Askerde Yaşadığım İşkence Gibi 3 Gün!

askerde yasadigim iskence gibi 3 gun

Acemi birliği Isparta 40. Piyade Alayı, Eğirdir Dağ Komando, izmir Yenifoça, Manisa Kırkağaç, Kayseri Havaindirme.. gibi yerlere çıkan asker adaylarına söylenen ilk söz, hiç gitme kendini balkondan aşağı at olur. Sivilde sporcu olup ta gelip oralarda dökülenleri çok gördük duyduk.. Ben 40. Piyade Alayı'nda askerliğimi yaptım.. Ve bazı komutanların insanın içindeki vatan sevgisini nasıl yok edebilecek dereceye getirebileceğini anlatacağım bu yaşadığım olaylarda. Askere gitmişlerden çok henüz gitmemiş olanların pgibolojik olarak neye hazır olmaları gerektiğini anlatacağım biraz.. Beni bilirsiniz, hiçbir hikayem yarım kalmaz, her anlattığım konuda insanlar kendilerinde bişeyler bulur ve şukularını esirgemez.. Rezleri alın devamı geliyor beyler, sağlam bir hikaye sizi bekliyor yine!


Isparta'nın bir özelliği havasının yazın bile sabah çok soğuk, öğlen çok sıcak, akşam ise çok soğuk olmasıdır. Nedeni Davraz Dağı'nın yüksekliğinin etkidir. Buraya yalnızca 3. tertip gidenler şanslıdır. Çünkü yaza denk gelir ve Ekim sonuna doğru biter. Tam havalar iyice bozacakken. Kışında ise özellikle Davraz'da kar, yağmur, çamur ekgib olmaz. Ama bunlar alacağın komando eğitimine engel değildir.. Gerekirse eğitimde soğuktan donarak ölürsün eğitim zaiyatı yazarlar ama yine de o eğitimi alırsın.. Ben şanslı olan 3. Tertiplerdendim. Ne kadar şanslı olunabilirse artık. Daha nizamiyeye girer girmez usta askerlerin "vay vay vay turistler gelmiş, hepiniz gibi tuttunuz, her akşam yatağa ölü gibi geleceksiniz zavallı acolar ehehehe" tarzı taşak muhabbetine konu olduk.. Dakka bir gol bir pgibolojim gibilmişti gelir gelmez...  Cehenneme hoş geldik!

Size uzun uzun aldığımız eğitimleri yazmıycam. Hepimiz acemi birliği bittiğinde mal mal bakan suratlardan kaslı bacakları ile gelişmiş kol ve kanat kaslarıyla asker olup öyle çıktık yalan yok. Ama benim gibi pgibolojisi gibilenler de vardı. Tabi normalde çelik gibi sinirlerim olduğu için acemi birliğinden sonra bu durumu çabuk atattım.. ilk eğitimler sağa dön sola dön, istikamet, yat sürün, silah sök tak, gözü kapalı koşarak sök tak (imkansız geliyor ama o silahtan bir dakka bile ayrılmıyorsunuz yatağa girene kadar), ördek yürüyüşü, komando dansı, taşlı tarlada şınav ve mekik çekme derken. intikaller geldi çattı. Her birimize çantaları verildi ve içine kum torbaları konuldu. Önce 2 km ile başladık, yavaş yavaş haftalık artırarak son intikal 64 km'ye çıkıyordu. Hepsinde tam teçhizat sırtında 40 kg çanta ile. Yazın sıcağı, susuzluk, ter, ayakları yakan postallar ile bu tam bir işkenceye dönüyordu..

Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de usta askerlerin (onlar intikallere çıkmıyor, nöbet tutuyor, kantine bakıyor, koğuşla, yemekhaneyle ilgileniyorlardı) aşağılamaları ile uğraşıyorduk. Bir gece intikalden döndük gece saat 00:30. Sabah 05:00'te kalkmamız gerek. içeri girer girmez ustalar yataktan doğrulmuş "amk acoları ya koğuşu ter kokusu bastı, yarın koğuşu komple yıkayacaksınız lan" dediklerini bu kulaklar işitti. Oysa biz vatan için, doğuda belki de çatışmaya girecek askerlerdik. Ki beraber çay içtiğimiz arkadaşlarım Çukurca'da girdiler. Allahtan şehit olan olmadı.. Bütün bunları o son intikal olan 64 km'lik yürüyüşe kadar sürekli yaşadık biz. Ancak asıl o 64 km'lik intikalde yaşandı ne yaşandıysa!!!

