)- Ne alaka şimdi? Anlamadım.

(A)- Anlama Ezgi. Anlamadığın sürece kendini yiyip bitireceksin. iyice aptallaşmaya başladın sen.

Neden böyle demişti ki şimdi? Ne hissediyordum ben?



(E)- Mert...

(M)- Noldu? Neden öyle Mert dedin bir anda(Gülümsedi)

(E)- Anlamıyorsun değil mi?

(M)- Neyi?

(E)- Hislerimi.

(M)- Ne hissi? Neden bahsediyorsun kızım açık konuşsana.

(E)- Sana olan hislerimi.

(M)- Anlamadım?

(E)- Seviyorum seni işte aptal.

Ne oluyor? Ayaklarım tam tersi yönde hareket etmeye başladı. Hızlı hareket ediyorlardı. Yağmur yüzünden ıslanıyordum. Gözlerimden akan yaşlar ne alaka şimdi? Az önce Merte ne dedim ben? Yaptığım şey doğru mu değil mi bilmiyorum, fakat şu anda o kadar garip hissediyorum ki. Gözlerimden akan bu su damlacıkları bunu kanıtlıyor sanırım...

MERT

Ezgi neden o şekilde konuştu anlamadım. Konuşmaya çalıştığımda benden kaçıyordu sürekli. O kadar sene geçirdik beraber, bu neydi şimdi? Ezgi lütfen şaka olsun. Lütfen.

Okulumuz normal bir lise olmasına rağmen müzik konusunda hem ilgili hem de başarılıydı. Kemancıların çalacağı bir resital düzenlenecekti. Sonrasında yanında isterseler piyanistte ekleyebileceklerini öğrendik. Selin ister miydi ki acaba ikimizin çalmasını burada?

(S)- Mert! Duydun değil mi? Kesinlikle çalıyoruz. Seyirciler nefeslerini tutarak, gözlerini kırpmadan bizi izleyecekler. Anladın değil mi Mert!?

(Ben)- Dur sakin ol, çalarız tabiki.

Ben güldüm, o güldü. O kadar güzel bir an, neden Berkeyi sever ki? Güzel an olsa da, benimle birlikte gülse de, arkadaşımı seven kız o değil mi?  

Çalışmaya başladık tekrardan. Ben daha iyi çalmaya başlıyordum fakat o kadar fazla hata yapıyordum ki. Selin hala sesini çıkarmıyordu. Benden daha iyi birini bulması bu kadar kolayken neden bende bu kadar ısrar ettiğini hala anlamamıştım. O akşam Ezgi ve Selin benim evimdeydi. Ezgi bizi izlerken biz çalışıyorduk. işimiz bittiğinde Ezgi evine gitti, ben de Selini evine bıraktım. Annesi ve babasıyla daha yakından tanışma fırsatım oldu orada.

Selinin annesi(S-An) Babası(S-Ba)

(S-An)- Dediğin çocuk bu mu Selin?

(S)- Evet anne, Mert.

(Ben)- Memnun oldum efendim.

Babası beni kenara çekti. "Kızımın yanında olduğun için çok teşekkür ederim evlat." dedi. Ne alaka şimdi bu anlamadım fakat teşekkür edip ayrıldım oradan. Daha sahnemize 3 4 hafta vardı. Bizim yine monoton okul günlerimiz geri dönmüştü.  

(Telefon sesi.)

(E)- Mert! Selin hastaneye kaldırılmış yine. Gel istersen sende.

Ne? Yine mi? Tesadüf, kendini yorması falan filan. O güzelim vücudunda tek bir hastalık yok değil mi Selin?

Hastaneye gittiğimizde yine Berke orada. Başında bekliyor Selinin. Daha da bitkin halde yatıyor Selin o beyaz yatakta. Ne diyebilirim ki?

(S-Ba)- Bir süre hastanede kalacak Selin. Ziyaret etmeniz dışında bir şey yapamayacaksınız bir süre. Üzülmeyin, atlatır benim kızım.

Neyi atlatır lan? Yarın çıkacak işte hastaneden, değil mi? 2 gün, 4 gün. Hala çıkmadı. Pastaneden bir şeyler alıp hastane yolunu tuttum. O kadar şeyden sonra ziyaret etmesem biraz saçma olurdu değil mi?