1. Gün

Çarşıdan bilumum dağcı malzemesi aldırılmış çantalara konulmuştu. Erzaklar dağıtıldı. Kumanyalar çikolatalar, ekmekler (ekmek derken pakette lavaş ekmeği, bayatlamadı lan üç gün boyunca) en önemlisi sular. 5 lt su verdiler ayrı ayrı 1 lt'lik şişelerde. Ne var bunda demeyin yürüyüşe geçtikten 2 saat sonra o yorgunlukta o 5 lt su 20 kg gibi ağırlık yapmaya başlıyor. Neyse hepimiz sıraya dizildik 10'ar metre aralıklarla yola çıkmaya başladık. Akşam saat 6 gibi.. ilk yolumuz asfalt yoldu. Düz bir yol. Zorluğu yoktu yani. Tabi yine de sırtındaki çanta en az 45 kg. Baskıyı ilk yarım saatten sonra hissetmeye başlıyorsun.. Bismillah dedik yola düştük. Havada dolunay var gecemiz ışıklı görme sıkıntımız yok. Zifiri karanlık olsaydı çok daha beter olurdu.. Şanslıydık biraz. Herşey iyi gidiyordu. 2 km kadar yürümüştük ki yolda ufacık bi çukura denk gelen ayağım kırç dedi burkuldu ve ben neredeyse 3 mt yuvarlandım. Tam o sırada intikali denetlemeye gelen albay arabasıyla yanımızda durmaz mı!! Camı açıp "evladım bişeyin var mı" dedi. Canım çok yanıyordu.. Daha ben cevap vermeden bizim takımdan sorumlu Mustafa uzman beni yakamın ense tarafından tuttuğu gibi havaya kaldırdı. 67 kg ben varım 45 kg de çanta toplamda 112 kiloyu tek koluyla havaya kaldırdı pekekent.. Hemen dönüp albaya "biraz sendeledi galiba komutanım problem yok yürüyecek" dedi. Albay arabasıyla çekti gitti. Mustafa uzman bana dönüp "bana bak lan it, ben Mustafa uzmanın takımı fire verdi dedirtmem. Ya yürürsün ya yürürsün" dedi.. Korkuyla sinir karışık "Emredersin komutanım" dedim. "Emredicem lan bi de rica mı edicem" dedi...  Sıçtık amk bu 3 gün bitmeyecek kolay kolay orası belli oldu.

Neyse kalktım yürümeye başladım. Düşmemden dolayı intikali bekleten komutan tekrar devam etmesi için öndeki takıma telsizle direktif verdi.. Devam ediyorum ama sağ bileğim çok fena ağrıyor. Bi yarım saatten sonra alışır gibi oldu zaten artık, yürüdükçe ısınıyor ve acısı hafifliyor sadece ince bir sızı duyuyordum. Bu şekilde 1 saat kadar devam ettikten sonra ön taraftaki asker elini havaya kaldırıp yumruk işareti yaparak dur dedi. Durur durmaz bende arkamdakine aynı işareti yapıp çöktüm. 5 dakka sobra hızla bi ambulans yanımızdan geçti. Sonradan öğrendiğime göre başka bir ızmanın takımında biri ayağını burkup düşmüş, uzman bu tip durumlar için hazır bekletilen ambulansı çağırıp çocuğu revire yollatmış. E bu amk Mustafa'sı beni neden yollamadı peki? Madem böyle bir olanak vardı. Ama yookk.. Onun takımında fire olmaaz. Zaten 75 gündür belamızı gibiyordu eğitimlerde acıma duygusu olmadan.. Neyse ambulans tekrar yanımızdan alaya doğru yol alıyordu. Ve yürümeye devam ettik yeniden. Bir köyün içinden geçtikten sonra artık Davraz'ın eteklerine varmıştık.. Dağın hemen dibindeki kurumuş bir akarsu yolundan gidiyorduk. Koca koca taşlar, yuvarlak çakıllarla dolu bir yol. Ayağı takılıp düşen mi dersin, sendeleyen mi dersin.. Sırtınızda 45 kg yük ile, gecenin karanlığında dengenizi sağlamak çok zor beyler.. Ama yürümek zorundaydım.. Sağ ayağım tekrardan sızlamaya başlamıştı. Dengede durmaya çalışarak çok zorluyordum onu ve o kaçınılmaz olan bir daha oldu ve ben aynı ayağı çakıllardan birinin altımdan kaymasıyla bir daha burktum...  Silah bir yana ben bir yana fırladım. Ayağım kopacak gibiydi.. Tim hemen durdu. Ön tarafa haber gider gitmez uzaktan onun sesi geldi.. "Yine mi lan.. Söyleyin kalksın. Gelirsem onun orda giberim belasını".. Hemen yanımdaki arkadaşım Aksaray'lı Nihat koluma girdi. Kalk kardeşim çabuk. Gelmesin buraya. Yürümelisin yoksa ızdırap olur bu adam sana

Neyse kalktım yürümeye başladım. Düşmemden dolayı intikali bekleten komutan tekrar devam etmesi için öndeki takıma telsizle direktif verdi.. Devam ediyorum ama sağ bileğim çok fena ağrıyor. Bi yarım saatten sonra alışır gibi oldu zaten artık, yürüdükçe ısınıyor ve acısı hafifliyor sadece ince bir sızı duyuyordum. Bu şekilde 1 saat kadar devam ettikten sonra ön taraftaki asker elini havaya kaldırıp yumruk işareti yaparak dur dedi. Durur durmaz bende arkamdakine aynı işareti yapıp çöktüm. 5 dakka sobra hızla bi ambulans yanımızdan geçti. Sonradan öğrendiğime göre başka bir ızmanın takımında biri ayağını burkup düşmüş, uzman bu tip durumlar için hazır bekletilen ambulansı çağırıp çocuğu revire yollatmış. E bu amk Mustafa'sı beni neden yollamadı peki? Madem böyle bir olanak vardı. Ama yookk.. Onun takımında fire olmaaz. Zaten 75 gündür belamızı gibiyordu eğitimlerde acıma duygusu olmadan.. Neyse ambulans tekrar yanımızdan alaya doğru yol alıyordu. Ve yürümeye devam ettik yeniden. Bir köyün içinden geçtikten sonra artık Davraz'ın eteklerine varmıştık.. Dağın hemen dibindeki kurumuş bir akarsu yolundan gidiyorduk. Koca koca taşlar, yuvarlak çakıllarla dolu bir yol. Ayağı takılıp düşen mi dersin, sendeleyen mi dersin.. Sırtınızda 45 kg yük ile, gecenin karanlığında dengenizi sağlamak çok zor beyler.. Ama yürümek zorundaydım.. Sağ ayağım tekrardan sızlamaya başlamıştı. Dengede durmaya çalışarak çok zorluyordum onu ve o kaçınılmaz olan bir daha oldu ve ben aynı ayağı çakıllardan birinin altımdan kaymasıyla bir daha burktum...  Silah bir yana ben bir yana fırladım. Ayağım kopacak gibiydi.. Tim hemen durdu. Ön tarafa haber gider gitmez uzaktan onun sesi geldi.. "Yine mi lan.. Söyleyin kalksın. Gelirsem onun orda giberim belasını".. Hemen yanımdaki arkadaşım Aksaray'lı Nihat koluma girdi. Kalk kardeşim çabuk. Gelmesin buraya. Yürümelisin yoksa ızdırap olur bu adam sana