Koridorda ilerledim, odanın kapısını yavaşça aralıyordum ki içeriden Berke ve Selinin sesleri geldi. Gülüyorlardı. Bölmek istemedim. Döndüm geri, evime yürürken aldığım şeyleri kendim yedim. Ne acınacak haldeyim değil mi?  

2 GÜN SONRA

(Telefon sesi)

(S)- Mert! Ezgi ve Berke sürekli ziyarete geliyor. Keman çalmam dışında hiç değerim yok galiba gözünde. insan bir kere olsun gelir ya!

Neden gelmemi önemsedi ki? Yok, arkadaşıyım sonuçta. Yani sevdiği çocuğun arkadaşıyım, piyanistiyim. Normal yani böyle konuşması, başka bir anlamı yok sonuçta. Arkadaşımı seven kız o.

(Ben)- işim vardı bu aralar özür dilerim.

(S)- Gelirken o önceden bahsettiğim çikolatalardan getirmeyi unutma. Cidden darılırım bak getirmezsen.(Güleyim derken öksürdü)

(Ben)- iyi misin?

(S)- iyiyim sorun yok. Neyse görüşürüz, unutma çikolataları!

Pekala. Gidelim bakalım. Pastaneden aldım yine istediklerini, hastane yolunu tuttum yine. Hastane merdivenlerini çıkarken karşıma Berke çıktı.

(B)- Mert nasılsın?

(Ben)- Selinin yanına gidiyorsan rahatsız etmiyim ben.

(B)- Yanından geliyorum sorun yok, hem o nasıl laf aptal ne rahatsızlığı?

(Ben)- Ne biliyim..

(B)- Hoşlanıyorsun değil mi Selinden?

Ne alaka? Neden bunu sordu ki şimdi? Anladı mı acaba?

(B)- Anlamayacağımı düşünerek beni aptal yerine koyduğunu söyleme öldürürüm seni burda.

(Ben)- Evet.

(B)- Bak sen Merte, benimle kapışacak ha? Bol şans kanka.(Sırıttı)  

Selinin odasına doğru ilerledim. Birine ondan hoşlandığımı söylediğim için kendimi garip hissediyordum. Söylediğim kişi de Selinin sevdiği çocuk sonuçta.

Odasına girdim, gözleri kapalıydı. Çok tatlı duruyordu gerçekten. Yanındaki koltuğa oturdum. Çikolataları masaya koydum. Keşke çiçek alsaydım.

(S)- Sonunda gelebildin(sırıttı)

(Ben)- Nasılsın?

(S)- Nasıl görünüyorum?

(Ben)- Berbat.

(S)- Sağol, çok iyisin gerçekten(gülümsemesi çok hoştu lan.)

(Ben)- Istediklerini getirdim.

Çikolataları gösterdim. Birlikte yedik. Konuştuk. Onunla geçirdiğim her an mutlu hissediyordum kendimi.

(S)- Sonra tekrar gel tamam mı? Görüşürüz!  

Sahnemize 2 hafta kalmıştı. Selin 1 hafta sonra çıkacaktı. Çalışmaya 1 hafta boyunca devam edip muhteşem bir performans sergilemek istiyorduk ikimizde. Amacımız insanları büyülemek sadece.

1 HAFTA SONRA

Selin hastaneden çıktı. Yoğun 1 haftanın ardından sahnemizin olduğu gündeydik artık. Heyecanlıydım gerçekten.

(E)- Mert, Selini gördün mü sen?

(Ben)- Hayır, gelmedi mi?

(B)- Ben de görmedim.

Ne demek bu şimdi?  

Selin bildiğin gelmemişti.

(Ben)- Telefonla ulaşamıyorum Ezgi ,yine bir şey olmuş olmasın kıza?

(E)- Bilmiyorum ki. Evine gidip baksam da zamanımız çok az. Eğer gelmezse sahneye çıkamazsınız sanırım.

Çıkamayız ha? Selin o kadar çok istiyordu ki bunu yapmayı. insanların gözlerinin tamamen ona kilitlenmesini, insanların onu hayranlıkla alkışlamasını.

(Ben)- O gelmese bile ben yapmak zorundayım.

(E)- Neyi yapmak zorundasın? Hem keman hem piyano falan mı çalacaksın aptal.

(Ben)- Kemana gerek yok.