Ben hayatımda böyle acı çektiğimi hatırlamıyorum. O ayakla koskoca tepeyi dik bi şekilde çıkmaya çalışıyoruz. Elbette tek zorlanan ben değildim. Sağdan soldan ne küfürler duyuyorum. Yeter lan öldürücem kendimi diyen mi dersin, nerden geldim amk diyen mi dersin.. Herkes bitap. Ama benim durumum onlarınkinden 10 kat kötü.. Arkadan destek veriyor bi arkadaşım düşmemem için.. Sırtıma eliyle yaslanmış hem kendi yükünü hem beni taşıyor zavallı kardeşim.. işte böyledir beyler. Askerde arkadaşınızın osuruğuna bile muhtaç olursunuz.. Neyse öyle böyle o tepeyi aştık. Ben en arkaya düşmüş zorlukla yetişmeye çalışıyordum. Neyse ki tepe aşılmış düz bir alana gelmiştik. Ana bi baktım ambulans orda yolda bekliyor.. Demek ki önceki devrelerde hatta yıllarda buna benzer şeyler yaşanmış. Tecrübe var.. Biz tabi yanından geçerken Mustafa uzman "herkes önüne baksın lan ambulans sizi bu 3 gün almayacak, ancak ölürseniz alabilir" dedi.. Way amk vatan millet sakarya diyip geldiğimiz askerlik böyle miydi yani.. Millet ne vatanını bırakıyor, ne sakaryasını.. Herkes küfrediyor anasını satayım

Ambulansa baka baka hafif topallayarak yanından geçtim gittim.. O an ambulansa binsem sırtımdaki şu çantadan kurtulsam ayağımı açıp bi merhem sürüp sarsam dünyanın en mutlu insanı olurdum herhalde. Böylesi durumlarda insan paranın, kadının, işin gücün yaşama isteği karşısında ne kadar da değersiz olduğunu düşünüyor.. Düz alana geçince kama düzeni alıp yürümeye devam ettik. Zor bela bir tepe daha aştık. Ben hala en arkadayım. Bi ara arkadaşım silahımı bile taşıdı. Komutanın inadına küfürler ediyor. Çünkü benim bu halim bütün takıma başlı başına bir yük. Derken dik yamaçlı bir tepeye geldik. Komutan "burda mevzilenip dinlenicez, herkes uykusunu alsın her mevzideki askerler aralarında anlaşıp gece nöbeti tutacaklar sabah 05:30'da yola çıkılacak" dedi. Benim mevzimde 3 kişiydik. Neyse uyuyup dinlenicez biraz ohh çekecektimki saate bakar bakmaz ağlayacak gibi oldum. Saat sabaha karşı 4'tü. Uyumak için 1,5 saatimiz vardı ve aramızda nöbet tutacağımız için bu dinlenme 1 saate düşecekti.. Neyse ilk nöbeti ben istedim ki uykum bölünmesin, arkadaşlar da durumundan dolayı kabul ettiler. Onlar yattı ben bekliyorum, bi baktım bir ağlayarak komutanım, receep, alii.. diye çağırıyor. Yanıma yaklaştı. "Toprağım 4. takımı gördün mü" dedi, evet görmüştüm bizden biraz yukarı mevzilendiler, gösterdim yerini allah razı olsun dedi. Sen niye ağlıyorsun dedim buna. Toprağım yürüyemedim bacaklarım artık taşımıyordu çöktüm olduğum yere komutan da kızdı bırakın burda kalsın dedi gittiler, ben de sesleri takip ede ede geldim dedi ve uzaklaştı ondan sonra çocuğu görmedim bidaha dağıtıma kadar. Allah'ım bu nasıl bir sınav yaa dedim kendi kendime.. Ama insanoğlu hayatta kalmaya programlanmış, yüzyıllardır her koşula ayak uydurmuş, o gece sadece 1 saatlik uyku uyudum ve zıpkın gibi uyandım resmen. Yeminle evde 9 saat uyuduğum zamanlarda bu kadar rahat uyandığımı hatırlamıyorum.. Nasıl tatlı geldiyse o 1 saatlik uyku artık siz düşünün..