Eğer gelmezse, o sahneye çıkıp yerime oturduktan sonra tek başıma piyanoyu çalacaktım. Öyle güzel çalmam gerekiyordu ki izleyenler büyülensin, ayakta alkışlasınlar. Yapabilir miydim? Bilmiyorum.  

(B)- Yok işte kız. Kesin bir şey oldu, ben gidip bakıcam.

(Ben)- Annesi ve babası var sonuçta. Bir şey olduysa sonrasında gideriz yanına. Yanımda olmanızı istiyorum, size ihtiyacım var.

Var değil mi? Berke ve Ezgi seyirci koltuklarına geçti. Ben ayrı bir kapıdan geçtim. Hazırlandım. Telefonuma son kez baktım, çağrı yoktu. Anlaşılan tek başımaydım. Sırama az kalmıştı. ileriden birisi Selin ve benim adımı okudu hazırlanmamız için.

Sahneye çıkmamız için çağrı yapıldı. Tek başıma başım dik bir şekilde sahneye çıktım. insanların şaşkınlıkla baktığını hissedebiliyordum. Selam verip piyanoya geçtim.

-Tek başına olmaman gerekiyor evlat, arkadaşın yok mu?

Juri tipli izlemeye ve değerlendirmeye gelmiş orta yaşlı bir adam. Keskin ve soğuk bir bakış attım ona, sonra elimi piyano tuşlarının üzerinde gezdirip ilk notadan başladım çalmaya.

Parmaklarım çok hızlı hareket ediyordu. içimdeki sinir, aşk, heyecan gibi duyguları karıştırıp tamamen piyanoma aktarıyordum. Hata yapmamıştım hiç, tam tersine o kadar iyi gidiyordum ki...  

Çok sinirli çalmaya başlamıştım. O kadar hızlı ve duygu dolu çalıyordum ki izleyenlerin nefeslerini tuttuklarını hissediyordum. Yavaş yavaş sona yaklaşıyordum. Olmuş muydu? Selinin istediğini tek başıma yapabildim mi?

Son notayı bastım. Kafamı yavaşça havaya kaldırdım. Yerimden kalkarak sahnenin ortasına yürüdüm ve selam verdim. Bir sorun vardı, neden kimse tepki vermiyordu?

(B)- BRAVO!!!

Berkenin sesini duymamla beraber alkışlamasını duymam, ardından herkesin ayağa kalkarak coşkuyla alkışlaması. O kadar garipti ki. Bunların hepsini Selin için yapmış olmam daha da değişik kılıyordu her şeyi. Beni sevmeyen, arkadaşımı seven kız için neden yapıyordum ki? 7 yılın ardından onun için piyanoya başlamam, vaktimin çoğunu onunla harcamam, arkadaşımı sevdiğini bile bile ona aşık olmam. Çok aptal biriydim sanırım.

Tabi ona ulaşamamıştık en başında. içimdeki merak ve korkuyla beraber sahnedeki alkışların ortasında dışarıya doğru koştum. Nereye gidiyordum? Tabikide Seline.  

Kapısını tıklattığımda ses gelmemişti. Telefonunu tekrar çaldırdığımda içeriden telefonunun sesi geldi. Evde düşüp bayıldıysa?

-Kime bakmıştım oğlum?

Minik bir teyzenin sesiydi.

(Ben)- Seline bakmıştım.

-Ambulans falan gelmişti buraya, hastaneye kaldırdılar sanırım. Sen nereden tanıyorsun?

Hastane. Yine mi? Sıkıldım artık bu aptallıktan. Teyzeye bir şey demeden hastaneye doğru koştum. Uzaktı evet ama ayaklarım sanki kendiliğinden hareket ediyordu. Ya bir şey olduysa ona bu sefer? O kadar garip hissediyordum ki. Arkadaşımı seven kız. Benim sevdiğim kız.  

(Ben)- Efendim, Selin iyi mi?!

(S-An)- Bu sefer pek iyi sayılmaz Mert. Sen olabildiğince yanında olmaya çalış onun.

Nasıl iyi sayılmaz ya. Nasıl lan? Odasına ilerledim. Kapıdan içeri girdiğimde yine o bitkin suratı gördüm. Nereden hatırlıyordum bu sahneyi?

Annem. Hayır ya. Annemdeki hastalık bu kızda olamaz. Öyle bir şey olmamalı. Beni piyanoya bu denli bağlayan iki insan oldu şimdiye kadar. Bunu da kaybedemem.