2. Gün 

Kol komutanı (o da bizim gibi tim askeri ama görev olarak kol komutanı yazıyor kağıdında, rütbeliye arazide bişey olursa emir komuta onda anlayacağınız) arkadaş herkesi uyandırdı bir bir. Dediğim gibi çok zinde uyandım. Ama ayağım uyuduğumdan hareketsiz kalınca geceki ısısını kaybetmiş ve feci derecede ağrıyordu. Herkes matleri ve pançolarını topluyordu. Bende of puf çeke çeke topladım yarım yamalak. Hava aydınlanıyordu. Komutanın mevzisi az ilerdeydi, bağırdı yarım saate içtima alınacak herkes tam teçhizat hazır olsun dedi. Yarım saate toparlandı sayımızı aldı, alırken bana baktı "nasıl oldun lan" dedi. "Kötü komutanım ayağım hala ağrıyor". Bu sefer kızmadan sakince "yapacak bişey yok yürüyeceksin, dağda kimse sana ambulans getirmez" dedi. gibem belanı diyesim vardı.. Saatine bakıp "saat 6 yarım saat kahvaltı zamanınız var sonra tekrar yoldayız" dedi. Hemen kumanyalardan ekmeğe sürülen çikolata, reçel filan çıkarıp meyve suyuyla yiyip içtim. Ayağım hareket etmedikçe hissettirmiyor ama basınca mahvediyordu. Kahvaltı bitti yola çıktık. Tepeden az aşağıdaki patikaya indik. Yalnız bişey söyliyim ; ayağım ne düz yolda, ne yokuş çıkarken ne de çakıllı derede bu inerkenki kadar ağrımadı.. iç çeke çeke aşağı indim. Biraz da yürümenin verdiği ısınmayla ayağım tekrardan ağrısını kaybetmiş sadece basarken sızlayacak şekilde ağrıyordu yine.. Bu şekilde biraz yürüdükten sonra bir tepenin uçurum kenarına geldik, karşımızda ufak bir tepe var. Yani önce aşağı inip sonra tekrar tepeye çıkıcaz.. Tabi timin tam ortasında olması gereken ben yine en arkadayım amk (: Öndekiler yavaş yavaş inerken tim ortalamışken derede komutan birden bağırdı "saat üç yönünde ateş açılıyoooorrr.. "  Way amk işte eğitimlerin meyvesini vereceği zaman.. Ama bende derman yok ki gibiyim saat 3 yönünü.. Gerçekten saat 3 yönünde ateş açılsa amk oraya doğru bağrımı açıp koşucam geberiyim de kurtulayım diye

Neyse bi baktım komutan direktifleri veriyor. Arkadaşlar karşı tepenin eteğine yaslanmış mevzi almaya çalışıyorlar, ben de beriki tepedeyim en arkada olduğum için saldırı var diyince çöktüm hemen çalılıklara saklandım izliyorum. Baktım ki komutan beni hiç aramıyor. Yani farkına varmadı orda olmadığımın. Bende fırsat bu fırsat çalılıkların arasında yaktım sigaramı avucumun içinde saklamış içerek filmi izliyorum amk. Hedefim durum tam sona erdiğinde gidip takıma dahil olmak hahaha.. Biraz izledim bi baktım yan tarafta bi çıtırtı geldi. Şöyle kafayı bi uzattım bizim timden Hasan da orda. "Lan napıyon olm burda hadi ben sakatım sana noldu lan" dedim.. "Valla hacı baktım bağırdı korktum sonradan arkadan yetişirsem kızar diye çakıldım kaldım" dedi. "gibtir et yak bi sigara" dedim uzattım yaktı beraber hem içtik hem izledik amk. Neyse mevzu biter bitmez biz fırladık Hasan'la hemen daha kimse toplanmadan çalıların içinden aralarına karıştık komutanın arkası dönükken.. Başladı komutan hataları anlatmaya, sen şöyle yaptın yanlıştı, sen burda mevzilenmen gerekirdi vs anlatıyor, sonra bana baktı sen neredeydin lan dedi.. Orda bi nokta gösterdim ben de oradaydım komutanım Hasan da hemen atladı evet komutanım beraberdik dedi. "Lan at kafaları, ne işiniz var orda ben saldırıyı 3 yönünde vermedim mi gerizekalılar" dedi. Biz bişey demedik. içimden kıs kıs gülüyorum amk. Bu halde bile askerde gülecek bişeyler buluyor lan insan...  Zaten baştan aşağı komedi asker diyalogları da neyse..

Komutan uzatmadı. Tekrar yürüyüş pozisyonu aldık ve o küçük tepeyi tırmandık. Hava iyice ısınmış hepimiz kan ter içinde kalmıştık. Sularımız azalıyordu. Akşama kadar aralıklarla yürüdük. ileride bi tepe daha göründü yüksekçe bişey. Komutan zirveyi gösterip bu gece oradayız dedi. Yorgunluk herkesi mahvetmişti. Neyse son bi gayret tepeye vardık, herkes önde ben arkada çıkıyoruz. Komutan artık beni kendi halime bırakmıştı amk. Yetişmeye çalışıyordum. En son baktığımda etekte bir ben kalmıştım. Herkes tırmanmış komutan mevzileri göstermeye başlamıştı bile. Aşağıdan sesi duyuyorum. Dinlene dinlene 15 dakka kadar geç çıktım. Baktım ohhoo millet pançolardan çadır yapmaya başlamış bile. Benim sabahki diğer iki badim beni bekliyordu. Komutan beni görünce geldin mi lan yaralı ceylan dedi. Senin de ceylanının da ananın da...  diye saydırıyorum içimden. Neyse gittim badilerle çadırı kurduk. Akşam 8 gibiydi. Başladık nöbet tutmaya. Kumanyalardan fasulye pilakiyi kumanya ısıtıcıda ısıtıp yedik. Tuhaf bir adı vardı unuttum. Ulan benim badilerden bi Hüseyin vardı Aydın'lı. Bu muallak başladı osurmaya. dıbına koyim böyle bir züt yok ya. Ulan sabaha kadar hiç mi susmaz bi züt. Nasıl osuruyor var ya, bi de her seferinde ohh diye amk. Midem bulandı pekekentten ya. Bi ara ayağım aklıma geldi bi çıkarıp bakayım dedim. dıbına koyim ayağım botlardan çıkmıyor. Biraz zorlayacak oldum kopacak gibi ağrıdı hemen bıraktım.. Şişmişti iyice belliydi. Çünkü ayağımı hiç sıkmayan bot artık sıkmaya başlamıştı.. Ulan Mustafa senin yatacak yerin yok amk!!

3. Gün

Sabaha kadar 2 saatte bir birbirimizi uyandırıp 1 saat nöbet tutuyorduk. Valla nasıl uyumuşum o gece bi bilseniz, o kadar tatlı bir uykusu var ki arazinin. 5 yıldızlı otelde bu kadar nefis bir uyku çekilmez. Çünkü havası oksijeni tertemiz. Normalde gece iki saatte bir uyanıp 1 saat uyumayıp tekrar uyusam sabaha zombi gibi olurum amk. Neyse sabah oldu hemen çadırlar toplandı. Ben tabi yine soğumuş olan ayağımın ağrısını yola çıkana kadar çektim. Kahvaltılar yapıldı, araziye işeyip sıçıldı ve tekrar yola çıktık.. Çıktığımız tepenin arkasına doğru yürüdük fazla değil 15 dakka sonra aşağıda bir futbol sahası büyüklüğünde belli ki ordu tarafından yaptırılmış dümdüz bi araziye tepeden bakar olduk. Bir eğitim daha vardı. Çünkü aşağıda bizden önce inmiş bir takım bi koşup bi yatıyordu. Yani düz ovada saldırıya uğramışlardı senaryoya göre.. Onların işi bitince aşağı biz indik. Bi ara ayağım kaydı düştüm züt üstü. Ama allahtan yine burkmadık. Neyse düzlüğe inince avcı zinciri düzeni aldık yürüyoruz. Bi baktım sahanın bitiminde karşıdan ateş ediliyor. Eğitim mermileri ile tabi ama ses bildiğin silah sesi. Kuru sıkı tabanca gibi yani. Komutan yaatt diye bağırdı. Bu durumu biliyordum. Arazi bitene kadar koşup 1001, 1002, 1003 diye içimden sayıp kendimi yere atıcam bi ateş edip tekrar kalkıp tekrar sayıp tekrar düşücem.. Bu ayakla bunları nasıl yapıcam ben arkadaş. Bi baktım millet deli gibi yatıp kalkıyor.. Kaçarı yok attım yere kendimi.. Kalkıyorum koşabildiğim kadar koşuyor sonra tekrar yatıyorum.. Bu şekilde işkence çeke çeke sahayı bitirdim tabiki en arkadan. Mevzu bitince komutan dönüp "hepiniz yannan gibiydiniz, öldünüz gib kafalı japon askerleri, öldünüz hepiniz, (bana bakarak) şunun tipine şekline bakın, bumu lan doğuya gidecek ha, inşallah çatışmaya denk gelmezsiniz" diyip giydiriyor da giydiriyordu.. Amk neredeyse sinir krizi geçirip üstümü başımı parçalayacağım...