(Ben)- Selinin hastalığı ne öğrenebilir miyim?

Ah, evet. Öyleymiş. Bilimsel şeyine girmeye gerek yok. Vücut kendini imha ediyor demek yeterli olur sanırım. Ameliyatı var fakat ne ameliyatın sonucunda yaşayacağı kesin, ne de ameliyattan sağ çıkabilmesi kesin.  

Sürekli hastaneye gidip geliyorduk. Okulda ne tak yemişiz umrumuzda bile olmuyordu. Berkeyle geliyorduk genelde. Selin onu seviyordu sonuçta. O da Selini seviyordu. Ben burdaki ikinci elemandım. Selinin uyanmasını bekliyorduk sadece. Ameliyat olmazsa kurtulma şansı yoktu sanırsam. Annemde böyle miydi yani? Küçük olduğumdan dolayı hiç hatırlamıyorum. Fakat berbat bir durum olduğunu şu anda anlıyorum.

1 HAFTA SONRA

Selin hala gözlerini açmamıştı. Ne kadar saçma bir durumdu lan bu? Yanındaydım Selinin. Tek başıma onun yanındaydım.

Bi an hareket eder gibi oldu, sonra gözlerini aralamaya başladı. Bitkin bir şekilde etrafına baktı. Ben ne yapıyordum? He, ben şaşkın bir şekilde suratına bakıyordum kızın.

(Ben)- Uyandın..

(S)- Uyanmamı beklemiyordun sanırım (Öksürüyordu sürekli)

(Ben)- Yok hayır, yani ben.. Çok sevindim. Bekle doktor çağırıyorum hemen.

Doktor çağırmaya gittim. Selin uyanmıştı. Uyandığında karşısında görmek istediği kişi ben değildim muhtemelen. Arkadaşımı seven kız sonuçta.  

(Ben)- Ameliyat olacak mısın?

(S)- Bilmiyorum. Olsam da yaşamama ihtimalim varmış. Ne garip bir durum değil mi?

(Ben)- Öyle.

(S)- Benim yüzümden sahnemizde mahvoldu. Özür dilerim Mert.

(Ben)- Şey ben.. Çaldım. Yani tek başıma çaldım. izleyenler senin istediğin gibi büyülenmişti. istediğin gibi ayakta alkışlıyorlardı beni. Yani senin de orada olman daha iyi olurdu ama..

(S)- Mert sen.. Sen, Mert sağol. Gerçekten.

Mutlu olmuştu. Yani o bitkin haliyle bile gülümsemesini ekgib etmemişti yüzünden. Benim sayemdeydi değil mi?

Berke ve Ezgi gelmişti hastaneye. 1 Hafta daha gidip geldik hastaneye. Sonuç olarak ameliyat olmaya karar vermişti Selin. Ameliyattan çıkamama şansı vardı. Yani düşük bir ihtimaldi fakat yine de olabilirdi. Umarım olmazdı. Arkadaşımı seven kızın, benim sevdiğim kızın ölmesini istemiyordum ben.

2 HAFTA SONRA

Selinin ailesinin maddi durumu iyiydi. Ameliyat için bir sıkıntı çekmediler. Hatta fazla hızlı olacaktı Selin. Ameliyat hazırlıkları yapılıyordu biz okuldayken. Çıkışta bildiğin koşarak gittim durağa. Hastaneye gidip köşeye çekildik. Başarılı bir ameliyat olmasını umuyorduk sadece. Fakat o kadar çok korkuyordum ki, ya bir şey olursa ona, ya ölürse?  

-Ameliyat başarılı geçti. Bi süre gözlem altında tutacağız.

Başarılı ha? Herkes birbirine sarıldı, mutluyduk falan filan işte. Peki ya ben? Dışarı vurmasam da o kadar fazla mutluydum ki. O an ne yapacağımı şaşırdım. Peki, ameliyat başarılı olsa da hala bu hastalığın devam etme olasılığı var. Bu olmaz değil mi? Bu kadar şanssız olamaz Selin. Değil mi?

Kemoterapi olayları falan işte, normal devam etmeye çalışıyordu Selin. Normale dönmeye çalışıyordu. Aklım sürekli ondaydı, bir hiç için bunları yapıyordum belki de. Arkadaşımı seven kız sonuçta, bana bakar mı? Tabikide hayır. Peki ben neden bu kadar bağlandım ki? Aptalım gerçekten.  