Neyse çıktık ordan yine yürüyüş düzeninde. Bi baktım ilerde bi minibüs var yanında koca iki tane kazan. Yaklaştık ki ooff.. Alaydan çorba yapıp getirmişler.. Komutan dedi herkes sıraya girsin 1 saat burdayız çorbanızı sigaranızı için. Bayram ettik amk. Çorbamı aldım. iğrenç olmuştu ama yine de içtim bitirdim, normalde alayda yemekhanede hayatta içmezdim açıkçası. Sonra su getirmişlerdi tazeledik hemen suları. Sohbet gülmece takılmaca derken yola çıkış tekrar başladı.. Her dinlediğimde ayağım sızlayarak kendini bana hatırlatıyordu bense açıp bakmaya korkuyordum. Neyse yola çıktık. Akşama kadar dereler, patikalar, düzlükler derken sonunda akşam üstü son üs bölgesi tepeye vardık. Zar zor yukarı çıktım mevzilerimize yerleştik filan. Bize eğitim mermileri verdiler. Gece nöbetteyken görüntü aldığınızı düşünürseniz sıkın dediler. Tabi türk askeri bu durur mu? illa binlik yapıcaz. Saat gece 2 sularında Serkan ben sıkıldım amk dedi. Sıkalım mı lan bi tane dedi. ibrahim atladı sıkalım amk. Görüntü aldık deriz. Ben de aynen ben de varım dedim. Herkeste beşer mermi var. Dedim ki hepsini birden sıkıca resmen çatışma çıkmış havası olsun amk. Onlar da balıklama atladı. Saydım 1 2 3.. Patapatapata...  Başladık sıkmaya 15 mermi birden. Bi yandan da gülüyoruz amk. Dur kimdir oo çekiyoruz yalandan. Sonra pat pat sıkıyoruz. Komutan çadırdan fırladı. Kükredi resmen amk. "Noluyor lan" dedi. Serkan görüntü aldık komutanım dedi. Lan giberim sizin belanızı, çakal olmadan kurt mu gibiyosunuz lan siz. Geldi yanımıza. Hemen kalktık tekmili çaktık. O da teker teker bize çaktı amk.. Olsun ama değmişti lan o heyecana. Harbiden çatışma gibi olmuştu. Neyse o günü de sabah ettik. Ve artık alaya gitme vaktiydi. Tam da zevk almaya başlamıştım amk araziden..

Alaya dönüş çok uzun sürmedi. Yaklaşık 4 saatte bitmişti yol. Ama biz de bitmiştik. Hele ben artık gücümün son damlalarındaydım. Bırak kendi takımımı, arkamızdaki takımın da gerisine düşmüştüm. Yani yaklaşık 30 kişi geriye düşmüştüm amk. Ayağımın ağrısı artık dayanılacak gibi değildi. Hatta bi uzman acıdı bana dayan oğlum az kaldı diyip gaz vermeye çalışıyordu. Öyle böyle bir şekilde alaydan içeri girdik. Çantalardaki bütün malzemeler serilip, silahlar temizlenecekti. Ama benim ilk işim ayağıma bakmak olacaktı. Çözdüm hemen botun iplerini. Zar zor ah uh çeke çeke çıkardım ayağımı bottan çıkarmaz olaydım. 3 kere burktuğum ayağımın üstüne okadar çok yüklenmiştim ki ayağım davul gibi şişmiş rengi morarmayı aşmış neredeyse siyaha dönmüştü. Bi muallak komutanın inadı yüzünden ayağımdan oluyordum neredeyse. Hemen o şekilde komutanın yanına gittim. Mustafa uzman yanında 4 uzman çavuşla sohbet ediyordu. Tekmil verdim "noldu lan" dedi. Ayağım için yarın revire çıkmak istiyorum komutanım dedim. Nolmuş lan ayağına dedi. Uzattım neredeyse ağzına sokacaktım sinirden. Yanındaki komutanlar ohaa oğlum noldu sana diye şok geçirdiler. Bizim Mustafa biran duraksadı ama hiç bozuntuya vermeden "Tamam lan yarın çık revire ama inşallah revirdeki komutan bişeyin olmadığını söyler bak ben o zaman napıyorum sana" dedi. içimden bi şarjör küfür  boşalttım amk. Ayağımı gören arkadaşlar filan hepsi Mustafaya giydiriyor zaten..

Bütün gece ayağımın ağrısından tek yöne yatıp uyudum. Ayağıma taraf döndüğüm an ağrısından uykumdan sıçrıyordum. Sabah kalkar kalkmaz bot giymeden terlikle sorumlu asker bizi revire zütürdü. Oradaki doktor komutan ayağıma baktı noldu oğlum buna dedi. Anlattım durumu. Hemen kağıda bişeyler yazdı. Bunu hastaneye zütürün dedi. Ordan askeri bir araçla alayına içindeki askeri hastaneye gittik. Sıram geldiğinde sanırım teğmendi rütbesi doktor komutana ayağımı gösterdim. Bu ne hal ya dedi. Ona da anlattım. Küfür etti ambulans çağırmadılar mı dedi. Hayır dedim. Ulan ne biçim insanlar var ya dedi. Hemşireye bişeyler dedi bide kağıda bişeyler yazdı. Al oğlum bu kağıdı o muallak komutanına göster dedi. Emredersiniz dedim. Hemşire bana bir iğne yaptı ağrı kesiciymiş. Ayağıma da krem verdi sürdüm. O da bezle sardı sağolsun. Sonra doğru tabura gidip başçavuşa verdim kağıtları. Komutan baktı 10 gün istirahat almışsın neyin var oğlum dedi. Ona da ayağımı gösterdim. Uuuwww diye bi ses çıkardı. Hemen koğuşuna git dinlen oğlum dedi. Neyse seke seke koğuşa gittim. Koğuşçuya da kağıdı verdim. Koğuşçu waaay taşaklısın bu 10 gün dedi. 10 gün boyunca koğuşçuyla iyi arkadaş olduk. Dışarıdan yemek getirmek yasak olmasına rağmen bana dışarıdan dürüm getirtti. Ben yatakta yatarken akşamları timdeki arkadaşlar geliyordu hergün küfür ede ede. Mustafa uzman gibti belamızı yeter artık bitsin gidelim gibisine.. Beni de soruyormuş 10 gün daha bitmedi mi diye. Hayır diyorlarmış. Sonra da zaten eğitimler bitti biz dağıtımı aldık (Van-Başkale) ve eve gittik. Eee Mustafa efendi. Allah'ın adaleti işte. Sen 3 gün bana eziyet ettin ben tam 10 gün taşak keyfi yaptım. Eğer okuyorsan burdan senin ta dıbına koyim...

SON...  





yeni yazılardan haberdar olmak ister misin tatlış?
abone:
e-postana gelen onay linkine tıklamayı unutma panpa.


beğendiysen paylaş panpa


0 yorum:

Yorum Gönder