Bi akşam hastaneye gitmek istedim. Nedeni yok, merak ettim sadece. Özledim de denilebilir. Otobüse bindim, hasteneye geldiğimde o her zamanki heyecanım yine üzerimdeydi. Odasına doğru giderken aklıma hiçbir şey getirmediğim geldi. Doğru, o en sevdiği çikolatalardan almam lazımdı sanırım.

Hemen hastaneden çıkıp pastaneye gittim, çikolataları aldım. Tekrar geri döndüm. Acaba o da beni özlemiş midir? Tabikide hayır aptal. Birde düşünüyorum ya.

Kapısını tıklattım, içeri girdim. Uyanıktı, beni gördüğünde yüzü o muhteşem gülümsemesiyle doldu.

(Ben)- Selam.

(S)- Mert Bey, hoşgeldiniz. Özlemedim desem yalan olur bak şimdi. Ver bakalım şu çikolataları.

(Ben)- Beni mi özledin çikolataları mı?

(S)- Bilmem, çikolatayı daha fazla herhalde. (Sırıttı)

Yine normal sohbeti ettik. Eğlendik, güldük. Yanında olmak o kadar mutlu ediyordu ki beni. Sonrasında garip bir şey yaptım. Yanına yaklaşıp elini tuttum.

Gözlerimin içine baktı. Ağzıyla olmasa da gözleriyle gülümsüyordu sanki bana. Düşüneceğiniz gibi bir tutma değildi bu. Masum, arkadaşça bir şeydi.

(Ben)- iyi olacaksın Selin. Hem Berke istediği şeyler olmadığında çok üzülür. Senin iyi olmanı istiyor, onu üzmek istemezsin herhalde değil mi?

(S)- Tabiki istemem. iyi olacağım söz. Sağol Mert, yanımda olduğun için.

Ne olurdu ki beni sevse? Ne olurdu ki Berke gibi olsam. Ne olurdu ki Selin arkadaşımı seven kız değil de beni seven kız olsa?  

Elleri titriyor.

(Ben)- Selin?

Daha fazla titriyor.

(Ben)- Selin? Selin ne oluyor? Selin!

Bütün vücudu titremeye başlıyor.

(Ben)- Selin! Doktor yok mu!? Lan doktor yok mu hastanede!

Koridorda koşmaya başla, doktoru bul, Selinin yanına zütür.

Her yeri titriyor.

Selin..  
               

SELiN

7 SENE ÖNCE

-Seneye bende burada piyano çalacağım sonuçta. Gelecekteki rakiplerimi izlemem gayet mantıklı.

+Sırada, Mert !!!

-Mert ha?



(Alkış sesleri)

-Muhteşemdi. Gerçekten muhteşem..



-Anne! Anne! Ben kemana başlamak istiyorum!

(S-An)- Nereden çıktı kızım şimdi bu?

-Bugün bir çocuk piyano çaldı. Büyüdüğümde onun yanında keman çalmak istiyorum!

(S-Ba)- Bizim minik kız aşık olmuş desene.

(Gülüşmeler..)  

MERT

ŞiMDiKi ZAMAN

Selin kötü. Fazla kötü. Ölüyor mu? Bilmiyorum. Korkuyorum. Onu kaybetmekten çok korkuyorum. Kaybedemem onu. Arkadaşımı seven kız olsa bile onu kaybedemem.

Ezgi ve Berke geliyor, ailesi perişan halde orada oturuyor. Peki ben? Ben sadece dikiliyorum öyle. idrak etmeye çalışıyorum olanları. Benim elimi tutan kızın bir anda titreyip fenalaşması. Berbat bir şey lan. Kalbim o kadar saçma bir ritimde atıyor ki, yerinden fırlayacak mı dersin, içeride patlayacak mı dersin, kim bilir.  

(B)- Oğlum ne oldu lan kıza?! Sen yanında mıydın? Ne oldu Mert ne oldu lan ne oldu!

(Ben)- ...

(E)- Mert iyi misin sen?

(B)- Lan giberim Mertini. Mert, Selin iyi olacak değil mi? Lan bir şey söyle. Kötü durumda değildi değil mi?

(Ben)- ...

Berke etrafa koşuyor, duvara vuruyor. Ben susuyorum. Gerçekten bu kadar fazla mı seviyordun lan Selini Berke. Aralarında büyük aşk varmış da benim haberim yokmuş. Ben yan tarafta oturan ikinci plandaki figüranım sonuçta..  

Dilim tutulmuştu bildiğin. Yavaşça hastaneden çıktım. Yolda hızlıca yürüyordum. Neden mi? Bilmiyorum. Gözlerimden yaşlar boşalıyordu sadece. Selin yaşıyor mu bilmiyordum. Öldü haberini almaktan korktuğumdan buraya gelmiştim belki de bilmiyorum. Ne olacaktı şimdi? Ya ölürse o ne olacak lan?

-Korkuyorum Selin.

-Selin ölme.

-Selin bırakma beni Selin...  

Gözlerim etrafı görmüyor lan bildiğin. Yaşlar birikmiş gözlerimde. Kilometrelerce yolu koşup, yürüyüp, sürünüp gittim. Sonuçta evime gelmiştim. Piyanomun olduğu karanlık odaya çekilip yerdeki yastığın üzerine oturdum. Bacaklarımı göğsüme çekip ellerimi gözlerime koydum. Ağlıyordum hala. Neden buradaydım lan? Sanki kız öldü, ne aptal çocuğum ben.

-Selin.. Ölmedin değil mi?

-Ölemezsin sen. Dünyada ölmesi gereken bu kadar gereksiz insan varken sen mi öleceksin Selin..

(Yere düşen gözyaşı damlası)  

1 GÜN SONRA

(Telefon sesi)

(E)- Mert, nerdesin?

(Ben)- Selin?

(E)- ...

Kapattım telefonu. Gittin ha? Bıraktın beni Selin? Ne yapacaktım ben şimdi? Piyanoya ben küçükken annem bağlamıştı. 7 Sene aradan sonra bu kız geri döndürmüştü beni. Onun için çalmıştım ben. Gitti mi? Aynı annem gibi gitti mi o da? Hayatın adaletine sövdüğüm ilk gün o gündü galiba...  

Mermerin karşısında ben ve Selinin ailesi duruyoruz. Elime kağıt parçası bırakıyor babası. "Sana son bir şey bırakmak istemiş." dedikten sonra gidiyorlar yanımdan.

-Mert- yazıyor üzerinde. Bana mektup mu yazdı yani anlamadım?

Zarfın üzerini yırtarak içindeki kağıdı çıkartıyorum. Gözlerimden birkaç damla yaş süzülüyor.



Sevgili Mert...  

Bunu yazmam çok garip değil mi? Şu anda nasıl hissettiğimi anlatamam bile. Ne için mi yazıyorum bunu? Gel baştan başlayalım.

-Selin..

Yıllar önce, sen sahnede tek başına piyano çalarken gördüm seni. Muhteşem çalmıştın gerçekten. Eve gidip "Anne onun yanında keman çalmak istiyorum ben!" demiştim anneme. Ne garip, hayalimi gerçekleştirdim.

-Yapma..

Liseye başladığımda seninle aynı okulda olduğumu farkettim. Seni izliyordum sürekli. Ezgi sen ve Berke o kadar yakındınız ki birbirinize aranıza girmeyi deneyemedim bile. Tabi sonra aklıma başka bir şey geldi.

-Şaka bu.

Ezgiyle konuştum. Beni Berkeyle tanıştırmasını rica ettim. Berke gerçekten hoş fakat aşık olacağım biri değil açıkçası. Binlerce özür borçluyum kendisine. Tabi bu sayede ben sizin grubunuza dahil olmuş oldum tabi.

O kadar güzel vakit geçirdim ki. Kısa olan ömrümü bu kadar dolu geçirmemi sağladığın için teşekkür ederim Mert.

-Selin neden bu kadar aptalsın..

Anlatabileceğim daha çok şey var fakat ellerim titremeye başladı bile. O yüzden kısa kesmem gerekiyor. Bunu yazmam biraz ironik olacak sanırım, belki güleceksin bu acınacak halime..

-Aptal kız. Aptal. Aptal. Aptal!

Seni seviyorum Mert.

Seni çok seviyorum Mert.

Beni unutmayacaksın değil mi Mert?

-Selin (Seni seven kız)